Göçmen kuşlardaki üstün tasarım örnekleri

Allah, Kuran'da insanların örnek alması ve imanlarını artırmaları için, hayvanların üstün özelliklerinden çeşitli örnekler vermiştir. Göçmen kuşların göç için sahip oldukları üstün donanım ve mükemmel özellikler Allah'ın sonsuz gücünün bir delilidir.

Göç zamanını nasıl belirliyorlar?

Kuşların nasıl ve neden göç etmeye başladıkları, "göç kararı"nı nasıl belirledikleri yüzyıllardır merak edilen bir konudur. Kimi bilim adamları göçün nedenini mevsim değişikliklerine, kimileri de yiyecek arayışına bağlarlar. Önemli olan, kendi bedenlerinden başka hiçbir korunmaya, teknik donanıma ve güvenliğe sahip olmayan bu hayvanların, uzun mesafeli uçuşları nasıl gerçekleştirdiğidir. Göç olayı yön bulma, gıda depolama, uzun süre uçabilme gibi beceriler gerektirmektedir. Bu özelliklere sahip olmayan bir hayvanın, birdenbire göç eden bir hayvana dönüşmesi mümkün değildir.

Bunu gözlemlemek için bahçe bülbülleri, ısı ve ışık gibi iç koşulları değiştirilebilen bir laboratuarda deneye tabi tutulmuştur. İçerideki koşullar dışarıdakilerden farklı olarak düzenlenmiştir. Örneğin dışarıda kış mevsimi yaşanırken, laboratuarda bahar ortamı sağlanmıştır. Bunun üzerine kuşlar içerideki şartlara göre vücutlarındaki düzenlemeleri yapmışlardır. Aynı göç vaktinin yaklaştığı zamanlarda yaptıkları gibi, yakıt için yağ depolamışlardır. Kuşlar, yapay mevsime göre kendilerini ayarlayıp, erkenden göç edecekmiş gibi hazırlansalar da, göç hareketine vaktinden önce girişmemişlerdir. Kuşlar dışarıdaki mevsime uymuşlardır. Bu sonuç, kuşların göçe başlama kararını, mevsim şartlarını gözlemleyerek almadıklarının bir ispatıdır.

Peki kuşlar göç vaktini neye dayanarak belirlerler? Bilim adamları bu sorunun cevabını hala bulamamışlardır. Bu nedenle, canlılarda, kapalı bir ortamda zamanlama yapabilmeyi ve mevsim değişikliklerini ayırt edebilmeyi sağlayan bir "iç saat"in var olduğu düşünülmektedir.

Oysa "kuşların bir iç saati var, bu sayede göç vaktini anlıyorlar" cevabı bilim dışı bir cevaptır. Bu nasıl bir saattir, vücudun hangi organına bağlı olarak çalışmaktadır ve nasıl oluşmuştur? Bu saatin bozulması, geri kalması durumunda ne olur? Aynı sistemin sadece tek bir göçmen kuş için değil, bütün göç eden canlılar için geçerli olduğunu düşünürsek bu soruların cevapları daha da önem kazanır.

Bilindiği gibi göçmen kuşlar aynı yerden göçe başlamazlar çünkü her biri aynı yerde bulunmamaktadır. Çoğu kuş türü, önce belirli bir yerde toplanır, sonra hep birlikte göçe başlar. Peki bu canlılar böyle ince bir zamanlamayı nasıl yapmaktadırlar? Nasıl olup da, kuşların sahip oldukları kabul edilen "saat"ler, birbiriyle bu denli uyumludur?

Göç gibi kusursuz planlı bir hareketin kendi kendine oluşması imkansızdır. Ayrıca kuşlarda ve göç eden diğer tüm canlılarda ne çeşitte olursa olsun bir saat yoktur. Göç eden bütün canlılar bunu her sene kendi belirledikleri zamanlarda yaparlar, ama bunu bir iç saate uyarak yapmazlar. Bazı kişilerin iç saat olarak nitelendirdikleri şey; Allah'ın bu canlılar üzerindeki kontrolüdür. Evrendeki her şey gibi göç eden canlılar da Allah'ın emirleri ile hareket etmektedirler.

Enerji kullanımı

Kuşlar uçmak için büyük bir enerji sarf ederler. Bu yüzden de kara ve denizdeki tüm canlılardan daha çok yakıta ihtiyaç duyarlar. Örneğin, 3.000 km.lik Hawaii-Alaska mesafesini kat edebilmek için bir kaç gramlık "sarısalkım kuşu", yolculuğu boyunca 2.5 milyon kez kanat çırpmak zorundadır ve 36 saat gibi uzun bir süre havada kalabilmektedir. Bu yolculuğu sırasındaki sürati ise saatte ortalama 80 km.dir. Bu kadar yorucu bir uçuş sırasında, kuşların kanındaki asit miktarı aşırı derecede artar ve yükselen vücut ısısı nedeniyle de kuş bayılma tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Bazı kuşlar, bu tehlikeyi karaya inerek engellerler. Peki engin denizlerin üzerinde göç etmekte olanlar ne yapacaktır? Kuş bilimciler bu durumda kuşların kanatlarını mümkün olduğu kadar açıp, kendilerini bırakarak serinlediklerini gözlemlemişlerdir.

Göçmen kuşların metabolizmaları da, bu işi kaldıracak kadar güçlüdür. Örneğin göç eden en küçük kuş olan "kolibri"nin vücudundaki metabolizma hareketi, bir filinkinden 20 kat daha fazladır. Kuşun vücut sıcaklığı 62°C' ye ulaşır.

Uçuş teknikleri

Allah kuşları böyle zorlu uçuşlar için uygun bir tarzda yaratmış olmasının yanında, bir de onları elverişli rüzgarlardan faydalanmalarını sağlayacak yeteneklerle donatmışlardır.

Örneğin leylek, yükselmekte olan ılık hava akımlarıyla 2.000 metreye kadar çıkar, ardından kanat çırpmaksızın kendini aşağı bırakarak bir sonraki ılık hava akımına doğru süzülür. Bu kuşa büyük bir enerji tasarrufu sağlamaktadır.
Kuş sürülerinin bir başka uçuş tekniği ise "V" şeklindeki uçuştur. Bu sayede, önde giden kuvvetli ve büyük kuşlar, hava akımına karşı bir çeşit kalkan oluşturarak, daha zayıf olanların işlerini kolaylaştırırlar. Bu şekilde bir organizasyonun sürü genelinde %23 tasarruf sağladığı ispatlanmıştır.

Yüksek irtifada uçuş

Göçmen kuşların bir bölümü çok yüksek irtifada uçarlar. Örneğin kazlar 8.000 metre yükseklerde uçabilirler. Atmosferin, 5.000 metrede bile deniz seviyesine kıyasla %63 daha az yoğun olduğu hatırlandığında kazların uçtuğu yüksekliğin ne denli akıl almaz olduğu anlaşılmaktadır. Atmosferin bu denli seyrek olduğu bir yükseklikte uçan kuş, daha hızlı kanat çırpmak ve dolayısıyla daha fazla oksijen bulmak zorundadır.

Allah bu hayvanların ciğerlerini, yükseklerdeki oksijenden maksimum oranda faydalanabilecek şekilde yaratmıştır. Memeli hayvanlarınkinden farklı bir şekilde çalışan akciğerler, kuşların seyrek havadan aldıkları enerjinin normalden fazla olmasını sağlar.

Mükemmel duyma yeteneği

Kuşlar göçleri sırasında hava olaylarına da dikkat ederler. Örneğin yaklaşan bir fırtınanın odağına girmemek için yollarını değiştirirler. Kuşların bu özelliğini araştıranlar, bazı kuşların atmosferde çok uzak mesafelere yayılan son derece küçük frekanslı sesleri işittiklerini saptamıştır. Bu sayede göçmen kuş, bulunduğu yerden çok uzaktaki bir dağın üzerinde patlayan fırtınayı veya yüzlerce kilometre ileride, denizin üzerindeki gök gürültüsünü işitebilmektedir. Ayrıca, kuşların göç yollarını, hava şartlarının genelde tehlikeli olduğu bölgelerden uzak tuttukları da bilinmektedir.

Yön algılama

Kuşlar, binlerce kilometrelik uçuşları sırasında, pusula, harita ya da benzeri yön belirleyicilerden yoksun olarak, nasıl doğru yönü bulmaktadırlar?
Bununla ilgili olarak ilk öne sürülen teori, kuşların yer şekillerini ezberledikleri ve böylece yolu şaşırmadan kat edebildikleri şeklindeydi. Yapılan deneyler, bu teorinin yanlış olduğunu göstermiştir.

Konuyla ilgili olarak güvercinler üzerinde yapılan bir deneyde, hayvanların gözlerine etrafı görmelerini engelleyen donuk lensler takılmıştır. Ancak, böylece yeryüzü şekillerini görmeleri engellenmiş güvercinler, sürülerinden bir kaç kilometre ötede bırakılsalar bile, yine gidecekleri yolu bulabilmişlerdir.

Yapılan araştırmalarda, dünyanın manyetik alanının özellikle kuş türleri üzerinde etkili olduğu anlaşılmıştır. Kuşların, yerin manyetik alanından yararlanarak yönlerini bulmalarını sağlayan oldukça gelişmiş bir "manyereseptör" (manyetik alan algılayıcısı) sistemine sahip oldukları ortaya konmuştur. Bu sistem sayesinde, kuşlar, göç sırasında dünyanın değişen manyetik alanını hissederek, yönlerini belirlemektedirler. Deneyler, göçmen kuşların, manyetik alandaki %2'lik bir değişimi bile algıladıklarını göstermiştir.

Şüphesiz, kuşun vücut yapısı, akciğeri, kanatları, sindirim sistemi gibi, yön bulma yetenekleri de Allah'ın kusursuz yaratma sanatının bir delilidir.

"Göğün boşluğunda boyun eğdirilmiş (musahhar kılınmış) kuşları görmüyorlar mı? Onları (böyle boşlukta) Allah'tan başkası tutmuyor. Şüphesiz, iman eden bir topluluk için bunda ayetler vardır." (Nahl Suresi, 79)

Bitki kokularındaki mucize

Koku; güzel hisler uyandırmak, rahatlatmak, iştah açmak gibi insan ruhunda karşılık bulan türlü etkilere sahip bir mucizedir. İnsan için büyük bir nimet olarak yaratılan kokular karmaşık kimyasal bileşiklerdir. Her koku çok hassas miktarlarla bir araya gelmiş elementlerden oluşur. Bitkilere koku veren maddelere "uçucu yağlar" adı verilir ve bu yağlar, bitkinin ismiyle adlandırılır; mesela gül yağı veya kekik yağı gibi. Genç bitkiler, yaşlı bitkilerden daha fazla yağ üretirler; yaşlı bitkiler ise, daha reçineli ve koyu yağlara sahiptirler. Çünkü hafif sıvılar düşük bir sıcaklıkta bile buharlaştıktan sonra geriye kalın ve kolay kolay buharlaşmayan yağlar kalır.

Araştırmacıların yaptıkları çalışmalarda, bu yağların bitkideki işlevi tam olarak anlaşılamamıştır. Ancak böcekleri çekmek için kullanıldıkları genel olarak kabul edilmektedir. Yağlar bitkinin yeşil bölümlerinde oluşur ve bitkinin olgunlaşmasıyla diğer dokulara, özellikle de çiçek filizlerine taşınırlar. Bu kokuların nasıl oluştuğunu incelediğimizde, karşı karşıya kaldığımız sistemin kompleks ve hassas yapısı insanı hayrete düşürür. Yapılan araştırmalarda bitkilerin koku üretiminin bitkinin türüne, mevsime, ışık durumuna ve ısıya göre değiştiği ve bitkilerin bu üretim için 100'e yakın farklı kimyasal bileşik kullandıkları tespit edilmiştir. Tespit edilen bileşiklerin yanında, daha incelenmemiş olan bitkilerin de kendilerine has bileşikleri olduğu düşünülmektedir.

Bu bileşikler üretilirken bitkinin içinde ancak kimya laboratuvarlarında rastlanabilecek bir çalışma yapılır. Bitki özüyle, bitkinin kabuk kısmına yakın olan salgı bezlerine çeşitli kimyasal maddeler taşınır. Bu maddeler, henüz tam olarak anlaşılamayan bir mekanizmayla, salgı bezlerindeki enzimler tarafından, belirli miktarlarda bir araya getirilir ve ortaya çok farklı kokular çıkar. Yani salgı bezleri aynı bir kimyager gibi çalışarak, farklı elementleri birbirine karıştırırlar. Bu kimyasal karışımları ile gülün, ıhlamurun, hanımelinin mükemmel kokusunu meydana getirirler.

Günümüzde, gelişmiş laboratuvarlarda parfüm, deodorant, sabun kokusu üreten kimya mühendisleri ise bu salgı bezlerinin yaptıklarını taklit ederek, güzel kokular üretmeye çalışırlar. Bu çok büyük bir mucizedir. Akıl, bilinç, eğitim ve teknoloji sahibi insan, gözle görülemeyecek kadar küçük, cansız ve şuursuz atomlardan oluşan bir salgı bezini taklit ederek, ortaya bir güzellik çıkarmaya çalışmaktadır. Bitki ile karşılaştırıldığında sahip olduğu tüm üstünlüklerine rağmen, insan üretimi olan hiçbir koku, aslı ile aynı güzelliğe ve kaliteye sahip olamamakta, en fazla "iyi bir taklit" olmaktan öteye gidememektedir.

Kuşkusuz bitkilerdeki bu tasarım sonsuz merhamet ve şefkat sahibi olan Rabbimiz'in eseridir. Allah yaratılıştaki sanatını bitkilerde bu şekilde tecelli ettirmiştir. Bitkilerdeki bu ince ayrıntının tesadüf eseri oluşması mümkün değildir, çünkü hiçbir tesadüf bu güzelliği tasarlayacak akla sahip değildir.

"Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah'ındır. Allah, her şeyi kuşatandır." (Nisa Suresi, 126)

Canlı uçuş makineleri: Yusufçuklar

Kuşlar, insanoğlunun asırlardır gerçekleştirmek istedikleri bir işi başarırlar: Uçmak...

İnsanlar uçabilmenin yollarını bulmak için çok uğraştılar. İlk uçağın yapılmasından bugüne kadar yaklaşık yüzyıl geçti. Binlerce değişik modelde uçak geliştirildi. Onbinlerce bilim adamı daha iyi uçabilen makineler yapmak için çalıştı.

Sonuçta ortaya bugün kullanılan mükemmel uçuş makineleri çıktı.
Uçmak büyük bir güçtür. Ancak bu güç, ne kadar kontrol altına alınırsa, o kadar etkili olur. Gerektiğinde havada durmak, veya istenilen noktaya iniş yapabilmek, en az uçabilmek kadar önemlidir. İşte bu yüzden insanlar manevra yeteği yüksek bir uçuş makinesi geliştirmişlerdir; helikopter...

Helikopter havada asılı durabilir. Dikine iniş kalkış yapabilir.
Özellikle askeri alanda sağladığı avantaj nedeniyle, helkopter tasarımı araştırmalarına sınırsız bütçeler ayrılır.

Ancak yapılan son araştırmalar çok şaşırtıcı bir gerçeği o rtaya koymuştur. Günümüz helikopterlerinin uçuş teknolojisi, çok küçük ve canlı bir "makinenin" uçuş teknolojisi ile karşılaştırıldığında oldukça ilkel kalmaktadır.
Bu canlı uçuş makinesi; yusufçuk böceğidir.

Yusufçuktaki Mekanizmalar

Yusufçuk böceklerinin uçuş sistemi gerçek bir tasarım harikasıdır. Ve insanların yaptıkları hiçbir makine yusufçuk kadar yüksek bir uçuş teknolojisine sahip değildir.

Bu yüzden dünyanın önde gelen helikopteri Skorsky'nin, son modelinin tasarımı yusufçuk örnek alınarak gerçekleştirilmiştir.

Bu projede Skorsky'nin tasarımına yardım eden IBM firması, yusufçuğun resmini bu iş için üretilen özel bir bilgisayara yüklemiştir.

Ardından yusufçuğun havadaki manevraları da göz önüne alınarak bilgisayarda binlerce çizim gerçekleştirilmiştir. Sonra yusufçuğun uçuş tekniği örnek alınarak Skorsky modeli ortaya çıkarılmıştır.

Kısacası, küçücük bir böceğin vücudunda insanoğlunun planlayabileceğinden çok daha üstün bir tasarım bulunmaktadır. Şüphesiz bu böcekte görülen şaşırtıcı teknoloji, onun yaratılmış olduğunun bir delilidir. Yusufçuğun uçuş teknikleri ve kanatlarındaki tasarım insana apaçık bir gerçeği gösterir: Bu küçük canlı, bize Allah'ın sanatını gösteren bir yaratılış mucizesidir.

Yusufçuğun gövdesinin üzerinde çaprazlama yerleştirilmiş iki çift kanat bulunmaktadır. Bu yapı ona çok hızlı bir manevra yeteneği kazandırır.

Yusufçuk çok kısa bir zamanda, böcekler için şaşırtıcı bir hıza; saatte 50 km'ye ulaşabilir. Olimpiyatlarda 100 m koşan atletlerin hızları ise sadece saatte 39 km'dir.

İyi uçmanın bir diğer şartı da iyi görmedir. Uçma eğer mükemmel bir görüş sistemi ile desteklenmezse son derece tehlikeli olur. Bu yüzden modern uçak ve helikopterler ileri görüş sistemlerine sahiptirler.

Yusufçuk da çok üstün bir görüş sistemi ile donatılmıştır. Yusufçuk böceğinin tam 30.000 tane mikro gözü vardır. Her göz ayrı bir noktayı görür. Bu gözlerden gelen bilgiler yusufçuğun bir bilgisayar gibi işlem yapan beynine iletilir.

Bu sistem sayesinde yusufçuk, harika bir görüş yeteneğine sahiptir.
Yusufçuğun Manevra Kabiliyeti

Yusufçuğun manevra yeteneği ise en gelişmiş helikopterden daha ileridir. Örneğin ters istikametten hızla gelen bir kamyona çarpmaktan, son anda yaptığı bir manevra ile kurtulur. Hatta daha zor manevraları bile başarabilir.

Sık manevra yapmak zorunda kalan pilotların karşılaştığı güçlüklerden biri manevra sonrasında uçağın yere göre konumunun belirlenmesidir. Eğer pilot manevra sonrasında hangi tarafın alt hangi tarafın üst olduğunu bir an için olsun karıştırırsa, uçak düşebilir.

Teknisyenler bu tehlikeye karşı özel bir aygıt geliştirmişlerdir. "Jiroskop" adı verilen bu aygıt, pilota yapay bir ufuk çizgisi gösterir. Pilot bu çizgi ile gerçek ufuk çizgisini karşılaştırır ve uçağın konumunu anında tespit eder.

Teknisyenlerin geliştirdikleri bu aygıtın bir benzerini, yusufçuk milyonlarca yıldır kullanmaktadır. Yusufçuğun gözlerinin önüne yapay bir ufuk çizgisi çizilmiştir. Vücudu hangi açı ile uçarsa uçsun, bu sayede kafasını hep ufuk çizgisine paralel tutar. Yusufçuğun bedeni uçuş sırasında pozisyon değiştirince, kafası ve bedeni arasındaki tüyler uyarılır. Bu tüylerin köklerinde bulunan sinir hücreleri, uçuş kaslarına yusufçuğun havadaki konumu hakkında bilgi gönderirler.

