İslam Dini Sanat ve Estetikle İç İçedir


Bir toplumun gelişmişlik ve refah düzeyinin en önemli göstergelerinden biri kuşkusuz sanat, estetik ve kalitede ileri seviyede olmasıdır. İslam dininde de sanata verilen önem büyüktür. Bugüne kadar mimari, edebiyat gibi pek çok alanda izler bırakmış olan son derece şık İslam sanatı örnekleri bunun en açık göstergelerindendir.
Sanat dendiğinde ilk olarak resim, müzik gibi sanat dalları akla gelse de müminler bununla yetinmez ve hayatlarının her alanında sanat ve estetiği, mümkün olan en fazla seviyede uygularlar. Kuran ahlakının önemli özelliklerinden biri olan temizlik de sanat ve estetikle birleştiğinde, müminlerin yaşamlarında yüksek kalite kendini gösterir.

Kıyafetlerde ve Dış Görünümde Sanat ve Estetik

Müminler her an ve her yönüyle Allah'ın dinini temsil etme çabası olan insanlardır. Bundan dolayı dış görünümlerine her zaman çok dikkat ederler.
Bazı kişiler, kıyafete ve dış görünüme özen göstermeyi sözde dünya hayatına meyletmek, insanların beğenisini beklemek şeklinde yorumlamak gibi bir hataya düşerler. Hâlbuki müminler hal ve tavırlarıyla olduğu gibi dış görünümlerindeki kalite, temizlik ve özen ile de insanları İslam ahlakının güzelliğine, asaletine davet ederler. Peygamber Efendimiz (sav), güzel giyinmenin kibir olmadığını hadislerinde şöyle ifade etmiştir:
"Allah güzeldir, güzelliği sever, güzel giyinmek kibir değildir, kibir (mazhar olduğun nimeti kendinden bilip) hakkı reddetmek, halkı hakir görmektir." (Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 7. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 208)
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), her durumda mümkün olan en şık ve güzel kıyafetleri giymiş ve sahabeye de her zaman bunu tavsiye etmiştir. Peygamber Efendimiz (sav)'in torunu Hz. Hasan (ra), Resulullah (sav)’in giyim konusundaki görüşünü şöyle ifade etmiştir:
"Peygamber Efendimiz (sav) bize elde ettiğimizin en iyisini giymemizi ve bulabildiğimiz en hoş kokuları sürmemizi emrederdi." (Buhari, et-Tarih'ul-Kebir, I, 382, nu:1222)
Kıyafetlere özen gösterilmesi Allah'ın Kuran'da belirttiği açık bir emridir. Müddessir Suresi'nde şöyle buyurulur:
Elbiseni temizle. Pislikten kaçınıp-uzaklaş. (Müddessir Suresi, 4-5)
Kıyafetler haricinde de bakımlı ve temiz olmak dinin gerekliliklerindendir. Peygamber Efendimiz (sav) temizliğe çok önem verdiği için, saç ve sakal bakımına yani dış görünümdeki tüm detaylara da önem vermiştir. Bazı kaynaklarda yanında daima tarak, ayna, misvak, kürdan, makas, sürmedan gibi eşyalar bulundurduğu bildirilmektedir. (Ali el-Kari, Cem'ul-Vesail fi Şerh'iş- Şemail, İstanbul, s. 96-97)

Yaşam Alanlarında Sanat ve Estetik

Müminler her an Allah rızasının en çoğunu hedeflerler. Ahlaklarını, Allah'ın sevdiği ve kendilerinden razı olduğu kullarını aldığı cennet ahlakına yükseltmek için var güçleriyle çabaladıkları gibi, yaşam alanlarını da cennet tasvirlerine mümkün olduğunca benzetmeye çalışırlar. Evlerinin temiz, aydınlık, ferah olması, gereksiz eşyalarla aşırı dolu olmaması, eşyaların mümkün olduğunca uyumlu ve hoş seçilmesi, çiçek ya da tablo gibi süsler kullanılması, ev eşyaları yenileriyle değiştirilemiyorsa bile yerlerini zaman zaman değiştirerek farklılık oluşturulması gibi uygulamalarla müminler evlerini güzelleştirirler.
Ev bakımıyla ilgilenmenin gereksiz olduğunu ya da vakit kaybı olduğunu düşünmek çok hatalı olur. Hz. Süleyman (as)'ın sarayının güzelliğinden Kuran'da ayrıntılarıyla bahsedilmesi, bu konunun önemli olduğunun bir göstergesidir. Neml Suresi'nde Hz. Süleyman (as)'ın sarayının güzelliği ve bunun Sebe Melikesine yaptığı tebliğde ne kadar etkili olduğu şöyle anlatılmaktadır:
Ona: "Köşke gir" denildi. Onu görünce derin bir su sandı ve (eteğini çekerek) ayaklarını açtı. (Süleyman:) Dedi ki: "Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmiş bir köşk zemindir." Dedi ki: "Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artık) ben Süleyman'la birlikte alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum." (Neml Suresi, 44)

Sanatsız Yaşayan Toplumlarda Görülen Kavrukluk

Sanat ve estetikten uzak, kalitesiz bir yaşam süren toplumlar ise çok büyük bir eksiklik taşırlar. Böyle bir toplumun fertlerinin geniş bir ufka sahip olmadıkları ve her alanda geri kalmışlık içinde oldukları görülür. Sanattan uzak yaşamanın sebep olduğu kavrukluğun bazı örnekleri şunlardır:

İnce düşünme yeteneğini kaybederler

Sanat ve estetikten uzak yaşamak, insan ruhunun bütün inceliğini öldürür. Böyle bir kişini günlük yaşamında ve kişisel bakımında gösterdiği özensizlik, bütün tavır ve konuşmalarında da görülür. Bu kişilerin, ailesine, arkadaşlarına ve hatta alışveriş vb. esnasında yapılan küçük konuşmalarda bile gösterdikleri kabalık ve kullandıkları uygunsuz üslup hemen dikkat çeker.
İslam dininin taşıdığı kalite anlayışıyla taban tabana zıt olan bu tavırlar, insanların kalbinin İslam'a ısınmasında yıkıcı bir etki oluşturabilir. Allah Kuran'da şeytanın müminlerin arasını açmaya çalıştığını bildirmiş ve müminlere üsluplarına en fazla şekilde dikkat etmelerini emretmiştir. İsra Suresi'nde şöyle buyurulur:
Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır. (İsra Suresi, 53)
Müminler, gerek dış görünümlerine gerek yaşam alanlarına gösterdikleri özenin bir neticesi olarak ince düşünme yeteneği kazanırlar. Bu gibi konularda ayrıntılara dikkat etmek, özenli olmak müminlere her konuda ayrıntıları görmeyi, ince düşünmeyi kolaylaştırır. Böylece yaptıkları konuşmalarda da sözlerini gelişigüzel seçmez, üsluplarına çok dikkat ederler. Bu da, yukarıdaki ayette de dikkat çekildiği gibi, müminlerin kardeşlik bağını güçlendiren çok önemli bir konudur.

Doğadaki sanat ve estetiği müşahede edemezler

Hayatlarında sanatın hâkim olması için gayret göstermeyen kişilerin çevrelerindeki sanatsal yapılara karşı duyarlılığı büyük ölçüde körelir. Bunun negatif bir sonucu olarak bir çocuk, güzel bir çiçek, sevimli bir kedi vb. bu insanların ruhlarında neredeyse hiçbir güzel etki oluşturmaz. Böyle güzel varlıklarda Allah'ın sanatının tecellisini görmenin heyecanını ruhlarında hissedemezler. Bu, kuşkusuz, çok büyük bir kayıptır.
Hâlbuki kıyafetlerinin uyumlu olmasına özen gösteren biri, çiçeğin kendiliğinden şık yaratılmış olmasını; saçının güzelliğine dikkat eden biri, kedinin daima parlak tüylerinin olmasını; evinin güzel dekore eden biri, gördüğü günbatımı manzarasındaki renk uyumunu kuşkusuz daha iyi müşahede eder çünkü bu güzelliklere yönelik algı hassasiyeti çok daha fazladır. Müminler gördükleri her güzelliğin Allah'ın güzelliğinin bir tecellisi olduğunu bilirler ve bu güzellikler kalplerinde bir ferahlık meydana getirir. Güzellikleri daha iyi fark etmek ise, Allah'ı daha çok anmalarına ve şükretmelerine vesile olur.

Dine hizmette gerekli özeni gösteremezler

Dine yapılan hizmette sanat ve estetik büyük önem taşır. Müslümanların başlıca hedefi ateizmle mücadeledir. Bugün herkesçe bilindiği gibi ateizm, evrim teorisiyle sözde bilimsel bir kılıfa bürünmüştür. Müslümanların ateizmle mücadele adına yaptıkları çalışmalarda özenli olmaları ve tüm ayrıntılara dikkat etmeleri çok önemlidir. Çünkü bu çalışmalarda asıl hedeflenen; yaratılış gerçeğini Darwinizmin sözde bilimsel görünen yalanlarına kendini kaptırmış olanlara göstermektir. Ve bir eserin (internet sitesi, kitap, belgesel vb.) estetik ve güzel görünümü, özenli bir çalışma olması insanlarda o eseri inceleme meylini arttırarak faaliyetin etkisinin Allah'ın dilemesiyle artmasına vesile olur.
Buna karşılık, bir çalışmanın yeterince özen gösterilmemiş, tabiri caizse baştan savma olduğu hemen fark edilir. Bu da yapılan faaliyetin etkisini kırmak gibi istenmeyen sonuçlar doğurabilir.
Günlük yaşamlarında sanat ve estetikten uzak yaşamış olan kişilerin din adına etkili bir faaliyet yürütmek konusunda çok zayıf kalacakları açıktır. Kişisel bakımında bile özensiz olan bu kişiler, kuşkusuz ki yaptıkları faaliyetlerde de pek çok önemli ayrıntıyı gözden kaçırırlar. Hatta bazı kimseler, bir Müslüman'ın çalışmalarını yönlendirmesi gereken asıl tehlikenin Darwinist-materyalist sistem olduğunu görmekten bile uzaktırlar. Ateizm tehlikesi varlığını sürdürürken, bu tehlikeye karşı ilmi çalışma yapmak yerine dikkatlerini sadece diğer bazı Müslümanları eleştirmeye yöneltmek gibi hatalara düşerler.
Oysa Müslümanlar, her an Allah'ın dinine en fazla şekilde hizmet etmek gayretinde olan, Allah rızasının en çoğunu hedefleyen insanlardır. Hac Suresi'nde "insanlardan kimi Allah'a bir ucu ile ibadet eder" (Hac Suresi, 11) şeklinde ifade edilen kimselerden olmaktan titizlikle kaçınırlar. Müminlerin Allah Yolunda hayırlarda yarıştıklarından Kuran'da şöyle bahsedilir:
Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman eder, maruf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır.(Al-i İmran Suresi, 114)

İslam'ı tanımayanların kalplerinde buğz oluşmasına sebep olurlar

İslam güzel olan, asil olan, kaliteli olan her şeyin toplandığı bir dindir. 'Müslüman', aklınıza gelebilecek en düzgün, en yüksek ahlaklı, en kaliteli insandır. Kuran’da bildirilen gerçek Müslümanlık herkesin gıpta edeceği bir durumdur.
Ancak, sanat ve estetikten uzak, kavruk bir yaşam sürdürülmesi ve bunun sözde İslam adına yapılması, İslam dinini tam tanımayan insanlarda İslam'a karşı yanlış bir önyargı oluşmasına sebep olur. Bugün pek çok insanın ateizme meyletmiş olmasının başlıca nedenlerinden birini bu oluşturmaktadır. Bu durumun, kuşkusuz ki İslam'ın gerektirdiği kaliteye ulaşmak için gayret etmeyen, dini sığ ve çarpık yorumlayarak bakımsız ve temizlikten uzak yaşayanlar üzerinde büyük bir vebali vardır. (En doğrusunu Allah bilir.)
Müslümanların, Kuran'da Hz Süleyman (as)'ın kıssasında da anlatıldığı gibi, sanat ve estetiği tebliğde başlıca yöntemlerden biri olarak benimsemeleri gerekir. Bu konuda Kuran'a tam uymak, tüm dünyada İslam'ın süratle yayılmasına vesile olacaktır.
Hz. Süleyman (as), Sebe Melikesine yaptığı tebliğde Sebe Melikesinin kendi tahtını getirtmiş, onu sarayında ağırlamış ve sarayının dekorasyonundaki muhteşemlik Sebe Melikesinde büyük etki uyandırarak imanına vesile olmuştur. Hz. Süleyman (as)'ın tebliğinin tüm aşamalarında ince düşünceli tavırları ve sanattan faydalanışı açıkça görülmektedir. Kuran'da anlatılan bu tebliğ yöntemi tüm Müslümanların izlemesi gereken yöntemdir.

Sonuç

Tüm bu sayılanlar, sanattan uzak kavruk bir yaşamın Müslümanlara ne kadar büyük bir zararı olduğunu açıkça göstermektedir. Tüm Müslümanların İslam dininde önemli bir yeri olan sanat, estetik ve kalitede yüksek bir seviyeye ulaşmak için samimi bir gayret içinde olmaları gerekir.
Kıyametten önceki son dönem olan Ahir Zaman'da geleceği hadislerle müjdelenmiş olan Hz. Mehdi (as) İslam'ın sanat ve kalite anlayışını tam canlandıracak ve tüm yeryüzüne Allah'ın dilemesiyle hakim kılacaktır. Hz. Mehdi (as)'ı aşkla seven ve onun talebesi olmayı gönülden isteyen her Müslüman bu alanda kendini geliştirmesi dinin bir gereğidir. 
KAYNAK: http://www.harunyahya.org/tr/Makaleler/167597/Islam-Dini-Sanat-ve-Estetikle-Ic-Icedir

Yeni Teknolojilerde Taklit Edilen Bitkiler

Sadece besinler değil, günlük yaşantımızda kullandığımız maddelerin büyük bir bölümü de en başta fotosentez yoluyla elde edilen enerjiyi bize aktarırlar. Örneğin, petrol, kömür, doğal gaz gibi yakıtlar fotosentez yoluyla güneş enerjisinin depolandığı enerji kaynaklarıdır.Bitkiteknoloji1
İnsan için hayati önemi olan fotosentezi, insanlar taklit bile edecek sisteme sahip değilerdir. Buna rağmen, aklı ve şuuru olmayan bir yaprak için fotosentez çok kolay bir işlemdir. Akıl, eğitim ve ileri teknoloji sahibi insanlar bu sistemin taklidini dahi yapamazken, milyarlarca yıldır yüz trilyonlarca yaprağın tek tek fotosentez işlemini gerçekleştirebiliyor olması hayranlık vericidir.
Bu kimyasal işlem, bitkiler tarafından ilk yaratıldıkları günden beri hiç aksamaya uğramadan gerçekleştirilmektedir. Yeşillik olan her yerde, güneş enerjisi kullanarak, karbondioksit ve sudan şeker oluşturan bir fabrika çalışıyor demektir. Yediğiniz ıspanak, salatanızdaki maydanoz, balkonunuzdaki sarmaşık, siz farkında olmadan, sizin için sürekli üretim yapmaktadır. Bu, üstün ilim sahibi Allah’ın insanlara olan şefkatinin tecellilerinden yalnızca bir tanesidir. Yüce Allah, bitkileri insanların ve tüm canlıların yararına olacak özelliklerde yaratmıştır. Ayetlerde şöyle buyrulur:
“Ölü toprak kendileri için bir ayettir; Biz onu dirilttik, ondan taneler çıkarttık, böylelikle ondan yemektedirler. Biz, orada hurmalıklardan ve üzüm-bağlarından bahçeler kıldık ve içlerinde pınarlar fışkırttık: Onun ürünlerinden ve kendi ellerinin yaptıklarından yemeleri için.  Yine de şükretmiyorlar mı? Yerin bitirdiklerinden, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allah çok) Yücedir.” (Yasin Suresi, 33-36)
Bitkilerin bu saydığımız kimyasal işlemler dışında bilimsel buluşlarla daha geniş yararları da ortaya çıkmaktadır. Bunlardan birkaçı şöyledir:
Arabaların modellenmesinde bitkiler teknolojiye nasıl ilham kaynağı olmuştur?
Altın üretiminde bitkilerin katkısı nasıl olacaktır?
Bitkilerden elektrik elde edilmesi nasıl gerçekleşir?
 Doğadaki pek çok canlı, sahip olduğu üstün niteliklerden tamamen habersizdir. Onları tüm özellikleriyle birlikte yaratan, Allah’tır. Bir Kuran ayetinde Allah’ın yaratma sanatı şöyle bildirilir:
“O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, ‘şekil ve suret’ verendir. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O’nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir.”(Haşr Suresi, 24)

 Elektrik Üretiminde Bitkiler

Hollanda’da bir grup araştırmacı bitkilerin elektrik üretiminde kullanılabileceğini keşfetmişlerdir. Araştırmacıları bu düşünceye iten yaratılış özelliği bitki köklerinin etrafında yaşayan birtakım mikroorganizmaların özel bir yakıt hücresi içinde elektrik üretme kapasitesine sahip olmasıdır.Bitkiteknoloji2
Yakıt hücreleri genel olarak hidrojen yakıtını oksijen ile birleştirerek su ve elektrik üretir. Bu tür sistemler, elektronları yakıttan çekip alabilmek için platin gibi pahalı metallerden yapılmış elektronlara ihtiyaç duyar. Hollanda’daki Wageningen Üniversitesi’nden Bert Hamelers ve ekibi ise pahalı metallerle aynı işlevi görecek özelliğe sahip bitkilerle elektrik elde edilebileceğini bulmuşlardır. Bunun için toprakta, bitkilerin kökleri arasında yaşayan bakterilerin oluşturduğu enzimleri kullanmaya karar vermişlerdir.
Bilindiği gibi güneş enerjisi ile fotosentez başlar. Bitkiler güneşten aldıkları enerjiyi organik maddeye dönüştürür ve oluşan organik maddenin hemen hemen yarısı bitki kökleri vasıtasıyla toprağa iletilir. Toprakta bakteriler organik maddeyi parçalar, protonlar ve elektronlar atık madde olarak açığa çıkar. İşte bu elektronlar uygun elektrotlar vasıtasıyla toplanarak yan ürün olarak hem su hem de elektrik akımı elde edilir.
Elektrik elde etmek için kökleri çok derinlere gitmeyen yeşil bitkilerin seçilmesi  (çim, su kamışı, vb.) gerekir. Islak topraklarda gelişebilen bu kısa köklü bitkiler, kabloların ve elektronların yerleştirilmesine kolaylık sağlar. Islak toprakta oksijen elementi sınırlı seviyelerde bulunur. Bu anaerobik bakterilerin karbondioksitin yanı sıra serbest elektronlar ve protonların açığa çıkmasını sağlar. Elektronlar normalde topraktaki sülfat ve nitratla etkileşir, ancak araştırmacılar bakterilerin oluşturduğu elektronları çekmek için grafitten yapılmış malzemeler kullanmışlardır. Bu şekilde bitki kullanılarak 500 miliwatt/m2 elektrik üretilmiştir. Bu bir cep telefonu şarj etmek için yeterlidir. Araştırmacılar yakın bir gelecekte 3.2 W/m2 bitkisel elektrik üretmeyi hedeflemektedirler. Ancak bu hedefe ulaşabilmek için bazı düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Örneğin şeker pancarı gibi toprağa daha fazla organik madde veren bitki türleri kullanılmalı, topraktaki organik maddeyi en iyi şekilde parçalayan ve elektronları açığa çıkaran bakteri karışımı çok iyi ayarlanmalı, yakıt hücresinin ve özellikle elektronları yakalayacak elektrotlar da çok iyi tasarlanmalıdır. 
Şu anda kullanılan ve deneme aşamasındaki sistem, pratikte kullanılmaya başlandığında hedeflenen üretimin ancak yarısına (1.6 W/m2) ulaşılabilecektir. Bu miktar günümüzde rüzgar türbinleri ya da güneş panelleri ile elde edilen elektrik enerjisinin yaklaşık olarak 1/5′i kadardır. Ancak bitkilerin elektrik gücünün biyo-yakıtlardan üretilen güçten daha etkili olacağı anlaşılmıştır. Çünkü;
Bitki merkezli jeneratörler inşa etmek için güneş panelleri ya da rüzgar türbinleri için gereken yüksek teknoloji ürünlerine ve karmaşık mühendislik bilgisine ihtiyaç yoktur.
Güneş panellerinin tam aksine bu sistem karanlıkta da elektrik üretmeye devam eder.

Altın Üreten Bitkiler

Araştırmacılar ekonomik açıdan insanlar için büyük değer ifade eden altını doğal yöntemlerle elde etmeyi amaçlamaktadırlar. ‘Phytomining’ adı verilen bir yöntemle bitkilerin topraktaki değerli metalleri ortaya çıkarmasının sağlanabileceği düşünülmektedir. Bu yöntemin başarılı olması durumunda altın yerin altındaki kimyasal tepkimelerle değil  biyolojik süreçlerle ortaya çıkacaktır.Bitkiteknoloji3
Bilindiği gibi Allah bitkileri, kökleri aracılığıyla nikel, kadmiyum ve çinko gibi metalleri yapraklarında toplama yeteneğine sahip olarak yaratmıştır. Hiper akümülatör adı verilen bu yaratılış özelliği uzun yıllar boyunca hava kirliliğinin azaltılması için kullanılmıştır. Ancak suda kolayca çözülme özelliğinin olmaması ve bitkilerin altın parçacıklarını kökleriyle doğal olarak çekme özelliğinin bulunmaması nedeniyle altın hiper akümülatör özelliği ile çıkartılamaz. Ancak başka yaratılış özelliklerinden yararlanılarak altın çıkartılabilir. Bu belli kimyasal şartlar altında, altının çözünürlüğünün sağlanması prensibine dayanır.

Bitkiden Altın Hasatı Yaratılış Özelliklerinden Yararlanarak Elde Edilebilir

Yeni Zelanda’nın Massey Üniversitesi’nden coğrafya kimyacısı Chris Anderson 15 yıl süren çalışmaların ardından toprak üzerinde yaprak yoğunluğu fazla olan hardal bitkisi, ayçiçeği veya tütün gibi hızlı büyüyen bitkilerin topraktaki altını çekebildiğini ortaya koymuştur. Bu işlem şu şekilde gerçekleşmektedir:
Yukarıda adı sayılan bitkiler altın parçacıkları içeren özellikle de eski altın madenlerini çevreleyen alanlarda toprağa ekilirler. Bilindiği gibi geleneksel madencilik, altını kaya ve topraktaki diğer minerallerden yüzde 100 ayıramaz. Ancak bitkiler tam olgunluğuna eriştiğinde, altını çözebilecekleri kimyasala maruz bırakılırlarsa, topraktan çektiği altını yapraklarındaki gözeneklerde suyla birlikte ortaya çıkarırlar, ardından, hasat işlemi başlar.
Bitkinin altını çekmesi kolay olduğu halde nanoparçacıklar halinde bulunan altının bitkilerden hasat edilmesi ise daha gelişmiş teknolojik imkanlar ile mümkün olabilecektir.

Bitkilerden Altın Hasadı Çevrenin Temizlenmesine de Katkı Sağlayabilir:

Önünde uzun bir zaman olmasına rağmen altın hasadı yönteminin geliştirilmesi durumunda, kirli maden bölgelerinin, temizlenebilmesi mümkün olacaktır. Bitkilerin topraktan altın çekmesini sağlayan kimyasallar, aynı zamanda topraktaki zehirli elementler olan cıva, arsenik ve bakırın da emilmesine imkan verecektir. Bilindiği gibi maden atıklarında yer alan bu metaller, canlılar ve çevre için olumsuz bir etki oluşturmaktadır. 

Bitkiler ve Yeni Bir Otomobil Tasarımı

Otomobil firması Fiat, ZIC (Zero Impact Car) adlı yeni ürününü tasarlarken bitkilerdeki “kollara ayrılma” özelliğinden yararlanmıştır. Otomobilin ortasından bitkinin gövdesinde olduğu gibi küçük bir tünel geçiren tasarımcılar, bu tünele arabanın çalışması için gerekli enerjiyi sağlayan piller yerleştirmişlerdir. Arabanın koltukları için bitkiden esinlenilmiş ve bitkideki gibi doğrudan gövdeye (tünele) bağlanmıştır. Otomobilin tavanı ise deniz yosununun petekli yapısı gibi tasarlanmıştır. Bu yapı otomobile hem hafiflik hem de sağlamlık kazandırmıştır.

Evrimcilerin Açmazı Bitkilerdeki Muhteşem Yaratılış Özellikleri

Yazı boyunca verilen örneklerde de görüldüğü gibi mühendislere ve tasarımcılara,  doğada bulunan ve canlılığın var olduğu ilk günden beri hayat süren bitkiler ilham kaynağı olmuştur. Canlılığın tesadüfen oluştuğunu ve zaman içerisinde gelişerek hep daha iyiye doğru gittiğini savunan evrimciler için bu ve buna benzer olaylar, kabul edilmesi çok zor gerçeklerdir. Nasıl olur da akıl ve şuur sahibi insanlar, hiçbir zekası ve bilgisi olmayan, yerinden bile hareket edemeyen bitkilerden bir şeyler öğrenirler ve bunların uygulaması, o güne kadar o konuyla ilgili ortaya çıkan en verimli sonuçları verir? Bunlar elbette ki tesadüflerle açıklanması mümkün olmayan özelliklerdir ve bize Allah’ın kusursuz yaratma sanatını kanıtlar. Yüce Allah’ın eksiksiz yaratma ilmi bir Kuran ayetinde şöyle bildirilmiştir:
“Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün ard arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah’ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.” (Bakara Suresi, 164)

ABD'de Müslüman Din Adamları İslam'ı Anlatıyor

WASHINGTON, D.C. — Yahya Hendi, 1999’dan bu yana Georgetown Üniversitesi’nde imamlık yapıyor. Georgetown, tam zamanlı olarak bir Müslüman din adamı çalıştıran ilk Amerikan üniversitesi.KISAKISA2(6)
Hendi’nin amacı, herkesi İslam dini hakkında bilinçlendirmek: “İşim öğretmenlik yapmak, akademik ve dini alanda rehberlik etmek.. Georgetown Üniversitesi’nde Müslümanlarla ilgili konularda sorusu olan bana geliyor.”
Hendi, dinlerarası diyaloğun farklı kesimlerden gelen Amerikalıları aydınlattığına inanıyor. Hendi’nin bir haham ve rahiple birlikte verdiği Dinlerarası Yakınlaşmalar dersinin amacı da farklı inançlara sahip insanlar arasında diyalog başlatmak.
Hendi: “Ders çok seviliyor çünkü öğrencilerimiz bizi iş yaparken görüyor. Bu dinler arasında anlaşmazlıklar var ama birçok benzer yanımız da var. Öğrenciler bizi anlaşmazlıkları medeni bir şekilde ele alırken görüyor. Senin benden, benim de senden farklı olmam doğaldır. Ancak benim doğru olmam için senin yanlış olman gerekmez. Senin iyi olman için benim kötü olmam gerekmez. İkimiz de aynı anda iyi ve doğru olabiliriz.
Sinagoglarda, kiliselerde, üniversitelerde İslam dini hakkında konuşmalar yapıyorum. İslam’ın gerçek mesajı nedir? İslam, kadınlara karşı mıdır yoksa kadınların yanında mıdır? İslam şiddete karşı mıdır yoksa İslam şiddetten yana mıdır? İslam barış dini midir yoksa savaş dini midir? İnsanlar, İslam kelimesinin barış kelimesinden geldiğini duyunca çok şaşırıyorlar.”
Hendi, Georgetown Üniversitesi’ne geldiğinden bu yana Ramazan’da iftar yemekleri düzenliyor. Hendi, üniversitede bir de mescit açtırmış.
İmam Hendi, hem Müslümanları hem de Müslüman olmayanları İslam dini hakkında bilinçlendirmek için daha fazla ders vermeyi umuyor.

13 Bin Yıllık Natufian Medeniyeti

Evrim Teorisi, canlıların sözde ilkelden gelişmişe doğru ilerlediği şeklinde, bugün bilim tarafından yerle bir edilmiş bir iddiayı savunmaktadır. Bugün sayısı 250 milyonu aşkın fosille canlıların milyonlarca yıldır hiç değişmedikleri net şekilde görülmüştür. Kaldı ki Darwinizm; canlılığın başlangıcı, bir proteinin bile tesadüfen oluşmasının imkânsızlığı gibi sayısız konuda cevapsız kalmış ve böylece evrim teorisinin geçersizliği açıkça görülmüştür.
Bilimsel gelişmeler, yalnızca biyoloji alanında değil, evrimci safsatalarla çarpıtılmaya çalışılan tüm bilim dallarında gerçekleri gün yüzüne çıkarmıştır. Bu bilim dallarından biri de antropolojidir.
İnsan yaşamını tarihin ilk yıllarından itibaren inceleyen bu bilim dalında, evrim safsatasını desteklemek uğruna insanlık tarihiyle ilgili pek çok hayali hikayeye başvurulmuştur. Ancak bu hayali hikayeler her bir kazıda, her bir bulguda tekrar tekrar yerle bir olmuştur.
Evrim teorisinin insanın sözde evrimiyle ilgili hayali hikayesine göre yerleşik hayat bundan yaklaşık on bin yıl önce, Neolitik Çağ (Cilalı Taş Devri) adı verilen dönemde oluşmaya başladı. İnsanların birbirleriyle sosyal ilişkiler kurması ve kültürel değerlerin oluşması ise sözde bu tarihten bin yıllar sonra meydana geldi.
Fransa'daki Chauvet mağarasında bulunan 32 bin yıl önce çizilmiş muhteşem mağara resimlerindeki üstün sanat tekniği; bugünkü Batı müziğinin temel formu olan yedi nota ölçüsüyle yapılmış 35 bin yıllık flüt fosili; Urfa Göbekli Tepe'de bulunan, boyları 4-6 metre olan kırk beş heykeli de içinde barındıran, 14 bin yıl önce yapılmış dev yapı; piramitler, sfenksler gibi dünyaca meşhur bulgular vb. sayısız kez insanın hayali evriminin asla yaşanmadığını göstermiştir.
Son keşifler insanın hayali evrimi hikâyesini yıkan delillere bir yenisini daha ekledi. Akdeniz'in doğusunda yapılan kazılarda Natufian adı verilen bir kültürün izlerini buldular. Şaşırtıcı olan ise bu kültürün izlerinin M.Ö. 11.000 tarihine kadar gitmesidir. Evrim hikâyelerine göre hayvanların evcilleştirilmesi, tarım, yerleşik hayat ve hatta ilkel el aletleri bile mevcut olmaması gereken bu dönemde, tüm ayrıntılarıyla bugünün toplumsal hayatının izlerini taşıyan bir kültürün kalıntılarının bulunması evrimcileri tam bir çıkmaza soktu.

 

Natufian Kültüründe Mezarlığa Çiçek Bırakmak Vardı

Natufian kültürünün bugünün kültürüyle taşıdığı ortak noktalardan biri mezarlıklarda bulunan çiçeklerdir. İsrail'deki Hayfa adlı liman şehrinin Rakafet mahallesinde yapılan kazılarda, mezarlarda renkli ve güzel kokulu çiçeklerin kalıntılarına rastlandı.
Kazılarda bulunan çiçek kalıntıları üzerinde yapılan araştırmalar hakkında Newscientist sitesinden yapılan haberde, çiçeklerin adaçayı ve sırçaotu olduğunun tespit edildiği yer aldı. Bu tarihi mezarlardaki izlerden, çiçeklerin bu mezarlara özenle dizildiği anlaşıldı.
Evrimci kaynaklardaki hayal ürünü çizimlerde bu döneme ait tasvirler insanları güya ağaçtan yeni inmiş, sözde ilkel, maymuna benzeyen bir canlı olarak gösterecek şekildedir. Anlatımlarında da insanları homurtular çıkaran, konuşmayı bilmeyen sözde yarı hayvan yarı insan canlılar olarak anlatırlar. Oysa diğer pek çok delil gibi bu çiçekli mezarlar da o devirde yaşamış insanların bizden hiçbir farkı olmadığını göstermektedir. 'Evrim yalanlarına göre sosyalleşmeye başlamamış, konuşmayı dahi bilmeyen ilkel canlılar nasıl ve neden mezarlıklar meydana getirip bu mezarları çiçeklerle süslediler?' sorusuna evrimcilerden hiçbir mantıklı cevap alamayız.
Bu bulgunun gösterdiği gerçek nettir. Bundan 13 bin yıl önce de insanlar bir arada medeni bir hayat sürüyor, birbirleriyle hayatı paylaşıyor ve birbirlerine değer veriyorlardı. Bundan dolayı ölülerini yabani hayvanlar gibi öylece bırakmak yerine, ruh sahibi insanlara yakışır şekilde gömüyor, mezarları çiçeklerle süslüyorlardı.

 

Mezarlıklar, Yerleşik Hayatın ve Sosyal Yapının Varlığını Kanıtlar

Evrimciler mezarları çiçekle süslemek gibi bir ince düşünceyi açıklamak bir yana mezarlığın varlığını dahi açıklayamazlar. Sürekli yiyeceği peşinde giden, yerleşik hayata geçmemiş ve birbirleriyle diyalog kurmayan sözde yabani canlıların, ölülerini bir mezarlıkta düzenli ve çiçeklerle gömmeyecekleri açıktır. Hâlbuki bazı Natufian mezarlarında yüzden fazla iskelet bulunmuştur. Sadece bu bile insanların tarih boyunca, bugün olduğu gibi yerleşik hayata ve sosyal yapıya sahip olduklarını kanıtlamak için yeterli bir delildir.

 

Natufian Medeniyeti Geniş Bir Alana Yayılmıştır

Natufian medeniyeti yalnızca Hayfa şehri ile sınırlı da değildir. Daha önce yapılan kazılarda bu medeniyete ait kalıntılara Akdeniz'in doğusundaki pek çok ülkede rastlandı. Her ne kadar, köy kadar bir alan olması bile evrim teorisinin iddialarını yıkmaya yeterli gelecek olsa da Natufian kültürüne ait izlerin çok geniş bir alanda yaygın olması, evrimciler için konunun üstünün örtülmesini imkânsız kılar. Türkiye'nin güneyi, Lübnan, Suriye, Ürdün, İsrail, Filistin, Kıbrıs adası, Sina Yarımadası ve Irak'ı da içine alan oldukça geniş bir alanda on binlerce yıl öncesinin medeniyet izleri vardır. Açıkça görülüyor ki 13 bin yıl önce sosyal hayat vardı ve son derece yaygındı.

 

Evrimcilerin İtirafları ve Yaratılış Gerçeği

Kuşkusuz, bu keşiflerde ortaya çıkanlar evrimcilerde büyük bir şaşkınlık meydana getirmektedir. Her keşfin ardından bazı evrimciler panikle bu bulguların üstünü örtmeye çalışsa da, bazılarının kaçınılmaz itiraflarda bulundukları görülür.
Bunun bir örneği, Urfa Göbeklitepe'deki muhteşem anıtın keşfinden sonra, Stanford Üniversitesi'nden Ian Hodder'in yapmış olduğu itiraftır. M.Ö. 11.500 yıllarına ait 40 ton ağırlıktaki, hayvan figürleri işlenmiş onlarca heykelin çember oluşturacak şekilde dizilmiş olmasının ortaya çıkması karşısında Hodder, insanın sözde evrimi ile ilgili şu açıklamayı yapmıştır:
Bütün teorilerimiz yanlışmış.[1]
Natufian kültürünün çiçekli mezarlarının bulunduğu kazıya İsrail'in Hayfa Üniversitesi'nden katılan Daniel Nadel ise şu itirafta bulunmaktadır:
Natufian kültürüyle her şey değişti.[2]
Her yeni buluş evrimciler için yeni bir çıkmaz meydana getirmektedir. Çünkü gerçek tarih evrimcilerin anlattıklarından çok farklıdır. Evrimciler, yeni bir buluş çıktıkça bunu evrime uydurmanın yollarını ararlar.
Oysa ideolojik kaygılarla evrim teorisini zorla ayakta tutmaya çalışmanın hiçbir faydası yoktur. Tüm bilim dalları, evrim teorisinin yanlışlığını bir bir ortaya koymaktadır. Tüm evreni ve canlıları Allah’ın yarattığı gerçeğine karşı, evrim teorisi, canlılığın tesadüfler sonucu meydana geldiğini iddia eder. 'Tesadüf' gibi gülünç bir puta tapan evrim safsatası, bilimsel delillerle yerle bir olmaya mahkûmdur. Kuran'da şöyle buyurulur:
De ki: "Hak geldi, batıl yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur." (İsra Suresi, 81)
Bugün de olduğu gibi farklı medeniyetler farklı gelişmişlik düzeyinde olabilirler. Örneğin bugün Batı ülkelerinde haberleşme ve ulaşım yok ileri bir teknolojiyle sağlanıyorken bazı Afrika ülkeleri aydınlatma için kullanılan elektrikten bile yoksun olabiliyorlar. Bilimsel bulgular benzer şekilde, ileri medeniyetle geri kalmış medeniyetlerin bundan bin yıllar öncesinde de aynı çağda yaşadığını göstermektedir. Buna karşılık insanların sözde maymunsu atalarının olduğuna dair hiçbir bilimsel delil bulunmamaktadır.
Tüm canlılar gibi insanlar da şimdiki halleriyle Allah'ın "ol" demesiyle yoktan yaratılmışlardır. Yasin Suresi'nde bu durum şöyle bildirilmektedir:
Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri yalnızca; "Ol" demesidir; o da hemen olur.(Yasin Suresi, 82)


[1] Newsweek Türkiye, 28 Şubat 1010, 70'inci sayı, sf. 68, Tarih Yeniden Yazılırken

Mısır'da Ne Yapılmalı?

Mısır’da, sandıkta seçilmiş hükümeti lağvederek demokrasiyi askıya alan ordu, şimdi de kendi meşrutiyetini sağlamak amacıyla “göstericilere meydanları yasaklama” gayreti içine girdi. Müdahale ile yönetime el koyan darbe yönetimleri “mutlak itaat” isteme gibi bir anlayışa sahip olurlar. Bu anti-demokratik ve hukuk dışı bakış açısıyla, halkın protestolarını engellemek için“yaşama özgürlüğü” dahil tüm hürriyetleri halkın elinden alırlar. Darbeciler bu despot ve zalim mantıkla, Mısır’da da olduğu gibi, kendilerini meşru görmeyen halkın kanını oluk oluk dökecek kadar zalimane bir hale gelirler.
Meydanlarda toplanarak “demokratik protesto hakkını kullanan halkı evlerine hapsetme” amacına yönelik, katliama dönüşen müdahale sonucunda geçen hafta hükümete göre 700 kişi öldü, Müslüman Kardeşler yetkilileri ise, 2000 kişiden fazla insanın  şehit edildiğini,  10.000 kişinin de yaralandığını ifade ediyor. Sadece tek bir günde şehit edilen kişilerin toplamı, Hüsnü Mübarek’in devrilmesine kadar geçen 18 gün içinde öldürülen kişilerin toplamına eşit.  İşte bu olaylar sonucunda cunta hükümeti 1 aylık “olağanüstü hal” ilan etti.  Bu durum karşısında bazı Batı ülkeleri endişelerini dile getirdiler. Çünkü herkes çok iyi biliyor ki, Hüsnü Mübarek on yıllarca süren “diktatörlük” rejimini “olağanüstü hal” bahanesini öne sürerek meşrulaştırmıştı. “Olağanüstü Hal” aslında dikta yönetimine geçiş için “daha uygun bir bahane”den başka bir şey değildir.
New York Times’dan David Kirkpatrick Mısır’daki cunta rejiminin 25 şehre atadığı valilerin 19’unun generallerden oluştuğunu yazdı. Bu generallerin arasında, Hüsnü Mübarek döneminde görev yapmış, açıkça Mursi ve taraftarlarını korumayı reddetmiş, hatta onlara silah doğrultmuş kişiler de var.  Öyle gözüküyor ki General Sisi ve onun destekçileri, Hüsnü Mübarek döneminden çok daha baskıcı ve zorba bir yönetim tesis etmeyi amaçlıyorlar. 1952'de Nasır'ın kurduğu dikta rejimi, 2012'de sandıktaki demokratik seçimlerde İhvan’ın başa gelmesiyle son bulmuştu. Şu an halihazırdaki darbe yönetimi açıkça Mısır halkını 60 yıl öncesine geri götürmeyi amaçlıyor.   
85 milyonluk Mısır'ın -nüfusu en fazla olan Arap ülkesi-  yüzde 10'unu Kıpti Ortodoks mezhebine mensup Hristiyanlar oluşturuyor. Ancak son günlerde, Kıpti papazın darbeye verdiği destek yüzünden İhvan üyelerinin Kıpti kiliselerine ve valiliklere saldırdığı yönünde yalan haberler yayılıyor. Ve bu konuyla ilgili hiçbir resmi açıklama yapılmıyor.  Örneğin Müslüman Kardeşlerin taraftarları, geçen hafta Hıristiyanları korumak amacıyla Cuma namazını Suhaf kilisesinin önünde kıldılar. Müslüman kardeşlerin Müslüman olmayan azınlıklara yönelik hoşgörülü tutumlarıyla ilgili daha pek çok örnek bulunmaktadır. Bununla birlikte ordu yanlısı Mısır medyası, Müslüman kardeşleri hükümet yanlısı çetelerin provokasyonlarının faili gibi gösteren yalan haberler yayıyor ve gerçekleri saptırıyorlar. Nitekim geçtiğimiz Cuma günü  Müslüman Kardeşler yeni bir açıklama yaptı ve barışçıl gösterilerden asla vazgeçmeyeceklerini bir kez daha ifade etti:
Bizim muhalefetimizin barışçıl olduğunu ve barışçıl olarak devam edeceğini, kendi topraklarımızı, onun kurum ve kuruluşlarını koruyacağımızı birçok kez teyit ettik. Biz her türlü şiddeti, terörizmin her çeşidini ya da mezhep ayrımına dayalı çatışmaları lanetliyoruz. Biz bunların hepsini kınıyoruz.“
Bir önceki makalemde de belirttiğim gibi,  Mursi ve Müslüman kardeşlerin yönetimlerini tekrar tesis etmek yönünde ısrarcı olmamaları gerekmektedir.  Ordu ve İhvan arasında görüşmeler hemen başlamalı ve iki taraf acilen asgari müşterekte anlaşmalıdır.  Halkı oluşturan bütün kesimin; yani Kıpti Hristiyanların, İhvan’a gönül verenlerin, seküler kesmin, Selefilerin, liberallerin ve toplumu oluşturan diğer tüm kesimlerin istekleri göz önünde bulundurulmalı, acilen demokratik bir uzlaşı sağlanmalıdır. Hırsla, kinle ve intikam hisleriyle değil, dostane, sevecen, hoşgörülü ve sabırlı bir yaklaşımla taraflar hakem ülkeler huzurunda ortak bir çözüme yaklaştırılmalıdır. Türkiye Ortadoğu’da örnek olarak gösterilen güçlü bir demokrasi olması sebebiyle taraflar arasında arabulucu rolü oynamaya en uygun ülkedir.  
Bu görüşmelerde iki taraf da karşı tarafın makul istekleri olacağını göz önünde bulundurmalı, makul bir koalisyon ve geçiş hükümeti derhal kurulmalı, asker de kışlasına, asli görevi olan dış güçlere karşı ülkeyi koruma görevine dönmelidir. Geçiş sürecinin ardından kurulacak yeni yönetim ise mutlaka bağnazlıktan uzak, modern ve demokratik bir anlayışa sahip olmalıdır.
Karşı oldukları ve ülkenin neredeyse yarısından fazlasına tekabül eden bir grubun katliamlarla yok edilişini büyük bir sevinçle destekleyen bir kitlenin varlığı, bu yapının askeri cunta tarafından eleştirilmeyip hatta yoğun bir şekilde desteklenmesi, Mısır’ın çok daha karanlık bir noktaya gideceğinin göstergesidir. Bir ülkede, farklı görüşe sahip insanlara yönelik şiddeti desteklemek veya sadece seyretmek çok ciddi bir insanlık sorunudur. Örneğin bir twitter mesajında, ordu yönetimi tarafından hunharca işkence edilen ve daha sonra şehit edilen bir hanım kardeşimizin komşusunun bu dehşet sahnesini balkonundan gülümseyerek seyrettiğinden bahsedilmektedir. Mısır Özgürlük ve Adalet Partisi Dışişleri Sözcüsü Abdul Mawgoud Dardery  toplumun bir kesiminde oluşan bu tutumu CNN’e verdiği röportajda şu şekilde ifade etmiştir:
Cani ordu kuvvetleri hastaneleri yakıyor, insanları canlı canlı yakıyor. Bu daha önce Mısır tarihinde yaşanmamış bir olay.  Bu kişiler Mısır Ordusu ve Mısır Polis Güçleri ile birlikte kendi vatandaşlarını öldüren Mısırlılar olamaz.”
İşte tüm bu nedenlerden ötürü, Mısır’daki tüm taraflar acilen toplumda sevgi, merhamet, şefkat ve hoşgörüyü vurgulamalı, şiddetin her türlüsünü kınamalıdırlar. Özellikle de Mısır ordusunun barışı, dostluğu ve kardeşliği teşvik etmesi toplumda sevgi ve huzurun yerleşmesi için gereklidir. Şiddeti, kini ve nefreti tırmandırıcı değil, sevgisizlikten kaçınılan bir politika izlenmesi aciliyetlidir.
Şiddet bir ülkeyi adeta boğar, felç eder. Telafisi çok güç hadiselere sebebiyet verir.
Mısır’da bir sevgi ve muhabbet patlaması yaşanmalıdır. Mısır’ın sevginin merkezi olmasına niyet edilmelidir. Şiddeti meşru gören bir muhalefet ruhu ve gerginlikle ancak kan gövdeyi götürür. Bu durumda, Mısır ve Ortadoğu huzura ve barışa kavuşamayacak, bu karışıklık bütün dünyayı da derinden etkileyecektir.

Mehdiyet Hz. Nuh (a.s.)’ın Gemisi Gibi, Her Kesimi Kucaklayacaktır

Hz. Mehdi (a.s.) tüm dünyanın manevi lideridir. Dünyadaki çatışma ortamının yatışması da ancak Mehdiyet’le mümkündür ve Mehdiyet her kesimin isteğini karşılayacak her grubun gönlünü alacak ve sevgiyi hakim edecek bir sistemdir. Demokrasi isteyene demokrasinin en güzel uygulanacak halini,  tüm Müslümanlara, Hristiyanlara, Musevilere ve diğer inanışlardaki herkese istedikleri barış ve adalet ortamını; kısacası arzuladıkları herşeyi en fazlasıyla verecek ve inançlı-inançsız herkesin huzur içinde yaşamasını temin edecektir. Hz. Mehdi (a.s.), sevgi ve dostluk dağıtmasıyla birleştirici ve anlayışlı olmasıyla, sevgi ruhunu yaymasıyla bir kurtarıcıdır. Bu nedenle tıpkı Hz. Nuh (a.s.)’ın, gemisine binenleri Yüce Allah’ın izniyle tufandan kurtarması gibi Hz. Mehdi (a.s.) da dünyayı karmaşadan, savaştan mutsuzluktan ve nefretten arındıracak, insanların maddi ve manevi kurtuluşuna vesile olacaktır.

mehdiyethz
Hz. Mehdi (a.s.) Farklı Mezhepleri Ortadan Kaldırarak Mezhep Çatışmalarına Son Verecek, Müslümanları Kuran Çatısı Altında Toplayacaktır
“İşte sizin ümmetiniz bir tek ümmettir ve Ben de sizin Rabbinizim; öyleyse benden korkup-sakının. Ancak onlar, işlerini kendi aralarında (farklı) kitaplar halinde böldüler; her bir grup, kendi ellerinde olanla yetinip sevinmektedir.” (Mü'minun Suresi, 52-53) ayetlerinde Allah Müslümanların tek bir ümmet olduğunu, ancak daha sonra bazı kişilerin mezheplere, cemaatlere ayrılarak Kuran hükümlerini farklı farklı uyguladıklarını bildirir.  Allah başka bir ayette bu kişilerin yaptıklarının büyük hata olduğunu, Kuran’da bildirilen hükümlerin dosdoğru uygulandığı tek bir din olması gerektiğini haber verir:
“O: "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri' etti (bir şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten kendisine yöneleni hidayete erdirir.” (Şura Suresi, 13)
Mezhepleri birleştirme görevi ise Hz. Mehdi (a.s.)'a aittir. Hz. Mehdi (a.s.) içtihat etme (hükümleri usulüne uygun olarak Kuran ve hadislerden istifade ile ortaya koyma) ve hüküm vermeye en yetkili kişi olarak, "tüm mezhepleri kaldıracaktır". Zaten en büyük mezhep imamı olduğu için tüm diğer mezhepleri kaldırması gerekir. İslam tarihinin en büyük alimlerinden biri olan Muhyiddin Arabi "Fütühat-ül Mekkiye" isimli eserinde bu konuda şöyle bir bilgi vermiştir:
“... HZ. MEHDİ (a.s.), DİNİ PEYGAMBER'İN ZAMANINDA OLDUĞU GİBİ AYNEN UYGULAYACAK. YERYÜZÜNDE MEZHEPLERİ KALDIRACAK. HALİS HAKİKİ DİNDEN BAŞKA HİÇBİR MEZHEP KALMAYACAK.” (Muhammed B. Resul El Hüseyin El Berzenci, Kıyamet Alametleri, s. 186-187)
Hüseyin Hilmi Işık ise, Saadet-i Ebediye adlı eserinde Hz. Mehdi (a.s.)'ın bu özelliğini şöyle aktarmıştır:
“HAZRET-İ MEHDİ (A.S.), AHİR ZAMANDA DÜNYAYA GELECEKTİR. Resulullah Efendimiz (s.a.v.)’in soyundan olacaktır. İsa Aleyhisselam'la buluşacak, MEZHEPLERİ KALDIRACAK, YALNIZ ONUN MEZHEBİ KALACAK.” (H. Hilmi Işık, Saadeti Ebediye, s. 35)
Hadislerden anlaşıldığı gibi Hz. Mehdi (a.s.) Allah’a iman eden, aynı Peygambere biat etmiş, aynı Kitap’a inanan, aynı kıbleye dönen Müslümanlar arasındaki mezhep çatışmalarını durduracak, olayları kör bir kavgaya dönüştüren öfke dolu bir ortam yerine, kardeşliği tesis edecek itidalli ve sevgi dolu bir ortam oluşturacaktır.
Müslümanların, Musevilerin ve Hristiyanların Birlikte Huzur İçinde Yaşamaları Mehdiyetin Birleştirici Gücü ile Mümkündür
Hz. Mehdi (a.s.) Kuran’da Müslümanlara öğütlenen davranış şeklini uygulayarak Kitap Ehli’ne sevgi, saygı, şefkat ve merhamet ile yaklaşılmasını, onların korunup kollanmasını, ihtiyaçlarının en güzel şekilde karşılanmasını temin edecektir.mehdiyethz1
Kitap Ehli’nin hükmü Kuran’da açıkça belirtilmiştir. Bu hüküm Peygamberimiz (s.a.v.)’in fiili sünnetiyle de çok açıktır. Ermeniler, Museviler, Ortodokslar, Protestanlar; tüm Hristiyan alemi, Müslümanların Lailaheillallah kardeşleridir. Çünkü Müslümanlar ve Kitap Ehli aynı Allah’a inanır. Musevilikte de, Hristiyanlık aleminde de, Müslümanlıkta da aynı Allah inancı vardır. Her birimiz Hz. İbrahim (a.s.)’ın torunlarıyız. Üç dinin mensupları da aynı temel inançlara sahiptirler, bu yüzden Kitap Ehli’nin varlığı büyük bir nimettir. İşte bu sebeple Mehdiyet sadece Müslümanların rahatlığı ve huzuru üzerine kurulu değildir. Kuran’a göre Kitap Ehli de rahat edecek, huzur içinde yaşayacak ve Müslümanlar tarafından korunacaklardır. Kitap Ehli ile kardeşçe yaşamak, onlarla görüşmek, konuşmak, sohbet etmek bir güzelliktir. Kuran’a göre Kitap Ehlinden hanımlarla evlenilebilir, onların yemeklerinden yenilir, onlarla ticari ilişkiler içinde olunabilir, sosyal bağlantılar kurulabilir. Kitap Ehli’ne şefkat ve sevgi, İslam dininin bir gereğidir, Müslümanlar için bir ibadettir. Allah ayetinde şöyle bildirir:
“Bugün size temiz olan şeyler helal kılındı. (Kendilerine) Kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin de yemeğiniz onlara helaldir. Mü'minlerden özgür ve iffetli kadınlar ile sizden önce (kendilerine) kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da, namuslu, fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara ücretlerini (mehirlerini) ödediğiniz takdirde- size (helal kılındı.) Kim imanı tanımayıp küfre saparsa, elbette onun yaptığı boşa çıkmıştır. O ahirette hüsrana uğrayanlardandır.” (Maide Suresi, 5)
Yüce Allah’ın bu hükmünün bir gereği olarak Hz. Mehdi (a.s.) Kitap Ehli’nin kurtuluşuna da vesile olacaktır. Mehdiyetin bu özelliği Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hadislerinde şöyle haber verilir:
“Kap su ile dolduğu gibi YERYÜZÜ BARIŞLA DOLACAKTIR. Hiçbir kimse arasında bir DÜŞMANLIK KALMAYACAKTIR VE BÜTÜN DÜŞMANLIKLAR, BOĞUŞMALAR, HASETLEŞMELER MUHAKKAK KAYBOLUP GİDECEKTİR.” (Sahih-i Müslim, 1/136)
“... Cenab-ı Hak İslam'ı nasıl bizimle başlatmışsa onunla (Hz. Mehdi (a.s.) ile) sona erdirecektir. Nasıl, bizimle onlar aralarındaki ŞİRK VE ADAVETTEN (HUSUMET VE DÜŞMANLIKTAN) KURTULMUŞ VE KALPLERİNE ÜLFET (DOSTLUK) VE MUHABBET (SEVGİ) YERLEŞMİŞSE, (HZ. MEHDİ (A.S.) GELİŞİ İLE) YİNE ÖYLE OLACAKTIR.” (Ahir Zaman Mehdisi'nin Alametleri, Celalettin Suyuti, s. 20)
Farklı Görüşteki Kişiler Aradıkları Rahat, Huzur ve Mutluluğa Mehdiyetin Gücü ile Kavuşacaklardır
Günümüzde farklı görüşe sahip olsalar da her grup aslında aynı temelde buluşur. İnsanlar siyasi görüşleri ya da inançları ve inançsızlıkları ne olursa olsun huzur ve mutluluğu ararlar. Bu mutlu yaşama isteğinin karşılanması da hemen hemen her ideolojinin vaatleri arasında yer alır. Ancak sevgi ve şefkat temeli üzerine hareket edilmediğinde bunun gerçekleşmesi mümkün görünmemektedir. Bu idealin gerçekleşmesi için modern bir hayat tarzının, bir sanat anlayışının, estetiğin, kardeşliğin, sevginin, barışın ön plana alınması gerekmektedir. Öfkeli konuşmalarla, hakaretler içeren, demagoji yapan, egoist bir üslup ile bunun sağlanması mümkün değildir. Bunun için herkes tarafından bir sevgi ve kardeşlik dilinin oluşturulması şarttır. Elbette ki mutluluğun gerçek kaynağı ise dindir.mehdiyethz2
Bir insan ancak Allah’ın dilediği gibi yaşadığı vakit tam mutlu olur. Allah’a bağlandıkça huzur bulur, çünkü dünyanın her türlü yükünden ve anlamsız korkusundan kurtulur. İşte bu, Mehdiyetin her iki kesimi kucaklayan Kuran ruhudur. Bu; sanat, sanayi, tıp ve mimari gibi alanlarda çok zengin, güçlü, diri ve çağlar üstü olan, uçsuz bucaksız bir güzellik, şefkat ve sevgi sunan bir ruhtur.
Sayın Adnan Oktar: “Hz. Mehdi (a.s.), bazı yönleriyle Hz. Nuh (a.s.)’a benzer”
ADNAN OKTAR:“Hz. Mehdi (a.s.)'da Hz. Nuh (a.s.)'ın mizacı vardır” diyor Peygamberimiz (s.a.v.). “Bu hayatının uzun olmasıdır” diyor. Bir yönüyle. Diğer yönü de sabırlı olması Hz. Nuh (a.s.) gibi. Ayette Hz. Nuh (a.s.)’ın "Daha sonra (davamı) onlara açıkça ilan ettim ve kendilerine gizli gizli yollarla yanaşmak istedim." (Nuh Suresi, 9) dediği bildiriliyor. Hz. Mehdi (a.s.) da işte böyle yani gizliden gizliye açıktan açığa tebliğ yapacak. (23 Eylül 2012, A9TV)
Tüm Müslümanları İttihad-ı İslam Çatısı Altında Toplayacaktır
Hz. Mehdi (a.s.) sevgisizliğe karşı güzel ve iyi olanı, ileri demokrasiyi, insan haklarını, özgürlüğü, sevgiyi, barışı, sosyal adaleti, yani özetle 'Kuran ahlakı'nı dünyaya hakim kılacaktır. Sevgiyi esas aldığından onun vesilesiyle herkes birbirini koruyup kollayacak bir ahlaka ve bir ruha sahip olacak, kısa sürede insanlar birbirlerini müthiş coşkuyla sevecektir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında Mekkeliler ve Medineliler birbirine düşman kavimlerdi. Herkes birbiriyle savaşıyor, nefret ediyor ve her gün zulüm uygulanıyordu. Ancak Peygamber Efendimiz (s.a.v.) vesilesiyle Müslüman olduktan sonra Muhacirler ve Ensar arasında müthiş bir muhabbet ve bir sevgi gelişmiştir. Bu dostluk, sevinç ve sevgi havasını onlara Kuran vermiştir. Kuran’ı onlara uygulatan ise Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’dir. Peygamberimiz (s.a.v.) döneminde yaşayanlar Efendimiz (s.a.v.)’in fiilen yaptıklarını kendi hayatlarına uygulayarak bu güzel ortamı hep birlikte coşkuyla yaşamışlardır. Peygamberimiz (s.a.v.) vefat ettikten sonra da Kuran’ın varlığına rağmen Müslümanlar aralarındaki sevgiyi kaybetmeye başlamış, çeşit çeşit isimler ve görüşler altında parçalara ayrılmışlardır. İşte İslam dünyasındaki bu bölünmüşlüğü ve parçalanmışlığı Allah’ın izniyle Hz. Mehdi (a.s.) ortadan kaldıracaktır.
Hz. Mehdi (a.s.)’ın manevi liderliğinde kurulacak olan İslam Birliği’nde, Müslümanların iddialı olacakları yön, savaşçı yönleri değil, barışçı yönleri, tüm insanları kucaklayan engin adalet anlayışları, sevgileri, merhametleri ve akılcılıkları olacaktır. Bu vesileyle, bütün dünyanın savaştan, terörden, anarşiden, kargaşadan, zulümden kopup ayrılması, huzur içinde yaşaması, herkesin kardeş olması, silahların ve dehşetin kalkması ve nihayetinde dünyanın cennet gibi olması sağlanabilecektir. Hadiste Hz. Mehdi (a.s.)’ın bu özelliği şöyle anlatılır:
“Ve köşe bucakta benim oğluma (Hz. Mehdi (a.s.)'a) yardım edecek dağınık olan TÜRK BAYRAKLARI ZUHUR EDECEK.” (Gaybet-i Numani, s. 323)
...Allah ona (Hz. Mehdi (as)'a) Rum'u, Deylem'i, Sind'i, Hindistan'ı, Kabilşah'ı ve Hazar'ı fethettirecektir.(Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 274)
Peygamberimiz (s.a.v.)'in hadisinde haber verildiğine göre, Hz. Mehdi (a.s.) önce Türk bayrağıyla Türkiye'den çıkacak, daha sonra da yeşil bayrak sahibi olan İslam ülkelerine de manen hakim olacaktır. İslam Birliği'nin oluşmasına vesile olacak ve bu birliğin manevi liderliğini üstlenecektir. Konuyla ilgili hadis şu şekildedir:
“O yılda kırmızı bayrağın ve sonra yeşil bayrağın sahibi olan oğlum (Hz. Mehdi (a.s.)'ın) gaybeti ilan olunacaktır.” (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani, s. 170)
Mehdiyet Tüm İnsanları Kurtuluşa Götürecek Bir Vesiledir
Yazımızın başından beri anlattığımız gibi içinde bulunduğumuz yüzyıl fitnelerin, karışıklıkların, zulmün, vicdansızlığın ve savaşların arttığı, dünyanın ateizmle, materyalizmle, bencillikle, sevgisizlikle boğuştuğu dönemdir. Artık Peygamberimiz (s.a.v.)’in 1400 yıl öncesinde, hadislerinde çok detaylı bahsettiği büyük kurtarıcının, Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhur etme vaktidir. Bu müjdeyi haber veren bazı ayetler şöyledir:mehdiyethz3
"Hz. Mehdi (a.s.) ile müjdelenin. O Kureyş'ten ve Ehl-i Beytim'den bir kişidir." (Kitab-ul Burhan Fi Alamet-il Ahir Zaman, sf. 13)
“... O (Hz. Mehdi (a.s.)) arza sahib olur ve kendisinden önce baskı ve zulümle dolu olan arzı adaletle doldurur. Sizden ona kim yetişirse, kar üzerinde sürünerek dahi olsa gelsin, ona katılsın. Zira o Mehdi (a.s.)'dır.” (Ahir Zaman Mehdisinin Alametleri, Celalettin Suyuti, sf. 14)
Kıyametten önce, dünyanın son döneminde gelecek olan bu büyük kurtarıcı yani Hz. Mehdi (as)  Kuran’da birçok ayetle müjdelenmiştir.
“Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu (Peygamberi), çocuklarını tanır gibi tanırlar. Buna rağmen içlerinden bir bölümü, bildikleri halde gerçeği gizlerler. (Bakara Suresi, 146)
Bu ayet işari manada, Hz. Mehdi (a.s.)’ın tanınmasına da işaret etmektedir. Hz. Mehdi (a.s.) ortaya çıktığında insanlar, Peygamberimiz (s.a.v.)'in tarifleri ışığında, onu çocuklarını tanır gibi tanıyacaklardır. (Doğrusunu Allah bilir.)
Aşağıdaki ayetler ise Hz. Mehdi (a.s.)’ın gelişine ve İslam ahlakının dünya hakimiyetine işaret eder:
“Ve seveceğiniz bir başka (nimet) daha var: Allah'tan 'yardım ve zafer (nusret)' ve yakın bir fetih. Mü'minleri müjdele.” (Saff Suresi, 13)
“Andolsun, Biz Zikir'den sonra Zebur'da da: "Şüphesiz Arz'a salih kullarım varisçi olacaktır" diye yazdık.” (Enbiya Suresi, 105)
“Allah içinizden iman edenlere ve salih amelde bulunanlara vaat etmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir...” (Nur Suresi, 55)
Ayetlerde müjdelendiği gibi Mehdiyet Müslümanları, Hıristiyanları ve Musevileri olduğu gibi inançsız kişileri de hak din olan İslam’a davet edecek onları güzel ahlaka yöneltecek, tüm kalpler Allah sevgisiyle, Allah aşkıyla, imanla ve sevgiyle dolacaktır. Bu dönemde yaşayan insanların sevinçleri kalplerinden taşacak, yüzlerinde böyle bir dönemde yaşamanın tarifsiz mutluluğu ışıldayacaktır.
Ahir zamanda; insanların Kuran ahlakından uzaklaşacağı, dünyada fitnelerin, kargaşanın, savaşların ve dejenerasyonun artacağı dönemde, dünyayı bu içine düştüğü bataklıktan tertemiz bir aydınlığa çıkaracak biri gelecek… Bütün insanların yüzyıllardır büyük bir özlemle beklediği bu mübarek insan Hz. Mehdi (a.s.), Tevrat’taki ismiyle Şiloh, İncil’deki ismiyle Kral Mesih geldiğinde tüm dünyadaki manevi yozlaşmayı kaldıracak, mezhep kavgalarını bitirecek ve savaşları sona erdirecektir. Hz. İsa (a.s.)’ın da tekrar yeryüzüne dönüşüyle bu iki dünyalar güzeli insan dünyayı huzur, barış, mutluluk ve refah yurduna çevirecek, İslam ahlakı son kez tüm dünyaya hakim olacaktır. Allah’ın izniyle deccaliyet, bu kutlu dönemde Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.) vesilesiyle manen son bulacak ve fikren etkisiz hale getirilecektir.
Hz. Mehdi (a.s.)’ın Üzerinde, Allah’ın “Hadi’’; “Hidayet Veren’’ İsminin Bereketi Olacaktır
Peygamberlerin insanların hidayetlerine vesile olma vasıfları vardır. Allah’ın onlara lütfettiği mucizeler ve harikalarla, imanlarının gücünü gösteren manevi derinlik ve halle insanların hidayetlerine vesile olurlar. Peygamberler gibi tarih boyunca gelmiş müceddidlerin, müçtehidlerin de insanların hidayetine vesile olma vasıfları vardır. Benzer manevi hal ve özellik Hz. Mehdi (a.s.)’ın da üzerinde olacaktır. “Mehdi” ismi, “hidayete ulaştıran” anlamındadır. Allah’ın “Hadi” yani “Hidayet veren, doğru yola ulaştıran” ismi, Hz. Mehdi (a.s.)’da yoğun olarak tecelli edecektir. Hz. Mehdi (a.s.)’ın üzerinde, Allah’ın ‘’Hadi’’; ‘’hidayet veren’’ isminin bereketi olacağı, içinde bulunduğumuz ahir zamanda tüm insanların hidayetine vesile olacağı hadislerde de haber verilmiştir:
“HZ. MEHDİ (A.S.), HİDAYET MEŞALESİYLE ALEMDE DOLAŞIR VE SALİHLER GİBİ YAŞAR.” (El-Mehdiyy-il Mev’ud, c. 1, s. 281-282 ve 266 ve 300)