“WWW.RİCHARDDAWKİNS.NET” VE “WWW.EGİTİMSEN.ORG.TR” İSİMLİ İNTERNET SİTELERİ HAKKINDA MAHKEMELERCE VERİLEN TEDBİR KARARLARI HAKKINDAKİ BASIN AÇIKLAMASI

Değerli kamuoyunca da malum olduğu üzere www.richarddawkins.net ve www.egitimsen.org.tr isimli internet sitelerine erişim mahkeme kararlarıyla engellenmiştir.

Mahkemenin bu kararları doğrultusunda erişimin engellenmesi uygulamasının gerçekleştirilmesi sonrasında, konu hakkında bazı basın organlarında kamuoyunu yanıltıcı nitelikte birçok haber ve yazı çıkmıştır.

Bu yayınlarda; söz konusu internet siteleri hakkında yapılan hukuki başvuruların nedeninin güya müvekkilimin “Yaratılış Atlası” isimli kitabının eleştirilmesinden kaynaklandığı iddia edilmiş ve hatta daha da ileri gidilerek müvekkilime “bilim düşmanlığı yapmak”, “fikir özgürlüğüne karşı gelmek”, “sansür uygulamak” gibi isnatlar yöneltilmiştir.

Tamamen gerçekdışı olan ve müvekkilimi (kendilerince) karalama hedefi güden bu iddia ve isnatlar karşısında kamuoyunu doğru bilgilendirmek amacıyla iş bu basın açıklamasını yapma zorunluluğu doğmuştur.

BİRİNCİSİ; Söz konusu yayınlarda geçen ve güya tarafımızca “bu sitelerde müvekkilin ‘Yaratılış Atlası’ isimli kitabı eleştirildiği için erişimin engellenmesi başvurusu yapıldığı” iddiası tamamen gerçekdışıdır, çarpıtmadır. Müvekkilim Sayın Adnan Oktar adına yapılan başvuruların tek sebebi bu sitelerde müvekkilim hakkında ağır hakaretlere ve yine doğrudan doğruya müvekkilimin kişiliğini hedef alan gerçek dışı isnatlara yer verilmiş olmasıdır. Nitekim konuyu değerlendiren mahkemeler de bu haklı nedenle başvurularımızı kabul etmişler, söz konusu yayınların içeriğini hukuka aykırı bulmuşlar ve adı geçen sitelere erişimi engellemişlerdir.

Takdir edileceği üzere iddia edildiği gibi müvekkilin kitabı hakkında kişilik haklarına saldırı olmaksızın eleştiri kapsamında bir yayın yapılıyor olsaydı, düşünce ve ifade özgürlüğünü göz önünde bulunduran Sayın Mahkemelerce bu başvurularımızın kabul edilmeyeceği açıktır. Söz konusu yayınların bahse konu kararları veren Sayın Mahkemeleri de küçümseyen ve itham eden nitelik arzettiği, bunun da hukuka aykırı, basın meslek ve ilkelerine uymayan, etik bir davranış olmadığı ortadadır.

İKİNCİSİ; söz konusu sitelerdeki hukuka aykırı yayınlar üzerine yaptığımız hukuki başvuruların dilekçeleri ve bunlar üzerine verilen kararlar mahkeme dosyalarında mevcuttur. Bu evraklar incelendiğinde erişimin engellenmesine yönelik tedbir kararlarının müvekkilin kişilik haklarına yöneltilen hukuka aykırı itham ve hakaretlerden kaynaklandığı görülecektir. Hal böyleyken, bu evrakları göz ardı ederek tamamen gerçekdışı bir şekilde müvekkilimi –ve hatta mahkemeyi- itham eden yayınlar yapılması, gerçeği araştırmadan bu yayınları yapanların kötü niyetli hareket ettiklerini açıkça ortaya koymaktadır. Bu tutum hukuka aykırı olduğu kadar, basın meslek ilkeleriyle de bağdaşmamaktadır.

ÜÇÜNCÜSÜ; Belirtmek isteriz ki müvekkilim Sayın Adnan Oktar’ın görüşleri ve eserleri tamamen bilimsel gerçeklere dayanmaktadır. Bu nedenledir ki dünyaca ünlü Science, New Scientist, Scientific American gibi bilim dergileri, Sayın Adnan Oktar hakkında “kitapları İslam dünyasının dört bir yanına dağılmış uluslararası bir kahraman ifadelerini kullanmış, müvekkilimin bizzat kaleme aldığı eserlerini evrimin geçersizliğini ortaya koyan dünyadaki en kuvvetli fikir akımı” olarak değerlendirmişlerdir. Dünyanın en büyük haber ajanslarından biri olan Reuters ise, Amerikalı yaratılışçıların, Sayın Adnan Oktar’ın eserlerinin yarattığı etkiyi ancak hayallerinde görebileceklerini belirtmiştir.

Müvekkilimin eserleri hakkındaki yerli yabancı bilim otoritelerinin yukarıda bir kısmını aktardığımız tespitleri, söz konusu yayınlarda müvekkilime yöneltilen “bilim düşmanlığı yapma” gibi asılsız yakıştırma ve ithamlara karşı verilebilecek en net cevaptır.

DÖRDÜNCÜSÜ; Söz konusu yayınların bazılarında geçen “Müvekkilimin, Richard Dawkins ile bilimsel tartışmadan çekindiği için sitesine erişimi engellediği” iddiası da tümüyle gerçek dışıdır.

Aksine müvekkilim Richard Dawkins’i gerek sözlü, gerekse yayın yoluyla defalarca bilimsel tartışmaya davet etmiş ancak adı geçen şahıs bu davetlere icabet etmemiş veya edememiştir. Özellikle birkaç aydan bu yana müvekilim sayın Adnan Oktar’ın http://www.harunyahya.com ve http://www.harunyahya.org isimli internet sitelerinin giriş sayfasında Richard Dawkins’e yapmış olduğu “bilimsel tartışmaya davet” duyurularına hiçbir karşılık gelmemiştir.

Richard Dawkins, müvekkilin bilimsel tartışma çağrılarını kabul etmediği (ya da edemediği) gibi, kendi internet sitesinde müvekkil hakkında –site kapatma başvurusuna da konu olan- ve saygı sınırlarını aşan, müvekkilimin kişilik haklarını ihlal eden, hukuka aykırı ifadelere yer vermiştir. Bu ifadelerin yayınlanması üzerine de, yasal başvuru haklarımız kullanılmıştır.

Bu basın açıklaması vesilesiyle, müvekkil, daha önce sayısız kez yapılan “bilimsel tartışmaya davet” duyurusunu bir kez daha yinelemekte ve özellikle söz konusu yayını yapan basın mensuplarını Richard Dawkins ile bağlantıya geçip müvekkilin tartışma davetini kabul etme konusunda aracı olmaya çağırmaktadır.

BEŞİNCİSİ; İlgili yayınların bazılarında ve bizzat “http://www.egitimsen.org.tr isimli internet sitesinde de bizim tarafımızdan yapılan hukuki başvuruların “site yetkililerine hiçbir uyarı yapılmaksızın gerçekleştirildiği” iddiasına yer verilmiştir. Bu iddia da tamamen gerçekdışıdır, çarpıtmadır.

Tedbir talebimize konu yayının kaldırılması konusunda site yetkilileri hem sözlü hem de yazılı olarak uyarılmışlardır. Hatta site yetkilileri, bizim mahkemeye başvurumuzdan bir gün önce 17.09.2008 tarihinde tarafımızdan telefonla aranmış ve konu sözlü olarak kendilerine tekrar iletilmiştir. Telefondaki site yetkilisinin konunun yazılı olarak bildirilmesi talebi üzerine, aynı gün sitenin mail adresine yayındaki hukuka aykırı yazıların kaldırılması talebi iletilmiş, aksi halde hukuki başvuru yapmak zorunda kalacağımız mail yoluyla da bildirilmiştir. Ancak bütün bu uyarılarımıza rağmen maalesef herhangi bir cevap alınamamış ve en nihayetinde tedbir başvurusunda bulunmak mecburiyetinde kalınmıştır. Bu aşamadan sonra “biz uyarılmadık” şeklinde gerçeğe aykırı beyanlarda bulunularak mahkeme tarafından verilen kararın eleştirilmesi iyi niyetli bir yaklaşım değildir.

Site yetkililerinin www.egitimsen.org.tr internet sitesinin ilk sayfasından sitelerinin kapatılması kararıyla ilgili yapmış oldukları açıklamada da (ki bu yayın halen devam etmektedir) gerçekdışı iddialar ve hukuka aykırı açıklamalar mevcuttur. Bu açıklama metnindeki hukuka aykırı ifadelerin de yayından kaldırılmasını, aksi halde yine gereken yasal başvuruları yapmak mecburiyetinde kalacağımızı bu basın bülteni vesilesiyle duyuruyoruz.

ALTINCISI; www.egitimsen.org.tr sitesi hakkındaki erişimi engelleme kararı, site yetkililerinin yayının durdurulmasından sonra müvekkilimin kişilik haklarını ihlal eden yayınları kaldırmaları üzerine Kadıköy 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararıyla kaldırılmıştır. Yani tedbir uygulamasının kaldırılmasının gerekçesi, site yetkililerinin müvekkil Sayın Adnan Oktar hakkındaki hukuka aykırı yayının yapıldığı sayfayı siteden çıkartmış olmalarıdır. Müvekkilimin kişilik haklarını ihlal eden ifadelerin bulunduğu söz konusu sayfanın yayından çıkarılmasını başvurumuzu yapmadan önce defalarca talep etmiştik, ancak site yetkilileri bu taleplerimize cevap vermemişlerdi. Ne zaman ki kapatma kararı verildi, site yetkilileri sitelerinin açılması için hukuka aykırı yayını kaldırdılar ve mahkeme de tedbir kapsamında verilen kararı kaldırarak siteyi erişime açtı.

Özetle; site yetkilileri müvekkile yönelik yaptıkları yayının hukuka aykırılığını kabul ederek yayından çıkardıkları için mahkeme de sitenin erişime açılmasına karar vermiştir. Ancak site yetkililerinin internet sitelerinin açılması için hukuka aykırı olan yayını kendilerinin kaldırmasının ardından, siteleri açılır açılmaz kendilerini haklı gösterme gayreti içinde yine müvekkil hakkında ifade özgürlüğünü aşan hukuka aykırı yayınlar yapmaya devam etmesi iyi niyetle ve hukukla bağdaşmamaktadır.

YEDİNCİSİ: Müvekkilimiz Sayın Adnan Oktar tüm kitaplarında ve internet sitelerinde en güçlü ve en etkili şekilde düşüncelerini bilimsel platformda ortaya koymakta; ancak bu yayınlarda karşı düşünceden olanlara son derece saygılı davranmaktadır. Müvekkil Sayın Adnan Oktar’ın sayıları 300’e ulaşan kitaplarında ve müvekkilin düşünceleri doğrultusunda yayın yapan onlarca internet sitesinde karşı görüşten hiç kimse aleyhinde saygıya aykırı tek bir söz bulunmamaktadır.

Çünkü müvekkilim düşünce ve ifade özgürlüğüne saygı duymakta, karşıt görüşlerin ifade edilmesine hoşgörüyle bakmaktadır. Ancak takdir edileceği üzere basın ya da düşünce ve ifade özgürlüğü, kişilere hakaret etme özgürlüğü demek değildir. Herkes her konuda görüşünü açıklamakta ve savunmakta özgürdür, ama bunu hukuk sınırları içinde kalarak, kamu düzenine zarar vermeden ve başkalarının kişilik haklarına saygılı biçimde yapma yükümlülüğündedir. Bu sınırları aşanların adli makamlar tarafından himaye edilmeyeceği tartışmasızdır. Bu sınırın aşılması durumunda ise konu hakkında bağımsız Türk Mahkemelerince verilen kararlara herkes saygılı olmalıdır.

Değerli Kamuoyunun bilgilerine saygıyla sunarız.

Adnan Oktar Vekili

Av. Ceyhun Gökdoğan




mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Üzerinde Düşünülmesi Gerekenler: Hikmeti Görebilmek


Allah, Kuran'da, insanların yaşadıkları herşeyin önceden bir kitapta yazılı olarak bulunduğunu şöyle bildirir:

"Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre pek kolaydır. Öyle ki, elinizden çıkana karşı üzüntü duymayasınız ve size (Allah'ın) verdikleri dolayısıyla sevinip-şımarmayasınız. Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez." (Hadid Suresi, 22-23)

İşte bu yüzden, kadere iman eden bir insan, başına gelen hiçbir olaydan dolayı üzülmez, ümitsizliğe kapılmaz. Aksine son derece tevekküllü, teslimiyetli ve daima huzurlu olur. Çünkü Allah insanların başlarına gelen herşeyin önceden belli olduğunu, bu nedenle başlarına gelen zorluklara üzülmemelerini ve kendilerine verilen nimetlerle şımarmamalarını emretmiştir. İnsanın karşılaştığı zorluklar da, elde ettiği başarı ve zenginlikler de Allah'ın takdiri iledir. Bunların hepsi Rabbimizin insanları denemek için kaderlerinde önceden belirlediği olaylardır. Bir ayette bildirildiği gibi, "... Allah'ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir". (Ahzab Suresi, 38)

Allah bir başka ayetinde ise, "Hiç şüphesiz, biz herşeyi kader ile yarattık." (Kamer Suresi, 49) şeklinde bildirmektedir. Sadece insanların değil, tüm canlıların, eşyanın, Güneş'in, Ay'ın, dağların, ağaçların, her varlığın Allah Katında belirlenmiş bir kaderi vardır.

Örneğin kırılan bir antika vazo, kaderinde tespit edilen anda kırılmıştır. Birkaç yüzyıllık bu vazo, daha ilk imal edilirken, kimlerin kullanacağı, hangi evin hangi köşesinde, hangi eşyalarla birlikte duracağı belli olarak üretilir. Vazonun her deseni, üzerindeki her renk kaderde önceden tespit edilmiştir. Vazonun hangi gün, hangi saat, hangi dakika, kim tarafından nasıl kırılacağı da Allah'ın hıfzında yaşanmış olarak durmaktadır. Hatta, vazonun ilk imal edildiği an, ilk kez satılmak üzere vitrine konduğu an, bir evin köşesinde durduğu an ve kırılarak parça parça olduğu an, kısacası antika vazonun yüzyıllarca içinde bulunduğu her an, Allah Katında tek bir an olarak mevcuttur. (Kader Nedir) Vazoyu kıran kişi, birkaç saniye önce bile bundan habersizken, Allah Katında o an yaşanmıştır ve bilinmektedir. Bu nedenle Allah, insanlara ellerinden çıkanlara üzülmemelerini bildirir. Çünkü, ellerinden çıkanlar kaderlerinde çıkmıştır ve o insanların bunu değiştirmeye güçleri yoktur. Ancak insanlar kaderlerinde meydana gelen olaylardan bir ders almalı, bunlarla eğitilmeli, bu olaylardaki hikmet ve hayırları görerek, daima, kaderlerini yaratan sonsuz merhametli, şefkatli, adaletli, kullarını esirgeyen ve koruyan Rabbimize yönelmelidirler.



mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Sabrı ve Merhameti Tavsiye Edenlerden Olmak


Sonra iman edenlerden, sabrı birbirlerine tavsiye edenlerden, merhameti birbirlerine tavsiye edenlerden olmak. İşte bunlar, sağ yanın adamlarıdır. (Beled Suresi, 17-18)

Yüce Allah'ın, ahiret günü kurtuluşa erenlerden olmaları, rahmetine ve cennetine kavuşabilmeleri için kullarına emrettiği hükümlerden biri ayette görüldüğü gibi "merhameti birbirlerine tavsiye edenlerden olmak"tır. Hayatlarını Allah (cc)'ın rızasını kazanmaya adayan müminler de Allah (cc)'ın bu hükmünü eksiksiz ve kusursuz olarak yerine getirmeye çalışırlar. Peygamber Efendimiz (sav) de şöyle buyurmuşlardır:

Merhamet edene, Allah merhamet eder. Yerdekilere merhamet edin. Allah da size merhamet etsin. (Ramuz-ul Hadis, sf. 209)

Onların merhamet anlayışlarının temelinde Allah (cc)'a olan samimi imanları vardır. Müminler, Allah (cc)'ın izni dışında hiçbir olayın gerçekleşmeyeceğini ve O'nun kendilerine bağışladıklarına ne kadar muhtaç olduklarını bilirler. Dolayısıyla, bu kavrayıştan kaynaklanan bir tevazuya sahiptirler. İşte bu özellikleri de onların merhametlerinin temelini oluşturur.

Aksi durumda, yani tevazu sahibi olmayan bir insan gerçek anlamda merhametli de olamaz. Çünkü böyle bir insan yalnızca kendisini düşünür, kendisini sever ve kendi çıkarları, kendi nefsinin istekleri herkesten önce gelir. Bu nedenle, başkalarının ihtiyaçlarını, eksikliklerini umursamaz. Kendi dışındaki kimseleri önemsiz ve değersiz görür. Bunun doğal bir sonucu olarak da çoğu zaman insanlara karşı şefkat ve merhamet hisleri besleyemez.

Ayrıca müminler, "Eğer Allah'ın sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı ve Allah gerçekten Rauf (şefkat eden ve) Rahim olmasaydı (ne yapardınız)?" (Nur Suresi, 20) ayetiyle de bildirildiği gibi, Rabbimiz'in kendilerine olan şefkatine ve merhametine muhtaç olduklarının bilincindedirler. Yüce Allah (cc)'ın kendilerine merhamet etmesini istedikleri için de diğer müminlere karşı ellerinden geldiğince merhametli olmaya çalışırlar.

Her konuda olduğu gibi "nasıl bir merhamet gösterecekleri" konusunda da kendilerine sınırları belirleyen ve ölçüyü tespit eden yol göstericileri Kuran-ı Kerim ve Peygamber Efendimiz (sav)'in sünnetidir. Bu yüzden merhameti ancak Allah (cc)'ın merhamet edilmesini bildirdiği durumlarda ve yine Allah (cc)'ın belirlediği kişilere gösterirler. Kuran'a ve sünnete uygun merhamet anlayışının farklılığı da işte bu noktada ortaya çıkar. Zira din ahlakını tam bilmeyen insanların bir kısmı son derece hatalı bir merhamet anlayışına sahiptirler. Şahit oldukları bir olay karşısında haklıyı haksızı bilmeden, adil ve akılcı bir değerlendirme yapmadan ve en önemlisi Kuran'ın hükümlerini gözetmeden cahilce bir acıma duygusuna kapılabilir ve bu bakış açısıyla hareket edebilir. Genellikle de hem kendilerini hem de karşılarındaki insanları zarara sokabilecek girişimlerde bulunabilir, yanlış yönlendirmeler yapabilir ve yanlış kararlar alabilirler. Dolayısıyla da yaşadıkları merhamet, Kuran'ın emrettiği, Peygamber Efendimiz (sav)'in uyguladığı güzel ahlaktan çok uzak bir yapı ortaya çıkarır.

Müminlerin bu konuda kendilerine aldıkları ölçü ise, gösterilecek merhametin karşı tarafın ahiretini mutlaka olumlu yönde etkilemesidir. Kimi zaman bir mümine olan sevgi ve merhametleri, nefislerine zor ve ağır gelebilecek bazı noktalarda onlara müdahale veya eleştirilerde bulunmayı gerektirebilir. Karşılarındaki kişinin yaptığı kötü bir tavırda onu eleştirebilir, Kuran'ın bir emri olarak kötülükten men edebilirler. Asıl merhamet de budur. Çünkü müminler bunları yaparak, karşılarındaki kişinin nefsine ağır gelebilecek bir söz söylemeyi, onun Kuran ahlakına uygun olmayan bir hareketini engellemeyi göze alır, ama o kişinin sonsuz hayatını cehennem gibi geri dönüşü olmayan bir azap içinde geçirmelerini göze almazlar. Bu nedenle de Allah'ın en beğeneceği ve en çok hoşnut olacağı ahlakı yaşaması yönünde teşvik eder ve olabilecek en üstün merhamet örneğini sergilerler. Bunu yaparken, yine de kırıcı olmaz, Rabbimiz'in ayetlerinde buyurduğu gibi güzel sözle ve hikmetle karşılarındakini kötülükten sakındırmaya gayret ederler.

Müminlerin gösterdikleri bu ahlak anlayışında kendilerine aldıkları örnek ise kuşkusuz Allah'ın "çok büyük bir ahlak" (Kalem Suresi, 4) üzerinde olduğunu bildirdiği Peygamberimiz (sav)'dir. Yüce Allah, Peygamberimiz (sav)'in üstün merhamet anlayışını bir ayette "Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O'nun gücüne giden, size pek düşkün, mü'minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir" (Tevbe Suresi, 128) ifadesiyle bildirmiştir.

İşte bu ahlakı kendilerine örnek alan inananlar da müminlere karşı, her an onların ahiret menfaatlerini gözeterek, Allah'ın emrettiği şekilde şefkatli ve merhametli davranırlar.



mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Allah (cc)'nin Yaratma Sanatından Örnekler: Işıktaki Özel Yaratılış


"Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Allah, herşeye güç yetirendir."(Al-i İmran Suresi, 189)

Acaba bizim için dünyayı, daha doğrusu yaşadığımız her yeri görünür kılan ışığın özellikleri nelerdir?
Bu soruya yanıt bulmak isteyen bilim adamları, yıllar süren araştırmalar yapmış olmalarına karşın, net bir sonuca ulaşamamışlardır.

Işık konusunda tartışılan temel nokta, ışığın foton adlı parçacıkların oluşturduğu bir katar şeklinde mi, yoksa dalgalar halinde mi yayıldığıdır. Kaba bir benzetmeyle ışık, bir yerden başka bir yere, bilyeler gibi mi, yoksa sahile vuran dalgalar gibi mi hareket etmektedir?
Işık, bazen tıpkı havuza atılan bir taşın su yüzeyinde oluşturduğu dalgalanmalar gibi yayılmakta, bazen de sanki maddi parçacık özelliği taşımakta ve pencere camına vuran yağmur damlaları gibi aralıklı darbeler halinde gözlenebilmektedir.

Bu ilginç durum sadece ışık için değil, atomun temel parçacıklarından biri olan elektron için de geçerlidir.
Elektron da hem parça, hem de dalga özelliği gösterebilmektedir. Bu durum, bilim dünyasında büyük bir kargaşa yaratmıştır.

Bu kargaşa, ünlü Kuramsal Fizik Profesörü Richard P. Feynman'ın sözleriyle şöyle çözülmüştür:

Elektronların ve ışığın nasıl davrandıklarını artık biliyoruz. Nasıl mı davranıyorlar? Parçacık gibi davrandıklarını söylersem yanlış izlenime yol açmış olurum. Dalga gibi davranırlar desem, yine aynı şey. Onlar kendilerine özgü, benzeri olmayan bir şekilde hareket ederler. Teknik olarak buna "kuantum mekaniksel bir davranış biçimi" diyebiliriz. Bu, daha önce gördüğünüz hiçbir şeye benzemeyen bir davranış biçimidir... Bir atom, bir yayın ucuna asılmış, sallanan bir ağırlık gibi davranmaz. Küçücük gezegenlerin yörüngeler üzerinde hareket ettikleri minyatür bir Güneş Sistemi gibi de davranmaz. Çekirdeği saran bir bulut veya sis tabakasına da pek benzemez. Daha önce gördüğünüz hiçbir şeye benzemeyen bir şekilde davranır. En azından bir basitleştirme yapabiliriz: Elektronlar bir anlamda tıpkı fotonlar gibi davranırlar; ikisi de "acayiptir", ama aynı şekilde. Nasıl davrandıklarını algılamak bir hayli hayal gücü gerektirir; çünkü açıklayacağımız şey bildiğimiz her şeyden farklıdır. (Richard Feynman, The Character of Physical Law, Türkçe baskı: Fizik Yasaları Üzerine, TÜBİTAK Yayınları, s. 149-150)

Bilim adamları, elektronların bu hareketini hiçbir şekilde açıklayamadıkları için, buna yeni bir isim takmışlardır: "Kuantum Mekaniksel Hareket".
Bu noktada görülen mükemmelliği, yine Profesör Feynman, "kendinize sürekli "Ama bu nasıl olabilir?" diye sormayın; çünkü çabanız boşunadır; şimdiye kadar hiç kimsenin kurtulamadığı bir çıkmaz sokağa girersiniz. Bunun neden böyle olabildiğini hiç kimse bilmiyor" sözleriyle dile getirmektedir. (Richard Feynman, The Character of Physical Law, Türkçe baskı: Fizik Yasaları Üzerine, TÜBİTAK Yayınları, s. 151)

Ancak, Feynman'ın bahsettiği "çıkmaz sokak", aslında "çıkmaz" değildir.

Burada bazılarının bir türlü işin içinden çıkamamalarının sebebi, ortadaki açık delillere rağmen, bu olağanüstü sistemleri ve dengeleri, üstün bir Yaratıcı’nın var ettiği gerçeğini kabul edememeleridir. (EvrimMasalı.com)

Halbuki durum son derece açıktır:

Allah evreni yoktan var etmiş, kusursuz dengelere dayalı ve örneksiz olarak yaratmıştır.

İçinden bir türlü çıkamadıkları, kavrayamadıkları, bazı bilim adamlarının her fırsatta "Ama bu nasıl olabilir?" diye kendi kendilerine sordukları sorunun cevabı; her şeyin Yaratıcısı'nın Allah olduğu ve her şeyin O’nun yalnızca "OL" demesiyle var olduğu gerçeğinde yatmaktadır.
Allah bu kesin gerçeği bir Kuran ayetinde şöyle buyurur:

"Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) Yaratan'dır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir." (Bakara Suresi, 117)



mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Üzerinde Düşünülmesi Gerekenler: Dünya Hayatinin Gerçeği


"Onları yeryüzünde ayrı ayrı topluluklar olarak paramparça dağıttık. Kimileri salih (davranışlarda) bulunuyor, kimileri de bunların dışında olan aşağılıklardır. Onları iyiliklerle ve kötülüklerle imtihan ettik, ki dönsünler." (A'raf Suresi, 168)

"... Mü'minleri Kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir." (Enfal Suresi, 17)

Allah insanları dünyada imtihan etmektedir. Ve Allah'ın Kuran'da bildirdiği "Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattı" (Zariyat Suresi, 56) ayetinin bir gereği olarak insanların tek amacı Allah'a ibadet etmektir. Bu yüzden müminler sadece Allah rızasını kazanmak için yaşarlar. Hayatları boyunca nefes aldıkları her an Kuran'a uygun hareket etmeye çalışırlar ve Allah'ı hoşnut edecek salih amellerde bulunurlar.

Evde, işyerinde, dışarıda, tek başınayken ya da topluluk içinde nerede olurlarsa olsunlar ibadetleri süreklidir. Bu, iman edenleri, inkar edenlerden ayıran çok önemli bir özelliktir. İman edenlerle inkar edenler dünyada aynı ortamlarda bulunup aynı işi yapıyor gibi görünebilirler fakat inkar edenlerin uğraşları tamamen boş bir amaç üzerine kurulmuştur. Çünkü dünya hayatında elde edilecek nefsani çıkarların Allah Katında hiçbir değeri yoktur. (İslama Davet)

Dört duvar arasında bir ömür boyu sadece para kazanmak için yaşayan bir insanı düşünelim, yılları o mekanda geçer, aynı insanları görür, aynı işle meşgul olur. Bu kişinin tüm çabası yani amaç edindiği herşey ise ölümle birlikte yok olur. Oysa bu kişi Müslüman ise Allah rızasını kazanmak için çalıştığı için her saniyesi ibadete dönüşecektir. Ve öldüğünde, ahirette Allah'ın hoşnutluğunu umabilecektir. Allah dünya hayatının geçiciliğini bir ayette şu şekilde bildirmiştir:

"Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama', bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir 'çoğalma-tutkusu'dur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya kafirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azab; Allah'tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rıza) vardır. Dünya hayatı, aldanış olan bir metadan başka bir şey değildir." (Hadid Suresi, 20)



mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Üzerinde Düşünülmesi Gerekenler: Müslümanların Üstün Ahlakı


İman eden, hayatını Allah rızası için yaşamaya adamış, vicdanına göre hareket eden bir insanın tavrı son derece güven verici ve güzel olur. Böyle bir insan, Kuran’ı esas alarak karar vereceği, kendi istek ve tutkularını tercih etmeyeceği için Müslümanlar için çok değerlidir. Bu bakış açısında olan müminler birbirlerine karşı son derece merhametli, saygılı ve yakın olurlar. Allah korkularından kaynaklanan güzel ahlakları onları hep güzel söz söylemeye, iyiliği emretmeye, kötülükten sakındırmaya yöneltir. Allah ancak böyle bir topluluğun kurtuluşa ereceğini bir ayetinde şu şekilde bildirmektedir:

"Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır." ( Al-i İmran Suresi, 104 )

Müminler, Allah’tan korkmayan insanların gaddarlığını, merhametsiz ve bencil tavırlarını bildikleri için mümin kardeşlerini kendilerinden önemli görürler. Zor durumda, hasta veya muhtaç konumda olmaları da bu durumu inşaAllah değiştirmez. Önceliği her zaman kardeşlerine verirler.
İnkar eden insanlar arasında ise genelde sevgisiz ve zalim bir ilişki vardır. Alaycı ve vurdumduymaz davranmaktan, karşılarındaki insanları incitmekten çekinmezler. Özellikle kendi çıkarları söz konusu olduğunda rahatlıkla saldırgan bir tavır gösterebilirler. (Dinsizliğin Kabusu) Müminler, inkar edenlerin bu tavrıyla, Müslümanların güzel ahlaklı tavırlarını kıyasladıklarında Allah’ın emrine uymanın büyük bir nimet ve güzellik olduğunu çok daha iyi anlayıp şükrederler. Allah, Müslümanların birbirlerinin velileri olduğunu aşağıdaki ayetlerle bildirmektedir:

"Sizin dostunuz (veliniz), ancak Allah, O'nun elçisi, rüku' ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren mü'minlerdir. (Maide Suresi, 55)
Mü'minler, mü'minleri bırakıp da kafirleri veliler edinmesinler. Kim böyle yaparsa, Allah'tan hiçbir şey (yardım) yoktur. Ancak onlardan korunma gayesiyle sakınma(nız) başka. Allah, sizi Kendisi'nden sakındırır. Varış Allah'adır."
(Al-i İmran Suresi, 28)



mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Yeni Site: yaratilismucizesi.com


yaratilismucizesi.com

Günlük hayatımızda sık sık karşılaştığımız bu tasarımları aslında yaşamımızın her anında, hatta kendi bedenimizde dahi görmemiz mümkündür. Nasıl mı? Uçan bir kuştan hiç durmadan çarpan bir kalbe, saniyede 500 kez kanat çırpan bir sinekten, mis gibi kokan bir çiçeğe herşey aslında birer tasarım harikasıdır. Bu tasarımların mükemmelliğini kavrayabilmek içinse onlardaki kusursuz özellikleri fark edebilmek gerekir.İşte yaratilismucizesi.com sitesi, Harun Yahya’nın eserlerinden faydalanılarak, sizlere belki farkında bile olmadığınız bu muhteşem tasarımları tanıtmak için hazırlandı.

Bu sitede zaman zaman karşınıza Allah’ın yaratmasındaki mükemmelliği vurgulamak için kullanılan "tasarım" kelimesi çıkacak. Bu kelimenin hangi maksatla kullanıldığının doğru anlaşılması çok önemli. Allah’ın tüm evrende kusursuz bir tasarım yaratmış olması, Rabbimiz’in önce plan yaptığı daha sonra yarattığı anlamına gelmez. Bilinmelidir ki, göklerin ve yerin Rabbi olan Allah’ın yaratmak için herhangi bir ‘tasarım’ yapmaya ihtiyacı yoktur. Allah’ın tasarlaması ve yaratması aynı anda olur. Allah bu tür eksikliklerden münezzehtir. Allah’ın, bir şeyin ya da bir işin olmasını dilediğinde, onun olması için yalnızca "Ol!" demesi yeterlidir. Ayetlerde şöyle buyurulmaktadır:

Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri yalnızca: "Ol" demesidir; o da hemen oluverir. (Yasin Suresi, 82)

Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 117)


mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Müminler Kardeştirler


Kuran’da hükmedildiği üzere, tüm müminler birbirlerinin kardeşidirler. Her biri Allah (cc) için yaşamakta, ahrieti hedeflemekte ve dünyadaki imtihan ortamında yalnızca Allah (cc)’ın rızasını gütmektedirler. Dolayısıyla müminlerin arasında büyük bir sevgi ve dayanışma, en büyük mümin vasıflarından biri olan tesanüd (kardeşlik, dayanışma, birliktelik) hakimdir.

Müminlerin arasındaki sarsılmaz tesanüdün tarif edildiği bir ayet şöyledir:

Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzenizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar. (Al-i İmran Suresi, 103)

Allah (cc)’ın rızasına uyan ve O’nun kitabına tabi olan Müslümanlar, Allah (cc)’ın ahlakı ile ahlaklanmış olan değerli insanlardır. Dolayısıyla, Allah (cc)’ın kendileri için seçip beğendiği ahlakı yaşar, bu sınırların dışına çıkmaktan kaçınırlar. İşte bu yüzden müminler güzel tavır gösterirler, mütevazidirler, sevgi ve saygı doludurlar. Bu durum, onları doğal olarak birbirlerine sevgi ile bağlı insanlar haline getirir.

Müminin, Allah (cc)’ın kendisine bildirdiği ahlak özelliklerinden hiçbir zaman taviz vermemesi çok önemlidir. Çünkü Allah (cc)’ın sınırlarını korumada küçük bir gevşeklik bile, şeytanın devreye girmesine ve aradaki bu güçlü bağları zedelemeye teşebbüs etmesine neden olabilir. Bir Kuran ayetinde bu gerçek şu şekilde haber verilir:

Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır. (İsra Suresi, 53)

Müminler, her durum ve şartta diğer müminlerin üstünlüğünü isteyen, şeytanın adımlarına uyarak onlarla hiçbir zaman rekabete girmeyen ve hiçbir dünyevi zevk için bir başka mümine olan sevgisinden taviz vermeyen üstün insanlardır. Asıl amaçları bu dünyada ahiret için sevap toplamak olduğundan, Kuran’da Allah (cc)’ın bildirdiği ahlakı yaşamayı en öncelikli tutarlar. Aralarına dünyevi hırsların girmesine izin vermez, bunlarla zaman kaybetmez, dünya hayatında kendileri için açık olan ecir kazanma fırsatını, her an büyük bir şevkle değerlendirirler. Bu, ahirete samimiyet ve içtenlikle inanan, Allah (cc)’ı kalpten sevip O’ndan gereği gibi korkan müminlerin özelliğidir. Bir Kuran ayetinde müminlerin Allah (cc)’a olan duaları şu şekildedir:

Bir de onlardan sonra gelenler, derler ki: "Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, gerçekten Sen, çok şefkatlisin, çok esirgeyicisin." (Haşr Suresi, 10)


mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Orucun Bir Hikmeti: Nimetlerin Kıymetini Takdir Edebilmek


Bu kutlu Ay'ın, tüm Müslüman kardeşlerimize hayır ve bereket getirmesini Cenab-ı Haktan niyaz ediyorum.

Rabbimiz'in Kuran ile insanlara bildirdiği tüm hükümlerinde olduğu gibi, orucun da insanlar için çok fazla hayır ve hikmetleri vardır. Ramazan Ayı, iman edenlerin bu hikmetleri görüp düşünmelerine ve bu şekilde imanda derinleşmelerine vesile olmaktadır.

Orucun hikmetlerinden biri, insanların Rabbimiz'in üzerimizdeki nimetlerini ve rahmetini daha derin kavramalarına ve daha çok şükretmelerine vesile olmasıdır. Insan yaşadığı her an Rabbimiz'in kendisine sunduğu pek çok nimetle muhatap olur. Allah (cc) kara bir topraktan insanlara rengi, şekli, kokusu ve lezzeti mükemmel olan rızıkları hazır olarak sunmaktadır. Eğer Allah (cc) dileseydi bize tek bir çeşit rızık yaratabilir ve bu rızkın lezzeti de çıktığı toprağa uygun olarak acı veya tatsız olabilirdi. Ancak Allah (cc)'ın kullarına merhametinin bir gereği olarak sahip olduğumuz yiyecekler, sayamayacağımız kadar çok çeşitte ve lezzettedir. Bediüzzaman bu konuyu insanların unuttuğuna dikkat çekmiş ve Ramazan Ayı'nın Allah (cc)'ın Rahman ve Rahim isminin tecellisi olan bu nimet çeşitliliğinin hatırlandığı bir zaman olduğunu belirtmiştir. Çünkü Ramazan Ayı'nda insanlar kısa bir süre için de olsa bu nimetlerden uzak kalırlar. Oruçlarını tamamladıklarında ise Rabbimiz'in kendilerine lütfettiği nimetlerin değerini daha iyi anlama imkanı elde ederler. Bediüzzaman Said Nursi Mektubat adlı eserinde orucun hikmetlerini açıkladığı 29. Mektup’unda bu gerçeğe şu sözleriyle dikkat çekmiştir:

İşte, Ramazan-ı Şerif’teki oruç, hakikî ve hâlis, azametli ve umumî bir şükrün anahtarıdır. Çünkü, sair (başka) vakitlerde mecburiyet tahtında olmayan insanların çoğu, hakikî açlık hissetmedikleri zaman, çok nimetlerin kıymetini derk (idrak) edemiyor. Kuru bir parça ekmek, tok olan adamlara, hususan (özellikle) zengin olsa, ondaki derece-i nimet (nimetin derecesi) anlaşılmıyor. Halbuki, iftar vaktinde, o kuru ekmek, bir mü'minin nazarında (gözünde) çok kıymettar (kıymetli) bir nimet-i İlâhiye (Allah (cc)’ın verdiği bir nimet) olduğuna kuvve-i zâikası (tat alma duyusuyla) şehadet (şahitlik) eder. Padişahtan tâ en fukaraya kadar herkes, Ramazan-ı Şerif’te o nimetlerin kıymetlerini anlamakla bir şükr-ü mânevîye (manevi şükre) mazhar olur (kavuşur).

Hem gündüzdeki yemekten memnûiyeti cihetiyle (yemeğin yasak olması açısından), "O nimetler benim mülküm değil. Ben bunların tenâvülünde (kullanlımasında) hür değilim. Demek başkasının malıdır ve in'âmıdır (ihsan ettiği nimetidir); O’nun emrini bekliyorum" diye, nimeti nimet bilir, bir şükr-ü mânevî eder (manevi şükreder). İşte, bu suretle oruç çok cihetlerle (açıdan) hakikî vazife-i insaniye (insanın hakiki vazifesi) olan şükrün anahtarı hükmüne geçer.

mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Evrimciler İtiraf Ediyorlar!


"Tamamen ümitsiz bir karmaşanın içinde olduğumun bilincindeyim. Gördüğümüz dünyanın bir şans eseri olduğunu düşünemiyorum." (Charles Darwin)

Yeryüzünde var olan canlılar kusursuz sistemlerle donatılmıştır. Bir canlının kendisini koruması, üremesi, beslenebilmesi veya avlanabilmesi için sahip olduğu kusursuz biyolojik ve fiziksel özellikler, bu özelliklerinin bulunduğu çevre ile olan uyumu, bir Yaratıcı'nın varlığının delilleridir. Küçücük bir tırtılın kendini korumak ve kamufle etmekte gösterdiği planlı hareketler, arıların büyük bir matematik harikası olarak inşa ettikleri petekler, milimetrik ölçülere sahip sivrisineğin sahip olduğu ve bugünkü teknolojinin çok yakın bir dönemde taklit edebildiği donanım gibi daha milyonlarca örnek, üstün akıl sahibi Rabbimizin varlığının açık delillerindendir.

Hiçbir evrimci canlıların sahip olduğu bu özelliklerin nasıl oluştuğunu açıklayamaz. Çünkü tesadüfi mutasyonlar ve doğal seleksiyon gibi mekanizmaların hiçbiri bu kusursuzlukları oluşturamaz.Bu nedenle evrimciler canlılarda karşılarına çıkan mucizevi özellikleri gördüklerinde çaresizliklerini dile getirmişler, bir Yaratıcının varlığını itiraf etmek zorunda kalmışlardır. (www.evrimcilerinitiraflari.com)

Bu itiraflara birkaç örnek:

Charles Darwin:

"Bu mükemmel evreni, özellikle de insanın doğasını izlemekten mutlu olamıyorum Herşeye dizayn edilmiş kanunların bir sonucu olarak bakmaya eğilimliyim Ve bütün bu kanunlar açıkça herşeyi bilen, gelecekteki tüm olayları ve sonuçları gören bir Yaratıcı tarafından dizayn edilmiştir. Ama daha fazla düşündükçe daha fazla kafam karışıyor.

"Gözü düşünmek çoğu zaman beni teorimden soğuttu. Ama kendimi zamanla bu probleme alıştırdım. Şimdilerde ise doğadaki bazı belirgin yapılar beni çok fazla rahatsız ediyor. Örneğin bir tavuskuşunun tüylerini görmek, beni neredeyse hasta ediyor."
(Norman Macbeth, Darwin Retried: An Appeal to Reason, Boston, Gambit)

Roger Lewin:

"Wallace'ın yanı sıra ünlü evrimci Robert Broom da "Homo sapiensleri (insan) bu kadar özel yapan soyunun kalitesinin yalnızca ilahi bir kuvvetle açıklanabileceğini" sözlerine eklemiştir." (Roger Lewin, In the Age of Mankind )

Fred Hoyle:

"Herşeyden önce hayatın tesadüfler sonucu oluşması ihtimali o kadar küçüktür ki, bu iddiayı kabul etmek mantık dışıdır." (Fred Hoyle-Chandra Wickramasinghe, Evolution From Space)

Cemal Yıldırım:

"Kimi eleştiricilere göre, evrimi salt doğal seleksiyona bağlamak, daktilo makinasının başına oturtulan bir kedi veya güvercinin tuşlara vuruşlarıyla bir milyon yıl içinde Shakespeare'in Hamlet'ini ya da Goethe'nin Faust'unu yazabileceklerini beklemekle birdir. En basit bir canlıyı bile yakından incelediğimizde onun oluşumunda ince bir aklın rolünü görmezlikten gelemeyiz."

Niles Eldredge:

"Aslında tüm biyolojik dünyada gördüğümüz düzen için tek alternatif açıklama özel yaratılıştır." (Niles Eldredge, Time Frames: The Rethinking of Darwinian Evolution and the Theory of Punctuated Equilibria, 1985)

Hoimar Von Ditfurth:

…Sitokrom-C'yi (ya da bugün var olan herhangi bir başka enzimi) tıpatıp bu biçimiyle rastlantılardan geçe geçe bir kez daha üretebilmeye gerçekten bu Dünya'nın ömrü yetmez.

Pierre-Paul Grassé:

"Şanslı mutasyonların havyanların ve bitkilerin ihtiyaçlarının karşılanmasını sağladığına inanmak, gerçekten çok zordur. Ama Darwinizm bundan fazlasını da ister: Tek bir bitki, tek bir havyan, binlerce ve binlerce tam olması gerektiği şekilde faydalı tesadüflere maruz kalmalıdır.

Prof. Dr. Ali Demirsoy:

"Bir Sitokrom-C'nin dizilimini oluşturmak için olasılık sıfır denecek kadar azdır. Yani canlılık eğer belirli bir dizilimi gerektiriyorsa, bu tüm evrende bir defa oluşacak kadar az olasılığa sahiptir, denebilir. Ya da oluşumunda bizim tanımlayamayacağımız doğaüstü güçler görev yapmıştır. Bu sonuncusunu kabul etmek bilimsel amaca uygun değildir. O halde birinci varsayımı irdelemek gerekir." (Ali Demirsoy, Kalıtım ve Evrim)

mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

dnaevrimiyalanliyor.com




Gelişen bilimin ortaya çıkardığı tablo, canlıların asla tesadüflerle ortaya çıkamayacak kadar kusursuz bir düzenliliğe ve son derece kompleks bir yapıya sahip olduğudur. Bu ise canlıların üstün bir güç ve bilgi sahibi olan bir Yaratıcı tarafından yaratıldıklarının delilidir.

Burada vurgulanması gereken önemli nokta, daha ilk insandan itibaren milyarlarca insanın hücresinde yer alan trilyonlarca DNA'nın şimdiki mükemmellik ve karmaşıklığıyla birlikte varolageldiğidir. Akıllara durgunluk veren yapı ve özellikleriyle, böyle bir molekülün, evrimcilerin öne sürdüğü gibi tesadüfler sonucu oluşmasının ne derece mantık dışı olduğunu ilerleyen satırları okudukça sizler de daha net göreceksiniz.

mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Kuran'a Göre Fedakarlık


İnsanları gerçek anlamda iyiliğe ulaştıracak olan en temel ahlak özelliklerinden biri "fedakarlık"tır. Fedakarlık; insanın sahip olduğu, sevdiği, değer verdiği şeylerden hiç düşünmeden ve seve seve feragat edebilmesidir. Allah (cc) rızası için inandığı değerler ya da sevdiği insanlar uğruna gerektiğinde her türlü zorluk ve sıkıntıyı göze alabilmesi, bu konuda elinden gelenin en fazlasını yapabilecek şevk, azim ve iradeyi kendisinde bulabilmesidir. Kendi menfaatleriyle, inandığı değerler ya da sevdiği insanların menfaatleri arasında seçim yapması gerektiğinde kendi çıkarlarından vazgeçebilmesi, bu uğurda maddi manevi her türlü özveride bulunabilmesidir.

Ancak insanın nefsi, bencillik, egoistlik gibi kötü ahlak özelliklerine yatkın olarak yaratılmıştır. Nefsini eğitmediği takdirde, bu bencilce duygular kişinin tüm ahlakına ve hayatına hakim olur. Böyle bir kişi için daima kendisi önceliklidir. Daima kendisi için en güzelini ve en mükemmelini arama peşindedir. Kendisi üstün ahlak göstermemesine rağmen, herkesin kendisine karşı anlayışlı olmasını bekler. İçten içe hep kendi istek ve çıkarlarını korumak ve kendi rahatını sağlama peşindedir.

Oysa iman eden bir insan, yaşamının her anında Allah (cc)’ın rızasını kazanabilme azminde ve şevkinde olduğu için, O’nun Kuran ile kendisine bildirdiği güzel ahlak özelliği olan fedakarlığı da gereği gibi uygulamakla yükümlüdür. Zaten bu vicdanen kendisine doğru olarak bildirilen, mümin ahlakına en uygun olandır.

Fedakarlık, müminin hayatının tümüne hakim olan ve inancının gücünden kaynaklanan bir hayat şeklidir. Bu fedakarlık ruhu, kişinin çevresindeki her konuya karşı vicdani bir duyarlılık içerisinde olmasını gerektirir. İman eden bir insan, içindeki derin Allah (cc) sevgisi ve güçlü Allah (cc) korkusu ile dünya hayatındaki tüm menfaatlerin gelip geçici olduğunu ve bir gün mutlaka yüce Allah (cc)’ın huzuruna varıp hesap vereceğini unutmaz. Dünya hayatında Allah (cc)’ın rızası, rahmeti ve cenneti yerine, nefsini ve çıkarlarını korumayı hedefleyen insanların ahirette sonsuz bir azapla buluşacakları gerçeği daima aklındadır. Gösterdiği fedakarane ahlaka karşılık ise, Rabbimiz’in kendisini dünyada iyilik ve güzellikle mükafatlandıracağını ve ahirette de sonsuza dek benzersiz nimetlerle ödüllendireceğini ummaktadır. Allah (cc), güzel davranışlarda bulunanları Kuran’da şöyle müjdelemektedir:

Güzellik yapanlara daha güzeli ve fazlası vardır. Onların yüzlerini ne bir karartı sarar, ne bir zillet, işte onlar cennetin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır. (Yunus Suresi, 26)

mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Düşünmekten Kaçınmamak


Şeytan iman eden insanları kendi yoluna döndürebilmek için elinden gelen her türlü çabayı göstermeye and içmiştir. En istemediği şeylerden biri de, iman edenlerin mutlak samimiyeti kazanıp, Allah (cc)'ın razı olacağı ahlaka ulaşmalarıdır. Bu nedenle, bir insan samimi imanı yaşamaya çağrıldığında, şeytan mutlaka ona ters yönde etki etmeye çalışacaktır. Şeytanın bu amacına ulaşabilmek için sürdürdüğü faaliyetlerinden biri, insanların düşünmelerini engellemektir. Eğer bunu engelleyemiyorsa o zaman da onları, Allah (cc)’ın rızasından, Kuran ahlakından ve vicdanlarından yana değil de, nefislerinden yana düşünmeye yöneltmektir. Şeytanın bu çabası Kuran’ın "Onları -ne olursa olsun- şaşırtıp-saptıracağım, en olmadık kuruntulara düşüreceğim…” (Nisa Suresi, 119) ayetiyle insanlara bildirilmiştir.

Düşünmeyen insanın muhakemesi zayıflar ve gözünün önündeki gerçekleri görmemiş gibi davranacak hale gelir. Çok açık birşeyi bile kavramaktan yoksun hale gelir. Yanı başında gerçekleşen olağanüstü olayların bilincine varamaz. Ancak, herhangi bir konuda vicdanına başvurarak düşündüğü takdirde ise, tüm bunlardan kurtulur, şeytanın mantıklarını hemen görebilir ve Allah (cc)’ın en çok razı olacağı, güzel ahlaka en uygun olan tavrı hemen bulabilir. Kuran’da müminin vicdanıyla düşünmesi sonucunda doğruyu bulacağı şöyle bildirilmektedir:

Eğer sana şeytandan yana bir kışkırtma (vesvese veya iğva) gelirse, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir. (Allah'tan) Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler (Allah'ı zikredip-anarlar), sonra hemen bakarsın ki görüp bilmişlerdir. (Araf Suresi, 200-201)

Rabbimiz ayetlerde insanlara, "Öyleyse nasıl oluyor da böyle büyüleniyorsunuz?" (Müminun Suresi, 89) diye sormaktadır. Ayette geçen büyü kelimesi, insanları toplu olarak etkisi altına alan zihinsel bir uyuşukluğa işaret etmektedir. Kimi insanlar dünya hayatının büyük bir hızla geçip tükendiğini bilmektedirler ama buna rağmen, sanki bu dünyadan hiç ayrılmayacakmış gibi bir tavır gösterirler. Sanki dünyada ölüm yokmuş gibi davranırlar. Yaşadıkları bu gafletin önemli bir sebebi, Kuran’da bildirildiği gibi vicdanlarıyla düşünmekten uzak durmalarıdır. Oysa her insan er ya da geç, mutlaka ölecektir. Ve öldükten sonra, her insan için ahirette bir hayat başlayacaktır. Bu hayatın cennette mi yoksa cehennemde mi sürdürüleceği ise bu kısa dünya hayatında yaptıklarına bağlıdır. Düşünerek kendisini bu açık gerçek karşısındaki gafletten kurtaramayan kimseler, öldükten sonra gerçekleri gözleri ile görerek anlayacaklardır. Allah (cc) bu gerçeği Kuran'da şöyle haber vermektedir:

Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün keskindir. (Kaf Suresi, 22)

Ayette belirtildiği gibi, düşünmemekten dolayı bulanıklaşan görüş, öldükten sonra ahirette hesap verirken "keskinleşecektir". Oysa insanın dünyada iken de bu durumdan kurtulup açık bir şuurla yaşamaya başlaması çok kolaydır. Rabbimiz bunun çözümünü insanlara sunmuştur; vicdanıyla samimi olarak düşünen her insan bu gaflet halini üzerinden atabilir. Olayların amacını ve Allah (cc)'ın yarattığı hikmetleri görebilir, samimi imanı yaşayabilirler.

Ancak düşünmek, sadece gafletten sıyrılıp doğruyu görmek, nefsin ve şeytanın kışkırtmalarından sakınmak için değil, aynı zamanda müminin imanda derinleşmesi, Rabbimiz'e yakınlaşması için de önemli bir yol, büyük bir nimet ve ibadettir. Allah (cc) Kuran’ın "(Bu Kur'an,) Ayetlerini, iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır" (Sad Suresi, 29) ayetiyle, Kuran'ı insanların düşünmeleri için indirdiğini bildirmektedir. İnsanın, kendisine verilen bu yeteneği, Allah (cc)’ın rızasını kazanabilmek için samimiyetle kullanması gerekmektedir.

Kuran’da müminlerin Allah (cc)’ın kusursuz yaratışı ve nimetleri üzerinde düşündükleri şöyle bildirilmektedir:

Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru." (Al-i İmran Suresi, 191)

mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Bir Ayet Bir Açıklama: Rad Suresi, 28


Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah’ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur. (Rad suresi, 28)

Dünya üzerinde yaşayan tüm insanlar gerçek mutluluğu yaşayabilmenin yollarını ararlar. Her birinin mutlu olmak için bir hedefi vardır. Ancak iman etmeyen insanlar, bu amaçlarına ulaştıklarında da aradıkları mutluluğu ya bulamaz ya da bunun çok kısa ve geçici olduğunu görürler. Nitekim yöneldikleri her hedefte aynı sonuçla karşılaşırlar. En mutlu olduğunu düşünen insanın bile, içini sıkan, düşünmekten kaçındığı, ona huzursuzluk veren sayısız konusu vardır. Çünkü bir insanın gerçek anlamda huzura ve rahatlığa kavuşması, gerçek anlamda mutluluğu, neşeyi yaşaması, ancak Rabbimiz'in razı olacağı şekilde bir hayat sürmesiyle mümkün olur. Sonsuz rahmet sahibi olan Allah bu gerçeği de işte bu ayetle bildirmiştir.

Kuran'ın bu sırrından habersiz olan kimi insanlar, her yolu denedikleri halde istedikleri anlamda mutlu olamamalarının, hayatın değiştirilemez bir gerçeği olduğuna inanırlar. Oysa Allah her konuyu çözümüyle birlikte yaratmış ve insana her devirde ihtiyacı olan her türlü bilgiyi ve açıklamayı hak kitaplarıyla göndermiştir. Dolayısıyla mutsuzluğun çözümü de Kuran'da insanlara haber verilmektedir. İnsanlar ancak güzel ahlakı yaşadıkları, Allah'ın üzerlerindeki rahmetini ve korumasını kavradıkları takdirde dünya hayatının her anından zevk alabilirler. Ancak o zaman çevrelerindeki güzellikleri gereği gibi takdir edip, mutlu olmayı başarabilirler.

Unutulmamalıdır ki, gerçek mutluluk için insanların kalplerini Allah'a tam bir teslimiyetle bağlamaları ve yaşamlarının her anını Kuran ahlakına uygun bir şekilde yaşamaları gerekir. Böyle bir ahlak yaşandığında, dünya hayatında her ne zorluk ya da sıkıntıyla karşılaşılırsa karşılaşılsın, iman sahibi bir insan bu şartlarda dahi kalbinde Allah'a dayanıp güvenmenin, O'nun rızasını ummanın huzurunu, iç neşesini ve mutluluğunu yaşayabilecektir.

mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Yeni Site: Dünya'da Dine Dönüş

www.dunyadadinedonus.com

Bazen bir gazete kupüründe, bazen bir televizyon haberinde duymaya başladığımız İslam’a yönelişle ilgili gelişmeler, aslında İslam ahlakının dünyaya çok hızlı bir şekilde yayılmaya başladığının önemli işaretleridir.

Bu sitede amaçlanan, bu gelişmeleri toplu olarak sunmak, yorumlamak ve böylece okuyucuların, yaşanan olayların olağanüstülüğünü gereği gibi değerlendirmelerine vesile olmaktır.


mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

RamazanSayfalari.com



Mübarek Ramazan Ayı'nda (Eylül 2008) tüm Türkiye'deki yerel televizyonlarda ve yerel gazetelere yayınlanmak üzere hazırlanan Hikmet Pınarı isimli televizyon programı ile gazete yazılarına RamazanSayfalari.com internet sitesinden ulaşabilirsiniz.


Bu siteden bulunduğunuz şehrin Namaz vakitlerini bulmanız mümkün .

Allah (cc)'nin Yaratma Sanatı: Jetten Hızlı Hareket Eden Bukalemun Dili


Araştırmacılar bukalemun dillerini incelemeye aldılar ve hızlandırıcı kasla dil kemiği arasında, varlıkları bugüne kadar bilinmeyen en az 10 kaygan kılıf olduğunu keşfettiler. Dil kemiğine, bukalemunun ağzına en yakın uç noktada bağlanmış olan kılıfların, spiral olarak sarılmış protein iplikçikler içerdiği anlaşıldı. Bu iplikçikler hızlandırıcı kas kasıldığında, sıkışıp şekil değiştiriyor ve gerilmiş bir lastik bant gibi enerji depoluyor. Bunlar, -gerilmiş ve uzamış kılıflar- dil kemiğinin yuvarlak ucuna eriştiğinde, bulundukları yerden eş zamanlı olarak kayıyor, kuvvetle sıkışıyorlar ve dili itiyorlar. (Darwinistler Bize Sorun)

İplikçikler dil kemiğinden kayar kaymaz, kılıflar bir teleskobun tüpleri gibi birbirlerinden ayrılıyorlar ve böylece dil maksimum uzunluğuna erişiyor. Ayrıca dilin ucu, ava çarpma anında bir vakum şeklini alıyor. Bu fırlatmada dil, ağız içindeki dinlenme konumuna göre 6; bukalemunun bedenine göre 2 kat daha fazla uzayabiliyor. (Hayvanlar Alemi )

Bukalemun dilinde içiçe geçmiş bu kılıfların kendi başına olamayacağı yani evrimle hiçbir şekilde açıklanamayacağı ortadadır. Bukalemun dilindeki bu mekanizmayı var eden Yüce Allah'tır. Yüce Rabbimiz, canlı veya cansız yeryüzündeki herşeyin Yaratıcısı'dır:

"Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O'dur. Sonra göğe yönelip (istiva edip) de onları yedi gök olarak düzenleyen O'dur. Ve O, herşeyi bilendir. " (Bakara Suresi, 29)

mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

AVRUPA'DA DARWINİZM'İN ÇÖKÜŞÜ







http://www.harunyahya.tv/detail.php?l=1&pid=9117&cid=0

Yıl 2007... Avrupa halkı Yaratılış Atlası ile ilk defa gerçekleri görme imkanı buldu. Çünkü Yaratılış Atlası evrim teorisinin iddialarını yerle bir eden bir gerçeği, fosil kayıtlarını gözler önüne seriyordu. Birbirinden kaliteli fotoğraflar içeren bu dev eser, görünümündeki ihtişam ve etkileyiciliğin yanında, Allah'ın üstün yaratışının delillerini sunan ve evrim teorisinin geçersizliğini anlatan bilimsel içeriğiyle de dikkat çekti.

Yıl 2008... Dünyanın dört bir yanından Darwinizm’in yıkılış haberleri geliyor! Önde gelen 34 ülkede yapılan kamuoyu araştırmaları, tüm dünyada Yaratılış inancının çığ gibi büyüdüğünü ve evrim teorisinin yok olmaya başladığını gösteriyor!Bununla birlikte pek çok ünlü bilim adamı, tüm canlılığın yaratılmış olduğunu kabul ederek Allah'a yöneliyor. Evrim teorisinin taraftarları günden güne azalıyor. Avrupa halkı dalga dalga Allah’a yöneliyor.

De ki: "Hak geldi, batıl yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur." (İsra Suresi, 81)

Bir Ayet Bir Açıklama: En'am Suresi, 59


"Gaybın anahtarları O’nun Katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve her şey) apaçık bir kitaptadır." (En’am Suresi, 59)

Allah ayetinde gayb bilgisinin yalnız Kendisine ait olduğunu, O'nun bilgisi dışında hiç kimsenin bu bilgilerden haberdar olamayacağını bildirmektedir. Allah zamandan ve mekandan münezzeh olan, ezeli ve ebedi olandır. Allah görünen ve görünmeyen herşeyin bilgisine sahip olan, gaybı bilendir.

Gayb, ‘insanın duyuları aracılığı ile algılayamadığı, görünmeyen, bilinmeyen, şahit olunmayan bilgiler, geleceğe ve geçmişe dair olaylar’ anlamına gelir. İnsanlar için, Allah’ın izin verdiği ölçüde bilgisine ulaştığı, gördüğü, duyduğu ve algıladıklarının dışında olan her şey gayba aittir. Her olayın iç yüzünü, asıl gerçeğini, tüm detaylarıyla, derinlemesine, her yönüyle bilen ve bunların hepsine her an hakim olan Yüce Allah'tır. Allah'ın dışında ise hiçbir varlık Allah'ın izin verdiği kadarı dışında herhangi bir bilgiden haberdar olamaz.(Darwinin Açmazı Ruh)

Ayette evrendeki canlı cansız tüm varlıkların Allah’ın kontrolü altında olduğu bildirilmektedir. Yeryüzündeki milyonlarca insanın yaşamlarının her anı başlarına gelen olaylardan, söylediklerinden veya kalplerinden geçirdiklerinden, yerin derinliklerinde olan bir olaya, uzaydaki yıldızların hareketinden, denizde ve karadaki canlılara, yeryüzündeki bir ağaçtan düşen tek bir yaprağa kadar herşey Rabbimiz'in ilmi ve bilgisi dahilindedir. Tüm bu bilgilere ve bizim bilmediğimiz daha nicelerine, gaybı bilen ve herşeyin tek sahibi olan Allah hakimdir.

Ayetin sonunda da küçük büyük herşeyin Allah’ın Kitabında yazılı olduğu haber verilmektedir. Sonsuz ilim sahibi olan Yüce Rabbimiz, kainattaki tüm varlıkları bir kader ile yaratmıştır ve geçmiş gelecek her bilgi Allah’ın kitabında yazılıdır. Bu gerçeğin bilincinde olan müminler, kendileri için bir gayb olan kadere inanırlar ve Allah’ın kaderi en mükemmel şekilde yarattığını, sonuçta kendileri için en güzel ve hayırlı olanın gerçekleşeceğini bilirler.(Kader Nedir)


mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

“BÖLÜCÜ TERÖR”ÜN GERÇEK ADI “KOMÜNiST TERÖR”


Onyıllardır ülkemizin Güneydoğusu'nda süregiden terör faaliyetinin adını doğru koymak, bu sorunun çözümü açısından hayati bir önem taşımaktadır:


“BÖLÜCÜ TERÖR”ÜN GERÇEK ADI “KOMÜNiST TERÖR”DÜR

Güneydoğumuzdaki terörist hareketi ifade ederken kullanılan "bölücü terör" ibaresi, aslında oldukça eksik bir tanımlamadır. Çünkü, söz konusu "bölücü terör" gerçekte "komünist terör"ün ta kendisidir. Bölücü hareket olarak adlandırılan hareket “Marksist-Leninist-komünist ayaklanma”dan başka bir şey değildir. Bu nedenle her şeyden önce, yıllardan beri olayın içyüzünü ifade etmekten uzak 'bölücü terör' klişesiyle tanımlanan bu hareketin adını doğru koymak çok önemlidir.

İdeolojisini Marksist-Komünist olarak tanımlayan, her türlü komünist söylem ve prensibi benimseyen, en bariz komünist gerilla yöntemleriyle sürdürülen bu hareketi müstakil bir bölücü faaliyet, sıradan bir etnik çatışma olarak görmek son derece hatalı bir değerlendirme olacaktır.

Doğu insanımız dindardır ve devletine sadıktır. Halkımız, komünist-bölücü örgütün, Allah, Kitap, din ve ahlak düşmanı fikirleri benimsediğinden habersizdir. Bu konunun, terörün çözümü için kilit bir konumda olduğu fark edilmelidir.

Sorunun kaynağına inemeyen yüzeysel yaklaşımlarla teröre çare bulunamayacağı aşikardır. Daha fazla geç kalınmadan, dikkatli bir analiz yapılarak tutarlı bir mücadele stratejisi oluşturulmalı ve terörün kökü kazınmalıdır.


Ortada 'bölücü terör' değil apaçık bir 'komünist terör' vardır! Komünist hareket, özünde mevcut düzeni yıkmaya, devleti ve milleti yok etmeye yönelik bir hareket olduğu için her zaman 'bölücü' bir harekettir. Komünistlerin bölücü faaliyetini, bu korkunç ve karanlık kimliğinden soyutlayarak yalnızca "bölücü terör" ifadesiyle tanımlamak son derece yanlış bir tutumdur.

Güneydoğu'daki Komünist Teröre Destek Dünya Komünistlerinden Geliyor

Kore'yi ya da Almanya'yı ikiye bölen komünist hareket gibi, Güneydoğu'daki bölücü terörü yürütenler de yine aynı Marksist-Leninist-komünist mihraklardır. Bölgedeki etnik kesimden bir kısmının kandırılıp alet edildiği bu komünist faaliyetin destekçileri de dünya çapındaki komünist ve sosyalist örgütler, partiler ve iktidarlardır.

Yoksa bu komünist çevrelerin bölgedeki etnik azınlığın sorun ya da çıkarlarıyla ilgili herhangi bir tasa ya da endişeleri olmadığı açıktır. Tek ilgilendikleri ve destekledikleri konu, burada yürütülen komünist hareketin nihai bölücü hedefine ulaşmasıdır.

Komünistlerin ülkesi, milleti, ırkı ya da dini yoktur. Her ülkeden, her milletten komünistler yine ancak kendileri gibi komünistleri, Marksistleri destekler. Nitekim dünyanın öbür ucundaki komünistlerin dahi Güneydoğu'daki komünist terörü desteklemesi bunun en açık örneğidir.

Dünyadaki tüm komünist odaklar, Güneydoğu'daki Marksist-Leninist-komünist hareketi kendi sapkın ideolojilerinin meşru bir eylemi olarak algılamakta, Cumhuriyetimize ve devletimizin üniter yapısına karşı yürütülen komünist devrimci bir mücadele olarak görmektedir.

Komünizm yıkılınca yeryüzünden yok olmamış, sadece oranı %60'tan %40'a düşmüştür. Bu ise halen 100 milyon kişiden 40 milyonunun komünist terörü desteklediği anlamına gelmektedir.

Ülkemizde de, Güneydoğu'daki komünist teröre destek veren çeşitli odakların bulunduğu ve bunların bir kısmının, medyanın, kamu kurum ve kuruluşlarının içine sızmış olduğu bilinmektedir. Bu nedenle, öncelikli olarak devlet içinde yuvalanmış bu komünist oluşumlar acilen tesbit edilmeli, bunlar deşifre edilerek bunlara karşı gerekli önlemler alınmalı, gereken müdahaleler yapılmalıdır.

Komünist Teröre Karşı Fikri Mücadele

Gayet iyi bilinmelidir ki, komünizmin bedenini öldürmekle netice alınmaz. Komünizmin ruhunu öldürmek önemlidir. Komünizmin ruhu öldüğünde bedeni de ölmüş olacaktır.

Anti-komünist bir fikri mücadele, komünizme karşı en etkin mücadele olacaktır. Ancak etkili ve insanları bilinçlendirici bir fikri mücadele ve propaganda sayesinde Marksist-komünist terörün önü alınabilir. Yalnızca askeri ve polisiye tedbirlerle olaya köklü bir çözüm getirebilmek mümkün değildir.

Diğer taraftan komünistler yıllardan beri sürdürdükleri gerilla savaşlarında tecrübe kazanmışlardır. Daha önce Vietnam, Kamboçya, Laos, Kuzey Kore gibi ülkelerde yaşananlar, bu konuda önemli birer tecrübedir. Bu gibi ülkelerde sadece askeri ve polisiye tedbirlerle yetinildiği için komünist teröre karşı herhangi bir çözüm getirilememiş, ciddi asker ve polis kayıpları verilmiştir.

Bundan da anlaşılacağı gibi, çözüm yalnızca anti-Marksist fikri mücadeleden geçmektedir. Uydurma temellere, gerçek dışı felsefelere dayandırılan Marksist-komünist ideoloji ilmi olarak çürütülmelidir. Marksist-komünist ve Darwinist öğretilerle beyinleri yıkanarak milletimize karşı kışkırtılan insanlar, ancak bu çarpık ideolojilerin gerçek yüzleri ortaya konup, dayandıkları felsefelerin sefaleti gözler önüne serilirse bu kitlesel hipnozdan kurtarılabilirler.

Marksist-komünist ideolojiye karşı yapılacak bu fikri mücadele ve propaganda, ya resmi olarak devlet eliyle yürütülmeli ya da bu konuda sorumluluk üstlenecek ehil kimse ya da kuruluşlara devlet tarafından destek verilmelidir.

Devletimiz bu desteği verirken bir yandan da söz konusu komünist terörü ideolojik olarak besleyen "Darwinizm" gibi zararlı akımlara ve bunların propagandalarına karşı da önlem almalıdır. Devlet eliyle Darwinizm propagandası yapılmasına izin verilmemelidir. Çünkü Darwinist eğitim vermek, Darwinist propagandaya göz yummak, komünizme destek vermekle aynı anlama gelecektir. Nitekim bütün komünist ülkeler ve komünizmi parlamenter yöntemle hakim kılmayı savunan sosyalist Kuzey Avrupa ülkeleri, eğitim sistemlerini Darwinizm üzerine kurmuşlardır. Bilindiği gibi komünizm, Darwinizmi sözde bilimsel temeli olarak kabul etmektedir. Darwinizmin öne sürdüğü yaşam mücadelesi, güçlülerin zayıfları yok etmesi, doğal ayıklanma gibi hayali kavramlar diyalektik materyalizmin ve dolayısıyla komünizmin biyolojik altyapısını oluşturmaktadır.

Ülkemizdeki terör örgütleri, diyalektik felsefenin resmi olarak desteklenmesinin rahatlığını taşımaktadırlar. Kendi ideolojilerinin temeline resmi destek verilmesi terör odaklarının ekmeğine yağ sürmektedir. Bu nedenle dialektik felsefeye resmi desteğin bir an önce son bulması gerekmektedir.

Özetle, yukarıda bahsedilen gerçekleri gözler önüne seren ve halkımızı bölücü komünist teröre karşı bilinçlendiren kapsamlı bir eğitim politikasının bölgede acilen uygulamaya geçirilmesi şarttır. Bu konuda kitaplar, anti-komünist, anti-Darwinist broşürler, el ilanları basılmalı ve bunlar halka dağıtılmalıdır. Bölgede yayın yapan televizyonlarda, radyolarda, yerel gazetelerde bu eğitime ciddi yer ayırılmalıdır. Gerekirse ulaşım sorunu olan bölgelerde, bu broşür ve ilanlar uçak ya da helikopterlerden atılmak suretiyle, söz konusu eğitimin en ücra köşelere kadar ulaştırılması sağlanmalıdır.

Çin, Kuzey Kore, Venezuella, Küba gibi Marksist-Leninist ülkelerin tamamı, İsveç, Norveç, Danimarka gibi sosyalist kanadın iktidarda olduğu ülkeler ve Avrupa'daki tüm Marksist ve sosyalist partiler, -aynı inancı paylaştıkları için- açık ya da dolaylı biçimde Güneydoğu'daki komünist-bölücü teröre destek vermektedir.

DARWINiZM, insanlık dışı vahşi ideolojilerin, faşizmin, vahşi kapitalizmin ve bunların tümünü içine alan emperyalizmin sosyal silahıdır.
DARWINiZM, bu ideolojilerin bilimsel, felsefi hatta dini dayanağıdır.
DARWINiZM, dünya dinsizliğinin dinidir.

Marksist-Leninist-komünist propaganda ile sürekli taraftar toplayan komünist bölücü harekete karşı geniş çaplı bilimsel anti-komünist, anti-Darwinist propaganda şarttır. Bu konuda susulması ve geç kalınması vahim sonuçlar doğurabilir.


KOMÜNiST AYAKLANMAYA ÇÖZÜM ÖNERiLERi

1- Komünist terör örgütünün, doğudaki gençlerimizin beynini yıkayamaması için yapılması gereken, öncelikle oradaki gençlere çok güçlü bir anti-Darwinist ve anti-Marksist eğitim vermektir. Bu yapıldığında, örgüt, Darwinist-materyalist yalanlarla kimseyi yanına çekemeyecektir.

2- Gençlerimize, devlete isyanın, terörün, bölücülüğün, akla, mantığa, dinimize ve insanlığa aykırı olduğu anlatılmalıdır. Bunu iyice kavrayan bir gençliğin teröre yönelmesinin, devletin polisine askerine silah sıkmasının imkanı yoktur.

Darwinist telkinlerle palazlanmış olan ırkçı düşüncelerin tamamen insanlıkdışı olduğu, insanların ırklarına göre sınıflandırılamayacağı halkımıza iyice öğretilmelidir.

3- İnsanın doğanın bir ürünü olmadığı, Yüce Allah tarafından yaratıldığı, dolayısıyla başına buyruk hareket edilemeyeceği anlatılmalıdır. İnsanların kardeşçe yaşaması, aralarında sevgi, barış ve adalete dayalı bir diyalog kurmaları en doğru olandır.

4- Sorunların çatışmayla, tez-antitez çarpışmasıyla ve kan dökerek giderileceğine inandırılan insanlara gerçek çözüm önerileri sunulmalıdır. Sağduyulu ve akılcı bir yaklaşımla, dostluk ve kardeşlik havası içinde herşeyin üstesinden gelinebileceğine dair güven aşılanmalıdır.

5-Olaylara intikam, nefret ve kin gibi duygularla değil, sükunetle ve tutarlı biçimde yaklaşılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, dış güçler kendi menfaatleri uğrunda kardeşi kardeşe düşman etmekte, komşuyu komşuya kırdırtmaktadırlar. Bu oyunlar tüm açıklığıyla halkımıza ifşa edilmelidir. Haysiyetine düşkün Türk insanı, -Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle- kendi üzerine oynanan oyunları öğrendiğinde birbiriyle uğraşmanın ne denli korkunç sonuçlar doğuracağını fark edecek, suni kavgalardan sıyrılarak birlik ruhuna kavuşacaktır.

6- Doğuda yaşayan vatandaşlarımıza, komünist terör örgütünün iç yüzü anlatılmalıdır. Halkımız, bu örgütün iç yüzünü anladığında bu örgütün yandaşlarını bünyesinden kazıyacaktır. Doğu insanı dindardır; bölücü örgütün Allah'ı inkar eden, Kuran-ı Kerim’e ve peygamberlerimize dil uzatan fikirleri hakkında halkımız bilgilendirildiğinde, bu örgüte duyulan suni sempati de süratle tiksintiye dönüşecektir.

7- Halkımız devletine bağlıdır. Devletine güvenmektedir. Devlet şefkatini, kudretini tam manasıyla hissettirdiğinde birçok sorun kolaylıkla ortadan kalkacaktır. Bu yapıldığında komünist bölücü terör örgütünün propaganda gücü yok olacak, tuzakları bozulacaktır.

8- Bu vatan uğrunda Kürt de, Laz da, Çerkez de kahramanca savaşmış ve şehit olmuştur. Ayyıldızlı bayrağımız altında yaşayan ve ben Türk’üm diyen herkes -ırkına, soyuna, inancına bakılmaksızın- Türk’tür. Bu çok iyi anlatılmalı, kimsenin öncelik hakkı olmadığı gerçeği halkımıza aktarılmalıdır. Bu ülke bir ırka, aileye veya zümreye ait değildir. Türk’üm diyen, bu vatana gönül vermiş her vatan evladının tabandan tavana her mevkide görev alma hakkı vardır.

9- Bu vatanın her ferdi, güçlü Türk Cumhuriyeti’nin himayesinde olduğunu hissetmelidir. Sosyal haklar, sağlık, güvenlik gibi mutlak gereksinimler en adil ve doyurucu biçimde karşılanmalı, kimseye ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapılmamalıdır.

10-Eğitim sadece Doğu için değil, Batı insanı için de bir gereksinimdir. Ülkemizde kendi menfaatlerini ve refah seviyesini korumak adına insanlarımızı hakir gören, adam sendeci bir üsluba sahip, gününü gün etmeye bakan bir kısım insanların varlığı da tartışılmaz bir gerçektir. Özellikle bir kısım basının yayın politikasını yeniden gözden geçirerek milli ideallerin halk tarafından sahiplenilmesine ön ayak olması gerekmektedir. Tüm basının halkımızı iyiliğe, güzelliğe, sevgiye, kardeşliğe, barışa ve güçlü Türkiye için çalışmaya yönlendirici, ümit veren, moral tazeleyen bir üsluba yönelmesi şarttır. Toplumun basın tarafından yanlış yönlendirilmesine karşı, devletimizin uyarıcı ve düzenleyici niteliğiyle müdahaleci olabilmesi ise milli menfaatlerimizin ve devletimizin üniter yapısının korunması açısından bir zorunluluktur.

DARWINiZM, KOMÜNİST BÖLÜCÜ TERÖR ÖRGÜTÜNÜN

iDEOLOJiSiNiN TEMELiDiR

Türk Devleti'nin bölünmez bütünlüğünü hedef alan en önemli tehdit olan bölücü terör, doğrudan komünist ideolojiye dayanmaktadır. Materyalizme ve Darwinizme dayanan bu ideoloji, ahlak, mukaddesat ve maneviyat gibi kavramları reddetmekte, insanların sadece maddi varlıklarını esas almakta, insanları bir çeşit hayvan olarak görmektedir. Karl Marks, Darwinizm ile komünizm bağlantısını şu şekilde açıklamıştır:

"Darwin'in yapıtı büyük bir yapıttır. Tarihteki sınıf mücadelesinin doğa bilimleri açısından temelini oluşturuyor." (Marks Engels Mektuplar, cilt 2, s.126)

Lenin ise şöyle demektedir: "Marks'ın teorisinin tümü, evrim teorisinin, en tutarlı, en tam, en düşünülmüş ve özlü biçimiyle çağdaş kapitalizme uygulanmasıdır." (Robert M. Young, Darwinian Evolution and Human History)

TERÖR, BÖLÜCÜ ÖRGÜTLERiN VAZGEÇiLMEZ BiR YÖNTEMiDiR

Terör, temeli Darwinizm’e dayanan bölücü ideolojilerin hedefe ulaşmak için kullandığı etkin bir yöntemdir. Komünist liderler terörü vazgeçilmez bir silah olarak taraftarlarına tavsiye etmişlerdir. Bölücü terör örgütünün bütün yöntemleri komünist ideolog ve liderlerin tavsiyeleri doğrultusundadır. Bu liderlerden Lenin’in terör talimatları oldukça dikkat çekicidir:

"Polisleri, askerleri, devlet memurlarını öldürmek, devlet kurumlarında yangınlar çıkartmak... Devletin hazinelerinden paraları almak... Devrimci komünist güçler yenilmez silahlı bir güç olarak ortaya çıkmalı, insanları öldürerek, bombalayarak, binaları havaya uçurarak korku yaymak ve bu şekilde toplumun üzerinde komünist diktatörlüğünü teşkil etmek iktidara ulaşmamızın önemli unsurlarındandır." ("Vladimir Lenin, Teorik ve Pratik Terör Hakkında", Homizuri G.P., Moskova 2005)

Bir Marksist-Leninistin, komünist ideolojinin gerektirdiği terörist eylemi yapması komünistleri adeta büyüler. Yapılan katliamları, bombalama eylemlerini ve şiddeti şeytani bir hazla ve takdirle karşılayıp hayranlık duyarlar. Bu sebeple Avrupa’daki ve dünyanın çeşitli yerlerindeki Darwinist-Marksist görüşlü insanların teröre karşı olması beklenemez. Bu Marksist felsefenin ruhuna-mantığına aykırı olur. Kınama mesajları, uyarmalar böyle kitleleri hiç ilgilendirmez. Darwinist-Marksistler teröristleri, -güya- “feodalizme karşı savaşan, devrimci güçler” olarak görürler. Teröristler, Ho Chi Minh gibi tarihe geçen kan dökücüleri saygı ile anarlar.


Vietnamlı gerilla lideri Ho Chi Minh (1890-1969) koyu bir Marksist-Leninist ve Darwinistti. Bölücü komünist örgütün Güneydoğu’da kullandığı gerilla yöntemleri, bu azılı komünist liderin yöntemlerinin birebir uygulamasıdır.

EVRiM TEORiSi NASIL ÇÖKTÜ?

Modern bilim,1859 yılında Charles Darwin’in ilkel denecek kadar yetersiz teknik olanaklar ve yoğun bir hayal gücüyle ortaya attığı teorisini çürütmüştür.

Teorinin ortaya atıldığı günden bugüne kadar geçen 150 yılda yapılan kazılarda 250 bin türe ait yaklaşık 100 milyon fosil çıkarılmıştır. Ne var ki bunlardan bir teki bile Darwin’in iddialarını desteklememiştir. Darwin’in, teorisinin ispatı için mutlaka mevcut olması gerektiğini belirttiği ara canlılara ait fosiller hiçbir zaman bulunamamış, çünkü böyle canlılar gerçekte hiçbir zaman var olmamışlardır. Karıncalardan ağaçlara, yarasalardan köpek balıklarına kadar çok çeşitli türlere ait milyonlarca yıllık fosiller mevcuttur ve bunlar, canlıların evrim geçirmediklerini net olarak ispat eden somut delillerdir.

Darwin’den çok sonra ortaya çıkan moleküler biyoloji, biyokimya, mikrobiyoloji, biyomatematik, moleküler genetik gibi çok sayıda bilim dalı, canlılığın tesadüfen meydana gelemeyeceğini ve canlıların birbirlerinden evrimleşmelerinin söz konusu olmadığını ortaya koymuştur.

Bilim, yaşamın kökeninde astronomik ölçüde bilgi bulunduğunu, DNA’nın adeta harf harf yazılmış ciltler dolusu ansiklopediye benzediğini, hücrenin “moleküler makinalar”dan meydana geldiğini keşfetmiştir. Bunların tesadüflerle ve yavaş yavaş gelişerek meydana gelemeyeceği ispat edilmiştir.

Biyomatematik alanında yapılan hesaplamalar, yaşamın bu kompleks yapısının tesadüflerle meydana gelme ihtimalinin "0" olduğunu kanıtlamıştır. Tek bir proteinin bile tesadüflerle ortaya çıkma ihtimalini 10 üzeri 950’de 1 olarak hesaplayan matematikçiler Darwinizm’e en büyük darbelerden birini vurmuşlardır.

Darwin’in bir evrim mekanizması olarak tanıttığı ‘doğal seleksiyon’ kavramının, evrim iddialarıyla hiçbir ilgisi olmadığı, evrimleştirme gibi bir etkisinin bulunmadığı anlaşılmıştır. Uzun yıllar denizden karaya geçiş hikayesi için delil olarak gösterilen Coelecanth isimli canlının günümüzde de yaşamakta olan normal bir balık olduğu görülmüş, kuşların atası olarak tanıtılan Archæopteryx’in bir ara canlı olmayıp, soyu tükenmiş bir kuş olduğu ispat edilmiştir. At Serisi diye tanıtılan fosillerin gerçekte atlarla hiçbir ilgisi olmadığı, farklı dönem ve coğrafyalarda yaşayıp soyu tükenmiş canlılara ait olduğu ispat edilmiş, insanın atası olarak gösterilen bir avuç kafatasının ve kemik parçalarının gerçekte “ya soyu tükenmiş maymunlara ya da normal insanlara” ait olduğu kanıtlanmıştır. Canlıların başka canlılara dönüşmesi için temel mekanizma olarak tanıtılan mutasyonların canlılar üzerindeki net etkisinin “tahrip veya ölüm” olduğu; değil evrimleştirmek, sağlam canlıları bile yok edici bir fonksiyonu olduğu anlaşılmıştır.
Burada sayılanlar gibi daha pek çok bilimsel gerçek sebebiyle evrim teorisi çökmüştür.

YERLi EVRiMCiLER PANiKTE!

Halen pek çok merkezde devam eden fosil sergilerinde, evrim teorisinin geçersizliğini ortaya koyan yüzlerce yaşayan fosil halkımıza sunulmaktadır. Yerli evrimcilere, kendi iddialarına destek olacak 3-5 tane ara fosil varsa bunları en bilinen merkezlerde, örneğin İstanbul Taksim’de veya Ankara Ulus’ta sergilemeleri çağrısında bulunulmuştur. Ancak bu çağrı birçok defa tekrarlanmasına rağmen yerli evrimciler bir tane delil bile ortaya koyamamışlardır. Ara fosil olmadığı bugüne kadar halktan gizlenen bir gerçekti. Bu çağrı vesilesiyle halkımız bu gerçeği öğrenmiştir.

DARWINiZM’iN “YARI CAHiL” TARAFTARLARI

Darwinizm, cahil ya da yarı cahil insanları ikna edecek şekilde hazırlanmış bir teoridir. Gerçek anlamda araştırma yapan insanlar, teorinin tutarsızlıklarını, yalanlarını ve açmazlarını hemen fark ederler.

Yarı cahil, cansız maddelerin biraraya gelerek canlılığı oluşturabilecekleri iddiasını son derece inandırıcı bulur. Oysa bu sayısız deneyle yalanlanmış olan bilim dışı bir iddiadır.

Yarı cahil, yüzü insanı andıran maymunsu bir varlığa ait bir illüstrasyon gördüğünde bunu insanın atalarına ait gerçek bir resim sanır. Gördüğünün, sadece bir ressamın hayal gücünü yansıttığını ve amacın kendisi gibi cahilleri aldatmak olduğunu akledemez.

Yarı cahil, bugün yaşamakta olan canlıların milyonlarca yıldır hiçbir değişikliğe uğramadığını ortaya koyan "yaşayan fosiller"in Darwinizm'i yalanlayan somut deliller olduğunu bir türlü kavrayamaz. Günümüzden 400 milyon yıl öncesine kadar uzanan bir zaman diliminde "bugün de yaşamakta olan" binlerce canlıya ait fosiller bulunmuş ve bu fosiller canlıların evrim geçirmediklerini ortaya koymuştur.

Yarı cahil, evrim teorisi ile ilgili ne görse inanmaya şartlanmıştır. Örneğin dinozor yumurtasından kuş çıktığı (!) veya bir dinozorun koşarken birdenbire kanatlandığı(!) gibi hayret verici iddialara bile tereddütsüz inanır.

HARUN YAHYA’NIN "YARATILIŞ GERÇEĞi"Ni GÖZLER ÖNÜNE SEREN SON ESERİ:7 CiLT VE 5600 SAYFADAN OLUŞAN DEV BOYUTLU ANSİKLOPEDiNiN ÜÇÜNCÜ CiLDi ÇIKTI!

Evrim Teorisini yalanlayan yüzlerce fosile yer verilen ve 28x38 cm.lik dev ebadı, baskı kalitesi ve tekniği ile dünyada tek olan bu kitapta, Darwinizm ve materyalizmin çöküşü hakkında en doyurucu bilgileri bulabilirsiniz.

Adnan Oktar’ın, Harun Yahya müstear ismiyle kaleme aldığı eserlerin sayısı yaklaşık 250’dir.

Bu kitaplar 48.000 sayfa ve 35.500 resimden oluşmaktadır. Bu kitapların yaklaşık 10.000 sayfa ve

8.500 resimlik bölümü Evrim Teorisinin çöküşünü konu almaktadır.

Yazarın tüm kitaplarını, www.harunyahya.org, www.harunyahya.net ve

www.harunyahya.com adreslerinden ücretsiz olarak okuyabilir,

bilgisayarınıza indirebilir veya Global Yayıncılık'ın (0212) 444 444 1

numaralı telefonundan satın alabilirsiniz.



mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir