ABD, San Antonio Hava Üssünde Harun Yahya Konferansı

Amerika'nın Teksas eyaletine bağlı San Antonio şehrindeki Amerikan Ordusu hava üssünde Harun Yahya temsilcisi tarafından bir konferan gerçekleştirildi. Astsubay, uzman çavuş ve yüzbaşı rütbelerindeki askerlerin oluşturduğu katılımcılara gündüz Darwinizmin Çöküşü ve Yaratılış Gerçeği, akşam ise Kuran Mucizeleri konuları anlatıldı. Tamamı Amerikalı ve gayri-Müslim olan askerler anlatılanları beğeni ile dinlediler. Programın sonunda konferansı dinleyen askerlere kimlerin Kuran almak istedikleri soruldu. Salondakilerin çoğu el kaldiırdıktan sonra, isteyenlere Kuran ve Harun Yahya eserleri hediye edildi.

Harun Yahya'yı temsilen konferans veren konuşmacıya, Sayın Adnan Oktar'a iletilmek üzere yüzbaşı tarafından bir madalya hediye edildi ve daha önce hiçbir konuşmacıya bu şekilde bir hediye verilmediği ifade edildi. İleriki aylarda tüm hava üssünün katılacağı daha geniş çaplı ve büyük bir program organize etmek istedikleri bildirildi.
Sayın Adnan Oktar'a konferansın ardından hediye edilen madalya



Türk-İslam Birliği Yolunda: Kurtar Bizi Türkiye

Türk-İslam Birliği Yolunda: Kurtar Bizi Türkiyeİsrail polisi ile Filistinli göstericiler arasında El Aksa Camii’nde meydana gelen olaylar yatışırken, caminin kapısı önünde toplanan Filistinliler Türkiye lehine sloganlar attı. Caminin önünde toplanan Filistinliler, “Yaşasın Türkiye”, “Büyük Tayyip”, “Kurtar Bizi Türkiye” diye bağırdılar.

Konya TV, 28 Şubat 2008

Adnan Oktar:
Türkiye'nin görevi Türk-İslam aleminin lideri olmasıdır. Türk milletine çok büyük görev düşüyor. Türk-İslam aleminin liderliği dünya tarihinin en büyük vazifelerinden birisidir. Türk milletinin en hayati görevlerinden biri budur. Yani,BİZ SIRF TÜRKİYE’Yİ KURTARMAK DEĞİL, BÜTÜN TÜRK-İSLAM ALEMİNİ KURTARMAKLA GÖREVLİYİZ TÜRK MİLLETİ OLARAK…


Çay TV, 23 Temmuz 2008

Adnan Oktar:
Herkes samimi olarak inansın, gerçekten Türkiye iyiye gidiyor ve gerçekten süper devlet olacağız. Türkiye tarihte hiç olmadığı derecede büyük bir devlet olacak. Türk İslam aleminin lideri olacak inşaAllah. Bu tarihi misyonun başlangıç aşamalarındayız ve BÜTÜN DÜNYAYI ANARŞİDEN, TERÖRDEN, SIKINTIDAN, AZAPTAN, HER TÜRLÜ ACIDAN KURTARACAK BİR MİLLETTİR TÜRK MİLLETİ. Gerçekten çok asil, efendi, çileyle, acıyla yoğrulmuş bir millettir ve dünyayı yönetmeye, dünyaya faydalı olmaya yönelik bir ruhu vardır. Allah o görevi bu millete vermiş görünüyor inşaAllah. Çok yakın zamanda bunu göreceğiz inşaAllah.

Ekin TV, 12 Şubat 2009

Adnan Oktar:
Her şeyin bir ustası vardır değil mi, mesela fırında, hamurkar vardır. Demirci ustası vardır. Liderliğin de bir ustası vardır. Bu Türk milletidir. Türk-İslam âleminde Türkiye lider ülkedir. Lider her zaman tavrını açıkça göstermek durumundadır... Halbuki lider besbelli ve ortadadır ve bu Türkiye’nin hakkıdır. Kutsal emanetler de bizdedir. Tecrübe de bizdedir. Allah’a çok şükür, çok takva, eğitimli, büyük bir aydın kadromuz var. Çok aklı başında bir milletiz. Mutedil, merhametli, şefkatli, acıya tahammüllü bir milletiz ve hizmetten çok zevk alan, insanların mutluluğundan zevk alan bir milletiz. Halen her yerde nereye gitsek barış ve uzlaşma çabaları içerisindeyiz dikkat ederseniz. Nereye gitsek bizi çağırıyorlar. Gelin aramızı bulun. Mesela, İsrail bizi çağırıyor, Suriye geliyor, bizi çağırıyor, Cezayir geliyor, bizi çağırıyor. Niye çağırıyorlar? Doğal lider olduğumuzu bildikleri için. Tabii diyeceğiz ki o zaman, Türkiye başa geçsin. Türkiye lider olsun diyeceğiz.

(Turkislambirligiyolunda.com)

Kürkleri Sayesinde Vücut Sıcaklıklarını Koruyabilen Kutup Ayıları

Kürkleri  Sayesinde Vücut Sıcaklıklarını Koruyabilen Kutup AyılarıAllah kutup ayılarını özellikle soğuk ortamda yaşamak üzere yaratmıştır. Kutup ayılarının muazzam özelliklerinden bazıları şunlardır:

- Yetişkin bir kutup ayısı, ortalama 2.5 metre boyunda ve 800 kg ağırlığındadır. Ayakları buzda yürümeye en elverişli yapıdadır. Parmaklarının arasındaki oyuklar, buz yüzeyini vakum etkisiyle kolayca kavramasını sağlar. Böylece buz üzerinde uzun mesafeleri kaymadan kolaylıkla yürüyebilir.

- Parmaklarının arasındaki ağımsı yapı, suyun içinde kolayca yüzebilmesini sağlar. Böylece saatte 10 kilometre hızla yüzebilir ve 100 kilometre gibi bir mesafeyi dinlenmeden kat edebilir.

- Kutup ayısının tüyleri beyaz görünmesine rağmen aslında şeffaftır. Fiberoptik özellikteki bu tüyler ısı kaybını önlerken, güneş ışınlarının sıcağını alttaki siyah renkli kürke kadar iletir. Kürkünün hemen altında ise 10 cm kalınlığında bir yağ tabakası bulunur. Böylece kürkü kutup ayısını soğuk dış ortamdan tamamen yalıtmış olur.

