Rüya Mucizesi ve Maddenin Gerçek Mahiyeti

  • Uyku sırasında vücut faaliyetlerinde hangi değişiklikler yaşanır?

  • Kuran'da uyku hali ile ölüm hali hakkında bildirilen önemli gerçek nedir?

  • Uykunun hangi evresinde rüya görmeye başlarız?

  • Beynin uyanık durumdayken çalışan tüm algılarının rüya görürken de çalışması hangi önemli gerçeği ortaya koyar?

Uyku; vücudumuzun yemek, içmek ve nefes almak kadar önemli bir ihtiyacıdır. İnsan genellikle, 24 saatlik zaman diliminin gündüz bölümünü çalışmayla geçirirken, gece bölümünü dinlenmeyle geçirir. Gece; uyuyarak bedenin dinlendiği, yeni bir gün için fiziksel ve ruhsal yönden hazırlıkların yapıldığı zamandır. Vücudumuzun en temel ihtiyaçlarından biri olan uykuyu, Yüce Allah bizler için bir dinlenme süreci olarak yarattığını Kuran'da şöyle bildirmiştir:

“O, geceyi sizin için bir elbise, uykuyu bir dinlenme ve gündüzü de yayılıp-çalışma (zamanı) kılandır.” (Furkan Suresi, 47)

Uyanıkken düşünen, hareket eden, muhakeme yapan, yürüyen, konuşan bir insanın uykuya dalmasıyla birlikte hayati faaliyetler dışında dış dünya ile ilişkisinin kesilmesi büyük bir mucizedir. Ancak insan uykuya dalınca, herşeyin eksiksiz devam ettiği başka bir mucize gerçekleşmektedir. Bilim adamları tarafından hala tam olarak açıklanamayan bu mucize “rüya”dır. Uyku esnasında görülen rüyalar, Yüce Allah'ın insanların çok önemli bir gerçeği kavramalarına yardımcı olan bir rahmetidir.

Rüyanın Oluşum Mucizesi

Uyku sırasında soluk alıp verme yavaşlar, kalp atış ritmi düşer, metabolizma minimum enerji kullanarak hücre yenileme faaliyetlerine hız verir, hormon aktivitesi artar. Vücudumuz dinlenme halindeyken, beyin aktivitesi, ilk uykuya daldığımız anda yavaşlarken daha sonra birden artmaya başlar. Uykuda beyin, sanılanın aksine uyumaz. Beyin faaliyetinin arttığı bu devre, “rüya görme” devresidir. Stanford Tıp Merkezi Uyku Kliniği'nden Dr. William Dument'in görüşüne göre; rüya görmek son derece önemlidir ve rüyalar fiziksel dengenin oluşmasını sağlamaktadır.

Uykunun Evreleri Nelerdir?

Evrende bulunan tüm dengeler gibi vücut dengesi de zamana bağlı ritm değişimleriyle sağlanır. Örneğin organlarımızın ritminin en yetersiz olduğu anlarda uyku ihtiyacı hissedilir. Bu ihtiyacın giderilmesi için dalınan kesintisiz bir uyku ise çeşitli evrelere ayrılır: Yavaş dalga uykusu ve REM (Rapid Eye Movement- Hızlı göz hareketlerinin gözlendiği uyku evresi). Yavaş dalga uykusu da dört evreden oluşur.

Bölüm 1: Uykuya giriş bölümüdür. Normal bir uykunun % 2-5'lik bölümünü oluşturur. Bu bölüm 30 dakikayı aşarsa bir uyku probleminin habercisi olabilir.

Bölüm 2: Hafif uyku dönemidir. Normal uykunun % 45-55'lik bölümüne karşılık gelir.

Bölüm 3-4: Delta uykusu. En dinlendirici uyku anıdır. Bu bölüm bütün uykunun % 13-23'ünü oluşturur. Burada beynin aktiviteleri, solunum ve kalp atışları yavaşlar.

5. Bölüm diye de adlandırılan REM uykusu ise uykunun en aktif olduğu dönemdir. Uykunun % 20-25'lik kısmına karşılık gelir. Solunum, kalp atışı ve beyin aktivitesi bu sırada artar. Rüyalar bu anda görülür.

REM Uykusunda Vücutta Hangi Değişiklikler Yaşanır?

Ayrıntılı ve uzun rüyaların görüldüğü REM sırasında soluk alma duraklar, atardamar tansiyonu yükselir. Bunun yanı sıra nörolojik olarak değerlendirildiğinde, REM gerçekten de beynin temizlenmesi anlamına gelmektedir. Serbest radikaller ve karbon monoksit bu evrede atılır. Ayrıca REM sırasında sinir hücreleri arasında sinaps bağlantıları da yeniden düzenlenir. REM'den çıkışta ise, uyanıklık sırasında yeni bağlantılar kurmaya elverişli serbest sinapsların sayısında % 60'lık bir artış gözlenmiştir. (İnsan vücudu trilyonlarca hücreden meydana gelmiştir. Bu hücrelerden bir kısmı da nöron denilen sinir hücreleridir. Sinaps ise, iki nöronu birleştiren küçük bir aralıktır. Bilgi bir nörondan diğerine sinapslar aracılığı ile geçer.)

Rüya Görürken de Beyin Çalışır

Rüyalar sadece REM uykusu bölümünde görülür. EEG (beyin aktivitesini inceleyen alet)'lerin kullanılması sayesinde, rüya görülürken beyinde meydana gelen hareketlilik incelenebilmektedir. Yapılan araştırmalarda, rüya görüldüğü sırada vücudun hareketsiz kalmasına rağmen beynin uyanıkken olduğu kadar çok çalıştığı belirlenmiştir. Özellikle de limbik sistem denen duyguların merkezi olan bölüm ile beynin çelişki ve yanlışlıkları analiz eden bölümlerinin çok fazla çalıştığı ortaya çıkmıştır.

Bunun yanı sıra uyanıkken beyin belli bir anda temelde beş tip algıyı değerlendirir:

1. Dışarıdan gelen uyarı (ses, renk ve beş duyu ile ilgili olabilir).

2. Vücut duruşu ile ilgili veya eklemlerden, kaslardan gelen uyarılar (kuvvet veya gerginlik artışı/azalışı).

3. Vücudun kendi içinden gelen bir uyarı, örneğin bir diş ağrısı veya kaşıntı.

4. Bilinçli iç uyarı, düşüncenin içinden gelen uyarı.

5. Bilinçsiz iç uyarı, yani duygusal ve psikolojik uyarı.

Mucizevi olan ise, uyanıkken bu beş tip uyaranın değerlendirilmesiyle algıladığımız dünyayı, uyku esnasında rüya görürken de algılıyor olmamızdır. Ancak, rüyada bu uyaranların hiçbiri olmaksızın gerçek bir hayat yaşandığı zannedilmektedir. Üstelik rüyada zaman algısı çok farklıdır. Normal saatlerde 10-15 saniye gibi algılanabilecek süreç içinde, saatlerce sürebilen bir film şeridi dolusu rüya görülebilir. Örneğin zil sesi 10 saniyede gelişen bir kavramdır; fakat bu süre içerisinde kişi, sonu zil sesi ile biten çok detaylı, uzun ve konulu bir rüya görebilir.

Boyut farkı, rüyada ve dünyada farklı zaman algılarına neden olmaktadır. Kuran ayetlerinde, farklı boyutlarda zamanın daha farklı bir hızla aktığı bildirilmektedir. Allah Katındaki bir günün insanların bin yılına eşit olması (Hac Suresi, 47) da bu konuya bir örnektir. Bu konu ile ilgili diğer ayetler şöyledir:

“Melekler ve Ruh (Cebrail), ona, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir.” (Mearic Suresi, 4)

“Gökten yere her işi O evirip düzene koyar. Sonra (işler,) sizin saymakta olduğunuz bin yıl süreli bir günde yine O'na yükselir.” (Secde Suresi, 5)

Aynı şekilde, dünyada ve ahirette de zamanın algılanışının çok farklı olacağı Kuran'da şu şekilde bildirilmiştir:

“Dedi ki: “Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?”

Dediler ki: “Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor.”

Dedi ki: “Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, gerçekten bir bilseydiniz,””
(Müminun Suresi, 112-114)

Kuran'da Bildirilen Uyku Hali ve Ölüm

Kuran'da uyku hali “ölüm” olarak adlandırılmakta ve bilinen “ölüm”le “uyku hali" arasında bir ayrım bildirilmemektedir. Bu da uyku sırasında yaşanan olayın, ölümle aynı sistem içinde gerçekleştiğini göstermektedir. Sonsuz ilim sahibi Yüce Allah Kuran'da uykunun niteliğini şöyle bildirmektedir:

“Allah, ölecekleri zaman canlarını alır; ölmeyeni de uykusunda. Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanı tutar, öbürsünü ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.” (Zümer Suresi, 42)

Uykuda Gerçekleşen ve Ölümle Bu Kadar Benzeşen Olay Nedir?

Uyku, insanın ruhunun, “uyanık” olduğu sırada kullandığı bedenini bırakmasıdır. Rüya görmeye başlandığında ise bu kez yepyeni bir beden kullanılmaya başlanır ve yepyeni bir ortam algılanır.

Aynı şekilde, ölümle birlikte de dünya ortamı ve bu ortamda kullanılan bedenle olan ilgi kesilir. Yeniden dirilişe kadar sürebilecek olan bir “uyku” döneminden sonra, ahiret ortamı ve bu ortamda kullanılacak olan bedenle yeniden yaşama başlanır. Kuran'da ölümden sonra dirilişe inanmayanların, dirildiklerinde söyledikleri sözler şöyle bildirilmektedir:

“Demişlerdir ki: “Eyvahlar bize, uykuya-bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu, Rahman (olan Allah)ın va'dettiğidir, (demek ki) gönderilen (elçi)ler doğru söylemiş”.” (Yasin Suresi, 52)

Rüyanın Öğrettikleri

Rüyanızda olaylar tamamen sizin kontrolünüz dışında gelişir. Ne yeri, ne zamanı, ne de senaryoyu siz tayin edersiniz. Uykunuzun içinde kendinizi aniden olayların içinde bulursunuz. Değişik mantık örgüleri, anlaşılmaz doğa yasalarıyla karşı karşıya kalmanıza rağmen bunlar size asla garip gelmez.

İnsanlar için gerçek; elle tutulan, gözle görülen şeylerdir. Oysa rüyada da “elinizle tutar, gözünüzle görürsünüz” ama gerçekte ne eliniz vardır, ne gözünüz, ne de görülüp-tutulacak birşey. Rüyaların aldatıcılığının farkına varan Alman bir felsefeci bu konuda şunları söylemektedir:

“Biz şimdi uyanık halde miyiz yoksa düş mü görüyoruz? Bu kuşkusuz anlamlı bir sorudur. Aslında bu soruyu çoğu kere düşümüzde de sorduğumuz olmuştur. Gene düşümüzde soruya verdiğimiz yanıtın, yani uyanık olduğumuz yanıtının, biz uyandıktan sonra yanlış olduğunu görmüşüzdür. Peki aynı yanılgı şimdi de olamaz mı? Hayır diyemeyiz, çünkü pekala bir gün düş gördüğümüz ortaya çıkabilir.” (Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s. 179)

Benzer sorular tarih boyunca birçok bilim adamı ve felsefeciyi meşgul etmiştir. Bunlardan biri de ünlü filozof Descartes'tır. Descartes bu konu hakkında şu yorumu yapmıştır:

“Rüyalarımda şunu bunu yaptığımı, şuraya buraya gittiğimi görürüm; uyanınca da hiçbir şey yapmamış, hiçbir yere gitmemiş olduğumu, uslu uslu yatakta yattığımı anlarım. Benim şu anda da rüya görmediğim, hatta bütün hayatımın bir rüya olmadığı güvencesini bana kim verebilir? İşte bütün bunlardan, içinde bulunduğum dünyanın gerçekliği tümü ile şüpheli birşey oluyor.” (Macit Gökberg, Felsefe Tarihi, s.263)

Peki gerçek yaşamla rüyayı ayıran nedir? Gerçek yaşamın sürekli olup, rüyanın kopuk kopuk olması ya da rüyada farklı sebep-sonuç ilişkilerinin bulunması mı? Bunlar temelde önemli farklar değildir. Çünkü sonuçta her iki yaşantı da beynin içinde oluşmaktadır.

İnsan rüya sırasında, gerçek olmayan bir dünyada rahatlıkla yaşayabiliyorsa, aynı durum dünya hayatı için de geçerlidir. Rüyadan uyandığımızda “gerçek yaşantı” denilen daha uzun bir rüyaya başladığımızı düşünmemize engel, hiçbir mantıklı gerekçe yoktur. Elde hiçbir delil olmamasına rağmen, bu konuda herhangi bir şüphe duyulmamasının nedeni, birtakım alışkanlıklar ve önyargılardır..

Rüya mı Gerçek, Hayat mı?

Neyin gerçek neyin rüya olduğu konusunda yaşanan çelişkilerin temel sebebi, her ikisinde de seyredilen hayatların zihinde oluşmasıdır. Gerçek olarak adlandırılan hayat da, beyne ulaşan elektrik sinyallerinin oluşturduğu etkidir. Ayrıca yaşanılanların gerçekçi olarak hissettirilmesi de hiçbir zaman bir ölçü değildir. Madde dış dünyada vardır ancak insan bunlara erişemez; bir başka deyişle insan sadece algılarının beynindeki yorumlarıyla muhatap olur ancak bu algılarının, dış dünyada varolan maddesel karşılıklarına hiçbir zaman ulaşamaz. Tıpkı rüyalarında olduğu gibi...

Rüya ile ilgili bir örnek, konuyu daha iyi açıklayacaktır. Beynimizin içinde bir rüya seyrettiğimizi düşünelim. Rüyada hayali bir bedenimiz olacaktır. Hayali bir kolumuz, hayali bir gövdemiz, hayali bir gözümüz ve de hayali bir beynimiz. Rüya sırasında bize “nerede görüyorsun?” gibi bir soru sorulduğunda vereceğimiz cevap “beynimde görüyorum” olacaktır. Ama ortada gerçek bir beyin yoktur. Sadece hayali bir vücut, hayali bir kafatası ve hayali bir beyin vardır. Rüyanızdaki görüntüyü gören irade ise, rüyadaki hayali beyin değil, ondan daha “ötede” olan bir varlıktır.

Rüyadaki ortamla gerçek hayat denilen ortam arasında herhangi bir fiziksel fark olmadığı bilinmektedir. Öyleyse, gerçek hayat denilen ortamda, “nerede görüyorsun?” sorusu sorulduğunda da üstteki örnekteki gibi “beynimde” cevabını vermenin bir anlamı yoktur. Her iki durumda da gören ve algılayan irade, bir et parçası niteliğindeki beyin değildir.

Beyin analiz edildiğinde, yalnızca diğer canlı organlarda da bulunan protein ve yağ molekülleri gibi moleküllerden ibaret olduğu görülmektedir. Başka bir deyişle, beyin dediğimiz et parçasında, görüntüleri seyrederek yorumlayacak, bilinci oluşturacak, kısacası “ben” denilen şeyi oluşturabilecek birşey yoktur.

O halde beynin içinde, ışıl ışıl renkli bir dünyayı seyreden, senfonileri, kuşların cıvıltılarını dinleyen, gülü koklayan kimdir? Beynin içinde göze, kulağa, burna ihtiyaç duymadan tüm algıları hisseden bir şuur bulunmaktadır. Bu şuur kime aittir?

Bu şuur, Allah'ın yaratmış olduğu ruhtur. Ruh, görüntüyü seyretmek için göze, sesi duymak için kulağa ihtiyaç duymaz. Bunların da ötesinde düşünmek için beyne ihtiyaç duymaz.

Bu açık ve ilmi gerçeği okuyan her insanın, beynin içindeki birkaç santimetreküplük, kapkaranlık mekana, tüm kainatı üç boyutlu, renkli, gölgeli ve ışıklı olarak sığdıran Yüce Allah'ın gücünü düşünüp, O'ndan korkup, O'na sığınması gerekir.

Rüya Maddenin Gerçek Mahiyetini Anlamak İçin Önemli Bir Vesiledir!

Maddenin gerçek mahiyetinin anlaşılması son derece önemlidir. Çünkü maddenin ardındaki bu sırrı kavrayan kimseler, çok daha farklı bir ruh hali yaşayacaklardır. Herşeyden önce, maddenin gerçek yönünün anlaşılması ile insanlar sonsuz güç sahibi Allah'ın nerede olduğu, cennet ve cehennemin varlığı, ruhun mahiyeti, ölümden sonraki yaşam, sonsuzluk gibi konuları rahatlıkla kavrayabilmektedirler. Örneğin; önceleri materyalist bir dünya görüşüne sahip veya bu görüşün telkini altında yetişmiş insanlar bu konuları kavrayamazken, maddenin aslı ile muhatap olamadığımız gerçeğinin fark edilmesiyle, Yüce Allah'ın tek mutlak varlık olduğunu açıkça görebilmektedirler.

Bunun sonucu olarak dünya hayatında bağlanılan herşeyin, hırsların, tutkuların anlamsızlığı görülecek; kibirin yerini tevazu ve yumuşak başlılık, cimriliğin ve bencilliğin yerini fedakarlık ve yardımlaşma, güvensizlik ve sıkıntının yerini ise huzur ve tevekkül alacaktır. Çünkü maddenin aslı ile muhatap olamadığı, Yüce Allah'ın “his ve vehim mertebesinde yarattığı” bir dünyada yaşadığını anlayan insan, Allah'ın yarattığı olaylar ve varlıklar arasında mücadele etmekten kurtulur. Her hayrın ve şerrin Allah'tan olduğunu bilir ve her işinde Allah'a dua edip O'ndan yardım ister.

Herşeyi benzersiz yaratan Allah'ın her an kendisini işittiğini ve gördüğünü bilen, yaptığı her hareket nedeniyle ahirette hesap vereceğini idrak eden bir kişi, doğal olarak güzel ahlaklı olacak, Allah'ın emir ve yasaklarına titizlik gösterecektir. Böylece toplumda herkes birbirine karşı sevgi ve saygı dolu olacak, iyi ve güzel davranışlarda birbiriyle yarışacaktır. İnsanlar arasındaki değer yargıları değişecek, madde değerini yitirecek; böylece insanlar arasında üstünlük, mevki ve makama göre değil, ahlaka ve takvaya göre olacaktır.

Küçük çıkarları için bile sinirlenen, öfkelenen, saldırganlaşan insanların yerini, her gördüğünün Rabbimiz'in bir denemesi ve görüntüsü olduğunu bilen, bu nedenle öfke, kızgınlık, bağırıp çağırma gibi tepkilerin kendisini küçük düşüreceğinin bilincinde olan insanlar olacaktır. Bu sayede insanlara ve toplumlara huzur ve güven hakim olacak, herkes yaşamından ve sahip olduklarından hoşnut olacaktır.

Bu gerçeğin bilinmesi, düşünülmesi ve yaşanmasıyla beraber Allah'ın izniyle insanlar daha pek çok güzelliklere kavuşacaklardır. Bu güzelliklere kavuşmak isteyen kişilerin yapması gereken ise, bu son derece önemli gerçeği iyice düşünmek ve anlamaya gayret etmektir. Gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri yaratan Yüce Allah bir Kuran ayetinde şöyle bildirmiştir:

“Gerçek şu ki size Rabbiniz'den basiretler gelmiştir. Kim basiretle-görürse kendi lehine, kim de kör olursa (görmek istemezse) kendi aleyhinedir...” (Enam Suresi, 104)

Dünyayı algılayış şeklimiz, "dışarıda" yani bedenimizin etrafında bir görüntü olduğuna bizi inandıracak mükemmelliktedir; ama içinde bulunduğumuz durumun gece gördüğümüz rüyalardan pek farklı bir yönü yoktur. Rüyalarımızda çevremizdeki olayların, seslerin ve görüntülerin farkında oluruz; hatta bedenimizin de... Düşünürüz ve muhakeme ederiz; korku, öfke, memnuniyet ve sevgi duyarız. Diğer insanlarla konuşur, onlarla aynı şeyleri gördüğümüzü düşünerek etrafımızdakiler hakkında fikir alışverişinde bulunur hatta üzerimize gelen bir araba çarpmasın diye kaçarız. Kısacası rüyamızda da çevremizde maddesel bir dünya olduğu izlenimine kapılırız. Ta ki uyanıp da yaşadığımızı zannettiğimiz şeylerin sadece zihnimizde yaşandığını fark edene kadar...

Rüyadan uyanıp "herşey bir rüyaymış" dediğimizde, yaşadığımız deneyimin aslında fiziksel bir gerçekliğe dayanmadığını; tüm olup bitenlerin zihnimizde yaratıldığını ifade etmek isteriz. Uyanık olduğumuzu düşündüğümüz zaman ise, dünyayı algılayışımızın gerçek olduğuna kesin kanaat getirerek hareket ederiz. Ancak uyanık olduğumuz zamanki deneyimlerimiz de tıpkı rüyada olduğu gibi zihnimizde yaşanmaktadır. Bu yüzden, şu anki algılarımızın da bir rüya olmadığına kesin emin olamayız.

Bu makale,
İlmi Araştırma Dergisi 55. sayı (Ocak 2009) 22. sayfada yayınlanmıştır.