Bu sayede uçuş kasları da, kanat çırpma hızı ve sayısını otomatik olarak ayarlar. Böylece en zor manevralarda dahi yusufçuk uçuş yönünü ve kontrolünü hiç kaybetmez. Bu sistem gerçek bir mühendislik harikasıdır.
  • İşte bu noktada akıl sahibi her insana düşen görev, düşünmektir. Yusufçuk, sahip olduğu olağanüstü sistemlerden haberi bile olmayan bir böcektir.
  • Acaba bu böceğin vücuduna, en usta mühendislerin bile örnek aldığı karmaşık uçuş sistemlerini kim yerleştirmiştir?
  • Kusursuz kanatlarını, bu kanatları çalıştıran motorları, üstün görme sistemini yusufçuğa kim vermiştir?
  • Bu mükemmel tasarım kimin eseridir?
Canlılığı tesadüflerle açıklamaya kalkan Darwin'in evrim teorisi, bu sorular karşısında suskundur.

Çünkü yusufçuğun vücudundaki sistemlerin evrim yoluyla, yani tesadüflere ve aşama aşama ortaya çıkmış olması imkansızdır.

Bunun nedeni, canlının yaşamı için bu sistemlerin hepsinin aynı anda ve eksiksiz olarak var olması zorunluluğudur. Dünya üzerindeki ilk yusufçuk da, bugünkü mükemmel mekanizmalarıyla ortaya çıkmış olmalıdır. Nitekim bizlere doğa tarihini öğreten fosil kayıtları da bu gerçeği doğrulamaktadır.

140 Milyon Yaşındaki Yusufçuklar Evrimi Yalanlıyor

Fosil kayıtları, ilk yusufçukların günümüzdeki örneklerinden tamamen farksız olduğunu göstermektedir. 140 milyon yıl öncesine ait yusufçuk fosili ile yanına yerleştirilmiş canlısı arasında hiç fark yoktur.

Bu gerçekler, evrim teorisinin geçersizliğini bir kez daha ispatlamaktadır. Dahası, yusufçuk böceğinin de, dünyadaki tüm diğer canlıların da nasıl var olduklarını göstermektedir. Tüm canlılar, alemlerin Rabbi olan Yüce Allah tarafından yaratılmıştır ve her canlı O'nun varlığının bir delilidir.
Allah'tan başka hiçbir güç, tek bir sineği bile yaratmaya güç yetiremez. Bu gerçek Allah tarafından Kur'an'da şöyle bildirilmiştir:

Ey insanlar, (size) bir örnek verildi; şimdi onu dinleyin. Sizin, Allah'ın dışında tapmakta olduklarınız -hepsi bunun için bir araya gelseler dahi- gerçekten bir sinek bile yaratamazlar. Eğer sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu da ondan geri alamazlar. İsteyen de güçsüz, istenen de. (Hac Suresi, 73)

Tansiyonunuz düştüğünde vücudunuzda neler olduğunu biliyor musunuz?

Böbrekler İnsan Vücudundaki Pek çok Görevlerinin Yanında Kan Basıncını, Yani Tansiyonu Ayarlama Görevini de Üstlenirler
Gün içinde sık sık "tansiyonum düştü" ya da "tansiyonum yükseldi!" sözleriyle karşılaşırız. Fakat tansiyonumuzu düzenleme görevinin böbreklerimize ait olduğunu çoğumuz bilmeyiz.

Böbrekler insan vücudundaki pek çok görevlerinin yanında kan basıncını, yani tansiyonu ayarlama görevini de üstlenirler. Kan basıncını belirleyen en önemli faktörlerden biri damarların içinde bulunan sıvı miktarıdır. Damarların içindeki sıvı ne kadar fazla olursa tansiyon da o derece yükselir ve vücuttaki tüm organlara zarar verir.

Vücudun damarlardaki fazla sıvıyı algılaması kalbin ön odacıklarına yerleştirilmiş algılayıcılar sayesinde olur. Kalbin, içine giren fazla miktarda sıvıyla gerilmesi sonucunda kalpteki algılayıcılar beyne durumla ilgili sinyaller gönderirler. Beyin buna karşı böbreğe giden damarları ayarlayarak kanın süzülmesini artırır. Yüksek tansiyon, yani damarlardaki sıvı miktarının artması, insan için oldukça tehlikeli bir durum oluşturur. Eğer bir önlem alınmazsa sonuç ölümdür. Artan kan basıncı kalbin daha fazla gerilmesine neden olur. Bu gerilmeyle kas liflerinin de araları açılır ve liflerin içine hapsedilmiş olan mesaj molekülleri serbest kalarak kana karışır. Ardından bu mesaj kan yoluyla böbreklere ulaşır. Buna bağlı olarak vücuttan atılan sıvı miktarı da artar. Böylece kan basıncı normal düzeye iner ve kalp sağlıklı olarak atmaya devam eder.

Üç Ayrı Organdan Salgılanan 3 Ayrı Maddenin Muhteşem Uyumu

Kandaki basınç düzeyinin düzenlenmesinde böbreğin sahip olduğu rol bu kadarla da bitmez. Tansiyonun düşük olduğu durumlarda da böbrekteki çok özel yapıda bir hücre olan JGA'dan "renin" adlı bir madde salgılanır. Ancak bu maddenin doğrudan kendisinin tansiyon yükseltici etkisi yoktur. Bu madde, karaciğerden salgılanan "anjiotensinojen" adlı bir molekülle birleşerek "anjiotensin-1" molekülüne dönüşür. Fakat bu oluşan hormonların da tansiyon üzerinde çok ciddi bir etkisi yoktur. Kan dolaşımında bulunan bu hormon daha sonra yine farklı bir organda, akciğerde bulunan "ACE" adı verilen ve sadece "anjiotensin-1" molekülünü parçalamaya yarayan bir enzim sayesinde daha farklı bir molekül olan "anjiotensin-2" molekülüne dönüşür.

İşte damarlar üzerinde etki gösterip tansiyonu normal seviyeye çıkaracak olan asıl hormon da son noktada üretilen bu moleküldür. Bu molekül oluşmazsa kendinden önce üretilmiş hiçbir hormonun tansiyon üzerinde bir etkisi olmayacaktır. Anjiotensin-2 molekülü yine sadece kendisiyle birleşmek üzere damar yüzeyinde bulunan algılayıcılarla birleştikten sonra damarların büzülmesini ve tansiyonun yükselmesini sağlar.

Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, bu maddelerin etkilerinin birbirlerine bağlı oluşudur. Birinin olmaması diğerinin de olmaması anlamına gelmektedir. Böyle bir durumda sadece tek bir aşamasının bile rastlantılarla oluşması mümkün olmayan bir sistemin bütün elemanlarının aynı anda, aynı bedende rastlantılarla oluşması imkansızdır. Rastlantıların böbreklere anlama kabiliyetini, önlem almak için gerekli olan karar yetkisini kazandıramayacağı tartışılmazdır.

Tüm bu detaylı yapıların aynı anda var olması, onları Allah'ın kusursuzca ve bir anda yaratmış olduğunun açık delillerindendir. Allah Kuran'da şöyle buyurmuştur:

"Ki O, yarattığı her şeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır.Sonra onun soyunu bir özden (sülale'den), basbayağı bir sudan yapmıştır. Sonra onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?" (Secde Suresi, 7-9)

Azim (Pek azametli, büyük)

Allah'ın büyüklüğü ve azameti kuşkusuz bir insanın kavrama sınırının çok üstündedir. Fakat insan yine de kendi aklının sınırları dahilinde Allah'ın ne kadar güçlü ve kudretli olduğunu biraz olsun görebilir, anlayabilir. Zira tüm kainat Allah'ın büyüklüğünü gösteren sayısız örnekle doludur. İnsanın yalnızca içinde yaşadığı dünyayı biraz incelemesi dahi, herşeyi yaratan Allah'ın azametini hissettirecektir.

Tonlarca ağırlıkta bulutları taşıyan gökyüzü, binlerce metre yükseğe uzanan dağlar, içlerinde milyonlarca çeşit canlının bulunduğu denizler, çakan şimşek ve onun ardından gelen gökgürültüsü ve O'na boyun eğmiş milyarlarca canlı... Bunlar ve burada sayılamayan sayısız detay Allah'ın büyüklüğünün açık delilleridir.

Bir de dünyanın biraz dışına çıkıp düşünelim. Şöyle bir örnek, kainatı yaratan sonsuz azamet sahibini biraz daha derin kavramamıza yardımcı olacaktır:

Evren adını verdiğimiz sınırsız bir mekan içinde yaşıyoruz. Bugün bilim adamlarının ulaşabildikleri bilgi seviyesine göre bu evren, içinde milyarlarca galaksiyi barındırıyor. Peki bu galaksilerin içinde neler var? Yine bilimin bize bildirdiği, her galaksi içinde milyarlarca yıldız bulunduğu. Biz de içinde milyarlarca yıldız içeren milyarlarca galaksiden birinin içinde, Dünya ismi verilen ve saatte 1670 km. hızla hiç durmadan dönen bir gezegen üzerinde yaşıyoruz. Ve kuşkusuz bu rakamlarla düşünüldüğünde, kainat içindeki varlığımız, bir toz zerreciğinin dünya içindeki varlığı ile dahi kıyaslanamayacak derecede küçüktür.

İşte insan, bir iki dakika düşündüğünde dahi kendisini hayrete düşüren bir kainata hakim olan, azamet sahibi bir Yaratıcı'ya kulluk etmeye davet edildiğini farkedebilir. Tüm kainatı yaratan, milyarlarca yıldızı barındıran, milyarlarca galaksinin tümünü kontrolü altında tutan büyük bir gücün sahibine...


Allah... O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbirşeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür. (Bakara Suresi, 255)

Allah'ın İsimleri: Dai (Çağıran)

"Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'a ve Resûlü'ne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O'na götürülüp toplanacaksınız." (Enfal Suresi, 24)

İnsan, her zaman, en iyi düşünenin, hayatı ile ilgili en isabetli kararları alanın kendisi olduğunu zanneder. Kendine göre belirlediği bazı kurallar vardır; eğer o kurallar çerçevesinde bir hayat sürdürürse kendisi için 'en iyi olanı' yapmış olacağını düşünür. Ancak böyle düşünen kişi yanılmaktadır.

İnsanı Allah yaratmıştır ve Kaf Suresinin 16. ayetinin ifadesiyle, O'na şahdamarından daha yakındır. Kişi, kimi zaman kendisi ile ilgili birçok konuyu bilemeyebilir; ama o kendisiyle ilgili bilgilerden habersizken, Allah bunların tümünü bilir. Hatta insan bir an sonra neyle karşılaşacağını bilmez veya geçmişte karşılaştığı bazı olayları unutabilir. Ama Allah unutmaz ve yanılmaz. İnsanın, geçmişine de, gelecekte yaşayacağı her olaya da hakimdir. Bu yüzden insan için 'en hayırlı' olanı bilen ancak onu yaratan ve yaşam sürdüğü her anın bilgisine sahip olan Allah'tır. Nitekim "...Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz." (Bakara Suresi, 216) ayeti ile bu gerçeğe açıkça dikkat çekilmiştir.

Bu yüzden insanın yapması gereken Allah'ın kendisine bildirdiği, davet ettiği hak yola yani 'kendisine hayat verecek şeylere' uymaktır. Allah, bu doğruluk yolunu, Peygamberine vahyettiği Kuran vasıtasıyla insanlara bildirmiştir. Herkesin yaşamı boyunca neler yapması gerektiği, nasıl bir hayat sürdürmesi gerektiği, nasıl davranırsa kurtuluşa ereceği, Allah'ın ayetleriyle birer birer bildirilmiştir.