Allah'tan Ve Cehennemden Korkmak Önemli Bir Mümin Alametidir

Allah Kuran’ın pek çok ayetinde Kendisi'nden korkmayı insanlara emretmiştir. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:

Ey iman edenler, Allah'tan korkun. Herkes yarın için neyi takdim ettiğine baksın. Allah'tan korkun. Hiç şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (Haşr Suresi, 18)

… Öyleyse ey iman eden temiz akıl sahipleri, Allah'tan korkun. Doğrusu Allah, size bir zikir (uyaran, hatırlatan ve öğüt veren Kur'an) indirmiştir. (Talak Suresi, 10)

Bir başka ayette Allah insanlara güç yetirebildiği kadar Kendisi'nden korkmasını, Allah korkusunu elinden geldiğince arttırmasını tavsiye etmiştir:

Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah'tan korkup-sakının, dinleyin ve itaat edin… (Tegabün Suresi, 16)

Kuran ahlakını bilmeyen veya tam yaşamayan bazı insanlar ise Allah’tan korkmanın önemi ve gerekliliğini yeteri kadar iyi anlayamamaktadır. Bu, Kuran bilgisi yönünden eksik olmalarından ve Allah korkusunun gerçek anlamını bilmemelerinden kaynaklanmaktadır.

Allah korkusu, Kuran ahlakının yaşanmadığı toplumlarda yerleşik hale gelmiş birtakım korku türlerine hiçbir şekilde benzemez. Kuran ahlakından uzak yaşayan insan toplulukları din ahlakından uzak kalmalarının doğal sonucu olan karamsar ruh halleri doğrultusunda pek çok korkunun esiri olmuşlardır. Gelecek korkusu, yaşlanma korkusu, yalnız kalma korkusu, ölüm korkusu, ani bir hastalığa yakalanma korkusu, alay edilme korkusu, başarısızlık korkusu, deprem korkusu, ölümcül hastalığa yakalanma korkusu ve daha pek çok korku türünün tuzağına düşen bu insanlar son derece mutsuz bir hayat sürer, her an başlarına kötü bir şey gelebileceği endişesi içerisinde müthiş gergin bir halde yaşarlar.

İşte bu kişiler Allah korkusunu da kendi karanlık dünyalarında yaşadıkları korkular gibi sanma yanılgısına kapılmışlardır. Oysa Allah korkusunun bu sayılan korku türleriyle hiçbir ilgisi ve benzerliği yoktur. Allah korkusu, Allah’ın Yüce ahlakını bilen, Allah’ı tanıyan, O’nu çok seven bir insanda oluşan, saygı dolu, insanda coşku ve heyecan oluşturan çok asil bir duygudur. Yukarıda sayılan korkuların aksine, insanı büyük bir huzur ve mutluluğa sevk eden, aklını ve cesaretini artıran, bitmek bilmeyen bir şevk ve coşkun bir imana sahip olmasını sağlayan, insana derin bir anlayış, hikmet ve heybet veren bir korkudur. Allah’tan korkan kişi gelecek korkusu, ölüm korkusu, hastalık korkusu, yalnız kalma korkusu ve benzerleri gibi dünyevi korkulara kapılmaz. Çünkü başına her ne gelirse, ne ile karşılaşırsa karşılaşsın, bunun, tek gerçek dostu olan Allah’ın kendisi için yarattığı en hayırlı kader olduğunu bilir. Allah'ı kendisine vekil edinmiş olmanın konforunu yaşar, her işinde sadece Allah'a yönelip döner.

Allah Korkusu İnsana Güzel Bir Ahlak Kazandırır

Allah’tan korkan bir insan toplumdaki en güvenilir kişidir. Allah’tan korktuğu için yalan söylemeyecek, Allah’ın hoşnut olmayacağı kötü davranışlar sergilemeyecek, kendi çıkarları değil, başkalarının çıkarlarını gözetecek, kendi rahatını değil, başkalarının rahatını düşünecek, etrafına hep hayır ve güzellik sunmaya çalışacaktır.

Allah'tan korkan kişide samimiyet, dürüstlük, candanlık, vefa, sadakat, fedakarlık gibi güzel ahlaka ait tüm tavırlar en kaliteli şekilde görülür. Allah korkusu taşımayan bir insanda ise bu özelliklerin gerçek anlamda ve devamlı bulunması mümkün değildir. Zira Allah'tan, Rabbimiz'e hesap vermekten, cehenneme girip yaptığı kötülüklerin karşılığını görmekten korkmadığı için bu kısa dünya hayatında kendi çıkarlarından fedakarlıkta bulunup güzel davranışlar sergilemesini gerektiren bir durum olmadığını düşünür. Allah'tan korkan bir Müslüman ise bunun tam tersi bir tavır ortaya koyar. Her konuda Allah korkusundan kaynaklanan güçlü vicdanına başvurur ve çıkarlarını değil, güzel ahlakın sınırlarını korur.

Müslüman Cehennemdeki Azaptan Korkar

Cehennemden korkmak, cehennemin azabını düşünerek Allah korkusunu arttırmak da Müslümanın önemli özelliklerindendir. Allah ayetlerinde Müslümanların cehennem azabından yana korku duyduklarını belirtmektedir. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:

"Ve ben, Müslümanların ilki olmakla da emrolundum." De ki: "Ben, Rabbime isyan ettiğim takdirde, büyük bir günün azabından korkarım."(Zümer Suresi, 12-13)

De ki: "O, gökleri ve yeri yaratırken ve O, (hep) besleyen (hiç) beslenmezken, ben Allah'tan başkasını mı veli edineceğim?" De ki: "Bana gerçekten Müslüman olanların ilki olmam emredildi ve: Sakın müşriklerden olma." (denildi.) De ki: "Şüphesiz ben, Rabbime isyan edersem o büyük günün azabından korkarım." (Enam Suresi, 14-15)

Cehennemin varlığını düşünmek Müslüman için, imanını derinleştirecek, takvasını güçlendirecek, ahlakını güzelleştirecek önemli bir tefekkür yoludur. Müslüman Allah'ın Kuran’da detaylı detaylı olarak bildirdiği cehennemden korkar, cehennemin özelliklerini daima aklında tutar ve cehennemin adeta bir adım ötede olduğunu varsayarak davranır.

İman Eden İnsanların Hayatları Bambaşka Olur

İmanın çeşitli dereceleri vardır. Allah ayetlerinde güçlü bir imana sahip olan Müslümanların vasıflarına dikkat çekmiş, onların ihlasla ahirete yönelmiş, mütevekkil yapılarını, zorluklar karşısındaki sabırlı tutumlarını, insanlara karşı hoşgörülü, affedici, bağışlayıcı olmalarını ve daha pek çok yönlerini övmüştür. Ne var ki Allah’tan çok korkan, O’nu çok seven, hayatlarının her anını O’nun için yaşayan ve O’nun emrettiği güzel ahlakın gereklerini eksiksiz olarak yerine getiren bu takva Müslümanların yanı sıra, vicdanlarını gereği gibi kullanmayan, dinsizliğe karşı Allah yolunda fikri mücadele vermekten hiçbir özrü olmadığı halde geri kalan ya da örneğin öfkelenme, olaylar karşısında hüzne ya da paniğe kapılma gibi Allah’ın insanları men ettiği kötü ahlak özelliklerini zaman zaman üzerinde barındırabilen, ama tüm bunlara rağmen iman ettiklerini söyleyen insanlar da vardır. Bu durum, Kuran’da işaret edilen iman derecelerine örnek teşkil ederler.

Elbette ki Allah iman eden herkese cennetini vaad etmiştir. Örneğin bir ayette Allah, hiçbir özürleri olmadığı halde Kendi yolunda fikri mücadeleye katılmayan bazı kişilere de cenneti vaad ettiğini şöyle belirtmektedir:

Mü'minlerden, özür olmaksızın oturanlar ile, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cehd edenleri (çaba gösterenleri) oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği (cenneti) va'detmiştir; ancak Allah, cehd edenleri oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır. (Nisa Suresi, 95)

Ayette de bildirildiği gibi, Allah, bütün müminlere cenneti vaad ettiğini, ancak Kendi yolunda mallarını ve canlarını ortaya koyarak dinsizliğe karşı fikri mücadele verenlerin daha üstün bir ecre sahip olacaklarını belirtmiştir. Bu da, bir Müslüman için, Allah rızasının en çoğunun, Allah yolunda fikri mücadele söz konusu olduğunda bu mücadeleye vargücüyle destek olmak, bu ilmi mücadelenin içinde yer almak olduğunu göstermektedir. Böyle bir mücadele varken, haklı bir sebebi olmadan daha az mücadele etmenin veya geri durmanın ise Allah Katında değerinin daha az olduğu görülmektedir.

Gerçek iman, Allah’a kayıtsız şartsız teslim olmayı, O’nun emir ve tavsiyelerine kesin bir şekilde riayet etmeyi, Allah’ın emirlerini yerine getirirken şeytanın sinsi tuzaklarına ve nefsinin bencil oyunlarına hiçbir şekilde boyun eğmemeyi, Allah’ın dinini yaşama konusunda hayat boyu devam eden sağlam bir kararlılık göstermeyi de beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla şeytanın aldatıcı oyunlarına karşı Allah yolunda gereken kararlılığı gösteremeyen, zayıf davranabilen, Allah’ın emir ve tavsiyelerine uyma konusunda zaman zaman taviz verebilen insanların bu durumlarını bir an önce düzeltmeye çalışmaları, imanlarını hiç zaman geçirmeden takviye etmeleri, Allah korkularını ve Allah sevgilerini arttırmaları, Allah’a teslim olarak ve ahirete yönelerek sadece Allah rızası için yaşamaya başlamaları Allah’ın rızasına en uygun, en doğru davranış olacaktır.

Zayıf imanı güçlendirmek için ne yapmak gerekir?

Elbette zayıf bir imana sahip bir kişinin imanını arttırmak için birtakım sebeplere sarılması; örneğin imanının artmasına vesile olacak iman hakikatlerini öğrenmesi, imani konularda derinlik elde etmek umuduyla bu konuda çok okuması, Kuran'a dört elle sarılması gereklidir.

Ne var ki şu önemli hususu da unutmamak gerekir: Aslında gerçek imana sahip olmak için kişinin öncelikli olarak yapması gereken, bütün samimiyetiyle Allah’a yönelmektir. Kişi Allah’ın kendisini duyduğunu, kendisini gördüğünü bilerek, O’na bütün kalbiyle yöneldiğinde ve O’ndan güçlü bir iman dilediğinde, Allah’ın mutlaka duasına icabet ettiğini görecektir. Allah bütün duaları işiten, bütün kullarını tövbe etmeye ve Kendisi'ne yönelmeye çağırandır. Allah’ın varlığı son derece açık, kesin ve nettir. Gökyüzündeki dev galaksilerden insan vücudundaki küçücük bir organele kadar evrenin dört bir yanını saran Yaratılış mucizeleri Allah’ın varlığının delillerini tüm açıklığıyla gözler önüne sermektedir. Bu mucizelerden sadece birine dahi şahit olmak Allah’a kesin bir imanla iman etmek için yeterlidir. Öte yandan Allah insana, kendi nefsinde de deliller yaratmıştır. Öyle ki, aslında her insan vicdanının derinliklerinde Allah’ın varlığından son derece emindir. Önemli olan vicdanın üzerini dünyevi hırslara kapılıp örtmemek, vicdanı temiz tutmak ve vicdanın emrettiği doğrultuda yaşamaktır.

İman eden insanın hayatının her anı güzel geçer

Gerçek şu ki, kesin ve güçlü bir imanla iman eden bir insan, hayatı iman etmeyen insanlardan çok farklı algılar ve yaşar. Her an mutlu ve neşeli olmaları, hiçbir şeyden dolayı üzülüp kederlenmemeleri, hiçbir şekilde ümitsizliğe kapılmamaları, hiçbir sebeple morallerinin bozulmaması, olumsuz gibi görünen şeyler başlarına geldiğinde dahi son derece rahat ve huzurlu olmaları iman edenler ve iman etmeyenlerin arasındaki farklılığı vurgulayan en net örneklerdendir.

Bazı insanlar, Allah’ın emir ve tavsiyeleri doğrultusunda yaşadıklarında kendi akıllarınca mutsuz olacaklarını sanarak dinden uzak dururlar. Oysa asıl, din ahlakından uzak durarak mutsuz olurlar. Mutsuzluklarının sebeplerini de bir türlü anlayamaz, suni yöntemlerle buna önlem almaya çalışırlar. Ama ne yaparlarsa yapsınlar gerçek anlamda mutlu olamazlar. Gerçek mutluluk, ancak Allah’a yönelmekle yaşanır. Allah bir ayetinde bu durumu şöyle ifade etmektedir:

… Onlar dünya hayatına sevindiler. Oysa ki dünya hayatı, ahirette (ki sınırsız mutluluk yanında geçici) bir meta'dan başkası değildir. (Rad Suresi, 26)

İman eden insanlar ise her an mutlu ve neşelidirler. Mutlu olmak, neşelenmek için özel bir sebep aramaya gerek duymazlar; onlar zaten iman ediyor olmanın, Allah’ın varlığının delillerini baktıkları her yerde görüyor olmanın ve Allah’ın cennet vaadini sevinçle umuyor olmanın daimi neşesi içindedirler. İman etmeyen insanlar da iman edenlerin her an mutlu, neşeli, tevekküllü tavırlarına çok şaşırır, bunun ardındaki sebebi bir türlü kavrayamazlar. Özellikle de Müslümanların, başlarına gelen her zorluğa hayır gözüyle bakmalarını hayretle karşılarlar. Kendilerinin çok çabuk mutsuzluğa, üzüntüye kapılacakları bir olay karşısında Müslümanların üzülmemeleri, her zaman olgun, sabırlı, itidalli davranmaları, her ne olursa olsun olaylarda hep hayır, hikmet görmeleri, hayatları boyunca sık sık zorluklarla karşılaştıkları halde rahat ve huzurlu olmaları onları çok şaşırtır. Nitekim müminler başkalarının hiçbir şekilde kaldıramayacağı türde çok çeşitli zorluklarla karşılaşırlar. Örneğin kınanır, eleştirilir, alay, iftira gibi çeşitli şekilde psikolojik baskılara maruz kalırlar. Tarih boyunca inkar edenlerin çeşitli baskıları maruz kalan, dahası ölümle tehdit edilen peygamberler ve salih müminlerin durumu buna açık bir örnektir. Karşılaştıkları zorluklar peygambelerin Allah yolunda daha da şevkle mücadele etmelerine vesile olmuştur. Dolayısıyla karşılaşılan zorluklar peygamberleri izleyen müminlerin de neşelerini arttırır, onlar da imanın neşesini, çile ve zorluğun içinde daha da kuvvetli bir şekilde yaşarlar. Her şeyin Allah’tan olduğunu bilir, Allah’ın yarattığı kadere tam teslim olurlar. Bu iman, Allah’ın Kuran’da övdüğü, makbul olduğunu vurguladığı iman şeklidir. Allah bir ayetinde şöyle buyurmaktadır:

Nice peygamberle birlikte birçok Rabbani (bilgin)ler mücadeleye girdiler de, Allah yolunda kendilerine isabet eden (güçlük ve mihnet)den dolayı ne gevşeklik gösterdiler, ne boyun eğdiler. Allah, sabredenleri sever. (Al-i İmran Suresi, 146)

Allah, Kendisine yakınlaşmak için ciddi çaba gösteren kişiye mutlaka icabet eder

İşte gerçek, takva bir Müslümanın hedefi, Allah’tan çok korkan, O’nu çok seven ve her an O’na bağlı yaşayan Müslümanlardan olmak, peygamberlerin yolunu izlemek ve imanı, olabilecek en yoğun derecede yaşamaktır. Nitekim bu kısa ve geçici dünya hayatında Müslümanın üzerine düşen en önemli sorumluluklardan biri, gücünün yettiği en fazla imana sahip olmak, erişebileceği en yüksek Allah korkusuna ve en fazla Allah sevgisine sahip olmaktır. Hiç kuşku yok, daha fazlasına gücü yetebilecekken, daha azıyla yetinmek, vicdanlı bir Müslümanın önemle kaçınması gereken bir davranıştır.

Gerçek şu ki, samimi bir şekilde Allah’a yönelen herkes, çok yüksek bir iman derecesine ulaşabilir. Bunun için kişinin Allah’ı en yakın dost ve veli edinmesi, O’ndan her an saygı dolu bir haşyetle korkması, O’nun dininden hiçbir şekilde taviz vermemesi gerekir. Ciddi bir çabayla Allah’a yakınlıkta sebat gösteren kişi, mutlaka Allah’ın dost edindiği kişilerden olacaktır. Allah bir ayetinde şöyle buyurmaktadır:

Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar. (Bakara Suresi, 186)

Adnan Oktar Canlı Yayında (31 Ağustos 2010)

31 Ağustos 2010 Salı Saat 22:00'de
Güneydoğu Olay TV ve Çay TV'de CANLI YAYIN

Güneydoğu Olay TV: T3A 12685 H Batı 30000 Fec: 5/6 ve D-smart: 169
Çay TV frekans: 11743 V S/R: 2222 Fec: 3/4, D-smart: 152

Canlı yayını izleyebileceğiniz yerel kanallar:
Mardin Kanal 47, Ankara Beypazarı Seyelan TV, Sakarya Kanal 54, Adana Ceyhan CRT

Tüm canlı yayınları Mavi Karadeniz Radyo 106.4 frekansından dinleyebilirsiniz.

İnternet sitesi:
HarunYahya.TV ve HarunYahya.FM

Macintosh kullanıcıları (dilerlerse Windows veya Linux kullanıcıları da) film gösterim programlarında link yerine mms://yayin.harunyahya.tv/HarunYahyaLive
ekleyerek izleyebilirler.

Sorularınızı ahirzamansohbetleri@hotmail.com adresine gönderebilirsiniz.

Adnan Oktar Canlı Yayında (30 Ağustos 2010)

30 Ağustos 2010 Pazartesi Saat 22:00'de
Adıyaman Asu TV'de CANLI YAYIN

Adıyaman Asu TV: T2A 11746 H Doğu S/R: 27500 Fec: 5/6

Canlı yayını izleyebileceğiniz yerel kanallar:
Mardin Kanal 47, Ankara Beypazarı Seyelan TV, Sakarya Kanal 54, Adana Ceyhan CRT

Tüm canlı yayınları Mavi Karadeniz Radyo 106.4 frekansından dinleyebilirsiniz.

İnternet sitesi:
HarunYahya.TV ve HarunYahya.FM

Macintosh kullanıcıları (dilerlerse Windows veya Linux kullanıcıları da) film gösterim programlarında link yerine mms://yayin.harunyahya.tv/HarunYahyaLive
ekleyerek izleyebilirler.

Sorularınızı ahirzamansohbetleri@hotmail.com adresine gönderebilirsiniz.

Müminlerin Her Tavrını Hayra Yormak, Allah'ın İzniyle Güzel Neticelere Vesile Olur

Müminlerin en önemli sorumluluklarından biri, insanlara güzel ahlakı öğretmek; onları iyi olana çağırıp kötü olandan sakındırmaya çalışmaktır. Yüce Rabbimiz Kuran'da, bu tebliğ sorumluluğunun Allah'ın izniyle en güzel sonuçları vermesi için dikkat edilmesi gereken şartları da müminlere bildirmiştir. İnsanlara hatalarını, onları rencide etmeden anlatabilmek; karşı tarafı sıkmadan, huzursuz etmeden, zor göstermeden en kısa ve en hikmetli sözlerle bir konuyu tarif edebilmek bu ibadetin yerine getirilmesinde son derece önemlidir. Bazen bir konuyu doğrudan anlatmak yerine, dolaylı bir anlatımla anlatabilmek; ya da olumsuz bir özelliği direk söylemek yerine, bunun olumlusundan bahsederek kişiyi teşvi! k etmek de yine müminlerin tebliğ ahlakında görülen özelliklerdir. Bazen de açıkça görülen bir hata karşısında müminin hüsn-ü zan etmesi, yani Müslüman kardeşinin hatasının üzerini örterek, hatasını hayra yoran olumlu bir konuşma yapması da, müminin tebliğ yöntemlerinden biridir. Çünkü çoğu zaman insanların yaptıkları hatalarda, haksızlık olduğu kadar, az ya da çok haklılık payı da olabilir. Hatta kimi zaman bu hata ve haklılık payı %50’ye %50 olabilir. Böyle bir durum karşısında kimi zaman kişinin sadece haksızlık yönü üzerinde durularak, o konudaki eksiğini iyice görmesi sağlanabilir. Ancak kimi zaman da, bu hata payına hüsnü zan edilerek, hatalı olma şüphesi görünen %50’lik kısmı da olumlu şekilde yorumlanabilir. Örneğin bir kişi her zamankine kıyasla daha az konuşuyor, daha ilgisiz ve içine kapalı tavırlar sergiliyor olabilir. Ve bu durum son derece açık bir şekilde görünüyor da olabilir. Ancak yine de söz konusu kişinin tavırlarının, olumlu yönde değerlendirilebilecek mantıklı ve hikmetli açıklamaları da olabilir. Belki bu kişinin o sırada fiziksel bir rahatsızlığı vardır. Belki dikkatini vermesi gereken önemli bir konuyu halletmekle meşguldür. Belki de gerçekten de boş bulunmuş ve hata yapmıştır. Ama hata da yapsa, bu tavrının hayra yorulması, Allah'ın izniyle bu kişide aynı açıkça eleştiri yapılmış gibi olumlu gelişmelere vesile olabilir. Bu kişi, kendi eksikliği açık olduğu halde, müminlerin kendisine hüsn-ü zan ettiklerini görerek, kendi kendine nefsini kınama yoluna gidebilir. Yaptığı hataya rağmen son derece iyi niyetli bir tavırla karşılık görmekten dolayı, Allah'a ve müminlere karşı mahcup olup, te! vbe edip hemen hatasını telafi etme gayreti içerisine girebilir.

Ancak hepsinden de önemlisi, olayları ve Müslümanların davranışlarını hayra yormak, Yüce Rabbimiz'in sevdiği, beğendiği bir ahlaktır. Bu, Kuran'da bildirilen önemli bir ahlak özelliği ve mümin alametidir. Allah'ın rızasını umarak Rabbimiz'in beğendiği bir ahlakın uygulanması inşaAllah mutlaka güzel neticelerle sonuç verecektir. Rahman ve Rahim olan Rabbimiz Kuran'da hüsn-ü zanla, iyi niyetle, tek taraflı iyi ve alttan alıcı olmaya niyet edilerek gösterilen güzel ahlakın ve söylenen güzel sözün, mutlaka güzel ve bereketli sonuçlar vereeceğini müjdelemiştir. Bu konudaki ayetlerden bazıları şöyledir:


İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir. (Fussilet Suresi, 34)

Görmedin mi ki, Allah nasıl bir örnek vermiştir: Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir. Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Allah insanlar için örnekler verir; umulur ki onlar öğüt alır-düşünürler. (İbrahim Suresi, 24-25)

Adnan Oktar Canlı Yayında (29 Ağustos 2010)

29 Ağustos 2010 Pazar Saat 22:00'de
Kanal Avrupa'da CANLI YAYIN

Kanal Avrupa: 11742 V 2965 Fec: 5/6

Canlı yayını izleyebileceğiniz yerel kanallar:
Mardin Kanal 47, Ankara Beypazarı Seyelan TV, Sakarya Kanal 54, Adana Ceyhan CRT

Tüm canlı yayınları Mavi Karadeniz Radyo 106.4 frekansından dinleyebilirsiniz.

İnternet sitesi:
HarunYahya.TV ve HarunYahya.FM

Macintosh kullanıcıları (dilerlerse Windows veya Linux kullanıcıları da) film gösterim programlarında link yerine mms://yayin.harunyahya.tv/HarunYahyaLive
ekleyerek izleyebilirler.

Sorularınızı ahirzamansohbetleri@hotmail.com adresine gönderebilirsiniz.

Müslümanların Üstün Ahlakı

İman eden, hayatını Allah rızası için yaşamaya adamış, vicdanına göre hareket eden bir insanın tavrı son derece güven verici ve güzel olur. Böyle bir insan, Kuran'ı esas alarak karar vereceği, kendi istek ve tutkularını tercih etmeyeceği için Müslümanlar için çok değerlidir. Bu bakış açısında olan Müminler birbirlerine karşı son derece merhametli, saygılı ve yakın olurlar. Allah korkularından kaynaklanan güzel ahlakları onları hep güzel söz söylemeye, iyiliği emretmeye, kötülükten sakındırmaya yöneltir. Allah ancak böyle bir topluluğun kurtuluşa ereceğini bir ayetinde şu şekilde bildirmektedir:

Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır. ( Al-i İmran Suresi, 104 )

Müminler, Allah'tan korkmayan insanların gaddarlığını, merhametsiz ve bencil tavırlarını bildikleri için mümin kardeşlerini kendilerinden önemli görürler. Zor durumda, hasta veya muhtaç konumda olmaları da bu durumu inşaAllah değiştirmez. Önceliği her zaman kardeşlerine verirler.

İnkar eden insanlar arasında ise genelde sevgisiz ve zalim bir ilişki vardır. Alaycı ve vurdumduymaz davranmaktan, karşılarındaki insanları incitmekten çekinmezler. Özellikle kendi çıkarları söz konusu olduğunda rahatlıkla saldırgan bir tavır gösterebilirler. Müminler, inkar edenlerin bu tavrıyla, Müslümanların güzel ahlaklı tavrını kıyasladıklarında Allah'ın emrine uymanın büyük bir nimet ve güzellik olduğunu çok daha iyi anlayıp şükrederler. Allah, Müslümanların birbirlerinin velileri olduğunu bir ayette şu şekilde bildirmektedir:

Sizin dostunuz (veliniz), ancak Allah, O'nun elçisi, rüku' ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren mü'minlerdir. (Maide Suresi, 55)

Adnan Oktar Canlı Yayında (28 Ağustos 2010)

28 Ağustos 2010 Cumartesi Saat 22:00'de
Kocaeli TV'de CANLI YAYIN

Kocaeli TV: T2A 11862 H Doğu 27500 5/6, D-smart: 180

Canlı yayını izleyebileceğiniz yerel kanallar:
Mardin Kanal 47, Ankara Beypazarı Seyelan TV, Sakarya Kanal 54, Adana Ceyhan CRT

Tüm canlı yayınları Mavi Karadeniz Radyo 106.4 frekansından dinleyebilirsiniz.

İnternet sitesi:
HarunYahya.TV ve HarunYahya.FM

Macintosh kullanıcıları (dilerlerse Windows veya Linux kullanıcıları da) film gösterim programlarında link yerine mms://yayin.harunyahya.tv/HarunYahyaLive
ekleyerek izleyebilirler.

Sorularınızı ahirzamansohbetleri@hotmail.com adresine gönderebilirsiniz.

Müminler Allah Yolunda Kendilerine İsabet Edebilecek Zorluklardan Kaçınmazlar

Allah’a iman eden ve Allah’ın emir ve yasaklarına uygun yaşayan kişiler, tarih boyunca iman etmeyenler tarafından çeşitli baskılara uğratılmış ve yıldırılmaya çalışılmışlardır. Bu durumun temelinde müminlerin salih ve temiz ahlaklarının ve yaşantılarının, inkarcıların gayri meşru ve gayri ahlaki yaşantılarına ve menfaatlerine uymaması vardır. Her Müslüman, iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmakla sorumludur. Dolayısıyla her mümin yaşadığı toplumu Allah’tan başkasına kulluk etmemeye ve samimi imana davet eder. Tabii ki bu durum şeytanın emellerine hizmet eden, kendi çıkarı peşinde koşan, haksızlık ve zulümle makam, mevki ve menfaat elde etmeyi alışkanlık haline getirmiş, gayrı ahlaki yaşantıyı, yalanı, iftirayı, illegal kazançları ve Allah'ın sınırlarını çiğnemeyi hayat şekli olarak benimsemiş bazı kimseleri rahatsız eder. Çünkü yalnızca Allah’tan korkup Allah’a kulluk eden bir mümin, asla dünyevi menfaatlerle veya baskı ile kontrol altına alınıp gayrı meşru işlere yönlendirilemez. Dolayısıyla Kuran ahlakının tam olarak yaşandığı bir toplumda, bu tür eğilimi olan insanlar illegal eylemlerine devam edemezler. Kuran ahlakını yaşayan temiz bir toplumda, yukarıda bahsi geçen kişiler sahtekarlık yapamaz, harama el uzatmaz, hırsızlık, bozgunculuk yapamaz hale gelirler ve bu da gayri ahlaki menfaatlerinin zarar görmesi demektir. İşte bu yüzden müminlerin Kuran ahlakını yaymaya ve insanların Allah korkularını kuvvetlendirmeye yönelik ilmi faaliyetleri, gayri meşru düzenleri ve sistemleri bozulan inkarcıları müthiş rahatsız eder.

Allah’a kalpten teslim olmuş bir Müslüman ise her ne tepki alırsa alsın, asla Allah’ın rızasını kazanma yönündeki şevkini kaybetmez. Allah, Kendi rızasını aramak için sabreden ve gayret gösteren mümin kullarının yanındadır ve mutlaka onlara yardım eder. Bu gerçeğe iman eden Müslümanlar, Allah yolunda kendilerine isabet edebilecek zorluklardan kaçınmazlar. Allah’a güvenen ve kader inancı güçlü bir mümin, inkarcılar tarafından uğratılabileceği baskılardan ve görebileceği muhtemel zarardan korkuya kapılmaz. Her olayı Allah’ın kaderinde hayır olarak yarattığını ve bunun imtihanının bir parçası olduğu gerçeğini aklından çıkarmaz. Bu bir Müslümanın, gönülden coşkuyla sevip bağlı olduğu Allah’ına sevgisini ve sadakatini gösterebilmesi için yaratılan bir imkandır. Bu yüzden tarih boyunca yaşamış tüm müminler, Allah yolunda kendilerine isabet eden zorluklardan dolayı asla yılgınlığa kapılmamışlar, tam aksine Allah’ın rızasını kazanmak için sabrettikleri tüm zorlukları birer sevinç vesilesi olarak karşılamışlardır. Kuşkusuz, zaman zaman müminlere karşı yapılan saldırılar, Allah’a gerektiği gibi iman etmeyen, tevekkülü ruhlarında yaşamayan, zayıf karakterli insanları yıldırıp korkutacak saldırılardır. Ancak aslında, salih müminlerin takva yönünden daha ileri geçebilmeleri için Allah tarafından yaratılmış hayırlı bir denemedir. Çünkü müminler, Allah’a olan tevekküllerinden dolayı inkarcıların tehditlerine karşı son derece kararlı, son derece güvenli bir tavır sergilerler. Allah müminlerin bu tavrını bir Kuran ayetinde şu şekilde haber verir:

Onlar, kendilerine insanlar: "Size karşı insanlar topla(n)dılar, artık onlardan korkun" dedikleri halde imanları artanlar ve: "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" diyenlerdir." (Al-i İmran Suresi, 173)

Bu yüzden, salih bir Müslümanın baskılardan ve muhtemel kayıplardan çekinerek Allah’ın rızasını kazanmak için gayret göstermek yerine, ilmi mücadeleden kaçınan ve sözde tehlikeden uzak bir yaşam seçmesi ona yakışmaz. Öncelikle mümin, herşeyin Allah’ın kontrolünde olduğunu ve Allah’ın dilemesi dışında, başına gelecek hiçbir olayı engellemeye gücünün yetmeyeceğini bilir. Herşeyin ve herkesin tek sahibi olan Allah dilerse, bir Müslüman en tehlikeli gibi görünen bir olaydan hiç bir zarar görmeden kurtulur, fakat Allah eğer kaderde zahiren zarar gibi görünen bir olay yaşamasını dilemişse, evinde istirahat ederken de çok farklı bir olayla karşılaşabilir. Allah'ın takdir ettiği kadar dışında hiçbir şeyle karşılaşmayacağına iman edenler i&c! cedil;in, yalnız Allah'a sığınmak, O'na güvenip dayanmak ve Allah'ın takdir ettiği kadere gönülden teslim olmak büyük bri konfor ve üstünlüktür. Mümin Allah'ı dost edinmiş olmanın gücü ve kuvvetiyle yaşayan insandır. Allah bu ahlak özelliğini bir Kuran ayetinde şu şekilde bildirmektedir:

De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiç bir şey isabet etmez. O bizim mevlamızdır. Ve mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler." (Tevbe Suresi, 51)

Baskılardan, zorluklardan, sıkıntılardan korunmak için ilmi mücadeleden kendilerini uzak tutan ve Allah’ın iradesi dışında (Allah’ı tenzih ederiz) kendilerini koruyabileceklerini sananlar büyük bir yanılgıdadırlar. Allah bazı Kuran ayetlerinde bu durumu şu şekilde bildirmektedir:

... De ki: "Evlerinizde olsaydınız da üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar, yine devrilecekleri yerlere gidecekti. (Bunu) Allah, sinelerinizdekini denemek ve kalplerinizde olanı arındırmak için (yaptı). Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir. (Al-i İmran Suresi, 154)

Ey iman edenler, inkar edenler ile yeryüzünde gezip dolaşırken veya savaşta bulundukları sırada (ölen) kardeşleri için: "Yanımızda olsalardı, ölmezlerdi, öldürülmezlerdi" diyenler gibi olmayın. Allah, bunu onların kalplerinde onulmaz bir hasret olarak kıldı. Dirilten ve öldüren Allah'tır. Allah, yaptıklarınızı görendir. (Al-i İmran Suresi, 156)

Şunu da unutmamak gerekir ki, dünyanın dört bir yanında zorluk ve sıkıntı içinde yaşayan Müslümanların, barışa, sevgiye, bolluğa özlem duyan insanların aydınlık ve güzel koşullara kavuşmalarını sağlamak her Müslümanın sorumluluğudur. Müslüman bir kardeşi zorluk içindeyken, imkan sahibi müminlerin, o kardeşlerini yalnız bırakması Kuran ahlakına aykırıdır. Allah bir ayette müminlerin bu konudaki sorumluluğunu şu şekilde belirtmektedir:

Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına cehd (gayret, mücadele) etmiyorsunuz? (Nisa Suresi, 75)

Şu an içinde bulunduğumuz dünyayı düşünecek olursak, milyonlarca Müslüman inançlarından ötürü büyük zorluk ve baskı altında yaşamaktadır. Örneğin Doğu Türkistan halkı özellikle son elli yıldır büyük baskı altında bulunmaktadır. Nüfusun çoğunluğunu Uygur Türkleri'nin oluşturduğu Doğu Türkistan'da, Çin'in hiçbir bölgesinde yaşanmayan boyutlarda zorluklarla dolu bir hayat sürülmektedir. 1965'ten sonraki katliamlarla birlikte, öldürülen Doğu Türkistanlı sayısı 35 milyon gibi akılalmaz bir rakamdır. Filistin’deki Müslümanların yıllardır maruz kaldıkları zorluklar bütün dünyanın gözü &oum! l;nünde yaşanan bir gerçektir. Filistinli mazlum kadınlar, çocuklar, yaşlılar sürekli katlediliyor, Filistin halkı 50 yılı aşkın süredir mülteci kamplarında son derece zor koşullar altında yaşamlarını devam ettirmeye çalışıyor, hemen her gün okulları, hastaneleri bombalanıyor, evleri yıkılıyor, zeytinlikleri yakılıyor. Çeşitli Msülüman ülkelerde baskıcı idareler nedeniyle Müslüman topluluklar haksız yere hapishanelere konuluyor, çeşitli işkencelere meruz kalıyor. Filipinler’de başa gelen hemen her yönetim etnik soykırım yapıyor ve Müslümanlar sürekli katlediliyor. Keşmir’de Müslümanlara uygulanan baskılar halihazırda devam ediyor. Üstelik tüm bu saydıklarımız, dünyada Müslümanların yaşadığı zulmün yalnızca küçük bir bölümü.

Allah’ın rızasını kazanmak isteyen ve Allah sevgisi kalbinde sağlam bir temele oturmuş hiçbir Müslüman bu olanlara karşı kayıtsız kalmamalıdır. Bütün bu zulmün dayanağı olan ateist-materyalist-Darwinist düşünceye karşı fikri mücadele etmek her müminin görevidir. Dolayısıyla, kendince sakin ve huzurlu bir yaşam sürmek için, ihtiyaç içinde olan masum Müslümanlara sırtını dönmesi kesinlikle bir Müslümana yakışmaz. Müslüman huzuru, ilmi mücadelenden kaçınmakta değil, Allah rızası için Allah yolunda gayret etmekte bulur.

Müslümanların bu hususta dikkat etmeleri gereken konulardan biri de, bazı imanı zayıf kimselerin olumsuz telkinlerine ve tavırlarına karşı şuur açıklığı içinde olmaktır. Bazı kimseler iman ettiklerini söyledikleri halde, kalben Allah’a inanmazlar veya kalplerinde iman yönünde bir hastalık vardır. Müminlerin arasında yaşadıkları halde gerçekte iman etmemiş olan bu kimseler, hayatlarıyla Allah’a imanlarını tasdik edecek bir tavır ortaya koymazlar. Kalplerindeki iman zaafiyeti nedeniyle Allah'ın rızasını kazanmak ve Kuran ahlakının gereklerini yerine getirme konusunda şevksizdirler. Bu durumun en önemli göstergesi de Allah yolunda mücadele için hiçbir azimlerinin olmaması, ağır davranmalarıdır. Ancak samimi müminler, bu tavırlardan etkilenmezler. Çünkü onlar Allah'ın,"Öyleyse sen sabret; şüphesiz Allah'ın vaadi haktır; kesin bilgiyle inanmayanlar sakın seni telaşa kaptırıp-hafifliğe (veya gevşekliğe) sürüklemesinler." (Rum Suresi, 60) ayetiyle bildirdiği gibi, çevrelerindeki bazı insanların bu şevksizliklerinin aslında kesin bilgiyle inanmıyor olmalarından kaynaklandığının farkındadırlar. Bu nedenle de şevklerini kaybetmedikleri gibi, aksine bu kişilerin din ahlakına sahip çıkmadıklarını, Kuran ahlakının yayılması için hiçbir çaba harcamadıklarını gördükçe mücadele azimleri artar. Hem onlara örnek olup Kuran ahlakını hatırlatmak hem de kendileri doğru olanı en güzel şekilde yaşamak için daha da şevklenirler.

Dünyadaki Kıtlığın Ardındaki Gerçek Sebepler

Evrenin her noktası Yüce Rabbimiz'in yaratma sanatının benzersiz tecellileriyle doludur. Gözümüzü çevirdiğimiz her yer Allah’ın sonsuz gücünü ve büyüklüğünü yansıtır. Allah’ın insana verdiği nimetler saymakla bitmez. Rabbimiz bu gerçeği Kuran'da şöyle bildirmiştir:

Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nahl Suresi, 18)

Gerçek şu ki, Allah için yaratmak çok kolaydır. Bu durum bir ayette Rabbimiz tarafından şu şekilde belirtilmektedir:

Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "ol" der, o da hemen oluverir.(Bakara Suresi, 117)

Her türlü eksiklikten münezzeh olan Rabbimiz, dilediği anda dilediğini yaratmaya kadirdir. Yeryüzündeki hassas dengeleri; örneğin Samanyolu Galaksisi'ni, Güneş Sistemi’ni, Dünya’yı kuşatan sayısız kozmik kanunu ve tüm fiziksel değer ve ölçüleri yaratmak Allah için son derece kolaydır. Güneş'in yaydığı ışıktan evrenin genişleme hızına, suyun akışkanlık değerinden Dünya'nın Samanyolu Galaksisi'ndeki konumuna, Ay'ın Dünya'ya olan uzaklığından atmosferdeki gazların oranına kadar sayısız faktörün tamamını yaratan Allah’tır. Allah yaratmanın Kendisi için kolay olduğunu bir başka ayetinde şöyle buyurmaktadır:

Onlar görmediler mi ki, Allah yaratmaya nasıl başlıyor, sonra onu iade ediyor? Şüphesiz, bu Allah'a göre kolaydır. (Ankebut Suresi, 19)

Allah’ın dilediğini dilediği anda mükemmel bir sanatla yarattığı ve yaratmanın O’nun için son derece kolay olduğu gerçeğini göz önünde bulundurarak düşündüğümüzde, dünya hayatında insanların başına gelen her olayın Allah tarafından özel bir hikmetle yaratıldığını daha iyi anlarız. Nitekim yeryüzünde meydana gelen her şeyde mutlaka Allah’ın takdiri, O’nun belirlediği bir kader, bir hayır ve hikmet vardır. Hiçbir şey kendiliğinden, amaçsızca gerçekleşmez. Bir yaprağın yere düşmesi gibi en küçük detaylar dahi Allah’ın bilgisi dahilinde, O’nun kusursuz yaratma sanatının bir göstergesi olarak, hayır ve hikmetle meydana gelir.

Gaybın anahtarları O'nun Katındadır, O'ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve herşey) apaçık bir kitaptadır. (En’am Suresi, 59)

Dolayısıyla dünya hayatında eksiklik gibi görülebilecek pek çok olay da aslında bir kader dahilinde, hayır ve hikmet üzere yaratılmakta, yine Allah’ın sonsuz yaratma gücünü ve sanatını gözler önüne sermektedir. Örneğin insanın ölümlü olması, küçücük bir mikrop vesilesiyle hastalanmaya müsait olması, uyuyan, acıkan ve türlü eksiklikleri olan bir varlık olmasının da özel hikmetleri vardır. Böylece akılcı düşünebilen bir insan dünya hayatının eksik ve geçici bir yer olduğunu daha kolay anlar, dünyaya bağlanmaz ve ahirete yönelir. Ayrıca kendisinin ne kadar aciz bir varlık olduğunu görüp Allah’ın büyüklüğünü daha iyi takdir edebilir.

Çok açıktır ki, her şeye kadir olan Allah, dilemiş olsaydı dünyayı birtakım eksikliklere sahip bir şekilde yaratmazdı. Ama bir imtihan yeri olması sebebiyle dünya, özel olarak eksiklikleri ile birlikte yaratılmıştır. Örneğin açlık hissi Allah tarafından özel olarak yaratılmış bir histir. Hiç kuşku yok ki Allah dilemiş olsaydı açlık diye bir kavram varolmazdı. Ne var ki açlık kavramı insanların dünya hayatında zaman zaman açlıkla imtihan edilmeleri, bu vesileyle iman edenlerle etmeyenlerin, sabredip tevekkül edenlerle isyana kapılanların ayırt edilmesi, Müslümanların ecir kazanmaları amacıyla, özel olarak yaratılmıştır. İşte bu örnekte olduğu gibi, eksiklik gibi görünen diğer tüm detaylarda da pek çok özel yaratılış hikmeti vardır.

Bu gerçek doğrultusunda düşünmeye devam edersek, “kıtlık” kavramının da özel bir hikmetle yaratıldığını kolaylıkla anlarız. Tarihte bugüne kadar görülmüş kıtlık olaylarının hepsinin Allah Katında çeşitli hikmetleri vardır. Bu hikmetlerden bazılarının neler olabileceğine Allah Kuran’da şöyle işaret etmektedir:

Allah bir şehri örnek verdi: (Halkı) Güvenlik ve huzur içindeydi, rızkı da her yerden bol bol gelmekteydi; fakat Allah'ın nimetlerine nankörlük etti, böylece Allah yaptıklarına karşılık olarak, ona açlık ve korku elbisesini tattırdı. Andolsun, onlara kendi içlerinden bir elçi gelmişti, fakat onu yalanladılar; böylece onlar, zulümlerine devam etmektelerken azap onları yakalayıverdi. (Nahl Suresi, 112-113)

Bilindiği gibi peygamberler Allah’ın, hidayet önderleri olarak yarattığı çok mübarek insanlardır. Bir kavme bir elçinin gönderilmesi, elçinin o kavmi Allah’a iman etmeye davet etmesi ve kavmin yüz çevirmesi durumunda, o durumdan sonra kavimde meydana gelen olayların çok özel hikmetleri vardır. Allah geçmişte uyarıldıkları halde yüz çevirmiş kavimlerin başına gelen bu olayları Kuran’da detaylı bir şekilde açıklamaktadır. Nitekim yukarıdaki ayetlerde de Allah daha önce güvenlik ve huzur içindeyken ve bol rızka sahipken Allah’ın nimetlerine nankörlük etmeleri dolayısyla kendilerine açlık tattırılan bir kavimden bahsetmektedir.

Kuran’ın Yusuf Suresi’nde de kıtlığa uğramış bir kavimden bahsedilmektedir. O dönemde başgösteren kıtlık da kavmin önde gelenleri tarafından Yusuf Peygamber’e yapılan haksızlıklara karşılık olmak üzere Allah’tan bir ceza ya da uyarı olarak gelmiş olabilir. Doğrusunu Allah bilir.

İçinde bulunduğumuz dönem de, 1400 yıldan bu yana bütün inananların heyecanla beklediği Hazreti Mehdi Aleyhisselam’ın Allah’ın nurunu dünyaya hakim kılmak üzere görevlendirilmiş olarak yeryüzünde faaliyete başlayacağı, Peygamber Efendimiz tarafından haber verilmiş, tarihi öneme sahip özel bir dönemdir. Ayrıca yine bu dönemde Hz. İsa’nın yeryüzüne dönmesi beklenmektedir. Bu çok önemli zaman diliminde daha önce meydana gelmemiş pek çok olay ardı ardına gerçekleşmiş ve gerçekleşmeye devam etmektedir.

Kuran’da pek çok örneği görüldüğü gibi, Allah’ın uyarıları, uyarıldıkları halde yüz çeviren insanlara, hiç hissetmeyecekleri ya da hiç farkında olmadıkları bir yerden gelebilmektedir. Dikkat edilirse günümüzde de insanlar nereden geldiğini anlayamadıkları çeşitli sıkıntılar içinde kalakalmış haldedirler. Örneğin insanların büyük kısmının arasında samimi sevginin, samimi dostluğun, arkadaşlığın kalmamış olması, hiçbir şeyden zevk alamaz hale gelmiş olmaları, gerçek anlamda mutlu olamamaları, sürekli karamsar bir ruh hali içinde yaşamaları, kaynağını bir türlü kavrayamadıkları, çok uğraşmalarına rağmen kurtulamadıkları birer bela çeşididir. Allah’ın dininden, emrettiği güzel ahlaktan yüz çevirmeleri, ahirete yönelmek yerine kısacık dünya hayatını tercih etmeleri kendi elleriyle kötü bir hayat sürmelerine sebep olur. Bu, aslında kendi elleriyle kendilerine hazırladıkları, ama sonucunun bu şekilde kendilerine zarar vereceğini daha önceden hesaplayamadıkları gizli bir bela çeşididir. Dünyevi menfaatlere dalmış ve o arada Allah’a kulluk vazifelerini unutmuş olmaları sebebiyle hiç ummadıkları bir bela ile karşılaşmışlardır. Onlar dünyanın peşinden koştukça dünya onları hızla terk etmekte, sevgisizlikten, samimiyetsizlikten psikolojik hastalıklara yakalanmakta ve kısa sürede yaşlanıp çökmektedirler. Oysa içinde bulunduğumuz Hz. Mehdi dönemi bütün dünyanın Allah’a kulluğa açıkça davet edildiği bir dönemdir. Günümüzde tüm insanlık çok çeşitli vesilelerle durmaksızın Allah’ın ayetleri ve delilleri ile uyarılmaktadır. İmandan yüz çeviren insanlara Allah tarafından önce sevgi duyarlılığını kaybetme, gerçek mutluluğu hiçbir şekilde yakalayamama gibi birtakım gizli karşılıklar verildiği, Kuran’ı bilen bir insan tarafından kolayca fark edilebilecek bir durumdur. Günümüzde yaşanan ekonomik kriz de bunun örneklerinden biri olabilir. Öyle ki insanlar bir gün içinde dünyayı sarıp kuşatan bir sıkıntı ile yüz yüze gelmişlerdir. Doğrusunu Allah bilir.

Adnan Oktar Canlı Yayında (26 Ağustos 2010)

26 Ağustos 2010 Perşembe Saat 22:00'de
Kahramanmaraş Aksu TV ve Kaçkar TV'de CANLI YAYIN

Kahramanmaraş Aksu frekans: 12685 H S/R: 30000 Fec: 3/4
Kaçkar TV frekans: 12130 S/R: 27500 V Fec: 5/6

Canlı yayını izleyebileceğiniz yerel kanallar:
Mardin Kanal 47, Ankara Beypazarı Seyelan TV, Sakarya Kanal 54, Adana Ceyhan CRT

Tüm canlı yayınları Mavi Karadeniz Radyo 106.4 frekansından dinleyebilirsiniz.

İnternet sitesi:
HarunYahya.TV ve HarunYahya.FM

Macintosh kullanıcıları (dilerlerse Windows veya Linux kullanıcıları da) film gösterim programlarında link yerine mms://yayin.harunyahya.tv/HarunYahyaLive
ekleyerek izleyebilirler.

Sorularınızı ahirzamansohbetleri@hotmail.com adresine gönderebilirsiniz.

Mikroskobik Hayatın Varlığı

“Yerin bitirdiklerinden, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allah çok) Yücedir. (Yasin Suresi, 36)

... daha sizlerin bilmediğiniz neleri yaratmaktadır?” (Nahl Suresi, 8)

Yukarıdaki ayetlerde, Kuran'ın indirildiği dönemde insanların bilmediği hayat formlarının olduğuna işaret edilmektedir. Nitekim mikroskobun keşfi ile insan gözünün göremediği küçüklükte yeni canlılar keşfedilmiştir. Böylece Kuran'da dikkat çekilen bu canlıların varlığı hakkında insanlar bilgi sahibi olmaya başlamışlardır. Çıplak gözle görülemeyen ve genellikle tek bir hücreden ibaret olan mikro canlıların varlığına işaret eden diğer ayetler şöyledir:

“... Göklerde ve yerde zerre ağırlığınca hiçbir şey O'ndan uzak (saklı) kalmaz. Bundan daha küçük olanı da, daha büyük olanı da, istisnasız, mutlaka apaçık bir kitapta (yazılı)dır.” (Sebe Suresi, 3)

“... Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın.” (Yunus Suresi, 61)

Yeryüzünün her yanına yayılmış olan bu gizli dünyanın üyeleri yani mikroorganizmalar sayıca yeryüzündeki hayvanların 20 katı kadardırlar. Gözle görülmeyecek kadar küçük bu mikroorganizmalar topluluğu, bakteriler, virüsler, mantarlar, su yosunları ve akarlardan oluşur. Bu canlılar, yeryüzündeki yaşam dengesinin önemli bir unsurudur. Örneğin Dünya üzerinde yaşamın oluşumunu sağlayan temel öğelerden bir tanesi olan azot döngüsü, bakteriler tarafından sağlanır. Bitkilerin topraktaki mineralleri alabilmelerini sağlayan en önemli unsur ise kök mantarlarıdır. Salata veya et gibi nitrat içeren besinlerden zehirlenmemizi ise dilimizde bulunan bakteriler önler. Aynı zamanda bazı bakteriler ve algler, dünyada canlılığın var olmasının temel unsuru olan fotosentez yapabilme yeteneğine sahiptirler ve bu görevi bitkilerle paylaşırlar.

Görüldüğü gibi ancak teknolojik aletlerle hakkında bilgi edinebildiğimiz bu küçük canlılar, insanın ve diğer canlıların yaşamı için vazgeçilmez öneme sahiptirler. Kuran'da asırlar öncesinden gözle gördüğümüz alemlerin dışında da canlılar olacağına dikkat çekilmesi, kuşkusuz Kuran'ın bir başka mucizesidir.

Bu makale, Vakit gazetesinde 10 Temmuz 2005 tarihinde yayınlanmıştır.

Meyvelerdeki Sayısız Faydalar

İnsan vücuduna sayılamayacak kadar faydası bulunan meyvelerin beslenmemizdeki önemi oldukça büyüktür. Öncelikle ihtiyacımız olan birçok elementi meyvelerden alırız, ayrıca lifli yiyeceklerden olan meyveler sindirim sistemine de yardımcı olurlar. İnsan vücuduna sayılamayacak kadar faydası bulunan meyvelerin beslenmemizdeki önemi oldukça büyüktür. Öncelikle ihtiyacımız olan birçok elementi meyvelerden alırız, ayrıca lifli yiyeceklerden olan meyveler sindirim sistemine de yardımcı olurlar. Üstelik meyveler sadece insanlar için değil, yeryüzünde yaşayan diğer canlılar için de faydalı kılınmıştır. Kuşlar, sincaplar gibi daha birçok canlı yaşamlarını meyveler sayesinde sürdürmektedir. Meyvelerin, kendilerini üreten ağaçlara da büyük faydaları olur.

Birçok bitki türü neslini devam ettirebilmek için, meyveleri yoluyla çekirdeklerini ulaşamayacağı noktalara taşırlar, bunun için de meyvelerle beslenen kuşları ve diğer canlıları kullanırlar. Bu canlılar meyveleri ağaçlardan kopardıktan sonra uzak mesafelere taşır ve bu şekilde çekirdeklerini etrafa yaymış olurlar. Ayrıca ağaçtan toprağa düşen meyveler de yerdeki bazı hayvanlar ve böcekler için besin kaynağı olurlar. Bütün bunların yanısıra meyveler, toprağı da zenginleştirirler. Sadece meyvelerin etli kısımlarının değil çekirdeklerinin de birçok canlı için faydalı olduğu tespit edilmiştir.

Birbirinden farklı tatlarda, farklı renklerde ve biçimlerde yaratılan meyveler Allah'ın nimetlerindendir. Muzun kolay soyulan kabuğu ve çok lezzetli tadı, portakalın küçük küçük paketlenmiş özel aromalı suyu, karpuzun sıcak havalarda serinleten ve insanın hoşuna giden tadı ve diğer meyvelerin her biri Rabbimiz'in hizmetimize sunduğu nimetlerdendir.

Allah Kuran'ın birçok ayetinde, meyvelerin cennet nimeti olarak insanlara sunulacağını müjdelemiştir.

"Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşılır; orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı herşey var. Ve siz orada süresiz kalacaksınız. İşte, yaptıklarınız dolayısıyla mirasçı kılındığınız cennet budur. Orda sizin için birçok meyveler vardır; onlardan yiyeceksiniz." (Zuhruf Suresi. 71–73)

Portakal

Kanseri önleyici olarak bilinen bütün maddeleri içeren portakal elmadan sonra Dünya'nın en çok tüketilen meyvesidir. İlk çağların "altın elma"sı portakal, içi ince zarlarla kaplanmış keseciklerle dolu sulu bir meyvedir. Navel portakal, çekirdekli veya hemen hemen çekirdeksiz sarı portakal, kan portakalı, ekşi olmayan portakal olmak üzere başlıca dört gruba ayrılır. Özel kokulu bir yağ içeren ve turunçgiller ailesinden kabul edilen bu meyvenin anavatanı Çin'dir. Daha sonra başta İspanya olmak üzere tüm Akdeniz ülkelerinde, Güney Afrika ve Amerika gibi sıcak bölgelerde üretilmeye başlanmıştır. Portakalın birçok türü ülkemizde de yetiştirilmektedir.

Portakal, önemli bir askorbit asit kaynağıdır. Özellikle C vitamini yönünden oldukça zengin olan portakal, soğuk algınlıklarında, nezle ve gribal enfeksiyonlarda çok faydalıdır. Portakal aynı zamanda içinde çok sayıda antioksidant da bulundurmaktadır.

Bu meyvenin kış aylarında insanların hizmetine sunulması ise yine Yüce Allah'ın insanlara olan fazlındandır. Çünkü insanların bağışıklık sistemini güçlendirmelerine yardımcı olacak vitaminlerce zengin olan portakal, sulu bir meyve olmasıyla da bu tip rahatsızlıklarda karşılaşılan su kaybını telafi etmek için kullanılır.

Karpuz

Karpuz yaz aylarında artan hava sıcaklıklarıyla birlikte vücudun ihtiyaç duyduğu suyu ve glikozu takviye eden bir meyve çeşididir. Anayurdu Afrika'nın tropikal bölgeleridir. Daha sonra ticari gemilerle Akdeniz ülkelerine yayılmıştır. Bugün dünyada yaklaşık 500 çeşit karpuz yetişmektedir. Bunlar kabuğunun, çekirdeklerinin biçimine, rengine ve ağırlığına göre farklılık gösterir.

Karpuz bol miktarda C vitamini ve antioksidan özelliği ile çeşitli kanser türlerine karşı etkili olan Beta karoten içerir. İçerdiği yüksek potasyum kalp fonksiyonlarının ve kan basıncının düzenlenmesine yardımcı olur. Aynı zamanda iyi bir lif kaynağı olduğundan bağırsak hareketlerini düzenler ve bağırsak kanserini önlemede de rol oynar.

Karpuz çekirdekleri de içinde bulunan Cucurbocitrin adlı madde ile kan basıncını düşürmeye ve böbrek fonksiyonlarının düzenlenmesine yardımcı olur. Yağ ve kolesterol içermediğinden ve kalorisi de düşük olduğundan yaz aylarında yapılan diyetlerde özel bir yeri vardır Tatlı ve sulu soğuk bir karpuz yaz aylarının en lezzetli serinleticisidir. İçerdiği bol su ve vitaminlerle sağlıklı beslenmemizde önemli bir rol oynar.

Elma

Gülgiller ailesinden olan elma ağacı verimli ve dayanıklı bir ağaçtır. Ilıman iklimlerde yetişen elmanın yaklaşık 25 türü bulunmaktadır. Günde bir-iki elma yiyerek, kalp ve dolaşım sorunlarına karşı korunmuş olursunuz. Elma kolesterolü yok eder ve kabızlığı önler. Protein, vitamin ve doğal kimyasallar sayesinde sindirimi kolaylaştırır ve kan basıncını düşürür. Ayrıca kokusunun rahatlatıcı özelliği vardır. Artrit, romatizma ve gut hastalıklarına karşı faydalı olduğu belirtilen elma, meyvelerin aspirini olarak değerlendirilmektedir. Hoş kokulu, ferahlık verici olmasının yanında besin değeri de son derece yüksektir.

Çilek

Çileğin yaklaşık 600 çeşidi bilinmekte ve ülkemizde belli başlı 6 çeşidi yetiştirilmektedir. Bol sulu olduğunda kanı temizleme özelliği olan çileklerin iştah açıcı ve cilt hastalıklarında da etkili olduğu bilinmektedir. Aynı zamanda yaprakları ve kökleri de gut hastalığında tonik olarak kullanılmaktadır. Diğer özellikleri şunlardır: Böbrek ve sindirim hastalıklarında, yüksek tansiyon ve kolesterolü düşürmede, boğaz ağrıları ve diş etlerinin güçlendirilmesinde faydalıdır. A, B, C vitaminleriyle potasyum, demir gibi mineralleri içermesi açısından besin değeri de oldukça yüksektir.

Hurma

Modern tıp hurmayı 'mucize meyve' olarak değerlendirmektedir. İnsanın ihtiyacı olan bütün element, mineral ve vitaminlerin büyük çoğunluğunu içinde barındırmaktadır. Özellikle demir, magnezyum, canlı madeni tuzlar, A, D, B, C vitaminleri bakımından zengindir. Yapılan araştırmalarda hurmanın antiseptik olduğu, anne sütünü arttırdığı, içindeki potasyum sayesinde çocukların gelişimine büyük katkı sağladığı belirlenmiştir.

5 bin yıldır, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde tüketilen hurma, her öğünde yenilen bir meyvedir. Yetiştirildiği bölgelere göre çeşitli renklerde ve büyüklükte hurmalar vardır. Çok şekerli bir meyve olduğundan hurmanın üzerinde çoğu zaman, ince, beyaz bir şeker katmanına rastlanmaktadır.

Aslında sadece meyve olarak bilinen hurma, lifleri kumaş üretiminde kullanılan, çekirdekleri yakacak olarak değerlendirilebilen de bir yiyecektir. Allah bu liflere bir Kuran ayetinde de dikkat çekmiştir:

"Her insan-grubunu imamlarıyla çağıracağımız gün, artık kimin kitabı sağ eline verilirse, onlar kitaplarını okuyacaklar ve onlar, bir 'hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar' bile haksızlığa uğratılmazlar." (İsra Suresi, 71)

Sonuç olarak yaşamın doğal bir parçası gibi gördüğümüz birçok şeyde Allah'ın üstün yaratışına şahitlik ederiz. Samimi bir akılla ve vicdan kullanarak düşünebilen şuurlu insanlar, Allah'ın sayısız nimetlerinin ve insanlara olan lütfunun farkına varabilirler. Bu da onların şükretmelerine vesile olarak Allah'a olan yakınlıklarını arttırır. (Harun Yahya, Allah'ın Renk Sanatı)

Meyvelerde olduğu gibi, Rabbimiz'in bizim için yaratmış olduğu nimetler sayılamayacak kadar çoktur. Allah'ın üzerimizdeki lütfu çok açıktır, bizim yapmamız gereken Rabbimiz'e gereği gibi şükretmektir.

"Şüphesiz, senin Rabbin, insanlara karşı büyük lütuf (fazl) sahibidir, ancak insanların çoğu şükretmiyorlar." (Neml Suresi, 73)

Bu makale, Mercek Dergisi 22. sayı (Nisan 2003) 22. sayfada yayınlanmıştır.

Adnan Oktar Canlı Yayında (25 Ağustos 2010)

25 Ağustos 2010 Çarşamba Saat 22:00'de
TV Kayseri ve Samsun AKS TV'de CANLI YAYIN

TV Kayseri: T3A 12729 V 30000 Fec: 5/6
Samsun AKS TV: T2A 12130 V Batı 27500 5/6

Canlı yayını izleyebileceğiniz yerel kanallar:
Mardin Kanal 47, Ankara Beypazarı Seyelan TV, Sakarya Kanal 54, Adana Ceyhan CRT

Tüm canlı yayınları Mavi Karadeniz Radyo 106.4 frekansından dinleyebilirsiniz.

İnternet sitesi:
HarunYahya.TV ve HarunYahya.FM

Macintosh kullanıcıları (dilerlerse Windows veya Linux kullanıcıları da) film gösterim programlarında link yerine mms://yayin.harunyahya.tv/HarunYahyaLive
ekleyerek izleyebilirler.

Sorularınızı ahirzamansohbetleri@hotmail.com adresine gönderebilirsiniz.

Adnan Oktar Canlı Yayında (24 Ağustos 2010)

24 Ağustos 2010 Salı Saat 22:00'de
Güneydoğu Olay TV ve Çay TV'de CANLI YAYIN

Güneydoğu Olay TV: T3A 12685 H Batı 30000 Fec: 5/6 ve D-smart: 169
Çay TV frekans: 11743 V S/R: 2222 Fec: 3/4, D-smart: 152

Canlı yayını izleyebileceğiniz yerel kanallar:
Mardin Kanal 47, Ankara Beypazarı Seyelan TV, Sakarya Kanal 54, Adana Ceyhan CRT

Tüm canlı yayınları Mavi Karadeniz Radyo 106.4 frekansından dinleyebilirsiniz.

İnternet sitesi:
HarunYahya.TV ve HarunYahya.FM

Macintosh kullanıcıları (dilerlerse Windows veya Linux kullanıcıları da) film gösterim programlarında link yerine mms://yayin.harunyahya.tv/HarunYahyaLive
ekleyerek izleyebilirler.

Sorularınızı ahirzamansohbetleri@hotmail.com adresine gönderebilirsiniz.

Bir Ayet Bir Açıklama: Teğabün Suresi, 16

Bir Ayet Bir Açıklama: Teğabün Suresi, 16
"... Kim nefsinin bencil-tutkularından (ya da cimri tutumundan) korunursa; işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır." (Teğabün Suresi, 16)

Allah bu ayetiyle insanı bu dünyada ve ahirette kurtuluşa yöneltecek olan tavrın, nefislerinin kötü özelliklerinden sakınmak olduğunu bildirmiştir.

İnsan nefsi bencillik, egoistlik, cimrilik gibi çeşitli kötü ahlak özelliklerine yatkın bir yapıda yaratılmıştır. Nefsini eğitmediği takdirde, bu kötü ahlak özellikleri kişinin tüm ahlakına hakim olur. Böyle bir kişi ise genellikle herkesten çok hatta çoğu zaman yalnızca kendisini düşünür. Kendisi için daima herşeyin en iyisini, en güzelini, en mükemmelini ister ve bunları elde etmek için başkalarına zarar vermekten çekinmez. Kendisi bu özelliklere sahip olmadığı halde ona karşı herkesin olabildiğince anlayışlı ve özverili bir yaklaşım içerisinde olmasını bekler. İçten içe hep kendi istek ve çıkarlarını korumak, kendi rahatını ve konforunu sağlamak ister.

Nefsin bu zayıflığından kurtulmak ise, ancak imanı kavramak ve Kuran ahlakını yaşamakla mümkün olur. Kuran'da bildirilen gerçekleri ve Allah'ın emrettiği ahlak anlayışını kavrayan bir kimse, hayatının her anında fedakarlık gösterebilecek bir ahlaka ulaşabilir. Allah, insanın nefsini kötülüklerden sakındırabilmesi ve Allah'ın beğendiği ahlaka ulaşabilmesi için vicdanı yaratmıştır. Vicdanın sesi, insana her türlü kötülükten sakınmanın ve iyiliğe ulaşmanın yollarını gösterir. İman eden bir insanın kalbindeki derin Allah sevgisi ve güçlü Allah korkusu, onu nefsinin kötülüklerine yenik düşmekten alıkoyar. Böyle bir insan, dünya hayatında asıl bulunuş amacının Allah'ın rızasını kazanmak olduğunu bilerek, hayatının her anında Rabbimiz'in hoşnut olacağı dav! ranışlarda bulunmaya çalışır. Dünya hayatının çok kısa süreceğini, insanın asıl olarak sonsuz ahiret hayatı için çaba harcaması gerektiğini bilir. Burada elde edilen tüm menfaatlerin gelip geçici olduğunu, ardından ise Allah'ın huzuruna varıp hesap vereceğini unutmaz. Dünya hayatında Allah'ın rızası, rahmeti ve cenneti yerine, nefsini ve çıkarlarını korumayı hedefleyen insanların ise ahirette sonsuz bir azapla karşılaşabileceklerinin bilincindedir.

Aksinde ise, gösterdiği güzel davranışlara ve fedakarane ahlaka karşılık, Allah kendisini dünyada iyilik ve güzellikle mükafatlandıracak, ahirette de sonsuza dek benzersiz nimetlerle ödüllendirecektir. Allah, güzel davranışlarda bulunanları Kuran'da şöyle müjdelemektedir:

Güzellik yapanlara daha güzeli ve fazlası vardır. Onların yüzlerini ne bir karartı sarar, ne bir zillet, işte onlar cennetin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır.” (Yunus Suresi, 26)

Adnan Oktar Canlı Yayında (23 Ağustos 2010)

23 Ağustos 2010 Pazartesi Saat 22:00'de
Adıyaman Asu TV CANLI YAYIN

Adıyaman Asu TV: T2A 11746 H Doğu S/R: 27500 Fec: 5/6

Canlı yayını izleyebileceğiniz yerel kanallar:
Mardin Kanal 47, Ankara Beypazarı Seyelan TV, Sakarya Kanal 54, Adana Ceyhan CRT

Tüm canlı yayınları Mavi Karadeniz Radyo 106.4 frekansından dinleyebilirsiniz.

İnternet sitesi:
HarunYahya.TV ve HarunYahya.FM

Macintosh kullanıcıları (dilerlerse Windows veya Linux kullanıcıları da) film gösterim programlarında link yerine mms://yayin.harunyahya.tv/HarunYahyaLive
ekleyerek izleyebilirler.

Sorularınızı ahirzamansohbetleri@hotmail.com adresine gönderebilirsiniz.

İncil'de Hz. İsa'nın Beşeri Özellikleri

Hz. İsa'nın doğumu, soyu, yakınları
İbrahim oğlu, Davut oğlu İsa Mesih'in soyuyla ilgili kayıt şöyledir... (Matta, 1/1-2)
Daha sonra İsa'nın annesiyle kardeşleri geldi. Dışarıda durdular, haber gönderip onu çağırdılar. (Markos, 3/31)
… Kalabalıklar, "Bu, Celile'nin Nasıra kentinden İsa Peygamber" diyordu. (Matta, 21/11)
Meryem'in oğlu, Yakup, Yose, Yahuda ve Simun'un kardeşi olan marangoz değil mi bu? Kızkardeşleri burada, aramızda yaşamıyor mu?..(Markos, 6/3)
İsa bilgice ve boyca gelişiyor, Allah ve insanlar önünde iyilik buluyordu. (Luka, 2/52)

Hz. İsa'nın beşeri özellikleri
Yemek yemesi
Onlarla sofrada otururken İsa ekmek aldı, şükretti ve ekmeği bölüp onlara verdi. (Luka, 24/30)
Sevinçten hâlâ inanamayan, şaşkınlık içindeki öğrencilerine, "Sizde yiyecek bir şey var mı?" diye sordu. Kendisine bir parça kızarmış balık verdiler. İsa onu alıp gözlerinin önünde yedi. (Luka, 24/41-43)
Daha sonra İsa, Levi'nin evinde yemek yerken... (Markos, 2/15)
... İsa, yolculuktan yorulmuş olduğu için kuyunun yanına oturmuştu. Saat on iki sularıydı. Samiriyeli bir kadın su çekmeye geldi. İsa ona, "Bana su ver, içeyim" dedi. (Yuhanna, 4/6-7)
Yorulması ve dinlenmesi
İsa, kayığın uç tarafında bir yastığa yaslanmış uyuyordu... (Markos, 4/38)
İsa onlara, "Gelin, tek başımıza tenha bir yere gidelim de biraz dinlenin"dedi. Gelen giden öyle çoktu ki, yemek yemeye bile vakit bulamıyorlardı. (Markos, 6/31)
...Yolculuktan yorulmuş olan İsa kuyunun yanına oturdu... (Yuhanna, 4/6)
Hz. İsa her insan gibi Allah’ın rahmetine muhtaçtır
Herşey bana Rabbim tarafından verildi... (Matta, 11/27)
...Allah'ın bana verdiği buyruk uyarınca iş görüyorum... (Yuhanna, 14/31)
...Size söylediğim sözleri kendiliğimden söylemiyorum... (Yuhanna, 14/10)
...Size önemle belirtirim ki, elçi kendiliğinden hiçbir şey yapamaz...(Yuhanna, 5/19)
...Benim öğretişim kendimden değil, beni gönderenden esinleniyor.(Yuhanna, 7/16)
Onları bana veren Rabbim her varlıktan üstündür... (Yuhanna, 10/29)
Çünkü ben kendiliğimden konuşmadım. Ne diyeceğimi, ne konuşacağımı beni gönderen Allah buyurdu. O'nun buyruğunun ise sonsuz yaşam olduğunu biliyorum. Bunun için konuştuğum her sözü Allah'ın bana bildirdiği gibi söylüyorum. (Yuhanna, 12/49-50)
İsa Allah'ın herşeyi kendi ellerine verdiğini ve Allah'tan gelmiş olup yine Allah'a gittiğini biliyordu. (Yuhanna, 13/3)
Ben her zaman O'nun beğendiği işleri yapıyorum. (Yuhanna, 8/29)
Ben kendi kendime hiçbir şey yapamam; işittiğim gibi yargılarım. Benim yargılayışım doğrudur. Çünkü kendi isteğimi değil, beni gönderenin isteğini ararım. (Yuhanna, 5/30)
Hz. İsa'nın Allah'a dua etmesi
Biraz ileriye giderek yüzüstü yere kapandı, duaya koyuldu... (Matta, 26/39)
gözlerini göğe dikerek şükran duasını yaptı... (Matta, 14/19)
Halkı salıverdikten sonra dua etmek için tek başına dağa çıktı… (Matta, 14/23)
Sabah çok erkenden, ortalık henüz ağarmadan İsa kalktı, evden çıkıp ıssız bir yere gitti, orada dua etmeye başladı. (Markos, 1/35)
Onları uğurladıktan sonra, dua etmek için dağa çıktı. (Markos, 6/46)
İsa öğrencilerine, "Ben dua ederken siz burada oturun" dedi. (Markos, 14/32)
O günlerde İsa, dua etmek için dağa çıktı ve bütün geceyi Allah'a dua ederek geçirdi. (Luka, 6/12)
İsa bir yerde dua ediyordu… (Luka, 11/1)
... Ben, imanını yitirmeyesin diye senin için dua ettim… (Luka, 22/32)