Darwinizm ve Materyalizmin Hiçbir Zaman Cevaplayamayacağı Soru: HAYATIN KÖKENİ NEDİR?

Evrim teorisinin, bazı insanların sandıkları ya da göstermeye çalıştıkları gibi “açık bir bilimsel gerçek” olmadığı, başta bilim çevreleri olmak üzere artık birçok kişi tarafından bilinmektedir. Aksine, evrim teorisi ile bilimsel bulgular karşılaştırıldığında ortaya çok büyük çelişkiler çıkmaktadır. Bu teori, genetik, karşılaştırmalı anatomi, paleontoloji, moleküler biyoloji ve biyokimyasal sistemler gibi pek çok farklı alanda, tek kelimeyle bir “kriz” içindedir.

Evrim teorisinin kriz içinde olduğu konulardan biri de “hayatın kökeni”ni açıklayamamalarıdır. Aşağıda aktaracağımız alıntı, evrim teorisinin ve Darwinistlerin içinde bulundukları çıkmazı net bir şekilde açıklamakta ve evrimin artık bizzat Darwinistler tarafından dahi savunulamadığını gözler önüne sermektedir.

(AŞAĞIDAKİ METİN HUGH ROSS VE FAZALE RANA TARAFINDAN HAZIRLANAN “HAYATIN KÖKENLERİ” ADLI KİTAPTAN ALINTILANMIŞTIR.)

“Hayatın kökenlerine dair günümüzde araştırma yapan bilim adamları, bundan elli yıl önce ilk deneylerini gerçekleştiren Stanley Miller’dan daha fazla bilgi edinmiş değiller. Bazı bilim adamları araştırmaların henüz başlangıç aşamasında olduğunu söyleseler de, son elli yıldır önemli kaynaklar aktarılan hayatın kökenine dair araştırmalar, günümüzde hala gerçek cevaplara ulaşamamıştır. Dahası yanlış bir yaklaşım araştırma programını esasen durdurmuştur.

Kitapları en iyi satanlar listesinde bulunan [evrimci] yazar Paul Davies bu noktaya Beşinci Mucize adlı kitabında şu şekilde yer veriyor:

“Bu kitabı yazmaya başladığımda bilimin hayatın kökeni gizemini çözmeye yaklaştığına inanmıştım… Fakat bu alanda bir-iki sene araştırma yaptıktan sonra şu anda anlayışımızda müthiş büyük bir boşluk olduğu kanaatindeyim...
Anlayışımızdaki bu boşluk, sadece belli teknik detaylar hakkındaki cehaletimiz değil; önemli bir kavramsal boşluk.” (Paul Davies, Beşinci Mucize: Hayatın Kökeni ve Anlamı Araştırması (New York: Simon & Schuster, 1999), s. 17-18)

Davies’in açıklamaları bilim adamları da dahil insanların çoğunu muhtemelen şaşırtmaktadır. Popüler medyada çıkan haberlere bakanlar, araştırmacıların hayatın kökenine dair her şeyi açıkladıklarını zanneder, fakat bu durum, gerçeği yansıtmamaktadır.

Davies konunun kamuda algılanan bu şekliyle kesin gerçekler arasında neden uyumsuzluk bulunduğunu şu sözlerle açıklıyor:

“Kapalı kapılar arkasında kafalarının karıştığını açık açık kabul etmelerine rağmen pek çok araştırmacı halka hayatın kökeninin hala anlaşılamadığını söylemekten rahatsızlık duyuyor. Bu rahatsızlıklarının iki sebepten kaynaklandığı görülüyor. Öncelikle bunun dini açıklamalara kapı açtığını hissediyorlar. İkincisi cehaletlerini açık açık kabul ederlerse ellerindeki fonları kaybedeceklerinden endişeleniyorlar.”

Bu nedenle bilim adamları sessizliklerini koruyup ilerleyebilecekleri yeni yönler arayışı içerisine girdiler. 1999 yılında San Diego, Kaliforniya’da ve 2002’de Oaxaca, Meksika’da (bundan böyle ISSOL 1999 ve ISSOL 2002 olarak anılacaktır) ortak olarak gerçekleştirilen “Hayatın Kökeni Çalışmaları Cemiyeti ve Hayatın Kökeni Uluslararası Konferansı’nda perde arkasında yaşananlar belirgin bir hale geldi. Her üç yılda bir hayatın kökenine dair dünyanın çeşitli yerlerinde araştırma yapan önde gelen bilim adamlarını bir araya toplayan bu ortak bilimsel toplantı, son bulguların paylaşılıp tartışıldığı bir platform görevi görüyor.

Bu tür toplantılardaki ortam, genellikle katılımcıların yeni keşifler ve büyük buluşlar duyacakları beklentisi ile doludur. Ne var ki her iki ISSOL toplantısına çaresizlikle dolu acımasız bir ruh hali hakimdi. Katılımcılar çok iyi fonlarla desteklenen elli yıllık araştırmalarda birbiri ardına engellerle karşılaşıldığını kabul etmek zorunda kaldılar. Yeni yeni sorunlar, gün ışığına çıkarken eski zorlu sorunlar devam ediyordu. (Fazale R. Rana, “Hayatın Kökeni Tahminleri Konusunda Yüzleşmeler: Evrime karşı İncil’deki Yaratılış,” İnanç Esasları 6 (Q2 2001), s.41-47)

… Hayatın kökenine dair araştırma yapan araştırmacılar, primordiyal (ilkel) Dünya üzerinde prebiyotik moleküllerin üretimi için uygun herhangi bir yer belirleyememektedirler. Sorunlar üzerinde çalışan araştırmacılar amino asitlerde tek biçimli “ellilik” olayının, nükleotid ve şekerlerin herhangi bir sözde prebiyotik çorbada nasıl oluştuğuna açıklama getirememektedirler.

Yeryüzünde meydana gelen ilk hayat, kimyasal açıdan son derece kompleksti… Bununla bağlantılı olarak araştırmacılar hayatın, en minimal formunda, hücre içerisinde uzamsal ve zamansal açıdan organize olmuş şaşılacak sayıda protein gerektirdiğini keşfettiler.

Pek çoğu [ki ateist Richard Dawkins liderliğinde uzay dinini kabul etti] şimdilerde hayatın Dünya dışında başka bir yerlerde oluşmuş olabileceği yorumunda bulunuyor.”

Darwinizm Aldatmacası Artık Sona Erdi

Yukarıda Hugh Ross ve Fazale Rana tarafından kaleme alınan Hayatın Kökenleri adlı kitaptan yaptığımız alıntı, Darwinizm’in ve Darwinist bilim adamlarının içinde bulunduğu krizi açık bir şekilde gözler önüne sermektedir. Artık Darwinistler de bilmektedirler ki, Darwinizm dünya çapında ölmüştür ve tekrar ayağa kalkıp insanları aynı yöntemlerle kandırması Allah’ın izniyle imkansızdır. Bu nedenle başta Richard Dawkins olmak üzere Darwinist ateist bilim adamlarının birçoğu Darwinizm’i terk ederek uzay dinine girmişlerdir. Çok daha mantıksız bir iddia olan tesadüflerin savunuculuğunu yapmaktansa, canlı varlıkların uzayda var edildiği iddiasını savunmaya başlamaları, Darwinist bilim adamlarının gözünde de Darwinizm’in bittiğinin göstergesidir.

İsveçli embriyolog Soren Lovtrup, Darwinizm aldatmacasının bugün geldiği durum ile ilgili olarak şu yorumu yapmaktadır:

“Sanırım hiç kimse bilimin tüm alanlarının sahte bir teoriye bağımlı olmasının büyük bir yanlış olduğunu inkar etmeyecektir. Ama biyolojide gerçekleşmiş olan durum budur: Uzun zamandır insanlar evrim problemlerini “Darwin” sözlüğüne özgü bir şekilde tartışmaktadırlar - ‘adaptasyon’, ‘seleksiyon baskısı’, ‘doğal seleksiyon’ vs - bunu yaparak doğal olayların açıklamasına katkıda bulunacaklarına inanmaktadırlar. Ama bunu başaramamaktadırlar... İnanıyorum ki bir gün Darwin miti bilim tarihinin en büyük aldatmacası olarak yerini alacaktır.” (S. Lovtrup, Darwinism: The Refutation of a Myth, Londra, Croom Helmm, s. 422 - Nicholas Comninellis, Creative Defense, Evidence Against Evolution, Master Books, s. 253)

İnsanlar gerçekten de günümüzde Darwinistler tarafından aldatılmış olmanın şokunu yaşamaya başlamışlardır. Dünya çapında bir oyunun parçası olduklarını gün geçtikçe daha fazla fark etmektedirler. Yakın bir gelecekte batıl Darwinizm dininin gerçek yüzü, tüm dünya tarafından tam olarak anlaşılacak ve insanlar gerçekten de aldatılmış olmayı şaşkınlıkla karşılayacaklardır. Bir yalandan kurtulmalarının ardından Darwinizm’in kirlettiği akıl ve vicdanları temizlenmiş olacak ve her şeyin Allah’ın muhteşem eserleri olduğunu kavrayacaklardır. Deccaliyet fikren tam manasıyla yok edilecektir. Allah ayetlerinde şöyle buyurur:

“Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Allah, herşeye güç yetirendir. Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün art arda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır.” (Al-i İmran Suresi, 189-190)

Biyolog William Fix:

“Araştırmanın ön planında olan bilim adamları klasik Darwinizm’e öldürücü bir darbe vurmuştur. Bu haberi doğrudan insanlara veremiyorlar, bunu yalnızca teknik yazılarına ve gizli tavsiyelerine saklıyorlar.” (William Fix, The Bone Peddlers, New York, Mcmillan, 1984, s. 179-180 - Nicholas Comninellis, Creative Defense, Evidence Against Evolution, Master Books, 2001, s. 219)

Fransız Darwinist Jean Pierre Lehman:

“Geçmişteki klasik haliyle Darwinizm artık enkaza dönüşmüştür.” (Gordon Rattray Taylor, The Great Evolution Mystery, Sphere Books Ltd., 1984, s. 11)

Gazeteci Larry Witham:

“Düzinelerce, düzinelerce bilim adamı ile röportaj yaptım. Kendi aralarında iken veya güvendikleri bir gazeteci ile konuştuklarında, “bu indirgenemez komplekslikte” veya “moleküler biyoloji kriz içinde” gibi ifadelerde bulunuyorlar. Ama bunu toplum içinde açıkça dile getiremiyorlar.” (Ben Stein, Expelled “No Intelligence Allowed”, 2008)

Darwinist antropolog Robert A. Martin:

“1972 yılında, Amerikan Doğa Tarihi Müzesi’nden Niles Eldredge ve Harvard Üniversitesi’nden Stephen Jay Gould, “sıçramalı evrim” kavramını ortaya atan bir makale yayınladı. Evrim yavaş, düzenli ve aşamalı bir şekilde ilerliyor ise, bu durumda türler arasında bulunması gereken tüm ara geçiş formlarının nerede olduğunu sordular. Belki de bunları bulmanın bu kadar zor olmasının nedeni, aslında mevcut olmamalarıdır.” (Robert A. Martin, Missing Links, Jones and Barlett Publishers, UK, 2004, s. 55)

Bu makale, İlmi Mercek Dergisi 72. sayı (Haziran 2010) 8. sayfada yayınlanmıştır.