Tempo Dergisi Evrim Savunuculuğu Yaparak Yanılıyor (1)


Tempo dergisi, 2009 Nisan sayısını Darwin’in evrim teorisine ayırmıştı. Derginin söz konusu sayısı, editör Çınar Oksay’ın yazısıyla başlıyordu. Oksay, bugün Darwinizm’e inanmayan tek bir bilim adamı olmadığını iddia ederken, bir yandan da Darwinizm’in yalnızca Allah inancını reddettiği için, etik nedenlerle kabul görmediğini belirtiyordu. Konuyla ilgili iddialara cevaplar aşağıdaki gibidir:

Tüm bilim adamlarının Darwinist olduğu iddiası bir hezeyandır:

Öncelikle Oksay’ın ilk iddiası olan Darwinizm’e inanmayan bilim adamı olmadığı düşüncesi, oldukça yanıltıcı bir düşüncedir. Darwinizm taraftarları genellikle bu düşünceyi doğru kabul eder ve insanlara da empoze etmek isterler. Ama aslında yanılmaktadırlar. Bugün dünyada Darwinizm’e karşı geniş çaplı bir başkaldırının olmasının, eyalet ve ülkelerdeki okul müfredatlarından evrimin çıkarılması girişimlerinin, elde edilen anket sonuçlarının ve insanların kitleler halinde evrimi sorgulamaya başlamasının en büyük sebebi, evrimin bir aldatmaca olduğunun anlaşılmış olmasıdır. Darwinistlerin uzun yıllardır sakladıkları 100 milyon fosilin ortaya çıkarılması, tüm evrim savunucularını şoka uğratmıştır. Bu 100 milyon fosil ile insanlar kesin ve bilimsel olarak, TEK BİR TANE BİLE ARA FOSİL OLMADIĞINI gözleriyle görmüşlerdir. Yine bu 100 milyon fosil ile insanlar CANLILARIN MİLYONLARCA SENE BOYUNCA DEĞİŞMEDİKLERİNİ görmüşlerdir. İşte bu kanıt, evrimi yok etmeye yetmiştir. İnsanlar yıllardır Darwinistlerin bilimsel delil getirememelerinin, sahtekarlık yapmalarının, fosilleri onlarca yıl saklamalarının sebebinin ne olduğunu hemen anlamışlardır. EVRİM GERÇEK DEĞİLDİR, BİR ALDATMACA, BİR SAHTEKARLIKTIR.

İşte bu gerçeklerin ortaya çıkmasının ardından gerçekleşen uyanış, bilim adamlarına da cesaret vermiş ve pek çok Darwinist bilim adamı, bu sahtekarlığı artık savunamayacaklarını itiraf etmişlerdir. Yıllarca ateizmin propagandasını yapmış olan Anthony Flew, insan genom projesi direktörü eski ateist Francis Collins bu kişilerden en bilinenleridir. Bu arada, Yaratılış enstitülerinde bilimsel çalışmalarıyla Allah’ın varlığının delillerini gösteren dünyaca tanınmış sayısız profesör ve bilim adamı görev almaktadır. Sayın Oksay, bütün bu bilim adamlarını görmezden gelmiş gibi görünmektedir.

Bu sonuçlar Darwinist diktatörlüğün baskısına rağmen gerçekleşen gelişmelerdir. Normal şartlarda tüm dünyada, özellikle bilim adamları Darwinist diktatörlüğün baskısı altındadır. Darwinist diktatörlük, kurmuş olduğu baskı sistemi ile bilim adamlarının evrimi reddetmelerine izin vermez. Evrimi reddeden her bilim adamı, bilimsel çevrelerden uzaklaştırılarak, üniversitelerden atılarak, işlerine son verilip toplumdan dışlanarak susturulur ve ezilir. Bunun örnekleri binlercedir ve sırf bu yüzden üniversite ve okullarda evrimi savunuyor gibi görünen, sırf işini kaybetmemek için gerçek düşüncesini açıklayamayan, kendisini gizlemek zorunda kalan bilim adamlarının sayısı milyonlarcadır. Konuyla ilgili detaylı bilgileri www.darwinistdiktatorluk.com adresinde bulabilirsiniz.

Darwinizm bilimsel delillerle çürütülmüş, sahtekarlık olduğu anlaşılmış bir teoridir:

Oksay, aynı yazıda, Darwinizm’in Allah’ın varlığını reddettiği için itiraz edilen bir teori olduğunu iddia etmektedir. Darwinizm’in Allah’ın varlığını inkar etmek için ortaya atıldığı ve hiçbir bilimsel delil olmamasına rağmen sırf bu ideolojik amaca hizmet etmek için kanunlarla korunan sahte bir teori haline getirildiği doğrudur. Fakat bunun yanında Darwinizm’e itiraz edilmesinin sebebi, bu ideolojinin başlı başına bir sahtekarlık olmasıdır. Darwinizm, tüm bilim dalları tarafından YALANLANMIŞ, bilim adına yapılmış TARİHİN EN BÜYÜK SAHTEKARLIĞIDIR.
Darwinizm’i, hücrenin sahip olduğu kusursuz ve kompleks mekanizmaları ortaya koyan moleküler biyoloji reddetmiştir. Genetik bilimi, canlıların genetik bilgilerinin kompleksliğini ve bu genetik bilgiye hiçbir şekilde dışarıdan faydalı bir bilgi eklenemeyeceğini göstererek Darwinizm’i reddetmiştir. Ve hepsinden de önemlisi, PALEONTOLOJİ BİLİMİ TEK BİR TANE BİLE ARA FOSİL OLMADIĞINI GÖSTEREREK Darwinizm’i kesin olarak reddetmiştir. Paleontoloji bilimi, çıkarılmış 100 milyondan fazla fosilin TAMAMININ DEĞİŞMEMİŞ MÜKEMMEL CANLILAR OLDUĞUNU GÖSTEREREK Darwinizm’i REDDETMİŞTİR.

Darwinizm, yalnızca demagojiyi kullanarak, yalnızca sahte fosiller sunarak, sahte kafataslarını sergileyerek, yaşayan fosilleri açıklayamayarak, ara fosil olmadığı halde ara fosil var telkini vererek, evrimi reddedenleri sindirerek ayakta tutulmaya çalışılan sahte bir teoridir. Büyük bir sahtekarlık olmasına rağmen yıllarca insanları aldatmasının, okul müfredatlarına dahil edilmesinin, üniversitelerde zorla kabul ettirilmeye çalışılmasının ve kanunlarla korunmasının tek nedeni de Allah’ı inkar eden materyalist temellere dayanan bir pagan dini olmasıdır.
Dolayısıyla Darwinizm, bilim adına ortaya çıkan, fakat bilim tarafından kesin olarak yalanlanmış olan bir kitle aldatmacası, Allah’ı inkar eden büyük bir sahtekarlık olduğu için, yıllarca insanları kandırdığı, insanlara sözde amaçsız birer hayvan oldukları telkinini verdiği ve kitleleri savaşlara, katliamlara, dejenerasyona sürüklediği için inkar edilen, nefret edilen ve dünyada artık geniş çaplı olarak reddedilen bir teoridir.

Ancak Allah sevgisine sahip bir insan iyi, doğru, dürüst ve güzel ahlaklı olabilir

Oksay söz konusu yazıda, ateist Richard Dawkins’in ifadelerini referans alarak, insanın Allah korkusu olmadan da iyi olabileceğini savunmaktadır. Oysa bu imkansız bir iddiadır. Bir insan, kendisinin de karşısındakilerin de yalnızca bir hayvan olduğuna, yaptığı hiçbir şeyden sorumlu olmadığına ve ölümden sonraki hayatta hesap vermeyeceğine inanarak sevgi, saygı, hoşgörü dolu olamaz. Bu insanın karşısındaki insanlara iyi davranmak, daima dürüst olmak, fedakarlıkta bulunmak, kendisinden önce muhtaç olan başkalarına öncelik vermek, gerçek anlamda sevmek ve saygı duymak için hiçbir sebebi yoktur. Böyle bir insanın iyiyi ve doğruyu savunmak için de hiçbir sebebi yoktur. İnsan, ancak Allah’a içli bir sevgi duyarsa karşısındaki varlıkları sevebilir, O’nun yarattıklarını takdir edebilir ve O’nun yüceliğine hayran olabilir. Eğer bu inanç olmazsa, ölüm ile sona erecek bomboş, amaçsız bir dünya içinde hiçbir şey insan için nimet değildir. İnsan ahireti düşünmüyor, sonsuza kadar yaşayacağına inanmıyorsa; cennet ve cehennemin onun için hiçbir anlamı yoksa, bir şeylere değer vermek, güzel ahlaklı olmak, ahlakın sınırlarını korumak için de hiçbir sebebi yoktur.

İşte zaten bu bozuk Darwinist mantık neticesinde tarihte öjeni sapkınlığı ile hasta ve sakatlar öldürülmüş, zayıf toplulukların hastalıklar ve savaşlarla yok edilmesi gerektiğini savunan Malthus’un fikirleri faşist ülkelerce benimsenmiş ve Darwinist materyalist mantığın sebep olduğu dünya savaşları milyonlarca insanın canını almıştır. Dünyadaki en büyük fitnelerin, kitle katliamlarının, en vahşi savaşların, en faşist ve en kanlı komünist yönetimlerin tek sebebi Darwinizm’dir.
Dolayısıyla Oksay’ın, Dawkins’in çarpık mantığını savunarak ortaya attığı bu iddia, tarihteki ve günümüzdeki örneklerle çürütülmüş durumdadır. “Ben Darwinistim, doğal seleksiyonla bütün zayıflar elenmeli” diyerek okulunda katliamlar yapan genç beyinler de, bunun en belirgin örneklerinden biridir.
Konuyla ilgili olarak bkz.:

ABD'de Sosyal Darwinizm Tehlikesine Karşı Eğitim Önerileri
Jokela Lisesi Katliamı: Bir Başka Doğal Seleksiyon Eylemi

Sonuç:

Çınar Oksay bir konuda haklıdır. İki farklı görüşten bir tanesi gerçekten de çok daha güçlüdür. Ve diğerini çoktan alt etmiştir. Bu görüş YARATILIŞ’tır. Yaratılış gerçeği öyle güçlü, öyle gerçek delillerle insanlara gösterilmiştir ki, artık insanlar “evrimciyim” demekten utanır haline gelmişlerdir. Sn. Oksay da bu gerçeklerden haberdar olmalı, dünyadaki bu olağanüstü değişimi görmelidir. Artık tüm dünya Darwinizm’in bir sahtekarlık olduğuna ikna olmuştur. Çünkü kesin bilimsel deliller görmüşlerdir. İşte bu nedenle insanları bunun tersine inandırmak artık mümkün değildir. Çınar Oksay’a dünyadaki değişimi yakından izlemesini ve evrimin bir sahtekarlık olduğunun deşifre edilmiş olduğunu görmesini diliyoruz.

mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

'Fokun Atası' Aldatmacasını Yıkan 84 Milyon Yıllık Fok Kafatası


22 Nisan 2009 tarihinde, Nature dergisinde yayınlanan ve ardından Associated Press, Reuters, BBC news, National Geographic News gibi yayın organlarında, ülkemizde de Radikal ve Haber Türk gibi internet sitelerinde haber yapılan yepyeni bir konu, “fokun karadaki hayali atasının bulunduğu” iddiasıydı. Soyu tükenmiş bir kara canlısının fosili, tekrar Darwinistler tarafından spekülasyon malzemesi yapılmış, fosil üzerine oldukça geniş hayal gücüne dayanan bir senaryo geliştirilmişti. “Puijila Darwin” adı verilen ve dört ayaklı ve kuyruklu olan bu kara canlısı, Darwinist senaryoya uygun düşmesi için “dört ayağı ile yüzen” ve “kuyruğu da hiçbir işe yaramayan” bir ara form olarak tanıtılmıştı.

Bu büyük aldatmacanın geçersizliğini gösteren bilimsel deliller ise şöyle sıralanabilir:

  1. Darwinistler bu fosil ile, fokun “karadaki” hayali atalarının, bundan 24 milyon yıl önce karada yaşayan yarı gelişmiş bir ara form olduğunu iddia ederler. Bu iddianın BÜYÜK BİR SAHTEKARLIK olduğunu gösteren milyonlarca delilden sadece iki tanesi bu sahte iddiayı da evrimi de kesin olarak çürütmektedir. Bunlar:

    84 MİLYON YILLIK BENEKLİ FOK kafatası ve

    68 MİLYON YILLIK FOK kafatasıdır.

    Bu canlılar, TAM, MÜKEMMEL VE KUSURSUZ ŞEKİLDE BİRER “FOK”TURLAR. Darwinistler 20 milyon yıl öncesine ait “karada yaşayan ata” senaryoları kurarlarken, foklar 84 milyon yıl önce günümüzden farksız olarak vardırlar ve denizlerde günümüz fokları gibi yaşamaktadırlar.

    Eğer insanlara 84 milyon yıl önce günümüz foklarının yaşamış olduğu, hiçbir hayali ataları olmaksızın birden ortaya çıktıkları ve günümüze kadar değişmeden varlıklarını sürdürmüş oldukları bildirilmemiş olsa, Darwinistler, hiçbir bilimsel kanıt sunmadan, fokun karadaki hayali atasının 20 milyon yıl önce yaşadığı aldatmacası ile bilgi sahibi olmayan kişileri kolaylıkla aldatabilirlerdi. İşte Darwinist aldatmaca, bu yönteme dayanmaktadır. Bilimsel gerçekler gizlenir ve bir senaryo kurgulanarak pervasızca bir gerçekmiş gibi sunulur.

    Fakat Darwinistlerin artık insanları aldatamayacakları bir kez daha ortaya çıkmıştır. Çünkü her ara fosil hikayelerinde mutlaka karşılarında iddialarını çürüten mükemmel yaşayan fosillerle, yani GERÇEK BİLİMSEL KANITLARLA karşılık almaktadırlar.

  2. Bulunan fosil bir Potamotherium cinsi olarak tanıtılmıştır. Oysa daha önce bulunan Potamotherium fosilleri, mükemmel yüzgeçleri olan ve denizde yaşamaya elverişli uzuvlara sahip soyu tükenmiş birer su samuru türüdür. Bu canlılar, günümüz su samurlarından neredeyse farksızdır. Aynı türe dahil edilen Enaliarctos fosilleri ise (soyu tükenmiş bir deniz aslanı türü), 33.7 milyon yıl önceki Oligosen dönemine aittir ve bu canlılar da mükemmel birer yüzücüdürler. Yeni bulunan Pujilla ise, 24 milyon yıl öncesini temsil eden Miosen dönemine ait bir fosildir. Dolayısıyla Darwinistler, 33 milyon yıllık mükemmel yüzücü olan su samuru ve deniz aslanı türlerini ara fosil olarak ilan ederken, birden bire, suda yaşamak için hiçbir uzva sahip olmayan 20 milyon yıllık bir kara canlısını aynı kategoriye dahil etmeye çalışmaktadırlar.

  3. Darwinistler, Puijila’nın Grönland’da Kuzey kutbuna yakın yerlerde keşfedildiğini ve dolayısıyla fokların sözde evrimleştikleri yerin bu bölgeler olduğunu iddia ederler. Oysa bu konuda daha önce sözde ara form olarak sunulmuş olan diğer canlıların ortaya çıkış yerleri, birbirlerinden tamamen farklıdır. Biri Grönland’da bulunurken, diğeri Avrupa’da, bir diğeri ise Kuzey Amerika’nın kuzeybatı kıyılarında bulunmuştur. Darwinistler her bulunan fosilin yeri farklı olduğundan her biri için farklı senaryo kurgulamak zorunda kalmışlardır. Şimdiki fosilin ortaya çıkış yeri de daha öncekilere uymadığından, yeni fosile ait yeni bir senaryo geliştirerek okuyucuları bir kez daha aldatmaya çalışmaktadırlar.


Darwinistler açıkça, buldukları herhangi bir kara canlısını, sırf “öyle olmasını istedikleri için” ve “sırf ölmüş evrim teorisine yeni bir sahte delil daha verebilmesi için” fokun atası olarak ilan etmişlerdir. Canlının kara yerine denizde yaşadığını iddia edebilmek için, dört bacağını karada yürümek yerine denizde yüzmek için kullandığını, kuyruğunun ise bir işe yaramadığını iddia edecek kadar ileri gitmişlerdir. Darwinistler senaryo geliştirmekte artık sınır tanımamaktadır. Oysa ara geçiş canlısı olduğunu iddia ettikleri canlıların hepsi tüm uzuvları ve organları ile tam ve mükemmel canlılardır. Darwinistlerin iddia ettikleri şekilde ara canlılar yaşamış olsalardı yeryüzünün katmanlarında birbirniden anormal bir çok canlı fosiline rastlanması gerekirdi. Oysa bulunan tüm fosiller mükemmel canlılara aittir. Darwinizm’in çöktüğü gerçeği tüm dünyaya yayıldıkça çözümü bu sahte ara fosilleri insanlara gerçekmiş gibi sunmakta bulmuşlardır.

Daha önce çok kere belirtmiş olduğumuz gibi, yıllardır Darwinistler tarafından saklanan, fakat son yıllarda açıkça tüm dünyaya deşifre edilmiş olan 100 milyon fosil Darwinistlerin çöküşünün ilanı olmuştur. Darwinistler, ortaya her attıkları “ara form” aldatmacasında, mutlaka milyonlarca yıl önceki mükemmel fosil örnekleriyle karşılık almışlardır. Şu anda da 68 ve 84 milyon yıllık mükemmel fok fosilleri, Darwinistlerin iddialarının geçersizliğini açıkça göstermek için tek başına yeterli bir karşılıktır. Artık Darwinistlerin insanları aldatabilmeleri mümkün değildir. Söz konusu yayınlara, aldatıcı senaryolara bir son vermelerini ve bilimsel gerçeklere göre davranmalarını tavsiye ediyoruz.

http://www.harunyahya.net/V2/Lang/tr/Pg/WorkDetail/Number/12737

mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Türk-İslam Birliği Entellektüel, Soğuk Konuşmalarla Değil; Samimiyet, İçtenlik ve Sevgiyle Kurulacak Bir Gönül Birliğidir


Türk-İslam Birliği hem Türkiye’nin ve Türk halkının hem de Azerbaycan’ın ve Azeri halkının özlemle bekledikleri, gerçekleşmesini tüm gönülleriyle arzu ettikleri bir birlikteliktir. Bu birlikle hem iki devlet tek millet olacak olan Azerbaycan-Türkiye hem de birlikte yer alacak diğer devletler ve halklar da büyük bir rahata, huzura ve mutluluğa kavuşacaklardır. Çünkü bu birlik asıl olarak bir gönül birliğidir, sevgi, dostluk, kardeşlik ve dayanışma birliğidir. Ayrıca Türk-İslam Birliği’yle sadece Azerbaycan ve Türkiye değil, Adriyatik’ten Çin’e kadar çok geniş bir coğrafya içinde yer alan birçok devlet ve halk da yıllar sonra gerçek sevginin, kardeşliğin, dostluğun ve huzurun tadına varacaklardır.

Ancak Türk İslam Birliği derin sevgi ve muhabbetle, kardeşçe ilişkilerle, dostlukla, anlayışla, hoşgörüyle, gerektiğinde haklardan feragat edilerek, affedici ve olgun davranarak kurulacak bir gönül birliğidir. Bu güzel birliğin tesisi için, tam ve içten bir samimiyet, gönülden istek duymak, şevk ve heyecan şarttır. Türk İslam Birliği’nin sağlanması, halkların, devletlerin bu birliği istemeleri ve ona özlem duymaları için bu birliğin ruhunda tam bir samimiyet, sevgi, dostluk ve içtenlik bulmaları gerekmektedir. Bu samimi yaklaşımların içinde entellektüel ve fayda sağlamayan konuşmalara, sert ve fevri çıkışlara, sonuç getirmeyecek protesto gösterilerine ya da alışıldık halk eylemlerine yer yoktur.

Özellikle Azerbaycan-Türkiye-Ermenistan arasında sağlam bir dostluk bağının kurulması, Azerbaycan topraklarındaki işgalin sona ermesi, Ermenilerin, Azerilerin ve Türklerin kardeşçe birarada yaşayabilmeleri ve bu milletlerin hak ettikleri refah ve huzura kavuşmaları için mutlaka sevgi ve dostluk duygularının güçlendirilmesi, bu bağların pekiştirilmesi gerekmektedir. İki tarafın da geçmişte yaşanan olayları tamamen bir kenara bırakıp; tarihten gelen hiçbir husumeti, kini ve alınganlığı dile getirmeden dikkatlerini Türk İslam Birliği’nin kendilerine sağlayacağı mutlak huzur ve güvene teksif etmeleri son derece önemlidir.

Türk-İslam Birliği içinde sadece Müslüman Türk devletleri değil Ermeniler gibi farklı dinlere ve dillere mensup devletler de aradıkları dostluk, kardeşlik ve sevgiyi, huzur ve barışı bulacaklardır. Ermeni halkı; Türk ve Azeri halklarının yüzyıllarca birlikte yaşadıkları kardeşleri ve dostlarıdır. Aynı şekilde Ermeni kardeşlerimiz için de Azeriler ve Türk halkları böyledir. Şu an Ermeni ve Azeri halkları arasında oluşturulmaya çalışılan suni kavganın ve anlaşmazlıkların kaynağı da asla bu halklar değil, tarih boyunca tüm dünyayı zulüm, kargaşa ve savaş ortamına sürüklemiş, kardeşi kardeşle kavga ettirmiş olan ateist Siyonistler ve masonlardır.

Ermeni kardeşlerimiz son derece efendi, mazlum, hoşgörülü, sadık, güzel ahlaklı, kanaatkar insanlardır. Yıllarca Osmanlı İmparatorluğu himayesi altında içiçe yaşadığımız ve Millet-i Sadıka sıfatıyla şereflendirilmiş çok değerli bir halktır.

Azeri kardeşlerimiz de aynı şekilde, son derece akıllı, itidalli, mazlum, güzel huylu, mülayim, dürüst, barışçıl, sevecen insanlardır. İki halk arasında sevgi ve saygıya, karşılıklı hoşgörüye, geçmişte yaşanmış olanları unutup güzel bir niyetle yeni bir başlangıç yapmaya eğilim çok fazladır.

Ancak Azeri ve Ermeni halkları arasında temelde hep var olan ılımlı ortamı değiştirmeye yeltenmek; ani bir gerilim oluşturarak, sesleri yükselterek, sinirli ve gergin konuşmalar yaparak iki halkın itidalini bozmaya çalışmak, bölgedeki nabzı – hiçbir gerekçesi ve sebebi olmadığı halde- yükseltmeye neden olacak eylemlere girişmek, son derece soğuk, resmi ve mesafeli yaklaşımlardan vazgeçmemek barışı ve huzuru hakim kılmak, iki toplumun yaşam kalitesini ve refah seviyesini yükseltmek için şu ana kadar yapılan çalışmalara, gayretlere ciddi şekilde zarar verecektir.

Böyle hassas bir dönemde, sevgiden, şefkatten, karşılıklı muhabbet ve huzurdan bahsetmek yerine, uzun, hikmetsiz, soğuk ve alışıldık konuşmalar yapmak devletlerarası egoistiğin ve ırkçı duyguların kabarmasını körükleyebilir. O zaman iki taraf da dostluğu, kardeşliği hatta barış ortamını dahi bir kenara bırakmak pahasına sırf kendi çıkarlarını gözetme gayreti içine girebilirler. Yalnızca kendi çıkarlarını ön planda tutan, komşularının menfaatini, rahatını ve huzurunu düşünmeyen bir devlet ise tüm imkanlarını hemen silahlanmaya, savunma harcamalarını artırmaya, etrafında askeri olarak kendisini destekleyecek müttefik güçler toplamaya, sonu savaşa kadar gidecek zıtlaşma politikaları izlemeye başlar. Devlet politikaları bir anda barışçıllıktan uzaklaşıp, Darwinizmin; “güçlü olanın galip geleceği” yanılgısına dayalı zalim, ezici, kan dökücü bir çizgi benimser. Tüm bunların sonucunda da iki ülkenin son derece zararına olan gelişmeler ardı ardına birbirini takip eder.

Unutulmamalıdır ki, toplumlar arası ilişkilerde oluşturulan yüksek gerilim, işgallerle, çatışmalarla hatta savaşlarla neticelenebilir. Eğer karşılaşılan sorunlar ve anlaşmazlıklar sevgi, dostluk, kardeşlik ilişkileri içinde gerilim oluşturulmadan, insanlar paniğe ve korkuya kaptırılmadan çözümlenseydi, bugün dünyanın pek çok bölgesindeki tablo belki de hiç böyle olmayacaktı. Zavallı analar evlatlarının ardından gözyaşı dökmeyecek, ocaklar sönmeyecekti. Bu nedenle tarihten ve diğer toplumların yaşadıklarından ders alıp, olaylara geçmişteki yöntemlerle yani gerilimli ve tırmandırıcı bir üslupla çözüm arayışına girmemek, aksine dostluk, kardeşlik, sevgi, saygı hoşgörü, nezaket, fedakarlık gibi din ahlakının gerekleriyle çözüm arayışında olmak çok önemlidir.

Azeri ve Ermeni kardeşlerimiz arasında da şu an herşeyden öncelikli olarak “Biz kardeşiz, dostuz, yüzyıllarca aynı toprakları paylaşmış, sırt sırta aynı topraklar için mücadele vermiş, birbirine komşuluk yapmış, birbirimizin yemeğini yemiş insanlarız. Aramızı kimse açamaz, yine öyle dost olalım, kardeş olalım. Biz birbirimizi seviyoruz” diyecek bir sese ihtiyaç vardır. Bu ses Türk-İslam Birliği’nin güçlü ve müşfik sesidir.

Hem Azeri hem de Ermeni halkının huzura, güvene ve sevgiye ihtiyaçları vardır. Azeri kardeşlerimizin arada hiçbir sınıra ve vize, pasaport gibi bürokratik engele takılmadan Türkiye'ye gelebilmeleri, "iki devlet bir millet" idealinin hayata geçirilmesi, Ermeni kardeşlerimizin de küçük bir alanda sıkışmış o topraklardan refaha, genişliğe ve özgürlüğe kavuşmaya ihtiyaçları vardır. Bunun için iki tarafın da sınırlarının aynı anda açılması, hem Azeri hem de Ermeni halklarının aynı anda Türkiye ile ve Türk halkıyla kucaklaşması gereklidir.

Türkiye Azerbaycan arasında her türlü bürokratik engelin kaldırılmasında ve Türkiye ile Azerbaycan'ın bir an önce birleştirilmesinde olduğu gibi, Ermenistan sınırının açılması ve iki halkın Türkiye-Ermenistan arasında istedikleri gibi geçiş yapabilmeleri konusunda da, Türkiye’nin kendi ırkı, dili ve dininden olmayanlara karşı duyduğu derin muhabbetin, sevgi, şefkat ve merhamet anlayışının iyice vurgulanması son derece önemlidir. Ermeniler de, aynı Azeri kardeşlerimiz gibi, Türk milletinin ayrılmaz birer parçasıdır ve geçmişte Osmanlı İmparatorluğu döneminde olduğu gibi bugün de Türk-İslam Birliği’nin koruyucu kalkanı altında Müslüman Türk halklarıyla içiçe, huzur ve barış içinde yaşamaları son derece doğaldır.

19. yüzyılın son dönemlerinden bu yana 100 yıldan uzun bir süredir yaşanan sıkıntılar, Türk-İslam alemini bilinçlendirmiş ve güçlendirmiştir. Gerçek din ahlakı bu coğrafyada müthiş bir yayılma göstermiştir. Türk-İslam aleminin şevkle ve coşkuyla beklediği birleşmenin gerçekleştirilmesi için çok uygun bir zemin olduğu açıkça görülmektedir. Bu ortamın çok iyi değerlendirilmesi ve bu kutlu birliğin oluşması için gereken adımların bir an önce atılması şarttır. Bu nedenle, akıl ve vicdan sahibi tüm insanlar her türlü önyargıyı, katı düşünceyi, anlaşmazlığı teşvik edecek mantıkları tamamen geride bırakarak, sevgiyle, şevkle, heyecanla Türk İslam Birliği'nin tesisi için çalışmalı, samimiyetle bunun için gayret etmelidir. Türk İslam Birliği bir kaderdir, Allah muhakkak bu birliği gerçekleştirecektir. Önemli olan samimi ve salih olanların bu mübarek dönemde, sahip oldukları tüm imkanları kullanarak ellerinden geleninin en fazlasını yapmaları ve Allah'ın izniyle Türk İslam Birliği'nin kurulmasını sağlayanlardan olmanın şerefine erişmeleridir.

mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Yaklaşan Ölüm Anı


"Her nefis ölümü tadıcıdır; sonra Biz'e döndürüleceksiniz." (Ankebut Suresi,57)

Ölüm anınıza doğru bir geri sayım içinde olduğunuzun farkında mısınız? Ölümünüz de yaşamınız kadar kesin bir gerçek. Ancak çoğunlukla insanlar bu durumu görmezden gelirler. Dünya uğraşılarına öyle bir dalmışlardır ki sanki sonsuza dek yaşayacaklarmış gibi bir tutum içine girerler. Bir an için ölüm akıllarına gelse bile hemen unutmaya çalışıp, kendilerini işlerine daha çok verirler.

İnsanlar genellikle dünyevi unsurları, ölümü unutmak için bir aracı olarak kullanırlar. Bir süre sonra bu aracılar kişiyi dünyaya dalmış ve uyuşmuş bir hayatın içine sürükler. Kişi, ahireti unutmuş bir ruh hali ile içine girer ve ezbere yaşanan bir döngünün içinde yaşamaya başlar. Dünya hayatınını geçici meşgaleleri onu meşgul edip, birgün öleceğini ve Allah'a hesap vereceğini unutturacak şekilde oyalar.

İnsanların bir kısmı bu şekilde yaşarlar. Sürekli yaşadıkları hayattan şikayetçi olsalar da derin düşünmediklerinden içinde bulundukları sığ hayatın farkına varamazlar. Oysa biten her gün, her saat, her dakika Allah'ın katında vakti belli olan ölüm anına doğru bizi yaklaştırmaktadır. Bu gerçeği düşünen bir insan dünya uğraşılarıyla şuursuzca oyalanmak yerine her an ölme ihtimali olduğunu düşünerek Allah'ı razı etmeye çalışır. Ahirette kendisini bekleyen sonsuz bir hayat olduğunu ve cennete kavuşabilmek için Allah rızası için çaba harcaması gerektiğini asla unutmaz. Bir gün mutlaka Allah'ın huzurunda hesap vereceği zamanın geleceğini bilerek yaşayan insanın hayatı bu nedenle çok akılcı, kaliteli ve güzel olur. Allah sevgisi ve Allah korkusu ile yaşamanın huzuru, mütmainliği ve sonsuz cennet neşesi sürekli üzerindedir. Dünya hırslarından uzaklaşmış olmanın güzelliğini ve rahatlığını kesintisiz olarak yaşar. Dünya nimetlerinin tümü yine kendisinindir ama bunları kendisini Allah'a yaklaştıracak birer vesile olarak gördüğünden nimetin zevkini sürekli yaşar. Yaşadığı her anın hesabını Allah'a vereceğini bildiğinden, ölüm anına kadar hayatı akılcı, huzurlu, dürüst ve kaliteli olur. Fakat kuşkusuz insanın en büyük kazancı, Allah'ın rızasıdır.

İşte bu nedenle şuurlu davranan bir insan, kendisi için belirlenmiş ölüm tarihine doğru hızla yaklaştığı gerçeğini unutmadan yaşamalıdır. Bunu düşünerek yaşamak hem onun dünyadaki sevabını arttırır hem de ahireti için kendisine güzel bir hayat hazırlamış olur. Allah'ın rızasını kazanmak için dünyada harcanan çaba, elbette ki Rabbimiz'in rahmetini ve cennetini kazanmak için büyük bir vesiledir. Kuşkusuz en doğrusunu Allah bilir.

mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Allah Rahman Ve Rahimdir


Sayın Adnan Oktar'ın Kral Karadeniz Tv'deki Röportajından...

MUHABİR: ...Hocam ... sizi sevenlere söylemek istediğiniz paylaşmak istediğiniz, onlarla ya da böyle bir öğüdünüz bir tavsiyeniz…

ADNAN OKTAR: ...bizim yaratanımız Allah’ımız sonsuz akıllı, müthiş sevinç verecek bir şey bu. Bakın sonsuz akıl. Ucu bucağı olmayan bir akla sahip ve ucu bucağı olmayan bir rahmete sahip ve rahimdir Allah. Rahmandır ve rahimdir ve koruyucudur ve bizleri de çok seviyor Cenab-ı Allah, elhamdülillah bütün müminleri sever Cenab-ı Allah, umuyoruz inşaAllah çünkü ümit ile korku arasındayız biliyorsunuz inşaAllah, öyle olun diyor Cenab-ı Allah, o ahlaka göre hareket ediyoruz. Kuran ahlakına tam uyacağız inşaAllah, Allah’ı çok seveceğiz, çok samimi olacağız, Türk İslam Birliği’nin oluşması için yeri göğü birbirine katacağız, bağıracağız konuşacağız ama legal olarak tabii, bu oluşuncaya kadar bize uyku yok, mutlaka bunu elde edeceğiz inşaAllah, mutluluğun başlangıcı bununla başlıyor inşaAllah. Mehdi’nin zuhuru için dua etsinler, Hz. İsa’nın nüzulü için dua etsinler, O güzeller güzelini hep beraber görüp ona sarılalım inşaAllah. Mehdi’nin muhabbetini ve coşkusunu inşaAllah yaşayacaklar, aslında çok güzel günlerdeler kardeşlerimiz, elhamdülillah Allah’a şükretsinler, hamd etsinler, gelecek çok çok güzel özellikle Türkiye için çok güzel elhamdülillah inşaAllah.

mesajkutusu.blogspot.com
Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Müslümanlar Ölene Kadar İmanda Kararlıdır


Allah'tan korkan müminler kadere her koşulda teslim olmuşlardır. Dünya hayatının geçici olduğunu bildikleri için, sadece ahirete yönelir ve ahirette karşılığını alacaklarını umdukları güzel amellerde bulunmaya çabalarlar. Allah korkusunu, ahireti, dünya hayatının geçiciliğini, Allah'ın rızasına göre yaşamayı kalplerine oturtturamamış insanlar ise, Allah'ın emir ve yasaklarına uymada süreklilik gösteremezler. Örneğin namaz kılmaya başlayıp kısa süre sonra vazgeçer ve ibadetlerinde kararlılık gösteremezler. Bir kişi kaza geçirip kolunun tekini kaybettiğinde Allah'tan razı olur fakat diğer kolunu da kaybettiğinde sabır gösteremez, isyan eder. İşte bu tür insanlar imanı gereği gibi yaşamazlar.

Oysa ki herşeyi üstün aklıyla yaratan Yüce Rabbimiz mutlaka herşeyde bir hayır ve hikmet yaratmıştır. Bizim bedenimizdeki her detayı ve güzelliği Allah vermiştir ve Allah dilerse yok eder. Müslüman, 'bir kazayla kolunu kaybettiği zaman, bu zaten Allah'ın verdiği kol, Allah dilerse alır, hayır vardır' diye düşünür. Müslümanın zahiren zorluk gibi görünen olaylara karşı kalbinde en ufak bir burkuntu olmadığı gibi Allah'a sevgisi daha da artar. Örneğin bir müminin sakat kalması, acizliğini anlayabilmesi, Allah'a sevgisinin, yakınlığının artması için bir fırsattır. Enaniyet yapıp, mal veya can hırsında olmasının bir fayda getirmeyeceğini, ölümün çok yakın olduğunu, asıl hayatın ahiret olduğunu düşünmesi ve imanda derinleşmesi için Allah'ın kaderinde yarattığı güzelliklerden biridir. Allah kaderde yaratılan herşeyin mutlaka hayırlı olduğunu bir ayetinde şu şekilde bildirmektedir:

… Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz. (Bakara Suresi, 216)

Allah'a güvenmeyen insanlar ise rahatlıkla isyana yönelebilecek bir ruh halindedirler. Hayatlarını Allah'a adamadıkları için dünyevi menfaatlerinin olmadığı, zahiren zarar gördüklerini düşündükleri bir durumda çarçabuk sarsılırlar. Allah'a olan inançları ve bağlılıkları geçiçidir. Allah'tan korkmazlar. Allah'a karşı isyan eden insanların ahiretteki konuşmalarını Allah bir ayette şöyle bildirmektedir:

Suçlu-günahkarları; "Sizi şu cehenneme sürükleyip-iten nedir?" Onlar: "Biz namaz kılanlardan değildik" dediler. "Yoksula yedirmezdik." "(Batıla ve tutkulara) Dalıp gidenlerle biz de dalar giderdik." "Din (hesap ve ceza) gününü yalan sayıyorduk." (Müddessir Suresi, 41-46)

mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Öfke ve Gerginlik Müslüman'ın Sakınması Gereken Özelliklerdir


Kuran ahlakından uzak toplumlarda en yoğun yaşanan ve kabul gören özelliklerden birisi öfke ve gerilimdir. Olaylar karşısında öfkelenmek, sinirlenmek normal karşılanan tepkiler olarak görülür. Çevremizde sık sık "üstüne gitme; şuan biraz sinirli; sinirlendi ne yapsın" gibi ifadeler duyarız. İnsanların bazıları, günlük olaylar karşısında hemen öfkelenmeye, gerilmeye, sesini yükseltmeye, tartışmaya ve hatta kavga etmeye eğilimlidirler. Bu insanlar, trafikte uzun sure kaldıklarında, alışverişte aldığı ürün kusurlu çıktığında, işyerinde yemeğe planladığı saatte çıkamayıp bir de üstüne birisi kendisinden bir iş istediğinde, eleştirildiğinde, hava sıcakken yürümek zorunda kaldığında, birisi yanlışlıkla bir eşyasına zarar verdiğinde, kısacası karşılaştıkları olayların büyük bir çoğunluğunda öfkelenirler. Bu tip olayları hep olmaması gereken, günlük yaşamlarının işleyişini bozan olaylar olarak görürler. Sokakta veya bir otobüsün içinde bu tip insanların yüzlerindeki gerilim ve her an sanki kavgaya tutuşacakmış izlenimi veren yüz ifadesi dikkat çekmektedir.

Oysa Müslümanın böyle olaylara olan bakış açısı tamamen farklıdır. Dışarıdan, yüzeysel bir gözle bakıldığında aksilik gibi görünen tüm olayları Allah'ın kaderde yarattığını, daha kendisi doğmadan kaderinde o yaşayacağı olayın en ince ayrıntısına kadar planlandığını bilir. Allah her insanın karşısına çıkan olayları, o kişi için özel olarak yaratmakta, onun sabrını, tahammül gücünü, tevekkülünü ve zor anlarda Kuran ahlakına uygun bir tutum gösterip göstermeyeceğini denemektedir. Bunu bilen Müslüman, o olayın kaderinde yaratıldığını bilir ve hayırlı yönleri görmeye çalışır. Her ne kadar her olayın sebebi başka olaylar gibi görünse de, aslında tümü Allah'ın kontrolünde işlemektedir. İşte burada müminin göstereceği ahlakın, cahiliye ahlakından farkı ortaya çıkmaktadır. Mümin böyle olaylar karşısında gerilip, sinirlenmez, fiziksel olarak zorlandığı olaylar ile karşılaşsa bile, Allah'ın yarattığını bildiği için, Allah'a güvenir, daima en güzel tepkiyi, en güzel cevabı verir, kalbi daima mutmain ve huzurludur. Olaylardaki hayır ve hikmetleri düşünüp, Allah'ın kendisinden en razı olacağı, en beğeneceği ahlakı göstermeye gayret eder. Allah, Kuran'ın bir ayetinde Müslümanın öfkesini Allah rızası için yendiğini şöyle bildirmektedir:

Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz) geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever. (Al-i İmran Suresi, 134)

mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Dua Kaderin Akışının Bir Parçasıdır


Dua, zaten kaderimizde varolana doğru bizi yönlendirir. Kaderimizi takdir eden de, bize duayı ettiren de Allah'tır. İmam Rabbani bu konuda şöyle söylemektedir:

"Bir şeyi istemek, ona nâil olmak (onu elde etmek) demektir; Zirâ Allahû Teâlâ kabul etmeyeceği duayı kuluna ettirmez." İmamı Rabbani

Dua, Müslümanın en önemli ibadetlerinden biridir. Dua eden mümin Allah'a karşı aczini bilip, sürekli teslimiyetli bir ruh halinde olur. Dualarının karşılığında Allah'ın katında değerli, takva sahibi bir kul olabileceğini ümit eder. Allah bir ayetinde şöyle buyurur:

"De ki: Duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?..." (Furkan Suresi, 77)


mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Ahir Zaman Sohbetleri 2 Nisan 2009 Perşembe




mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

İLMİ ARAŞTIRMA NİSAN 2009


Değerli okurlarımız,

Aile, toplumumuzda çok önemli bir değerdir ve Türk aile yapısının mutlaka korunması gerekir. Fakat her büyük toplumda olduğu gibi, bizim toplumumuzda da bozuk akıl ve mantık yapısında hareket eden, ahlak dışı yaşantıları olan, çocuklarını da kendi yaşantılarına zorla çekmeye çalışan kimseler vardır. Bir insanın, sırf anne-babası olduğu için bu kişilerin fikirlerine boyun eğmek zorunda olduğu iddia edilemez. Cezaevleri cinayet işlemiş, gasp, hırsızlık yapmış, devlete zarar vermiş anne-babalarla doludur. Kimse, bu kişilerin çocuklarının aileleri ile müşterek bir hayat yaşamak zorunda olduğunu iddia edemez. Ayrıca bir kısım basın tarafından savunulan her anne-babanın, çocuklarının iyiliğini ve sağlığını gözeterek hareket ettikleri iddiası da gerçek dışıdır. Onlarca kadın sığınma evi, ailesinden ve eşinden feci şekilde şiddet görmüş kişilerle doludur. Çocuklarının düşüncelerine ve inançlarına saygı duymayan, onları adeta birer meta olarak gören aileler her toplumda olabileceği gibi bizim toplumumuzda da vardır.

Ülkemizin belli bir kesiminde hala işlenmeye devam eden töre cinayetleri de bunun ürkütücü örneklerinden biridir. Bir baba, sadece aralarında anlaşmazlık bulunan aşiretten biriyle konuştuğu için çocuğunu acımasızca öldürebilmektedir. Bunun olabileceğini tahmin eden yakın çevresi tarafından da bu durumla ilgili herhangi bir tedbir alınmamakta, durum olağan karşılanmaktadır. Dolayısıyla her ailenin çocuklarına güvenlik sunduğu düşüncesi büyük bir yanılgıdır. Derginiz İlmi Araştırma Nisan 2009 sayısında Müslümanların karşılaşabilecekleri zorluklardan biri olan toplum ve aile baskısı ile alınmaktadır.

- "Darwinizm yalanını sözde Müslümanlaştırma çabası" neden büyük bir tehlikedir?
- Kuran-ı Kerim'de Darwinizm hangi ayetlerle yalanlanmaktadır?
- Peygamberlerimizin hangi mucizeleri evrimci düşüncenin mantıksızlığını ve geçersizliğini gözler önüne sermektedir?

Bu soruların cevaplarını İslamla Evrimi Bağdaştırmaya Çalışmak Pasif, Aciz, Teslimiyetçi Beyhude Bir Girişimdir başlıklı yazıda okuyabilirsiniz.

Derginizde yer alan diğer bazı konu başlıkları ve konu özetleri şunlardır:

KAPAK KONUSU

Toplum ve Aile Baskısı Müslümanların Karşılaşabilecekleri Zorluklar Arasındadır

EVRİM AÇMAZI
İslamla Evrimi Bağdaştırmaya Çalışmak Pasif, Aciz, Teslimiyetçi Beyhude Bir Girişimdir

Faşist Vahşetin Ardındaki Üçlü: Darwin, Haeckel ve Hitler

AHİR ZAMAN ALAMETLERİ
Ahir Zamanda İsraf Önlenecek, Açlık ve Fakirlik Yeryüzünden Silinecektir

EKONOMİ
Dünya İslami -Faizsiz- Bankacılığa Yöneliyor

İNSAN MUCİZESİ
İnsanın "Ruhum" Dediği Varlık da Allah'a Aittir

GÜNCEL

Adnan Oktar Ne Demişti? Ne Oldu?

Adnan Oktar'ın Röportajlarından

Ahir Zamanın Önemi

İmtihanın Önemli Bir Sırrı: Allah İnsanları Sadece Güçlerinin Yeteceği Zorluklarla Dener

Kısa Kısa

Şeytanın Davranış Şekli: "Ben Bilirim" Mantığı

Bu sayımızla beraber Harun Yahya (Adnan Oktar)'nın Sakın Anlamazlıktan Gelmeyin kitabını hediye veriyoruz.

Saygılarımızla,

Internet adresi: www.ilmiarastirma.org


mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

İlmi Mercek Nisan 2009


Değerli okurlarımız,

İlmi Mercek derginiz Nisan ayında sizlere Darwinizm'in içine düştüğü zavallı durumu gösteren bir makale ile ulaşıyor.

Sayın Adnan Oktar uzun yıllardır gerek kitaplarında gerekse röportajlarında dünyanın Darwinist-materyalist bir fikir diktatörlüğünün hakimiyeti altında olduğunu, dünya ülkelerinin %95'inde bu pagan dinin insanlara resmi bir ideoloji olarak dayatıldığını önemle vurgulamaktadır.

Geçtiğimiz ay içerisinde yaşanan iki olay, Sayın Adnan Oktar'ın açıklamalarının ve yıllardır Darwinizm'e karşı sürdürdüğü bu fikri mücadelenin önemini bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Vatikan'da düzenlenen Evrim Konferansı'na Yaratılış Gerçeğini anlatmak üzere katılan Beyin Cerrahı Sayın Oktar Babuna'nın antidemokratik yöntemlerle konuşma hakkının elinden alınması ve TÜBİTAK'ın dergisinde kapaktaki Darwin konusunun değiştirilmesi sonucunda yaşanan Darwinist panik, Darwinizm'in son çırpınışlarının sembolik birer örneği olmuştur. TÜBİTAK Olayının İç Yüzü ve Darwinist Çevrelerde Yaşanan Zavallı Paniğin Anlamı başlıklı yazıda bu konuyu okuyabilirsiniz.

Derginizde yer alan diğer bir makalede ise müminlerin güzel ahlak örneklerinden merhamet konusu ele alınıyor. Yüce Allah'ın, ahiret günü kurtuluşa erenlerden olmaları, rahmetine ve cennetine kavuşabilmeleri için kullarına bildirdiği hükümlerden biri "merhameti birbirlerine tavsiye edenlerden" olmaktır. Merhamet aynı zamanda toplum içindeki huzurun ve mutluluğun da kaynağıdır. Bu nedenle bir toplumun rahat, huzurlu ve mutlu bir hayat sürebilmesinin tek yolu, Kuran'da haber verilen gerçek merhamet anlayışının o toplumun insanları tarafından yaşanmasıdır. Bu makalede insanların hem maddi hem de manevi yönden rahata ulaşması için Kuran ahlakının yaşanmasının önemi anlatılmaktadır.

Derginizde yer alan diğer bazı konu başlıkları ve konu özetleri şunlardır:

KAPAK KONUSU
TÜBİTAK Olayının İç Yüzü ve Darwinist Çevrelerde Yaşanan Zavallı Paniğin Anlamı

İNSAN VÜCUDU
Elektrik Şebekesi İle Donatılan Vücudumuz

İNCELEME
Antioksidanların Mucize Etkisi

Kuran'ın Jeolojik Mucizeleri

KURAN AHLAKI
İslam Ahlakını Yaşayan Toplum, İnsanlara Şefkat ve Merhamet Etme Temeli Üzerine Kuruludur

BİTKİ DÜNYASI
Bitki Kökleri Elementleri Nasıl Ayırt Eder?

BİLİM DÜNYASI
Saç Telinden Örümcek İpeğine...

İslam Dünyası'nda Geçen Ay

DNA Zincirinin Şeklini Değiştiren Enzim: Topoizomeraz

Mantis Böcekleri Tek Kulaklarıyla İnsanlardan Nasıl Daha İyi Duyarlar?

Türk İslam Birliği Yolunda...

Bu Ay Neler Var?

Koltuğunuzdan Kalkmadan Dünya Turu Yapabilirsiniz...
Bilim dünyasındaki gelişmeler, maddenin dışarıda var olan aslına ihtiyaç duymadan da beynimizde bu algıların oluşturulabileceğini bir kez daha ortaya koyuyor. Bunun son örneği; yeni geliştirilen, kullanan kişinin 5 duyusunu da harekete geçirebilen ve oturma odasında otururken kişiye dünyanın birçok ülkesini sanki oradaymış gibi gezme imkanı sunan özel kask oldu.

Larva Döneminden Uçuş Teknolojisine... Yusufçuk Böceği

Darwinist Neleri Düşünmez?

Bu sayımızla beraber Harun Yahya (Adnan Oktar)'nın Vücudumuzdaki Mucizeler kitabını hediye veriyoruz.

Saygılarımızla,

www.ilmimercek.org


mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir