Allah Kuran ayetlerinde insanların unutabilen, yanılabilen aciz
varlıklar olduklarını bildirmektedir. İnsan gereği gibi düşünmediği,
ihmalkarlık yaptığı, gereken tedbirleri almadığı, irade gösteremediği,
zaaflarına yenildiği, unuttuğu ya da yanıldığı için hata yapabilir. Bu
son derece doğaldır. Ancak önemli olan hata değil, hatadan sonra insanın
nasıl bir tavır gösterdiğidir. Yapılan hata ne kadar büyük olursa
olsun, insanın vazgeçmeye karar vermesiyle birlikte, Allah’ın hoşnut
olacağı umulan tavrı uygulamaya başlamasıyla birlikte, -Allah’ın
izniyle- o hata da ortadan kalkmış olur. Yüce Allah Al-i İmran
Suresi’nde şu şekilde bildirir:
“Ve ‘çirkin bir hayasızlık’ işledikleri ya da nefislerine
zulmettikleri zaman, Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı
bağışlanma isteyenlerdir. Allah’tan başka günahları bağışlayan kimdir?
Bir de onlar yaptıkları (kötü şeylerde) bile bile ısrar etmeyenlerdir.” (Al-i İmran Suresi, 135)
,
İnsanın Tüm Yaptıklarını Allah Yaratır,
İnsan hayatı boyunca ne yaşarsa yaşasın, ne yaparsa yapsın, nasıl bir
durumla karşılaşırsa karşılaşsın, hatasıyla ve doğrusuyla, tüm
yaptıklarını Allah yaratmaktadır. Ayetlerde Allah dilemedikçe tek bir
yaprağın dahi düşmeyeceği bildirilmektedir. (Enam Suresi, 59) Kamer
Suresi’nde ise “Onların işlemiş oldukları her şey kitaplarda (yazılı)dır. Küçük, büyük her şey satır satır (yazılı)dır.”
(Kamer Suresi, 52-53) şeklinde haber verilmektedir. Yani kişi, Allah
dilediği için o hatayı yapmaktadır, o hatayı yapması kaderinde
yazılıdır. Kuran’a uygun bir tavır gösterdiği takdirde ise o hatanın
sonucunda mutlaka bir güzellik oluşacaktır.
Örneğin bir insan yürürken dikkatini tam olarak açmadığı ve önüne
bakmadığı için karşısına çıkan bir vazoyu kırabilir. Ya da saatlerce
emek verilerek hazırlanmış bir yemek tabağına çarpıp yere düşürebilir.
Uyuyakaldığı için kendisini bekleyen insanların işlerini geciktirebilir.
İşte tüm bunlarda Allah’ın yarattığı türlü hikmetler gizlidir. O
kırılan eşyayı kıran Allah’tır. O eşya belki ileride sahipleri arasında
bir huzursuzluğa yol açacak, belki daha tehlikeli ve birine zarar
verecek şekilde kırılacaktır. Belki de onun kırılmasıyla, Allah o yere
onun çok daha güzelinin alınmasını sağlayacaktır. Aynı şekilde yere
dökülen yemeği döktüren de Allah’tır. Belki o yiyecekte bayat bir
malzeme vardır ve yiyen birinin rahatsızlığına sebep olacaktır.
Belki
yiyecek olan kişinin daha sağlıklı bir şeyi yemesine engel olacaktır.
Bunun gibi uyuduğu için gideceği yere geciken bir insanı uykudan
uyandırmayan da Allah’tır. Çünkü onu bekleyen arkadaşlarının geç kalması
gerekiyordur. Belki bu onları bir tehlikeden koruyacak, belki daha
önemli bir işi halletmeleri için onlara imkan oluşturacaktır.
Eğer insan bu gerçeklerin farkında olmazsa, bir hata yaptığında paniğe
kapılır, tedirginlik ve üzüntü duyar. Huzursuz olur, ye’se düşer.
Özellikle de oluşan durumun diğer insanlar üzerindeki etkisinden dolayı
üzüntüsü büyür, sıkıntısı gün geçtikçe artar. Ancak Allah’ın dilemesiyle
kaderinde gerçekleşen bir hata nedeniyle kendisini bu kadar üzmesi,
ye’se düşmesi, sıkıntı duyması ve yıpratması Kuran ahlakına uygun
değildir. Müslümanlar hatalarından dolayı oluşan rahatsızlıklarını ve
tedirginliklerini yine Allah’a sığınarak, Kuran ahlakıyla hareket ederek
ortadan kaldırırlar.
Din ahlakına göre yaşamayan insanlarda olduğu
gibi, tedirgin oldukları için ruhsal bir bunalıma girmezler. Hatalarını
duygusal bir bakış açısıyla değerlendirip üzüntüye, sıkıntıya,
karamsarlığa ya da umutsuzluğa kapılmazlar. Bu tedirginlikleri, onlarda
yalnızca çok derin ve şiddetli bir pişmanlık hissi oluşturur. Ancak bu,
şeytanca değil, Müslümanca bir pişmanlıktır. Çünkü bu pişmanlık onların
Kuran ahlakına daha da sarılmalarına vesile olur. Allah’a daha da içli
bir şekilde dua ederler.
İman coşkuları, Kuran ahlakını yaşamaktaki
kararlılıkları, Allah’a olan bağlılıkları, ahirete olan inançları, Allah
korkuları çok daha fazla artar. Her konuda çok daha iyi olmak için çok
daha samimi kararlar alır, çok daha fazla çaba harcayacak bir şevk ve
enerji kazanırlar. Defalarca aynı tarihe döndürülseler, her seferinde de
olayların aynı şekilde gerçekleşeceğini bilirler. Kendilerini kınarken,
nefislerini eleştirirken ve yaptıklarından dolayı pişmanlık duyarken,
bunların tümünün kaderde olduğu için o şekilde gerçekleştiğini
unutmazlar. Bu nedenle de iman etmeyen insanlarda olduğu gibi,
‘kurtulamadıkları bir suçluluk hissiyle yaşamazlar’. Allah Kuran’da
şöyle bildirmiştir:
“Onların işlemiş oldukları herşey kitaplarda (yazılı)dır. Küçük, büyük herşey satır satır (yazılı)dır.” (Kamer Suresi, 52-53)
İnsanın hayatı boyunca hiç hata yapmayacağını,
eksiksiz ve kusursuz olduğunu iddia edebilmesi imkansızdır. Çünkü insan
hata yapabilecek aciz bir varlık olarak yaratılmıştır. Yüce Rabbimiz ise
sonsuz bağışlayan ve tevbeleri kabul edendir. Bu nedenle müminin
bilerek veya bilmeyerek, gaflete kapılarak ya da nefsine uyarak işlediği
hataları konusunda yapması gereken, bunlardan ibret almaktır.
Pişman
olup doğruya yönelmek, vakit geçirmeden Rabbimiz’e sığınmak ve bir daha o
hatayı tekrarlamamak için gayret göstermektir. Elbette ki hata
yapmamaya ve günah işlememeye, Rabbimiz’in sınırlarını korumaya çok özen
göstermelidir. Fakat buna rağmen hata yaptığında da, Allah’tan
bağışlanma dilemesi çok güzel bir mümin özelliğidir. Rabbimiz’in
‘Tevbeleri kabul eden’ (Tevvab), ‘Bağışlayan’ (Gaffar), ‘Merhamet eden’
(Rahman) isimleri de hatalarından pişman olan ve tevbe edip Allah’a
yönelen müminler üzerinde tecelli eder.
Müminler Yaptıkları Hatalardan Ders Çıkarırlar
İmanlarının
ve Allah korkularının bir gereği olarak, hataları, müminlerin çok daha
güzel ahlaklı olmalarına vesile olur. Bir konuda belki bir kez hata
yaparlar, ama hayatlarının sonuna kadar o hatayı hatırlarında tutarak, o
olaydan aldıkları dersten istifade ederek benzer bir tavır göstermekten
sakınırlar.
Ancak Allah insanı, vicdanını bu şekilde kullanması, pişman olup tevbe
etmesi, Kendisine yönelip bağışlanma dilemesi ve o hatayı bir daha
yapmamak için karar alması için özellikle hata yapacak karakterde
yaratmıştır.
İnsan hata yapmamak için elinden geleni yapmalı; aklını, vicdanını,
iradesini sonuna kadar kullanarak her zaman çok üstün bir ahlak
göstermek için çaba sarf etmelidir. Ama hata oluştuğunda da, kişi,
Kuran’da hata yapan müminin göstermesi için bildirilen ahlakı yaşayarak
bu durumu telafi etmelidir.
Eğer yaptığı hata, o kişinin, Allah’ın sonsuz gücü karşısındaki aczini
ve Allah’a olan muhtaçlığını çok daha iyi kavramasına vesile olmuşsa, bu
da o kişinin samimi imanının, Allah korkusunun bir göstergesidir.
Yaptığı hatadan dolayı pişmanlık duyuyor, hesap gününde bu tavrından
sorumlu tutulmaktan korkuyorsa, acz içerisinde Allah’ın lütfuna ve
affediciliğine sığınıyorsa, Allah’ın izniyle Kuran ahlakına uygun bir
ahlak içerisinde demektir.
Böyle bir insan, Allah’ın tevbesini kabul
etmesi ve kendisini affetmesi için can-ı gönülden dua eder. Bir daha
aynı hatayı tekrarlamamak için Allah’a kendi içinden çok samimi olarak
söz verir. Rabbimiz’in samimi kullarının tevbelerini kabul edeceğini
müjdelediği ayetlerden biri şöyledir:
“Ancak kim işlediği zulümden sonra tevbe
eder ve (davranışlarını) düzeltirse, şüphesiz Allah onun tevbesini kabul
eder. Muhakkak Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Maide Suresi, 39)
Müminlerin her konudaki ölçüleri Kuran olduğu için,
hata yapan bir insana olan bakış açıları da yalnızca Kuran ahlakıyla
olacaktır. Mümin, karşısındaki gibi kendisinin de her an hata
yapabilecek, acz içinde bir insan olduğunu bilir. Her insana herşeyi
yaptıranın Allah olduğunu unutmaz. Allah’ın dilemesiyle-, bir insanın
samimiyetle mi yoksa kasti olarak mı böyle bir hata yaptığını fark
edebilir. Samimi olan bir insana ise, sadece tek bir hatasından dolayı
Allah’ın izniyle ne sevgisinde ne de saygısında bir değişiklik olmaz.
Kaynak: http://harunyahya.org/tr/Makaleler/158488/Hatalar-Insanin-Kaderindedir