Fosiller Evrimi Yalanlıyor: İlmi Mercek Sayı 77
YAŞ: 50 milyon yıllık
DÖNEM: Eosen
BULUNDUĞU YER: Green River Oluşumu, Kemmerer, Wyoming, ABD
Percopsidae'ye ait sayısız fosil örneği vardır. Bu fosil kayıtları, söz konusu balıkların milyonlarca yıldır aynı özelliklerle var olduklarını, herhangi bir evrim sürecinden geçmediklerini göstermektedir.
CİĞERLİ BALIK
YAŞ: 350 milyon yıllık
DÖNEM: Devoniyen
BULUNDUĞU YER: Miguasha, Gaspesie, Kanada
Ciğerli balıkların günümüzdeki örnekleri çoğunlukla Afrika ve Güney Amerika'da yaşamaktadır. Bu balıklar, suların azaldığı dönemlerde, kendilerini çamura gömerek yaşamlarını devam ettirebilmektedir. Bilinen en eski ciğerli balık fosili Devo-niyen dönemine (417-354 milyon yıl) aittir. Resimde görülen fosil de aynı döneme aittir. Bundan 350 milyon yıl önce yaşayan ciğerli balıkların günümüzde yaşayanlardan hiçbir farkı yoktur. Yüz milyonlarca yıldır değişime uğramayan ciğerli balıklar, canlıların evrim geçirmediklerinin, yaratıldıklarının ispatlarından biridir.
ÇAM YAPRAĞI
YAŞ: 15 milyon yıllık
DÖNEM: Miosen
BULUNDUĞU YER: Stewart Valley, Nevada, ABD
Resimde görülen çam yaprağı fosili 15 milyon yaşındadır. 15 milyon yıl önceki çam yapraklarıyla günümüzdeki çam yaprakları tamamen aynıdır. Aradan geçen milyonlarca yıla rağmen, çam yapraklarında bir değişiklik olmaması, evrimin hiçbir zaman yaşanmadığını bir kez daha ispatlamaktadır.
Yaratılış Atlası İçin Ne Dediler?
Anne Marie Leendertse-Venekamp - Hollanda Kraliçesi Özel Kalemi
Hollanda, 3 Ocak 2007
Majesteleri Kraliçe adına, Sayın Harun Yahya’nın Yaratılış Atlası isimli ilgi çekici eserini gönderdiğiniz için teşekkür ederim
Bu nazik jestinizi çok takdirle karşıladık.
Saygılarımızla,
Anne Marie Leendertse-Venekamp
Majesteleri Hollanda Kraliçesi Özel Kalemi
Bu makale, İlmi Mercek Dergisi 77. sayı (Kasım 2010) 49. sayfada yayınlanmıştır.
Kanser ve kalp hastaları ''özel'' e fark vermeyecek
Ne Demişti
Adnan Oktar: Bir de hastalıklar; mesela bir adam, devlet memuru bir tane ev almış. Bütün emeğinin sonucu, emeklilik ikramiyesini almış, onla ve biraz da katıştırarak bir ev almış. Adama diyorlar ki tam emekli olmuş, hastaneye gidiyor, kardeşim sen kanser hastasi olmuşsun. Bütün aile bir geriliyor, tabii bir hayır var, ama o şeyi daha alamadı bizim insanlarımızın bir kısmı. Ne yapalım diyor, buna en 200 milyar gerekir diyor adam, tedavisi için. Nasıl yapacağız diyor, işte bulacaksın diyor. Yoksa git başının çaresine bak kendin bilirsin, hemşerim diyor, adam işine bakıyor, yüzüne de bakmıyor. Bu çok korkunç bir şey, her hasta bizim sorumluluğumuzdadır millet olarak. Hasta olmak suç değildir, şereftir, onurdur ve yükümlülüğü bizim üzerimizdedir. Hasta olduğunda o kişi, o kardeşimiz artık bize emanettir, milletçe bize emanettir. Ona biz bakacağız, yemesinden, içmesinden, konforundan, neşesinden, mutluluğundan, tedavisinden, her şeyinden biz sorumluyuz. HASTADAN PARA ALINMAZ, en kaliteli, en güzel hastaneye gidecek, BİRİNCİ SINIF HASTANEYE GİDECEK KANSER HASTASI; ORADA ASLANLAR GİBİ TEDAVİ OLACAK, HÜRMET GÖRECEK, SEVGİ GÖRECEK, HATTA ONUN GÜZEL GENİŞ SALONLARINDA OTURTACAKLAR. Dini sohbetler yapılacak, konuşacak, morali güçlü olacak onun. Çünkü bu tip hastalıklar da biliyorsunuz moral önemli. Adama sen evini sattırırsan, arabasını sattırıyorsun, bankadaki bütün paralarını alıyorsun, borca sokuyorsun, adamı tedavi ediyorsun. Ama tedavi oluyor mu olmuyor mu o da ayrı mesele; adamı çift yerden vurmuş oluyorsun bu sefer. Hem hastalığına sevgi ve şefkat göstertmeyerek hem de ekonomik yönden çökerterek. HASTADAN PARA ALINMAZ; BİZ MİLLİ BİR TERBİYE OLARAK BUNU YAPACAĞIZ. Bu asla kabul edilecek bir şey değildir.
Ne Demişti
Adnan Oktar: Bir de hastalıklar; mesela bir adam, devlet memuru bir tane ev almış. Bütün emeğinin sonucu, emeklilik ikramiyesini almış, onla ve biraz da katıştırarak bir ev almış. Adama diyorlar ki tam emekli olmuş, hastaneye gidiyor, kardeşim sen kanser hastasi olmuşsun. Bütün aile bir geriliyor, tabii bir hayır var, ama o şeyi daha alamadı bizim insanlarımızın bir kısmı. Ne yapalım diyor, buna en 200 milyar gerekir diyor adam, tedavisi için. Nasıl yapacağız diyor, işte bulacaksın diyor. Yoksa git başının çaresine bak kendin bilirsin, hemşerim diyor, adam işine bakıyor, yüzüne de bakmıyor. Bu çok korkunç bir şey, her hasta bizim sorumluluğumuzdadır millet olarak. Hasta olmak suç değildir, şereftir, onurdur ve yükümlülüğü bizim üzerimizdedir. Hasta olduğunda o kişi, o kardeşimiz artık bize emanettir, milletçe bize emanettir. Ona biz bakacağız, yemesinden, içmesinden, konforundan, neşesinden, mutluluğundan, tedavisinden, her şeyinden biz sorumluyuz. HASTADAN PARA ALINMAZ, en kaliteli, en güzel hastaneye gidecek, BİRİNCİ SINIF HASTANEYE GİDECEK KANSER HASTASI; ORADA ASLANLAR GİBİ TEDAVİ OLACAK, HÜRMET GÖRECEK, SEVGİ GÖRECEK, HATTA ONUN GÜZEL GENİŞ SALONLARINDA OTURTACAKLAR. Dini sohbetler yapılacak, konuşacak, morali güçlü olacak onun. Çünkü bu tip hastalıklar da biliyorsunuz moral önemli. Adama sen evini sattırırsan, arabasını sattırıyorsun, bankadaki bütün paralarını alıyorsun, borca sokuyorsun, adamı tedavi ediyorsun. Ama tedavi oluyor mu olmuyor mu o da ayrı mesele; adamı çift yerden vurmuş oluyorsun bu sefer. Hem hastalığına sevgi ve şefkat göstertmeyerek hem de ekonomik yönden çökerterek. HASTADAN PARA ALINMAZ; BİZ MİLLİ BİR TERBİYE OLARAK BUNU YAPACAĞIZ. Bu asla kabul edilecek bir şey değildir.
Ne Oldu
Zaman, 3 Ocak 2011
Türkiye, sağlık alanında büyük bir adıma daha imza attı. Sağlık bakanlığının genelgesine göre özel hastaneler, kanserden doğuma, yoğun bakımdan kalp hastalıklarının tedavilerine kadar birçok konuda vatandaştan ilave ücret talep edemeyecek. |
İstediğiniz Bir Şeye Ulaşmak İçin, Elinizden Gelenin En Fazlasını Yapıyor Musunuz?
Kim de ahireti ister ve bir mü'min olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır. (İsra Suresi, 19)
Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici-süsüdür; sürekli olan 'salih davranışlar'ise, Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır. (Kehf Suresi, 46)
Demek ki, gerçekten zorlukla beraber kolaylık vardır.
Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır.
Şu halde boş kaldığın zaman, durmaksızın (dua ve ibadetle) yorulmaya-devam et.
Ve yalnızca Rabbine rağbet et. (İnşirah Suresi, 5 - 8)
... O'na korkarak ve umut taşıyarak dua edin. Doğrusu Allah'ın rahmeti iyilik yapanlara pek yakındır. (Araf Suresi, 56)
"... Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden umut kesmez." (Yusuf Suresi, 87)
İnsan, hayır istemekten bıkkınlık duymaz; fakat ona bir şer dokundu mu, artık o, ye'se düşen bir umutsuzdur.
Oysa ona dokunan bir zarardan sonra Tarafımız'dan bir rahmet taddırsak, mutlaka: "Bu benim (hakkım)dır. Ve ben kıyamet-saatinin kopacağını da sanmıyorum; eğer Rabbim'e döndürülsem bile, muhakkak O'nun Katında benim için daha güzel olanı vardır." der. Ama andolsun Biz, o kafirlere yaptıklarını haber vereceğiz ve andolsun onlara, en kaba bir azaptan taddıracağız. (Fussilet Suresi, 49-50)
İşte, hayatında iyiliklere, güzelliklere ve nimetlere ulaşmak isteyen insanların bu önemli gerçekleri asla unutmamaları gerekir:
- İyiliği, güzelliği ve nimeti, ihlasla ve Allah rızası için istemek...
- Bir şeyi isteyip, sonra hiçbir çaba harcamadan, akıl kullanmadan, sıkıntılara göğüs germeden beklemenin mümin tavrı olmadığını unutmamak...
- İstekleri gerçekleşmese de, Allah'a güvenmekten asla vazgeçmemek...
- Asla ümit kesmemek; hayatın sonuna kadar Allah'a güvenip, umut ve korku arasında dua etmek...
Kuşlar Neden “V” Şeklinde Uçarak Göç Ederler?
Arabalardaki Gaz-Fren Sisteminin Kalpteki Örneği
Yüzlerce Yıl Uyuyan Tohumlar Nasıl Filizlenir?
Sinir Sistemi Olmayan Bitkiler Işığı, Kokuyu ve Sesi Nasıl Algılar?
Dost olunacak bir insanda aranılacak en hayati özelliklerden biri 'güvenilirlik'tir
Gerçekten takva sahibi olanlar, cennetlerde ve pınar başlarındadır. Oraya esenlikle ve güvenlikle girin. (Hicr Suresi, 45-46)
Türk İslam Birliği Yolunda: İlmi Mercek Sayı 77
Hz. İsa (as) Ölmemiş, Allah'ın Katına Yükseltilmiştir
Önceki yazımızda Hristiyanların Hz. İsa (as)'ın çarmıha gerilerek öldürüldüğü yönündeki inançlarının, Hz. İsa (as)'a vahyolunan, orijinal İncil kaynaklı olamayacağını açıklamıştık. Hz. İsa (as)'ın ölümünün ardından yazılan, aynı olayları birbirinden farklı şekilde anlatan farklı İnciller olması ve bu kitaplarda aktarılan sözlerin kendi içinde çelişkiler barındırmaları başlı başına aktarılan bilgilere şüphe ile bakmak için yeterli bir delildir. Hristiyan kardeşlerimiz de farkındalar ki, İncil'de pek çok hak ve doğru açıklama olmasının yanında, ilahi vahiy olarak öne sürdükleri söz konusu pasajlar ortak bir açıklama vermemektedir; dolayısıyla bu durum verilen bilginin doğruluğuna ciddi bir şüphe düşürmektedir. Bu çelişkili pasajlar Hristiyan kardeşlerimizin, bu konuya daha objektif bakmalarını sağlamalıdır. Çünkü söz konusu çelişkiler, tevil edilebilecek veya reddedilebilecek ifadeler değildir. Mevcut İncil'in değiştirilmemiş kesin hükümler olduğuna dair muhafazakar inancın yanlışlığını ortaya koymaya yetecek bir delildir. Dolayısıyla Hristiyan kardeşlerimizin aşağıda sunulan delillere dikkat vermeleri oldukça önem taşımaktadır. Ayrıca Hz. İsa (as)'ın sözde ölümünü aktaran bir bilginin, Hz. İsa (as)'a indirilen hak bir vahiy gibi görülmesi de kabul edilebilir değildir:
Hz. İsa (as)'a yönelik sinsi bir tuzağın bozulmuş olması samimi iman edenler için büyük bir nimettir:
Çok açık delillere rağmen Hz. İsa (as)'ın öldürüldüğü iddiasında ısrarcı davrananlar akılcı düşünmeli ve Kuran'ı her türlü ön yargıdan arınmış, tam vicdan açıklığı ile tekrar okumalıdırlar. Hz. İsa (as) ölmemiştir, onurlu bir şekilde göğe alınmıştır. Samimi bir Hristiyan için Hz. İsa (as)'ın öldüğü iddiasında ısrarcı davranmanın bir anlamı yoktur. Bir Hristiyan için, Hz. İsa (as)'ın ölmediğini, Allah'ın rahmetiyle inkarcıların tuzaklarından kurtulduğunu ve Rabbimiz'in Katında olduğunu bilmek, buna inanmak bir nimettir. Böyle bir müjdeden ısrarla yüz çevirmek, gerçekler gösterildiği halde ısrarla Hz. İsa (as)'ın diri kalmasını istememek garip bir tutumdur.
Bazı Hristiyanlar Hz. İsa (as)'ın ölmediği inancına, Müslümanların, bir peygambere acı çekmeyi yakıştırmadıklarından itiraz ettiklerini iddia etmektedirler. Oysa Müslümanlar buna, Kuran'da belirtildiği için iman ederler. Burada belirtilmesi gereken önemli nokta ise şudur: Elbette Allah, peygamberleri çeşitli acı, zorluk ve imtihanlarla denemiştir. Kimi zaman Allah imtihanın gereği olarak inkarcılara geçici bir zafer de vermiştir. Fakat Allah, hiçbir zaman Peygamberleri de küfrün gözünde acz içinde gösterecek bir duruma müsade etmemiştir. Dolayısıyla böyle bir durumun Hz. İsa (as) için de geçerli olması söz konusu değildir. Hz. İsa (as)'ın ölmediğine inanmak Hristiyanlar için daha güzeldir. Zaten ahir zamanda Hz. İsa (as) tekrar yeryüzüne gönderildiğinde Hristiyanlar onun elinde ve ayaklarında hiçbir yara izi olmadığını göreceklerdir. İçinde bulunduğumuz ahir zamanda Hz. İsa (as), 2000 yıl önceki giysileri, üzerindeki beylik eşyaları ve 2000 yıl önceki parası ile yeryüzüne gelecektir. O zaman Hristiyanların kanaati daha fazla yerine gelmiş olacaktır inşaAllah.
Konuyla ilgili detaylı bilgileri buradan okuyabilirsiniz.
Hz. İsa (as) günahların kefareti olarak öldü iddiasındaki yanılgılar:
Hz. İsa (as)'ın öldürüldüğü iddiasının İncil'e sonradan dahil edilmesinin ve ısrarla ayakta tutulmaya çalışılmasının en büyük sebeplerinden biri, "tüm günahların kefaretinin Hz. İsa (as)'ın ölümü ile ödendiği" şeklindeki bir başka yanlış bakış açısının zeminini oluşturabilmektir. Daha sonraki yazılarımızda detayları anlatılacak olan bu konuyla ilgili olarak burada söylenebilecek en özet açıklama, Kuran'a göre bir insanın günahkar doğmasının imkansız olduğu, birinin asla başkasının günah yükünü yüklenemeyeceği ve herkesin bu dünyada yaptığı her şeyden, yaşadığı her andan kendisinin hesap verecek olmasıdır. Bu Allah'ın adaletine ve dünyanın yaratılış amacına uygun değildir. Dolayısıyla günahlardan muaf bir yaşamın ne Hristiyanlık dininde ne de başka bir dinde geçerliliğinin olması mümkün değildir. Bu iddia, muhtemelen, dinin günlük hayattaki geçerliliğini ve Allah'a iman etmenin getireceği sorumlulukları ortadan kaldırmak amacıyla, Hristiyanlık dinine çeşitli odaklar tarafından dahil edilmiştir. Bunu geçerli kılmak için de söz konusu çevreler tarafından Hz. İsa (as)'ın öldüğü fikrinin yaygınlaştırılması gerekmektedir. Samimi Hristiyanların, bu inancın yanlışlığını görmeleri gerekmektedir.