Adnan Oktar Canlı Yayında (01 Nisan 2010)



 1 Nisan 2010 Perşembe Saat 22:00'de
Maraş Aksu TV'de
106.4 Mavi Karadeniz Radyo'da CANLI YAYIN

Maraş Aksu TV: T3A 12685 H Batı 30000 5/6

Tüm canlı yayınları Mavi Karadeniz Radyo 106.4 frekansından dinleyebilirsiniz.

İnternet sitesi:
HarunYahya.TV ve HarunYahya.FM

Macintosh kullanıcıları (dilerlerse Windows veya Linux kullanıcıları da) film gösterim programlarında link yerine mms://yayin.harunyahya.tv/HarunYahyaLive
ekleyerek izleyebilirler.

İlmi Araştırma Dergisi Nisan 2010 Bülteni


Değerli okuyucumuz,


İlmi Araştırma derginiz bu ay da birbirinden önemli konuların yer aldığı makalelerle sizlere ulaşıyor. Nisan 2010 sayısının kapak konusu, “Sayın Adnan Oktar’ın, Konuşmalarında İslam Ahlakının Hakimiyeti ve Mehdiyet Konularına Özel Yer Ayırması, Kuran Ahlakının Bir Gereği ve Peygamberimiz (s.a.v.)’ın Bir Sünnetidir” başlığını taşıyor.

Sayın Adnan Oktar yaptığı tüm radyo ve televizyon röportajlarında ve sohbetlerinde Mehdiyet konusuna özel önem vermekte ve bu konuya geniş yer ayırmaktadır. Kuşkusuz ki bu durum, her konuda olduğu gibi Sayın Adnan Oktar’ın kendisine Kuran ayetlerini ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünnetini rehber edinmesinden kaynaklanmaktadır. Yazıda yer alan ara başlıklar şunlardır:

1-Hz. Mehdi (a.s.)’dan bahsedilmesi ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın gelişinin Müslümanlara müjdelenmesi Peygamberimiz (s.a.v.)’in bir sünnetidir.
2-1400 yılı aşkın bir süredir tüm büyük İslam alimleri Müslümanlara Hz. Mehdi (a.s.)’ın gelişini müjdelemiş; eserlerinde ve sohbetlerinde bu konuya geniş yer ayırmışlardır.
3-Yüce Rabbimiz, Hz. Adem (a.s.)’dan ve dünyanın yaratılışından bu yana, tüm dünyayı Mehdiyet için hazırlamıştır.
4-Kuran’da İslam ahlakının tüm yeryüzüne hakim olacağı vadedilmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.) de, 14 asırdır hasretle beklenen bu büyük olaya Hz. Mehdi (a.s.)’ın vesile olacağını bildirmiştir. Mehdiyet’ten bahsedilmesini önemsiz ve gereksiz görmek, İslam ahlakının hakimiyetini de önemsiz görmek olur.
5-Kuran’da, tarih boyunca kötülerle iyilerin, deccaliyet ile Mehdiyet’in, batıl ile hak dinin bir mücadelesi olduğu bildirilmiştir. İşte ahir zamanda deccaliyeti yenecek olan güç ve hemen her sorunun çözümü de Mehdiyet olacaktır.
6-Kimi insanların Hz. Mehdi (a.s.)’ın gelmesini istememelerinin altında dünyaya yönelik menfaat kaygıları yatar.
7-Hz. Mehdi (a.s.)’ın gelişi Allah’ın yarattığı bir kaderdir. Aleyhte yürütülen hiçbir çaba, bu müjdenin gerçekleşmesine engel olamayacaktır.
Bu önemli makalede “Mehdiyet’i Gündeme Getirmekten Kaçınmak Samimiyetsizlik Olur”, “Ev Mücahitliği Mantığı Büyük Yanılgıdır” başlıkları altında Sayın Adnan Oktar’ın konu ile ilgili röportajlarında yaptığı açıklamaları okuyabilirsiniz.

Sizlere Nisan 2010 sayımızda ulaşacak olan bir diğer önemli konu ise “Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Ali Bardakoğlu’nun İslam Ahlakına Davet Eden Sözleri” Başlığını taşıyor.

Bazı insanların göz ardı ettiği bir Kuran hükmü olan selam vermek ile ilgili olarak ayetlerde Rabbimiz ne buyurmuştur? Müminlerin birbirine selam vermesinin önemi ve ahir zamanda insanların birbirine selam vermemesi hakkında Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hadislerinde hangi bilgileri aktarmıştır? Bu konu“Kuran Ahlakında Selam Vermenin Önemi” başlıklı makalede sizlere ulaşıyor.

Her ay olduğu gibi bu ay da sizlere eserleri tüm dünyada tanınan Sayın Adnan Oktar’ın önemli eserlerinden biri olan ve günümüzde dünya üzerindeki ahlaki dejenerasyonu organize eden ve adeta bir ağ gibi tüm ülkelerde uzantıları bulunan bir sosyal yapıyı tanımlayan KARA KLAN isimli kitabını da hediye ediyoruz.

Derginizde yer alan konuların başlıkları ise şunlardır:

KAPAK KONUSU:

Sayın Adnan Oktar’ın, Konuşmalarında İslam Ahlakının Hakimiyeti ve Mehdiyet Konularına Özel Yer Ayırması, Kuran Ahlakının Bir Gereği ve Peygamberimiz (s.a.v.)’ın Bir Sünnetidir

MAKALELER:

- Sayın Adnan Oktar Hz. Mehdi (a.s.)’ın Üstün Ahlakını ve Fiziksel Özelliklerini Anlatıyor
- Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Ali Bardakoğlu’nun İslam Ahlakına Davet Eden Sözleri
- İnceleme: Tüm Canlıları ve Eşya Alemini Yaratan Allah'tır.
- Allah İnsanlarla Çok İlgilidir ve Çok Merhametlidir.

Güncel
Bir Ayet Bir Açıklama
400 Derecelik Hidrotermal Bacaları Uzaktan Algılayan Yengeç Gözü
Kısa Kısa...
Adnan Oktar Ne Demişti? Ne Oldu?
Kuran Ahlakında Selam Vermenin Önemi
Sakınılması Gereken Bir Davranış Bozukluğu: Kıskançlık
Müminler Allah’ın Rahmetini Umut Ederek Konuşurlar

HEDİYE KİTAP:

Kara Klan

İlmi Mercek Dergisi Nisan 2010 Bülteni



Değerli okuyucumuz,

İlmi Mercek Nisan 2010 sayısında sizlere “SAYIN ADNAN OKTAR YUSUF SURESİ’NDE BİLDİRİLEN HZ. MEHDİ (A.S.)’A DAİR İŞARETLERİ AÇIKLIYOR” başlığını taşıyan makale ile ulaşıyor. Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerinde, Kuran-ı Kerim’in Yusuf kıssasında anlatılan Hz. Yusuf (a.s.)’ın hayatıyla, Hz. Mehdi (a.s.)’ın hayatı arasında çok büyük benzerlikler olduğu haber verilmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.)’in verdiği bu bilgi doğrultusunda Kuran ayetlerine bakıldığında, Hz. Mehdi (a.s.) ile ilgili hadislerle çok mutabık olayların yer aldığı görülür (Doğrusunu Allah bilir). Uzun yıllardır tüm dünyada yayımlanan ve çok büyük teveccühle karşılanan eserleriyle Hz. Mehdi (a.s.)’ın nüzulünü ve İslam ahlakının dünya hakimiyetini müjdeleyen Sayın Adnan Oktar, gerek röportajlarında gerekse makalelerinde bu mutabık olaylara dikkat çekmektedir. Bu makalede, Hz. Yusuf (a.s.) kıssası ile Hz. Mehdi (a.s.)’ın benzerliklerini Sayın Adnan Oktar’ın anlatımından okuyacaksınız.


Soluduğumuz hava, % 77 azot, % 21 oksijen ve % 1 oranında karbondioksit ve argon gibi gazların karışımından oluşan son derece hassas dengelere sahiptir. Ancak bu son derece hassas dengeler üzerine kurulu dünya atmosferi, hidrokarbonlar adı verilen kimyasallar tarafından kirletilir. Bunlar ağaç ve fosil yakıtlar gibi maddelerin yanmasıyla ortaya çıkar. Ancak havada oluşan bu kirleticiler, Yüce Allah’ın yarattığı özel yöntemlerle temizlenir. Bu yöntemlerden biri de Kuran-ı Kerim’de bildirilen fotosentez işlemidir. “KURAN’IN BİLİMSEL MUCİZELERİNDEN: “NEFES ALAN SABAH”” başlıklı makalede 20. yüzyılın önemli keşifleri arasında yer alan fotosentez faaliyetinin, Allah’ın Kuran’da, “Kararmaya ilk başladığı zaman, geceye andolsun, ve nefes almaya başladığı zaman, sabaha;” (Tekvir Suresi, 17-18) ayetleriyle işaret ettiği Kuran’ın bilimsel mucizelerinden biri olduğunu okuyacaksınız.

Karşımızda duran bir insana veya aynaya baktığımızda kusursuz bir simetri hemen dikkatimizi çekerken, kirpikli hücrelerin iç organlarımızı asimetrik olarak yerleştirmesindeki hikmetler nelerdir? Aklı ve şuuru olmayan bu hücreler, nasıl olur da embriyoda henüz beyin dahi oluşmamışken sağı ve solu ayırt eder ve tüm insanlarda organları nereye yerleştirmeleri gerektiğini bilirler? Bu işlemler sırasında kirpikli hücrelerin oluşturdukları kabarcıkların işlevi nedir? Bütün bu soruların cevaplarını ve daha fazlasını “VÜCUT İÇİNDE SAĞ-SOL AYIRIMI YAPAN KİRPİKLİ HÜCRELER” isimli makalede okuyabilirsiniz.

Bu ay derginizle birlikte Harun Yahya müstear ismiyle eserlerini yayınlayan dünyaca ünlü yazarımız Sayın Adnan Oktar’ın kıymetli eserlerinden biri olanALLAH AKILLA BİLİNİR isimli kitabını da hediye olarak alabilirsiniz.

Sizlere ulaşacak olan diğer konu başlıklarımız ise şunlardır:


KAPAK KONUSU:

Sayın Adnan Oktar Yusuf Suresi’ndeki Hz. Mehdi (a.s.)’a Dair İşaretleri Açıklıyor


İNSAN MUCİZESİ:

Usta Bir Kameraman Gibi Hareket Eden Beyindeki Hedef Takip Sisteminin Özellikleri

İMAN HAKİKATLERİ:

Canlılardaki Üstün Yapı ve Düzen Faydalı Ürünlere Örnek Oluyor

Canlılardaki Solmayan Renklerin Kaynağı Nedir?

Hücrenin Taklit Edilemeyen Özellikleri

Vücut İçinde Sağ - Sol Ayrımı Yapan Kirpikli Hücreler

İNSAN VÜCUDU:

Vücudumuz Gece ile Gündüzü Nasıl Ayırt Eder?

BİTKİ DÜNYASI:

Kuran’ın Bilimsel Mucizelerinden: “Nefes Alan Sabah”

Bu Sayıdaki Diğer Makaleler
İslam Dünyası’nda Geçen Ay
Türk İslam Birliği Yolunda...
Bu Ay Neler Var?
Bir Ayet Bir Açıklama
Ebcedlerde Ahir Zaman
Dağlardaki Radyo Alıcıları
Fosiller Evrimi Yalanlıyor
Bebeğin Cinsiyeti Nasıl Belirleniyor?
Laktik Asit Spor Yaparken Nasıl Enerji Verir?
Darwinist Neleri Düşünmez?

HEDİYE KİTAP:

Allah Akıllan Bilinir

TÜRK LİDERLER ÖVGÜYÜ HAK ETTİ

TÜRK LİDERLER ÖVGÜYÜ HAK ETTİ

Ne Demişti

8 Mart 2008 tarihli Basın Toplantısı

Adnan Oktar: Karabağ doğru kanayan bir yara. Orada çok ciddi bir haksızlık ciddi bir zulüm, ciddi bir katliam yaşandı. Bunun dünya kamuoyunda çok ciddi gündeme getirilmesi gerekir. Ermeniler bizim kardeşimizdir, dostumuzdur, ama burada yapılan da bir zülumdur. Ne Ermenilerin Türklere, ne Türklerin Ermenilere bir düşmanlığı kabul edilebilir bir şey değildir. Osmanlı döneminde kardeşçe, dostça birarada yaşadık. Çok değerli bilim adamları, sanatçılar çıktı Ermeniler içerisinden. Türk devletine, Osmanlı’ya son derece sadıktılar. Hiç bir sorunumuz yoktu bu sonradan çıkarılan bir fitnedir. Bunun düzeltilmesi gerekiyor. Şefkatle, sevgiyle birbirimize yaklaşmamız gerekir. Ermeniler zaten ehl-i kitaptır. Allah’a inanan insanlardır, saygıyı, sevgiyi, hürmeti iyi bilen insanlardır. Bu gibi tahriklere hiç bir kapılmamaları lazımdır.



Başkent TV, 24 Nisan 2009

Adnan Oktar: Ermenistan’la bizim aramızdaki muhabbet, sevgi, kardeşlik çok eskiye dayanır. Bunu egoist, bencil bir üslupla, sevgisiz bir üslupla kırmaya çalışanlar karanlık mihraklar. Bu oyuna gelmemek lazım,onlar bizim evlatlarımız, kardeşlerimiz, Osmanlı döneminde biz onlarla iç içeydik. Biz onlara niye Millet-i Sadıka dedik, niye sadık millet dedik, demek ki Allah onlarda bir güzellik meydana getirmiş, güzel ahlak meydana getirmiş. Fakat bu insanlara sevginin dışında, eğer egoistlik, bencillik, hırs, kin sunulmaya kalkarsa bazı kişiler, bu çok çirkin olur, çok yanlış olur yani bu çok ayıptır. Onlar bizim dostumuz, kardeşimiz, sevgiyle, muhabbetle yaklaşılması lazım. Sevgi hepsini çözecektir göreceksiniz, Karabağ’da niçin dursunlar, yani niçin sınır kapılarını açmasınlar, niye bir düşmanlık anlayışı olsun ve niye bir intikam anıtları olsun? Bunların hepsi suni şeylerdir, zorlama şeylerdir, bunların tamamı kalkacak, benim bütün söylediklerimin doğru çıktığını göreceksiniz.
Ne Oldu

Yeni Şafak,19 Şubat 2010


ABD Temsilciler Meclisi eski üyesi Robert Wexler, Türkiye ile Ermenistan arasındaki görüşmelerden dolayı hükümeti kutladı. SETA Vakfı Washington Ofisi tarafından düzenlenen "Model Ortaklık: Türkiye-Amerikan İlişkilerine Yaratıcı Yaklaşımlar" başlıklı panelde konuşan Wexler, Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilere destek verdi. İki ülke arasındaki ilişkilerde gelinen noktanın sevindirici olduğunu ifade eden Wexler, her iki ülkenin liderlerinin de barış için büyük riskler aldığını ve övgüyü hak ettiklerini söyledi.

Mekke'nin Fethi

Mekke'nin Fethi
Andolsun Allah, elçisinin gördüğü rüyanın hak olduğunu doğruladı. Eğer Allah dilerse, mutlaka siz Mescid-i Haram'a güven içinde, saçlarınızı tıraş etmiş, (kiminiz de) kısaltmış olarak (ve) korkusuzca gireceksiniz. Fakat Allah, sizin bilmediğinizi bildi, böylece bundan önce size yakın bir fetih (nasib) kıldı. (Fetih Suresi, 27)

Peygamber Efendimiz, Medine'de iken gördüğü bir rüyasında, müminlerin güven içinde Mescid-i Haram'a girdiklerini ve Kabe'yi tavaf ettiklerini görmüş ve müminleri bu haberle müjdelemişti. Çünkü, Mekke'den Medine'ye hicret eden müminler, o zamandan beri Mekke'ye gidemiyorlardı. Allah, Peygamberimiz (sav)'e Katından bir yardım ve destek olarak Fetih Suresi'nin 27. ayetini vahyetmiş ve rüyasının doğru olduğunu eğer Allah dilerse müminlerin Mekke'ye girebileceklerini bildirmiştir.

Gerçekten de, bir süre sonra, önce Hudeybiye Barışı ve ardından gelen Mekke'nin fethi ile, Müslümanlar aynı ayette bildirildiği gibi güven içinde Mescid-i Haram'a girmişlerdir. Böylece Allah, Peygamber Efendimizin önceden haber verdiği müjdenin gerçek olduğunu göstermiştir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta vardır. Fetih Suresi'nin 27. ayetine dikkat edilirse, Mekke'nin fethinden önce gerçekleşecek bir başka fetihten daha söz edildiği görülecektir. Nitekim ayette haber verildiği gibi Müslümanlar, önce Yahudilerin elinde bulunan Hayber Kalesi'ni fethetmişler, daha sonra da Mekke'ye girmişlerdir. Mekke'nin fethiyle ilgili ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:

Onlara karşı size zafer verdikten sonra, Mekke'nin göbeğinde ellerini sizden ve sizin de ellerinizi onlardan çeken O'dur. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir. (Fetih Suresi, 24)

Şüphesiz, Biz sana apaçık bir fetih verdik. Öyle ki Allah, senin geçmiş ve gelecek (her) günahını bağışlasın, üzerindeki nimetini tamamlasın ve seni dosdoğru bir yola yöneltsin. Ve Allah, sana 'üstün ve onurlu' bir zaferle yardım etsin. (Fetih Suresi, 1-3)

Neredeyse seni (bu) yerden (yurdundan) çıkarmak için tedirgin edeceklerdi; bu durumda kendileri de senden sonra az bir süreden başka kalamazlar. (İsra Suresi, 76)

Peygamberimiz (sav) Hicret'in 8. yılında Mekke'ye girerek bu şehri fethetmiştir. İki sene sonra da, Allah'ın Kuran'da bildirdiği gibi inkarcılar Mekke'den çıkmışlardır. Burada önemli olan bir başka nokta ise şudur: Peygamber Efendimiz (sav) müminlere bu müjdeleri verdiğinde, mevcut durum hiç de bu yönde değildir. Hatta, koşullar tam aksini göstermekte, müşrikler müminleri kesinlikle Mekke'ye sokmamakta kararlı görünmektedirler. Bu ise, kalbinde hastalık olanların, Peygamber Efendimiz (sav)'in söylediklerine şüphe ile bakmalarına neden olmuştur. Ancak Peygamberimiz (sav) Allah'a güvenerek, insanların ne diyeceklerini hiç önemsemeden, Allah'ın kendisine bildirdiğine iman etmiş ve bunu insanlara açıklamıştır. Söylediklerinin yakın bir gelecekte gerçekleşmesi de Kuran'ın önemli bir mucizesidir.

Adnan Oktar Canlı Yayında (30 Mart 2010)

BAŞBAKAN: İTTİFAK HER DERDİN DEVASIDIR

Ne Demişti

Başkent TV, 13 Şubat 2009

Adnan Oktar: Bir insan çift parmağı ile bir şeyi kaldıramıyorsa iki eliyle birden tutar, asılır, kaldırır. Ha bire çift parmakları ile zorluyorlar. Yok işte, Filistin’e yara bandı gönderelim, kanamayı durdurucu ilaçlar gönderelim, kan gönderelim, serum gönderelim… kardeşim o kan akmasa da sen de kan göndermesen olmuyor mu? O yara olmasa da sen de yara bandı göndermesen olmuyor mu? Türk İslam Birliği’ni oluşturalım, millet asılıp kesilmesin, zulüm de olmasın, onlara da ihtiyaç olmasın. Böyle bir kahramanlık anlayışı var bir kısım insanlarda. İşte oraya bol bol doktor gönderelim. Niye doktor gönderiyorsun? Türk İslam Birliği’ni savunacak insanlar gönderelim, Türk İslam Birliği’ni oluşturalım. Hayır zaten olduysa olay, o ayrı mesele tabi, kan akıtıldıysa tabi doktor göndereceğiz, ilaç da, her şey göndereceğiz. Ama bunu engellemek varken, bunu engelleme ile ilgili hiçbir çalışma yapmayıp da sadece o konuya hazırlık yapmak… Mesela vakıflar var, dernekler, şahıslar var, sürekli ağızlarında bu var. “İşte onlar çok perişan durumdalar, onlara pansuman bezi gönderelim. İlaç gönderelim, Novalgine gönderelim. Acıyı dindirmek için uyuşturucu ilaç gönderelim." Kardeşim canı yanmasa bunların, bu sistemi değiştirsek, Türk İslam Birliği’ni kursak hem İsrail’i kurtarsak, oradaki dindarları, hem Hıristiyan dindarları kurtarsak, hem Müslümanları kurtarsak olmuyor mu?... Türk İslam Birliği şart, Türk İslam Birliği'nin bir an önce oluşması gerekiyor, birçok söz şeklinde söylenebilir. Allah bunu yapacak, kaderimizde bu. Sadece sebebe sarılmamız gerekiyor. Şimdi ben buradan elimi uzatmaya niyet etmezsem bu bardağa dokunamam. Değil mi? Niyet edince Allah veriyor. Bunu isteyince, yani niyet etmek duadır. İşte niyet edeceğiz ki Allah bize versin inşaAllah. Geniş çapta niyet edilmesi gerekir, istenmesi gerekir. Ama herkes uyusa bile Türk İslam Birliği yine olacak, onu söyleyeyim.



Abu Dhabi TV, 19 Şubat 2009

Muhabir :
Hocam biliyorsunuz dünyada Müslümanlar her yerde zulüm görüyor. Savaş bölgelerinde, Müslüman bölgelerinde, Filistin’de olsun, Afganistan’da olsun, Somali’de olsun, nereye baksanız Müslümanlar... Sebep kim, yani Müslümanların kendileri mi sebep yoksa başka sebepler de var mı?

Adnan Oktar: Bunun çözümünü söyleyeyim ben. Müslümanlar çözümüne yanaşmadıkları için bu olaylar devam ediyor. Çözümü, bütün Müslümanların birlik olmasıdır, bu farzdır, Allah’ın emridir. Yani namaz kılmak gibi, oruç gibi farzdır. Bir insan namazını kılmıyorsa fısk içindedir. İslam âleminin birleşmesini ve birlikte hareket etmesini istemiyorsa yine fısk içinde olur. Yani günaha girmiş olur. Bunun en güzel çözümü Türk milletinin öncülüğünde Türkiye’nin öncülüğünde Türk Devletlerinin desteğinde bir Türk-İslam Birliği’dir. Türk milletini lider olarak görmemin nedeni ahlaken ve mücahit ruhu yönünden çok güçlü bir millettir, metafizik bir millettir Türk milleti ve özel görevlidir, Allah öyle yaratmıştır... Böyle bir yapılanmada Hıristiyanlar, Museviler hatta Budistler hatta ateistler herkes rahat eder. Bütün Müslüman âlemi huzur içinde yaşayacaktır. Herkes ibadetini istediği gibi yapar. Museviler sinagoglarına istediği gibi giderler, Musevilerin ibadetlerinde hiçbir sorun olmaz, onlara karşı sevgi ve şefkat olur. Hıristiyanlar kiliselerine giderler, istedikleri gibi ibadetlerini yaparlar hatta destek görürler, her yönden, maddi ve manevi her yönden şefkat ve korunma içinde olurlar. Bu çok güzel bir sistem olur. Bu olmadığı için, bölünmüş, parçalanmışlık olduğu için hem Hıristiyanlar eziliyor, hem Museviler eziliyor, Müslümanlar da bir kat daha fazla eziliyor. Bunun çözümü Türk-İslam Birliği’dir, bunun uzaması durumunda bu Gayretullah’a dokunur, Allah’a karşı bir tavırdır bu. Allah “birleşin” diyor, “ben birleşmeyeceğim” gibi bir ifade olmuş oluyor -haşa. Allah namaz kılın deyince nasıl Müslümanlar namaz kılıyorsa, değil mi? Yasakladığı bir hüküm olduğunda, “domuz eti yemeyin” diyor, yemiyoruz, Allah “bölünmeyin” diyor, bölünüyorlar, “birleşin” diyor, birleşmiyorlar. Bu haramdır, Müslümanların bir an önce birleşmeleri gerekir. O zaman bu konunun süt liman olduğunu, etrafın bayram yerine döndüğünü görecekler. Bir mucize meydana gelir, bütün Müslümanlar huzur içinde olurlar.




Çay TV - Maraş Aksu TV, 07 Ocak 2010

Adnan Oktar:
Manevi bölünmenin kalkması lazım, işte Hamas’la Filistin Kurtuluş Örgütü’nün yek vücut olmaları lazım. Çünkü Allah’ımız bir, Kitab’ımız bir, kardeşiz. Hatta ırk olarak bile birler, hepsi İsmailoğulları’ndan. Dolayısıyla bölünme kalkacak tabii, ama bölünme bu sorunu halletmez. Ne olması gerekiyor, Türk İslam Birliği olması gerekiyor. Asıl olay bu, Türk İslam Birliği’dir. Türk İslam Birliği olmadan Filistin birleşse bile fitne kalkmaz, kargaşa bitmez, dinmez ve rahatlık olmaz. Birleşme hiçbir şeyi çözmez. Hatta daha da başka olaylar meydana getirebilir ve birleşmesinden de bir bereket çıkmaz. TEK ÇÖZÜM TÜRK-İSLAM BİRLİĞİ’DİR. Türkiye’nin liderliğinde bölgede büyük bir yapılanma oluşması ve bu güzelliklerle de Avrupa Birliği’ne girmemiz
.

Ne Oldu

lliyet, 27 Mart 2010




Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Arap Birliği zirvesinde yaptığı konuşmadan bölümler:

Türkler ve Arapların, sadece ortak bir coğrafyayı paylaşmakla kalmadığını,
ortak bir tarihi, ortak bir kültürü, ortak bir medeniyeti ve ortak bir inancı da paylaştıklarını ifade eden Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu: "Şunu bütün kalbimle ifade etmek isterim, İstanbul’un kaderi Sirte’nin kaderinden, Trablus’un kaderinden, Kahire’nin, Şam’ın, Bağdat’ın, Sana’nın, Mekke ile Medine’nin ve elbette Kudüs’ün kaderinden ayrı değildir.

Tarih ve inançlarımız bizi, birbirimize dost değil, altını çizerek ifade ediyorum, birbirimize kardeş yapmıştır. Biz bu bölgenin büyük ve müreffeh tarihini hep birlikte yazdık.

Bu bölgenin aydınlık geleceğini de hep birlikte yazacağımızdan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Evet... Zor bir coğrafyada yaşıyoruz. Özellikle son yüzyılda, ne yazık ki kanla gözyaşıyla acıyla çatışma ve işgallerle yoğrulmuş bir coğrafyada bulunuyoruz. Ama bu durum, bizi asla ve asla umutsuzluğa sevk edemez.

İttifak her derdin devasıdır. Bir olmak, iri olmaktır, diri olmaktır....

Filistinlilerin ve elbette tüm İslam ülkelerinin, birlik ve bütünlüğü bu noktada her zamankinden daha fazla önem ve hayatiyet arz ediyor. Filistinli kardeşlerimizin, başta El-Fetih ve Hamas olmak üzere, Filistin’in ulusal birliği için el ele, gönül gönüle, omuz omuza atacakları adımları bütün kalbimizle destekliyoruz.
Gün, oturup ağıt yakma, oturup göz yaşı dökme, oturup gelişmeleri tribünlerden seyretme günü değildir. Gün, ittifak günüdür, bir arada hareket etme, acilen barışı tesis etme günüdür. Türkiye olarak, Filistin meselesinin çözümünü bölgenin barış ve huzurunun anahtarı olarak gördüğümüzü, Filistin’in haklı davasını desteklediğimizi ve yakından takip ettiğimizi burada bir kez daha hatırlatmak isterim.

Hamiyet-i İslamiye

Hamiyet-i İslamiyeİnsanlar fıtrat olarak, sevdikleri kişilere, önem verdikleri nesnelere ya da değerlere yönelik bir koruma duygusuna sahiptirler. Bu kişilere ya da değerlere maddi ya da manevi bir zarar gelmesine ya da istismar edilmelerine karşı ciddi çaba gösterir; bu duruma karşı doğal olarak bir koruyup kollama eğilimi içinde olurlar. İşte insanların çok sevdikleri, düşkünlük derecesinde bağlı olup değer verdikleri bir şeye karşı içlerinde hissettikleri bu şiddetli koruma ve sahiplenme heyecanının diğer bir adı da “hamiyet”tir.

Fakat insanların sahip oldukları güçlü hamiyet duyguları ancak Kuran ahlakı üzerine kurulu olduğu takdirde gerçek bir anlam ifade eder. Çünkü gerçek hamiyet duygusunun temelini Allah (cc) korkusu oluşturur. Müslümanların halis Allah (cc) korkusuna ve O’nun rızasını aramaya dayalı bir hamiyet anlayışları vardır. ‘Hamiyet-i İslamiye’ bir Müslümanın sahip olması gereken üstün ahlak özelliklerinden biridir. Yüce Allah (cc) dinini tüm insanlara bir yol gösterici olarak vahyetmiştir.

Dinin gereklerini, Kuran ahlakının güzelliğini, İslam'ın insanlığa getirdiği maddi ve manevi tüm faydaları, diğer insanlara anlatmak ise Müslümanlara verilmiş bir sorumluluktur. Müslümanlar bu sorumluluğu hem bizzat kendileri yaşayıp çevrelerindekilere örnek olarak, hem de sözlü veya yazılı şekilde insanlara anlatarak yerine getirirler. İnsanların İslam dinini tanımaları ve sevmeleri, Kuran ahlakını öğrenmeleri için yoğun bir gayret içine girerler. Böyle bir kişi, kendine ayıracağı zamandan da fedakarlık yaparak tüm vaktini ve imkanlarını bu amaca yönlendirir. Çünkü tek bir insanın bile ahiret kurtuluşuna vesile olabilmek, Müslümanlar için çok önemli bir ibadettir.

Müslümanlar din ahlakını tebliğ edebilecekleri, toplumun ve insanların maddi manevi huzura kavuşmasına, kötülüklerin, haksızlıkların, zulmün, ahlaksızlığın önünün kesilmesine vesile olabilecekleri durumlarda asla kendi çıkarlarını düşünmezler. Allah (cc)'ın
"Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et... " (Nahl Suresi, 125) ayetinde bildirdiği şekilde güzel ahlakı tebliğ ederler. Rabbimiz ayetinde, hamiyeti güçlü olan Müslümanların yaşamaları gereken bu ahlakı, "Şu halde boş kaldığın zaman, durmaksızın (dua ve ibadetle) yorulmaya-devam et."(İnşirah Suresi, 7) emriyle insanlara bildirmiştir.

Güçlü bir hamiyet-i İslamiye duygusuyla hareket edildiğinde, elde edilen sonuç ise yalnızca Allah (cc)'ın müminlere bir lütfu, yardımı ve ikramıdır. Yüce Rabbimiz, dinine sahip çıkan, İslam’ı ve İslam ahlakını koruma duygusuyla çaba harcayan kullarını inşaAllah galip kılmaktadır.

Büyük İslam alimi Bediüzaman Said-i Nursi, talebelerinden birine yazdığı mektubunda, onun Kuran'ın anlatılması konusunda gösterdiği hamiyetin ve kazandığı başarının kendisine Allah (cc)'ın bir ikramı ve yardımı olduğunu hatırlatarak bu gerçeğe dikkat çekmiştir:

“Kuran'ın tebliğ edilmesindeki başarın, gayretin ve şevkin, bir İlahi bir ikramdır, belki bir Kuran'ın bir kerametidir, bir İlahi yardımdır…" (Dokuzuncu Mektub, Mektubat, s. 32)

Hamiyet-i İslamiyesi güçlü olan; diğer bir deyişle içinde İslam’ın menfaatlerini korumaya yönelik heyecan taşıyan müminlerin bu ahlakını değerli İslam alimlerinden İbn-i Mace Hazretleri ise şöyle ifade etmiştir:

“Gayret sahibi bir mü'min, dine aykırı ve zararlı durumlar, hâdiseler ve tecavüzler karşısında lâkayd ve duygusuz kalamaz, müteessir olur, hamiyet-i diniyesi galeyana gelir ve dinin emrettiği müsbet şekilde dine hizmet gayreti artar. …" (İslam Prensipleri Ansiklopedisi 2.cilt, s. 540 1042/1, 9. Kitabünikah, 56. Babda L996. Hadis)

Adnan Oktar Canlı Yayında (28 Mart 2010)

28 Mart 2010 Pazar Saat 21:30'de
İzmir Kanal 35'de
106.4 Mavi Karadeniz Radyo'da CANLI YAYIN

İzmir Kanal 35: T3A 12685 H Batı 30000 5/6

Tüm canlı yayınları Mavi Karadeniz Radyo 106.4 frekansından ve Marmara FM 105.2 frekansından dinleyebilirsiniz.

İnternet sitesi:
HarunYahya.TV ve HarunYahya.FM

Macintosh kullanıcıları (dilerlerse Windows veya Linux kullanıcıları da) film gösterim programlarında link yerine mms://yayin.harunyahya.tv/HarunYahyaLive
ekleyerek izleyebilirler.

BARIŞ GÖRÜŞMELERİ İÇİN EN İYİ ARABULUCU TÜRKİYE

Ne Demişti

Gulf Today, 2 Kasım 2008

Adnan Oktar: Bu zaten eskiden beri Türkiye’nin üzerinde olan bir görevdir bu.Yani bütün hükümetler döneminde de bunu biz gördük. Türkiye her zaman fiilen Türk İslam aleminin liderliğini üstlenmiştir. Her yerde bunu hissettirmektedir. Her yerde bir ağabeylik görevini dolaylı yoldan veyahut dolaysız olarak da göstermektedir. HER TÜRLÜ ANLAŞMAZLIKTA TÜRKİYE DEVREYE GİRMEKTEDİR. Mesela Kafkas İttifakının oluşmasında Türkiye devreye girmiştir. Diğer ülkelerin arasında anlaşmazlık olduğunda Türkiye arabulucu konumunda olmaktadır. Doğalgaz boru hattı projesi olsun, petrol boru hattı projesi olsun, diğer projelerde de Türkiye’nin öncülüğü çok açık görülmektedir. Türkiye bunu zaten resmi bir açıklama yapmadan da şu an fiilen yapmakta ve bu devam etmekte ve gelişmektedir.

Ne Oldu


Sabah, 7 Şubat 2010




İspanya Dışişleri Bakanı Miguel Angel Moratinos, ülkesinin devraldığı AB dönem başkanlığında bir numaralı gündem maddesinin Orta Doğu barış süreci olacağını, ancak her iki taraf için de en iyi arabulucunun Türkiye olduğunu söyledi. Moratinos “Görüşmelerde hem İsrail, hem Filistin, hem de Suriye tarafının barışı desteklediklerini gördüm. Biz İsrail ile Suriye arasındaki dolaylı görüşmelerde Türkiye’nin arabulucu rolünü tam anlamıyla destekliyoruz. Barış müzakerelerinin bir sonuca ulaşması için en uygun arabulucu Türkiye’dir” diye konuştu.

Robotlarin İlham Kaynağı Örumcekler

Robotlarin İlham Kaynağı Orumceklerİnsanlığın büyük bir bilgi birikimi, yıllar süren araştırmalar, uğraşılar ve teknolojik gelişmeler sonucu ürettikleri doğada milyonlarca yıldır bulunmaktadır. Bunu fark eden bilim adamları doğayı gözlemlemekte, buluşlarında doğadan yararlanmakta ve doğadaki örneklere bakarak sürekli yeni modeller geliştirmektedirler.

Robot teknolojisi ile ilgilenen bilim adamları da çalışmaları sırasında böcekleri gözlemlemekte ve onları örnek alarak çeşitli çalışmalar yapmaktadırlar. Bunun en yakın örneği Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi tarafından geliştirilen “örümcek robot”tur.

NASA, bu robotun, günün birinde diğer gezegenleri, kuyruklu yıldızları, Ay’ı ve göktaşlarını incelemek amacıyla kullanılabileceğini belirtmektedir. Avuç içine sığacak kadar küçük olan bu mikro robottan, uluslararası uzay istasyonlarının onarımında, farklı gezegenlerden toprak örneği toplamakta ve hatta tehlikeli araştırmalarda insanın yerini doldurmada faydalanılabileceği de ifade edilmektedir.

Robot örümcek gerçek örümcek
kadar başarılı mı?


Sadece 8 santimetre yüksekliğinde olan robot örümceğin, tıpkı gerçek bir örümcek gibi, çevresindeki engelleri sezmesine yarayan bir çift anteni bulunuyor. NASA, şimdilik 6 ayağı olan robotun, gerçekleştireceği çalışmalara bağlı olarak, ayak sayısının 8, 12 hatta 50’ye ve büyüklüğünün de şimdikinin 10 katına çıkarılabileceğini belirtiyor. Bilim adamları, geleneksel tekerlekli robotlardan ziyade, farklı yüzeylerde hareket kabiliyeti olan, örümcek ayaklarına sahip bir robotla çok daha verimli araştırmalar gerçekleştirilebileceğini söylüyorlar. Örümcek robot, bacakları sayesinde engelleri aşabiliyor, tepelere tırmanabiliyor ve normalde tekerleklerle ulaşılması imkansız yerlere çıkabiliyor. NASA mühendisi Robert Hogg, projenin bundan sonraki aşamasında, ön ayaklarını kullanabilecek bir örümcek robot geliştirmek istediklerini belirtiyor. Bilim adamları ayrıca, tek bir robottan ziyade aralarında, örümcek ağı gibi tasarlanmış bir “iletişim ağı” kuracak birçok robotun daha faydalı olacağı görüşündeler. 1997 yılında Mars’a inen Pathfinder’ın başarılı olduğu ancak, eğer birbiriyle iletişimi olan birden fazla uydu gönderilmiş olsaydı bunun daha da önemli başarılar getirmiş olacağı düşünülüyor.
Her ne kadar gelişmiş teknolojik özelliklerle donatılmış olsa da robotun “akılcı” davranışlar sergileyebilmesi çok önemli bir nokta. İşte konu “akıl” a geldiği zaman örümcek robotun performansı pek de parlak gözükmüyor. Robotun ayak hareketleri ve dönüşleri otomatik olarak ayarlanıyor ancak kalanını bilim adamları uzaktan kumanda ile idare etmek zorunda kalıyorlar. Şimdi robot teknisyenleri, robotların her şeyi kendilerinin kontrol edebilmelerini ve basit kararları kendilerinin alabilmelerini sağlayacak yapay bir zeka geliştirme üzerinde çalışıyorlar.

Örümceğin muhteşem vücut tasarımı

Örümceğin vücut yapısını detaylı olarak incelediğimizde bilim adamlarının neden bu canlıları robot yaparken örnek aldıklarını daha iyi anlarız. Şimdi, en üstün teknolojiyle bile tam olarak taklit edilemeyen örümcekteki muhteşem özellikleri yakından inceleyelim.

Yeryüzünde yüzlerce cins örümcek yaşar. Bu küçük hayvanlar kimi zaman yuvasının statik hesaplarını yapabilen bir inşaat mühendisi, kimi zaman üstün tasarımlar yapan bir iç mimar, kimi zaman güçlü ve esnek ipler, öldürücü zehirler, eritici asitler üreten bir kimyager, kimi zaman da son derece kurnaz taktiklerle avlanan bir avcı olarak karşımıza çıkabilirler.

Örümcekteki örnek bacaklar

Örümceğin en zor şartlar altında bile yürüyebilmesini ve tutunabilmesini sağlayan dört çift bacağı vardır. Her bacak yedi parçadan meydana gelmiştir. Her bacağın sonunda özel kıllar bulunur. Bu kıllar sayesinde hayvan duvarlarda veya tamamen ters düzlemlerde bile kolaylıkla yürüyebilir. Örümceklerin bacaklarındaki özel yapı sadece düz olmayan zeminlerde yürümelerini sağlamakla kalmaz. Bundan başka, gözleri iyi görmemesine rağmen örümcekler, geceleri de bacaklarındaki yapı sayesinde rahat hareket edebilmektedirler.

Bazı örümcek türleri sadece ışığı algılayabilecek kadar, yani bir insanın görme kabiliyetinin yüzde onu kadar görebilirler. Buna karşın örümcekler ağlarını gece karanlığında örerler ve bu sırada ağın üzerinde kolaylıkla yürürler. Örümcekler ördükleri ağların yapışkan bölümlerine basmadan sadece kuru taraflarında hareket ederler. Ender olarak bastıkları yapışkan ağlara yapışmaktan kurtulmalarını ise, salgılamış oldukları bir sıvıyla ayaklarını kaplamalarına borçludurlar.

Su örümcekleri ise su üzerinde yürüyebilmelerini sağlayan çok özel bir yapıya sahiptirler. Bu örümceklerin ayaklarının ucunda bulunan özel bir balmumuyla kaplı kıllardan oluşan kadifemsi sık bir örgü vardır. Bu sayede örümcek suyun üzerinde batmadan yürüyebilir

Örümcekteki hassas uyarıcılar

Sıçrayan örümcekler dışında, örümceklerin bir çoğunun görme duyuları oldukça zayıftır, ancak çok kısa mesafeleri algılayabilirler. Bir avcı için büyük bir zaaf sayılabilecek bu durum, örümcekte var olan çok hassas bir erken uyarı sistemi ile ortadan kaldırılmıştır.

Bu uyarı sisteminin temeli, dokunma duyusuna dayanır. Vücut, titreşimlere karşı çok hassas tüylerle kaplıdır. Bu tüylerin her biri bir sinir ucuna bağlanır. Dokunma hatta ses ve koku yüzünden meydana gelen titreşimlerle bu kıllar uyarılır. Tüyler titreşimleri sinir uçlarına aktarır. Sinirler de aldıkları uyarıları çok hızlı bir şekilde beyne iletir. Bu sayede örümcekler en küçük titreşimlerin bile varlığından haberdar olurlar.

Görülüyor ki NASA’daki bilim adamları, uzaya yolladıkları örümcek robotları üretirken gerçek bir örümceğin bu özelliklerinden faydalanmaya çalışmışlardır. Peki bilim adamlarının taklit etmeye çalıştıkları örümceklerin vücutlarındaki tüm bu muhteşem özellikler nasıl oluşmuştur?Acaba bir örümceğin ayak kılları üzerindeki suya batmayı önleyen kaplamayı kim yapmıştır? Örümcekler suyun kaldırma kuvvetini, su molekülleri ile aralarındaki etkileşimi nereden bilmektedirler? Bu sistemi kendileri tasarlayamayacaklarına göre bunu kim yapmıştır?

Bu soruların cevapları bizi mükemmel bir yaratılışın varlığına götürecektir. Çünkü bilim adamlarının taklit etmekte dahi zorlandıkları örümcekleri, Allah kusursuz bir şekilde yaratmıştır ve O’nun ilham ettiği “akıl” ile hareket etmektedirler.

Gelişen teknoloji sayesinde belki bir gün örümceklerin birçok özelliği taklit edilerek yeni robotlar yapılabilecektir. Ancak örümcekteki bu üstün özelliklere bakılacak olursa bilim adamlarının daha almaları gereken çok uzun yollar olduğu aşikardır.

İşte insanın, kendi becerisiyle ulaştığını sandığı şeylerin, doğada zaten var olduğunu görmesi, kendi kendisiyle övünmesinin ne denli büyük bir hata olacağını hatırlatmaktır. Allah yeryüzündeki her canlıyı kusursuz bir şekilde yaratmış ve onlara ihtiyaçları olan bütün özellikleri vermiştir. Allah bu kusursuz yaratma sanatını Kuran’da şöyle haber verir:

“O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir.“ (Haşr Suresi, 24)

Dindar Yahudilere ve Hıristiyanlara Şefkat ve Merhamet Göstermek Kuran'ın Açık Bir Emridir

Dindar Yahudilere ve Hıristiyanlara Şefkat ve Merhamet Göstermek Kuran'ın Açık Bir EmridirMüslümanlar Allah'ın Peygamberimiz (s.a.v.)’den önce gönderdiği tüm peygamberlere iman ederler ve hiçbirini diğerinden ayırt etmeksizin sevip sayarlar. Aynı şekilde bu hak peygamberlere gönülden bağlanmış ve onlarla birlikte hakkı savunmuş olan ashablarına da derin bir sevgi ve saygı beslerler. Kuran ayetlerinde peygamber ashablarından bahsedilen ifadeler şöyledir:

Ey iman edenler, Allah'ın yardımcıları olun: Meryem oğlu İsa'nın havarilere: "Allah'a (yönelirken) benim yardımcılarım kimlerdir?" demesi gibi. HAVARİLER DE DEMİŞLERDİ Kİ: "ALLAH'IN YARDIMCILARI BİZLERİZ." BÖYLECE İSRAİLOĞULLARINDAN BİR TOPLULUK İMAN ETMİŞ, bir topluluk da inkar etmişti. SONUNDA BİZ İMAN EDENLERİ DÜŞMANLARINA KARŞI DESTEKLEDİK, ONLAR DA ÜSTÜN GELDİLER. (Saff Suresi, 14)

... KİTAP EHLİ'NDEN BİR TOPLULUK VARDIR Kİ, GECE VAKTİNDE AYAKTA DURUP ALLAH'IN AYETLERİNİ OKUYARAK SECDEYE KAPANIRLAR. BUNLAR, ALLAH'A VE AHİRET GÜNÜNE İMAN EDER, MARUF OLANI EMREDER, MÜNKER OLANDAN SAKINDIRIR VE HAYIRLARDA YARIŞIRLAR. İŞTE BUNLAR SALİH OLANLARDANDIR. Onlar hayırdan her ne yaparlarsa, elbette ondan yoksun bırakılmazlar. ALLAH, MUTTAKİLERİ BİLENDİR. (Ali İmran Suresi, 113-115)

Müslümanlar Kuran'a ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünneti seniyyesine göre hareket etmeleri nedeniyle Kitap Ehlini sever ve onlara karşı muhabbet duyarlar. Allah'ın peygamberlerine karşı sadakat gösteren, onlara indirilen risalete bağlı kalanlara şefkat duyarlar. Bu nedenledir ki Allah'a ve Allah'ın Kitabı’na iman eden bir Müslümanın antisemit bir çizgide olması diye bir durum söz konusu olamaz. Çünkü antisemit olmak yani Hz. Musa (a.s.)‘a ve onun risaletine uymuş dindar musevilere karşı düşmanlık beslemek doğru değildir. Allah’a ve O’nun peygamberi Hz. Musa (a.s.) aracılığıyla İsrailoğullarına indirdiği Tevrat’a uydukları için bu kişilere öfke duymak Kuran’a göre haramdır. Müslümanlara yakışacak bir ahlak anlayışı değildir.

Bizim için esas olan Peygamberimiz (s.a.v.)’in tutumudur ki Peygamberimiz (s.a.v.), kendi döneminde yaşayan ve Allah'a iman eden Yahudilere karşı son derece anlayışlı ve adaletli davranmıştır. Peygamberimiz (s.a.v.) ve kendisinden sonraki 4 halife döneminde Kitap Ehli’ne son derece merhametle yaklaşılmış, bu kişiler korunup kollanmış, haklarında adaletle hükmedilmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.) hem onları İslam’a davet etmiş hem de Kuran'a göre onlara iyilikte bulunup dinlerini rahat yaşamalarına izin vermiştir.

Kuran ayetlerine göre, Kitap Ehline kesin olarak ve hiçbir şart gözetilmeksizin düşmanca bir tutum takınılması gerekse, bu uygulamayı ilk yapacak kişinin Peygamberimiz (s.a.v.) olacağı son derece açıktır. Oysa Peygamberimiz (s.a.v.)’in ve kendisinden sonra gelen halifeler dönemlerinde müslümanlara sığınan, eman dileyen ve dinlerinde onlarla savaşmayan dindar Yahudilere ve diğer Kitap Ehli mensuplarına son derece sevecen ve korumacı bir tutum izlendiği tarihi belgelerle de sabittir. (Detaylı bilgi için bkz:
kitapehli.com)

Allah ayetinde bu insanların hükmünü şöyle açıklamaktadır:

ALLAH, SİZİNLE DİN KONUSUNDA SAVAŞMAYAN, SİZİ YURTLARINIZDAN SÜRÜP-ÇIKARMAYANLARA İYİLİK YAPMANIZDAN VE ONLARA ADALETLİ DAVRANMANIZDAN SİZİ SAKINDIRMAZ. ÇÜNKÜ ALLAH, ADALET YAPANLARI SEVER. (Mümtehine Suresi, 8)

GERÇEK ŞU Kİ, İMAN EDENLERLE YAHUDİLER, SABİÎLER VE HRİSTİYANLARDAN ALLAH'A, AHİRET GÜNÜNE İNANAN VE SALİH AMELLERDE BULUNANLAR; ONLAR İÇİN KORKU YOKTUR, ONLAR MAHZUN DA OLMAYACAKLARDIR. (Maide Suresi. 69)

Bu nedenledir ki Kuran ayetlerine göre, Peygamberimiz (s.a.v.) döneminde de şu anda da müslümanların fikren mücadele içinde olmaları gerekenler dindarlar değil ateist Yahudiler ve bir kısım Hıristiyanlardır. Peygamberimiz (s.a.v.)’in mücadele içinde olduğu grup hiçbir zaman dindar Yahudiler ya da Allah’ın birliğine inanan Hıristiyanlar olmamıştır. Peygamberimiz (s.a.v.) ve sahabeleri sadece; ateistlere ve müslümanlara zarar vermek, din ahlakının yayılmasını ve müslümanların tebliğ faaliyetlerini engellemek için maddi manevi gayret gösteren müşrik ve münafıklara karşı mücadele içinde olmuşlardır.

Peygamberimiz (s.a.v.)’in yaptığı savaşlara bakıldığında bunların her zaman savunma amaçlı savaşlar olduğu görülecektir. Yani Peygamberimiz (s.a.v.) hiçbir zaman kendisine savaş açmayanlara karşı savaş yoluna gitmemiş ya da savaşa son vermek isteyen ve eman dileyenlere karşı savaşı devam ettirmemiştir. Peygamberimiz (s.a.v.) Allah’ın Kuran'da kesin hükümlerle bildirdiği savaş durumlarına tam anlamıyla sadık kalmıştır. Kuran'da bu konuyla ilgili olarak şöyle bildirilmektedir:

KENDİLERİNE ZULMEDİLMESİ DOLAYISIYLA, ONLARA KARŞI SAVAŞ AÇILANA (MÜ'MİNLERE, SAVAŞMA) İZNİ VERİLDİ. ŞÜPHESİZ ALLAH, ONLARA YARDIM ETMEYE GÜÇ YETİRENDİR. (HAC SURESİ, 39)

ONLAR, (SAVAŞA) SON VERİRLERSE (SİZ DE SON VERİN); ŞÜPHESİZ ALLAH, BAĞIŞLAYANDIR ESİRGEYENDİR. (BAKARA SURESİ, 192)

... ONLAR, SİZE KARŞI SAVAŞINCAYA KADAR SİZ, MESCİD-İ HARAM YANINDA ONLARLA SAVAŞMAYIN. SİZİNLE SAVAŞIRLARSA SİZ DE ONLARLA SAVAŞIN... (BAKARA SURESİ, 191)

Dolayısıyla İslam tarihi bu anlayışın örnekleriyle doludur. Örneğin Hayber Yahudileri bir defasında Peygamberimiz (s.a.v.)'e gelip ürünlerinin bazı müslümanlar tarafından izinsiz şekilde alındığını söylemişler bunun üzerine Hz. Peygamber, müslümanları mescitte toplamış ve onlara kendileriyle anlaşma yapılanların mallarının haram olduğunu ilan etmiş ve yaptıkları şeyin doğru olmadığını açıklamıştır. (Müsned, IV, 89; Vakıdi, II, 691; Serahsi, Siyer, I, 133, IV, 1530) Yine Peygamberimiz (s.a.v.)’in Medine’nin ilk yıllarında hazırlattığı Medine Site Devleti Sözleşmesinin 17. Maddesinde, "Yahudilerden bize tabi olanlara yardım edilip iyi davranılacaktır. Onlar hiçbir haksızlığa uğramayacak, düşmanlarına yardım edilmeyecektir." ifadesi kullanılmıştır. Aynı sözleşmenin 25. Maddesinde, “Beni Avf yahudileri müminlerle birlikte tek bir ümmettirler. Onlar kendi dinlerine, müslümanlar da kendi dinlerine göre yaşayacaklardır." ifadesine yer verilirken 36. Maddede ise, “Müslümanlarla yahudiler arasında yardımlaşma, nasihat ve iyilik olacaktır" (İbn Kesir, es-Sire, II/322; Hamidullah, el-Vesaik, s.44-45; Doğu ve Batı kaynaklarında birlikte yaşama, s.285) ifadesi yer almıştır.

Peygamberimiz (s.a.v.)’in ardından Hz. Ebubekir (r.a.), Taberriye şehri feth edildiğinde burada yaşayan Hıristiyanlara kiliselerine dokunulmayacağına dair garanti vermiştir. Hz. Ömer (r.a.), Kudüs’ü fethettiğinde Kudüs halkına bir emanname vermiş ve Kitap Ehli'nin ibadethanelerine dokunulmayacağını bildirmiştir. Yine Hz. Ömer (r.a.)’ın Medain Hristiyanları’na verdiği taahhütte “Hıristiyan dini üzere olanlardan hiç bir kimse istemeyerek müslüman yapılmaya zorlanmaz” ilkesi yer almıştır. Hz. Osman (r.a.) döneminde ise bir Ermeni kenti olan Debil'in fethi sırasında, şehirde yaşayan Hıristiyanlar, Yahudiler ve mecusilere verilen emannamede, mabetlerin korunacağı garantisi sunulmuştur. Yıkılan kiliselerin onarılmasına, yeni havraların ve manastırların inşa edilmesine her zaman izin verilmiştir.

(Detaylı bilgi edinmek için bkz.
Peygamberimiz (s.a.v.) ve 4 halife döneminde Yahudilere ve Hıristiyanlara yapılan uygulamalar)

İRAN İLE SURİYE ARASINDA VİZELER KALKTI

Ne Demişti

Trabzon TV, 4 Eylül 2008

Muhabir:
Evet, Sayın Hocam Suriye ile son dönemdeki yakınlaşmamızı nasıl yorumladınız?

Adnan Oktar: Süper işte, bu çok önemli.Suriye’yle Türkiye’nin birleşmesi an meselesidir. Suriye bunu şiddetle istiyor, Türkiye’nin ağabeylik yapmasını; Suriye-Türkiye ayrı ayrı devletler ama tek bir beraberlik olsun istiyorlar. Bu çok güzel, Türk İslam Birliği kardeşliği içerisinde, tabii ki ayrımız gayrımız yok Suriye ile Türkiye de birleşecek inşaAllah, bu onun alameti. Pasaportsuz, vizesiz Suriye’ye gidebileceğiz, Suriyeliler de istedikleri gibi bize gelip konaklayabilecekler.Kardeş olacağız inşaAllah, güzel bir birlikteliğin ilk alametleri bunlar.



MPL TV Satranç Tahtası Programı, 19 Aralık 2008


Adnan Oktar: Bütün bu bölgenin ağabeysiyiz biz, dostuyuz. Hepsi bizim komşumuz, binlerce sene, yüzlerce sene iç içe yaşamışız biz, tamamen suni bir ayrılık var. SINIRLAR AÇILSIN, VİZELER KALKSIN, GÜRÜL GÜRÜL TİCARET YAPALIM, BAĞRIMIZA BASALIM ONLARI, BİR SEVİNÇ OLSUN, BAYRAM OLSUN, BEREKET, BOLLUK BÖYLE HER YERİ BİR SARSIN. Dünya da görsün bu kalleşliğin, egoistliğin, bencilliğin çirkinliğini görsünler, bize özensinler.

Ne Oldu

Vakit,26 Şubat 2010





Yeni Asya, 26 Şubat 2010




Fars Haber Ajansı, Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ın bugün Şam'ı ziyaretinde iki ülke arasındaki vizelerin kaldırılmasına karar verildiğini duyurdu. Vizelerin karşılıklı olarak kaldırılması anlaşmasının, İran Dışişleri Bakanı Manuçehr Mutteki ve Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim tarafından, iki ülke liderinin huzurunda imzalandığı belirtildi.

Haber 7, 26 Şubat 2010

Rabbimizin Peygamberlere Bahşettiği Mucizeler

Rabbimizin Peygamberlere Bahşettiği Mucizeler
Rabbimiz, elçilik göreviyle şereflendirdiği peygamberlerinden bazılarına kimi zaman onları inkar edenlerin ve müşriklerin tuzaklarından korumak, kimi zaman da insanların imanına vesile olması için mucizeler lütfetmiştir. Böylece bu değerli kullarını Katından yardımıyla güçlendirmiş, onların tebliğlerini ve fikri mücadelelerini kolaylaştırmıştır. Rabbimiz'in büyük bir nimeti olan bu mucizeler, insanlarda çok büyük bir etki oluşturmuş; müminlerin hidayetlerini ve şevklerini daha da arttırırken, pek çok kişinin de imanına vesile olmuştur.

Kuran-ı Kerim'de, Yüce Allah'ın mucizelerle desteklediği peygamberlerin tebliğleri, hayatları ve inkarcılara karşı verdikleri mücadele detaylı olarak bildirilmiştir. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), Hz. Musa, Hz. İbrahim ve Hz. İsa, Rabbimiz'in mucizeler bahşettiği mübarek elçilerindendir.

Örneğin Hz. İbrahim'i ateşe atmak isteyen inkarcıların tuzakları, Rabbimiz'in mucizesiyle bozulmuştur. Allah, "Biz de dedik ki: "Ey ateş, İbrahim'e karşı soğuk ve esenlik ol." (Enbiya Suresi, 69) ayetiyle de haber verdiği gibi, ateşe Hz. İbrahim'e esenlik olmasını emretmiştir. Böylece Rabbimiz'in mucizesiyle, inkar edenlerin Hz. İbrahim aleyhinde kurdukları tuzak yerle bir olmuştur. Kuran'da Allah'ın elçilerinden bazılarına bahşettiği diğer mucizeler şu şekilde haber verilmektedir:

“Allah, yazmıştır: "Andolsun, Ben galip geleceğim ve elçilerim de." Gerçekten Allah, en büyük kuvvet sahibidir, güçlü ve üstün olandır.””(Mücadele Suresi, 21)

Hz. İsa'nın Kavmine Gösterdiği Mucizeler

“Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrailoğulları'na apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar, "Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrailoğulları'nı senden geri püskürtmüştüm."” (Maide Suresi, 110)

“İsrailoğulları'na elçi kılacak. (O, İsrailoğulları'na şöyle diyecek:) "Gerçek şu, ben size Rabbiniz'den bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz, eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır."” (Al-i İmran Suresi, 49)

Hz. Musa'nın Asasının Ejderhaya Dönüşmesi Ve Karşısındakilerin Hilelerini Yutması

“(Firavun) Dedi ki: "Eğer gerçekten bir ayet getirmişsen ve doğru sözlülerden isen, bu durumda onu getir (bakalım)." Böylelikle (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha oluverdi. (Araf Suresi, 106- 107)

Sağ elindekini atıver, onların yaptıklarını yutacaktır; çünkü onların yaptıkları yalnızca bir büyücü hilesidir. Büyücü ise nereye varsa kurtulamaz.” (Taha Suresi, 69)

Hz. Musa'nın Asasıyla Vurarak Denizde Yol Açması

“İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa'nın adamları: "Gerçek ten yakalandık" dediler. (Musa:) "Hayır" dedi. "Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir." Bunun üzerine Musa'ya: "Asanla denize vur" diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu. Ötekileri de buraya yaklaştırdık. Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk. Sonra ötekileri suda boğduk.” (Şuara Suresi, 61–66)

Hz. Musa'nın Elinin Bembeyaz Olması

“Elini koltuğuna sok, bir hastalık olmadan, başka bir mucize (ayet) olarak bembeyaz bir durumda çıksın. Öyle ki sana büyük mucizelerimizden (birini) göstermiş olalım.” (Taha Suresi, 22–23)

Hz. İbrahim'in Parçaladığı Kuşların Ona Canlı Olarak Geri Gelmeleri

“Hani İbrahim: "Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster" demişti. (Allah ona:) "İnanmıyor musun?" deyince, "Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için" dedi. "Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir."”(Bakara Suresi, 260)

Hz. Yunus'un Balık Tarafından Yutulduktan Sonra Mucizevi Şekilde Kurtulması

“Şüphesiz Yunus da gönderilmiş (elçi)lerdendi. Hani o, dolu bir gemiye kaçmıştı. Böylece kur'aya katılmıştı da, kaybedenlerden olmuştu. Derken onu balık yutmuştu, oysa o kınanmıştı. Eğer (Allah'ı çokça) tesbih edenlerden olmasaydı, Onun karnında (insanların) dirilip-kaldırılacakları güne kadar kalakalmıştı. Sonunda o hasta bir durumdayken çıplak bir yere (sahile) attık.” (Saffat Suresi, 139–145)

Hz. Zekeriya'nın İlerlemiş Yaşında Çocukla Müjdelenmesi

“Orada Zekeriya Rabbine dua etti: "Rabbim, bana Katından tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu Sen, duaları işitensin" dedi. O mihrapta namaz kılarken, melekler ona seslendi: "Allah, sana Yahya'yı müjdeler. O, Allah'tan olan bir kelimeyi (İsa'yı) doğrulayan, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir." Dedi ki: "Rabbim, bana gerçekten ihtiyarlık ulaşmışken ve karım da kısırken nasıl bir oğlum olabilir?" "Böyledir" dedi, "Allah dilediğini yapar."” (Al-i İmran Suresi, 38–40)

Mucizeler Rabbimiz’in Kudretinin Birer Tecellisidir

Kuran ayetlerinde, yukarıda yer verilenlerin dışında daha birçok mucize haber verilmektedir. Rabbimiz'in bize haber verdiği bu mucizeler, tüm kainatın sahibi, sonsuz güç ve kudret sahibi olan Rabbimiz'in dilemesiyle meydana gelmektedir. Her bir mucize Allah'ın "Ol" emriyle ve Allah'ın dilediği şekilde gerçekleşmektedir. Allah bir Kuran ayetinde şu şekilde buyurmaktadır:

“Andolsun, senden önce de elçiler gönderdik, onlara eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmaksızın (hiç) bir elçiye herhangi bir ayeti (mucizeyi) getirmek olacak iş değildi. Her ecel (tesbit edilmiş süre) için bir kitap (yazı, hüküm, son) vardır.” (Ra'd Suresi, 38)

Maide Suresi'nde de Hz. İsa'nın, mucizeleri "Allah'ın izniyle" gerçekleştirdiği haber verilmektedir:

“Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrailoğulları'na apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar, "Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrailoğulları'nı senden geri püskürtmüştüm."” (Maide Suresi, 110)

Peygamberlerin hepsi Rabbimiz'e teslim olmuş, yüksek ahlaklı, alemlere üstün ve örnek kılınmış, mübarek kimselerdir. Ancak tüm insanlar gibi onlar da Rabbimiz'in huzurunda aciz ve muhtaçtırlar. Allah tüm kainatı yoktan var eden, tüm varlıklar üzerinde mutlak güç ve hakimiyet sahibi olandır. Canlı cansız herşeyin kontrolü Allah'a aittir. Tüm kainat, göklerde ve yerde bulunan canlı - cansız her şey: tüm insanlar, hayvanlar, bitkiler, eşyalar Allah'a aittir. Hepsini yaratan alemlerin Rabbi olan Allah'tır. Her şey O'nun emriyle hareket eder, o dilediği sürece varlığını sürdürebilir.

Tüm canlı varlıkları besleyen, onlara gökten ve yerden rızık veren, yeri yeşerten, geceyi karartan, Güneş'i parlak bir ışık kılan, mevsimleri var eden Yüce Allah'tır. Dünyanın yaratılışından itibaren yaşamış olan tüm insanları yaratan Allah'tır. Canlı ya da cansız her şey Allah'a muhtaçtır. Rabbimiz'in insanlar arasından seçip elçilik göreviyle şereflendirdiği peygamberleri de Allah'ın yarattığı ve O'nun emriyle hareket eden, Allah'a muhtaç insanlardır. Gösterdikleri mucizeler de sadece Allah'ın dilemesiyle meydana gelmektedir.

Enbiya Suresi'nde Rabbimiz'in sonsuz gücü şu şekilde haber verilmektedir:

“Göklerde ve yerde kim varsa O'nundur. O'nun yanında olanlar, O'na ibadet etmekte büyüklüğe kapılmazlar ve yorgunluk duymazlar. Gece ve gündüz, hiç durmaksızın tesbih ederler. Yoksa onlar, yerden birtakım ilahlar edindiler de, onlar mı (ölüleri) diriltecekler? Eğer her ikisinde (gökte ve yerde) Allah'ın dışında ilahlar olsaydı, elbette, ikisi de bozulup gitmişti. Arşın Rabbi olan Allah onların nitelendiregeldikleri şeylerden Yücedir. O, yaptıklarından sorulmaz, oysa onlar sorguya çekilirler. Yoksa O'ndan başka ilahlar mı edindiler? De ki: "Kesin-kanıt (burhan)ınızı getirin. İşte benimle birlikte olanların zikri (Kitab'ı) ve benden öncekilerin de zikri." Hayır, onların çoğu hakkı bilmiyorlar, bundan dolayı yüz çeviriyorlar.” (Enbiya Suresi, 19–24)

Rabbimiz Salih Kulu Hz. Meryem’e de Mucize Bahşetmiştir

Hz. Meryem'in Yanında Hep Hazır Yiyecek Olması

Hz. Zekeriya Allah'ın hidayete eriştirdiğini, salihlerden olduğunu, alemlere üstün kıldığını ve dosdoğru yola yöneltip ilettiğini bildirdiği peygamberlerdendir. Allah, Al-i İmran Suresi 37. ayetiyle, Hz. Meryem'in yetiştirilmesinden Hz. Zekeriya'yı sorumlu kıldığını bildirmiştir.

Hz. Zekeriya, Rabbimiz’e yürekten bağlı, salih bir mümin olan Hz. Meryem ile yakından ilgilenmiş, onun hayatındaki mucizevi olaylara bizzat tanık olmuş ve onun diğer insanlardan üstün kılınmış bir kimse olduğunu fark etmiştir. Hz. Meryem'in başına gelen bazı olaylar ile, Allah'ın onu rahmetiyle desteklediğine ve çeşitli vesilelerle onu Kendi fazlından nimetlendirdiğine şahit olmuştur. Allah, bu olaylardan birini Al-i İmran Suresi'nde bizlere şu şekilde bildirmiştir:

“... Zekeriya'yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: "Meryem, bu sana nereden geldi?" deyince, "Bu, Allah Katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir" dedi.” (Al-i İmran Suresi, 37)

Kuran'ın birçok ayetinde de bildirildiği gibi Allah, elçilerini karşılaştıkları her türlü zorluğa, tuzağa, sıkıntıya karşı korumuş, bu mübarek şahısların üzerindeki nimet ve bereketini artırmış, her zorluğun ardından onlara bir çıkış yolu yaratmıştır. Rabbimiz içerisinde bulundukları zor şartlarda bahşettiği mucizelerle, elçilerinin cesaretlerini ve güçlerini artırmış, üzerlerindeki yükün ağırlığını hafifletmiş, rahmetini hatırlatarak kalplerini kuvvetlendirmiştir.