İnsanın Dna Şifresini Çözen Dr. Francis Collins Açıkladı: "Laboratuarda Allah'ı Hissettim"
Collins yaptığı büyük buluşun ardından, Allah'ın varlığını anlattığı kitabını kaleme aldı. Yakında piyasaya çıkacak kitabıyla ilgili İngiliz Time dergisine konuşan 56 yaşındaki Collins, 30 yıl öncesine kadar ateist olduğunu ancak artık Allah'a inandığını söyleyerek, “Allah'ın var olduğuna dair rasyonel bir temel var ve bilimsel gelişmeler insanı Allah'a daha da yaklaştırıyor.
Laboratuvarda çalışırken Allah'ı hissettim. Kesinlikle bizden daha büyük bir güç var ve ben O'na inanıyorum. DNA'nın şifresini çözmek beni Allah'a biraz daha yakınlaştırdı. Hastalıktan kurtulan insanlar gördüm. Bilim onlardan umudunu kesmişti. Ama mucizevi olarak hayata döndüklerini gördüm. Bu da Allah'ın işidir.” açıklamalarında bulundu.
İnsan genini çözmenin kendisine Allah'ın eserini görme fırsatı verdiğini söyleyen Collins, “Önemli bir buluş yaptığınızda o bilimsel coşku anını yaşarsınız, çünkü onu araştırmış ve keşfetmişsinizdir. Keşfettiğim şey öyle bir şeydi ki, bu bilgiye daha önce hiçbir insan sahip olamamıştı. Fakat Allah onu her zaman biliyordu.” dedi.
Akıl ve vicdan sahibi her insan, DNA'daki müthiş kodlama sisteminin şuursuz atomlar tarafından kendiliğinden oluşamayacağını takdir edecektir. İnsan vücudunda trilyonlarca hücrenin her birinde kesintisiz işleyen sistemler, insana Allah'ın sonsuz aklını, ilmini, gücünü, yaratışındaki sonsuz mükemmelliği göstermektedir.
mesajkutusu.blogspot.com
Sitemiz kez ziyaret edilmiştir
DARWINİZM, KOMÜNİZM VE TERÖR BİR BÜTÜNDÜR
www.hurriyetgazetesinecevap.com / www.hurriyetgazetesinecevap.net
DARWINİZM, KOMÜNİZM VE TERÖR BİR BÜTÜNDÜR
Bölücü örgüt, “anti-komünist, anti-Darwinist, anti-materyalist karşı propaganda” ile yenileceğini anlamış ve taktik değiştirerek artık komünist olmadığı yönünde beyanlar vermeye başlamıştır. Gayesi zaman ve mevzi kazanmak olan bu oyuna kimse gelmemelidir. Bölücü örgüt komünisttir ve onu çökertecek asıl yöntem olan karşı propaganda, kararlılıkla ve kesintisiz olarak devam ettirilmelidir.
Doğuda yaşayan ve samimi birer dindar olan kürt kökenli vatandaşlarımız Allah’ı, peygamberleri, kitapları, ahireti inkar eden komünist örgütü -Allah’ın izniyle- çok yakında bölgeden söküp atacaktır.
Lenin’in bu kitabı, komünistlerin en temel taktiğini anlatmaktadır.
Hürriyet Gazetesi bölücü örgütün gerçek yapısını deşifre etmeli, halkta hatalı intibaa meydana getirebilecek haberlerden kaçınmalıdır.
Bölücü Terör Örgütünün Komünist Olduğu Tartışılmaz Bir Gerçektir
Bölücü terör örgütü, her eylemi, her sloganı ve her bildirisiyle komünisttir. Ancak bölge halkı bu konuda son derece bilgisizdir ve eli kanlı örgüt militanlarını kimi zaman “kürt halkı adına savaşan, kürt milliyetçisi gerillalar” olarak algılamaktadır.
Bölgedeki halkımızın büyük bölümü dindardır. Dolayısıyla bölücü örgütün gerçek hedeflerini ve ateist yapısını anladığında örgüt aleyhinde tavrı çok daha kesin olacaktır. Bu sebeple örgütün ateist ve komünist kimliği geniş kapsamlı bir karşı propaganda ile halkımıza duyurulmalıdır. Bu konuda radyo, TV ve basın da kullanılarak çok etkin bir çalışma yapılması gerekmektedir.
Burada bir etnik hareket değil, komünist ve dinsiz bir hareket söz konusudur. Kürt milliyetçiliği görüntüsü tamamen bölge halkının gözünü boyamaya yöneliktir.
Örgütün Marksist-Leninist bir yapıda olduğu, gerek savcılık iddianamelerinde, gerek MİT raporlarında gerekse mahkeme kararlarında sabittir. Kaldı ki örgütün komünist olduğunu anlamak için çok ayrıntılı bir araştırmaya bile gerek yoktur. Çünkü örgütün uzun yıllar kullandığı bayrağında komünizmin en bilinen simgesi olan orak-çekiç motifinin yer alması bile konunun ispatı için yeterlidir. (Bu amblem daha sonra strateji ve taktik değişikliğine giden örgüt tarafından değiştirilmiştir.) Örgütün kuruluş kongresinde yer alan ve örgütün internet sitesinde göze çarpan ifadeler de, marksizme olan sadakati net olarak ortaya koymaktadır:
“MARKSİST-LENİNİST TEORİ ÇOK İYİ ÖZÜMSENMELİDİR. Önder kadrolar sık sık Marksizm’e müracaat etmeli, Marksizm’in uygulanmasını başlangıç şekli yapmak için bu öğretiyi gerçekten özümsemeliler. ...Biz SOSYALİZMİ SİYASAL SORUNUN ÇÖZÜMLENMESİNDE DAHA ÇOK BİR EYLEM KILAVUZU OLARAK ELE ALACAĞIZ. Mutlaka böyle bir öğretinin temsilcisi olarak, böyle bir öğretinin savunucusu olarak, bunun en önemli koşulu olarak bulunulan ülkenin siyasal iktidar meselesine uygulayarak, mevcut iktidarı parçalamada bir araç olarak, bir eylem kılavuzu olarak kullanarak üzerimize düşeni yapacağız.”
Örgüt liderinin, 13. kuruluş yıldönümü mesajından:
"Sosyalizm yıkıldı, komünizm yıkıldı" diyenlere en iyi cevap olarak, ‘tam tersine, SOSYALİZMİN EN GÜÇLÜSÜ, EN DOĞRUSU, EN YÜCESİ PKK'DE GERÇEKLEŞMİŞTİR’ diyoruz."
Örgüt liderinin 1 Mayıs 1982 tarihli konuşmasından:
“Ama şunu iyi bilmeliyiz ki, Kürdistan tarihi bugün çağa ulaşmak istiyorsa, tamamıyla işçi sınıfı gerçeğine dayanmak zorundadır. Ne kadar elverişsiz koşulları yaşarsa yaşasın, işçi sınıfının objektif gücüne ve onun eylem kılavuzu olan bilimine, MARKSİZM-LENINİZM’E DAYANMAK ZORUNDADIR VE DİKKAT EDİLİRSE BİZİM VARLIK NEDENİMİZ TÜMÜYLE BU GERÇEK ETRAFINDA OLUŞMUŞTUR. ...Eğer o aşiret duvarları, o feodal çitler aşılmasaydı, MODERN DÜŞÜNCE, EN DEVRİMCİ DÜŞÜNCE OLAN MARKSİZM-LENINİZM kafalarımıza sıçramayacaktı, onun için zemin bulamayacaktı.”
ATATÜRK’ÜN KOMÜNİZM UYARISI:
“Komünizm, Türk Dünyası'nın en büyük düşmanıdır. Her görüldüğü yerde ezilmelidir.”
"Avrupa'da çıkacak bir savaşın başlıca galibi ne İngiltere, ne Fransa, ne de Almanya'dır. Sadece bolşevizm (komünizm)dir. Rusya'nın yakın komşusu ve bu memleketle en çok savaşmış bir millet olarak biz Türkler, orada cereyan eden olayları yakından izliyor ve tehlikeyi bütün çıplaklığıyla görüyoruz. Uyanan Doğu milletlerinin düşünce yapılarını mükemmelen sömüren, onların milli ihtiraslarını okşayan ve kinleri tahrik etmesini bilen bolşevikler (komünistler), yalnız Avrupa'yı değil, Asya'yı da tehdit eden başlıca kuvvet halini almışlardır." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. 3, s. 94-95)
Bölücü Örgüte Sinsice Destek Veren Avrupa Materyalist Birliği’nde Yaratılış Gerçeği Sarsıntısı
Bu noktaya gelinmesinde ise Harun Yahya’nın Yaratılış Atlası isimli kitabının etkisi çok büyüktür. Bu kitap, İtalyanca, Almanca, İngilizce ve Fransızca basılarak Avrupa’da çok geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmış ve sözkonusu raporun yazılmasına sebep olan tüm gelişmeler bu kitaptan sonra meydana gelmiştir. Nitekim raporda da aynı tespit yer almakta, Yaratılış Atlası isimli kitaptan ve yazarı Harun Yahya’dan pek çok yerde söz edilmektedir.
AVRUPA BASININDA YARATILIŞ ATLASI HAKKINDA ÇIKAN
BİNLERCE HABERDEN BAZILARI
Armenews isimli haber ajansının internet sitesinde 18 Nisan 2007 tarihinde yer alan haberde, “Türkiye’de evrime karşı verilen mücadele hemen hemen kesin zaferle sonuçlanmış görünüyor” İfadesi yer aldı.
mesajkutusu.blogspot.com
Sitemiz kez ziyaret edilmiştir
EKONOMİNİN BOZULMASI HZ. MEHDİ'NİN ÇIKIŞ ALAMETLERİNDEN BİRİDİR
Mehdi çıkmadan önce, MİLLETLER ARASINDA TİCARET ve yollar KESİLECEK, insanlar arasında fitneler çoğalacaktır. (El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 39)
PİYASANIN DURGUN OLMASI, KAZANÇLARIN AZALMASI... (Kıyamet Alametleri, s. 148)
Herkesin AZ KAZANÇTAN YAKINMASI... Paraları için zenginlerin saygı görmesi... (Kıyamet Alametleri, s. 146)
İşlerin kesad gitmesi. Herkes "satamıyorum, alamıyorum, kazanamıyorum!" diye yakınacak. (Kıyamet Alametleri, s. 152)
TİCARET ve yolların KESİLDİĞİ ve fitnelerin çoğaldığı zaman... (Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s.52)
Cumhuriyet, 27 Ağustos 2008
Sabah, 16 Eylül 2008
Vatan, 16 Eylül 2008
Türkiye, 31 Ağustos 2008
mesajkutusu.blogspot.com
Sitemiz kez ziyaret edilmiştir
DARWINİZM, KOMÜNİZM VE TERÖR İÇ İÇEDİR
- Doğu insanı, bütün Anadolu’nun yiğit insanları gibi örnek bir ahlak sahibidir. Efendi mizaçlı, haysiyetine ve şerefine düşkün, kanaatkar, devletine sadakatli ve insancıldır. En güzel yiyeceği konuklarına sunacak kadar misafirperver, fedakar ve sevgi doludur. Böyle üstün hasletlere sahip dindar insanlar, her konuda varlıklarını hissettirmekte, gerektiğinde benzersiz bir dirayet ve özveri gösterebilmekte, her türlü cerahati bünyelerinden atmaktadırlar.
- İlkel komünal topluluk dönemi, İNSANLIĞIN HAYVANLAR ALEMİNDEN KOPARAK tarih sahnesine çıktığı, son derece geri üretim güçleri ve bu temelde şekillenmiş basit üretim ilişkilerinin hüküm sürdüğü bir aşamayı ifade eder. (Kürt Hümanizmi ve Yeni İnsan, İstanbul, Nisan 2001, s.25)
- Lise dönemlerinde büyük felsefik bunalımı yaşadım. Tanrı ile savaşı verdim, bu savaştan başarı ile çıktıktan sonra yarı Tanrı oldum. (Özgür Yaşamla Diyaloglar, Ekim 2002, s. 257)
mesajkutusu.blogspot.com
Sitemiz kez ziyaret edilmiştir
FİKRİ MÜCADELE TERÖRÜ BİTİRİR
TERÖRÜ EN ÇABUK YENİLGİYE UĞRATMANIN YOLU FİKRİ MÜCADELEDİR. FİKRİ MÜCADELEDE YENİLEN TERÖR DURUR
Komünist Derin Devlet Çetesi, bölücü terör örgütünün fikri yapısı olan komünist ideolojiyi ısrarla gözlerden gizlemeye çalışmaktadır. Bu karanlık güç, “Türkiye’de komünizm mi var?”, “Komünizm çoktan bitti”, “Komünizm tehlike değil” benzeri ifadeler kullanarak sinsi bir faaliyet yürütmektedir. Bölücü örgüt hakkında ise “bunlar komünist değil”, “bunların komünizm ile Darwinizm ile alakası yok” tarzında karşı propaganda yaparak halen sürdürülmekte olan anti-komünist, anti-Darwinist, anti-materyalist faaliyeti durdurmaya çalışmaktadır. Bu suretle bölücü terör örgütüne serbest faaliyet ortamı sağlanmaktadır. Halen binlerce terör örgütü mensubu, ev ev, sokak sokak, kahvehane kahvehane dolaşarak materyalist, komünist ve Darwinist propaganda faaliyeti yapmaktadır. Bu sinsi propaganda karşısında, halkı bilgilendirme ve uyarma konusundaki faaliyetler ise yetersiz kalmaktadır. Devletimiz, bölücü örgüte karşı yürütülen fikri mücadeleye destek olmalı ve bu hayati konuya sahip çıkmalıdır.
DOĞU’DA MASUM İNSANLARI KATLEDEN,
ELİ KANLI ÖRGÜTÜN ATEİST VE KOMÜNİST KİMLİĞİ HALKIMIZA ANLATILMALIDIR
Bölücü terör örgütü, her eylemi, her sloganı ve her bildirisiyle komünisttir. Doğu insanımızın büyük bölümü ise dindardır. Dolayısıyla bölücü örgütün gerçek hedeflerinin ve ateist yapısının anlaşılması, örgütün yok oluşuna vesile olacaktır. Burada bir etnik hareket değil, komünist ve dinsiz bir hareket söz konusudur.
Örgütün Marksist-Leninist bir yapıda olduğu çok açıktır. Örneğin bölücü örgütün uzun yıllar kullandığı bayrağında komünizmin en bilinen simgesi olan orak-çekiç motifinin yer alması konunun ispatı için yeterlidir. (Bu amblemin daha sonra değiştirilmesinin sebebi strateji ve taktik değişikliğinden ibarettir. Örgüt, komünist ideolojiden asla vazgeçmemiştir.)
Örgütün kuruluş kongresinde yer alan ve örgütün internet sitesinde yayınlanan ifadeler son derece açıktır:
“MARKSİST-LENİNİST TEORİ ÇOK İYİ ÖZÜMSENMELİDİR. Önder kadrolar sık sık Marksizm’e müracaat etmeli, Marksizm’in uygulanmasını başlangıç şekli yapmak için bu öğretiyi gerçekten özümsemeliler. ...Biz SOSYALİZMİ SİYASAL SORUNUN ÇÖZÜMLENMESİNDE DAHA ÇOK BİR EYLEM KILAVUZU OLARAK ELE ALACAĞIZ. Mutlaka böyle bir öğretinin temsilcisi olarak, böyle bir öğretinin savunucusu olarak, bunun en önemli koşulu olarak bulunulan ülkenin siyasal iktidar meselesine uygulayarak, mevcut iktidarı parçalamada bir araç olarak, bir eylem kılavuzu olarak kullanarak üzerimize düşeni yapacağız.”
Bölücü örgütün elebaşının, 13. kuruluş yıldönümü mesajından:
"Sosyalizm yıkıldı, komünizm yıkıldı" diyenlere en iyi cevap olarak, ‘tam tersine, SOSYALİZMİN EN GÜÇLÜSÜ, EN DOĞRUSU, EN YÜCESİ PKK'DE GERÇEKLEŞMİŞTİR’ diyoruz."
Bölücü örgütün elebaşının 1 Mayıs 1982 tarihli konuşmasından:
“Ama şunu iyi bilmeliyiz ki, Kürdistan tarihi bugün çağa ulaşmak istiyorsa, tamamıyla işçi sınıfı gerçeğine dayanmak zorundadır. Ne kadar elverişsiz koşulları yaşarsa yaşasın, işçi sınıfının objektif gücüne ve onun eylem kılavuzu olan bilimine, MARKSİZM-LENINİZM’E DAYANMAK ZORUNDADIR VE DİKKAT EDİLİRSE BİZİM VARLIK NEDENİMİZ TÜMÜYLE BU GERÇEK ETRAFINDA OLUŞMUŞTUR. ...Eğer o aşiret duvarları, o feodal çitler aşılmasaydı, MODERN DÜŞÜNCE, EN DEVRİMCİ DÜŞÜNCE OLAN MARKSİZM-LENINİZM kafalarımıza sıçramayacaktı, onun için zemin bulamayacaktı.”
Bölücü örgütün elebaşının yazdığı kitaplardaki aşağıdaki ifadeleri de örgütün komünist olduğunun net birer delilidir:
“PKK, Marksizm-Leninizm geleneğine uygun bir gelişme yaşamıştır. Bundan sonrası açık ki etle tırnak gibi birbirinden ayrılmayan bu miras üzerine şekillenecektir.” (Kürdistan’da Halk Kahramanlığı, s.78)
“Lenin 1900’de ne ise ben de 21. yüzyıl sosyalizmini temsil ediyorum, reel sosyalizmle savaşarak, emperyalizmle savaşarak yeni sosyalizmi inşaa ediyorum.” (Özgür Yaşamla Diyaloglar, s. 201)
Partimizin Merkez Komitesi üyesi ve kurucularından olan DEĞERLİ KOMÜNİST Mazlum Doğan yoldaş... Halkın engin değerlerini SAĞLAM VE AYDINLANMIŞ KOMÜNİST KİŞİLİKLE BİRLEŞTİREN BU YOLDAŞIMIZ... (Kürdistan’da Halk Kahramanlığı, İstanbul, Mart 2004, s.43)
Bölücü örgütün elebaşı, marksizm ve leninizmi “soylu düşünce sistemi”, “soylu bilim” gibi tabirlerle övmektedir:
Kapitalist-emperyalist sistem ve onun en zorba yönetim biçimi olan faşizm, halklarda böylesine soylu bir isyan ve bu isyana yol gösteren MARKSİZM-LENİNİZM GİBİ SOYLU BİR DÜŞÜNCE SİSTEMİNE yol açmıştır. (Kürdistan’da Halk Kahramanlığı, İstanbul, Mart 2004, s.22)
MARKSIZIM-LENİNİZM ADLI SOYLU BİLİME dayanmaktan başka az bir olanağı olan bu insanlar... (Kürdistan’da Halk Kahramanlığı, İstanbul, Mart 2004, s. 39)
BÖLÜCÜ TERÖR ELEBAŞI, KOMÜNİST LİDERLERİ ÖVMEKTEDİR
“İşte PROLETARYANIN KAHRAMANLARI MARKS VE ENGELS. İşte onun TEORİK, SİYASAL DAHİSİ LENİN ve yine ONUN PRATİK USTALARI STALİN, HO CHİ MİNH VE MAO. Ve bunların önderliğinde yürüyen birçok ulusal ve enternasyonalist kahraman. İnsanlığın özgürlük bilincini ayaklandıran, örgütlendiren ve halk ordusu denilen orduları ortaya çıkaran bu büyük kahramanların insanlık tarihindeki yeri gerçekten büyüktür.” (Kürdistan’da Halk Kahramanlığı, İstanbul, Mart 2004, s.87)
BÖLÜCÜ ÖRGÜTÜN ELEBAŞININ EVRİM TEORİSİNİ SAVUNAN BAZI
DARWINİST İZAHLARI
Bölücü örgütün elebaşı, her komünist gibi Darwinizm’i mutlak bir gerçek olarak benimsemiş, örgütün tüm ideolojik alt yapısını bu bilimdışı aldatmaca üzerine bina etmiştir.
- HAYVANIN EN İLERİ SOSYALLEŞMİŞ BİÇİMİ İNSANDIR. En vahşi hayvandır insan, en acımasız hayvandır. (Kürt Hümanizmi ve Yeni İnsan, İstanbul, Nisan 2001, s.106)
TERÖRİST ELEBAŞININ ALLAH VE DİN HAKKINDAKİ BAZI İFADELERİ
(YÜCE ALLAH’I TENZİH EDERİZ)
Aşağıdaki alıntılar, bölücü örgütün elebaşının kitaplarından alınmış, bizzat kendisine ait ifadelerdir. Bu ifadelerin tümü, bu kişinin ateist olduğunu ve İslam’ı kendi sığ materyalist anlayışıyla yorumladığını ortaya koymaktadır:
Namazın kendisi de genel anlamda bir tiyatrodur. (Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa, Cilt 1, Aralık 2001, s. 354)
Harun Yahya Külliyatı, “Süper Güç Türkiye” idealine ulaşılması yolunda –Allah’ın izniyle- önemli bir vesile olacaktır.
Adnan Oktar’ın, Harun Yahya müstear ismi ile kaleme aldığı kitaplara ve bunlardan yararlanılarak hazırlanan belgesellere, www.harunyahya.org, www.harunyahya.net ve www.harunyahya.com adreslerinden ücretsiz olarak ulaşabilir veya bunları Global Yayıncılık’ın 0212 444 444 1 no’lu telefonundan temin edebilirsiniz.
Sitemiz kez ziyaret edilmiştir
Cennete Yalnızca Salih Müminlerin Gireceğini Sakın Unutmayın
Tüm yaşamları boyunca Allah'ın rızası için yaşamış olan kamil iman sahiplerine cennetin verileceğini,
Cennet için sevinip müjdeleşmeyi,
Müminlerin cennette ebedi olarak kalacaklarını,
Cennette meleklerin müminleri en güzel şekilde karşılayacaklarını,
Her nereye bakılırsa büyük bir nimet ve büyük bir mülk görüleceğini,
Orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet aldığı herşeyin olduğunu,
Hiç kimsenin hiçbir şeyle zulme uğratılmayacağını,
Rabbimiz'in ödül olarak parıltılı bir aydınlık ve bir sevinç vereceğini,
Göğüslerde kinden yana ne varsa çekilip alınacağını,
Cennet ehline hiçbir yorgunluğun dokunmayacağını,
Müminlere cennette hiçbir korkunun olmadığını ve mahzun olmayacaklarını,
Allah'ın hüznü giderip yok ettiğini,
Cennette yepyeni bir inşa ile yeniden yaratılacağımızı,
Cennette Allah’ın sözlü bir selam olduğunu,
Cennette Allah’tan bir rahmet olarak sürekli bir sağlık, huzur ve güven ortamının hakim olacağını,
Cennette tüm nimetlerin de üzerinde Yüce Allah’ın rızası ve hoşnutluğunun olduğunu......
mesajkutusu.blogspot.com
Sitemiz kez ziyaret edilmiştir
Evrimcilerden Bir Zavallı Çırpınış Daha: "Spore"
Evrimcilerin, evrim propagandası yaparken işte bu nedenle ellerinde tek bir tane bile bilimsel delil yoktur. Onlar insanları yalnızca söz ile ikna etmeye çalışırlar. Yalnızca demagoji yaparlar. Yalnızca olmasını istedikleri şeyleri anlatırlar. “Ara fosil var mı?” deyince cevap veremez, bol söz ile geçiştirmeye çalışırlar. “Protein üretilebildi mi?” sorusuna alakasız cevaplar verirler. Evrim adına neden sahtekarlık yapıldığını açıklayamazlar. Paleontologların bulduğu milyonlarca fosili neden sakladıklarını açıklayamazlar. Soruları cevapsız bırakır ama demagojiye devam ederler. Çünkü 150 yıldır insanları demagoji ile aldatmışlardır. Zihinlerindeki hikayeyi süsleyerek, bilimsel kelimelerle bezeyerek, bunların okullarda okutulmasını kanunlaştırarak ayakta kalmışlardır. Çünkü başka türlü ayakta kalamazlar.
Bu çarpık Darwinist metod, 21. yüzyıl ile birlikte bir anda bozguna uğramıştır. Çünkü 21. yüzyıl ile birlikte, evrimi reddeden milyonlarca fosil tüm dünyaya gösterilmiştir. Sayın Harun Yahya’nın Yaratılış Atlası isimli eserinde 100 milyondan fazla fosilin sergilenmesi, bu fosillerin tümünün eksiksiz ve mükemmel görünümleriyle ve yaşayan fosil olmalarıyla evrimi kesin olarak reddetmeleri, Darwinist çevrede büyük bir şok yaratmıştır. Bu büyük şokun ardından evrimciler bir bakmışlardır ki, yıllardır süregelen sahtekarlık artık bir sonuç vermiyor, insanlar demagoji ile ikna olmuyorlar. Bilimsel delillerle bilim ile cevap veremediklerinden ve artık demagoji de fayda etmediğinden, başka göz boyama taktiklerine başvurmuşlardır. Bu aciz ve sonuçsuz taktiklerden biri, son günlerde Darwinistler tarafından ısrarla gündemde tutulmaya çalışılan bir bilgisayar oyunudur: Spore.
Gerçek doğada gerçekleşmemiş olan hayali canlı evrimini bir animasyon içinde gerçekleştirmeye çalışan Darwinistler, tek bir hücrenin değişimlere ve dönüşümlere uğrayarak medeniyetleri meydana getiren canlılara dönüştüğünü kurgulamışlardır. Üstelik oyunda, Darwinistlerin hayali doğa tarihinde farzettikleri tesadüfi, başıboş ve şuursuz olayların yerine bu defa olayları yönlendirdiği varsayılan bilinçli insanlar vardır. Ciddi mantık hezimetleri içinde Darwinistler yine de bilinci, sıradan bir oyuna dahi dahil etmek zorunda kalmışlardır. Çaresiz kalan Darwinistler, insanların kafasına evrim fikrini bu şekilde sokacaklarına inanmaktadırlar.
Aslında bu oyun, Darwinistlerin acizliğini ve mantık hezimetini açıkça ortaya çıkaran önemli deliller sunmuştur. Bu sıradan video oyununda yalnızca bir hücrenin animasyonunu yapabilmek için binlerce sanatçı çalışmış, sayısız teknik adam devreye sokulmuş, binlerce çalışan görev yapmıştır. Hücrenin sadece görüntüsünü elde edebilmek için animatörler günlerce uğraşmışlardır. YALNIZCA GÖRÜNTÜSÜNÜ MEYDANA GETİRMEK İÇİN...
Bu, şunu gösterir: Hücrenin tesadüfen meydana geldiğini iddia eden Darwinistler, DAHA HÜCRENİN GÖRÜNTÜSÜNÜ DAHİ TESADÜFEN MEYDANA GETİREMEMEKTEDİRLER. Bir çizim için bile en yetenekli en akıllı teknik elamanlarını, en gelişmiş teknolojik stüdyoları ve teknik cihazları kullanmakta, bunun için de aylarını yıllarını harcamaktadırlar. Ekrandaki bir görüntü için bu kadar uğraşan insanların, olağanüstü komplekslikteki bir hücrenin tesadüfen ortaya çıktığı iddiasıyla ne kadar zavallı bir duruma düştüğü ortadadır.
Canlı hücresi, başlıbaşına bir mükemmellikler bütünüdür. Kompleks her türlü yapıyı içinde barındırır. İndirgenemez kompleksliğe sahiptir: Yani sahip olduğu tek parça işlevini yitirdiğinde, hücrenin tamamı işlevsiz kalır. Hücrenin içindeki bu görünmez fakat kompleks yapıları bir şehir merkezine benzetmek mümkündür. 100 trilyon hücrenin her biri, etrafı duvarla çevrelenmiş bir şehir gibi kendisine ve insan bedenine ait tüm ihtiyaçları karşılar, enerji üretir, haberleşme, içinde nakliye ve güvenlik birimleri barındırır. Santral birimleri hücrenin enerjisini, fabrikalar proteinleri ve hayati önem taşıyan kimyasalları üretirler. Kompleks nakliye sistemleri ise bu kimyasalları hücrenin içerisinde bir noktadan diğer bir noktaya ve gerektiğinde hücrenin ötesine taşırlar. Barikatlardaki nöbetçiler de muhtemel tehlike işaretlerini almak için dış dünyayı gözlerler. Disiplinli biyolojik ordular istilacılarla savaşabilmek için hazır bir durumda beklerken, içeride kusursuz bir düzen hakimdir.
Bir hücrenin muhteşem DNA’sı vardır. Hüre çekirdeği, ribozom, endoplazmik retikulum, kendine ait bir DNA’sı olan ve hücre içinde başlıbaşına apayrı bir şehir olan mitokondri, enerji depoları ATP’ler ve daha sayısız organel bu muhteşem sistemi bütünlerler. Önemle belirtilmesi gereken nokta ise şudur: Değil hücre, bu saydığımız parçalardan tek bir tanesi bile tesadüfen oluşamaz. Asıl belirtilmesi gereken çok daha önemli nokta ise, hücreyi ve bu organellerin tümünü oluşturan hücre içindeki SAYISIZ PROTEİNDEN TEK BİR TANESİ BİLE tesadüfen oluşamaz. Darwinistler, “hücrenin çamurlu suda tesadüfen oluştuğu” yalanını ortaya attıkları ilk yıllardan bu yana, toplam 1.5 asırdır, hücrenin tek bir proteinini LABORATUVARDA BİLE meydana getirememişlerdir.
Nitekim yapılan araştırmalar sonrasında, insan vücuduna ait tek bir işlevsel proteinin tesadüfen meydana gelme ihtimali hesaplanmış ve bu ihtimal 10950’de bir olarak tespit edilmiştir. Bu sayı, 10’un yanına 950 sıfır gelmesiyle oluşan sayıda yalnızca bir ihtimaldir ve MATEMATİKSEL OLARAK BU İHTİMAL SIFIRDIR. (Matematiksel olarak 1050 de bir olan sayılar sıfırdır.)
Darwinistler, tesadüf iddiasıyla hiçbir zaman bir yere varamamış, bunun bilimsel bir açıklamasını yapamamışlardır. Şu anda ise, evrimi ayakta tutmak adına geliştirdikleri bir oyun, tesadüf iddiasını yıkmaktadır. Sıradan bir çizimi bile tesadüfen meydana getiremeyen evrimcilerin bir türlü itiraf edemedikleri gerçek şudur: Yeryüzünde varolan hiçbir canlı tesadüfen meydana gelmemiştir.
Spore oyununun ortaya sunmuş olduğu oldukça belirgin gerçekler vardır. Birincisi, Darwinistlerin yenilgiyi kabul etmiş olmalarıdır. 100 milyondan fazla yaşayan fosilin tüm dünyaya evrimi çürüten en büyük delillerden biri olarak sunulmasının ve insanların bunları görerek evrimi sorgulamaya başlamalarının ardından artık demagojinin bir fayda etmediğini anlamış olmalarıdır. İkincisi, tesadüf iddialarının geçersiz olduğunu insanlara kendileri göstermişlerdir. Üçüncüsü ise, artık Darwinistler için hiçbir çözüm kalmamış olmasıdır. Evrim teorisi, dünya çapında yıkılmış ve çökmüş durumdadır. Allah, bu batıl dini yerle bir etmiş, yok etmiştir.
De ki: "Benimle sizin aranızda şahid olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde olanı bilir. Batıla inanan ve Allah'ı inkar edenler ise, işte onlar hüsrana uğrayanlardır." (Ankebut Suresi, 52)
mesajkutusu.blogspot.com
Sitemiz kez ziyaret edilmiştir
Yeni Site: fransadadarwinistpanik.com
Birbirinden kaliteli fotoğraflar içeren bu dev eser, görünümündeki ihtişam ve etkileyicilik yanında, Allah'ın üstün yaratışının delillerini sunan ve evrim teorisinin geçersizliğini anlatan bilimsel içeriğiyle de dikkat çekiyor.
Bu muhteşem eserin çok sayıda örneğinin, Fransa'da birçok ünlü politikacı, bürokrat, akademisyen, sanatçı, bilim adamı ve önde gelen kişiye tanıtım amacıyla ücretsiz olarak gönderilmesi, Fransa'nın, Darwin'in teorisine körü körüne sahip çıkan kesiminde, kendi ifadeleri ile "ideolojik bir deprem" etkisi yarattı.
mesajkutusu.blogspot.com
Sitemiz kez ziyaret edilmiştir
Şükretmek, Nefse Karşı Bir Kalkan
Şükür, her türlü nimetin tek sahibinin Allah olduğunun ve insanın yalnızca O’ndan geldiğinin şuurunda olmak, bunu kalple ve dille ifade etmektir. Şükretmenin aksi ise Kuran’da, nankörlük anlamına gelen “küfür” terimiyle tanımlanır. Yalnızca bu tanım bile şükretmenin Allah Katında ne kadar önemli bir ibadet olduğunu ve bu ibadetten uzaklaşmanın insanı ne kadar kötü bir konuma soktuğunu göstermesi açısından yeterlidir.
Şükür, Kuran’da üzerinde en çok durulan konulardan biridir. Pek çok ayette şükretmenin öneminden bahsedilir, müminlere şükretmeleri hatırlatılır, şükredenlerin ve şükretmeyenlerin örnekleri verilir, akıbetleri anlatılır. Şükrün Kuran’da bu derece önemle vurgulanmasının nedeni, bunun imanın ve tevhid inancının en büyük göstergelerinden biri olmasıdır. Bir ayette şükretmek, “Allah’a kulluk etme”nin şartlarından biri olarak şöyle bildirilir:
"Ey iman edenler size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin ve yalnızca O’na kulluk ediyorsanız, (yine yalnızca) Allah’a şükredin." (Bakara Suresi, 172)
Kuran’ın başka ayetlerinde ise şükretmek, şirk koşmanın zıttı olarak Allah’a kulluk etmekle birlikte zikredilmiştir:
"Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu (ki): Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın. Hayır, artık (yalnızca) Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol." (Zümer Suresi, 65-66)
Şeytan İnsanları Şükretmekten Alıkoymak İster
Kibir, haset ve kıskançlığından ötürü kıyamete kadar tüm yaşamını insanları saptırmaya adamış olan şeytan, insanın şükürden uzaklaşmasını kendisi için yeterli ve büyük bir başarı olarak görmektedir. Şeytanın ana hedeflerinden birinin insanları şükürden alıkoymak olduğu dikkate alındığında, şükretmeyen bir kimsenin nasıl büyük bir sapkınlık içinde olduğu daha iyi anlaşılır.
Şükretmenin ne kadar önemli bir konu olduğunu anlamak için İblis’in Kuran’da ibret olarak yer verilen şu sözleri çok önemlidir:
"Dedi ki: “Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım. Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın." (Araf Suresi, 16-17)
Şükür, imtihanın bir parçasıdır. Allah insana Katından sayısız nimetler verir, ona nasıl davranması gerektiğini bildirir ve onun bu nimetler karşısındaki tavrını dener. Bu durum aşağıdaki ayetlerde şöyle bildirilir:
"Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık. Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör. " (İnsan Suresi, 2-3)
Ayette, denenmekte olan insanın iki yoldan birini, yani şükrü veya nankörlüğü seçeceği belirtilmiştir. Dolayısıyla ayette, şükretmenin imanla, şükretmemenin ise inkarla eş tutulduğu görülmektedir.
Allah, azabın temelinde de şükretmemenin olduğunu ayetlerde bildirmektedir. Ayetlerde Allah, iman edip şükredenler için azabın söz konusu olmayacağını şöyle müjdelemektedir:
"Eğer şükreder ve iman ederseniz, Allah azabınızla ne yapsın? Allah şükrün karşılığını verendir, bilendir." (Nisa Suresi, 147)
Bu ayette olduğu gibi Allah, şükrün karşılığını vereceğini, şükredenlere nimetini artıracağını ve onları ödüllendireceğini Kuran’ın başka birçok ayetinde de bildirmiştir. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:
"Rabbiniz şöyle buyurmuştu: "Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size arttırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek şiddetlidir." (İbrahim Suresi, 7)
İşte Allah, iman edip salih amellerde bulunan kullarına böyle müjde vermektedir. "De ki: “Ben buna karşı yakınlıkta sevgi dışında sizden hiçbir ücret istemiyorum.” Kim bir iyilik kazanırsa, Biz ondaki iyiliği arttırırız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, şükredene karşılığını verendir." (Şura Suresi, 23)
Lut kavmi de uyarıları yalanladı. Biz de onların üzerine taş yağdıran bir kasırga gönderdik. Yalnız Lut ailesini (bu azabtan ayrı tuttuk;) onları seher vakti kurtardık. Tarafımızdan bir nimet olarak. İşte Biz, şükredenleri böyle ödüllendiririz. (Kamer Suresi, 33-35)
"Eğer Allah’ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız; gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir." (Nahl Suresi, 18) ayetinde bildirildiği gibi, Allah’ın nimetlerini tek tek sayabilmek hatta nimetleri sınıflara ayırarak saymak bile mümkün değildir. Nimetin sınırı olmadığı gibi şükretmenin de bir sınırı yoktur. O halde insan sürekli bir şükür halinde bulunmalı, Allah’ın nimetini anmalı, hatırda tutmalı, anlatmalıdır.
Her An Şükredici Olmak
Bazı kimseler şükretmek için kendilerine çok büyük, çok özel bir nimetin gelmesini, ya da çok büyük bir sorunlarının çözülmesini beklerler. Oysa biraz dikkat edildiğinde, insanın her anının nimet içinde geçtiği görülür. Hayatı, sağlığı, aklı, şuuru, beş duyusu, nefes aldığı hava ve bunlara benzer sayısız nimet kendisine her an kesintisiz bir şekilde sunulmaktadır. Bu nimetlerin ise herbiri ayrı şükür gerektirir. Allah’ı anmasında, tefekküründe eksiklik olan kimseler gaflet içinde oldukları için, bu nimetlerin değerini onlara sahipken bilmez, bunların şükrünü yapmaz; ancak bu nimetler ellerinden alındığı zaman değerlerini anlar, nankörlüklerinin sonucuyla karşılaşırlar.
Kuran’da, Allah’ın insanlara şükretmeleri için verdiği çeşitli nimetler sayılır ve bunların şükürlerinin yapılması tekrar tekrar öğütlenip hatırlatılır. Bu nimetlerden bazıları şunlardır: İnsanın düzgün bir biçimde yaratılıp var edilmesi, işitme, görme ve hislerin verilmesi, Allah’ın insanlara güzel ahlakı öğretmesi, ayetlerini açıklaması, müminleri temizleyip arındırması, günahların bağışlanması, ibadetlerde kolaylık sağlanması, müminlerin eziyetlerden kurtarılması, insanların yeryüzünde yerleşik kılınıp onlara geçimlikler verilmesi, insanlar için içilecek suyun yaratılması, toprağın verdiği ürünler, hayvanların insanların hizmetine ve yararına sunulması, denizin insanların emrine verilmesi, denizden çıkan ürünler, süs eşyaları, denizde giden gemiler, gece ile gündüzün yaratılması...
Şükretmeyle ilgili haber verilen bir sır ise, Allah’ın Kuran’da ve dış dünyada yarattığı ayetleri (delilleri) ancak çokça şükredenlerin anlayabileceğidir. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:
"Güzel şehrin bitkisi, Rabbinin izniyle çıkar; kötü olandan ise kavruktan başkası çıkmaz. İşte Biz, şükreden bir topluluk için ayetleri böyle çeşitli biçimlerde açıklıyoruz." (Araf Suresi, 58)
"Andolsun Musa’yı: “Kavmini karanlıklardan nura çıkar ve onlara Allah’ın günlerini hatırlat” diye ayetlerimizle göndermiştik. Şüphesiz bunda çokça sabreden ve şükreden herkes için gerçekten ayetler vardır." (İbrahim Suresi, 5)
"Görmüyor musun ki, size ayetlerinden (bazılarını) göstermesi için, gemiler Allah’ın nimetiyle denizde akıp gitmektedir! Hiç şüphesiz bunda, çok sabreden, çok şükreden için gerçekten ayetler vardır." (Lokman Suresi, 31)
"Onlar ise: “Rabbimiz, seferlerimizin arasını aç (şehirlerimiz birbirine çok yakındır) dediler ve kendi nefislerine zulmetmiş oldular. Böylece Biz de onları efsaneler(e konu olan bir halk) kıldık ve onları darmadağın edip dağıttık. Şüphesiz bunda, çok sabreden ve çok şükreden herkes için gerçekten ayetler vardır." (Sebe Suresi, 19)
Allah’ın bu ayet ve delillerinin hikmeti ancak çokça şükredenlerin ulaştıkları kavrayış ve duyarlılık ile anlaşılabilir. Nankör ve duyarsız kişiler ise Allah’ın ayetlerinin hikmetlerini anlayamaz hatta bu ayetlerin farkına bile varamazlar.
Kuran’da Allah’ın peygamberlere sürekli olarak şükredici olmalarını bildirdiğini görürüz. Hz. Musa da bu peygamberlerdendir:
"(Allah:) “Ey Musa” dedi. “Sana verdiğim risaletimle ve seninle konuşmamla seni insanlar üzerinde seçkin kıldım. Sana verdiklerimi al ve şükredenlerden ol." (Araf Suresi, 144)
Kuran’da örnek verilen bir müminin, olgunluk çağı olan kırk yaşına ulaştığı zaman yaptığı duada, Allah’tan ilk olarak O’nun nimetine şükredici olmayı istemesi de şükretmenin önemini göstermektedir:
"Biz insana, “anne ve babasına” iyilikle davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu güçlükle taşıdı ve onu güçlükle doğurdu. Onun (hamilelikte) taşınması ve sütten kesilmesi otuz aydır. Nihayet güçlü (erginlik) çağına erip kırk yıl (yaşın)a ulaşınca, dedi ki: “Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve senin razı olacağın salih bir amelde bulunmamı bana ilham et; benim için soyumda salahı ver. Gerçekten ben tevbe edip Sana yöneldim ve gerçekten ben Müslümanlardanım." (Ahkaf Suresi, 15)
Allah her şeyi bir amaç ve hikmetle yarattığı gibi, insana verdiği nimetleri de bir amaç üzerine yaratmıştır. İnsana verilen herşey insanın Allah’a şükretmesi için birer nimettir. Nimetin verilmesi, o nimeti kullanan kişiyi Allah’a yöneltmelidir. Çünkü verilen herşey, karşılığında Allah’a şükretmeyi gerektirir.
Şükür Nefse Karşı Bir Kalkan Gibidir
Şükür hem büyük bir ibadettir, hem de insanı “azgınlaşmaktan” koruyan bir kalkan gibidir. Çünkü insanın nefsinde, zenginlik ya da güç bulduğunda zalimleşmeye, zorbalaşmaya, vicdansızlaşmaya karşı bir eğilim vardır. Zenginleşir, güzel imkanlara kavuşursa, acizliğini unutmaya ve kibirlenmeye başlar. Şükür, işte bu “azgınlaşmayı” engeller.
Şükreden insan bilir ki eline geçen her nimeti kendisine veren Allah’tır. Bu nimeti de Allah’ın yolunda, O’nun istediği biçimde kullanmakla yükümlüdür. Kendilerine büyük makam, büyük mülk ve hakimiyet verilen Hz. Davud ve Hz. Süleyman'ın tevazu ve olgunluklarının bir nedeni de sürekli şükretmeleridir. Kendisine verilen mülk nedeniyle azgınlaşan Karun’un da yaptığı hata, şükretmeyi bilmemesidir.
Eğer mümin, kendisine verilen nimetlerden dolayı azgınlaşmayacağını, kibirlenip şımarmayacağını yaptığı şükürle Allah’a gösterirse, Allah da ona daha fazla nimet verir. Allah’ın Kuran’da verdiği "Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size artırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek şiddetlidir" (İbrahim Suresi, 7) hükmü, bunu açıkça ifade etmektedir.
Şükür, yalnızca Allah’a söz ile hamd etmekle değil, Rabbimiz’in verdiği tüm nimetleri Hak yolunda kullanmakla olur. Mümin, kendisine verilen her şeyi, Allah rızası için kullanmakla yükümlüdür. En başta da, Allah’ın kendisine verdiği bedeni O’nun rızasını kazanmak için kullanacaktır.
Kuran’da, Allah’ın nimetlerine şükretmenin bir yolunun da, O’nun nimetlerini başkalarına anlatmakla, yani din ahlakını tebliğ etmekle olacağı şöyle ifade edilir:
"Elbette Rabbin sana verecek, böylece sen hoşnut kalacaksın. Bir yetim iken, seni bulup da barındırmadı mı? Ve seni yol bilmez iken, ‘doğru yola yöneltip iletmedi mi?Bir yoksul iken seni bulupzengin etmedi mi? Öyleyse, sakın yetimi üzüp-kahretme. İsteyip-dileneni azarlayıp-çıkışma. Rabbinin nimetini durmaksızın anlat." (Duha Suresi, 5-11)
mesajkutusu.blogspot.com
Sitemiz kez ziyaret edilmiştir