- Kutup ayısının kürkü yüzmeye de elverişlidir. Suyun içindeyken tüyler bir araya gelerek birbirine yapışır ve kutup ayısı su geçirmez yumuşak bir dalış elbisesi giymiş gibi olur. Kutup ayısı kürkünün bu özellikleriyle 37 derece olan vücut sıcaklığını, suyun içinde ya da üstünde olsun, uzun süre koruyabilmektedir.

Hatta üşümenin aksine, vücudunun aşırı ısındığı zamanlar bile olur. Bu nedenle, çoğu zaman kutup ayıları hararetlerini gidermek için vücutlarını buza sürterler.

- Kutup ayısının burnu oldukça hassastır. Öyle ki 30 km ötedeki bir fokun kokusunu bile rahatlıkla duyar.

Buzdan bir dünyada, hayatından oldukça memnun yaşayan kutup ayılarının sırrı, onların bu koşullara uygun olarak yaratılmış olmalarıdır. Yüce Allah her canlıyı olduğu gibi, kutup ayısını da ihtiyaçları doğrultusunda en mükemmel özelliklerle yaratmıştır.

Tüm Minerallerin Sertlik Şampiyonu: Elmas

Pırıl pırıl parlayan bir elmas ile kurşun kalem ucu arasındaki ortak nokta nedir? Elmas son derece sert bir maddedir, kurşun kalem ucunu oluşturan grafit ise oldukça yumuşaktır. Bu iki farklı madde gerçekte mucizevi bir yaratılış delilinde buluşurlar: Karbon

İşlenmemiş ham elmas tüm minerallerin, tüm malzemelerin sertlik şampiyonudur. (L. Vlasanov & D. Trifonov, 107 stories About Chemistry, Mir Publishers, 1977) Bu nedenle kristal elmas, her türlü malzemeyi kesme, delme ve düzlemede, aşındırıcı olarak kullanılır.

Sertlik; minerallerin dıştan gelen kuvvetlerle çizilmeye karşı gösterdiği dirençtir. Mineralleri sertlikleri yardımıyla tanıma kolaylığı vardır. Bir mineral diğeri ile çizdirilerek izafi sertlik değeri belirlenebilir. Tüm minerallere sertliklerini belirlemek amacıyla puanlama yapan bilim adamları, elmasa 10 üzerinden 10 puan vermeyi uygun bulmuşlardır. Peki, elması bu kadar sert yapan nedir?

Kurşun kalemlerde kullandığımız kırılgan ve yumuşak grafit uç ile elmasın aynı atomlardan oluşması oldukça dikkat çekicidir. Grafit de tıpkı elmas gibi karbon atomlarından oluşur. Ne var ki, biri oldukça yumuşakken, diğeri alabildiğine serttir. Biri kara bir kömür parçası gibiyken, diğeri pırıl pırıl bir yüzeye sahip olabilmektedir. Biri doğada son derece bol bulunurken, diğerine rastlamak çok zordur. Tüm bu nedenlerden dolayı elmas, grafit ile kıyaslanamayacak maddi bir değere sahiptir. Peki, karbon atomu, nasıl olup da birbirinden bu kadar farklı iki kimliğe bürünebilmektedir?

Canlılığın Temeli Karbon Atomları Elmasa Değer Biçiyor

Bu farklılıktan önce, elması oluşturan karbon atomlarından bahsedelim. Karbon atomu, canlılar için son derece önemlidir. İngiliz kimyager Nevil Sidgwick de, Chemical Elements and Their Compounds (Kimyasal Elementler ve Bunların Bileşikleri) adlı eserinde bunu şöyle vurgular:

Karbon, yapabildiği bileşiklerin sayısı ve çeşitliliği yönünden, diğer elementlerden tamamen farklı, özgün bir yapıdadır. Şimdiye dek karbonun yarım milyonun üzerinde farklı bileşiği ayrılmış ve tanımlanmıştır. Ama bu bile karbonun güçleri hakkında çok yetersiz bir bilgi verir, çünkü karbon tüm canlı maddelerin temelini oluşturur. (Nevil V.Sidgwick, The Chemical Elements and Their Compounds, vol.1, Oxford: Oxford University Press, 1950, s.490)

Karbonun, sadece hidrojen ile kurduğu farklı bağlar, "hidrokarbonlar" olarak bilinen büyük bir aileyi meydana getirir. Bu aile içinde; doğal gaz, sıvı petrol, gaz yağı, kerosen ve çeşitli makine yağları vardır. Etilen ve propilen olarak bilinen hidrokarbonlar, petrokimya endüstrisinin temelidir. Başka hidrokarbonlar da benzin, toluen ve turpentin gibi bileşikler meydana getirir. Giysilerimizi güvelenmekten koruması için dolaplara konulan naftalin, bir başka hidrokarbon türüdür. Klor veya florla birleşen hidrokarbonlar; anestezi maddeleri, yangın söndürücüler ve buzdolaplarında kullanılan freonlar gibi farklı maddeleri oluşturur.

İşte, elması elmas yapan karbon, böylesine önemli bir atomdur. Elmasın kristal yapısı, kristal dünyasındaki en mükemmel örnektir ve bir benzeri daha yoktur. Karbon atomları, elmas kristallerinde elmasa sertlik özelliğini kazandıracak ideal bir geometrik düzen içindedirler. Grafit de karbondan oluşur; ancak atomları elmastaki gibi bir düzen ile sıralanmaz. Bu durum, bilim adamları tarafından allotropi olarak adlandırılır.

Allotropi Kavramı

Bir elementin atomlarının uzayda farklı farklı şekillerde dizilmesiyle oluşan yapıya allotropi denir. Bu olayı gerçekleştiren atomlara da allotrop atomlar denir. Bu olayı şöyle de örnekleyebiliriz:

Bir tuğla fabrikasından, üç ayrı parti halinde 10.000’er tane tuğla alalım ve bu tuğlalar birbirinin aynısı olsun. Bu tuğlaları üç ayrı ustaya verelim. Ustalar, birbirinden bağımsız, istedikleri gibi birer duvar yapsınlar.

Acaba bu duvarlar birbirinin aynısı mıdır?

Duvarların sağlamlıkları aynı mıdır?

Tuğlaların sanatsal dizilişleri aynı mıdır?

Bu soruların cevapları evet ise allotrop duvarlar oluşmamış demektir. Cevaplar hayır ise allotrop duvarlar oluştu diyebiliriz.

Oksijen gazı ile Ozon gazı, oksijen atomlarının allotroplarıdır.

Elmas, Grafit ve Amorf karbon, karbon atomunun allotroplarıdır.

Beyaz Fosfor ile Kırmızı Fosfor, fosfor atomunun allotroplarıdır.
Rombik kükürt ile Monoklin kükürt de kükürtün allotroplarıdır.

Allotrop Atomların Özellikleri:


• Atom ve kütle numaraları aynıdır.

• Molekül geometrileri farklıdır.

• Kimyasal tepkimeye girme istekleri farklıdır; ancak tepkime sonunda oluşturdukları bileşikler aynıdır.
• Molekül sağlamlıkları farklıdır.

Elmas ve grafitin bazı fiziksel özellikleri aşağıda verilmiştir.

Elması değerli kılan tüm özellikleri, oluşumu sırasında ortaya çıkan şartlara bağlıdır. Doğal elmasın oluşumu için, aşırı yüksek sıcaklık ve basınç gerekir. Elmas, yerkabuğunun derinliklerinde doğar. Erimiş elmas içeren kısımlar yüzeye fışkırıp donabilir; ancak bu olay çok nadiren gerçekleşir. Bu nedenle yeryüzünde çok az sayıda elmas yatağı vardır ki, zengin yatakların sayısı da zaten birkaçı geçmemektedir.

Doğal elmasın yapısı ve oluşum şekli, bilim adamları için yol gösterici olmuş; bu sayede yapay elmas üretilebilmiştir. Bazı denemeler sonunda, 100 bin atmosfer basınç ve 3 bin derece sıcaklık altında tutulan grafit, elmas haline getirilmiştir. Ancak üretilen sentetik elmaslar, doğal olanları kadar değerli değildir. Bu nedenle yapay elmaslar, çok sert yapılarından dolayı, endüstride bir çeşit zımpara olarak kullanılmaktadır.

Elmasın Kullanım Alanları:

Elmaslar üç çeşittir:

Asil elmas: Asıl ve kıymetli olan elmastır. Ölçü birimi kırattır (karat). 1 kırat 0,205 gramdır. Mücevher olarak kullanılır.

Bort: Yarı saydam ve lifli yapılı bir elmastır. Asıl elmastan daha sert olduğu için, iyi cins elmasları tıraş etmede kullanılır. Ayrıca, sondaj sanayisinde elmas kron yapımında kullanılır.
Karbonado: Şekilsiz ve siyah renkli bir elmas çeşididir. Bunun da sertliği asıl elmastan fazladır. Sondaj ekipmanları imalatında kullanılır.

Kimyager Sidwickin de belirttiği gibi, içinde sadece 6 proton, 6 nötron ve 6 elektron bulunduran karbon atomu, tam bir mucizedir. Sadece, atomlar arasındaki bir sıralama farklılığının bu kadar farklı sonuçlar doğurması ve bu sonuçların insanlığa büyük imkanlar sunması, ortaya çıkan tüm malzemelerin Allah’ın bir lütfu olduğunun anlaşılması için yeterlidir. Doğada bulunan her yaratılış delili gibi, karbonu ve elması da tüm özellikleriyle Yüce Allah yaratmıştır.

Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah'ındır. Allah, her şeyi kuşatandır. (Nisa Suresi, 126)

Çiçeklerdeki Değişim

BBC'nin internet sitesinde ve Radikal gazetesinde Darwin ailesiyle ilgili bir habere yer verildi. (BBC, "Darwin family repeat flower count -Darwin ailesi çiçek sayımını tekrarlıyor", 7 Haziran 2005; Radikal, "Şimdi sıra torun Darwin'lerde", 8 Haziran 2005).

Söz konusu haberde Charles Darwin'in, İngiltere'nin Kent bölgesinde 1855 yılında başlattığı çiçek kayıt çalışmasının, Darwin ailesinin günümüz temsilcilerince devam ettirildiği anlatılıyordu. Konunun detaylarının aktarıldığı satırlarda, torun Darwin'lerin, "çiçeklerin son 150 yılda geçirdiği değişimi" inceleyecekleri şeklinde bir ifadeye de yer verildiği görülüyordu.

Burada torun Darwin'lerin araştıracakları değişimin sınırları hakkında kısaca bilgi vermek faydalı olacaktır.
Modern bilimin bulguları, doğada Darwin'in teorisinin iddia ettiği gibi türler arası bir değişim yaşanmadığını ortaya koymuştur. Doğadaki değişim sınırlıdır, ve bir türün kendi içindeki varyasyonları şeklinde gözlemlenmektedir. Bu ise evrime hiçbir şekilde delil oluşturmaz. Varyasyon genetik çeşitlenme demektir. Bu olay bir canlı türünün içindeki bireylerin birbirlerinden farklı özelliklere sahip olmasına neden olur. Yani var olan genetik bilgide farklı eşleşmeler ortaya çıkar ancak bu farklılıklar da genetik bilginin izin verdiği ölçüde gerçekleşir.

Bu, bitki ve hayvan ıslah eden insanların tarih boyunca gözlemlediği ve ayrıca 20. yy boyunca yapılan çok sayıda laboratuvar deneyiyle doğrulanmış bir gerçektir. Tüm bu tecrübe ve bilimsel araştırmalar, türlerin doğal "çeşitlenme" süreciyle asla aşamayacakları sınırlar olduğunu göstermiştir. Bu alandaki en ünlü isimlerden biri olan Luther Burbank, türler içindeki değişimi sınırlayan görünmez bir kanunun olduğu görüşündedir:

Tecrübelerimden biliyorum ki, bir buçuk ile altı santimetre arasında bir erik yetiştirebilirim. Ama itiraf edeyim ki, bir bezelye kadar küçük veya bir greyfurt kadar büyük erik elde etme çabası başarıyla sonuçlanmayacaktır... Kısacası, muhtemel sanılan gelişmelerin sınırları vardır ve bu sınırlar bir kanuna tabidir... Bu, ilk hale yani ortalama (vasat) boyuta dönme kanunudur... Geniş çaplı deneyler daha önceden gözlemle tahmin ettiğimiz sonuçları onaylayan bilimsel deliller ortaya koymuştur. Yani bitkiler ve hayvanlar sonraki nesillerde vasat boyutlarına veya yapılarına geri dönmeye eğilimlidirler... Kısacası, tüm canlıları belirli bir sınırda bulunmaya zorlayan bir çekim kuvveti vardır (Norman Macbeth, Darwin Retried, Boston, Gambit INC., 1971, s.36)

Biyoloji profesörü Lane P. Lester ve moleküler biyolog Raymond G. Bohlin, Natural Limits to Biological Change (Biyolojik Değişimin Doğal Sınırları) adlı kitaplarında şöyle yazmaktadırlar:

Yaşayan organizmaların popülasyonlarının, belirli bir zaman dilimi içinde anatomi, fizyoloji, genetik yapı vs. açısından değişim gösterdikleri, tartışılmayan bir gerçektir. Geriye kalan zor mesele, şu sorunun cevabıdır: Ne kadar değişim mümkündür ve bu değişimler hangi mekanizma ile oluşur? Bitki ve hayvan yetiştiricileri, canlıların değiştirilebilirliği konusunda etkileyici örnekleri biraraya getirebilirler. Ama bir yetiştirici işe köpekle başladığında sonuçta yine köpek elde etmektedir, farklı ve garip görünümlü bir köpek bile olsa bu, sonuçta köpektir. Meyve sineği meyve sineği olarak kalmakta, güller gül olarak kalmaktadır (Lane P. Lester, Raymond G. Bohlin, Natural Limits to Biological Change, s.13-14)

Bitkilerdeki sınırlı değişim sadece insanların canlı örnekler üzerinde yaptığı gözlemlere değil, milyonlarca yıllık fosil kaydına da damgasını vurmuştur. Torun Darwin'lerin inceledikleri çiçekli bitkilerin sözde evrimsel kökenleri tam anlamıyla karanlıktadır. Tüm bitki grupları gibi bunlar da fosil kayıtlarında aniden ve kusursuz yapılarıyla belirir. Bu sebeple çiçekli bitkiler üzerine uzman olan Daniel Axelrod, The Evolution of Flowering Plants in The Evolution Life adlı kitabında şu itirafı yapmak zorunda kalmıştır:

Angiospermlere, yani çiçekli bitkilere yol açan ilkel grup, fosil kayıtlarında henüz tespit edilmemiştir ve yaşayan hiçbir angiosperm böyle bir bağlantıya dikkatleri çekmemektedir. (Daniel Axelrod, The Evolution of Flowering Plants in The Evolution Life, s. 264-274 (1959))

Görüldüğü gibi, BBC ve Radikal haberlerinde inceleneceği duyurulan değişim, tür içinde sınırlı kalan ve bitkileri başka bitkilere dönüştürmeyen sınırlı bir değişimdir. Evrim teorisi, çiçekli bitkilerin sadece fosil kayıtlarında aniden ortaya çıkışını değil, bu canlıların yaptığı fotosentezin kökenini, bitki hücresindeki kompleks organellerin nasıl olup da tesadüflerle organize olarak hücreyi meydana getirdiğini de açıklayamamaktadır. Radikal gazetesine ve BBC'ye Darwinizm'in bilimsel açmazlarını artık kabullenmelerini ve çiçekli bitkilerin kaydı çalışmasının evrim teorisine bilimsel kanıt sağlamayacağını görmelerini tavsiye ediyoruz. Çiçekler, ortaya koydukları estetik ve kompleks tasarımla apaçık bir yaratılış delilidirler. Çiçekler amaçsız bir süreçte tesadüfi değişimlerle ortaya çıkmamışlardır, Yüce Allah diğer bütün varlıkları olduğu gibi çiçekleri de sonsuz bir ilimle yaratmıştır.

Darwinizm Türkiye'de Öldü - 29.11.2006 - Danimarka/Kristelight Dagblad


Danimarka'nın tanınmış günlük gazetelerinden Kristeligt Dagblad, 29 Kasım 2007 tarihinde İngiliz Reuters haber ajansından Tom Heneghan'ın hazırladığı bir habere "Darwinizm Türkiye'de öldü" başlığıyla yer verdi. Sayın Adnan Oktar'ın Yaratılış Atlası'nın konu alındığı haberde şöyle bildirildi:

DARWINİZM TÜRKİYE'DE ÖLDÜ

Yaratılışçılık Türkiye'de öylesine yayıldı ki, Darwin'in evrim teorisini halkın ne derece kabul ettiği ile ilgili yapılan araştırmada, Türkiye ülke içinde sonuncu oldu. Harika görünümlü, 768 sayfa parlak kuşe kağıda basılmış, resimlerin ve kolay okunabilir metinlerin yer aldığı büyük boyutlu sayfalardan oluşan çalışma, Allah'ın yeryüzünü insanlar ve hayvan türleri de dahil olmak üzere tümüyle yarattığını ispatlıyor.

Yaratılış Atlası'nda, 500 sayfadan daha fazlasında muhteşem resimler yer alıyor ve günümüz canlıları fosillerle karşılaştırılarak, Allah'ın canlılığı ilk yarattığı andan itibaren canlılığın hiç değişmediği ve evrimin hiçbir zaman gerçekleşmediği savunuluyor.

Resimlerin ardından bir kitap uzunluğundaki bölümde ise Darwinizm'in "güçlü olanın hayatta kaldığı" iddiasıyla, ırkçılığın, Nazizmin, komünizmin ve terörizmin ilham kaynağı olduğu anlatılıyor.

Kitapta, "Terörizm belasının kökeni İlahi dinlerde değil, fakat tam tersine Allah'sızlıktadır. Nitekim ateizm de günümüzde Darwinizm ve materyalizm ile ifade edilmektedir" diye belirtiliyor.

... Harun Yahya müstear ismiyle Türkçe olarak 200'de fazla kitap yayınladı ve bunların büyük bir kısmı 51 farklı dile çevrildi. 50 yaşlarındaki Oktar'ın eserleri tüm dünya çapında İslami yayınevlerinde yer alıyor ve internetten ücretsiz indirilebiliyor.

Emaneti Ehline Vermek Ne Demektir?

Kuran’da emanet edilen şeylerin, o konuda ehil olan yani yetki ve yetenek sahibi kişilere verilmesi emredilmektedir:

Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline (sahiplerine) teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Bununla Allah, size ne güzel öğüt veriyor!.. Doğrusu Allah, işitendir, görendir. (Nisa Suresi, 58)

Emanet edilecek şey bir görev, sorumluluk veya korunması gereken değerli bir eşya olabilir. Böyle bir durumda, örneğin söz konusu emanet eğer bir eşya ise onu, dikkati en açık, en dürüst ve en aklıbaşında kişiye vermek bu ayetin en doğru şekilde uygulanması demektir. Bir görev veya sorumluluk verirken de aynı şekilde bu konuda en bilgili, en tecrübeli, kısacası bu sorumluluğu en iyi şekilde yerine getirebilecek kişi seçilmelidir. Daha az yetenekli veya daha az bilgili birinin seçilmesinde büyük olasılıkla nefsani bir çıkar gözetilmiş demektir. Bir kişinin güvenilirliğinden çok, o kişinin kan bağı açısından yakınlığı ya da ileride karşılık olarak başka çıkarlar sağlaması gibi hesaplar yapılmış olabilir. Ki genelde toplumda yaygın olan anlayış budur. Çıkar ilişkileri birinci dereceden önemli olur. Oysa her konuda en iyisini, en doğrusunu aramak Kuran ahlakının bir gereğidir.

Vicdan, sadece Allah'ı tanımayı, O'nun varlığını kabul etmeyi değil, aynı zamanda O'nu razı edecek işler yapmayı ve bu işlerde de çok titiz olmayı gerektirmektedir. İnsanların büyük çoğunluğu ise Allah'ın varlığına inanmanın yeterli olduğunu zanneder. Kuran'daki bazı ayetlerde bu kişiler şöyle bildirilmektedir:

De ki: "Göklerden ve yerden sizlere rızık veren kimdir? Kulaklara ve gözlere malik olan kimdir? Diriyi ölüden çıkaran ve ölüyü diriden çıkaran kimdir? Ve işleri evirip-çeviren kimdir? Onlar: "Allah" diyeceklerdir. Öyleyse de ki: "Peki siz yine de korkup-sakınmayacak mısınız? İşte bu, sizin gerçek Rabbiniz olan Allah'tır. Öyleyse haktan sonra sapıklıktan başka ne var? Peki, nasıl hala çevriliyorsunuz? (Yunus Suresi, 31-32)

Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi, bu kişiler Allah'ın varlığına inanır, hatta Allah'ın kendilerine rızık verdiğini, kendilerini yaratan ve öldüren olduğunu, herşeyin Yaratıcısı ve sahibi olduğunu da kabul ederler. Vicdanlarını ancak bu kadar bir anlayış için kullanır ve bunu dindarlıkları için yeterli görürler. Oysa vicdanını sonuna kadar kullanan bir kişi, Allah'ın Yüceliğini kavrayabildiği için O'na karşı saygı dolu bir korku duyar. Bu diğer bilinen korkulardan farklı bir korkudur; Allah'ın hoşnutluğunu kaybetme korkusudur. Bundan korku duyan insanın tüm yaşamı, yalnızca Rabbimiz'in rızasını kazanmaya çalışarak geçer.

(http://www.imaninsevki.com/)

Tohumlarla İlgili Düşündürücü Detaylar

- Bilindiği gibi, toprağın genel olarak çürütücü, parçalayıcı özelliği vardır. Ancak toprağın içindeki tohum ve milimetrenin yarısı inceliğindeki kökler hiçbir zarar görmezler. Aksine toprağı kullanarak sürekli gelişir ve büyürler.

- Tohumun yarılıp içinden filizin çıkabilmesi için çok yüksek miktarda kuvvet gerekmektedir. Bu kuvvetin büyüklüğü, filizlerin asfalt kaldırımların kenarlarını çatlatarak çıktıkları düşünüldüğünde çok daha iyi anlaşılmaktadır. Bu etkili gücün kaynağı her bitkiyi oluşturan hücrelerin içinde bulunan hidrolik basınçtır. Bitkinin büyümesi için mutlaka gerekli olan bu basınç hücre duvarını esnetip, genişletme özelliğine sahiptir. Eğer bu özellik olmasaydı bitkilerdeki hücre büyümesi gerçekleşemezdi, yani tohum filizlenemezdi.

- Pek çoğu küçük kuru tahta parçalarına benzeyen tohumlar, aslında içlerinde bitkilere ait binlerce bilgiyi barındıran genetik şifre taşıyıcılarıdır. İleride oluşturacakları bitkiler ile ilgili tüm bilgiler tohumların içinde saklıdır. Bitkinin kökünün ucundaki tüycükten, gövdesinin içindeki borucuklara, çiçeklerinden, vereceği meyveye kadar tüm bilgiler en küçük detaylarına kadar eksiksiz olarak tohumun içinde mevcuttur.

(Tohummucizesi.com)

Tohumlar filizlenmeye başladıklarında üzerlerindeki toprağın ağırlığı ya da önlerine çıkan başka bir engel onları toprağın üstüne, güneş ışığına ulaşmaktan alıkoyamaz. Filizlenmeye başlayan tohum, bir süre sonra fotosentez yaparak kendi besinini üretmeye başlar. Tohumun büyüme süreci içinde yavaş yavaş ana bitkinin küçük bir kopyası ortaya çıkar. Filizler toprağın üstüne doğru büyürken, kökler de fotosentez işlemi için hammadde toplamak üzere toprağın derinliklerine yayılırlar.

Filizlerin ışığa doğru uzanan yolculuğu Yüce Rabbimiz’in kusursuz yaratış delillerindendir.

Deccal Nasıl Öldü? ''150 Yıl Süren Darwinist Aldatmacanın Sonu''

Canlıların tesadüfen meydana geldiğini iddia eden, insanın maymun ataları olduğunu savunan, insanı yeryüzünde sorumsuz bir hayvan olduğuna inandırmaya çalışan, güçlü olanın zayıf olanı ezmesi gibi sapkın bir fikirle yola çıkarak kitleleri katleden, savaşları başlatan, insanları küçük ve aşağılık gören dünyaya hakim olmuş sahte inanç sistemi, deccalin en büyük oyunlarından biri olan Darwinizm'dir.


Darwinizm, tarihin en sapkın ve en büyük kitle aldatmacasıdır. 150 yıl boyunca devam etmiş olan bu kitle aldatmacası, şu an Darwinistlerin şaşkın bakışları altında çöküşe uğramaktadır.

İnsanlar 150 yıldır aldatılmış olmanın şokunu yaşamaktadırlar. Deccalin oyunu bitmiştir. Deccal artık ölmüştür. Kitle aldatmacası son bulmuştur. Batıl olan din, Allah'ın hak dini karşısında yerle bir olmuştur. Elinizdeki kitap, deccalin en büyük oyununun kesin yıkılışının delillerini sunmaktadır.

http://www.deccaltehlikesi.com/

Kafanıza Takılan Önemsiz Konuları ''Bir Kaç On Yıl Sonrasına'' Erteleyin...

İnsan bazen küçük konuları gereğinden fazla büyütür. Ehemmiyetsiz olduğu halde sıradan bir konuyu, o an için hayatının en önemli konusu olarak görür. Dikkatini bu duruma verdikçe, o küçük konu, gözünde giderek daha da büyümeye ve kendisine daha da fazla rahatsızlık vermeye başlar.

Bir bakış açısıyla bakılırsa, bu konu gerçekten de bir yönüyle kişinin hayatını etkileyen bir önem taşıyabilir. Ama bir başka bakış açısıyla bakılacak olursa da, o konu diğer önemli meselelerin yanında dünyadaki bir toz tanesi kadar önem taşımaz. İnsan bunu içerisinde bulunduğu o anda fark edemez belki. Ama bu gerçeği anlamanın şöyle bir yolu vardır: Şu anda geçmişe dönüp bir düşünecek olursanız, bundan on yıl önce kafanıza takılan konuların hiçbirini hatırlamadığnıı görürsünüz. Hatta o kadar geriye gitmeye bile gerek kalmaz. Bundan sadece bir sene, hatta birkaç ay, birkaç hafta öncesine gittiğinizde bile, gün içinde sizi rahatsız eden, neşenizi, huzurunuzu kaçıran, sizi sessizleştirip içinize kapanmanıza neden olan, insanlardan uzaklaştıran, hayatınızı çok derinden etkilediğini ve etkilemeye de devam edeceğini sandığınız konuların hiçbirini hatırlamazsınız. Ama hatırlasanız da önemli değildir. Çünkü o zamanlar hayatınızı kökten etkilediğini sandığınız o konu, artık sizi hiç rahatsız etmiyordur. En fazla bir kaç saniye içinde bir anı gibi aklınızdan geçip gider.

Peki o on sene, birkaç ay ya da birkaç hafta öncesinden geriye elinizde kalan ne olmuştur? İşte asıl bu sorunun yanıtı, hayatınızı kökten ve derinden etkileyecek olan gerçektir. Geriye sadece Allah ile olan yakınlığınız, Allah'a olan sevginiz, sadakatiniz, bağlılığınız ve Allah'ı hoşnut etmek için gösterdiğiniz ihlas, samimiyet, salih amelleriniz ve azminiz kalmıştır. Eğer on sene önce Allah'ı düşünerek, Allah'ın sevgisini umarak güzel ahlak gösterdiyseniz; küçük ya da büyük bir sıkıntı ya da zorlukla karşılaştığınızda Allah'a sığınıp güzel ahlakta kararlı davrandıysanız, o gününüz dünyada ve ahirette inşaAllah sizin için büyük bir nimete dönüşmüştür. Ve ahirette de size sevinç ve nimet getirecektir.

İşte on sene öncesini düşündüğünüzde apaçık bir şekilde görünen bu gerçeği, yaşadığınız an içeresinde de unutmamak çok önemlidir. Eğer şu an içinde kendinize baktığınızda kafanıza takılan küçük ya da büyük çeşitli konular varsa, ileride de bunların büyük ölçüde bir önemi olmayacağını unutmayın. O halde şu an için karşınıza sizi rahatsız eden bir konu çıktığında da, “ ben bu konuyu birkaç ya da 5-10 sene sonrasına erteliyorum. Bu konuyu o zaman düşüneceğim” diyerek bir kenara bırakın. O zaman geldiğinde, Allah'ın izniyle, gerçekten de o konunun bir önemi kalmamış olacağını göreceksiniz.

Köpek Balığı Derisinden Örnek Alınarak Hazırlanan Mayolar ve Suyun Yüzey Direnci

Köpek Balığı Derisinden Örnek Alınarak Hazırlanan Mayolar ve Suyun Yüzey Direnci1/100 saniyenin altın madalyayı belirlediği olimpiyat yarışmalarında, yarışmacılar açısından suyun vücutlarının üzerinde oluşturduğu sürtünme direnci oldukça önemlidir. Bu nedenle birçok yüzücü, sürtünme direncini en aza indirecek yeni mayoları tercih etmektedir. Bu mayolar yüzücüde olabildiğince geniş bir yüzeyi kaplar ve vücuda sımsıkı yapışır. Mayonun kumaşı, dikey reçine şeritleri üstüne köpek balığı derisinin özelliklerini taşıyan bir dokumadan ibarettir.

Köpek balıkları üzerinde taramalı elektron mikroskobuyla yapılan incelemelerde, balığın derisinin şeritler içerdiği görülmüştür. Şeritler, dikey su girdapları veya su spiralleri oluşturarak suyu balığın vücuduna daha çok yapıştırır ve suyun yüzmeye karşı direncini azaltır. Şeritlerin bu etkisi "Ribblet etkisi" olarak bilinir ve bu konu ile ilgili NASA'nın Langley Araştırma Merkezi'nde Ribblet deri araştırmaları yapılmaktadır. Son on yıldır da bu etki mayolar üzerinde uygulanmaktadır.

(Darwinizminsonu.com)

Yeni lifler ve yeni dokuma teknikleri ile yapılan mayolar, yüzücünün vücudunu sararak suya en az direnç gösterecek şekilde üretilmektedir. Nitekim yapılan araştırmalar, bu mayoların diğer mayo tiplerine oranla sürtünme direncini %8 azalttığını göstermiştir. (Bilim ve Teknik, TUBİTAK Yayınları, No.395, Ekim 2000, s.7)

Adnan Oktar'dan Ramazan'a Özel: Ölümün Her An Gelebileceğini Unutmamak

İnsanlar genelde ölümle hiç beklemedikleri bir anda, hiç beklemedikleri bir yerde karşılaşırlar. Allah (cc) bu gerçeği, "... Hiç kimse de, hangi yerdeöleceğini bilmez. Hiç şüphesiz Allah bilendir, haberdardır." (Lokman Suresi, 34) ayetiyle bildirilmektedir. 

Her insanın ölüm anı henüz doğmamışken kaderinde bellidir. Şu anda yaşayanların ve doğacak olan tüm insanların ne zaman ölecekleri bellidir. Bu gerçek Kuran-ı Kerim'de, "Sizi çamurdan yaratan, sonra bir ecel belirleyen O'dur. Adı konulmuş ecel, O'nun Katındadır..." (Enam Suresi, 2) ayetiyle haber verilmektedir.

İnsanların kendi ölüm anlarını bilmemeleri bir çoğunu gaflet içinde yaşamaya götüren sebeplerden biridir. Bütün hayatını gaflet içinde geçirip, gerçeklerden yüz çeviren bir insan, öleceği andan haberdar edilmiş olsa, hiç şüphesiz tavırlarında çok büyük değişiklikler yapmak isteyecektir.

Ölüm vaktinin bilinmemesi insanın dünyadaki imtihanının bir sırrıdır. Bunun bilincinde olan mümin her an ölecekmiş gibi ahiret yurdu için hazırlık yapar. Yüce Allah (cc)'ın tüm emir ve yasaklarını samimi bir şekilde, hayatının her anında yerine getirir.

İman etmeyen bir insan ise, Allah (cc) rızasının değil, nefsinin istekleri doğrultusunda yaşar. Öleceğini bilir, ancak ölümün ahirette ya sonsuz cehennem ya da sonsuz cennet yurdunda bir uyanış olduğunu kavrayamaz. Ölüm gaflet içindeki insanın zihninde, dünyada sahip olduğu maddi imkanlardan ve değerlerden uzaklaşarak, ebediyen onlardan ayrılmak düşüncesinden ibarettir. Bu nedenle de tüm bunlara tutkuyla bağlanır, ölüm kelimesini dahi duymak istemez. Ancak, her an hayatının sona ereceğini düşünmediği, ölüm üstünde tefekkür etmediği için, Allah (cc)'ın emir ve yasaklarını göz ardı eder ya da erteler. İbadet etmek için daha vakti olduğunu, yaşı ilerleyince yapacağını düşünür. Oysa ne kadar ömrü kaldığı konusunda hiçbir fikri yoktur. Hiçbir şeyin ölümü engellemesi ya da durdurması da söz konusu değildir. Kuran'da şöyle bildirilir:

De ki: "Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, şüphesiz sizinle karşılaşıp-buluşacaktır. Sonra gaybı da, müşahede edilebileni de bilen (Allah)a döndürüleceksiniz; O da size yaptıklarınızı haber verecektir." (Cuma Suresi, 8)

İnsan her an ölebilir, bu gerçeği unutmaya ya da bu gerçekten kaçmaya çalışmak insanın gaflette olduğunun göstergesidir. Gaflet ise iman edenlerin şiddetle sakınması gereken bir durumdur.

Peygamberimiz (sav) Hadislerinde, Hz. Mehdi (as)'ın Vücudunda Belirleyici Bazı Ben ve İzler Bulunduğunu Bildirmiştir

HZ. MEHDİ(AS)’IN BACAĞINDA BİR İZ VARDIR

(HAZRETİN) (HZ. MEHDİ(AS)’IN) BACAKLARIGENİŞ, İRİCE VE SAĞBACAĞINDA BEDEN RENGİNİN AKSİNE BİR İZ BULUNMAKTADIR. (Mucem-ul Ehadis-i İmam Mehdi Cilt:4 Sayfa 154 ve Kemal-ud Din Cilt:2 Sayfa 376 ve Bihar Cilt:52 Sayfa 322)

(HZ. MEHDİ (AS)'IN) SAĞ BACAĞINDA SİYAH BİR İZ VARDIR.)

(Şeyh Muhammed b.İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 251)

HZ. MEHDİ(AS)’IN ALNINDA BİR İZ VARDIR

"Humrân bin A'yânder ki: İmam Muhammed Bâkır aleyhisselam'a şöyle arzettim: ...ALNINDA İZ VARDIR, yüzünde ise ben." (Şeyh Muhammed b.İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 252)

"Humran bin A'yânder ki: İmam Muhammed Bâkır aleyhisselam'a: ... ALNINDA İZ VARDIR, yüzü güzellerin evladıdır.(Yani yüzü güzeldir)... " (Şeyh Muhammed b.İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 252-253)

"Ebu Basirder ki: İmam Muhammed Bakır veya Cafer-i Sadık aleyhisselam (tereddüt raviden kaynaklanıyor). Şöyle buyurdu: "Ey Ebu Muhammed! Kaim'in iki alâmeti (veya alâmetleri) vardır. BAŞINDA bir ben ve BİR İZ VARDIR..." (Şeyh Muhammed b.İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 253)

HZ. MEHDİ(AS)’IN SIRTINDA BULUNAN BEN

Hz. Mehdi (as)’da Peygamberimiz (sav) de bulunan gibi bir ben bulunmaktadır.Yeri ve şekli Peygamberimiz (sav) tarafından bildirilmiştir.

"Mehdi'nin omuzunda Peygamber Efendimiz’deki nübüvvet mührü bulunacaktır." (El-Kavlu FiMuhtasarr Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar,41)

"Omuzunda Peygamber’in alameti vardır." (Kıyamet Alametleri,165; Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, 23)

"Omuzunda Peygamber’in nişanı vardır." (Kıyamet Alametleri,163)

PEYGAMBERİMİZ (SAV), HZ. MEHDİ(AS)’IN VÜCUDUNUN ÖN CEPHESİNDE MERSİN YAPRAĞI ŞEKLİNİ ANDIRAN BİR ALAMET BULUNDUĞUNU BİLDİRMİŞTİR.

Peygamberimiz (sav)’in bu açıklamasından söz konusu yapının cilt renginde olduğu anlaşılmaktadır.

"…(Hz. Mehdi (as)'ın) İKİ OMUZUNUN ALTINDA YAPRAĞA BENZEYEN BİR İZ BULUNMAKTADIR."
(Mucem-ul Ehadis-i İmam Mehdi Cilt:3 Sayfa283, h.766)

PEYGAMBERİMİZ (SAV), HZ. MEHDİ(AS)’IN YANAĞINDA DA BİR BEN OLACAĞINI BİLDİRMİŞTİR

"Yüzünde bir ben bulunacaktır." (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 41)

"Yüzünde bir ben vardır." (Ali Bin Hüsameddin El Muttaki)

"Mehdi gür sakallı, ön dişleri parlak, yüzübenli, açık alınlıdır."(Mer'iy b. Yusuf b. Ebu Bekir b. Ahmet b. Yusuf el-Makdi'si "Fevaidu Fevaidi'l Fikr Fi'l İmam El-Mehdi El-Muntazar")

Kendini Temizleyen Yaprakların Sırrı

Kıyafetleriniz hiç kirlenmese, daima temiz kalsa ve siz de onları yıkamak zorunda kalmasaydınız ne iyi olurdu değil mi? ‘Tatlı bir rüya gibi olurdu” mu diyorsunuz. Aslında haklısınız. Kimya Sektörünün devi olan BASF firmasının Almanya’da Ludwigshafen kentindeki laboratuarlarında araştırmalarını sürdüren uzmanlar, kumaş, kağıt ve hatta yer karolarını temiz tutabilecek, hatta bu malzemelerin kendi kendilerini temizlemesini sağlayacak bir sprey geliştirebilmeyi hayal ediyorlar.
Projelerini gerçekleştirmede avantajlı bir noktadan işe başlıyorlar, çünkü aradıkları özellik doğada hazır halde bulunuyor. Sahip olduğu yaprak tasarımı sayesinde nilüfer çiçeği asla kirlenmiyor ve her yağmurda kendi kendini temizliyor.

1990’lı yılların başında Almanya’nın Bonn Üniversitesi’nden Wilhelm Barthlott, nilüfer yapraklarının mikroskobik tasarımını gün ışığına çıkardı. Dışarıdan bakıldığında fark edilmemesine karşın, bitki mikroskobik ölçüde son derece özel bir yüzey tasarımına sahip. Buna göre nilüfer yaprakları 5-10 mikrometre (milimetrenin binde biri) yüksekliğinde ve birbirinden 10-15 mikrometre mesafede olan çok küçük tümseklere sahip. Sonuçta ortaya 0.1 mikrometre genişliğinde, tellerden oluşan engebeli bir yüzey çıkıyor. Bu tepeler balmumuyla kaplı. Bu bozuk yüzey şekline sahip olması sayesinde su damlacıkları yüzeyle tam bir temas sağlayamıyor ve kendi ağırlıklarıyla aşağıya doğru akıyorlar.

TEMİZ KALMAYI SAĞLAYAN MİKRO-DİZAYN

Nilüfer çiçeğinin bu özelliği ona bakteri ve mikroplara karşı önemli bir koruma da sağlıyor. Yağmur damlalarıyla temizlenen yapraklarda mikroskobik ölçekteki bu canlılar bile tutunamıyor. Böylece bitki hem toz ve kirden, hem de hastalıklardan uzak kalıyor..

BASF laboratuarlarında Nilüfer çiçeğinin bu mucizevi özelliğini en etkili şekilde taklit etme çalışmaları sürüyor. Araştırmaları yürüten Harald Keller, üretmeye çalıştıkları spreyin, bir cila gibi düzenli kullanıldığında, deri ayakkabıları koruyup kirlenmelerini engelleyebileceğini söylüyor(1). Ancak Keller, daha alacakları çok yol olduğunu belirtiyor, çünkü geliştirme aşamasındaki ürün yağ tutuyor, çabuk aşınıyor ve derinin rengini değiştiriyor.

Nilüfer çiçeği, su tutmayan bu tasarımıyla, bilinen balmumu kaplamalardan 20 kat daha etkili. Yapılan deneyler, Keller’in ürününün nilüferin ancak yarısı kadar etkili olduğu ortaya koydu.

NİLÜFER BOYA SEKTÖRÜNDE DE ÖRNEK ALINIYOR

Daha önce Alman ISPO şirketi, “Lotusan” isimli silikon bazlı bir dış cephe boyası çıkarmıştı(2). Bu ürün tamamen Nilüfer çiçeğindeki tasarıma dayanılarak geliştirildi. Zaten Lotusan ismi de Nilüfer çiçeğinin İngilizce adı olan Lotus’tan geliyor. Wilhelm Barthlott’ın araştırmalarının sonuçlarından elde edilen bilgiler ışığında üretilen boya kirlenmiyor. Nilüferi taklit eden boya 10 sene garantili olarak satılıyor. Bu ürünün aynı zamanda Lotus Effect, yani nilüfer etkisi adıyla da patenti alınmış durumda.

Her tasarımın bir tasarlayanı olduğu gibi nilüfer çiçeği de özel olarak tasarlanmıştır. Bu tasarım bizlere üstün Akıl sahibi, alemlerin Rabbi olan Allah’ın yaratmasını gösteren bir delildir. Allah’ın yarattığı nilüfer çiçeğinde insanlar için faydalar olması da Allah’ın ayetlerindendir.

“Gerçekten hayvanlarda da sizin için bir ders (ibret) vardır; karınlarının içinde olanlardan size içirmekteyiz ve onlarda sizin için daha birçok yararlar var. Sizler onlardan yemektesiniz.” (Müminun Suresi, 21.ayet)

Hz. Mehdi (as)'ın Talebeleri Ahir Zamanın Yüksek Teknoloji Ürünü Olan Uçaklar Vasıtasıyla Dünyanın Dört Bir Yanına Seyahat Edeceklerdir

"ONUN DOSTLARI BULUTLARA BİNİP İSTEDİKLERİ YERE GİDEBİLECEKLERDİR."

(Mucem-ul Ehadis-i İmam Mehdi Cilt:1 sayfa 296 ve Keşf-ul Ğumme Cilt:2, sayfa 470 ve Muntehab-ul Eser sayfa 554)

Peygamberimiz (sav), Hz. Mehdi (as)’ın zuhur edeceği ahir zamanda kullanılacak yüksek teknolojiye birçok hadis-i şerifleriyle dikkat çekmiştir. Peygamberimiz (sav)’in söz konusu hadislerinde verdiği önemli detaylar günümüzde kullanılan birçok teknoloji ile birebir örtüşmektedir. Peygamberimiz (sav)’in haber verdiği ahir zaman teknolojilerinden biri de uçak teknolojisidir. Peygamberimiz (sav), Hz. Mehdi (as)’ın talebelerinin de bu teknolojiden faydalanacaklarını haber vermiştir. Hadise göre Hz. Mehdi (as)’ın yakın talebeleri ve ona manen derin bağlarla bağlı olan diğer Müslümanlar İslam Ahlakının dünya hakimiyetine vesile olacak tebliğ faaliyetleri için dünyanın dört bir yanına hava yollarını kullanarak yolculuk yapacaklardır. Peygamberimiz (sav) bunu “bulutlara binip istedikleri yere gidebilecekler”ifadesiyle çok net bir şekilde ifade etmiştir. Bilindiği gibi bulutlar genel olarak traposfer tabakasında yer alırken uçaklar da kıtalar arası uçuşlarını bu tabakanın bir üstünde yer alan stratosfer üzerinde yaparlar. Dolayısıyla Peygamberimiz (sav)’in kullandığı “bulutlara binip gitmek” ifadesi bu bilimsel tanımlamaya birebir uymaktadır.