AHİR ZAMANDA ORTADOĞU'DA NELER OLACAK?
Peygamberler Yurdu: ORTADOĞU
- Hz. İbrahim'le aynı dönemde yaşayan Hz. Lut da bugün Lut Gölü veya diğer adıyla Ölü Deniz olarak da bilinen bölgede kavmine tebliğde bulunmuştur. İman etmeyen ve Allah'ın haram kıldığı işleri yapmayı sürdüren kavmi Allah'ın dilemesiyle helak olmuştur ve Rabbimiz bu helakı her dönemdeki insanlar için ibret vesilesi olacak bir olay kılmıştır.
Ahir zamanda meydana gelecek önemli bir savaş hadiste şöyle haber verilir:
Hadisi detayları ile inceleyelim:
- Faris: İran - İranlı
- Yazıya inecekler: Ovalık-Irak Ovası
- Mutık: Yöredeki bir dağın adı.
- Rakabe : Petrol kuyularının çok olduğu bölgedir.
Afganistan'ın İşgali
Orada altın ve gümüş olmayan hazineleri vardır...
Kabe Baskını ve Kabe'de Kan Akıtılması
Fırat'ın Suyunun Kesilmesi
Şam ve Mısır Meliklerinin Öldürülmesi
Günümüzde Ortadoğu'da Yaşananlar Hadisleri Doğrulamaktadır
Bağdat'ın Alevlerle Yok Edilmesi
"Ahir zamanda Bağdat alevlerle yok edilir..." (Risalet-ül Huruc-ül Mehdi, Cilt 3, sf. 177)
Irak'ın Yeniden Yapılanması
Irak'ın Üçe Bölünmesi
Hz. İsa'nın Gelişi
Hz. Mehdi'nin Zuhuru
Hz. Mehdi'ye Biat Edilmesi
Hz. Mehdi'nin Hicreti
Hz. Mehdi'nin "Tabut-u Sekine"yi Çıkarması
Hz. Mehdi'nin İslam Birliği'ni Kurması
Hz. Mehdi'nin Kutsal Emanetlerle Çıkması
Hz. Mehdi'nin İstanbul'u Manen Fethetmesi
-Denildi ki : Hangi medine? (Hangi şehir?)
-Buyurdu ki: Konstantiniyye.
(*) Bu Konstantiniyye'nin Mehdi tarafından yapılacak fethidir. (Kıyamet Alametleri, 204 Ramuz-el Ehadis, 296)
Deccal'in Ortaya Çıkışı
"Benim ümmetimden bir grup, daima hak üzere savaşırlar. Nihayet Meryem oğlu İsa, fecir vakti Beyt-i Makdis (Kudüs)'de nazil olacaktır. Ona şöyle denilecek: "Ey Allah (c.c)'ın peygamberi! Öne geç de bize namaz kıldır. O da şöyle diyecektir: "Bu ümmet (öyle bir ümmettir ki) onların bazıları, bazıları üzerine emir olurlar." (Ukayli, En-Necmu's-sakıb fi Beyanı Enne'l Mehdi min Evladı Ali b. Talib Ale't-Temam ve'l kamal)
Hz. İsa'nın Deccal'i Yok Etmesi
ORTADOĞU'NUN EKONOMİK VE STRATEJİK AÇIDAN ÖNEMİNİ GÖSTEREN İSTATİSTİKLER
|
ORTADOĞU HAKKINDA KISA KISA… İngiltere'deki Coğrafi Adlar Daimi Komisyonu (Permenant Commission on Geographical Names) adlı kuruluş, "Ortadoğu"kavramının Türkiye, Mısır, Arap Yarımadası, Körfez bölgesi, İran ve Irak'ı kapsamına alacak şekilde sınırlarını belirlemiştir. Böylece 20. yüzyılın başlarında İstanbul Boğazı'ndan Hindistan'ın doğu kıyılarına kadar uzanan bölge "Ortadoğu" olarak isimlendirilmiş oldu. (Roderic H. Davison, "Where Is The Middle East?", Foreign Affairs, Vol. 38, New York 1959-1960. s.669-671) Kudüs'ün adı ilk defa Mısır'da El Amarna'da bulunan çivi yazısıyla yazılmış bir dizi Akadca belgede anılır. M.Ö. 1500'lere tarihlenen altı tablette, Kenan Beldesi'ndeki Erşelam (veya Urşalem) kent devletinin de ismi geçmektedir. Sonraki yüzyıllarda kentin İbranice'deki adlarından biri de Yeruşalem/Jerusalem olacaktır. Bu adlar, her ikisi de Sami dil ailesinden olan Akadça ve İbranice'de (ve Arapça'da) aynı köke işaret eder: "slm"; yani "barış"... Kudüs, bugün Mekke ve Medine'den sonra İslamî inancın üçüncü kutsal kentidir ve tam adı Kudüs'üş-Şerif'tir. (Şerefli Kudüs) İslamiyet'te Kudüs, hem peygamberlerin yaşadığı bir kent olması hem de Asr-ı Saadet döneminde Müslümanların ilk kıblesi olması bakımından kutsal bir şehirdir. Bilindiği üzere kıble, Allah'ın emriyle (Bakara Suresi, 144) Hicret'ten sonra Mekke'ye, Mescid-i Haram'a çevrilmiştir. Kur'an-ı Kerim'de, Hz. Musa'nın Mısır'a dönmesi olayından söz edilirken şöyle buyurulmaktadır: "Musa süreyi tamamlayıp ailesiyle beraber yola çıkınca Tur tarafında bir ateş gördü. Ailesine dedi ki: "Siz bekleyin. Ben bir ateş gördüm. Umarım oradan size ya bir haber veya ısınmanız için bir ateş koru getiririm." Oraya gelince kutlu bölgedeki vadinin sağ yanındaki bir ağaçtan kendisine şöyle seslenildi: "Ey Musa! Şüphesiz alemlerin Rabbi olan Allah benim." (Kasas Suresi, 29-30) Burada işaret edilen Tur dağı, sözü edilen vadinin içinde bulunduğu "kutlu bölge" Filistin'dedir. İstanbul'da Topkapı Sarayı'nda bulunan en önemli ve değerli kutsal emanetlerden bir tanesi de Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in Ukab isimli emaneti olan Sancak-ı Şerif'tir. Ukab, Yavuz Sultan Selim Han tarafından Mısır'ın alınmasıyla İstanbul'a getirlmiştir. Hadislerde Peygamberimiz (sav)'in "vefatından bugüne kadar hiç açılmamış" olan sancağın ahir zamanda ancak Hz. Mehdi tarafından açılacağı bildirilmiştir. 325'te Roma imparatoru olan Constantinus'dan sonra İstanbul onun ismi ile (Konstantiniyye olarak) anılmaya başlandı. (Gelişim Hachette Ansiklopedisi) Ahd-i Atik Sandukası, Yüce Rabbimiz'in Kuran'da bildirdiği ve içinde Hz. Musa ve Hz. Harun'dan eşyalar barındıran değerli bir sandıktır. İslam alimlerine göre, sandukanın en önemli özelliği ise MÖ. 587 yılından beri nerede olduğunun bulunamaması ve ahir zamanda çıkacak Mehdi tarafından bulunacağının kabul edilmesidir. (En doğrusunu Allah bilir.) Hadislerde geçen ve "Taberiye gölündedir" şeklinde belirtilen yer İslam alimlerince, bir benzetmeye işaret kabul edilmektedir. Taberiye, Şam'a yakın bir yerdedir ve Şam, ahir zaman hadislerindeki anlatımlarda uzak bir yer, Mekke ve Medine'ye uzak olan anlamını da taşır. Bu benzetme, Taberiye için de söz konusudur. Hatta buradan yola çıkan bazı yorumcu ve araştırmacılar sandığın, Kudüs'te, Mekke'de, Taberiye'de, Hatay'da olabileceğine dikkat çeker ve ek olarak İstanbul'a da işaret ederler. Kabe yaklaşık 13 m. yüksekliğinde, 12 m. boyunda ve 11 m. genişliğindedir. Bütün müslümanların kıblegâhı olan Kâbe, yeryüzünde yapılmış olan ilk mukaddes mabettir. Beytullah ve Beyt-i Atik olarak da bilinir. Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de; "Gerçek şu ki, insanlar için ilk kurulan Ev, Bekke (Mekke) de, o, kutlu ve bütün insanlar (alemler) için hidayet olan (Ka'be)dir." (Ali İmran Suresi, 96) buyurmuştur. |
mesajkutusu.blogspot.com
Sitemiz kez ziyaret edilmiştir
KAMUOYUNA ÖNEMLİ AÇIKLAMA
KAMUOYUNA ÖNEMLİ AÇIKLAMA
EBRU ŞİMŞEK’İN İDDİALARININ GERÇEK DIŞI OLDUĞU
İSTANBUL 2. AĞIR CEZA MAHKEMESİ’NİN KARARI İLE KESİNLEŞMİŞTİR
“Sanıkların savunmalarına, katılan Ebru Şimşek vekillerinin beyanlarına, Ebru Şimşek ile ilgili izlenen CD görüntülerine, yine Ebru Şimşek ile ilgili CD görüntüleri üzerinde görüş beyan eden bilirkişi Nevzat Tarhan’ın beyanına, inşaat mühendisi bilirkişi Çağlar Göksu’nun Ebru Şimşek’in görüntülerinin alındığı evle ilgili beyanına, EBRU ŞİMŞEK’İN İLİŞKİLERİ konusunda beyanda bulunan savunma tanıkları Özgür Aydemir, Mehmet Ali Yıldırım, Tacettin İnce, Yavuz Coşkun, İbrahim Özcan, Ecevit Şahin’in anlatımlarına göre; sanıklar (..) hakkında TEHDİT İLE MENFAAT SAĞLAMAK (ŞANTAJ) SUÇUNDAN AÇILAN DAVADA ATILI SUÇUN SÜBUT BULMADIĞI (SABİT OLMADIĞI) ANLAŞILMAKLA (...) SANIKLARIN BERAATİNE KARAR VERİLMESİ GEREKTİĞİ SONUCUNA VARILMIŞTIR.”
BAV MENSUPLARI, -SAYIN ADNAN OKTAR DA DAHİL OLMAK ÜZERE-
İSTANBUL 2. AĞIR CEZA MAHKEMESİ’NİN KARARIYLA ÇETE İFTİRASINDAN DA AKLANMIŞLARDIR
İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 06/26 E. - 07/7 K. no.lu ve 22.01.2007 tarihli gerekçeli kararı, BAV camiası mensuplarını çete iddialarından aklamıştır. Bu iddianın mesnetsiz olduğunu belgeleyen kanıtları sayan mahkeme, BAV Davası’nda çete suçunun da bulunmadığını şu ifadelerle kayda geçmiştir:
“Sanıkların savunmalarına, savunma tanıklarının ve bilirkişilerin beyanlarına ve 2004/337 esas sayılı dosyada dinlenen müşteki ve tanıkların yargılama sırasındaki beyanlarına ve yukarıda deliller bölümünde tek tek gösterilen delillere göre sanıkların cürüm işlemek için teşekkül oluşturdukları, bu örgütte yönetici ya da üye oldukları konusunda atılı (...) SUÇLARIN SABİT OLMADIĞI SONUÇ VE KANISINA VARILARAK, sanıkların bu suçtan da BERAATLERİNE...”
Diğer taraftan Ebru Şimşek’in eski avukatı E.Y., 2002 yılında, İstanbul C. Başsavcılığına BAV mensupları aleyhinde, 313. madde (cürüm işlemek için teşekkül oluşturma) çerçevesinde suç duyurusunda bulunmuştur. Başsavcılık suçun oluşmadığını tespit ederek TAKİPSİZLİK KARARI vermiştir. Bu karar, itiraz üzerine, Beyoğlu Ağır Ceza Mahkemesi tarafından da tasdik edilmiştir. O tarihten bugüne Ercüment Yaltır ve arkadaşlarının başvuruları dolayısıyla çeşitli savcılıklarca tam 7 kere soruşturulmuştur. Bu soruşturmaların tamamında takipsizlik kararları verilmiş ve bu kararlar Ağır Ceza Mahkemelerince de tasdik olunmuştur. (İstanbul C.Başsavcılığı’nın 18.10.2005 tarih ve 05/27549 Hz. - 05/12003 K. Sayılı takipsizlik kararı, İstanbul C.Savcılığı’nın 31.12.2002 tarih ve 02/60013 Hz. - 02/18838 K. sayılı takipsizlik kararı ile bu karar hakkındaki itirazın reddine ilişkin Beyoğlu 3.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 28.04.2003 tarih ve 03/458 Müt. sayılı itirazın reddi kararı, İstanbul C.Savcılığı’nın 30.06.2003 tarih ve 02/39606 Hz. - 03/8860 K. sayılı takipsizlik kararı ile bu karar hakkındaki itirazın reddine ilişkin Beyoğlu 2.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 03.10.2003 tarih ve 03/333 Müt. sayılı itirazın reddi kararı, Bağcılar C.Savcılığı’nın 15.10.2003 tarih ve 02/21669 Hz. - 03/6120 K. sayılı takipsizlik kararı ile bu karar hakkındaki itirazın reddine ilişkin Eyüp 2.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 02.01.2004 tarih ve 03/894 D.İş. sayılı itirazın reddi kararı, Üsküdar C. Başsavcılığı’nın 01.07.2004 tarih ve 04/7693 Hz. - 04/4749 K. sayılı takipsizlik kararı ile bu karar hakkındaki itirazın reddine ilişkin Kadıköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 09.09.2004 tarih ve 04/437 Müt. sayılı itirazın reddi kararı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 27.03.2006 tarih ve 05/51724 Hz. -06/2432 K. sayılı takipsizlik kararı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 05/51725 Hz. sayılı takipsizlik kararı)
Ağır Ceza Mahkemeleri kararlarıyla onaylanan bu takipsizlik kararları, BAV Davasında yargılananlarının ne eski TCK’nın 313. maddesinde belirtilen ne de yeni yasanın 220. maddesinde belirtilen suçları işlemediklerinin kesin kanıtlarıdır.
2. DELİL: Resmi bilirkişi raporu, Ebru Şimşek’in iddialarının asılsız olduğunu ispatlamıştır. Ebru Şimşek, mahkemede, 1994 yılında Kanal 6 Televizyonu’nda yayınlanan görüntülerinin BAV mensuplarından birinin İstinye’deki evinde çekildiğini öne sürmüş ve bu evi polise de göstermiştir. Ne var ki, Ebru Şimşek’in görüntülerindeki gerçek ev ile iftira ettiği (İstinye’deki) evin MİMARİ SİSTEMLERİ TAMAMEN FARKLIDIR. Ebru Şimşek’in 10 seneden beri yargıdan, basından, kamuoyundan gizlediği gerçek evin tüm duvarlarında kolon ve kirişler vardır. Oysa, iftira ettiği İstinye’deki evin duvarları ve tavanları düzdür, hiçbir kolon veya kiriş bulunmamaktadır. Görüntüdeki ev ile gösterdiği ev apayrı binalardır. Nitekim İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2004/337 E. sayılı dosyasında görevlendirdiği bir İnşaat Yüksek Mühendisi tarafından hazırlanan 18.10.2004 tarihli rapor, EBRU ŞİMŞEK’İN GÖRÜNTÜLERİNDEKİ EVİN İSTİNYE’DEKİ EV OLMADIĞINI, dolayısıyla olayın BAV mensupları ile hiçbir ilgisinin bulunmadığını tartışmasız biçimde ortaya çıkarmıştır.
3. DELİL: Deliller toplandığında, Ebru Şimşek’in tehdit ve şantaj iddialarının da gerçekdışı olduğu kesinleşmiştir. Bu konuda bilirkişi incelemesi yapan İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilimdalı Başkanlığı, Ebru Şimşek’in görüntülerini incelemiş ve bu kişinin “silahla tehdit edildim”, “bana uyuşturucu hap verildi”, “görüntülerde bana zorla hayat kadını rolü yaptırıldı” gibi iddialarının gerçekdışı olduğunu 21.10.2005 tarih ve 2005/127765 sayılı raporuyla tespit etmiştir.
4. DELİL: Malum görüntüler 1994 yılında yayınlandığında, Ebru Şimşek’e, “bunu BAV Camiası mensuplarının üzerine atalım” aklını veren Filiz Karataş isimli kişi, tanık olarak 09.12.2004 tarihinde İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 04/337 E. sayılı dosyasında mahkeme önünde her şeyi itiraf etmiştir. O dönem, Ebru Şimşek’le aynı evi paylaşan Filiz Karataş, Ebru Şimşek’in görüntülerindeki olayla BAV Camiası mensuplarının hiçbir ilgilerinin bulunmadığını, BU HAYALİ İDDİAYI BİRLİKTE UYDURDUKLARINI açıklamıştır.
5. DELİL: Ebru Şimşek’in BAV davasına konu olan hayali iddiaları, daha önce de (Ebru Şimşek’in bu asılsız iddiayı ilk olarak ortaya attığı 1994 yılında başlayan soruşturma kapsamında) Cumhuriyet Savcılıkları tarafından araştırılmış, yapılan tahkikat sonunda bu İDDİALARIN MESNETSİZ VE GERÇEKDIŞI OLDUĞU anlaşılmıştır. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Ebru Şimşek’in aynı iddiaları hakkında (1999 yılında) İstanbul C. Savcılığı tarafından 12.08.1999 tarih ve 96/9848 Hz – 99/8409 K. sayılı TAKİPSİZLİK KARARI vermiştir. Bu takipsizlik kararı da kesinleşmiştir.
6. DELİL: BAV davasında şikayetini sürdüren diğer kişi olan Fatih Altaylı’nın “sanıklar bana hakaret içeren fakslar gönderdiler” iddiasının gerçekdışı olduğu, Kartal 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 96/381 E. – 98/508 K sayı ve 12.06.98 tarihli kesinleşmiş kararı, İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 01/261 E. - 02/335 K. Sayı ve 22.05.2202 tarihli kesinleşmiş kararı ve İstanbul Üniversitesi’nin söz konusu dosyaya sunduğu 28.01.2002 tarihli bilirkişi raporuyla anlaşılmıştır.
7. DELİL: DYP eski Genel Başkanı Sayın Mehmet Ağar ile o dönem DYP Genel Başkan Yardımcısı Sayın Celal Adan olan, deliller toplandıktan sonra, bu davada yargılanan kişilerin kendilerine karşı hukuka aykırı bir davranışlarının bulunmadığına KESİN KANAATLERİNİN GELDİĞİNİ ifade ederek 02.11.2004 ve 24.02.2005 tarihlerinde şikayetlerini geri çekmişlerdir.
8. DELİL: İddianamede isimleri bulunan diğer kişilerin tümü, 1999 operasyonunda gözaltına alınan hanımların anne ve babalarıdır. Bu kişiler, “eğer şikayetçi olmazsanız kızınızı bir daha göremezsiniz” diyerek korkutulup şikayetçi olmaya zorlanmışlardır. Evlatlarına kavuştuklarında ise, savcılığa ve mahkemeye başvurarak, kimseden şikayetlerinin bulunmadığını açıkça ifade etmişlerdir.
9. DELİL: İddianamede şantaj iddialarının sözde delili olarak gösterilen ve tutanaklarda “gizli kamera” olarak isimlendirilen eşyaların, SIRADAN BAHÇE KAMERALARI olduğu (Boğaziçi Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Avni Morgül tarafından hazırlanan 15/01/2002 tarihli bilirkişi raporu başta olmak üzere) çeşitli üniversitelerin bilirkişi raporlarıyla ortaya çıkmıştır.
10. DELİL: Hayal mahsulü şantaj iddialarının hiçbir delili ya da dayanağı yoktur. Bu tür iddiaların sözde kanıtı olarak basın mensuplarına teşhir edilen ve “şantaj kaseti” olarak gösterilmeye çalışılan CD’lerin, SIRADAN BELGESEL FİLMLER olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca basında kendilerine şantaj yapıldığı iddia edilen isimler, hem şantaj iddialarını hem de görüntülerinin çekildiği iddialarını her aşamada reddetmişlerdir.
11. DELİL: İddianamede sözde suç delili olarak zikredilen ve yasadışı bir eşya havası vermek için tutanaklarda “disket silici” olarak isimlendirilen elektronik eşyanın, her bilgisayarda kullanılan ve bilgisayara disket takmaya yarayan SIRADAN DİSKET SÜRÜCÜSÜ olduğu İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görevlendirilen, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Foto Film Şubede görevli bilirkişilerin 09.10.2006 tarihinde 06/26 E. sayılı dosyada yaptıkları tespitle ortaya çıkmıştır.
12. DELİL: Emniyet ifadelerinin ve emniyet tutanaklarının yasadışı olduğu açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bu tutanakları düzenleyen emniyet görevlileri İçişleri Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu’nun 10.12.2004 tarih ve 2004/73 Karar sayılı kararlarıyla İŞKENCE SUÇUNDAN MESLEKTEN İHRAÇ EDİLMİŞLER, bazıları işkence, irtikap ve görevi kötüye kullanma suçlarından hüküm giyerek cezaevine girmiştir. (İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 03/60 E. – 03/446 K. Sayılı kararı, Fatih 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 05/2121 E. – 06/278 K. Sayılı kararı) Bu görevliler hakkında işkence ve fena muamele suçlarından çok sayıda dava da devam etmektedir (İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi 05/273 E. Sayılı, İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi 06/80 E. Sayılı, Fatih 1. Asliye Ceza Mahkemesi 04/1295 E. Sayılı, Fatih 1. Asliye Ceza Mahkemesi 05/73 E. Sayılı, İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi 05/122 E. Sayılı, İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi 05/249 E. sayılı, Fatih 3. Asliye Ceza Mahkemesi 05/526 E. Sayılı, İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi 04/393 E. Sayılı davalar) Ayrıca söz konusu emniyet ifadelerinin geçersiz olduğu, İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından da kabul edilmiştir. Mahkeme 2007/339 E. Sayılı davanın 29.02.2008 tarihli duruşmasında “yasak usullerle alınan ifadelerin delil olarak değerlendirilemeyeceği CMK'nun 148. Maddeden anlaşıldığından” diyerek söz konusu emniyet ifadelerinin hükme esas alınamayacağını açıkça ifade etmiştir.
13. DELİL: İddianamede “Maddi Sömürü Düzeni” başlığı altında ortaya atılan iddiaların da tamamen asılsız ve hayal mahsulü olduğu ortaya çıkmıştır. Haksız çıkar iddialarının sözde delili gibi gösterilmeye çalışılan bir takım gayrı menkul satışlarının ya hiç gerçekleşmediği, ya da bunları satanların gelirlerini kendilerinin kullandığı bizzat ilgilisi durumundaki tanıkların beyanlarıyla tespit edilmiştir.
14. DELİL: Maliye Bakanlığı’nın denetim birimi olan Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) bu davada yargılanan BAV mensuplarının tümünün mal varlıklarını, şirketlerini, gelirlerini incelemiş, hiçbir suç unsuruna rastlamamış, bu gerçeği belgelendiren 28.06.2000 tarih ve B.07.0.MSK.0.02-MVA-19 sayılı, 27.07.2000 tarih ve GKR-2000-22-173/Müt-2 sayılı, 16.07.2001 tarih ve GKR-2001-22-173/Müt-1 sayılı 3 AYRI RAPORU dosyaya sunmuştur. Nitekim İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi, gözaltına alınan kişilerden zaptedilen tüm eşyaları, paraları, araçları, gayrı menkulleri sahiplerine iade etmiştir.
15. DELİL: BAV Davası iddianamesinde yer alan suçlamalar çeşitli savcılıklarda defalarca takipsizlik almıştır. Savcılıklar tarafından söz konusu iddialar incelenerek verilmiş olan bu TAKİPSİZLİK KARARLARI, Ağır Ceza Mahkemelerince verilen onama kararlarıyla KESİNLEŞMİŞTİR.
16. DELİL: Bu davada yargılanan kişilerin, güya Fulya Vanioğlu isimli bir kişiye kitap tercümesi yaptırdıkları ve ücret ödemedikleri iddia edilmiştir. İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 04/337 E. Sayılı davada 24.09.2004 tarihinde tanık olarak dinlenen Fulya Vanioğlu, KİMSENİN KENDİSİNİN EMEĞİNİ SÖMÜRMEDİĞİNİ, iddianın tamamen asılsız olduğunu açıkça anlatmıştır.
17. DELİL: Dava dosyasına “sanıkların telefon görüşmeleri” diye aktarılan tutanakların hiçbirinin davada yargılanan kişilere ait olmadığı, sanıklarla uzaktan yakından alakası bulunmayan, kim olduğu belli olmayan kişilerin oluşturduğu suni konuşmalar olduğu ve hepsinden öte bu tutanakların yasadışı nitelik taşıdığı ortaya çıkmıştır. Nitekim mahkeme dosyalarında BU TARZ BİR BANT KAYDI YOKTUR.
18. DELİL: Sayın Adnan Oktar’ın Harun Yahya müstear adıyla kaleme aldığı eserleriyle ilgili İTHAMLARIN BİLİMDIŞI VE GERÇEKDIŞI OLDUĞU, İlahiyat Fakülteleri’nin (Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mehmet Bayrakdar, Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu, Prof. Dr. Mevlüt Güngör, Prof. Dr. Saim Yeprem, Prof. Dr. Salih Akdemir, Doç. Dr. Ömer Özsoy, Doç., Doç. Dr. İlhami Güler, Dr. Mehmet Paçacı başta olmak üzere) öğretim görevlileri tarafından bu eserler hakkında düzenlenen bilirkişi raporlarıyla belgelenmiştir.
19. DELİL: Davada yargılanan kişilerin Babuna Kampanyası kanalıyla haksız gelir temin ettikleri şeklindeki iddianın gerçekdışı olduğu, BAV Camiası’nın bu kampanyayla ilgisinin bulunmadığı ve söz konusu kampanyada herhangi bir usulsüzlük bulunmadığı 5 AYRI YARGI KARARIYLA (İstanbul C. Savcılığı’nın 99/60752 Hz – 00/3849 K sayı ve 07.04.2000 tarihli, İstanbul C. Savcılığı’nın 00/66717 Hz – 01/3331 K sayı ve 15.03.2001 tarihli, Fatih C. Savcılığının 99/15799 Hz – 00/1718 K sayı ve 02.03.2000 tarihli takipsizlik kararları ve yine bu kararları onayan Ağır Ceza Mahkemesi Müteferrik kararları) kesinlik kazanmıştır.
20. DELİL: Davada yargılanan kişilere ait şirketlerin tüm defterleri, kazançları, gelirleri, hesapları en ince ayrıntısına kadar incelenmiştir. Bu incelemelerin tümü usulsüz kazanç iddialarını çürüten resmi raporlara dönüşmüştür.
www.ebrusimsekolayininperdearkasi.com adresinde bulabilirsiniz.
Bu tam sayfa ilan
27 Mart 2008 Perşembe
Vakit, Yeni Şafak
28 Mart 2008 Cuma
Vakit, Milli Gazete, Yeni Şafak, Türkiye, Önce Vatan
29 Mart 2008 Cumartesi
Vakit, Yeni Şafak, Türkiye, Önce Vatan, Yeni Çağ
30 Mart 2008 Pazar
Vakit, Milli Gazete, Yeni Şafak, Türkiye, Önce Vatan, Yeni Çağ
mesajkutusu.blogspot.com
Sitemiz kez ziyaret edilmiştir
Hz. Mehdi'nin Çıkış Alametleri: Kuyruklu Yıldızın Doğması
"O gelmeden önce, doğudan ışık veren bir kuyruklu yıldız görünecektir." (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 53)
"O yıldızın doğması, Güneş ve Ay tutulmasından sonra olacaktır. " (Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 32)
Hadislerde belirtildiği gibi:
- 1986 yılında (Hicri 1406'da) yani 14. yüzyıl başlarında "Halley" kuyruklu yıldızı Dünyamız'ın yakınından geçmiştir. Bu kuyruklu yıldız parlak ışıklı bir yıldızdır.
- Hareket yönü doğudan batıya doğrudur.
- 1981 ve 1982 (Hicri 1401-1402) yıllarında meydana gelen Ay ve Güneş tutulmaları olayından sonra ortaya çıkmıştır.
Bu yıldızın doğuşunun da diğer çıkış alametleri ile aynı zamanda meydana gelmesi, Halley kuyruklu yıldızının hadiste işaret edilen yıldız olduğunu doğrular niteliktedir.
Başka bir hadis-i şerifte de Mehdi'nin alametlerinden olan kuyruklu yıldız hakkında şu bilgiler verilmiştir:
"Şark tarafından bir kuyruklu yıldız doğup aydınlık verecektir. Onun her günkü irtifi (geçiş yönü) meşrıktan mağribedir (doğudan batıya doğrudur). "(Mektubat-ı Rabbani, 2/258)
Tarih boyunca bu kuyruklu yıldızın geçtiği zamanlarda Müslümanlar açısından çok önemli hatta dönüm noktası sayılabilecek hadiseler meydana gelmiştir. Bunlardan bir kısmı Peygamberimiz (sav)'den aktarılan rivayetlerde de bildirilmiştir.
Bu yıldız ilk çıktığında;
- Hz. Nuh (a.s.) kavmi helak olmuştur.
- Hz. İbrahim (a.s.) ateşe atılmıştır.
- Hz. Musa (a.s.) ile uğraşan Firavun ve kavmi yok edilmiştir.
- Hz. Yahya (a.s.) öldürüldüğünde de görülmüştür.
- Hz. İsa doğmuştur.
- Resulullah Efendimiz (sav)'e ilk vahiy gelmeğe başlamıştır.
- Osmanlı Devleti tarih sahnesinde yer almaya başlamıştır.
- İstanbul, Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilmiştir.
Halley Kuyruklu Yıldızı Hakkında Bazı İlginç Rakamlar
Halley kuyruklu yıldızı ile ilgili bazı sayıların "19" sayısının tam katları olması oldukça dikkat çekicidir:
Halley Kuyruklu Yıldızı 76 yılda bir geçiyor. 76 = 19 x 4
Bu yıldız en son Hicri 1406’da görüldü. 1406 = 19 x 74
Bu konuyla ilgili bir diğer dikkat çekici durum da şudur: Yukarıda da hesapladığımız gibi Halley yıldızının geçmiş olduğu Hicri 1406 yılı 19'un tam 74 katıdır. "74" sayısı ise aynı zamanda Kuran-ı Kerim'de 19 mucizesine işaret edilen MÜDDESSİR Suresi'nin sıra numarasıdır.
Bilindiği gibi Kuran'ın Müddessir Suresi'nin (74. sure) 30. ayetinde "19" sayısının müminler için bir rahmet, inkar edenler için ise bir fitne vesilesi olduğu bildirilmektedir.
Halley kuyruklu yıldızının 19 ile olan bu mucizevi bağlantısı da, kafirler için bir fitneyi, müminler için ise bir rahmeti müjdelediğine işaret ediyor olabilir.
Müddessir Suresi'nin 1. ve 2. ayetlerinde Hz. Muhammed (sav)'e "EY ÖRTÜNEN! KALK ve KORKUT" buyurulmaktadır. Bu, ayetlerin açık anlamıdır. Fakat bu ayetlerin ahir zamana yönelik ikinci bir örtülü, gizli bir işaretleri de bulunabilir. Belki de "EY GİZLENEN" denilerek Resulullah Efendimizin soyundan gelecek olan ve Hicri 1406'da çıkış alametlerinden biri (Kuyruklu yıldızın doğuşu hadisesi) belirecek olan Hz. Mehdi'ye işaret ediliyor olabilir.
74 Müddessir Suresi
1. Ey örtüsüne bürünen
2. Kalk ve korkut (uyar)
Müddessir: örtünen-bürünen-gizlenen demektir.
Bir başka büyük mucize ve işaret ise Halley yıldızının 1986 (Hicri 1406)' daki geçişinin, Hz. Muhammed (sav)'in peygamberlikle vazifelendirildiği MS. 607'den bu yana 19. GEÇİŞİ olmasıdır.
mesajkutusu.blogspot.com
Sitemiz kez ziyaret edilmiştir
KAMUOYUNA ÖNEMLİ DUYURU: “KOMÜNİST DERİN DEVLET ÇETESİ”NE TÜRKİYE’Yİ BÖLDÜRMEYECEĞİZ
Kamuoyuna yaptığımız pek çok duyuruda sözünü ettiğimiz bu çete ve bu çetenin fikri temelinin çöküşü hakkındaki bazı gerçeklerin bilinmesinde fayda bulunmaktadır.
- Komünist Derin Devlet Çetesi yurt dışı kaynaklı bir oluşumdur. Kendilerine Türk Milleti'nin asla destek olmayacağını ve asla iktidara sahip olamayacaklarını anlayan bu karanlık güç, çareyi ülkeyi dış güçlere teslim etmekte bulmuş ve onların her isteklerin kayıtsız şartsız yerine getirir hale gelmişlerdir.
- Darwinist-Komünist ideolojiyi savunan bölücü örgüt PKK da, bu karanlık çetenin bir koludur. Örgütün dine ve Müslüman-milliyetçi inanca düşman olması, Komünist Derin Devlet Çetesi'nin gerçek bakış açısını göstermektedir. Ana hedef PKK'nın sadece bölgesel hakimiyeti değil, PKK desteğiyle Türkiye'nin Batısı'nda da komünist rejim oluşturmak ve Türkiye’yi Doğu Komünist Türkiye, Batı Komünist Türkiye olarak ikiye ayırmaktır. Ülkemizi bölmek için çabalayan bu çete, bu uğurda devletimize tuzak kurmaya, devletin kurumlarını birbirine düşürmeye çalışmış, ülkemizi karıştırmaya uğraşmıştır.
- Komünist Derin Devlet Çetesi’nin, Türkiye’nin aydınlık ve müreffeh bir ülke olması gibi bir hedefi yoktur. Bu çetenin nihai hedefi, İslamiyetin yok olması ve komünist ideallere ulaşılmasıdır. Ülkenin mahvolması bunları ilgilendirmez.
- Komünist Derin Devlet Çetesi’nin ana ideolojisi Darwinizm’dir. Türk Devletini, Darwinist-ateist yapmak isteyen, ülkemizde ayrımcılığı körükleyen, ülkemizin bölünüp parçalanması için var gücüyle çalışan, 100 yılı aşkın bir süredir devam eden Komünist Derin Devlet Çetesi, Darwinizm ortadan kalkınca, ilk defa Türkiye’de her yönüyle bozguna uğramış, hem gücünü, hem itibarını hem de devlet kurumlarındaki hakimiyetini kaybetmiştir.
- Bu çete, Türk Milleti’nin Allah’a inanmasından ve Darwinizm’i reddetmesinden şiddetle rahatsız olmuş ve ideallerini gerçekleştirememenin hüsranını yaşamıştır.
- Milletimizden tamamen ayrı bir fikir ve ahlak yapısına sahip olan bu çetenin mensupları son derece acımasız ve insafsız bir yapı sergilemekte ve her türlü kanunsuzluğa yönelmektedirler. Fakat ideolojilerini ve etkilerini ülkemiz üzerinde yitirdiklerinden, kendi emellerine ulaşmak için kullanmış oldukları silahlı eylemler ve psikolojik savaş teknikleri de, ülkemiz halkı üzerinde etkisiz olmaktadır.
- Karanlık çetenin emrindeki en önemli güç basındır. Şu anda tüm gücünü yitirmiş olan bu çete, bir kısım basın sayesinde gündem değiştirip gündem oluşturmaya, sahte deliller, sahte senaryolar üreterek kamuoyunu aldatmaya çalışmış, fakat bu aldatmaca da halkımız üzerinde başarısız olmuştur.
- Komünist Derin Devlet Çetesi üyeleri son zamanlarda taktik olarak kendilerini dindar göstermeye çalışmaktadırlar. Tıpkı komünist lider Lenin’in “iki ileri bir geri” taktiğinde olduğu gibi, halkımızı aldatmak için yine bir oyun peşindedirler. Kendilerini dindarmış gibi veya dine taraftarmış gibi ya da dinin bazı hükümlerini savunuyormuş gibi göstermeye uğraşmaktadırlar. Oysa gerçekte çete mensuplarının ortak özelliği din karşıtı olmalarıdır. Kullandıkları bu yöntem de çaresizliklerini göstermekte, Komünist Derin Devlet Çetesi’nin çöküşünü açıkça gözler önüne sermektedir.
- Komünist Derin Devlet Çetesi üyeleri şimdi ancak okumayarak, araştırmayarak, apaçık gerçekleri görmezden gelerek kendilerini “Taşkafa” denen bir zihniyetin içine sokmuşlardır. Oysa bu boşuna bir çabadır, Darwinizm ülkemizde tam anlamıyla mağlup olmuş durumdadır. Komünist Derin Devlet Çetesi’nin dayanağı olan bir ideoloji kalmamıştır.
- Darwinizm, hayatın kökeni konusunda açıklamasız kalmış aciz bir teoridir. Tek bir proteinin tesadüfen ortaya çıkmasının imkansız olduğunun anlaşılması ile kesin olarak geçersiz kılınmıştır. Yapılan olasılık hesapları insan vücudunda işlev gören ortalama bir proteinin tesadüfen ortaya çıkma ihtimalinin 10950'de bir, yani imkansız olduğunu göstermiştir. (Matematikte 1050'de 1'den küçük ihtimaller "sıfır ihtimal" kabul edilirler.)
- Darwinizm’in çöküşünü gösteren ikinci en büyük delil ise milyonlarca yaşayan fosilin Türkiye ve dünya çapında sergilenmesi olmuştur. Tek bir ara fosil olmayışının ve canlıların milyonlarca yıl boyunca hiçbir değişime uğramadıklarının sergilerle açıkça ispat edilmesi, Komünist Derin Devlet Çetesi’ni psikolojik yönden yıkıma uğratmıştır.
- Türkiye artık Darwinizm savunucularıyla ve dolayısıyla komünist düşünce yapısıyla alay etmektedir. Bu karanlık çetenin ve Darwinizm aldatmacasının 1980’lere kadar gerçekleri bilmeyenler üzerinde kendilerince bir etkisi olmuştur. Fakat bu tarihten sonra, özellikle son yıllarda artan bir hızla bu çetenin üyeleri tam anlamıyla perişan duruma düşmüşlerdir.
Sedat Altan
Bilim Araştırma Vakfı Başkanı
Bu tam sayfa ilan 26 Mart 2008 tarihinde Milli Gazete, Önce Vatan, Vakit ve Yeni Şafak gazetelerinde yayınlanmıştır.
Sitemiz kez ziyaret edilmiştir
FATİH ÜNİVERSİTESİNDE (İSTANBUL) FOSİLLER VE EVRİMİN ÇÖKÜŞÜ
Konferansın konuşmacısı, Doğa ve İnsan Sağlığı Derneği’nin başkanı Dr. Cihat Gündoğdu oldu.
DR. CİHAT GÜNDOĞDU’NUN KONUŞMA ÖZETİ
Evrim teorisinin temelleri 1800'lü yıllarda önce Lamarck, ardından da Darwin tarafından atılmıştı.
Lamarck 19. yüzyılın başında ilk olarak kapsamlı bir Evrim teorisi iddiasıyla ortaya çıkmıştı. Ona göre Evrim mekanizması "kazanılan özelliklerin nesilden nesile aktarılması" şeklinde işliyordu. Yani canlıların yaşamları sırasında uğradıkları değişiklikler yeni nesillere de iletilebiliyordu. Mesela zürafalar, aslında bir zamanlar ceylan benzeri bir hayvan türüydüler, ama ağaçların yüksek dallarındaki yapraklara erişmek amacıyla yaptığı hareketler güya boyunlarının uzamasına sebep olmuştu.
Darwin, Lamarck'ın bu teorisini "doğal seleksiyon" adı verilen ikinci bir açıklama ile güçlendirdi ve bugün bildiğimiz evrim teorisini ortaya attı. Doğal seleksiyon, en basit tanımla, güçlü ve doğal ortama ayak uydurabilen canlıların hayatta kalması demekti. Darwin'e göre canlıların ortak bir kökeni vardı ve canlılar Lamarck'ın ortaya attığı şekilde farklılaşıyorlar sonra da bu farklılık doğal seleksiyon yoluyla seçiliyordu.
Oysa hem Lamarck hem de Darwin bu iddialarını ortaya atarken genetik biliminden habersizdiler. 1900'lü yılların hemen başlarında genlerin ve kromozomların yapısı keşfedildi ve bunun üzerine genetik bilimi inşa edildi. Kazanılan özelliklerin bir sonraki nesle aktarılamayacağı anlaşıldı. Tüm bunlar Darwin'in iddialarını da çürütmüş oldu.
Bu teorilerin çökmesiyle beraber Evrimciler de iddialarında revizyonlara gittiler ve yeni teoriler ortaya koymaya çalıştılar. Bu revizyonlardan birisi "sentetik evrim teorisi" adı verilen ve mutasyonlara dayandırılan bir teoriydi.
Mutasyonlar canlıların genetik materyalinde meydana gelen hasarlardı. Bunlar hücrenin çekirdeğindeki DNA'ya zarar veriyorlardı. Hardal gazı, nitrik asit gibi kimyasal maddeler, X ışınları veya radyasyon ışınımları bu zarara yol açan başlıca etkenlerdi. Ancak gerek DNA'nın yapısının incelenmesi, gerekse mutasyonların oluşumu Evrimcilerin iddialarını kesin olarak reddetmişti.
Öncelikle mutasyonlar sonucunda DNA'da bir "hasar" meydana geliyordu ve bunların %99'u öldürücü nitelikte oluyordu. Meydana gelen mutasyonlar net olarak canlıya zarar veriyordu. Öte yandan mutasyon sonucu DNA'ya yeni bilgilerin eklenmesi söz konusu değildi. Bu yüzden yeni bir organel ya da yeni bir özellik bu şekilde açıklanamazdı.
Çok önemli bir nokta da, canlıların organlarının çok parçalı olduğu ve bu parçaların birinin eksikliğinde organın çalışmayacağı idi. Örneğin gözün işlevini görmesi için sahip olduğu 40’a yakın organelin bir arada ve mükemmel biçimde çalışması gerekliydi. Bu parçaların tümünün bir anda mutasyonla oluşması ise imkansızdı.
Son olarak da meydana gelen bir mutasyonun bir sonraki nesle aktarılabilmesi için üreme hücrelerinde meydana gelmesi zorunluydu. Bir insanın vücudu, örneğin gözü mutasyon sonucunda orjinal formundan uzaklaşabilirdi, ama bunun sonraki nesillere geçmesi mümkün değildi.
Tüm bunların gösterdiği sonuç ise, canlılığın tesadüflerle ortaya çıkmasının ve "biyolojik birer kaza" olarak tanımlayabileceğimiz mutasyonlarla gelişmesinin imkansız olduğuydu. Canlılar çok karmaşık yapılara sahiptiler ve bu kadar karmaşık bir sistem, ancak bilinçli bir yaratılışla ortaya çıkabilirdi. Evrim bu gerçeği gizlemek istiyor, ama bilim tarafından ısrarla yalanlanıyordu. Bu ise, Allah'ın varlığının ve yaratışının açık bir deliliydi.
FOSİL KAYITLARI EVRİMİ YALANLIYOR
Canlıların kökenini araştırmak için başvurulabilecek en somut deliller, fosil kayıtlarıdır. Çünkü Evrim gerçek olsaydı, bu süreci doğrulayacak yüz milyonlarca "ara-geçiş formu"nun bulunmuş olması gerekirdi. Yani örneğin bir omurgasızdan (daha ilkel) bir omurgalıya (daha kompleks) evrimleşme sürecinde, çok sayıda yarı omurgalı-yarı omurgasız canlının yaşamış olması gerekirdi. Oysa bugün elimizde bunlara ait bir tek fosil bile yoktur. Bulunan tüm fosil örnekleri, canlılığın hiçbir evrim geçirmediğini, aksine bugün nasıllarsa ilk yaratıldıklarında da aynı mükemmel özelliklere sahip olduklarını göstermiştir.
Nitekim dünya üzerindeki canlılığın ilk izleri, Kambrien Dönem adı verilen zaman dilimine aittir. Fosil kayıtlarında canlılar bu dönemde "birdenbire" ortaya çıkarlar.
Başlangıçta umduğu fosillerin bir türlü bulunamadığını görünce, fosil kayıtları ve teorisinin birbirleriyle tutarsızlığını açıklamak için Darwin'in bulduğu çözüm, fosil kayıtlarının çok eksik olduğunu iddia etmek olmuştur. Oysa şu anda Darwin'in döneminden beri 150 sene geçti ve fosil kayıtları çok fazla miktarda arttı. Bugün 250.000 farklı türün fosili elimizde mevcut ancak durum başlangıçtan pek farklı değil. Hala Darwin'in bulunmasını umduğu fosillerden iz yoktur. Fosil kayıtları evrimi değil, yaratılışın bilimsel bir gerçek olduğunu kesin olarak ortaya koymuştur.
Fosil kayıtlarındaki bu büyük boşluk karşısında, evrimciler çeşitli fosilleri bazı zorlama ve çarpıtmalarla ara geçiş formu olarak tanıttılar. Evrimcilerin insan-maymun arasındaki geçiş formu olarak gösterdikleri fosillerin hepsi, ya soyu tükenmiş veya halen yaşamakta olan maymun türlerine, ya da özgün bazı insan ırklarına aitti. Dünya üzerinde hiçbir zaman yarı insan-yarı maymun bir canlı yaşamamıştı. Bu canlılar, sadece evrimcilerin hayal gücünde ve bu hayal gücüne dayanarak ürettikleri resim ya da maketlerde varolmuşlardı.
EVRİM SAHTEKARLIKLARI
Bu konuda en bilinen örnekler Piltdown Adamı ve Nebraska Adamı'dır.
Piltdown Adamı'nda modern bir maymunun çene kemiği ile birkaç dişi bir insan kafatası ile birleştirilmiş ve sözde fosil, kimyasallarla eskitilmişti. 1912 yılında yapılan bu sahte fosil onyıllarca evrimin en büyük delili sayıldı. Ancak 1949'da British Museum'dan Kenneth Oakley, flor testi adı verilen yeni bir yaş belirleme metodunu Piltdown Adamı üzerinde kullanınca gerçek ortaya çıktı. Kafatası 500 yıl önce ölmüş bir insana, çene kemiği de yeni ölmüş bir maymuna aitti. Dişler de bir insana aitmiş izlenimi vermek amacıyla sonradan eklenmişti.
Nebraska Adamı örneğinde ise, 1922 yılında bulunan bir tek dişe dayanılarak bir iddia ortaya atılmış, hatta bu "yarı maymun-yarı insan" yaratığın ailesi ve kullandığı aletler bile çizilmişti. Ancak 1927 yılında bu dişin ait olduğu fosilin diğer parçaları da bulundu. Fosil Prosthennops adı verilen yabani Amerikan domuzunun soyu tükenmiş bir cinsine aitti. Bunun ardından Nebraska Adamı'nın ve ailesinin tüm rekonstrüksiyonları literatürden çıkartıldı. Evrimcilerin iddialarını gerçekmiş gibi göstermek için başvurdukları bu sahtekarlıklar, bilim dünyası tarihine skandal olarak geçti.
Böylece Dr. Gündoğdu, slayt gösterisiyle sunduğu konuşmasının sonuna geldiğinde evrimcilerin hiçbir tutarlı iddia ortaya koyamadıkları, iddialarını destekleyen hiçbir fosil kaydı bulunmadığı, evrimin bilimsellikten uzak bir "inanç" olduğu ve Yaratılış Gerçeği bir kez daha anlaşılmış oldu.
Sitemiz kez ziyaret edilmiştir
Hz. Mehdi'nin Çıkış Alametleri: Depremlerin Çoğalması
Peygamberimiz (sav) yukarıdaki hadisinde "depremlerin çoğalmasını" ahir zaman öncesinde meydana gelecek alametlerden biri olarak ifade etmiştir. Gerçekten de 20. yüzyıl da on binlerce kişinin hayatını kaybettiği depremlerle tarihe geçti. Kobe’deki şiddetli deprem, Türkiye’de, Tayvan’da, Yunanistan’da ve Meksika’da birbiri ardınca gelen depremler ahir zamana bakan çok önemli işaretler içermektedir.
"Ümmetimde zelzeleler olur. Öyle ki, bu zelzelelerde on bin, yirmi bin, otuz bin kişi ölür. Allah, bu ölümü muttakilere öğüt, müminlere rahmet, kafirlere ise azap kılar." (İbni Asakır, Geleceğin Tarihi 1, Orhan Baytan, Mevsim Yayıncılık, sf.81)
Barınacak evler, sizi taşıyacak hayvanlar bulamayacağınız zaman yaklaşmıştır. Çünkü evlerinizi depremler yıkacak, hayvanlarınızı yıldırımlar yakıp kömüre çevirecektir. (Nuaym bin Hammad, Geleceğin Tarihi 1, sf.82)
Bu ümmetin sonradan gelen nesilleri önceden gelip geçenlere (çeşitli ithamlar ve bahanelerle) hakaret ettiği zaman artık kızıl rüzgarları, (zelzeleyi) yere batışı (hasfı) veya suret değiştirmeyi (meshi) (veya gökten taş yağmasını (kazfi)) bekleyin. (Tirmizi, Fiten 39, sf.2211, Kütüb-i Sitte, cilt 14, sf.341
Ahir zamanda eğlencelerin ve çengilerin meydan aldığı ve içkinin de mubah addolunduğu zaman yere batma, taş yağma zuhur edecek ve insan kılığından çıkma olacaktır. (Hz. Sehl İbni Saad, Ramuz El Ehadis, cilt 2, sf.302/8)
İlim kalkmadıkça, depremler çoğalmadıkça, zaman kısalmadıkça, fitneler zahir olmadıkça, cinayetler çoğalmadıkça kıyamet kopmaz. (Buhari, İbni Mace, Kıyamet Alametleri, s.108)
Güneş bir alamet olarak doğmadıkça Mehdi çıkmaz. (Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sf.33)
Güneş'te böyle büyük bir patlama olayı ilk kez, içinde bulunduğumuz yüzyılda meydana gelmiştir.
Bu kadar işaretin birarada ve çok kısa bir zaman dilimi içinde art arda gerçekleşmesi tesadüf değildir. Bu işaretler inanan kullar için birer müjdedir.