İKİ DEVLET TEK MİLLET OLARAK AZERBAYCAN - TÜRKİYE BİRLEŞSİN


■ Türk-İslam Birliği'nin kurulması tüm İslam ve Türk dünyası tarafından şevkle ve heyecanla beklenmektedir. Bu birliğin ilk ve en önemli adımı, Azerbaycan ve Türkiye'nin iki devlet, tek millet olarak birleşmesidir. Türk-İslam Birliği'nin ilk aşaması olan bu birleşmenin, daha fazla vakit kaybedilmeden ve daha geç kalınmadan bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir.

■ Yakın geçmişte yaşanan Hocalı Katliamı gibi acıların tekrar etmemesi sağlanmalı, bu topraklara huzurun ve güvenliğin hakim olması için 1992 yılında kapatılıp işgal edilen Laçin Koridoru açılmalı, Dağlık Karabağ bölgesi başta olmak üzere işgal altındaki tüm topraklar işgalden kurtulmalıdır. Laçin Koridoru'nun açılması için her türlü diplomatik girişimde bulunulmalıdır.

■ Gerginliği tırmandırmak, sürekli düşmanlık duygusunu körüklemek kimsenin yararına olan bir davranış değildir. Çağımız öfke ve kin çağı değil, dostluk, sevgi, anlayış, işbirliği ve kardeşlik çağıdır. Öfke, intikam çağları artık geride kalmıştır. Ermenistan da kardeşçe ve dostça bir yaklaşım içinde olmalı, düşmanlıkları körüklemek yerine sevgiyi ve barışı ön plana almalı, "Türk düşmanlığı" düşüncesinden tamamen vazgeçmelidir. Bu düşmanlık duygusu günümüzün sosyal gerçeklerine de aykırıdır. Bu şekilde yaşamanın, Ermenistan'a bugüne kadar ekonomik olarak da kültürel olarak da bir faydası dokunmamıştır. Düşmanlık siyasetine devam edilmesi durumunda, Ermenistan'ın içinde bulunduğu ekonomik şartlar daha da kötüleşecek, fakirlik ve yokluk daha da artacaktır. Müreffeh ve aydınlık bir Ermenistan'ın yolu, kardeşlik ve sevgiden geçmektedir.

■ Ermeniler, Kitap Ehli olan bir topluluktur. Müslümanların Kitap Ehli'ne bakış açısı Kuran'a göre çok açıktır. Peygamber Efendimiz (sav) de Kitap Ehli'ne karşı her zaman hoşgörülü ve merhametli olmuştur. Nitekim gerek Selçuklu gerekse Osmanlı dönemi boyunca Ermeniler, Türk hakimiyeti altında hiçbir yerde bulamadıkları refah ve huzuru bulmuşlar, Osmanlılar da Ermenileri Millet-i Sıdıka olarak adlandırmışlardır.

Ancak, Ermenilerin geçmişe dayalı öfke ve kin duygularından kurtulmaları, hasmane bir tutum içinde olmamaları son derece önemlidir. Nitekim inançlarının gereği de budur. İncil'in pek çok açıklamasında, komşuya duyulan sevginin önemine özellikle dikkat çekilmiş, hatta inananların komşularının iyiliği için gayret etmeleri gerektiği bildirilmiştir. Ermenistan'ın komşularına karşı izlediği siyasetin temelinde de, İncil'de kendilerine söylendiği şekilde, sevgi ve merhamet olmalıdır.

İsa şu karşılığı verdi: Adam öldürme, zina etme, hırsızlık yapma, yalan yere tanıklık etme, annene babana saygı göster ve komşunu kendin gibi sev. (Matta, 19; 18-19)

Sevgi, komşuya kötülük etmez. Bu nedenle sevgi, Kutsal Yasa'nın yerine getirilmesidir. (Pavlus'un Romalılara Mektubu, 13; 10)

Her birimiz, komşusunu ruhça geliştirmek amacıyla, komşusunun iyiliğini gözeterek onu hoşnut etsin... (Pavlus'un Romalılara Mektubu, 15;2)

■ Eğer Ermenistan dostluktan ve kardeşlikten yana tavır koyarsa, geçmişte yaşanmış tüm olaylar bir kenara bırakılarak, Ermenistanla ticari ve kültürel ilişkiler kurulabilir. Azerbaycan ve Türkiye'nin birleşmesiyle oluşacak dostluk ortamından Ermenistan'ın da fayda göreceği açıktır. Ekonomik, siyasi ve ticari birliktelik tüm taraflara fayda sağlayacak, bu koşullar altında çok rahat ve müreffeh bir yaşama alanı oluşacaktır. Ermeniler de ticaretlerinde, dinlerinde, dillerinde, yaşamlarında daha özgür, daha güven içinde, daha rahat olacaklardır. Bölgede sürekli tırmanan gerilim yerini barışa bırakacaktır. Bu barıştan tüm tarafların fayda göreceği ortadadır.

■ Bugün yapılması gereken geçmişi bırakıp geleceğe bakmaktır. Sürekli geçmişte neler olduğunu konuşmak yerine gelecekte neler yapılabileceğini, bölgede ekonomik koşulların nasıl geliştirilebileceğini, kültürel bir atılımın nasıl yapılabileceğini, istikrarın nasıl sağlanabileceğini, anlaşmazlıkların nasıl tamamen ortadan kaldırılabileceğini konuşmak gerekir. Üstünde durulması gereken budur. Geçmişi bugüne taşıyarak, gerginlik ortamı meydana getirmenin kimseye faydası yoktur. Şiddet, gerginlik ve aşırılık hiçbir topluma yarar sağlamaz. Her türlü şiddetten kaçınmak, aşırılık yerine ılımlılığı tercih etmek, itidalli davranmak, hoşgörülü ve sabırlı olmak, gündeme gelebilecek tüm sorunları uzlaşıyla çözüme kavuşturmak en akılcı ve mantıklı yoldur.

Bilim Araştırma Vakfı Başkanı Cem Sedat Altan





mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Hz. Mehdi'nin Özellikleri


Hz.Mehdi’nin Az Kardeşi Olacaktır

“Kardeşi az olandır...” (Risalet ül Mehdi s.161)

İki Defa Kaybolacaktır

“Ebu Abdullah Hüseyin bin Ali aleyhi’s-selâm’dan şöyle buyurduğu rivayet edilir: Bu işi yapacak olanın (yani Mehdi’nin) iki gaybeti vardır. Bu iki gaybetin biri o kadar uzayacak ki, bazıları: “O öldü”, bazıları da: “O gitti” diyeceklerdir. Ne onu sevenler, ne de başkaları onun yerini bilemeyecekler, sadece ona çok yakın hizmetçisi onun yerini bilir.(“el-Saa Fi Eşrat-is Saa” sf.93 Mısır bas.)

Helalleri ve Haramları Bilir

Hz. Hüseyin (r.a.) soruldu: “İmam Mehdi hangi alametlerle bilinir?” Şöyle cevap verdi : “Gönül rahatlığı ve vekar sahibi oluşu ile, helal ve haramı çok iyi bilmesi ile tanınır. (Mer'iy b. Yusuf b. Ebi bekir b. Ahmet b. Yusuf el-Makdisi “Feraidu Fevaidi'l Fikr Fi'l İmam El-Mehdi El-Muntazar”)

Hz.Mehdi Tabut-u Sekine’yi Çıkaracaktır

Antakya denilen bir yerden Tabut’u (kutsal emanetler sandığını) ortaya çıkaracaktır. (Suyuti, el- Havi li’l Feteva, II. 82)

O, Tabut-u Sekine’yi Antakya mağarasından çıkarır.(Nuaym bin Hammad, Kitab-ül Fiten)

Hz. Mehdi, Tabut-u Sekine’yi Antakya mağarasından çıkaracaktır.(El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, 54)

Hz. Mehdi’nin Üstün Ahlakı

Ahlakının Peygamberimiz (SAV)’e Benzemesi

Mehdi Allah'a karşı son derece boyun eğicidir. Ahlak bakımından Peygamber (sav)'e benzer.(Kıyamet Alametleri, Berzenci, sf.163)

Ahlakı benim ahlakım olan bir evladım çıkacak. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sf. 21)

Peygamberimiz (sav)'in üstün ahlakı Kuran'da şöyle haber verilmiştir:

"Şüphesiz sen üstün ve pek yüce bir ahlak üzerindesin." (Kalem Suresi, 4)

Ahlakının İnananlara Örnek Olması

İlahi feyz ona ulaşır. Dini ilimleri ve örnek ahlakı telakki eder. (Allah'tan alır.)(Konavi Risalet-ül Mehdi, sf. 161 B)

Kuran'da Peygamber Efendimiz (sav)'in de samimi olarak iman edenler için en güzel örnek olduğu bildirilmiştir:

"Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resûlü’nde güzel bir örnek vardır." (Ahzab Suresi, 21)





mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Vatan'da ''Maymunlaştıran Gen'' Aldatmacası

Vatan Gazetesi / 2008-03-04
Vatan gazetesi, evrim teorisinin içinde bulunduğu açmazları ısrarla görmezden gelerek Darwinizm'i ayakta tutmak için bilimdışı çarpıtmalarını sürdürmektedir. Gazete son olarak, 4 Mart 2008 tarihli sayısında evrim teorisine hiçbir kanıt sağlamayan bilimsel bir bulguyu, Darwinist ifadelerle bezeyerek propaganda malzemesi olarak kullanmıştır. ("Maymunlaştıran gen bulundu", Vatan, 4 Mart, 2008)

Sözkonusu haberde, Bilkent Üniversitesi'nden Prof. Dr. Tayfun Özçelik ve ekibince gerçekleştirilen ve sonuçları Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi yayını olan PNAS dergisinde yayınlanan bir çalışma haber verilmektedir. Bilim adamları, Hatay'ın Kırıkhan ilçesinde yaşayan ve çocukları el ve ayakları üzerinde yürüyen Ulaş ailesi üzerinde bir genetik analiz çalışması gerçekleştirmişler ve bu engelli yürüyüş şekline yol açan geni tespit etmişlerdir. Ekip, sözkonusu çalışmada tüm genomun taranmasını gerektiren inceleme tekniklerini kullanmıştır. Böylece hastalıktan etkilenen bireylerde ortak olan DNA bölgeleri tespit edilmiştir. Bilim adamları bunun sonucunda insanların iki ayak üzerinde yürümesi ile ilişkili üç farklı kromozom bölgesi olduğunu göstermişlerdir.

Vatan gazetesi ise bu haberin başlığını "maymunlaştıran gen bulundu" olarak vermeke, bilimdışı Darwinizm propagandası ortaya koymaktadır. Sadece basit bir aldatmacadan ibaret olan bu propaganda aşağıda cevaplanmaktadır.

Bir özelliğin hangi genle ilgili olduğunu tespit etmek, o özelliğin evrimle ortaya çıktığını kanıtlamaz

Burada sözkonusu olan, biyolojik bir fonksiyonun- iki ayak üzerinde yürümenin- DNA üzerinde hangi genlerle ilgili olduğunu "tespit etmekle" sınırlı bir bulgudur. Bir özelliğin hangi genle ilgili olduğunu tespit etmek ise, açıktır ki, o özelliğin evrimle ortaya çıktığını kanıtlamayacaktır. Önde gelen evrim teorisyeni John Maynard Smith, aşağıdaki sözleriyle bunu kabul etmiştir:

"X [özelliğini] devreye sokan bir gen bulduğunuzda, bunun nasıl evrimleşmiş olabileceğini anladığınız düşüncesi saçmadır." ("Games and Theories", Interview with John Maynard Smith, New Scientist, 14 Haziran 2003, s. 50)
Dolayısıyla, bu araştırmada dik yürüyüşle ilgili genlerin tespit edilmiş olması evrim teorisine hiçbir destek sağlamamaktadır. Tam aksine, araştırmanın konusu olan iki ayak üzerinde yürüyüş yeteneği ve DNA molekülünün özelliklerine bakıldığında, karşımıza Darwinizm'i değil, yaratılışı destekleyen kanıtlar çıkmaktadır.

İki ayak üzerinde yürüyüş ve DNA'nın ortaya koyduğu yaratılış gerçekleri

İnsanın iki ayak üzerinde yürüyüşü, omurga, leğen kemiği, kafatası, kol, ayak ve bacaklarda gözlemlenen ve her biri son derece hassas ayarlamalar ortaya koyan sistemlerle mümkün olmaktadır. (bkz. Harun Yahya,
Yürüme Mucizesi) İnsanoğlunun ürettiği en gelişmiş cihazlardan defalarca daha kompleks olan bu sistem, içiçe entegre olmuş kas, sinir, kemik, damar dokularının uyum içinde işlev gördüğü bir organizasyondur. Ulaş ailesinin çocuklarının durumu da aslında bu organizasyonun ne denli üstün olduğunun canlı bir kanıtını oluşturmaktadır. Çünkü Ulaş ailesinin durumunda, iki ayak üzerinde yürümeyle ilgili genlerde meydana gelen mutasyonlar bu kompleks sistem üzerinde tahrip edici etki meydana getirerek çocukları el ve ayak üzerinde yürümeye zorlamaktadır. Dolayısıyla Ulaş ailesinin durumu, evrimcilerin mutasyonlarla ilgili iddialarının da bilimin gerçeklerinden ne denli uzak düşündüklerini göstermektedir. Mutasyonlar, Ulaş ailesi bireylerinin iki ayak üzerinde yürüyüş yeteneklerini geliştirmemiş, onları sakat bırakmıştır.

İki ayak üzerinde yürüyüşü mümkün kılan biyolojik sistemlerin bilgisini saklayan DNA ise, vücudumuzun biyokimyasal ve fiziksel özelliklerinin bir kodlama sistemiyle kayıt edildiği dev bir moleküldür. A, T, G, C ile gösterilen dört tipte nükleotidin ardı ardınca sıralandığı bu uzun molekül, ciltlerce ansiklopedik bilgiyi barındırma kapasitesine sahip, devasa bir veri bankası olarak işlev görmektedir. Bu yönüyle DNA, aynen okumakta olduğunuz bu yazıdaki harfler gibi, semboller içeren ve bu semboller yoluyla hücrenin faaliyetleri için gerekli bilgiyi iletebilen bir kitaba benzemektedir. Semboller yoluyla iletişim ise, madde ve enerji boyutunu aşan ve daima bir "zihin"den kaynaklanan bir araçtır. Örneğin, bir gazetenin sayfalarında okuyarak edindiğiniz bilginin, kağıt ve mürekkepten kaynaklanan bir özellik olmadığı gibi, DNA'da kodlanmış olan bilgi de nükleotidlerin atom ve enerjisinin ortaya çıkardığı bir özellik değildir. Gazetede okuduğunuz yazının yazarı, mürekkep ve kağıdı, zihnindekileri iletmek için bir araç olarak kullanmaktadır. Benzer şekilde, tesadüfi oluşum, madde ve enerjiyle hiçbir şekilde açıklamayan DNA bilgisi de, tüm bu biyolojik sistemleri vareden bir Yaratıcı'nın planını barındırmaktadır. Hiç şüphesiz o Yaratıcı, alemlerin Rabbi Yüce Allah'tır. (Bkz. Harun Yahya,
DNA'daki Yaratılış Mucizesi)

"Maymunlaştıran gen" çarpıtması

Dört ayak üzerinde yürüyen birçok canlı olduğu halde, Vatan gazetesinde Ulaş ailesinin durumuyla ilgili olan geni "maymunlaştıran gen" olarak lanse edilmesi tam anlamıyla bir Darwinist çarpıtmadır. Sadece el ve ayak üzerinde yürüdükleri için bu insanların maymunlaştığını öne sürmek, onların bu özelliklerinden dolayı koyunlaştıklarını, kedileştiklerini veya zebralaştıklarını söylemek kadar saçmadır.

Bu çarpıtmaya başvurulmasının sebebi, evrimcilerin iki ayak üzerinde yürüyüş yeteneğinin kökeni konusunda tam bir sessizlik içinde olmasıdır. Aslında sadece iki ayaklılık değil, insanın evrimi hikayesinin bütün unsurları evrimciler için karanlıktadır. Evrimci antropolog Elaine Morgan'ın aşağıdaki sözleri, evrimcilerin kendi oluşturdukları hikayelere körükörüne inandıklarının açık bir göstergesini oluşturmaktadır:

"İnsanlarla (insanın evrimiyle) ilgili en önemli dört sır şunlardır: 1) Neden iki ayak üzerinde yürürler? 2) Neden vücutlarındaki yoğun kılları kaybettiler? 3) Neden bu denli büyük beyinler geliştirdiler? 4) Neden konuşmayı öğrendiler? Bu sorulara verilecek standart cevaplar şöyledir: 1) Henüz bilmiyoruz. 2) Henüz bilmiyoruz. 3) Henüz bilmiyoruz. 4) Henüz bilmiyoruz. Sorular çok daha artırılabilir, ama cevapların tekdüzeliği hiç değişmeyecektir". (Elaine Morgan, The Scars of Evolution, New York: Oxford University Press, 1994, s. 5)

Sonuç:

Bilinmelidir ki, tarih olma aşamasında olan evrim teorisinin en son savunucuları, bu teoriye en bağnaz şekilde bağlanmış olanlardır. Ve bilinmelidir ki, bu kişilerin gerçeklere gözlerini kapayarak teorilerini ayakta tutma çabalarında böylesine ucuz çarpıtmalara muhtaç olmaları, ancak savundukları düşüncenin içinde bulunduğu aciz durumun bir göstergesidir.

Vatan gazetesi yazı işlerine Darwinizm'in bilimsel çöküşünü kabullenmelerini, bu gibi ucuz çarpıtmalarla teoriyi ayakta tutamayacaklarını görmelerini tavsiye ediyoruz.







mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

BAV DAVASI’NDAKİ AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ İHLALLERİ


Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne imza koyan taraflardan biridir. Bilim Araştırma Vakfı Davası yargı sürecinde yaşanan ve aşağıda bazılarını saydığımız uygulama ve kararlarla yaklaşık 80 maddede AİHS açıkça ihlal edilmiştir. Bu ihlaller sırası geldikçe Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi huzuruna taşınacaktır. AİHM’si tarafından hükmedilecek tazminatlar bu haksız kararları veren yargı mensuplarına yükletilmektedir. Hukuku ve yasaları göz ardı ederek; kararları hakkında hiçbir sorumluluğu olmadığını düşünerek hareket edenlerin bu konuda isabetli hareket etmediklerini bilmeleri gerekir.

BAV Davası’ndaki AİHM ihlallerinden bir kısmının listesini sunuyoruz


1- 1996 yı­lın­da­ki te­le­fon din­le­me ka­rar­la­rıy­la baş­la­yan so­ruş­tur­ma-ko­vuş­tur­ma sü­re­ci­den son­ra 12 se­ne geç­miş­tir. Av­ru­pa İn­san Hak­la­rı Mah­ke­me­si (AİHM) 8 se­ne­yi ge­çen yar­gı­la­ma­la­rı her ha­lü­kar­da ma­kul sü­re­de yar­gı­lan­ma hak­kı­nın ih­la­li ola­rak ka­bul et­mek­te­dir (AİHS m. 6/1). Bu ne­den­le, da­va­da sa­nık­la­rın MA­KUL SÜ­RE­DE YAR­GI­LAN­MA HAK­LA­RI ih­lal edil­miş­tir.


2- 2004/337 Esas sa­yı­lı ana da­vay­la bir­le­şen 2004/155 Esas sa­yı­lı da­va­da ha­zır­lık so­ruş­tur­ma­sı 4 yıl sür­müş­tür. Üs­te­lik bu za­man zar­fın­da, 4 ki­şi­nin ifa­de­si­nin alın­ma­sı dı­şın­da hiç­bir iş­lem ya­pıl­ma­mış­tır. MA­KUL SÜ­RE­DE YAR­GI­LAN­MA HAK­KI bu sa­nık­lar açı­sın­dan da ih­lal edil­miş­tir. (AİHS m. 6/1)


3- Da­va dos­ya­sın­da­ki 1996 ve 1997 yıl­la­rı­na ait te­le­fon din­le­me­le­ri­nin hiç­bir hu­ku­ki da­ya­na­ğı yok­tur. Tür­ki­ye’de ile­ti­şi­me mü­da­ha­le­ye izin ve­ren ilk ya­sa 1999 yı­lın­da çık­mış­tır. 1999 yı­lın­dan ön­ce ise Tür­ki­ye’de ile­ti­şi­me mü­da­ha­le­ye izin ve­ren her­han­gi bir ya­sa yok­tur. Bu ne­den­le da­va dos­ya­sın­da bu­lu­nan ve üze­rin­de 1996, 1997 ta­rih­le­ri bu­lu­nan tu­ta­nak­lar, AİHM iç­ti­hat­la­rı­na gö­re ÖZEL HA­YA­TIN İH­LA­Lİ (AİHS m. 8/1) ni­te­li­ğin­de­dir.


4- Da­va dos­ya­sın­da­ki, 4422 sa­yı­lı ka­nu­na gö­re ya­pı­lan te­le­fon din­le­me­le­ri de hu­ku­ka ay­kı­rı­dır, çün­kü DGM’nin gö­rev­siz­lik ka­ra­rıy­la ve Yar­gı­tay 5. Ce­za Da­ire­si’nin ka­ra­rıy­la da or­ta­ya çık­tı­ğı üze­re, so­mut olay­da 4422 sa­yı­lı ka­nu­nun uy­gu­lan­ma­sı­na im­kan sağ­la­ya­cak bir du­rum ol­ma­ma­sı­na rağ­men, sırf din­le­me ka­ra­rı ve­ri­le­bil­me­si için 4422 sa­yı­lı ka­nun­dan yo­la çı­kıl­mış­tır. Bu ne­den­le da­va dos­ya­sın­da­ki 1999 ta­ri­hi­ni ta­şı­yan din­le­me tu­ta­nak­la­rı da ÖZEL YA­ŞA­MIN İH­LA­Lİ (AİHS m. 8/1) ma­hi­ye­tin­de­dir.


5- 12 Ka­sım 1999 ve de­va­mın­da­ki ta­rih­ler­de ya­pı­lan ara­ma iş­lem­le­ri sı­ra­sın­da­ki zap­tet­me iş­lem­le­ri­nin ta­ma­mı usul­süz­dür. Hiç­bir ka­nıt de­ğe­ri bu­lun­ma­yan ve da­va­da sa­nık ol­ma­yan ki­şi­le­re ait il­gi­siz eş­ya­lar zapt edil­miş­tir. Bu eş­ya­lar 2004 se­ne­si­ne ka­dar sa­hip­le­ri­ne ia­de edil­me­miş­tir. Bu hak­sız uy­gu­la­ma MÜL­Kİ­YET HAK­KI’nın ih­la­li­dir. (AIHS 1. Ek Pro­to­kol, md 1)


6- 12 Ka­sım 1999 ta­ri­hin­de ger­çek­leş­ti­ri­len ara­ma iş­lem­le­rin­den ba­zı­la­rı Mah­ke­me ka­ra­rı­na da­yan­ma­mak­ta­dır. Bu ara­ma­lar­da KO­NUT DO­KU­NUL­MAZ­LI­ĞI HAK­KI ih­lal edil­miş­tir. (AİHS m. 8/1)


7- Ara­ma­lar sı­ra­sın­da Em­ni­yet güç­le­ri BAV Fah­ri Baş­ka­nı Sa­yın Ad­nan Ok­tar’ın gö­zal­tı­na alın­dı­ğı eve ga­ze­te­ci­ler­le bir­lik­te gir­miş­tir. Bu dav­ra­nış, SUÇ­SUZ­LUK KA­Rİ­NE­Sİ­NİN İH­LA­Lİ’dir. (AİHS m. 6/2)


8- AİHS’ne gö­re ya­ka­la­ma, an­cak ki­şi­nin suç iş­le­di­ği­ne iliş­kin cid­di ema­re­le­rin bu­lun­ma­sı ha­lin­de müm­kün­dür. An­cak, 12 Ka­sım 1999 ta­rih­li po­lis ope­ras­yo­nu sı­ra­sın­da ara­ma ya­pı­lan ev­ler­de bu­lu­nan her­kes hiç­bir ayı­rım ya­pıl­mak­sı­zın gö­zal­tı­na alın­mış­tır. Bu du­rum Kİ­Şİ ÖZ­GÜR­LÜ­ĞÜ VE GÜ­VEN­Lİ­Ğİ’nin ih­la­li­dir. (AİHS m. 5/3-c)


9- Ope­ras­yon sı­ra­sın­da ve son­ra­sın­da ya­ka­la­nan ki­şi­le­re ya­ka­lan­ma ne­den­le­ri bil­di­ril­me­miş­tir. Bu du­rum Kİ­Şİ ÖZ­GÜR­LÜ­ĞÜ VE GÜ­VEN­Lİ­Ğİ’nin ih­la­li­dir. (AİHS m. 5/2)

10- 2004/337 Esas sa­yı­lı ana da­va­nın tüm sa­nık­la­rı 12 Ka­sım 1999 – 18 Ka­sım 1999 ta­rih­le­ri ara­sın­da gö­zal­tın­da tu­tul­muş­tur. Bu 6 gün­lük gö­zal­tı sü­re­si AİHM iç­ti­hat­la­rın­da ka­bul edi­len 4 gün­lük sı­nır sü­re­si­nin üs­tün­de­dir. Bu şe­kil­de Kİ­Şİ ÖZ­GÜR­LÜ­ĞÜ VE GÜ­VEN­Lİ­Ğİ (AİHS m. 5/3) ih­lal edil­miş­tir.

11- AİHM, ya­ka­la­nan ki­şi­le­rin 48 sa­at için­de Ha­kim kar­şı­sı­na çı­ka­rıl­ma­sı­nı ön­gör­mek­te­dir. Oy­sa­ki, da­va­nın sa­nık­la­rı 6 gün­lük sü­re­nin so­nun­da ha­kim kar­şı­sı­na çı­ka­rıl­mış­lar­dır. Bu 48 sa­at­lik sü­re­nin aşı­mı, Kİ­Şİ ÖZ­GÜR­LÜ­ĞÜ VE GÜ­VEN­Lİ­Ğİ HAK­KI’nın (AIHS m. 5/3) ih­la­li­ni oluş­tur­mak­ta­dır.

12- AİHM, gö­zal­tın­da­ki ki­şi­le­rin 48 sa­at­ten da­ha uzun bir sü­re avu­kat­la­rıy­la gö­rüş­tü­rül­me­me­le­ri­ni tec­rit ola­rak isim­len­dir­mek­te ve bu­nu hem ADİL YAR­GI­LAN­MA HAK­KI’nın ih­la­li (AIHS m. 6/3-c) hem de Kİ­Şİ ÖZ­GÜR­LÜ­ĞÜ VE GÜ­VEN­Lİ­Ğİ HAK­KI’nın ih­la­li (AIHS m. 5/3) ola­rak ka­bul et­mek­te­dir. Da­va­nın Em­ni­yet so­ruş­tur­ma­sın­da ise gö­zal­tın­da­ki ki­şi­ler an­cak 4. (Dör­dün­cü) gün­de avu­kat­la­rıy­la gö­rüş­tü­rül­müş­ler­dir.

13- Gö­zal­tın­da Ha­kim gü­ven­ce­si­ni dü­zen­le­yen, (o dö­nem­de­ki) 1412 sa­yı­lı CMUK’un 128. mad­de­si 2002 yı­lı­na ka­dar DGM’ler­de uy­gu­lan­ma­mak­tay­dı. Da­va­nın sa­nık­la­rı da bu gü­ven­ce­den ya­rar­la­na­ma­mış­lar­dır. Bu du­rum hem ADİL YAR­GI HAK­KI’nın (AİHS m. 6) hem de ET­Kİ­Lİ BAŞ­VU­RU HAK­KI’nın (AİHS m. 13) ih­la­li­ne se­be­bi­yet ver­miş­tir.


14- Gö­zal­tın­da­ki ki­şi­le­rin avu­kat­la­rıy­la gö­rüş­me­le­ri es­na­sın­da yan­la­rın­da po­lis me­mur­la­rı bu­lun­muş­tur. Oy­sa­ki AİHM iç­ti­hat­la­rı­na gö­re bu gö­rüş­me­ler es­na­sın­da sa­nık­lar ile avu­kat­la­rı­nın yal­nız gö­rüş­me­le­ri ge­rek­mek­te­dir. Da­va­da bu­nun ak­si­nin uy­gu­lan­mış ol­ma­sı, ADİL YAR­GI­LAN­MA HAK­KI’nın ih­la­li­dir. (AİHS m. 6/3-c)

15- Ül­ke­miz­de sa­nık­la­rın ha­zır­lık ev­ra­kı­nı in­ce­le­me­le­ri­ne izin ve­ren (o dö­nem­de­ki) 1412 sa­yı­lı CMUK’un 143. mad­de­si­nin DGM’ler­de uy­gu­lan­ma­ma­sı ne­de­niy­le, da­va­nın sa­nık­la­rı­nın ve avu­kat­la­rı­nın ha­zır­lık ev­ra­kı­nı in­ce­le­me­le­ri­ne izin ve­ril­me­miş­tir. Bu du­rum, AİHM iç­ti­hat­la­rı­na gö­re, ADİL YAR­GI­LAN­MA HAK­KI’nın ih­la­li­dir. (AİHS m. 6)

16- Gö­zal­tı­na alı­nan ki­şi­ler gö­zal­tı aşa­ma­sın­da ba­sı­na el­le­ri ke­lep­çe­li ola­rak teş­hir edil­miş­ler­dir. Bu uy­gu­la­ma, SUÇ­SUZ­LUK KA­Rİ­NE­Sİ’nin ih­la­li­dir. (AHİS m. 6/2).

17- So­ruş­tur­ma­yı ya­pan Em­ni­yet bi­ri­mi, gö­zal­tı­na alı­nan­la­rın isim­le­ri­ni ve sah­te Em­ni­yet ifa­de­le­ri­ni ya­sak ol­ma­sı­na rağ­men ba­sı­na sız­dır­mış­tır. Bu uy­gu­la­ma da SUÇ­SUZ­LUK KA­Rİ­NE­Sİ’nin ih­la­li­dir. (AHİS m. 6/2)

18- AİHM, top­lu gö­zal­tı­na al­ma­lar­da sus­ma hak­kı­nı kul­la­nan hiç kim­se­nin ol­ma­ma­sı­nı, on­la­rın hiç­bi­ri­ne sus­ma hak­kı ta­nın­ma­dı­ğı­nın is­pa­tı ola­rak ka­bul et­mek­te­dir. Da­va­nın da­yan­dı­ğı po­lis ope­ras­yo­nun­da gö­zal­tı­na alı­nan yak­la­şık 100 ki­şi­nin hiç bi­rin­de “Sus­ma hak­kı­mı kul­lan­mak is­ti­yo­rum” se­çe­ne­ği işa­ret­len­me­miş­tir. Bu du­rum, da­va­nın sa­nık­la­rı­na sus­ma hak­kı­nın ta­nın­ma­dı­ğı­nı gös­ter­mek­te­dir ve sa­nık­la­rın ADİL YAR­GI­LAN­MA HAK­KI’nın ih­lal edil­di­ği­ni is­pat­la­mak­ta­dır. (AİHS m. 6/1)

19- AİHM iç­ti­hat­la­rı­na gö­re gö­zal­tı sü­re­si­nin uza­tı­la­bil­me­si için sa­nık­la­rın sa­vun­ma­la­rı­nın din­le­me­si ve kim­lik tes­pi­ti ya­pıl­ma­sı ge­re­kir. AİHM, gö­zal­tı sü­re­le­ri­nin ev­rak üs­tün­den uza­tıl­ma­sı­nı “ih­lal” ola­rak ka­bul et­mek­te­dir. Da­va­da gö­zal­tı sü­re­si uza­tı­mı iş­lem­le­ri ta­ma­men ev­rak üs­tün­den ya­pıl­mış­tır. DGM bu sü­re­yi uza­tır­ken hiç­bir sa­vun­ma al­ma­mış, hiç­bir sa­nı­ğı din­le­me­miş­tir. Gö­zal­tı sü­re­si uza­tım ka­ra­rı sa­de­ce po­lis fez­le­ke­sin­de­ki bil­gi­le­re da­ya­lı ola­rak ve­ril­miş­tir. Bu du­rum ADİL YAR­GI­LAN­MA HAK­KI’nın ih­la­li­dir. (AİHS m. 6/1)

20- İs­tan­bul Or­ga­ni­ze Suç­lar Şu­be­si’nin 1998-2002 dö­ne­mi iş­ken­ce uy­gu­la­ma­la­rıy­la ma­ruf­tur. Şu­be mü­dü­rü, mü­dür yar­dım­cı­sı ve di­ğer ba­zı gö­rev­li­ler iş­ken­ce su­çu ne­de­niy­le po­lis­lik gö­re­vin­den ih­raç edil­miş­ler­dir. Ay­rı­ca bu bi­ri­min mü­dür yar­dım­cı­sı iş­ken­ce su­çu ne­de­niy­le hü­küm giy­miş ve ce­za­sı in­faz edil­me­ye baş­lan­mış­tır. Bu bi­rim, BAV Da­va­sı’nın sa­nık­la­rı­na da sis­te­ma­tik iş­ken­ce uy­gu­la­mış­tır. Bu­nu giz­le­mek için de şu­be­ye mü­da­fi­le­rin gir­me­si­ne izin ver­me­miş­tir. Ni­te­kim AİHM, em­ni­yet ifa­de­le­ri­nin avu­kat hu­zu­run­da alın­ma­ma­sı­nı iş­ken­ce ka­nı­tı ola­rak ka­bul et­mek­te­dir. Bu ne­den­le, sağ­lık ra­por­la­rı, ta­nık an­la­tım­la­rı ve hâ­li­ha­zır­da sü­ren iş­ken­ce da­va­la­rıy­la da sa­bit ol­du­ğu üze­re, da­va­da İŞ­KEN­CE YA­SA­ĞI ih­lal edil­miş­tir. (AİHS m. 3)

21- Da­va­nın so­ruş­tur­ma aşa­ma­sın­da, hiç­bir ger­çek­li­ği bu­lun­ma­yan (sah­te) em­ni­yet ifa­de­le­ri dü­zen­li ola­rak ba­sı­na sız­dı­rıl­mış­tır. Bu hak­sız ve hu­ku­ka ay­kı­rı uy­gu­la­ma, SUÇ­SUZ­LUK KA­Rİ­NE­Sİ’nin ih­la­li­dir. (AİHS m. 6/2)

22- AİHM, ida­re­ci­le­rin, bir so­ruş­tur­ma ve­ya ko­vuş­tur­ma sı­ra­sın­da sa­nık­la­rı suç­la­yı­cı be­yan­lar­da bu­lun­ma­la­rı­nı suç­suz­luk ka­ri­ne­si­nin ih­la­li ola­rak ni­te­le­mek­te­dir. Da­va­nın Em­ni­yet so­ruş­tur­ma­sı aşa­ma­sın­da, dö­ne­min Baş­ba­ka­nı Bü­lent Ece­vit, İçiş­le­ri Ba­ka­nı Sa­det­tin Tan­tan, İs­tan­bul Em­ni­yet Mü­dü­rü Ha­san Öz­de­mir ve di­ğer ba­zı ida­re­ci­ler, da­va­nın sa­nık­la­rı hak­kın­da hak­sız suç­la­ma­lar­da bu­lun­muş­lar­dır. Hat­ta Sa­det­tin Tan­tan, sa­nık­la­rı PKK’ya ben­zet­me­ye ça­lış­mış­tır. Da­ha he­nüz sa­nık sı­fa­tı bi­le al­ma­mış ki­şi­le­re yö­ne­lik bu YAR­GI­SIZ İN­FAZ­LAR sa­nık­la­rın SUÇ­SUZ­LUK KA­Rİ­NE­Sİ’ni ih­lal et­miş­tir. (AİHS m. 6/2)

23- İda­re­ci­ler ve gö­rev­li­ler, sa­nık­la­rın şe­ref, şöh­ret, ah­lak an­la­yı­şı ya­şam tar­zı ve ki­şi­lik­le­ri­ni ka­mu­oyu­na yan­lış ak­tar­mış­lar­dır. Bu su­ret­le ÖZEL YA­ŞAM HAK­KI hak­sız ola­rak ih­lal edil­miş­tir. (AİHS m. 8/1)

24- Tu­tuk­lu sa­nık­lar 4.5 ay yar­gı­lan­ma­dan ce­za­evin­de bek­le­til­miş­ler­dir. Bu du­rum iç hu­kuk­ta CMUK m. 222 ve DGM Usul Ya­sa­sı m. 20/3’ün ih­la­li ol­du­ğu gi­bi AİHS’ne gö­re Kİ­Şİ ÖZ­GÜR­LÜ­ĞÜ VE GÜ­VEN­Lİ­Ğİ HAK­KI’nın ih­la­li­dir. (AİHS m. 5/3)

25- Tu­tuk­la­ma­ya iliş­kin ka­rar­lar ye­ter­li ge­rek­çe­den mah­rum­dur. Hep ay­nı, ta­ma­men ben­zer ifa­de­ler­le, mat­bu, ka­lıp­laş­mış ifa­de­ler kul­la­nıl­mış­tır. AİHM iç­ti­hat­la­rı­na gö­re bun­lar “ge­rek­çe­siz ka­rar”dır. Ge­rek­çe­si böy­le ge­nel ve mat­bu ifa­de­ler­le ya­zıl­mış tu­tuk­la­ma ka­rar­la­rı Kİ­Şİ ÖZ­GÜR­LÜ­ĞÜ VE GÜ­VEN­Lİ­Ğİ HAK­KI’nın ih­la­li­dir. (AHİS m. 5/2 ve m. 3)

26- AİHM tu­tuk­la­ma uy­gu­la­ma­sı­nı sa­de­ce 3 du­rum­da ka­bul et­mek­te­dir. Bun­la­rın hiç­bi­ri bu da­va­da mev­cut de­ğil­dir. Ge­çer­li ol­ma­yan ne­den­le­re da­ya­na­rak ya­pı­lan tu­tuk­la­ma Kİ­Şİ ÖZ­GÜR­LÜ­ĞÜ VE GÜ­VEN­Lİ­Ğİ HAK­KI’nın ih­la­li­dir. (AHİS m. 5/2 ve m. 3)

27- Tu­tuk­la­ma ka­ra­rı­na kar­şı mü­da­fi­ler­ce ya­pı­lan iti­raz İs­tan­bul 6. DGM He­ye­ti ta­ra­fın­dan “in­fi­al” ge­rek­çe gös­te­ri­le­rek red­de­dil­miş­tir. AİHM’in tu­tuk­la­ma kri­ter­le­ri ara­sın­da “in­fi­al” yok­tur. AİHM “in­fi­al” ge­rek­çe­siy­le ya­pı­lan tu­tuk­la­ma­la­rı Kİ­Şİ ÖZ­GÜR­LÜ­ĞÜ VE GÜ­VEN­Lİ­Ğİ HAK­KI’nın ih­la­li ola­rak ka­bul et­mek­te­dir. (AHİS m. 5/2 ve m. 3)

28- Tu­tuk­lu sa­nık­la­rın tu­tuk­lu­luk sü­re­si bo­yun­ca mü­da­fi­ler her ay iti­raz di­lek­çe­si ver­miş­ler­dir. Bu iti­raz di­lek­çe­le­ri­nin ta­ma­mı DGM’ce ev­rak üs­tün­den in­ce­le­ne­rek ka­ra­ra bağ­lan­mış­tır. Tu­tuk­lu­luk de­ne­ti­mi­nin ek­sik ya­pıl­dı­ğı­nı bel­ge­le­yen bu du­rum Kİ­Şİ ÖZ­GÜR­LÜ­ĞÜ VE GÜ­VEN­Lİ­Ğİ HAK­KI’nın ih­la­li­dir. (AHİS m. 5/2 ve m. 3)

29- Tu­tuk­lu­luk sü­re­le­ri­nin uza­tı­mın­da, bu­na ka­rar ve­ren mah­ke­me­nin her de­fa­sın­da do­yu­ru­cu ne­den­ler öne sür­me­si ge­re­kir. Oy­sa­ki bu da­va­da tu­tuk­lu­luk uza­tı­mı son de­re­ce ge­nel ve so­yut ifa­de­ler­le ger­çek­leş­ti­ril­miş­tir. AİHM bu­nu Kİ­Şİ ÖZ­GÜR­LÜ­ĞÜ VE GÜ­VEN­Lİ­Ğİ HAK­KI’nın ih­la­li ola­rak ka­bul et­mek­te­dir. (AHİS m. 5/2 ve m. 3)

30- BAV Fah­ri Baş­ka­nı Ad­nan Ok­tar 9 ay, Ha­lil Hil­mi Müf­tü­oğ­lu 7 ay tu­tuk­lu kal­mış­lar­dır. Bu sü­re­ler, AİHM kri­ter­le­ri­ne gö­re ma­kul sü­re­le­rin üs­tün­de­dir ve bu ne­den­le de Kİ­Şİ ÖZ­GÜR­LÜ­ĞÜ VE GÜ­VEN­Lİ­Ğİ HAK­KI’nın ih­la­li (AHİS m. 5/3) teş­kil et­mek­te­dir.

31- Da­va­nın 7 Ni­san 2000 ta­rih­li du­ruş­ma­sın­da id­di­a ma­ka­mı­nın tüm sa­nık­la­rın tah­li­ye­le­ri­ni ta­lep et­me­si üze­ri­ne, fe­na mu­ame­le ne­ti­ce­sin­de çe­ki­len gö­rün­tü­ler ba­zı ba­sın grup­la­rı­na da­ğı­tıl­mış­tır. Bu ba­sın grup­la­rı da sa­nık­la­rın gü­ya ken­di­le­ri­ni suç­la­dık­la­rı bu düz­me­ce gö­rün­tü­le­ri “Sor­gu Gö­rün­tü­le­ri” adı al­tın­da ya­yın­la­mış­tır. Böy­le­ce sa­nık­la­rın SUÇ­SUZ­LUK KA­Rİ­NE­Sİ çok ağır şe­kil­de ih­lal edil­miş­tir. (AİHS m. 6)

32- DGM Sav­cı­lı­ğı bu gö­rün­tü­le­ri ya­yın­la­yan­lar hak­kın­da suç du­yu­ru­sun­da bu­lu­nul­ma­sı­nı is­te­miş­tir. Ama İs­tan­bul 1. DGM bu hak­lı ta­le­bi red­det­miş ve mil­yon­lar­ca ki­şi­nin göz­le­ri önün­de ger­çek­le­şen bu ağır ih­la­le kar­şı ses­siz kal­mış­tır. Ya­pı­lan ya­yın­la­rın ve bu ya­yın­la­rın içe­ri­ği­nin hak­sız ve hu­ku­ka ay­kı­rı ol­du­ğu­nu bel­ge­le­me im­ka­nı­nı or­ta­dan kal­dı­ran bu du­rum sa­nık­la­rın SUÇ­SUZ­LUK KA­Rİ­NE­Sİ’ni bir ke­re da­ha ih­lal et­miş­tir. (AİHS m. 6)

33- Hu­kuk sis­te­mi­miz­de sa­nık­la­rın suç­suz­luk ka­ri­ne­le­ri­ni ko­ru­ya­cak ye­ter­li ön­lem­ler yok­tur. Bu ko­nu­da cay­dı­rı­cı bir ya­sa ve yap­tı­rım da yok­tur. Po­zi­tif so­rum­lu­luk il­ke­si ge­re­ği, bu­nu en­gel­le­ye­cek ted­bir­le­rin ve yol­la­rın bu­lun­ma­sı ku­rum­la­rın gö­re­vi­dir. Bun­la­rın ol­ma­yı­şı ADİL YAR­GI­LAN­MA HAK­KI’nın ih­la­li ne­de­ni­dir.

34- Sa­nık­la­rın tah­li­ye­le­ri yö­nün­de mü­ta­la­a ve­ren iki ay­rı Cum­hu­ri­yet Sav­cı­sı (Se­la­met­tin Ce­lep ve Me­te Gök­türk) hak­kın­da mes­net­siz ba­ha­ne­ler­le ida­ri so­ruş­tur­ma­lar açıl­mış ve bu so­ruş­tur­ma­la­rı mü­te­aki­ben bu sav­cı­lar gö­rev­le­rin­den alın­mış­lar­dır. Da­va­ya ba­kan yar­gı men­sup­la­rı üze­rin­de­ki bas­kı­nın ne de­re­ce şid­det­li ol­du­ğu­nu gös­te­ren bu du­rum ADİL YAR­GI­LAN­MA HAK­KI’nın ih­la­li­dir. (AİHS m. 6)

35- Sa­nık­lar­dan Tar­kan Ya­vaş ve Al­tuğ Ber­ker sav­cı­lık ta­ra­fın­dan ser­best bı­ra­kıl­dık­tan son­ra, bir TV prog­ra­mın­da Em­ni­yet so­ruş­tur­ma­sı­nı eleş­tir­dik­le­ri için po­lis ta­ra­fın­dan tek­rar gö­zal­tı­na alın­mış­lar­dır. Bu hak­sız gö­zal­tı ADİL YAR­GI HAK­KI’nın ih­la­li­dir. (AİHS m. 6)

36- Bu so­ruş­tur­ma­yı yü­rü­ten sav­cı, bu iki ki­şi­nin sa­vun­ma­la­rı­nı al­ma­dan, hat­ta yüz­le­ri­ni bi­le gör­me­den tu­tuk­la­ma ka­ra­rı is­te­miş­tir. Bu tu­tum, Kİ­Şİ ÖZ­GÜR­LÜ­ĞÜ VE GÜ­VEN­Lİ­Ğİ HAK­KI’nın ih­la­li­dir. (AHİS 5/3)

37- AİHM kri­ter­le­ri­ne gö­re bir id­di­ana­me­nin sa­nık­la­ra is­nat edi­len fii­li açık­ça gös­ter­me­si ge­re­kir. Han­gi ey­le­min kim ta­ra­fın­dan ne­re­de, ne za­man, han­gi de­lil­le­re da­ya­lı ola­rak ika edil­di­ği açık­ça yer al­ma­lı­dır. An­cak bu da­va­nın da­ya­na­ğı olan id­di­ana­me­de, hiç­bir suç tef­ri­ki ya­pıl­ma­mış­tır. Ki­min ney­le suç­lan­dı­ğı bel­li de­ğil­dir. Öy­le ki bir­çok sa­nı­ğın is­mi sa­de­ce baş­ta­ki lis­te­de yer al­mak­ta, id­di­ana­me­nin baş­ka hiç­bir ye­rin­de geç­me­mek­te­dir. AİHM böy­le bir du­ru­mu Sİ­LAH­LA­RIN EŞİT­Lİ­Ğİ İL­KE­Sİ’nin ih­la­li ola­rak ka­bul et­mek­te­dir. (AIHS 6/1 ve 3)

38- Mah­ke­me, ki­şi­de, ta­raf­sız ol­du­ğu­na iliş­kin iz­le­nim bı­rak­ma­lı­dır. Da­va­nın sa­nık­la­rı­nın İs­tan­bul 1 no­lu DGM’de ya­pı­lan 7 Ni­san 2000 ve 2 Ha­zi­ran 2000 ta­rih­li sor­gu­la­rın­da Mah­ke­me Baş­ka­nı tüm sa­nık­la­ra “ör­gü­te üye mi­si­niz?” so­ru­su­nu sor­muş­tur. Or­ta­da bir ör­gü­tün var­lı­ğı­nı pe­şi­nen ön­yar­gı­lı bi­çim­de ka­bul eden Mah­ke­me­nin bu dav­ra­nı­şı gü­ven duy­gu­su­nu ze­de­le­miş­tir. Yi­ne ay­nı mah­ke­me­nin ha­kim­le­ri­nin du­ruş­ma­lar sı­ra­sın­da mü­da­fi­le­re hi­ta­ben sarf et­tik­le­ri “ko­nuş­maz­sa­nız ha­tı­rım ka­lır…” ve “ben si­zin mü­vek­kil­le­ri­ni­ze bun­lar ne bi­çim adam di­yor mu­yum?...” gi­bi hu­ku­ka ay­kı­rı söz­ler, bu gü­ven duy­gu­su­nu ta­ma­men yok et­miş­tir. İs­tan­bul 1. DGM He­ye­ti’nin bu tu­tu­mu sa­nık­la­rın hem SUÇ­SUZ­LUK KA­Rİ­NE­Sİ’ni hem de ADİL YAR­GI­LAN­MA HAK­KI’nı ih­lal et­miş­tir. (AİHS m. 6/2)

39- CMUK 222, tu­tuk­lu iş­ler­de za­ru­ret ol­sa bi­le du­ruş­ma­ya 1 ay­dan faz­la ara ve­ri­le­me­ye­ce­ği­ni be­lirt­mek­te­dir. Oy­sa­ki DGM ilk ten­sip zap­tın­da 2.5 ay son­ra­sı­na du­ruş­ma ver­miş­tir. İkin­ci du­ruş­ma ise 2 ay son­ra­ya ta­lik edil­miş­tir. Sa­nık­la­rın yar­gı­lan­ma­dan ay­lar­ca ge­rek­siz ye­re tu­tuk­lu kal­ma­la­rı­na ne­den olan bu du­rum hem YA­SAL­LIK İL­KE­Sİ’nin (AİHS m. 6/1) hem de Kİ­Şİ ÖZ­GÜR­LÜ­ĞÜ VE GÜ­VEN­Lİ­Ğİ HAK­KI’nın ih­la­li­dir. (AHİS m. 5/3)

40- Da­va­nın DGM’de­ki du­ruş­ma­la­rın­da Ha­kim­le­rin mü­za­ke­re­le­ri­ne sav­cı­lar da iş­ti­rak et­miş­ler­dir. CMUK 382. (CMK 227) mad­de­nin açık ih­la­li olan bu hak­sız uy­gu­la­ma hem YA­SAL­LIK İL­KE­Sİ’nin (AİHS m. 6/1) hem de Sİ­LAH­LA­RIN EŞİT­Lİ­Ğİ İL­KE­Sİ’nin ih­la­li­ni teş­kil et­mek­te­dir. (AİHS m. 6/1)

41- CMUK 212. mad­de sa­vun­ma­ya, ta­nık­la­rı­nı ilk du­ruş­ma­da bu­lun­dur­ma hak­kı­nı ver­mek­te­dir. An­cak İs­tan­bul 3. DGM bu mad­de­ye da­ya­na­rak ta­nık­la­rı­nı du­ruş­ma­ya da­vet et­tir­mek is­te­yen sa­vun­ma­ya bu hak­kı kul­lan­dır­ma­mış­tır. Açık bir mad­de ih­la­li olan bu du­rum AİHM Hu­ku­ku’na gö­re YA­SAL­LIK İL­KE­Sİ’nin ih­la­li­dir. (AİHS m. 6/1)

42- Da­va­nın 11 Ocak 2000 – 12 Ey­lül 2003 ta­rih­le­ri ara­sın­da­ki bö­lü­mü İs­tan­bul DGM’nde ger­çek­leş­miş­tir. Dört se­ne­ye yak­la­şan bu sü­re zar­fın­da DGM, 61 sa­vun­ma ta­nı­ğın­dan hiç bi­ri­ni din­le­me­miş­tir. DGM, id­di­a ma­ka­mı­nın tüm ta­nık­la­rı­nı din­ler­ken sa­vun­ma­nın hiç­bir ta­nı­ğı­nı din­le­me­miş­tir. Bu du­rum ADİL YAR­GI­LAN­MA HAK­KI’nın (AİHS 6/3-d) ve Sİ­LAH­LA­RIN EŞİT­Lİ­Ğİ İL­KE­Sİ’nin (AİHS m. 6/1) ih­la­li­ni oluş­tur­mak­ta­dır.

43- İd­di­a Ma­ka­mı’nın ta­lep ve be­yan­la­rı biz­zat sav­cı ta­ra­fın­dan ke­li­me­si ke­li­me­si­ne du­ruş­ma zap­tı­na ge­çi­ri­lir­ken, sa­vun­ma­nın ta­lep ve be­yan­la­rı Baş­kan ta­ra­fın­dan özet­le­ne­rek zap­ta ge­çi­ril­miş­tir. Bu, Sİ­LAH­LA­RIN EŞİT­Lİ­Ğİ İL­KE­Sİ’nin (AİHS m. 6/1) ih­la­li­dir.

44- Du­ruş­ma sa­lo­nun­da­ki otur­ma dü­ze­ni de ay­nı ih­la­li içer­mek­te­dir. Sav­cı­nın mü­da­fi­ler­den da­ha yük­sek­te ve ha­kim­ler­le ay­nı se­vi­ye­de (hat­ta ba­zen yan ya­na) otur­ma­sı Sİ­LAH­LA­RIN EŞİT­Lİ­Ğİ İL­KE­Sİ’nin (AİHS m. 6/1) ih­la­li­dir.

45- DGM Baş­sav­cı­lı­ğı ta­ra­fın­dan ha­zır­la­nan id­di­ana­me­de is­nat edi­len ey­lem­ler­le uzak­tan ya­kın­dan il­gi­si bu­lun­ma­dı­ğı hal­de, sa­nık­la­rın di­ni ya­şam­la­rı­nı ve di­ni inanç­la­rı­nı he­def alan mes­net­siz an­la­tım­la­ra id­di­ana­me­de say­fa­lar­ca yer ve­ril­miş­tir. Bu du­num, DİN VE VİC­DAN ÖZ­GÜR­LÜ­ĞÜ’nün ih­la­li­dir. (AİHS m. 9)

46- DGM’de­ki du­ruş­ma­lar­da ara-ka­rar­la­rın ya­zı­mı aşa­ma­sı­na ge­lin­di­ğin­de Mah­ke­me sa­lon­la­rı­nı ta­ma­men bo­şalt­tır­mış­lar­dır. Du­ruş­ma­la­rın bu bö­lüm­le­ri sa­nık­lar ve mü­da­fi­le­ri bu­lun­mak­sı­zın ger­çek­leş­ti­ril­miş­tir. Du­ruş­ma­nın bu kıs­mı­na sa­nık­la­rın ve mü­da­fi­le­rin so­kul­ma­ma­sı ALE­Nİ­YET İL­KE­Sİ’nin (AIHS m. 6/1) ve DU­RUŞ­MA­YA KA­TIL­MA HAK­KI’nın (AIHS 6/1) ih­la­li­dir.

47- Da­va­ya ba­kan ikin­ci mah­ke­me olan İs­tan­bul 3 no­lu DGM sa­vun­ma di­lek­çe­le­ri­ni al­mak­ta son de­re­ce is­tek­siz dav­ran­mış­tır. Mah­ke­me baş­ka­nı, di­lek­çe ge­ti­ren mü­da­fi­le­re, di­lek­çe­le­ri oku­ma­dı­ğı­nı iti­raf et­miş ve di­lek­çe ge­tir­me­me­le­ri­ni söy­le­miş­tir. Bun­la­rın her bi­ri ADİL YAR­GI­LAN­MA HAK­KI’nın çok ağır ih­lal­le­ri­dir. (AİHS m. 6)

48- Bu mah­ke­me baş­ka­nı dos­ya­da­ki ba­zı ev­rak­lar­dan su­ret is­te­yen mü­da­fi­le­rin bu ta­lep­le­ri­ni sü­rek­li ola­rak red­det­miş­tir. Ba­ro tem­sil­ci­si­nin ra­po­ruy­la da tev­sik olan bu du­rum ADİL YAR­GI­LAN­MA HAK­KI’nın çok ağır ih­la­li­dir. (AİHS m. 6)

49- Sa­vun­ma hak­la­rı­nın kı­sıt­lı ol­du­ğu bir yar­gı mer­ci olan DGM’le­rin gö­rev ala­nı­nı be­lir­le­yen suç kri­ter­le­ri AİHM ta­ra­fın­dan ka­bul edil­me­mek­te­dir. DGM’nin gö­rev ala­nı­nın, hu­kuk ha­ri­cin­de­ki kri­ter­le­re gö­re be­lir­len­me­si, dev­le­tin gü­ven­li­ği­ni teh­dit et­me­si ih­ti­ma­li bu­lun­ma­yan suç­la­rın DGM kap­sa­mın­da ol­ma­sı ne­de­niy­le, AİHM, DGM’le­ri yo­ğun in­san hak­la­rı ih­la­li­nin ya­şan­dı­ğı mah­ke­me­ler ola­rak ni­te­le­mek­te­dir. Da­va­nın 3 se­ne 9 ay­lık bö­lü­mü DGM’de gö­rül­müş­tür. Bu ger­çek da­va­da sırf bu yön­den bi­le ADİL YAR­GI­LAN­MA HAK­KI’nın (AİHS m. 6) ih­lal edil­di­ği­ni gös­ter­mek­te­dir. Üs­te­lik iç hu­kuk açı­sın­dan bi­le or­ta­da sa­nık­la­rın DGM’de yar­gı­lan­ma­sı­nı ge­rek­ti­re­cek bir yön bu­lun­ma­dı­ğı göz önün­de bu­lun­du­rul­du­ğun­da ise ih­la­lin bo­yut­la­rı­nın çok da­ha bü­yük ol­du­ğu or­ta­ya çık­mak­ta­dır.

50- Da­va­nın sa­nık­la­rı­nın 4422 sa­yı­lı ya­say­la uzak­tan ya­kın­dan il­gi­le­ri bu­lun­ma­dı­ğı hal­de sırf da­va­yı DGM’de gö­re­rek, sa­nık­la­rı­nın sa­vun­ma hak­la­rı­nı ye­te­rin­ce kul­la­na­ma­ma­la­rı so­nu­cu­nu do­ğu­ra­cak şe­kil­de so­ruş­tur­ma ve ko­vuş­tur­ma 4422 sa­yı­lı ya­sa­ya da­yan­dı­rıl­mış­tır. Bu su­ret­le 4422 sa­yı­lı ya­sa­nın özel yar­gı­la­ma usul­le­ri dev­re­ye so­ku­la­rak sa­nık­la­rın sa­vun­ma hak­la­rı, özel ya­şam­la­rı, mül­ki­yet hak­la­rı, ko­nut do­ku­nul­maz­lık­la­rı hak­sız ola­rak ih­lal edil­miş­tir. Bu uy­gu­la­ma ADİL YAR­GI­LAN­MA HAK­KI’nın (AİHS m. 6) ih­la­li­dir.

51- İd­di­a­na­me­nin sevk mad­de­si olan 4422 sa­yı­lı ya­sa­nın su­çun ta­nı­mı­nı içe­ren 1. mad­de­si an­la­ma­yı im­kan­sız kı­la­cak de­re­ce­de ka­rı­şık­tır. 106 ke­li­me­den olu­şan tek bir cüm­le­lik bu uzun ta­nım­da tam 18 ke­re “ve­ya” ve “ve” bağ­laç­la­rı kul­la­nıl­mış­tır. Han­gi bağ­la­cın han­gi ke­li­me gu­rup­la­rı­nı bağ­la­dı­ğı­nı an­la­mak im­kan­sız­dır ve bir va­tan­da­şın bu ya­sa­da ne­yin ya­sak­lan­dı­ğı­nı, ne­yin ya­sak­lan­ma­dı­ğı­nı an­la­ma­sı müm­kün de­ğil­dir. Bu be­lir­siz­lik, ADİL YAR­GI­LAN­MA HAK­KI’nın (AİHS m. 6) ih­la­li­dir.

52- İd­di­a­na­me­nin sevk mad­de­si olan 4422 sa­yı­lı ya­sa­da­ki kav­ram­lar, (4723 sa­yı­lı ya­sa­nın ge­rek­çe­sin­de de açık­ça ifa­de edil­di­ği üze­re) ola­ğa­nüs­tü muğ­lak­tır. Bir da­va­da sa­nık­la­rın yar­gı­lan­dık­la­rı ce­za mad­de­si­nin kav­ram­la­rı­nın muğ­lak ol­ma­sı AİHM iç­ti­hat­la­rı­na gö­re ADİL YAR­GI­LAN­MA HAK­KI’nı ih­lal eden bir du­rum­dur. (AİHS m. 6)

53- 4616 sa­yı­lı ya­sa­nın uy­gu­lan­ma­ma­sı, mah­ke­me­le­rin, hak­kın­da mah­ku­mi­yet ya da be­ra­at ka­ra­rı ve­re­me­ye­cek­le­ri ge­rek­siz id­di­alar­la (Eb­ru Şim­şek ve Fa­tih Al­tay­lı’nın id­di­ala­rı gi­bi) se­ne­ler­ce za­man kay­bet­me­si­ne ne­den ol­muş­tur. Bu da MA­KUL SÜ­RE­DE YAR­GI­LAN­MA HAK­KI’nı ih­lal et­miş­tir. (AİHS m. 6)

54- AİHM iç­ti­hat­la­rı­na gö­re red­di ha­kim ta­le­bi ta­li bir ce­za da­va­sı­dır. Bir ha­kim, bir da­va­nın hem ob­je­si hem de su­je­si ola­ma­ya­ca­ğı için red­di ha­kim ta­lep­le­ri­ni baş­ka ha­kim­le­rin ka­ra­ra bağ­la­ma­sı ge­re­kir. Red­di ha­kim ta­le­bi­ni biz­zat red­de­di­len ha­ki­min ken­di­si­nin ka­ra­ra bağ­la­ma­sı cid­di bir AİHS ih­la­li­dir. Oy­sa­ki da­va­nın 07 Ha­zi­ran 2002 ta­rih­li cel­se­sin­de da­va­ya ba­kan DGM ha­kim­le­ri aley­hi­ne va­ki olan red­di ha­kim ta­lep­le­ri­ni 21 Ha­zi­ran 2002 ta­rih­li cel­se­de yi­ne ay­nı ha­kim­ler ka­ra­ra bağ­la­mış­tır (red ta­le­bi­ni red­det­miş­ler­dir). Bu du­rum, ADİL YAR­GI­LAN­MA HAK­KI’nın ih­la­li­dir. (AİHS m. 6)

55- Ope­ras­yon sı­ra­sın­da (da­va dı­şı, 3.ki­şi) Fat­ma Cey­da Er­tü­zün’e ait ev­de ara­ma ka­ra­rı ol­mak­sı­zın ara­ma ya­pıl­mış ve ha­kim ka­ra­rı ol­mak­sı­zın zap­tet­me iş­le­mi ya­pıl­mış­tır. Üs­te­lik bu iş­lem hiç­bir ha­ki­me de tas­dik et­ti­ril­me­miş­tir. Bu du­rum MÜL­Kİ­YET HAK­KI’nın ih­la­li­dir. (AIHS 1. Ek Pro­to­kol, md 1)

56- Cey­da Er­tü­zün hak­kın­da ta­kip­siz­lik ka­ra­rı ve­ril­di­ği hal­de ona ve ai­le­si­ne ait ziy­net eş­ya­la­rı ken­di­le­ri­ne ia­de edil­me­miş­tir. Üs­te­lik eş­ya­la­rı zap­te­di­len bu ki­şi­le­rin da­va­ya mü­da­ha­le hak­la­rı da 28 Mart 2003 ta­ri­hi­ne ka­dar en­gel­len­miş­tir. Cey­da Er­tü­zün, sa­nı­ğı ol­ma­dı­ğı bir da­va­da el ko­nan eş­ya­la­rı­nı an­cak 2004 yı­lın­da ge­ri ala­bil­miş­tir. Dört yıl sü­ren bu hak­sız mağ­du­ri­yet hem MÜL­Kİ­YET HAK­KI’nın (AIHS 1. Ek Pro­to­kol, md 1) hem de ADİL YAR­GI­LAN­MA HAK­KI’nın ağır ih­la­li­dir. (AİHS m. 6/1)

57- Da­va­nın baş­la­dı­ğı İs­tan­bul 1. DGM he­ye­ti da­va de­vam eder­ken de­ğiş­miş­tir. Da­va­nın son ola­rak gö­rül­dü­ğü İs­tan­bul 2. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si he­ye­ti de iki du­ruş­ma (24 Ey­lül 2004 ve 9 Ara­lık 2004) yap­tık­tan son­ra de­ğiş­miş ve son­da­ki 3 du­ruş­ma­nın (17 Mart 2005, 23 Mart 2005, 13 Ekim 2005) her bi­ri­ne baş­ka he­yet­ler çık­mış­tır. Ni­ha­i ka­ra­ra im­za ata­cak olan ha­kim­le­rin hiç bi­ri da­va­nın ne ba­şın­da ne or­ta­sın­da hat­ta ne de so­nun­da bu­lun­ma­mış ola­cak­lar­dır. Da­va­nın sa­fa­ha­tın­da de­lil­ler­le doğ­ru­dan te­mas et­me­miş olan yar­gıç­la­rın ka­rar ve­re­cek ol­ma­la­rı açık bir ADİL YAR­GI­LAN­MA HAK­KI ih­la­li­dir. (AİHS m. 6)

58- İs­tan­bul 7. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si, du­ruş­ma sa­lo­nu­nun kü­çük ol­ma­sı­nı ge­rek­çe gös­te­re­rek, sa­lo­na ta­raf­lar dı­şın­da hiç kim­se­yi al­ma­mış­tır. Bu uy­gu­la­ma DU­RUŞ­MA­NIN ALE­Nİ­YE­Tİ İL­KE­Sİ’ni (AİHS m. 6/1) ih­lal et­miş­tir.

59- Ana­ya­sa­mı­zın 144. mad­de­si, ha­kim­le­ri de­net­le­me yet­ki­si­ni Ada­let Ba­kan­lı­ğı’na ver­mek­te­dir. Ada­let Ba­kan­lı­ğı’nın doğ­ru­dan em­riy­le ha­kim­ler hak­kın­da so­ruş­tur­ma baş­la­tı­la­bil­di­ği he­pi­mi­zin ma­lu­mu­dur. Ha­kim­le­rin, yü­rüt­me or­ga­nı­nın so­ruş­tur­ma bas­kı­sı al­tın­da kal­ma­sı ma­na­sı­na ge­len bu du­rum ha­kim ba­ğım­sız­lı­ğı­nı ih­lal et­mek­te­dir. Sa­nık­la­rın, ha­kim­le­re kar­şı gü­ven­le­ri­ni ze­de­le­yen bu kuş­ku ne­de­niy­le da­va­da­ki sa­nık­la­rın da ADİL YAR­GI­LAN­MA HAK­KI’nın ih­lal edil­di­ği tar­tış­ma­sız­dır. (AİHS m. 6)

60- İs­tan­bul 2. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si 9 Ma­yıs 2008’de ver­di­ği ka­rar­da mü­da­fi­siz alı­nan ve da­ha son­ra Sav­cı­lık ve Mah­ke­me hu­zu­run­da ka­bul edi­le­me­yen Em­ni­yet ifa­de­le­ri­ni ge­çer­li sa­yıl­mış ve ka­rar ge­çer­li ol­ma­yan Em­ni­yet ifa­de­le­ri­ne gö­re ve­ril­miş­tir. Ay­nı mah­ke­me 6 sa­nık­lı olan pa­ra­lel da­va­da bu ifa­de­le­ri ge­çer­siz say­mış ve be­ra­at ver­miş­tir. Bu du­rum­da ADİL YAR­GI­LAN­MA HAK­KI’nın ih­lal edil­di­ği tar­tış­ma­sız­dır. (AİHS mad­de 6)

61- Dos­ya­da ge­çer­siz Em­ni­yet ifa­de­le­ri dı­şın­da baş­ka hiç­bir de­lil yok­ken 2 yıl olan ce­za mik­ta­rı ge­rek­çe­siz şe­kil­de 1 yıl art­tı­rıl­mış ve 3 yıl ce­za ve­ril­miş­tir. Bu du­rum ADİL YAR­GI­LAN­MA HAK­KI’nı ih­lal et­miş­tir. (AİHS mad­de 6)

62- İs­tan­bul 2. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si’nin da­va dos­ya­sı ile il­gi­li ver­di­ği ka­ra­rı Yar­gı­tay 8. Ce­za Da­ire­si ge­çer­siz Em­ni­yet ifa­de­le­ri­ne da­ya­na­rak bo­zup ge­ri gön­der­dik­ten son­ra sa­nık­la­rın 4 ta­ne­sin­den boz­ma­ya kar­şı hiç­bir be­yan­la­rı alın­ma­mış, ay­rı­ca sa­nık­la­rın hiç­bi­rin­den sa­vun­ma­la­rı da alın­ma­mış­tır. Bu du­rum SA­VUN­MA HAK­KI­NIN ta­ma­men ip­tal edil­me­si­dir. (AİHS mad­de 6)

63- Da­va­nın Yar­gı­tay 8. Ce­za Da­ire­si’nde­ki aşa­ma­sın­da gö­rev alan ha­kim­ler hak­kın­da ya­pı­lan red is­tem­le­ri yi­ne ay­nı ha­kim­ler­ce red­de­dil­miş­tir. Bu ka­ra­ra iti­raz yo­lu da ka­pa­lı­dır. Bu du­rum ET­Kİ­Lİ BAŞ­VU­RU HAK­KI’nın bir ih­la­li­dir. (AİHS mad­de 13)

64- Sa­nık­lar ta­ra­fın­dan Yar­gı­tay 8. Ce­za Da­ire­si ha­kim­le­ri­ne kar­şı açı­lan taz­mi­nat da­va­la­rı “Yar­gı­tay ha­kim­le­ri­ne da­va açı­la­maz” ge­rek­çe­siy­le red­de­dil­miş­tir. Bu uy­gu­la­ma ET­Kİ­Lİ BAŞ­VU­RU HAK­KI’nın bir ih­la­li­dir. (AİHS mad­de 13)

65- Yar­gı­tay 8. Ce­za Da­ire­si, da­va hak­kın­da­ki ila­nı­nı im­za­la­ma­dan 4 gün ön­ce ba­sı­na sız­dır­mış, bu şe­kil­de sa­nık­lar aley­hin­de suç­la­yı­cı ya­yın­lar ya­pıl­ma­sı­na yol aç­mış­lar­dır. Bu uy­gu­la­ma SUÇ­SUZ­LUK KA­Rİ­NE­Sİ’nin ih­la­li­dir. (AİHS mad­de 6)

66- İs­tan­bul 2. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si Yar­gı­tay 8. Ce­za Da­ire­si’nin boz­ma ila­mı­nı ta­li­mat gi­bi al­mış ve sa­nık­la­ra hiç­bir sa­vun­ma hak­kı ver­me­den di­rek hak­la­rın­da ka­rar al­mış­tır. Bu olay­da da ADİL YAR­GI­LAN­MA HAK­KI’nın ih­lal edil­di­ği tar­tış­ma­sız­dır. (AİHS mad­de 6)

67- Yar­gı­la­nan­lar ta­ra­fın­dan Ada­let Ba­kan­lı­ğı vb. ma­kam­la­ra di­lek­çe­ler su­nul­ma­sı ve dos­ya­da­ki (Sav­cı­lık mü­ta­laa­sı gi­bi) ba­zı ale­ni bel­ge­le­rin ya­yın­lan­ma­sı mah­ke­me ta­ra­fın­dan yar­gı­ya bas­kı ola­rak yo­rum­lan­mış ve bu ge­rek­çe ile ve­ri­len ce­za­da in­di­rim ya­pıl­ma­mış­tır. Bu uy­gu­la­ma ADİL YAR­GI­LA­MA HAK­KI­NIN ih­la­li­dir. (AİHS mad­de 6)

68- Bir kı­sım sa­nık­lar ile İs­tan­bul 2. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si he­yet baş­ka­nı ve he­yet üye­si ara­sın­da taz­mi­nat da­va­la­rı açıl­mış olup kar­şı­lık­lı hu­su­met oluş­muş­tur. Bu hu­su­met se­be­bi ile sa­nık­lar il­gi­li ka­nu­nun ken­di­le­ri­ne ta­nı­dı­ğı red­di ha­kim ta­lep­le­rin­de bu­lun­muş­lar, yi­ne bu ta­lep he­yet ta­ra­fın­dan red edil­miş­tir. Bu olay ADİL YAR­GI­LAN­MA HAK­KI ih­la­li­dir. (AİHS mad­de 6)

69- Bir ta­kım sa­nık­la­rın ye­ni ta­yin et­tik­le­ri ve da­ha ve­ka­let­na­me­le­ri­ni ka­rar cel­se­sin­de sun­muş avu­kat­la­rı var­dır. Bu avu­kat­lar İs­tan­bul 2. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si’nde­ki bu da­va­ya ye­ni da­hil ol­duk­la­rın­dan ba­his­le sa­vun­ma yap­mak için sü­re is­te­miş­ler ve en do­ğal hak­la­rı olan bu sü­re ken­di­le­ri­ne ve­ril­me­miş­tir. Bu olay SA­VUN­MA HAK­KI VE ADİL YAR­GI­LAN­MA HAK­KI ih­la­li­dir. (AİHS mad­de 6)

70- İs­tan­bul 2. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si sa­nık­la­rın sa­vun­ma yap­ma­la­rı­na izin ver­me­miş­tir. Sa­vun­ma ha­zır­la­mak için is­te­dik­le­ri sü­re­yi red­det­miş­tir. Bu da SA­VUN­MA HAK­KI VE ADİL YAR­GI­LAN­MA HAK­KI ih­la­li­dir. (AİHS mad­de 6)

71- İs­tan­bul 2. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si sa­vun­ma de­lil­le­ri­nin ve sa­vun­ma ta­nık­la­rı­nın ta­ma­mı­nı red­det­miş­tir. Bu du­rum SA­VUN­MA HAK­KI VE ADİL YAR­GI­LAN­MA HAK­KI ih­la­li­dir. (AİHS mad­de 6)

72- İs­tan­bul 2. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si sa­nık­la­rı id­di­ana­me­de “Suç Ta­ri­hi” ola­rak gös­te­ri­len za­man­da yü­rür­lük­te bu­lun­ma­yan bir ya­sa­ya gö­re (5237 Sa­yı­lı TCK’nın 220. Mad­de­si) ce­za­lan­dır­mış­tır. Bu uy­gu­la­ma CE­ZA­LA­RIN YA­SAL­LI­ĞI İL­KE­Sİ (LE­GACY PRIN­CIP­LE)’NE ay­kı­rı­dır. (AİHS Mad­de 7)

73- İs­tan­bul 2. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si sa­nık­la­rı id­di­ana­me­de gös­te­ri­len mad­de­den ay­rı bir ka­nun mad­de­si­ne gö­re ce­za­lan­dır­mış, üs­te­lik bu­nu ya­par­ken iç hu­ku­kun ek sa­vun­ma hak­kı ta­nın­ma­sı­nı em­re­den CMK 226. Mad­de­si­ne ay­kı­rı şe­kil­de ek sa­vun­ma hak­kı ver­me­miş­tir. Bu uy­gu­la­ma HU­KU­Kİ­LİK İL­KE­Sİ’NE ay­kı­rı­dır. (AİHS mad­de 6)

74- Ya­pı­lan hu­ku­ka ay­kı­rı­lık­lar se­be­bi ile bir kı­sım sa­nık­lar ve­kil­le­ri is­ti­fa et­miş­ler­dir. Fa­kat İs­tan­bul 2. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si sa­nık­la­ra mü­da­fi ata­mak için sü­re ver­me­miş ve ba­ro­dan ye­ni avu­kat ta­yin et­me­miş ve mü­da­fi­siz ka­lan sa­nık­lar hak­kın­da ay­nı cel­se­de he­men ka­rar ver­miş­tir. Bu ey­lem sa­nık­la­rın SA­VUN­MA HAK­LA­RI­NIN ve ADİL YAR­GI HAK­LA­RI­NIN ih­la­li­dir. (AİHS mad­de 6)

75- İs­tan­bul 2. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si, yar­gıç­lar hak­kın­da ve­ri­len red­di ha­kim ta­lep­le­ri hak­kın­da ka­rar ver­me­miş­tir. Bu uy­gu­la­ma hem iç hu­kuk ku­ral­la­rı­nın ih­la­li ne­de­niy­le HU­KU­Kİ­LİK İL­KE­Sİ­NE, hem de sa­vun­ma hak­kı­nı kı­sıt­la­dı­ğı için ADİL YAR­GI İL­KE­Sİ’ne ay­kı­rı­dır. (AİHS mad­de 6)

76- İs­tan­bul 2. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si BAV Fah­ri Baş­ka­nı Sa­yın Ad­nan Ok­tar için sü­re­siz ola­rak YURT­DI­ŞI­NA ÇI­KIŞ YA­SA­ĞI ka­ra­rı al­mış­tır. Bu du­rum ÖZ­GÜR­LÜK VE GÜ­VEN­LİK HAK­LA­RI­NA ay­kı­rı­dır. (AİHS Mad­de 5)

77- BAV Da­va­sı­na ek ola­rak 1987 yı­lın­da Sa­yın Ad­nan Ok­tar’ın akıl has­ta­ne­si­ne ka­pa­tıl­ma­sı­nı ve 1990 yı­lın­da Sa­yın Ad­nan Ok­tar’a ya­pı­lan ko­ka­in komp­lo­su­nun da Av­ru­pa İn­san Hak­la­rı Mah­ke­me­si ta­ra­fın­dan araş­tı­rıl­ma­sı ge­rek­mek­te­dir. Her iki olay da açık ola­rak ADİL YAR­GI HAK­KI ih­la­li­dir.



Yukarıda sayılan ve dava dosyasının ayrıntılı bir incelemesiyle hemen ortaya çıkacak diğer insan hakkı ihlalleri, Bilim Araştırma Vakfı Davası’nda Anayasamız’ın 90. maddesi gereği iç hukukun bir parçası olan AİHS’nin birçok defa ve çok ağır şekilde ihlal edildiğini göstermektedir. Ülkemizdeki yargılamalarda meydana gelen AİHS ihlallerinin AİHM’e önüne götürülmesi, devletimizin tüm vatandaşlarımıza tanıdığı ve kullanımını önerdiği bir hak olmakla birlikte, hukuki ihlallerle dolu bir dava dosyasının uluslararası yargı makamları önüne gitmesinin ülkemiz açısından pek çok yönden mahsurlu olacağı da aşikârdır. Haksız yere hapis yatanların daha sonra ülkemiz aleyhine AİHM’de açtıkları davalar sebebi ile ülkemiz pek çok defa yüklü tazminatlar ödemeye mahkûm edilmiştir. Yargılamayı adil ve insan haklarına uygun yapmak yargıçların görevi olduğundan bu gibi durumlarda hâkimlerimizin verecekleri kararların mutlaka AİHS’yi ihlal etmeyecek kararlar olması gerekmektedir.Kamuoyuna saygı ile duyururuz.

(Sedat Altan -Bilim Araştırma Vakfı Başkanı)




mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir