Darwinistlerin Dino-Kuş Aldatmacasını Yaşatmak İçin Son Çırpınışları


Darwinistler dino-kuş iddialarının dehşetli yenilgisini kabul etmemek için çoktan cevaplandırılmış iddiaları yeniden gündeme getirmeye başladılar. Özellikle evrimin can çekiştiği şu son günlerde, ciddi şekilde paniğe kapıldılar ve Darwinizm’i kurtarmak adına peş peşe yeni aldatmaca yöntemleri aramaya koyuldular. Bunlara yeni örnek, bir kısım basında son zamanlarda yer alan, Çin’de bulunan bir dinozor fosili ile ilgiliydi. Darwinistler yine aynı çürük hikayeyi tekrarlıyor ve bu fosilin, sözde kuşların evrimine delil olduğu yanılgısını dile getiriyorlardı.

Söz konusu iddianın geçersizliği ile ilgili açıklamalar şöyledir:

Limusaurus inextricabilis olarak isimlendirilen fosilin bodur kolları ve üç parmaklı pençeleri bulunmaktadır. Fosilde aynı zamanda küçük bir parmak çıkıntısının olduğunu iddia eden Darwinist paleontologlar, bunu dördüncü bir parmak olarak lanse etmeye ve canlının bu özelliğini her zamanki gibi Darwinist propagandaya alet etmeye çalışmaktadırlar. Bu canlının (zaten var olması imkansız olan) tüylerinin “her nasılsa” OLMADIĞINI, fakat söz konusu 1 cm’lik kemik nedeniyle, 5 parmaklı dinozorlardan 3 parmaklı kuşlara geçişe iyi bir aday olabileceğini iddia etmektedirler.

Oysa bu, klasik bir Darwinist aldatmacadır.

Daha önce de çok kez farklı örnekler üzerinden belirttiğimiz gibi Darwinistler, bir fosil üzerindeki çeşitli yapılar hakkında spekülasyon yapma konusunda ustadırlar. Fosilleşmiş bir canlıdaki anatomik bir bozukluğu, kırık bir kemiği ya da canlının mükemmel bir uzvunu diledikleri gibi Darwinist izahlarına propaganda malzemesi yapabilmektedirler. Bu konudaki belki de en çarpıcı örnek için, Darwinistlerin Coelacanth fosili üzerinde yaptıkları spekülasyonları hatırlamakta fayda vardır. Fosil üzerindeki bütün spekülasyonlar, Coelacanth’ın günümüzde yaşayan canlı halinin defalarca bulunması sonucunda bir anda altüst olmuş, Darwinistler, foyası ortaya çıkan her Darwinist aldatmacada olduğu gibi, bu büyük rezalet karşısında da suskun kalmayı tercih etmişlerdir. (Coelacanth aldatmacası hakkındaki detaylı bilgileri buradan ve buradan okuyabilirsiniz.)

Şimdi de canlısını hiçbir zaman inceleyeme imkanımızın olmayacağı bir dinozor fosilindeki tek bir kemik çıkıntısı, Darwinist provokasyonlara alet edilmeye çalışılmaktadır. Oysa Limusaurus inextricabilis, mükemmel bir anatomiye sahip kusursuz bir kara canlısıdır. Hiçbir ara form özelliği göstermemektedir. Canlının tüm uzuv ve yapıları tam ve kusursuzdur. Daha önce defalarca belirttiğimiz gibi, Darwinistler eğer gerçekten ara fosil delili ortaya koymak istiyorlarsa getirmeleri gereken canlılar şöyle olmalıdır:
Darwinizm’e göre canlılar birbirlerine hayali şekilde dönüşürken, anormal varlıklar meydana gelmelidir. Bu garip canlılar milyarlarca olmalı ve kazılıp araştırılan her yerden bu acayip varlıkların fosilleri hiç durmadan çıkmalıdır. İşte bunlar olmadığı için, Darwinistler çaresizlikten fosildeki bir kemiği alıp, şekilden şekle sokup buna ara fosil deyip durmaktadılar. Oysa öne sürdükleri fosillerin tamamı, tam, mükemmel, kusursuz canlılara aittir.

Daha önce de açıkladığımız gibi, kara canlıları ile kuşlar arasında hiçbir zaman bir geçiş söz konusu olmamıştır. Kara canlılarının anatomik yapısı ile uçucu kuşların anatomik yapıları birbirlerinden tamamen farklıdır ve bu mükemmel anatomik uyumda oluşabilecek anlık değişiklik bile yalnızca canlının ölümü ile sonuçlanır. Uzun yıllardır Darwinistler tarafından ortaya atılan sözde kuşların kökeni iddiası, Limusaurus inextricabilis örneğinde yeni bir sahtekarlıkla süslenmeye de çalışılmıştır. Bulunan dinozoru hayallerinde bir kuşa benzetmeye gayret eden Darwinistler, dinozorun tüylerinin de olması gerektiğine karar vermiş, fakat fosilde böyle bir bulguya rastlanılmaması üzerine yeni taktiklere başvurmuşlardır. Fosilde tüye rastlanılmaması üzerine, “dinozorun vücudu tüylerle kaplı OLABİLİR” gibi ifadeler kullanmaktan çekinmemişlerdir. Buradaki amaç, milyonlarca yıl önce yaşamış olan mükemmel bir dinozoru spekülasyonla, laf kalabalığıyla ara fosilmiş gibi insanlara lanse edebilmektir. (Burada şu noktanın ayrıca belirtilmesi gerekir: Darwinistlerin daha önceden pek çok kere gündeme getirdikleri “tüylü dinozor” iddialarının tümü de gerçek dışıdır. Tüy denen yapıların tamamen farklı yapılar olduğu ve iddia edilen fosillerin sahte olduğu anlaşılmıştır.)

Nitekim son dönemlerde dinozorlardan kuşlara geçiş iddiasını tamamen ortadan kaldıran bulguların ortaya çıkması, dinozorların kuşlardan tamamen farklı ve uçuşa müsait olmayan kalça kemik yapısına sahip olmaları ve en önemlisi tamamen farklı femur kemiklerinin böyle bir dönüşümü imkansız hale getirmesi söz konusu Darwinist iddiayı tamamen ortadan kaldırmaktadır. Üstelik bu gerçek Darwinist bilim adamları tarafından da açıkça itiraf edilmiştir. Muhtemelen şu anda ortaya çıkarılan bu fosil, Darwinistler tarafından itiraf edilmiş bu büyük Darwinist çöküşü bertaraf edebilmek, bu yenilgiyi unutturabilmek için özel olarak gündeme getirilmiştir. Oysa Darwinist sahtekarlıklar, Darwinistleri her geçen gün daha da gülünç hale getirmektedir. Darwinistler ise bu gerçeği kabul etmekte bir sorun yaşamaktadırlar.

Limusaurus inextricabilis sahtekarlığı, Darwinizm tarihinde bir utanç örneği olarak yerini şimdiden almıştır. Benzer Darwinist yalanlar, yıkımı kabul edemeyen Darwinist diktatörlük tarafından çeşitli popüler yayın kuruluşları yoluyla yayılmaya çalışılmaktadır. Fakat Harun Yahya eserlerinin vesilesiyle artık Darwinizm’in dünya çapında çöküşü açıkça ortaya çıkmıştır. Allah, kainatı ve içindeki tüm canlıları kusursuz bir uyum içinde yaratmış ve her birini ayrı ayrı varetmiştir. Canlılığın yaratılışında kör tesadüflerin rolünün olamayacağını Allah muhteşem eserler ve kanıtlarla insanlara göstermiştir. Darwinistlere, artık herkesin bildiği Yaratılış gerçeğini kabul etmelerini ve çoktan cevaplandırılmış dayanaksız iddialarla ortaya çıkmamalarını tavsiye ediyoruz.


mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Hz. Mehdi (a.s.) İstanbul'dan Çıkacaktır


Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde Hz. Mehdi (a.s.)'nin İstanbul’dan çıkacağını gösteren pek çok bilgi verilmiştir. Bir hadiste Hz. Mehdi (a.s.)'nin Türkiye’den çıkacağı ve mücadelesinin sonuna kadar da buradan ayrılmayacağı şöyle bildirilmiştir:

MEHDÎ RUM'DAN, TÜRKLERDEN (çünkü, eskiden Türkiye'ye diyar-ı Rum deniliyordu.) AYRILMAYACAKTIR. (İş'afü'r-Rağıbîn'den naklen Tılsımlar Mecmuası, Bediüzzaman Said Nursi, s. 212)

Hz. Mehdi (a.s.) Hilafet Merkezinin Eskiden Bulunduğu Yerden Çıkacaktır

Ahir zamanda gerçekleşeceği haber verilen hadislerin merkez noktasını Hz. Mehdi (a.s.) ve Mehdiyet oluşturmaktadır. Ahir zamandaki önemli olayların çoğu Mehdiyet etrafında gelişir. Bu olayların yerleri hakkında farklı farklı rivayetler mevcuttur ancak Bediüzzaman Said Nursi, bu konuya şu şekilde açıklık getirmiştir:

Şimdi, Hz. Mehdi gibi eşhasın (şahıslar) hakkındaki rivayetin ihtilafatı ve sırrı (Hz. Mehdi (a.s.) gibi zatlar hakkında farklı haberler olmasının sebebi) şudur ki: Ehadisi tefsir edenler (hadisleri açıklayanlar), metn-i ehadisi tefsirlerine ve istinbatlarına tatbik etmişler (hadis metinlerini kendi anlayışlarına ve ufuklarının genişliğine bağlı olarak yorumlamışlardır). Mesela: Merkez-i saltanat o vakit Şam'da veya Medine'de olduğundan (yönetim merkezi o zaman Şam kentinde veya Medine kentinde olduğundan), vukuat-ı Hz. Mehdi'ye veya Süfyaniyye'yi merkez-i saltanat civarında olan Basra, Kufe, Şam gibi yerlerde tasavvur ederek öyle tefsir etmişler. (Hz. Mehdi (a.s.) veya Süfyan’la ilgili olayların yönetim merkezi (veya başşehir) civarında olan Basra, Kufe, Şam gibi yerlerde zannederek öyle yorumlamışlar)." (Sözler, s. 359)

Bir başka sözünde ise Bediüzzaman Said Nursi konuyu şöyle açıklamıştır:

"Merkez-i Hilafet eski zamanda Irak'da, Şam'da ve Medine'de bulunduğundan raviler kendi içtihatlarıyla daimi öyle kalacak gibi mana verip, (Hilafetin merkezi (yönetim veya idari merkez) eskiden Irakta, Şam’da ve Medine’de bulunduğundan, hadislerle ilgili haberleri aktaranlar kendi yorumlamalarıyla sanki hep öyle kalacakmış gibi anlamlandırıp) "Merkez-i Hilafet-i İslamiye" yakınlarında tasvir etmişler, Halep ve Şam demişler (yönetim merkezi yakınlarında olarak kurgulamışlar, Halep ve Şam demişler). Hadisin mücmel haberlerini kendi içtihatlarıyla tavsil etmişler." Hadisteki kısaltılmış öz anlatımı bu şekilde kendi anlayışlarına göre açıklayıp yorumlamışlar.) (Şualar, s. 492)

Rivayetlerde farklı şehirler geçse de, ahir zaman olaylarının gerçekleştiği yerle ilgili rivayetlerin ortak noktası, bu olayların Peygamberimiz (sav)in iki sancağı, kılıcı ve gömleği ile diğer mukaddes emanetlerinin de bulunduğu Hilafet Merkezi'nde gerçekleştiğidir. Bediüzzaman'ın ifadelerinden de anlaşıldığı gibi, ahir zaman hadislerini aktaran alimler, ahir zaman olaylarını kendi dönemlerindeki hilafet merkezlerini esas alarak aktarmışlardır. Aynı zamanda Hz. Mehdi (a.s.)’nin çıkacağı yer hakkında, her alim kendi zamanının Hilafet Merkezi olan Irak, Şam, Kufe, Medine gibi şehirleri belirtmiştir. Hz. Mehdi (a.s.)'nin çıkış yeri hakkında rivayetlerin farklı olmasının sebebi de budur. Çünkü hadis aktaran bu ravilerin içtihatları, bilgileri ve görüşleri zamanla çeşitli rivayetlere katılarak (aktarıcılarınınkiyle karışarak) günümüze dek ulaşmıştır. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav)’den günümüze kadar Halifelik Merkezinin bulunduğu yer, Şam, Halep, Küfe, Mekke ve en son İstanbul olmak üzere pek çok kez değişmiştir.

Bediüzzaman da bu sonuca varmıştır. Bilindiği gibi, son hilafet merkezi "İstanbul"dur. Halifelik bu yüzyılın başlarında resmi olarak kaldırılmıştır ve o günden bu yana dünya üzerinde başka hiçbir yere de taşınmamıştır. Peygamberimizin iki sancağı, kılıcı ve gömleği ile diğer mukaddes emanetler İstanbul'dadır. Sonuç olarak, halen bu manevi ünvanı koruyan tek şehir İstanbul'dur. Dolayısıyla Hz. Mehdi (a.s.)'nin de buradan çıkması beklenmektedir (doğrusunu Allah bilir).

Hz. Mehdi (a.s.) Beraberinde, İstanbul’da Saklanan Kutsal Emanetlerle Çıkacaktır
Abdullah b. Surefeden rivayet edildi ki:
Hz. Mehdi (a.s.)'nin beraberinde, süslenmiş bir halde Peygamberimiz (sav)’in bayrağı olacaktır.
(Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 65)

Peygamber (sav)’in softan bayrağı ile çıkacaktır. O bayrak dört köşeli olup dikişsizdir ve rengi de siyahtır. Onda bir hicr (hale) bulunur. O, Resulullah (sav)’ın vefatından beri açılmamış olup Hz. Mehdi (a.s.) çıkınca açılacaktır. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 23)

Hz. Mehdi (a.s.) İstanbul’u Manen Fethedecektir

Hz. İbni Amrdan (r.a.) rivayet edilmiştir: Peygamberimiz (sav) buyurdu ki: Ey Ümmet! Altı şey vardır ki; onlar olmadan kıyamet kopmaz (altıncısı) medinenin (şehrin)fethi.
-Denildi ki : Hangi medine? (Hangi şehir?)
-Buyurdu ki: Konstantiniyye.
(*) Bu Konstantiniyyenin Hz. Mehdi (a.s.) tarafından yapılacak fethidir.
(Muhammed B. Resul El Hüseyin El Berzenci,Kıyamet Alametleri, s. 204 - Ramuz-el Ehadis, s. 296)

Doğruyu, yanlışı ayırt eden, aldatmayan, çalmayan ve dinine bağlı emiriniz (Hz. Mehdi (a.s.)) Konstantiniyye'yi (İstanbul’u) fethedecektir. (Mehdilik ve İmamiye, s. 196)

Dünyada hiçbir zaman kalmayıp ancak tek bir gün kalsa bile o günde benim ailemden bir zatın (Hz. Mehdi (a.s.)'nin ) Deylem dağına (yahut eyaletine) ve Konstantiniyye şehrine (İstanbul’a) sahip olması için Allah (c.c.) muhakkak o günü uzatacaktır. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 74 / Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, s. 440)

Hz. Mehdi (a.s.) Konstantiniyye ve Deylem dağını fethedecektir. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 27)

Ancak, ahir zaman olaylarının vuku bulduğu yerle ilgili rivayetlerin ortak noktası, bu olayların Hilafet Merkezi'nde gerçekleştiğidir.


mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Stres ve Sıkıntı Kalbe Olumsuz Etki Eder


Allah, “öğüt ve hatırlatma” olarak indirdiği Kuran’la insanlara, kendileri için “seçip beğendiği” (Maide Suresi, 3) dini bildirmekte, ayetlerle onlara kurtuluş yolunu göstermektedir.

İnsanlar ancak Allah’ın kendileri için en uygun yaşam şekli olarak belirlediği hayatı yaşayarak ve Allah’ın emir ve tavsiyelerine uyarak dünya hayatında mutlu ve huzurlu olabilirler. Nitekim Müslümanlar iman ettikleri ve Allah’ın emir ve tavsiyeleri doğrultusunda yaşadıkları için bütün hayatlarını huzur ve rahatlık içinde geçirirler. İman etmeyen ve Kuran ahlakından yüz çeviren insanlar ise hiçbir zaman gerçek anlamda mutlu olamazlar. Zira bir insanın mutlu olabilmesi için öncelikle vicdanen rahat olması, sıkıntı içinde yaşamasına sebep olacak bir durum içinde bulunmaması gerekir. Vicdanın rahat olması da yalnızca iman etmek ve Allah’ın emrettiği ahlakı yaşamakla mümkündür.

Allah insanın kalp rahatlığını ve gerçek huzuru yalnızca Allah'a imanla elde edebileceğini bir ayetinde şöyle bildirmektedir:

Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah'ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur. (Rad Suresi, 28)

Ayetten de anlaşıldığı gibi, Allah’ı anmayan inkarcıların kalpleri hiçbir şekilde tatmin bulmaz ve ne yaparlarsa yapsınlar gerçek huzur ve mutluluğu yakalayamazlar. Aksine tüm hayatlarını stres, sıkıntı, üzüntü ve kaygı içinde geçirirler.

Kaygı, stres ve sıkıntı kalp krizi riskini arttırır

İman etmeyenlerin kendi aralarında yaşadıkları öfke, korku, güvensizlik, umutsuzluk, endişe dolu stresli ve sıkıntılı hayat kalplerini ve aynı zamanda tüm bedenlerini çok yorar, vücutlarındaki denge bozulur ve bedenlerinde oluşan gerilim karşısında vücutları tepki göstererek alarma geçer. İşte bu durumun yol açtığı en önemli hastalıklardan biri de kalp krizidir.

Her şeyi kendine dert edinen, her olayda üzüntüye ve öfkeye kapılacak bir yön bulan, tüm hayatlarını endişe ve karamsarlık içinde yaşayan insanlar kalp krizi geçirme riskiyle birinci dereceden karşı karşıyadırlar. Bilimsel bulgular stres, endişe, öfke gibi duyguların kalp krizinde çok önemli rol oynadığını ortaya koymakta, dünyada ölüm nedenleri arasında ilk sırada yer alan kalp damar hastalıklarına yol açan önemli unsurlardan birinin stres ve sıkıntılar olduğunu kaydetmektedir. Uzmanlar endişeli, telaşlı, sinirli, öfkeli, agresif, rekabetçi insanların kalp krizi oranlarının, bu davranışları daha az gösteren insanlardan daha fazla olduğunu belirtmekte, stres derecesi ne kadar yüksek ise kandaki akyuvarların tepkisinin o kadar zayıfladığını ifade etmektedirler.

Müslümanlar Allah’a güvenip dayanırlar ve hiçbir olay karşısında sıkıntıya kapılmazlar

İman edenler Allah’a tevekkül ettikleri ve hiçbir olay karşısında paniğe, üzüntüye, ümitsizliğe kapılmadıkları için bedenen de sağlıklı ve zinde kalırlar. Allah'a güvenip dayanmalarının, başlarına gelen her şeyi Allah’tan bir hayır olarak değerlendirmelerinin etkisi genel beden sağlıklarına da olumlu olarak yansır. Onların da hastalıkları olur, onlar da yaşlanırlar, ama hastalıkları ya da yaşlanmaları stres ve sıkıntıların yol açtığı manevi çöküntüden kaynaklanmaz.

Müslümanların başlarına gelene güzel gözle bakmaları ve hiçbir şeyden paniğe ve karamsarlığa kapılmamaları Allah’a olan sevgilerinin ve bağlılıklarının bir göstergesidir. Onlar Allah’ın yarattığı her şeyde kendileri için bir güzellik olduğunu bilir, her işlerinde Allah’ı dost ve vekil edinir, O’na sığınırlar. Nitekim Allah tüm insanlığa göndermiş olduğu Kuran’da vekil olarak Kendisinin yeteceğini, her şeyin Kendi kontrolünde olduğunu bildirmiş, insanlara kadere teslim olmayı ve tevekküllü davranmayı öğüt vererek kaygıdan, endişeden, paniğe, sıkıntıya kapılmaktan onları men etmiştir. Bu konuda Kuran’da çok fazla ayet bulunmaktadır. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:

Allah'a tevekkül et; vekil olarak Allah yeter. (Ahzab Suresi, 3)

De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler." (Tevbe Suresi, 51)

Allah bir ayetinde de Peygamberimiz (sav)'e sıkıntıya düşmemesi için tavsiyede bulunmaktadır:

Bir Kitap'tır ki onunla uyarman için ve mü'minlere bir öğüt olmak üzere sana indirildi. Öyleyse bundan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın. (Araf Suresi, 2)

Bir başka ayetinde de Allah Peygamberimiz (sav)'e, onun yalnızca Kuran ahlakını tebliğden sorumlu olduğunu ve hidayeti verecek olanın ancak Kendisi olduğunu hatırlatmakta, bu nedenle insanlar hiyadet bulmadığında kendisini üzmemesini ona tavsiye etmektedir:

Onlar mü'min olmayacaklar diye neredeyse kendini kahredeceksin (öyle mi?) (Şuara Suresi, 3)

Gerçek şu ki, sen, sevdiğini hidayete erdiremezsin, ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir; O, hidayete erecek olanları daha iyi bilendir. (Kasas Suresi, 56)

Allah insanları her şart ve olayda tevekküllü olmaya, her şeye hayır gözüyle bakmaya, gerçekleşen her şeyin Allah’tan olduğunu bilerek yaşamaya çağırmakta, kalpte sıkıntı duymaktan, üzülmekten, gereksiz yere endişeye kapılmaktan onları men etmektedir.

Stres ve sıkıntı pek çok hastalığa yol açmaktadır

Her şeyde strese ve karamsarlığa kapılan insanlar bu davranışlarıyla kendilerini maddi ve manevi zarara uğratırlar. Kalp rahatsızlıklarının yanı sıra strese bağlı olarak ortaya çıkan rahatsızlıkların başlıcaları; tansiyon hastalıkları, migren, bazı kemik hastalıkları, böbrek dengesizliği, solunum bozuklukları, alerjiler, beyinde büyüme meydana gelmesi gibi sorunlardır. Uzmanlar stresin yıkıcı etkilerinden korunmak için sakin ve dengeli bir yapıya, rahat, huzurlu, güvenli ve kaygıdan uzak bir ruh haline sahip olunması gerektiğini ifade etmektedirler. Huzurlu, dengeli ve rahat bir psikoloji ise, ancak Allah’a ve Allah’ın şiarlarına olan gönülden bağlılıkla ve Kuran ahlakının eksiksiz yaşanmasıyla mümkündür.


mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Çin'de Bulunan En Eski Çömlek, Darwinistlerin "Toplumların Evrimi" İddiasını Bir Kez Daha Çürütmüştür


Çin’deki Yuchanyan Mağarası’nda arkeologlar tarafından yeni bulunan çömlek parçaları evrimci tarih anlayışını bir kez daha yerlebir etmiştir. BBC News’ta yeralan habere göre bulunan çömlek parçalarının yaşı 40 ayrı karbon-14 tarihlendirme testinin sonucuna göre 17.500 ila 18.300 yıl arası olarak tespit edilmiştir. Böylesine eski döneme ait çömlekler, sözde Kabataş Çağı’nın yaşandığı iddia edilen tarihlerde insanların medeni, yerleşik bir hayat yaşadıklarını göstermesi bakımından evrimciler açısından bir hezimettir.

Evrimcilerin iddiası, ilk insanların sözde yarı maymun varlıklar olduğu, zaman içinde fiziksel özellikleriyle birlikte zihinsel özelliklerinin de geliştiği, kabiliyetler kazandıkları, medeniyetin bu nedenle evrimleşerek ilerlediğidir. Bilimsel bulgulara dayanmayan ve hiçbir gerçekliği olmayan bu iddiaya göre, sözde ilkel atalarımız hayvani bir hayat yaşamışlar, insanlaştıkça medenileşmişler ve zihinleri geliştikçe kültürel olarak ilerleme kaydetmişlerdir. Vücudu tamamen tüylerle kaplı, üzerinde hayvan kürkleriyle ateş yakmaya çalışan, omuzlarında avladıkları hayvanlarla su kenarında yürüyen, mağaraların içinde hırıltılar çıkararak birbirleriyle anlaşmaya çalışan ilkel insan hikayeleri de bu bilim dışı iddianın ortaya attığı aldatmacalardan ibarettir. Ancak evrimcilerin "insanların yeni yeni konuşmayı öğrendiklerini" iddia ettikleri sözde Kabataş devri dönemine ait bugüne kadar elde edilen arkeolojik bulgular, gerçekte bu insanların aile hayatı yaşadıklarını, beyin ameliyatları yaptıklarını, resim ve müzik sanatını bildiklerini ortaya çıkmıştır.

Çin’deki Yuchanyan Mağarası’nda bulunan yaklaşık 18 bin yıllık çömlek parçaları da medeni hayatın izlerini taşımaları nedeniyle evrimci sözde “tarih çağları sıralaması”nı bozmuştur. 17.500 - 18.300 yıllık olduğu tespit edilen bu çömlek örnekleri bugüne kadar bulunan en eski çanak çömlek parçalarıdır. Evrimcilerin iddialarına baktığımızda sözde Kabataş Çağı olarak adlandırılan bu zaman diliminde yerleşik düzene geçilmemiş olunması, sadece kaba, taş aletlerle avcılık yapılarak mağaralarda ilkel bir hayat yaşanması gerekmektedir. Oysa arkeolojik bulgular bunun tam tersini bilimsel olarak ispatlamaktadır. Bu nedenle Yuchanyan Mağarası’nda bulunan bilinen en eski çömlek parçaları evrimcilerin hayalden öteye gitmeyen iddialarının asılsızlığını tam anlamıyla ortaya çıkarmıştır.

Aynı mağarada 2005 yılında pirinç taneleri de bulunmuştur. Bu bulgular biraraya getirildiğinde bundan 18 binyıl önce yaşayan insanların da günümüz insanlarıyla benzer şekilde tarım ile de ilgilendikleri ve medeni bir hayat sürdükleri anlaşılmaktadır.

Arkeoloji ve antropoloji gibi bilim dallarında yaşanan bu gibi gelişmeler ve elde edilen bulgular, "kültürel ve toplumsal evrim hikayesinin" hiçbir geçerliliğinin olmadığını ortaya koymaktadır. Arkeolojik kazılarda elde edilen bulgular açıkça göstermektedir ki tarih, Darwinist bilim adamlarınca materyalist ideolojinin ön yargılarına uygun olarak yorumlanmaktadır. “Kabataş Çağı” masalı materyalistlerin, insanı sözde akılsız hayvanlardan evrimleşmiş bir canlı gibi gösterme ve felsefi olarak inandıkları bu masalı bilimde yerleştirme çabalarından başka bir şey değildir.

Çin’de bulunan 18 bin yıllık çömlek parçaları da göstermektedir ki toplumların sözde ilkelden gelişmişe doğru ilerlediğini öne süren evrimci anlayış, bilimsel değerlerle ve gerçeklerle uyumlu değildir. Geçmiş dönemlerde yaşayan insanların geride bıraktıkları izler ve eserler, bir kere daha evrimcilerin öne sürdüğü "tarihin ve kültürlerin evrimi" aldatmacasını gözler önüne sermiştir.


mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Bilim ve Teknik Dergisi


Bi­lim Tek­nik Der­gi­si Bu­gü­nün So­run­la­rını (Be­la­la­rı­nı) Anlamak İçin 150 Yıllık Kı­la­vuz Ev­rim Teorisi­dir De­miş. Darwinizmden Kay­nak­la­nan Be­la­lar: Ko­mü­nizm, Fa­şizm, Satanizm, PKK ve Te­rör. Bü­tün Bu Sa­pık İde­o­lo­ji­le­rin Kö­ke­ni Darwiniz­me Da­yan­mak­ta­dir

Türk Mil­le­ti­nin % 95'i Dar­wi­nizm'e inan­mı­yor ve Darwinizm'e kar­şı. Bu­na kar­şın, Türk Mil­le­ti­nin bü­tü­nün­den top­la­nan ver­gi­ler­den el­de edi­len pa­ray­la, % 95’inin inan­ma­dı­ğı bir teo­ri mil­le­te TÜ­Bİ­TAK'a bağ­lı Bi­lim ve Tek­nik der­gi­si kanalıy­la ger­çek­miş gi­bi an­la­tı­lı­yor. Mil­le­ti­mi­zin inan­ma­dı­ğı bir pa­gan fel­se­fe­si, bir pa­gan dog­ma­sı mil­le­ti­mi­ze da­ya­tıl­ma­ya çalı­şı­lı­yor.

Em­per­ya­list­ler, Fa­şist­ler, Ko­mü­nist­ler, Ka­pi­ta­list­ler, Masonlar Pa­nik Hal­de Dar­wi­nizm'i Kur­tar­ma, Dar­win'in Ölü­sü­nü Di­rilt­me Te­la­şı­na Gir­di­ler

· Ame­ri­ka’dan it­hal Do­ug­las Fu­tuy­ma. Kon­fe­rans ye­ri: Boğaziçi ve İs­tan­bul Üni­ver­si­te­si

· Amerika’dan ithal Andrew Berry. Konferans yeri:Sabancı Üniversitesi

· Amerika’dan ithal Francisco Ayala. Konferans yeri: ODTÜ

· Amerika’dan ithal Daniel Dennett. Konferans yeri: Sabancı Üniversitesi

· İngiltere’den ithal Mark Thomas. Konferans yeri: Boğaziçi Üniversitesi

· İngiltere’den ithal Steve Jones. Konferans yeri: Boğaziçi Üniversitesi

· İsviçre’den ithal Klaus Amman. Konferans yeri: Sabancı Üniversitesi

Milletin parasıyla kurulan üniversitelerde, milletin parasıyla, milletin inançlarına karşı Darwinist felsefe dayatması oluşturuluyor. Bilimsellikle uzaktan yakından alakası olmayan eski Sümer ve eski Mısıra ait paganist dogma inançlar zorla Türk gençliğine dayatılıyor. Bu yanlış fikirleri aşılamak için yurtdışından özel olarak getirilen bu yabancı, paganist-Darwinist kişilere çok yüklü paralar veriliyor. Bunun içinde Sabancı Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi ve ODTÜ gibi üniversiteler seçiliyor.

Darwinizm, komünizm, materyalizm, şiddet ve terör birbirlerinden ayrılmaz bir bütündür. Darwinizm, insanları gayesiz birer hayvan olarak gördüğünden, bu anlayışı benimseyen insanları isyana, kavgaya, başıbozukluğa, sevgisizliğe, bencilliğe ve ahlaksızlığa yöneltir. İnsanı insan yapan değerlerden uzaklaştırılan, hayatın mücadeleden ibaret olduğu yönündeki Darwinist telkinlerle yetiştirilen insanlar için artık ailenin, din ahlakının, namus ve şerefin bir önemi kalmamakta, bu insanlar her türlü sapkın ideoloji ve akımın peşinden gidebilmektedir. Nitekim Darwinizm’i temel alan akımlar, geçtiğimiz yüzyılda en büyük yıkımların, savaşların, terör eylemlerinin, kitle katliamlarının, soykırımların sebebi olmuştur. Darwinizm, tüm dünyaya komünizmi, faşizmi ve savaşları, ülkemize ise terör belasını getirmiştir. 150 yıl boyunca gelişen her türlü sorunun kılavuzu Darwinizm olmuştur.

Darwinizm, Komünizm ve Terör İç İçedir

Darwinizm, komünizm, materyalizm, şiddet ve terör birbirlerinden ayrılmaz bir bütündür. Darwinizm, insanları gayesiz birer hayvan olarak gördüğünden, bu anlayışı benimseyen insanları isyana, kavgaya, başıbozukluğa, sevgisizliğe, bencilliğe ve ahlaksızlığa yöneltir. İnsanı insan yapan değerlerden uzaklaştırılan, hayatın mücadeleden ibaret olduğu yönündeki Darwinist telkinlerle yetiştirilen insanlar için artık ailenin, din ahlakının, namus ve şerefin bir önemi kalmamakta, bu insanlar her türlü sapkın ideoloji ve akımın peşinden gidebilmektedir. Nitekim Darwinizm’i temel alan akımlar, geçtiğimiz yüzyılda en büyük yıkımların, savaşların, terör eylemlerinin, kitle katliamlarının, soykırımların sebebi olmuştur. Darwinizm, tüm dünyaya komünizmi, faşizmi ve savaşları, ülkemize ise terör belasını getirmiştir. 150 yıl boyunca gelişen her türlü sorunun kılavuzu Darwinizm olmuştur.

Karl Marks, Dar­wi­nizm ile ko­mü­nizm bağ­lan­tı­sı­nı şu şe­kil­de açıkla­mış­tır:

"Dar­win'in ya­pı­tı bü­yük bir ya­pıt­tır. Ta­rih­te­ki sı­nıf mücadele­si­nin do­ğa bi­lim­le­ri açı­sın­dan te­me­li­ni oluş­tu­ru­yor.” (Marks En­gels Mek­tup­lar, cilt 2, s. 126)

Le­nin ise şöy­le de­mek­te­dir: "Marks'ın te­ori­si­nin tü­mü, ev­rim te­ori­si­nin, en tu­tar­lı, en tam, en dü­şü­nül­müş ve öz­lü bi­çi­miy­le çağ­daş ka­pi­ta­liz­me uy­gu­lan­ma­sı­dır.” (Ro­bert M. Yo­ung, Dar­wi­ni­an Evo­lu­ti­on and Hu­man His­tory)

"Bİ­ZİM GÖ­RÜŞ­LE­Rİ­Mİ­ZİN TA­Bİ­İ TA­RİH TE­ME­Lİ­Nİ İÇE­REN Kİ­TAP (Dar­win’in Tür­le­rin Kö­ke­ni ki­ta­bı) BU­DUR İŞ­TE.” (Marx ve En­gels, Mek­tup­lar, s. 426)

Kit­le­le­ri kat­le­den kan­lı Çin ko­mü­niz­mi­nin dik­ta­tö­rü Ma­o ise dayandı­ğı sap­kın ide­olo­ji­yi açık şe­kil­de ifa­de et­miş­tir:

"ÇİN SOS­YA­LİZ­Mİ­NİN TE­ME­Lİ, DAR­WİN'E VE EV­RİM TE­ORİ­Sİ'NE DA­YAN­MAK­TA­DIR" (K. Meh­nert, Kampf um Ma­o's Er­be, De­uts­che Ver­lags-Ans­talt, 1977)

Sta­lin’in ise söz­le­ri şöy­le­dir:

“Genç ne­sil­le­re… üç şe­yi öğ­ret­me­li­yiz: Dün­ya­nın ya­şı­nı, jeolo­jik kö­ke­ni­ni ve DAR­WİN'İN ÖĞ­RE­Tİ­LE­Rİ­Nİ” (Kent Ho­vind, The Fal­se Re­li­gi­on of Evo­lu­ti­on,) http://www.ro­yal­se.com/scroll/evol­ve/ndxng.html Royalse.com

Te­rör, te­me­li Dar­wi­nizm’e da­ya­nan bö­lü­cü ide­olo­ji­le­rin he­de­fe ulaş­mak için kul­lan­dı­ğı et­kin bir yön­tem­dir. Ko­mü­nist li­der­ler te­rö­rü vaz­ge­çil­mez bir si­lah ola­rak ta­raf­tar­la­rı­na tav­si­ye et­miş­ler­dir. Bö­lü­cü te­rör ör­gü­tü­nün bü­tün yön­tem­le­ri ko­mü­nist ideo­log ve li­der­le­rin tavsiye­le­ri doğ­rul­tu­sun­da­dır. Bu li­der­ler­den Le­nin’in te­rör ta­li­mat­la­rı ol­dukça dik­kat çe­ki­ci­dir:

"Po­lis­le­ri, as­ker­le­ri, dev­let me­mur­la­rı­nı öl­dür­mek, dev­let ku­rum­la­rın­da yan­gın­lar çı­kart­mak... Dev­le­tin ha­zi­ne­le­rin­den pa­ra­la­rı al­mak... Dev­rim­ci ko­mü­nist güç­ler ye­nil­mez si­lah­lı bir güç ola­rak or­ta­ya çık­ma­lı, in­san­la­rı öl­dü­re­rek, bom­ba­la­ya­rak, bi­na­la­rı ha­va­ya uçu­ra­rak kor­ku yay­mak ve bu şe­kil­de top­lu­mun üze­rin­de ko­mü­nist dik­ta­tör­lü­ğü­nü teş­kil et­mek ik­ti­da­ra ulaşmamı­zın önem­li un­sur­la­rın­dan­dır.” ("Vla­di­mir Le­nin, Teo­rik ve Pra­tik Te­rör Hak­kın­da", Ho­mi­zu­ri G. P. , Mos­ko­va 2005)

Dar­wi­nizm ile bes­le­nen ay­nı te­rör, ül­ke­mi­zin ba­şın­da­ki en bü­yük be­la­lar­dan­dır. Be­bek ka­ti­li Ab­dul­lah Öca­lan ise, Dar­win’in sap­kın öğre­ti­le­ri­ne hay­ran­lı­ğı ile bi­lin­mek­te­dir:

“Ge­nel­de in­san dı­şı tüm can­lı var­lık­lar­da sü­ren do­ğal ev­rim sü­re­ci, in­san top­lu­mun­da ken­di kav­ra­ma ve ifa­de­siy­le bi­linç­li­ce sür­dü­rül­mek­te­dir. İn­san tü­rü­nün Ho­mo Sa­pi­ens tü­rün­de günümü­zün dil ya­pı­sı­na yol açan kav­ra­ma sü­re­cin­de­ki sıç­ra­ma, irade­li top­lum olu­şum­la­rı­na sıç­rat­ma im­ka­nı ver­miş­tir. Ya­ba­nıl top­lum aşa­ma­sın­da in­san grup­la­rı bir ne­vi ge­liş­kin hay­van toplu­luk­la­rı­nın dü­ze­yi­ni ya­şı­yor­du…"

“PKK, Mark­sizm-Le­ni­nizm ge­le­ne­ği­ne uy­gun bir ge­liş­me yaşa­mış­tır. Bun­dan son­ra­sı açık ki et­le tır­nak gi­bi bir­bi­rin­den ayrıl­ma­yan bu mi­ras üze­ri­ne ger­çek­le­şe­cek­tir.”

Darwin Türklerin Yok Edilmesini Savunan Bir Irkçıdır

Evrim teorisini ortaya atan Charles Darwin, canlıların ve insanların gelişimini yaşam mücaselesi kavramına dayandırmıştır. Ona gore, doğada acımasız bir yaşam mücadelesi, daimi bir çatışma vardır. Darwin, bu çatışmanın insan ırkları arasında da geçerli olduğunu öne sürmüş ve çatışmanın (sözde) aşağı ırkları eleyerek medeniyetin gelişmesine katkıda bulunacağını iddia etmiştir. Darwin’in oğlu tarafından derlenen “Chales Darwin’in Hayatı ve Mektupları” isimli kitapta Darwin’in, Türk Milleti hakkındaki sözleri şu şekilde yer almaktadır.

“Doğal seleksiyona dayalı kavganın, medeniyetin ilerleyişine sizin zannettiğinizden daha fazla yarar sağladığını ve halen de sağlamakta olduğunu ispatlayabilirim. Düşünün ki, çok değil birkaç yüzyıl önce AVRUPA, TÜRKLER TARAFINDAN İŞGAL EDİLDİĞİNDE, Avrupa milletleri ne kadar büyük risk altında kalmıştı; ama artık bugün bu fikir bize ne kadar gülünç geliyor. Avrupa ırkları olarak bilinen daha medeni ırklar, yaşam mücadelesinde Türkleri tam bir yenilgiye uğratmışlardır. Dünyanın çok da uzak olmayan bir geleceğine baktığımda, ÇOK SAYIDAKİ DAHA AŞAĞI IRKLARIN ÇOĞUNUN MEDENİLEŞMİŞ DAHA YÜKSEK IRKLAR TARAFINDAN ELİMİNE EDİLECEĞİNİ (YOK EDİLECEĞİNİ) GÖRÜYORUM.” (Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Vol. I, 1888. New York: D. Appleton and Company, s. 285 – 286)

Darwin’in sözleri açıktır: Necip Türk Milleti’nin yakın bir zamanda Avrupalılar tarafından YOK EDİLECEĞİNİ öne sürmektedir. Bu işi gerçekleştirmesini umduğu Avrupalıları ise “medenileşmiş yüksek ırklar” olarak tarif etmekte, Türk Milleti’ne de kendince “aşağı ırk” yakıştırması yapmaktadır.

İşte bu sapkın Darwinist anlayış içine gelişen terör, 30. 000’den fazla şehidimizin, PKK’nın yakıp yıktığı evlerin, 1980 öncesi anarşinin ve halen devam eden terör belasının sorumlusudur. Dolasıyla, Bilim ve Teknik dergisinin tespiti son derece doğrudur: Dünyanın şu anda karşı karşıya olduğu büyük belaların ve sorunların kılavuzu DARWİNİZM’DİR. Darwin, toplumlara yalnızca zulüm, savaş, katliam, ölüm, dejenerasyon, terör ve bela getirmiştir. Darwinizm, tarihin en büyük kitle aldatmacası ve tüm kanlı ideolajilerin temel kaynağıdır.

Gerçekler böyleyken, Mehmetçiklerimiz Darwinizm ile beslenen kanlı teröre şehit verilirken, dünya komünizm faşizm gibi sapkın ideolojiler yüzünden tarihin en kanlı dönemini yaşamışken, bütün materyalist ve Darwinist zihniyetteki kişileri bir araya getirip sayfalarca onların Darwinizm’i öven sözlerini yayınlamak, anlaşılabilir bir şey değildir. Necip, değerli ve asil türk milletinin YOK EDİLMESİ gerektiğini iddia eden Darwin’i ve tüm dünyanın belası olan komünizm, faşizmin ve PKK terörünün temeli olan Darwinizm’i, devletin eliyle, milletimizin parasıyla basınlan bir yayın yoluyla savunmak, son derce tehlikelidir.

Darwinizm bugün tüm bilim dalları tarafından reddilmiştir. Yer katmanlarından 250 bin farklı türe ait 100 milyondan fazla fosil çıkarılmıştır. Ve bu fosillerin TEK BİR TANESİ BİLE ARA FOSİL DEĞİLDİR, dolayısıyla 100 milyon fosil, DARWİNİZM’İ REDDETMEKTE, YARATILIŞI DESTEKLEMEKTEDİR. Bulunan fosillerin tümü, mükemmel, kusursuz ve değişmeden kalmış canlılara aittir. Bugün, tek bir proteinin tesadüfen oluşmasının imkansız oluğdu ispat edilmiş; 1 milyon ansiklopedi sayfası kadar bilgi taşıdığı anlaşılan muhteşem molekül DNA, Darwinizm’in tüm iddialarını ortadan kaldırmıştır. Doğal seleksiyonun canlılara yeni bilgi ekleyemeyeceği, mutasyonların ise yalnızca mevcut mükemmel yapılara ZARAR getireceği anlaşılmıştır. ŞU ANDA DARWİNİZM’İ DESTEKLEYEN TEK BİR TANE BİLE DELİL BULUNMAMAKTADIR. Bu delilsizlik karşısında Darwinistlerin insanları ikna edebilmek için SAHTEKARLIK YAPTIKLARI, SAHTE FOSİL ÜRETTİKLERİ VE YARATILIŞI İSPAT EDEN FOSİLLERİ SADIKLARI anlaşılmıştır. Tüm Darwinist sahtekarlıklar deşifre edilmiş, fakat HİÇBİR BİLİMSEL DELİL OLMAMASINA RAĞMEN Darwinist propaganda büyük bir aldatmaca ile sürdürülmüştür. Bütün bu bilimsel gerçeklerden bahsetmeksizin , kanlı terörün kaynağı olan sapkın Darwinizm dinini savunmak, Türk düşmanı Darwin’i övüp yad edmek, Türk milletini yalnızca oyalamaktır. Insanlarımız artık Darwinizm’in bir aldatmaca olduğunu, bilimsel olarak çürütülmüş olduğunu bildirmektedirler. Kesin bilimsel karşısında onları bir aldatmacaya inanmaya zorlamak sonuç vermeyecektir. Dolayısıyla yapılması gereken tüm bilimsel gerçekler ışığında sapkın bir din olan Darwiniz’in çürümüş olduğunu Kabul etmektir. Ülkemize musallat olan terör belasından kurtulabilmek, ancak anti-Darwinist eğitim ve anti-Darwinist propaganda ancak ile mümkün olacaktır.

Harun Yahya Külliyatı, Evrim Teorisinin Çöküşünü Ortaya Koymakta, Yaratılış Gerçeği’nin Delillerini Sergilemektedir.

Yazarın bugüne kadar kaleme aldığı kitaplarının sayısı yaklaşık 300’dür. Bu kitaplar 48.000 sayfa ve 35.500 resimden oluşmaktadır. Bunların 7.000 sayfa ve 6.000 resimlik bölümü Evrim Teorisinin çöküşünü konu almaktadır.


mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

İLMİ MERCEK HAZİRAN 2009



İlmi Mercek Dergisi Haziran 2009 Bülteni

Değerli okuyucumuz,

  • Domuz gribi nasıl ortaya çıkar ve hangi koşullarda bulaşır?
  • Bu bulaşıcı hastalık hangi yönüyle Dünya Sağlık Örgütü’nde ve dünya çapındaki devlet yetkililerinde büyük bir tedirginlik oluşturmaktadır?
  • 30 ülkede binlerce kişiye bulaşan ve ölüme yol açan domuz gribine, Peygamber Efendimiz (sav)’in hangi hadisinde dikkat çekilmiştir?
  • Kuran-ı Kerim’de yasaklanan bir yiyecek olan domuz etinin haram kılınmasının hikmetleri nelerdir?
  • Sayın Adnan Oktar domuz gribi hakkında hangi tespitlerde ve çözüm önerilerinde bulunmuştur?
  • Bu çözüm önerilerinden hangileri hayata geçirilmeye başlanmıştır?

Küresel bir salgın olarak nitelendirilen domuz gribinin kapak konusu edildiği Derginiz İlmi Mercek Haziran 2009 sayısında da size birbirinden ilgi çekici konularla ulaşıyor. Peygamber Efendimiz (sav)’in günümüzden asırlar önce haber verdiği olayların günümüzdeki yansımalarından örneklerini bu sayımızda bulabilirsiniz. Domuz gribinin konu alındığı makaleyi büyük bir ilgiyle okuyacak ve mübarek Peygamber Efendimiz (sav)’in ilmine bir kere daha şahit olacaksınız.

Dünya tarihi incelendiğinde, insanlığın hiçbir dönemde son yıllardakine benzer büyük gelişmeler yaşamadığı görülmektedir. Özellikle teknoloji alanında 20. yüzyıl boyunca kaydedilen gelişmeler geçmiş dönemlerde yaşanmamıştır. Bundan yalnızca 100 yıl önce bir insana dünyanın bugünkü durumu gösterilmiş olsa kuşkusuz oldukça şaşırırdı. Hatta 100 yıl önce değil, bundan 15-20 yıl önce bir insana internet teknolojisinden bahsedilse, bunu son derece uzak, belki 100 yıl sonra ancak ulaşılabilecek bir gelişme olarak değerlendirirdi. Son yıllarda yaşanan teknolojik gelişmelerin en önemli yönü ise bu gelişmelerin günümüzden 1400 yıl önce Peygamber Efendimiz (sav) tarafından ahir zaman alameti olarak bildirilmiş olmasıdır. Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde bildirdiği diğer alametler gibi teknolojik alametler de bugün aynı şekilde gerçekleşmekte ve tüm Müslümanlara önemli bir dönemi müjdelemektedir. Görülen odur ki, yaklaşmakta olan Altınçağ her türlü teknolojinin en üst seviyede yaşandığı, insanların önüne binlerce nimetin sunulduğu, son derece ihtişamlı bir dönem olacaktır. (Doğrusunu Allah bilir.)

Ahir Zamana Yönelik Teknolojik İşaretler yazısında, hadislerde Deccal'in çıkış alametleri ve bu dönemde meydana gelecek gelişmeler hakkında da çeşitli bilgiler verildiğini okuyacak ve bu hadislerin günümüze işaret etmesi muhtemel olanlarından bazılarını bulacaksınız.

Derginizde yer alan bazı konu başlıkları ve konu özetleri ise şunlardır:

KAPAK KONUSU:
Peygamberimiz (sav)’in Hadislerinde Ahir Zamanda Yaşanacak Domuz Gribine İşaret Edilmektedir

HAYVANLAR ALEMİ
Çöl Şartlarında Yaşayan Canlıların Kullandığı Taktikler

BİTKİ DÜNYASI
Kuru Yapraklarını Besine Dönüştüren Kanarya Bitkisi

AHİR ZAMAN
Ahir Zamana Yönelik Teknolojik İşaretler

İMAN HAKİKATLERİ
Petek Yapımında İlk Aşama: Balmumu Üretimi

İNSANIN YARATILIŞI
Vücut İçinde Oksijen Dağıtan Molekül: Hemoglobin

HAYVANLAR ALEMİ
Sıcak Su Ağızlarında Kimyasal Besin Üreten Canlılar

Bu Sayıdaki Diğer Makaleler
İslam Dünyası’nda Geçen Ay
Bu Ay Neler Var?
Türk İslam Birliği Yolunda...
Fosiller Evrimi Yalanlıyor
Darwinist Neleri Düşünmez?
Kuran Bilgisi: Sebe Suresi
Birleşik Proteinler Şeker Hastalığını Nasıl Önler?
Gün içinde gıdalardan alınan şeker fazlasının vücutta depolanması gerekir. Bu işlem insan yaratıldığı ilk andan itibaren vücuttaki son derece kompleks ve teknoloji harikası olan proteinlerin birleşmesi ile gerçekleşir. Hayatımız boyunca ihtiyacımız olan tüm enerjiye proteinlerin bu birleşme işlemi sayesinde kavuşuruz. Proteinlerin yapısında veya işleyişindeki en ufak bir bozukluk sonucunda isevücut ihtiyacı olan enerjiyi karşılayamaz ve şeker hastalığı kaçınılmaz olur.

HEDİYE KİTAP:
HAYVANLARDA GÖÇ MUCİZESİ



mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

İLMİ ARAŞTIRMA HAZİRAN 2009



İlmi Araştırma Dergisi Haziran 2009 Bülteni

İnsan son derece aciz bir varlıktır. Tek bir virüse yenik düşebilir, bedeninde kontrolsüzce üreyen tek bir hücrenin vesilesiyle ölebilir. Yalnızca soğukta kalması, biraz uzun zaman güneşte kalması, yıkamadan bir meyveyi yemesi, gözüne yalnızca tek bir toz tanesi kaçması, biraz fazla yemek yemesi, biraz uykusuz kalması ciddi hastalıkların oluşması için yeterli birer sebeptir. Ancak ilk bakışta olumsuzluk gibi görünen bu durumların aslında çok önemli hikmetleri vardır. Allah her şeyi mükemmel yaratmaya kadir olduğuna ve dilediği anda kusursuz yarattığına göre, dünya hayatı, özel olarak eksik ve kusurlu yaratılmıştır. İnsana acizlik, özel olarak diğer canlılardan çok daha fazla ve kapsamlı şekilde verilmiştir. Bir çınar ağacı yüzlerce yıl yaşayabilirken, insanın ortalama ömrünün 70-80 yıl olması bu özel yaratılış sebebiyledir. İnsanın, bu özel yaratılışı görüp anlaması gerekmektedir. Rabbimiz kusursuz yaratmaya kadirdir ancak imtihanın gereği olarak dünya hayatını bir hayli kusurlu yaratmıştır. Allah’ın yüce sanatının asıl olarak tecelli edeceği yer ise ahirettir.

Derginiz İlmi Araştırma bu ay size acizliklerin yaratılmasının hikmetlerinin konu edildiği İnsanın Aciz Yaratılmasının Ardındaki Hikmetler başlıklı kapak yazısı ile ulaşıyor. Derginizde yer alan diğer bir konu ise şeytanın insanı oyalama taktiklerinden biri olan erteleme.

Şeytanın insanların bazılarına verdiği sinsi telkinlerden biri, “din ahlakını yaşamayı erteleme”ye yöneliktir. Şeytanın telkinine kanan bir kişi, sonsuz hayatını etkileyecek bu konuyu ileride kolayca telafi edebileceği bir vakti olduğunu düşünür. Bir saat sonra, bir hafta sonra, bir ay sonra, gelecek yıl veya yaşı daha ilerlediğinde yapabileceğinden kendince emin olduğu için Kuran ahlakını yaşamayı ertelemekte bir sakınca görmez. Oysa Yüce Allah’ın her insana dünya hayatında tanıdığı süre bir gün mutlaka sona erecektir ve bu sürenin bir yıl mı, bir ay mı, bir gün sonra mı ya da şimdi mi sona ereceği yalnızca Allah Katında bellidir. Bu nedenle din ahlakına göre yaşamayı ertelemek büyük bir gaflettir.

Derginizde yer alan diğer bazı konu başlıkları ve özetleri ise şöyledir:

KAPAK KONUSU:
İnsanın Aciz Yaratılmasının Ardındaki Hikmetler
İnsan son derece aciz bir varlıktır. Tek bir virüse yenik düşebilir, bedeninde kontrolsüzce üreyen tek bir hücrenin vesilesiyle ölebilir. Yalnızca soğukta kalması, gözüne yalnızca tek bir toz tanesi kaçması, biraz fazla yemek yemesi, biraz uykusuz kalması gibi sebepler, ciddi hastalıkların oluşması için yeterlidir.

“Ertelemek ancak inkarda artıştır...” (Tevbe Suresi, 37)

Kaderinde belirlenen süre kadar yaşayacak bir insanın, bu süreyi uzatması veya yavaşlatması olanaksızdır. Şeytanın önemli bir taktiği olan ‘ileride yaparım mantığı’, onun insanlara oynadığı en önemli oyunlardan biridir. Şeytan hep ertelemeyi, hayırlı ve güzel işleri sonraya bıraktırmayı, insanı boş işlerle oyalamayı ister. Halbuki Allah'ın emrettiği önemli sorumlulukları görmezden gelmek veya geciktirmek, kişiyi sorumluluktan muaf tutmaz.

KURAN AHLAKI
İnsanları Çevreleyen Sinsi Bir Hastalık: Gaflet

İNCELEME
Cilalı Taş Devri Bir Aldatmacadır

KURAN AHLAKI
Müminlerin Yüzlerindeki Mutluluğun Sırrı: Herşeyin Hayırla Yaratıldığını Bilmek

İNSAN KARAKTERLERİ
Basit İnsanların Ahlakı: Mesleğe Göre Karakter Sergilemek

Bu Sayıdaki Diğer Makaleler
Ekonomik Krizin Dünya Çapındaki Etkileri Giderek Artıyor
Gerçek Din Ahlakı Allah’ın Bildirdiği Gibi Yaşanan Ahlaktır
Adnan Oktar Ne Demişti? Ne Oldu?
İmam Rabbani’den Günümüze Hikmetli Mesajlar
Adnan Oktar’ın Röportajlarından Ahir Zaman Sohbetleri
Müminlerin Güzel Ahlakı: Merhameti Birbirlerine Tavsiye Edenlerden Olmak
Bir Ayet Bir Açıklama
Köpek Balıklarının Elektrik Algılama Sistemi

HEDİYE KİTAP:
İMAN HAKİKATLERİNİN ÖNEMİ



mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Kuran'da Müslümanların Duaları


Bakara Suresi 200-202:
"... İnsanlardan öylesi vardır ki: "Rabbimiz, bize dünyada ver" der; onun ahirette nasibi yoktur. Onlardan öylesi de vardır ki: "RABBİMİZ, BİZE DÜNYADA DA İYİLİK VER, AHİRETTE DE İYİLİK (VER) VE BİZİ ATEŞİN AZABINDAN KORU" der. İşte bunların kazandıklarına karşılık nasipleri vardır. Allah, hesabı pek seri görendir."

Bakara Suresi 285:
Elçi, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü'minler de. Tümü, Allah'a, meleklerine, Kitaplarına ve elçilerine inandı. "O'NUN ELÇİLERİ ARASINDA HİÇ BİRİNİ (DİĞERİNDEN) AYIRDETMEYİZ. İŞİTTİK VE İTAAT ETTİK. RABBİMİZ BAĞIŞLAMANI (DİLERİZ). VARIŞ ANCAK SANA'DIR" dediler.

Bakara Suresi 286:
Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez. (Kişinin nefsinin) Kazandığı lehine, kazandırdıkları aleyhinedir. "RABBİMİZ, UNUTTUKLARIMIZDAN VEYA YANILDIKLARIMIZDAN DOLAYI BİZİ SORUMLU TUTMA. RABBİMİZ, BİZE, BİZDEN ÖNCEKİLERE YÜKLEDİĞİN GİBİ AĞIR YÜK YÜKLEME. RABBİMİZ, KENDİSİNE GÜÇ YETİREMEYECEĞİMİZ ŞEYİ BİZE TAŞITMA. BİZİ AFFET. BİZİ BAĞIŞLA. BİZİ ESİRGE, SEN BİZİM MEVLAMIZSIN. KAFİRLER TOPLULUĞUNA KARŞI BİZE YARDIM ET."

Al-i İmran Suresi 8:
"RABBİMİZ, BİZİ HİDAYETE ERDİRDİKTEN SONRA KALPLERİMİZİ KAYDIRMA VE KATINDAN BİZE BİR RAHMET BAĞIŞLA. ŞÜPHESİZ, BAĞIŞI EN ÇOK OLAN SENSİN SEN."


Al-i İmran Suresi 9:
"RABBİMİZ, KENDİSİNDE ŞÜPHE OLMAYAN BİR GÜNDE İNSANLARI GERÇEKTEN SEN TOPLAYACAKSIN. DOĞRUSU ALLAH, VA'DİNDEN CAYIP-DÖNMEZ."

Al’i İmran Suresi, 16:
Onlar: "RABBİMİZ ŞÜPHESİZ BİZ İMAN ETTİK, ARTIK BİZİM GÜNAHLARIMIZI BAĞIŞLA VE BİZİ ATEŞİN AZABINDAN KORU" diyenler.

A’li İmran Suresi, 147:
Onların söyledikleri: "RABBİMİZ, GÜNAHLARIMIZI VE İŞİMİZDEKİ AŞIRILIKLARIMIZI BAĞIŞLA, AYAKLARIMIZI (BASTIKLARI YERDE) SAĞLAMLAŞTIR VE BİZE KAFİRLER TOPLULUĞUNA KARŞI YARDIM ET" demelerinden başka bir şey değildi.

Al-i İmran Suresi 191:
Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "RABBİMİZ, SEN BUNU BOŞUNA YARATMADIN. SEN PEK YÜCESİN, BİZİ ATEŞİN AZABINDAN KORU."

Al-i İmran Suresi 192:
"RABBİMİZ, ŞÜPHESİZ SEN KİMİ ATEŞE SOKARSAN, ARTIK ONU 'HOR VE AŞAĞILIK' KILMIŞSINDIR; ZULMEDENLERİN YARDIMCILARI YOKTUR."

Al-i İmran Suresi 193:
"RABBİMİZ, BİZ: "RABBİNİZE İMAN EDİN" DİYE İMANA ÇAĞRIDA BULUNAN BİR ÇAĞIRICIYI İŞİTTİK, HEMEN İMAN ETTİK. RABBİMİZ, BİZİM GÜNAHLARIMIZI BAĞIŞLA, KÖTÜLÜKLERİMİZİ ÖRT VE BİZİ DE İYİLİK YAPANLARLA BİRLİKTE ÖLDÜR."

Al-i İmran Suresi 194:
"RABBİMİZ, ELÇİLERİNE VA'DETTİKLERİNİ BİZE VER, KIYAMET GÜNÜNDE DE BİZİ 'HOR VE AŞAĞILIK' KILMA. ŞÜPHESİZ SEN, VA'DİNE MUHALEFET ETMEYENSİN."

Maide Suresi 83:
Elçiye indirileni dinlediklerinde hakkı tanıdıklarından dolayı gözlerinin yaşlarla dolup taştığını görürsün. Derler ki: "RABBİMİZ İNANDIK; ÖYLEYSE BİZİ ŞAHİDLERLE BİRLİKTE YAZ."

A’raf Suresi, 47:
Gözleri cehennem halkından yana çevrilince: "RABBİMİZ, BİZİ ZALİMLER TOPLULUĞUYLA BİRLİKTE KILMA" derler.

Yunus Suresi, 85:
Dediler ki: "BİZ ALLAH'A TEVEKKÜL ETTİK; RABBİMİZ, BİZİ ZULMEDEN BİR KAVİM İÇİN BİR FİTNE (KONUSU) KILMA."

Yunus Suresi, 86:
"VE BİZİ, KAFİRLER TOPLULUĞUNDAN RAHMETİNLE KURTAR."

İsra Suresi, 107:
De ki: "İster ona inanın, ister inanmayın: O, daha önce kendilerine ilim verilenlere okunduğu zaman, çenelerinin üstüne kapanarak secde ederler."

İsra Suresi, 108:
Ve derler ki: "RABBİMİZ YÜCEDİR, RABBİMİZİN VA'Dİ GERÇEKTEN GERÇEKLEŞMİŞ BULUNUYOR."

Kehf Suresi, 10:
O gençler, mağaraya sığındıkları zaman, demişlerdi ki: "RABBİMİZ, KATINDAN BİZE BİR RAHMET VER VE İŞİMİZDEN BİZE DOĞRUYU KOLAYLAŞTIR (BİZİ BAŞARILI KIL).

Kehf Suresi, 24:
Ancak: "ALLAH DİLERSE" (İNŞAALLAH YAPACAĞIM DE). Unuttuğun zaman Rabbini zikret ve de ki: "UMULUR Kİ, RABBİM BENİ BUNDAN DAHA YAKIN BİR BAŞARIYA YÖNELTİP-İLETİR."

Müminun Suresi, 109-110:
"Çünkü gerçekten benim kullarımdan bir grup: “RABBİMİZ, İMAN ETTİK, SEN ARTIK BİZİ BAĞIŞLA VE BİZE MERHAMET ET, SEN MERHAMET EDENLERİN EN HAYIRLISISIN, DERLERDİ DE, siz onları alay konusu edinmiştiniz; öyle ki, size benim zikrimi unutturdular ve siz onlara gülüp duruyordunuz."

Müminun Suresi, 118:
Ve de ki: "RABBİM, BAĞIŞLA VE MERHAMET ET, SEN MERHAMET EDENLERİN EN HAYIRLISISIN."

Nur Suresi, 47:
Onlar derler ki: "ALLAH'A VE ELÇİSİNE İMAN ETTİK VE İTAAT ETTİK" sonra bunun ardından onlardan bir grup sırt çevirir. Bunlar iman etmiş değildirler.

Furkan Suresi, 75:
Ve onlar: "RABBİMİZ, BİZE EŞLERİMİZDEN VE SOYUMUZDAN, GÖZÜN AYDINLIĞI OLACAK (ÇOCUKLAR) ARMAĞAN ET VE BİZİ TAKVA SAHİPLERİNE ÖNDER KIL," diyenlerdir.

Furkan Suresi, 65:
Onlar: "RABBİMİZ, CEHENNEM AZABINI BİZDEN GERİ ÇEVİR; GERÇEKTEN, ONUN AZABI ÖDENMESİ KAÇINILMAZ BİR BORÇ (VEYA SÜREKLİ BİR ACIDIR)” derler.

Zuhruf Suresi, 12-14:
Ki O, bütün çiftleri yarattı ve sizin için gemilerden ve hayvanlardan bineceğiniz şeyleri var etti. Onların sırtlarına binip-doğrulmanız, sonra doğrulduğunuz zaman, Rabbinizin nimetini zikretmeniz ve: "BUNLARA BİZİM İÇİN BOYUN EĞDİREN (ALLAH) NE YÜCEDİR, YOKSA BİZ BUNU (KENDİ HİZMETİMİZE) YANAŞTIRAMAZDIK" demeniz için. VE BİZ ELBETTE, RABBİMİZE ÇEVRİLİP-DÖNECEĞİZ."

Haşr Suresi, 10:
Bir de onlardan sonra gelenler, derler ki: "RABBİMİZ, BİZİ VE BİZDEN ÖNCE İMAN ETMİŞ OLAN KARDEŞLERİMİZİ BAĞIŞLA VE KALPLERİMİZDE İMAN EDENLERE KARŞI BİR KİN BIRAKMA. RABBİMİZ, GERÇEKTEN SEN, ÇOK ŞEFKATLİSİN, ÇOK ESİRGEYİCİSİN."

Tahrim Suresi, 8:
Ey iman edenler, Allah'a kesin (nasuh) bir tevbe ile tevbe edin. Olabilir ki, Allah sizin kötülüklerinizi örter ve altından ırmaklar akan cennetlere sokar. O gün Allah, Peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri küçük düşürmeyecektir. Nurları, önlerinde ve sağ yanlarında koşar-parıldar. Derler ki: "RABBİMİZ NURUMUZU TAMAMLA, BİZİ BAĞIŞLA. ŞÜPHESİZ SEN, HER ŞEYE GÜÇ YETİRENSİN."

Felak Suresi, 1-5:
De ki: "SABAHIN RABBİNE SIĞINIRIM.
YARATTIĞI ŞEYLERİN ŞERRİNDEN,
KARANLIĞI ÇÖKTÜĞÜ ZAMAN GECENİN ŞERRİNDEN,
DÜĞÜMLERE ÜFÜREN-KADINLARIN ŞERRİNDEN,
VE HASED ETTİĞİ ZAMAN, HASETÇİNİN ŞERRİNDEN."


mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir