KAMUOYUNA DUYURU: MASONLAR YARGIDAN ELİNİ ÇEKSİN

MASONLAR YARGIDAN ELİNİ ÇEKSİN!

Ma­son­luk, dün­ya­nın bir çok ül­ke­sin­de ol­du­ğu gi­bi ül­ke­miz­de de fa­ali­yet gös­te­ren son de­re­ce ka­ran­lık, giz­li ve et­ki­li bir güç oda­ğı­dır. Han­gi ül­ke­de ya­şar­sa ya­şa­sın, han­gi ırk­tan ya da din­den olur­sa ol­sun, her ma­son ay­nı fi­kir ve inanç­la­rı pay­la­şır. Çün­kü ma­son­luk ulu­sal de­ğil kü­re­sel bir teş­ki­lat­tır. Tür­ki­ye’de sa­de­ce ma­son­lar için ya­yın­lan­mak­ta olan Ma­son Der­gi­si’nin 81/4 sa­yı­sın­da ye­ra­lan “ma­son­luk ni­zam­la­rı her ma­son için tek reh­ber­dir" il­ke­si, ma­son­lu­ğun bu özel­li­ği­ni vurgulamaktadır. Gerçekten de örneğin bir Ame­ri­kan ma­son lo­ca­sı Al­man ya da Yu­nan bir ma­son lo­casının birebir aynısıdır. Dünyadaki locaların tamamı, ma­son­lu­ğun tek mer­kez­den alı­nan ka­rar­la­rı­nı uy­gu­la­ma­ya ko­yan şu­be­leri ma­hi­ye­tin­de­dir. Hiç­bir lo­ca mer­ke­zin onay ve ta­li­ma­tına uygun ol­ma­yan ka­rar­lar ala­maz, ilke ve pren­sip­ler or­ta­ya ko­ya­maz. Kı­sa­ca dün­ya üze­rin­de tek bir ma­son teş­ki­la­tı var­dır. Ül­ke­ler­de­ki ma­son lo­ca­la­rı da bu teş­ki­la­tın bi­rer üye­si­dir. Mer­kez­de alı­na­cak bir ka­rar dün­ya­da­ki tüm ma­son­la­rı bağ­lar.


Bir ma­son, ma­son­luk dı­şın­da hiç­bir ah­la­ki ve­ya hu­ku­ki pren­si­bi dik­ka­te al­maz. Ak­si­ni yap­tı­ğı tak­dir­de ma­son­lu­ğa iha­net etmiş sa­yı­lır. Do­la­yı­sıy­la bir yer­de ma­son var­sa ora­da ma­so­nik fel­se­fe­nin iz­le­ri gö­rü­le­cek­tir. Bir in­san hem ma­son­luk­ta de­re­ce alıp hem de baş­ka bir ha­yat fel­se­fe­si­ni uy­gu­la­ya­maz. İş çev­re­sin­de ve­ya yet­ki­li bu­lun­du­ğu ku­rum­da mut­la­ka ma­son­lu­ğun le­hi­ne fa­ali­yet yap­mak zo­run­da­dır.


Masonların devletin bazı kilit noktalarının ellerinde kalmasına büyük önem verdikleri bilinmektedir. Bu noktalara yapılacak atamalarda mason olmak ilk şart olmakta, bir masonun görevi sona erince onun yerine, “halef-birader sistemi” tabir edilen uygulama ile diğer bir mason gelmektedir.


Ma­son­lar en ki­lit nok­ta­lar­dan olan yar­gı­ya da sız­mış­lar­dır. Ma­son­lu­ğun yar­gı ka­de­me­le­rin­de ken­di­ni gös­ter­me­si son de­re­ce en­di­şe ve­ri­ci­dir. Bu sız­ma, do­ğal ola­rak ba­zı ka­rar­la­rın, ana­ya­sa­mıza, ka­nun­la­rı­mıza ve vic­da­ni il­ke­le­re gö­re ve­ril­me­di­ği­ni gös­ter­mek­te­dir. Çün­kü yu­ka­rı­da da izah et­ti­ği­miz gi­bi bir ma­so­nun tek ha­re­ket nok­ta­sı ma­so­nik pren­sip­ler­dir. Ma­son bir sav­cı ve­ya ma­son bir yar­gıç, ne ka­nun din­ler ne vic­dan. Ma­son­luk ne em­re­di­yor­sa onu ya­par. Ada­let­siz­lik, hak­sız­lık ve­ya hu­kuk­suz­luk bir ma­so­nu zer­re ka­dar il­gi­len­dir­mez.


Ata­türk’ün ka­pat­tır­dı­ğı an­cak vefatından son­ra tür­lü oyun­lar­la tek­rar fa­ali­ye­te baş­la­yan ma­son lo­ca­la­rı, Türk ada­let me­ka­niz­ma­la­rı­nı ça­lı­şa­maz du­ru­ma ge­tir­mek­te­dir. Lo­ca­lar­da kı­lıç­la­rın önün­de diz çö­ke­rek ye­min eden bir sav­cı ve­ya yar­gıç­tan ada­let bek­le­mek abes­le iş­ti­gal olur. Özel­lik­le ma­son­lu­ğun men­fa­at ve ide­al­le­ri­ni il­gi­len­di­ren ha­ya­ti ko­nu­lar­da ka­rarlar biz­zat lo­ca­lar­da şe­kil­len­mek­tedir.


Yar­gı­nın üze­rin­de ma­son et­ki­si ol­du­ğu sü­re­ce yar­gı­dan hal­kı­mı­zı tat­min edi­ci ka­rar­la­rın çık­ma­sı ola­sı­lı­ğı yok­tur. Türk va­ta­nı­nı ve Türk Mil­le­ti­ni se­ven bir kim­se­nin kö­kü dı­şar­da olan bir ör­gü­te des­tek ver­me­si müm­kün de­ğil­dir. Ya­nıl­gı ve yan­lış bil­gi­len­me so­nu­cu ma­son­lu­ğa gir­miş ve ken­di­ni ka­ran­lık bir gir­da­bın için­de bul­muş yar­gı men­sup­la­rı­na çağ­rı­mız va­kit ge­çir­me­den is­ti­fa et­me­le­ri ve ma­son­lu­ğun ken­di­le­ri­ni kul­lan­ma­la­rı­na izin ver­me­me­le­ri­dir. Ken­di ira­de­siy­le yar­gı­da­ki ma­ka­mı­nı terk et­me­yen­ler ise dev­le­ti­miz ta­ra­fın­dan az­le­dil­me­li­dir. Dev­let ve yar­gı me­ka­niz­ma­la­rı­na sız­mış ma­son­lar bir bir tes­bit edil­me­li, ayı­rım yap­mak­sı­zın ayık­lan­ma­lı­dır.


Ma­son­lu­ğun bu ül­ke­nin men­fa­ati­ne bir ör­güt ol­ma­dı­ğı­nı her­kes bil­mek­te­dir. Bu­nu bi­le bi­le bu ör­gü­te üye ol­mak cid­di bir ha­ta­dır. Bu kim­se­ler sap­tık­la­rı yo­lun hi­le, ya­lan ve ka­ran­lık­larla do­lu ol­du­ğu­nu an­la­ma­lı ve va­kit kay­bet­me­den ha­ta­la­rın­dan dön­me­li­dir­ler. Kü­çük men­fa­at­ler uğ­ru­na Tür­ki­ye üze­rin­de oyun­lar oy­na­yan bir ör­gü­te üye olan­lar bi­le­rek ve­ya bil­me­ye­rek bu ül­ke­ye cid­di za­rar ver­mek­te­dir­ler.


Bü­yük Ön­der Ata­türk ma­son­lu­ğu çok sert ifa­de­ler­le eleş­tir­miş ve ka­pa­tıl­ma em­ri­ni ver­miş­tir. Ma­son­lu­ğa ge­çit ver­me­mek bi­ze Ata­türk’ün bir mi­ra­sı­dır. Pek çok ko­nu­da Ata­türk’ün izin­de git­ti­ği­ni id­di­a eden­le­rin, onun ka­pat­tı­ğı bir ör­gü­tün var­lı­ğın­dan ra­hat­sız ol­ma­ma­sı çe­liş­ki­li bir du­rum­dur.


Ma­son­lu­ğun tas­fi­ye­si, Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti’ni dün­ya mil­let­le­ri­nin gıp­ta ile iz­le­ye­ce­ği ör­nek ül­ke ha­li­ne ge­ti­re­cek ha­ya­ti bir atak ola­cak­tır. Bundan sonra ma­son lo­ca­la­rı­na üye olanlar devlet memurluğuna alınmamalıdır. Halen bu localara kayıtlı olanlar ise devlet memurluğundan çıkarılmalı, böylelikle ma­son­lar tas­fi­ye edil­me­li­dir. Polis kayıtlarında bulunan mason memurlar listesi ve gizli mason üyeler de açıklanmalıdır. Ayrıca Türk localarının İngiliz ve Fransız mason localarıyla yaptıkları kriptolu gizli görüşmelere ait dosyalara el konulmalıdır. Bunlar ya­pıl­ma­dı­ğı tak­dir­de ma­son­lu­ğun dev­le­ti­mi­zin bü­tü­nüne sız­ma­sı en ki­lit yer­le­ri tut­ma­sı iş­ten bi­le de­ğil­dir. İş iş­ten geç­me­den ko­nu­nun üze­ri­ne gi­dil­me­li, göz gö­re gö­re dev­le­ti­miz bey­nel­mi­lel ma­son­lu­ğa tes­lim edil­me­me­li­dir.


ÖNEMLİ BİR GERÇEK: YARGITAY DA HATA YAPABİLİR

Yargıtay'ın da hata yapabileceğinin önemli bir gerçek olduğunu, Yargıtay eski Başkanı Osman Arslan açıklamıştır. Osman Arslan, Yargıtay'ın iş yükünün ağırlığını hatırlatmış ve 2005 yılında Yargıtay’ın 518 bin 881 karar verdiğini belirtmiştir. Günde 2500 davayı karara bağlayan bir kurumun hata yapmamasının mümkün olmadığını dile getirmiştir:

Osman Arslan: YargItay da hata yapabİlİr. Bir yılda mesai yapılan gün 200 kabul edilirse, demek ki günde YargItay'dan 2 bİn 500'den fazla karar çIkIyor. Bu Şartlarda hİç hata yapIlmamasI mümkün mü?

(http://www.yargitay.gov.tr/content/view/134/64/)


Günde 2500 karar alan Yargıtay üyeleri, vakit darlığından ve iş yoğunluğu sebebiyle önlerine gelen onlarca klasörden oluşan dava dosyalarına en fazla 5-10 dakikalık bir vakit ayırabilmektedirler. Bu durumda da onlarca klasörden oluşan delil ve belgeleri inceleme fırsatı bulamadan davayı hükme bağlamak durumunda kalmaktadırlar. Yargıtay Başkanı Erarslan Özkaya hiçbir hukuk devletinde Yargıtay’ın bu kadar ağır iş yükü altında olmadığına dikkat çekmiştir.

Eraslan Özkaya, “Aşırı iş yükünün davaların sağlıklı İncelenmesini tehlikeye düşürdüğünü” açıkça dile getirmiştir.

(www.memurlar.net/ haber/6058/)

Nitekim yapılan istatistikler son derece önemli bazı gerçekleri ortaya koymaktadır:

... Yerel mahkemelerin kararlarının temyiz incelemesini yapan YargItay ceza daİrelerİ de yanlIŞ kararlarIn altIna İmza atIyor.

YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 2003'TE KENDİ DAİRELERİNDEN GELEN DAVALARIN YÜZDE 57'SİNİ BOZMUŞTUR.


(“Yargı İki Davada Bir 'Pardon' Diyor”, Zaman Gazetesi, 19 Mayıs 2005)


T.C. Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’nün 2004 yılı verilerine göre ise, YargItay Ceza Genel Kurulu, YargItay’In verdİĞİ kararlarIn % 61.7’sİnİ bozmuŞtur.


(www.adli-sicil.gov.tr/istatistik_2006/yargıtay/yargt4.htm)


Böyle bir durumda Yargıtay üyelerinin kararlarının kusursuz olacağını iddia etmek mümkün değildir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, kendi dairelerinin aldığı kararları, hatalı olduğu için bizzat kendisi bozmuştur. Ve bu hata oranının, % 61’lere varan çok yüksek bir rakam olduğu görülmektedir. Demek ki, “Yargıtay kayıtsız şartsız doğru söyler” diye bir kural yoktur. Aksine Yargıtay, gelen davaların yarısından fazlasında yanlış karar verebilmektedir. Yargıtay eski Başkanı Osman Arslan, “Ülkemizde de adli yargıda hatalar vardır. Nicelik ve nitelik ters orantılıdır. Nicelik artıkça nitelik artmaz, düşer.” demiştir. Arslan, “Bir hakimin günde 10 dosyaya baktığı zaman başarı sağlayacağını” söylemiş, “aksinde ise performansın düşeceğini ve hatalı kararlar alınabileceğini” belirtmiştir.

(www.yargitay.gov.tr/content/ view/139/64/)


Yargıtay Onursal Başkanı Doç. Dr. Sami Selçuk ise, “Afrika dahil, dünyanın hiçbir yerinde Türkiye’deki kadar işi olan bir Yargıtay yok” sözleriyle bu gerçeği dile getirmiştir.


Sayın Sami Selçuk’un bu konudaki çok önemli bir başka tespiti ise şöyledir:

Ama Türkiye'de ilk mahkeme yargıçlarına, Yargıtay yargıçları not veriyorlar. YargIçlar, savcIlar, İyİ not almak İçİn fakültede okuduklarInI bİr yana İtİyor. YargItay ne demİŞse ona göre karar verİyor. KİŞİlİĞİnİ, beyİnsel baĞImsIzlIĞInI yİtİrİyorlar. Gelişme de duruyor. Bu çok üzücü. BaŞka türlü yükselemİyor çünkü. Not sisteminin hemen bırakılması gerek.

(http://yenisafak.com.tr/roportaj/roportaj29.html)

Yerel mahkemelerin Yargıtay’dan bozularak dönen davalarda tüm bu gerçekleri göz önünde bulundurarak hareket etmeleri gerekmektedir. “Yargıtay bir kararı bozduysa kesin doğrudur” diye düşünmeleri son derece hatalı olacaktır.

Özetle Yargıtay’ın 80-90 klasörlük davaları 10-15 dakikada neticeye bağlaması o kadar sıhhatli olmayabilir. Yargıtay’ın, bu kadar az bir zamanda davaları incelemesi hata payını çok yükseltmektedir. Örneğin bu kısıtlı zamanda “emniyet ifadelerinin avukat nezareti olmaksızın alındığı, sanıklara işkence ve şiddet uygulandığı dolayısıyla bu ifadelerin hukuki geçerliliği olamayacağı” gibi son derece önemli ayrıntılar gözden kaçabilmektedir.

Adeta hipnotize olmuşcasına, deliller ve araştırmalar ışığında daha önce edindikleri tüm kanaatleri bir kenara bırakarak Yargıtay’ın 5-10 dakikada verdiğini bildikleri bir kararı hiç sorgulamadan kabullenmek, hukuka ve adalet anlayışına da uygun değildir. Nitekim böyle bir yaklaşımın ne kadar yanlış olacağını, Yargıtay Başkanları bizzat kendileri hatırlatarak, yargı görevlilerinin dikkatini bu konuya çekmektedirler. Ve bu hatalı kararlara karşı uyanık olmaları konusunda onları uyarmaktadırlar.

Yargıtay’ın hatasını ortaya çıkarttıkları takdirde, Doç. Dr. Sami Selçuk’un belirttiği gibi, Yargıtay’ın gözünde olumsuz puan alacaklarını ve bu durumun terfi etmelerine olumsuz etki edeceğini düşünen hakimler, göz göre göre hukuktan ve adaletten taviz vermiş olacaklarını unutmamalıdırlar. Yargıtay’ın gözünde itibar elde etmek adına, onlarca masum insanın hayatını tehlikeye atmayı göze almamalıdırlar. Böyle yanlış temellere oturan bir yargı sisteminin bir gün kişilerin kendi karşılarına da çıkabileceği açık bir gerçektir. Yanlış inançlarla, yanlış telkinlerle süregelen bu hipnozun bozulması, hakimler, savcılar dahil tüm insanların faydasına olacaktır.


Bi­lim Araş­tır­ma Vak­fı Baş­ka­nı

Se­dat Al­tan



mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir