Karun Kıssası'nda Gizlenen Hikmetler: Dıştan Görünenlere Aldanmamak...

İnsan aklını iyi kullandığında, her konuyu olabilecek en doğru şekilde yorumlayabilecek bir yeteneğe sahiptir. Ama genelde insanlar fevri düşünmeye yatkındırlar. Bir olayla karşılaştıklarında, konuyu tüm detaylarıyla akılcı bir şekilde değerlendirmektense, ani yargılara varırlar. İnsanlar hakkında da hemen bir kanaate varırlar. Oysa dıştan görünenler çoğu zaman aldatıcıdır...

Toplumda insanların özenerek izledikleri kimseler vardır. Kimisi aynı semtte oturduğu bir komşusunun, kimisi okuldaki bir öğrencinin, kimisi işyerindeki bir meslektaşının, kimisi televizyonda gördüğü tanınmış bir sanatçı ya da siyasetçinin hayatını hayranlıkla izler. Kendi hayatıyla onlarınkini kıyasladığında, o kimsenin hayatında çok daha iyi, güzel ve özenilecek detaylar olduğunu düşünür. Öyle ki o kişinin yerinde olmayı isteyip durur. Söz konusu kişilerin sahip oldukları şartları elde etmiş olsa, çok daha mutlu olacağını, pek çok sorununun hallolacağını, herşeyin tam istediği gibi olacağını zanneder.

Oysaki dıştan görünenler çoğu zaman yanıltıcıdır. Kimi zaman şaşalı, gösterişli hayatlarıyla çevrelerinde hayranlık uyandıran insanlar, dünyanın en mutsuz insanlarıdır. Kimi zaman insanların, ‘Onun elindeki imkanlar bende olsa, ben neler yapardım’ diyerek izledikleri kimselerin sahip oldukları, aslında o kişiyi yıkıma götürür. Kimi zaman bir insanı, diğerlerinden üstün hale getirdiği sanılan dünya nimetleri, aslında sadece bir göz boyamadan ibarettir. Ne sahibine ne de başkalarına hiçbir faydası yoktur. Çünkü asıl değerli olan, insanları asıl mutlu edecek nimetler bunlar değildir.

Allah’ın Başkasına Verdiği Nimetler O Kişinin Allah Katında Üstünlük Sahibi Olduğunu Göstermez

Allah bir kimseye, dünyada ‘nimet’ olduğu düşünülen her türlü güzelliği vermiş olabilir. Sağlık, sıhhat, güzellik, sevimlilik, sempatiklik, mal, mülk, ihtişam, itibar, saygınlık ve daha birçok nimet... Bu kimse çevresindeki herkes tarafından en sevilen, en sayılan, en hürmet edilen, sözüne en çok itibar edilen, en hoşgörüyle bakılan, en olumlu bakış açısıyla yaklaşılan, en yakın görülen, dostluğu en çok istenen insan olabilir.

Bu kişiye dışarıdan bakan bir kişi, olayları Kuran ahlakına göre değerlendiremediği için tüm bu özelliklerinden dolayı o kişinin konumunda olmayı çok isteyebilir. Mesela “Gerçekten onun durumunda ben olsam, kim bilir ne kadar mutlu olurdum” diye düşünür. Ya da “kim bilir o bu yaşadıklarından dolayı ne kadar mutludur” gibi bir kanaate varır. Bazen de, “kim bilir bu kişi Allah'ın ne kadar sevdiği bir kulu ki, Allah ona bu kadar güzel nimetler vermiş ve bu kadar güzel bir hayat yaşatıyor” diye düşünür. Bazen ise, “Demek ki Allah'ın sevgisini o kadar kazanamadım ki bana bu tür nimetler nasip olmadı” gibi Kuran ahlakına tamamen ters, tamamen yanlış bir zanna kapılır (Allah'ı tenzih ederiz).

Oysa Allah herşeyi sayısız hikmetlerle, sayısız sırlarla yaratandır. İnsan ise çok sınırlı bir akla sahiptir. Hiçbir zaman için neyin kendisi için hayırlı neyin ise zararlı olacağını bilemez. Aynı şekilde bir başkasının hayır mı yoksa şer içinde mi olduğunu da bilemez. Bunu tek bilebilecek güç onu yaratan Allah'tır. Allah bu sırrı, Kuran'da şöyle haber vermiştir:

“... Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.”(Bakara Suresi, 216)

Karun Kıssası’ndaki Hikmetler

Kuran'da haber verilen Karun adlı kişinin konumu da bu konuyu anlamak açısından çok hikmetli bir örnektir. Karun ‘un durumu ayetlerde şöyle haber verilmiştir:

“Gerçek şu ki, Karun, Musa'nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarları, birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki: "Şımararak sevinme, çünkü Allah, şımararak sevince kapılanları sevmez." (Kasas Suresi, 76)

"Allah'ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da kendi payını (nasibini) unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsanda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk arama. Çünkü Allah, bozgunculuk yapanları sevmez." (Kasas Suresi, 77)

Böylelikle kendi ihtişamlı-süsü içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını istemekte olanlar: "Ah keşke, Karun'a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük bir pay sahibidir" dediler.” (Kasas Suresi, 79)

Allah Karun’a insanların özenip hayranlık duyabileceği kadar çok ve güzel nimetler vermiştir. Kuran’da dünya hayatını isteyen pek çok insanın Karun’u gördüğünde, “… Ah keşke, Karun'a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük bir pay sahibidir” (Kasas Suresi, 79) dediği haber verilmiştir. Allah'ın herşeyi hikmetle yarattığını ve her nimeti ve eksikliği insanları denemek için yarattığını bilen kimseler ise Karun’un durumunu böyle yanlış bir bakış açısıyla değerlendirmemişlerdir. Ona ve sahip olduklarına karşı hayranlık duyup özenmemişlerdir. Onların “dünya nimetinin gelip geçici olduğunu; asıl kalıcı olan güzelliklerin ise ahirette olduğunu” hatırlatır şekildeki sözleri ayette şöyle bildirilmiştir:

“Kendilerine ilim verilenler ise: "Yazıklar olsun size, Allah'ın sevabı, iman eden ve salih amellerde bulunan kimse için daha hayırlıdır; buna da sabredenlerden başkası kavuşturulmaz" dediler.” (Kasas Suresi, 80)

Ancak öncesinde Karun’a özenenler, Allah'ın, nankörlüğü sebebiyle Karun’a verdiği nimetleri elinden aldığını gördüklerinde, tüm bunların ona deneme amacıyla verildiğini anlamışlardır. Karun (Allah'ı tenzih ederiz) Allah'a başkaldırıp nankörlük ettiği, sahip olduklarını kendinden bilerek büyük bir kibir içinde azgınlık yaptığı için kendi kendini azaba sürüklemiş, Allah'ın karşısında yapayalnız ve aciz bir kul olduğunu anlamıştır. Çünkü Allah, Karun'un kibirlenmesine ve cahillerin de ona özenmesine neden olan malı ve mülkü helak etmiştir:

“Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Böylece Allah'a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o, kendi kendine yardım edebileceklerden de değildi.” (Kasas Suresi, 81)

Bu helakla birlikte Karun, çevresindekiler ve aynı zamanda kendinden sonra gelenler için bir ibret ve düşünme konusu haline gelmiştir. Bir gün önce ona özenenler, hırsla istedikleri şeyin aslında geçici ve değersiz olduğunun farkına varmışlardır. Büyüklenenler sonunda kurtuluşa eremeyeceklerini görmüş ve Allah'a mutlaka hesap vereceklerini anlamışlardır. Bu kişilerin Allah'ın karşısında düştükleri acizlik ayetlerde şöyle bildirilmektedir:

“Dün, onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında: "Vay, demek ki Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletip-yaymakta ve kısıp-daraltmaktadır. Eğer Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de şüphesiz batırırdı. Vay, demek gerçekten inkar edenler felah bulamaz" demeye başladılar.

İşte ahiret yurdu; Biz onu, yeryüzünde büyüklenmeyenlere ve bozgunculuk yapmak istemeyenlere (armağan) kılarız. (Güzel) Sonuç takva sahiplerinindir.” (Kasas Suresi, 82-83)

Her Olayın İlmi Allah Katında Gizlidir

Allah dünya hayatında her insan için farklı bir imtihan şekli yaratır. İnsanlar hayatlarının çeşitli dönemlerinde kimi zaman nimetlerle, kimi zaman eksikliklerle, kimi zaman sıkıntılarla kimi zaman da ummadıkları iyiliklerle denenirler. Dıştan bakarak, bir insanın yaşadıklarının diğerine göre daha avantajlı ya da o kişinin daha lehine olduğunu insanlar bilemezler. Bunun ilmi Allah Katında gizlidir. Kimi zaman tüm ömrünü yokluk içinde, sıkıntılarla, hastalıklarla mücadele ederek, yalnız kalarak, toplum tarafından dışlanarak geçiren bir insan, dünyada da ahirette de herkesten çok daha kazançlı olabilir. Aynı şekilde başkalarıyla kıyaslandığında hep nimetlerin en çoğu kendisine nasip olan bir insan da, dünyada ve ahirete en çok kayba uğramış olan insan olabilir. Elbette nimet içinde yaşayıp dünyada da ahirette de güzel karşılık alacak insanlar da vardır. Ancak önemli olan, bunların hiçbirinin dışarıdan bakılarak tahmin edilememesidir.

Samimi Allah sevgisi, Allah aşkı bir insanın kalbindedir. Ve insan, ister yokluk ister bolluk içinde olsun, hayatını Allah aşkıyla yaşıyorsa, o insan her zaman için kazançlıdır. Aynı şekilde kalbi katılaşmış ise, Allah'ı takdir edememişse, böyle bir insan da, ister nimet içinde isterse de sıkıntılar içinde yaşam sürsün; sonuç mutlaka hüsrandır. Dünyada ya da ahirette eninde sonunda onu bekleyen tek şey, mutsuzluk ve pişmanlık olacaktır.

Dolayısıyla kimsenin dışarıdan nasıl göründüğüne ya da hayatının nasıl algılandığına bakıp aldanmamak gerekir. Bir insan nimet sahibi olduysa bu onun Allah Katında üstünlük kazanmış olduğunu göstermez.

Allah bu gerçeği Kuran'da şöyle haber vermiştir:

“Onlar sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve çocuklarla Biz onların hayırlarına koşuyoruz (veya yardım ediyoruz)? Hayır, onlar şuurunda değiller.” (Müminun Suresi, 55-56)

“Şu halde onların malları ve çocukları seni imrendirmesin; Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azaplandırmak ve canlarının inkar içindeyken zorlukla çıkmasını ister.” (Tevbe Suresi, 55)

Allah Katında üstün olan; insanların bakıp asıl imrenmeleri, özenmeleri, hayranlık duymaları gereken kimseler ise Kuran'da şöyle bildirilmiştir:

“Gerçekten, Rablerine olan haşyetlerinden dolayı saygıyla korkanlar,
Rablerinin ayetlerine iman edenler,
Rablerine ortak koşmayanlar,
Ve gerçekten Rablerine dönecekler diye, vermekte olduklarını kalpleri ürpererek verenler;
İşte onlar, hayırlarda yarışmaktadırlar ve onlar bundan dolayı öne geçmektedirler.” (Müminun Suresi, 57-61)

“Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici-süsüdür; sürekli olan 'salih davranışlar' ise, Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır.” (Kehf Suresi, 46)

Karun Kıssası’ndaki Hikmetler

Kuran'da haber verilen Karun adlı kişinin konumu da bu konuyu anlamak açısından çok hikmetli bir örnektir. Karun ‘un durumu ayetlerde şöyle haber verilmiştir:

“Gerçek şu ki, Karun, Musa'nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarları, birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki: "Şımararak sevinme, çünkü Allah, şımararak sevince kapılanları sevmez." (Kasas Suresi, 76)

"Allah'ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da kendi payını (nasibini) unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsanda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk arama. Çünkü Allah, bozgunculuk yapanları sevmez." (Kasas Suresi, 77)

Böylelikle kendi ihtişamlı-süsü içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını istemekte olanlar: "Ah keşke, Karun'a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük bir pay sahibidir" dediler.” (Kasas Suresi, 79)

Allah Karun’a insanların özenip hayranlık duyabileceği kadar çok ve güzel nimetler vermiştir. Kuran’da dünya hayatını isteyen pek çok insanın Karun’u gördüğünde, “… Ah keşke, Karun'a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük bir pay sahibidir” (Kasas Suresi, 79) dediği haber verilmiştir. Allah'ın herşeyi hikmetle yarattığını ve her nimeti ve eksikliği insanları denemek için yarattığını bilen kimseler ise Karun’un durumunu böyle yanlış bir bakış açısıyla değerlendirmemişlerdir. Ona ve sahip olduklarına karşı hayranlık duyup özenmemişlerdir. Onların “dünya nimetinin gelip geçici olduğunu; asıl kalıcı olan güzelliklerin ise ahirette olduğunu” hatırlatır şekildeki sözleri ayette şöyle bildirilmiştir:

“Kendilerine ilim verilenler ise: "Yazıklar olsun size, Allah'ın sevabı, iman eden ve salih amellerde bulunan kimse için daha hayırlıdır; buna da sabredenlerden başkası kavuşturulmaz" dediler.” (Kasas Suresi, 80)

Ancak öncesinde Karun’a özenenler, Allah'ın, nankörlüğü sebebiyle Karun’a verdiği nimetleri elinden aldığını gördüklerinde, tüm bunların ona deneme amacıyla verildiğini anlamışlardır. Karun (Allah'ı tenzih ederiz) Allah'a başkaldırıp nankörlük ettiği, sahip olduklarını kendinden bilerek büyük bir kibir içinde azgınlık yaptığı için kendi kendini azaba sürüklemiş, Allah'ın karşısında yapayalnız ve aciz bir kul olduğunu anlamıştır. Çünkü Allah, Karun'un kibirlenmesine ve cahillerin de ona özenmesine neden olan malı ve mülkü helak etmiştir:

“Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Böylece Allah'a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o, kendi kendine yardım edebileceklerden de değildi.” (Kasas Suresi, 81)

Bu helakla birlikte Karun, çevresindekiler ve aynı zamanda kendinden sonra gelenler için bir ibret ve düşünme konusu haline gelmiştir. Bir gün önce ona özenenler, hırsla istedikleri şeyin aslında geçici ve değersiz olduğunun farkına varmışlardır. Büyüklenenler sonunda kurtuluşa eremeyeceklerini görmüş ve Allah'a mutlaka hesap vereceklerini anlamışlardır. Bu kişilerin Allah'ın karşısında düştükleri acizlik ayetlerde şöyle bildirilmektedir:

“Dün, onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında: "Vay, demek ki Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletip-yaymakta ve kısıp-daraltmaktadır. Eğer Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de şüphesiz batırırdı. Vay, demek gerçekten inkar edenler felah bulamaz" demeye başladılar.

İşte ahiret yurdu; Biz onu, yeryüzünde büyüklenmeyenlere ve bozgunculuk yapmak istemeyenlere (armağan) kılarız. (Güzel) Sonuç takva sahiplerinindir.” (Kasas Suresi, 82-83)

Kuran'da bildirildiğine göre, Karun hem Hz. Musa (a.s.)'ın kavmindendir (yani İsrail soyundan) hem de Mısır'da büyük bir mülke sahiptir. Aşağıdaki ayetler, Karun'un Firavun ile birlikte Hz. Musa (a.s.)'a karşı cephe aldığını göstermektedir:

Andolsun, Biz Musa'yı ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik; Firavun'a, Haman'a ve Karun'a. Ama onlar: (Bu,) Yalan söyleyen bir büyücüdür" dediler. (Mümin Suresi, 23-24)

“Andolsun, eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, Allah'tan olan bir bağışlanma ve rahmet, onların bütün toplamakta olduklarından daha hayırlıdır.” (Al-i İmran Suresi, 157)

“De ki: "Allah'ın bol ihsanıyla (fazlıyla) ve rahmetiyle, yalnız bunlarla sevinsinler. Bu, onların toplayıp yığmakta olduklarından hayırlıdır."”(Yunus Suresi, 58)

Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 74. sayı (Ağustos 2010) 14. sayfada yayınlanmıştır.