AHİR ZAMANDA ORTADOĞU'DA NELER OLACAK?

Peygamberimiz (sav)'in ahir zamanda meydana gelecek olaylarla ilgili olarak dikkat çektiği bölgelerin başında Ortadoğu gelmektedir. Nitekim hadislerde belirtilen alametlerin büyük çoğunluğu da Ortadoğu'da zuhur etmiştir. Bunun yanı sıra Peygamberimiz (sav)'den bölge hakkında çok sayıda başka rivayetler de bulunmaktadır. Bu rivayetlere genel olarak bakıldığında dikkati çeken ortak nokta ise Ortadoğu topraklarında karışıklıkların, fitnelerin ve büyük olayların Hz. Mehdi çıkıncaya kadar yaşanmaya devam edeceğidir.

Mekke, Medine, Kudüs, Şam, Bağdat, ve İstanbul gibi şehirlerin de içinde bulunduğu Ortadoğu bölgesi tarih boyunca Allah'ın mübarek peygamberlerinin yaşadığı, üç semavi dinin de doğuşuna tanıklık etmiş ve her dinin kutsal mekanlarının inşa edildiği kutlu bir bölge olmuştur. Tarih sahnesinde hep başrolde olmuş bir bölgenin ahir zaman gibi muhteşem olayların yaşanacağı bir dönemde de ön planda olacağı ahir zaman hadislerinde belirtilmektedir.

Peygamberimiz (sav), Allah'ın izniyle hadislerinde, ahir zamanın alametlerini son derece detaylı biçimde anlatmıştır. Hadislerdeki bilgilere göre ahir zamanın ilk dönemini oluşturacak kargaşa ve bozulmaların ardından Yüce Allah, güzel ahlaktan uzaklaşıp, dejenerasyona uğrayan toplumları doğru yola iletmek için ‘Mehdi' (doğruya götüren) sıfatını taşıyan üstün ahlaklı bir kulunu vesile kılacaktır. Hz. Mehdi, İslam dünyasını bir çatı altında toplayacak ve ikinci kez dünyaya gelecek olan Hz. İsa ile birlikte Kuran ahlakının dünyaya hakim olmasına vesile olacaktır. Bu müjdeli haberin gerçekleşmesi Allah'ın izniyle çok yakındır. İnananlar, dünya tarihinin en özel ve en görkemli zamanlarından biri olacak bu günleri, heyecan ve coşku içinde beklemektedirler.

Günümüzde dünyada yaşanan olaylar dikkatli bir biçimde analiz edilir, Kuran ayetleri ve hadisler ışığında değerlendirilirse ahir zamanın ilk döneminin yaşanmaya başlanmış olduğu açıkça görülecektir. Yeryüzünde savaş ve çatışmaların, terör, şiddet, anarşi ve kargaşanın, katliamların, işkencelerin ve ahlaki dejenerasyonun giderek artmış olması hadislerde bildirilen alametlerden yalnızca birkaçıdır.

Bu durum aynı zamanda tüm inanç sahiplerini de hadislerde bildirilen ahir zaman alametleri konusunda daha detaylı araştırmalar yapmaya ve alametler üzerinde daha çok düşünmeye sevk etmektedir.

Biz de bu yazımızda ahir zaman hadislerinde sık sık adı geçen, yaşanacak olaylarda dikkat çekici bir biçimde ön plana çıkan bir bölgeden yani günümüzdeki ismiyle ORTADOĞU'dan bahsedeceğiz.

Hadislerde yer alan bilgilere göre, Ortadoğu olarak adlandırılan bu bölgenin Hz. İsa'nın gelişi ve Hz. Mehdi'nin çıkışından önce tanıklık edeceği birçok olay bulunmaktadır. Hatta hadislerden, bu kutlu şahısların çıkışlarından sonra da bu topraklarda pek çok gelişme yaşanacağı anlaşılmaktadır. Öte yandan Ortadoğu, tarih boyunca hep önemli hadiselere sahne olmuş, semavi dinlerde de önemli bir merkez olarak geçen ve pek çok peygambere de yurt olmuş özel bir bölgedir. Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde, bölgenin geçmişte olduğu gibi ahir zamanda da önemli bir merkez olacağına dair işaretler vardır. (En doğrusunu Allah bilir)

Ortadoğu Tarih Boyunca Birçok Açıdan Önemli Bir Merkez Olmuştur

Günümüzde Irak, İran, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin ve -kısmen de- Türkiye gibi ülkelerin de içinde bulunduğu bu bölgenin genel adı olan Ortadoğu, tarih boyunca gerek stratejik konumu ve sahip olduğu maddi zenginlikler gerekse de tüm semavi dinlerin mensupları için ifade ettiği önem ve manevi yönü açısından çok büyük bir değere sahip olmuştur.

Örneğin; Dünya petrol rezervlerinin yaklaşık üçte ikisinin (% 65.3), dünya bilinen doğalgaz rezervlerinin ise üçte birinden biraz fazlasının (% 36.1) Ortadoğu'da bulunması bölgenin neden maddi yönden bu kadar değerli olduğunun göstergesidir. Bu cazibe nedeniyle bölge geçmişte, birçok mücadele, savaş ve güç oyunlarına tanık olmuştur.

Bölgenin tarihsel geçmişini incelediğimizde karşımıza çıkan diğer bir önemli bilgi ise günümüzde Ortadoğu olarak adlandırılan coğrafyanın belli başlı birkaç önemli şehir merkezinin, her dönemde tüm dünyanın gözünün üzerinde bulunduğu merkezler olduğudur.
Bunun en çarpıcı örneklerinden biri Kudüs'tür. Manevi değeri çok büyük olan bu şehir, pekçok büyük savaşa tanıklık etmiş ve birçok kez de farklı yönetimlerin hakimiyeti altına girmiştir. İçinde bulunduğumuz yıllarda Kudüs, dünya kamuoyunda sıcak bir gündem oluşturmaktadır. Üç Semavi dinin de mensupları için büyük önem arzeden bu şehir, bu yönüyle de farklı bir önem kazanmaktadır.

Bir diğer önemli örnek ise Konstantiniyye veya günümüzdeki ismiyle İstanbul'dur. Yüzyıllar boyunca pekçok devletin sahip olmak istediği bu değerli şehrin fethi Osmanlı'ya nasip olmuştur. Tüm dünya devletleri üzerinde bıraktığı olumlu etkiler günümüzde halen konuşulan Osmanlı İmparatorluğu'nda 500 yıla yakın bir süre boyunca yönetim merkezi olmuş bu şehir, günümüzde de gerek yeri ve stratejik önemi, gerek tarihi ve kültürel birikimiyle geçmişteki misyonunu halen sürdürmektedir. Ayrıca Osmanlı'nın yüzyıllar boyunca İslam dünyasının bayraktarlığını sürdürmüş olduğu halifelik makamının son olarak bu şehirde kalması diğer taraftan Hz. Mehdi'nin ortaya çıkacağı yere işaret olduğu belirtilen, kutsal emanetlerin İstanbul'da bulunması da bu şehrin önemini arttırmaktadır. Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde İstanbul'un ahir zamanın başka büyük olaylarına tanıklık edeceği de belirtilmektedir.

Ortadoğu'daki önemli şehir merkezlerinden bir diğeri ise hadislerde genellikle Şam ismiyle geçen ve kelime anlamı itibariyle Mekke ve Medine şehirlerini de kapsayan bölgedir. Bilindiği üzere, her yıl milyonlarca müslüman hac vazifelerini yerine getirmek ve Peygamberimiz (sav)'in yaşadığı kutsal toprakları görebilmek için bu bölgeyi ziyaret etmektedir. İslamiyetin sembolü ve merkezi olan bu bölgenin ahir zamanda yaşanacak olaylarda önemli bir rolü olacağını hadisler ışığında söyleyebiliriz.

Öte yandan Ortadoğu'yu genel anlamda tekrar ele alacak olursak bu bölgede tarih boyunca Yüce Allah'ın pek çok kutlu elçisi yaşamış ve Rabbimiz'in emirlerini insanlara tebliğ etmişlerdir. Müslümanlar, Yahudiler ve Hristiyanlar için kutsal kabul edilen birçok ibadet merkezi de bu bölgede bulunmaktadır. Bununla beraber, Allah'ın risaletini tebliğ eden mübarek elçilerin yaşadığı bu kutlu mekanlar geçmişte son derece mucizevi olaylara da şahitlik etmişlerdir. Bu bölge, aynı o dönemlerde olduğu gibi, "dünya tarihinin muhteşem dönemi" olarak nitelendirebileceğimiz ahir zamanda da pek çok önemli olayın yaşanacağı bir merkez olacaktır. (En doğrusunu Allah bilir) Gerçekten de günümüzde tüm dünyanın gözü bu bölgede yaşanan sıcak gelişmeler üzerindedir. Gerek "Büyük Ortadoğu Projesi"yle, gerek Irak Savaşı'yla bölge, sürekli olarak dünya kamuoyunda gündem teşkil etmektedir.

Peygamberler Yurdu: ORTADOĞU
Kuran'da peygamberlerle ilgili verilen bilgilere bakıldığında, ismi geçen peygamberlerin büyük çoğunluğunun tebliğ görevlerine günümüzde Ortadoğu olarak bilinen topraklarda başladıkları görülmektedir. Bu özelliği nedeniyle Ortadoğu bölgesi peygamberler yurdu olarak da adlandırılmaktadır. Hidayet önderleri olan peygamberlerin yaşadıkları yerlerdeki insanlar birçok mucizenin de bizzat şahitleri olmuşlardır.

Peygamberlerle ilgili olarak yaşanan olaylardan bazılarını kısaca hatırlayacak olursak;
- Hz. Nuh, Mezopotamya olarak bilinen yerde kavmine tebliğ yapmış, Allah'ın kendisine inşa etmesini emrettiği gemi, tufan olayının ardından yine aynı bölgede bulunan Cudi Dağı'na oturmuştur.

- Hz. İbrahim Allah'ın emriyle oğlu Hz. İsmail ile birlikte Mekke'de Kabe'nin inşasına başlamıştır. Kavmi Hz. İbrahim'i ateşe atarak onu öldürmek istemiş fakat Yüce Allah ateşe esenlik olmasını emretmiştir.

- Hz. İbrahim'le aynı dönemde yaşayan Hz. Lut da bugün Lut Gölü veya diğer adıyla Ölü Deniz olarak da bilinen bölgede kavmine tebliğde bulunmuştur. İman etmeyen ve Allah'ın haram kıldığı işleri yapmayı sürdüren kavmi Allah'ın dilemesiyle helak olmuştur ve Rabbimiz bu helakı her dönemdeki insanlar için ibret vesilesi olacak bir olay kılmıştır.

-Hz. Musa ile beraber Mısır'dan çıkan ve belli bir süre göçebe bir kavim olarak varlıklarını devam ettiren İsrailoğulları, Hz. Davud zamanında Kudüs'te yerleşik düzene geçmişlerdir.

- Hz. Davud'un ardından Hz. Süleyman Kudüs'te tarihin gelmiş geçmiş en görkemli yapılarından biri olan Hz. Süleyman Mabedini inşa ettirmiştir. Cin ve şeytanların emrine verilmiş olması, kuşlar ve diğer hayvanlarla konuşabilmesi, rüzgara ve bakıra hükmetmesi insanların Hz. Süleyman'da şahit oldukları Rabbimiz'in lütfu olan mucizelerden bazılarıdır.

- Hz. İsa Kudüs'e çok yakın bir bölge olan Nasıra'da doğmuş, bu bölgede tebliğe başlamış ve Allah'ın kendisine vermiş olduğu özel bir ilimle insanlara birçok mucize göstermiştir. Aynı şekilde Hz. İsa'nın yeryüzüne ikinci gelişinin de Ortadoğu bölgesinde olacağı hadislerde bildirilmektedir.

-Hz. Muhammed (sav), Mekke'de doğmuş ve kendisine Ku-ran-ı Kerim burada vahyedilmiştir. Allah'ın kendisine bildirmiş olduğu gayb haberleri Peygamberimiz (sav)'in en büyük mucizelerinden biridir ve hadisler aracılığıyla bize ulaşan bu bilgilerin önemli bir bölümü ahir zaman ve ahir zamanda yaşanacak olaylarla ilgilidir. Gerçekten de içinde bulunduğumuz döneme bakıldığında bahsi geçen gelişmelerin birer birer yaşanmış olduğu ve günümüzde de gerçekleşmeye devam ettiği açıkça görülmektedir.

Ahir Zamanın Başlangıç Alametleri Ortadoğu'da Zuhur Etmiştir
Yazının başında da belirttiğimiz gibi, hadislerde ahir zaman olayları çok detaylı bir biçimde anlatılmıştır. Kimi zaman olayların vuku bulacağı mekanın bilgisi verilmiş, kimi zaman da özel bir zaman aralığına veya belirli bir tarihe işaret edilmiştir. Bu işaretler takip edildiğinde ise hemen hemen her özel durumun gerçekleştiği yerin Ortadoğu bölgesi olduğu görülmektedir. Hadislerde Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin çıkışından önce gerçekleşeceği bildirilen olaylardan bazıları şunlardır:
İran-Irak Savaşı

Ahir zamanda meydana gelecek önemli bir savaş hadiste şöyle haber verilir:
"Faris (İran) yönünden gelecek olan bir kavimdir ki, şöyle diyecekler: "Ey Araplar! Siz fazla taassuba kaçtınız! Siz bunlara gereği gibi hak tanımazsanız, sizinle hiç kimse birlik kurmayacaktır... Bir gün, onlara ve bir gün de sizlere verilsin, ve karşılıklı sözler tutulsun..." Onlar Mutık'a (yöredeki bir dağ adı) çıkacaklar, Müslümanlar oradan aşağı yazıya (Irak Ovası) inecekler... Müşrikler öbür yandaki Rakabe (petrol kuyularının çok olduğu bölge) denilen, simsiyah olan nehrin kenarında duracaklar... Aralarında savaş olacak: Her iki ordudan, Allah, zaferi kaldıracak." (Kıyamet Alametleri, Berzenci, s. 179)

Hadisi detayları ile inceleyelim:
- Faris yönünden gelecek olan: İran tarafından gelecek olan
- Faris: İran - İranlı
- Yazıya inecekler: Ovalık-Irak Ovası
- Mutık: Yöredeki bir dağın adı.
- Rakabe : Petrol kuyularının çok olduğu bölgedir.
"Allah, her iki ordudan zaferi kaldıracak..."
Bu hadisin de işaret ettiği gibi, İran-Irak Savaşı 8 yıl sürmüş ve binlerce kayıp verilmesine rağmen bir netice alınamamıştır. İki taraf da kesin bir üstünlük sağlayamamıştır.

Afganistan'ın İşgali
"Talikan'a (Afganistan'a) yazık oldu. Şüphesiz Allah Teala'nın orada altın ve gümüş olmayan hazineleri vardır.'' (Kitab-ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 59)
Hadiste Afganistan'ın ahir zamanda işgal edileceğine işaret vardır. Gerçekten de Rusların Afganistan'ı işgali olan 1979 yılı Hicri 1400 yılına, diğer bir ifadeyle Hicri 14. yüzyılın başlangıcına denk gelmektedir.

Orada altın ve gümüş olmayan hazineleri vardır...
Rivayetin bu bölümünde de Afganistan'ın maddi zenginliklerine dikkat çekilmektedir. Bugün Afganistan'da çeşitli sebeplerle işletilmeye açılmamış büyük petrol yatakları, demir havzaları ve kömür madenleri tespit edilmiştir.

Kabe Baskını ve Kabe'de Kan Akıtılması
"O'nun çıkacağı yıl, insanlar hacca, başlarında bir emir bulunmadan gidecekler... Hep birlikte Beyt-i Şerif'i tavaf edecekler, sonra Mina'ya indiklerinde, köpekler gibi birbirlerine saldıracak, hacılar soyulacak, kanlar Akabe Cemresinin üzerine akacak." (Kıyamet Alametleri, Berzenci, s. 168-169)

Hadiste "onun çıkacağı yıl" cümlesi ile, Mehdi'nin çıkış tarihinde Hac sırasında meydana gelecek bir katliama dikkat çekilmektedir. 1979 yılında, Hac sırasında gerçekleşen Kabe baskınında aynen böyle bir katliam yaşanmıştır. Bu kanlı Kabe baskını da ahir zamanın başlangıcının ve Mehdi'nin çıkışının diğer alametlerinin gerçekleştiği dönemin tam başında yani Hicri 1400 yılının ilk gününde, 1 Muharrem 1400 (21 Kasım 1979) tarihinde meydana gelmiştir.

Fırat'ın Suyunun Kesilmesi
"Mehdi'nin alametlerindendir: Fırat nehrinin durdurulması." (Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 39)
Gerçekten de Keban Barajı, Fırat Nehri'nin suyunu durdurarak kesmiştir.
"Resulullah buyurdu ki: Fırat Nehri'nin suyu çekilip altından bir dağ meydana çıkmadıkça kıyamet kopmaz...3 (Riyazü's Salihin, 3/332)
Keban Barajı ve Fırat Nehri üzerine sonradan kurulan diğer barajlar, betondan dev birer dağı andırmaktadır. Bu barajlardan (hadis-i şerifteki benzetmeye göre dağdan) altın değerinde servet dökülmektedir. Dolayısıyla barajlar "altın bir dağ" özelliği kazanmaktadır. (En doğrusunu Allah bilir) Ayrıca yakın zaman önce uydu yolu ile Fırat Nehri'nin altında altın yataklarının bulunduğunun tespit edilmesi de bu hadisin başka anlamlar içerdiğine işaret ediyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir)

Şam ve Mısır Meliklerinin Öldürülmesi
Ondan önce Şam ve Mısır melikleri (hükümdar, memleket sahibi) öldürülecektir..." (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 49)
Bu hadiste Mehdi'nin gelişinden önce Şam ve Mısır yöneticilerinin öldürüleceklerine dikkat çekilmektedir. Mısır'ın yakın tarihi incelendiğinde hadiste de belirtildiği gibi bir "meliğin" öldürüldüğü görülmektedir: 1970 yılında Mısır'ın başına geçen ve 11 yıl iktidarda kalan Enver Sedat. Enver Sedat 1981 yılında bir resmi geçit sırasında muhalifleri tarafından düzenlenen bir suikast sonucunda hayatını yitirmiştir.

Günümüzde Ortadoğu'da Yaşananlar Hadisleri Doğrulamaktadır
İçinde bulunduğumuz yıllarda Ortadoğu'da yaşanan gelişmelere bakıldığında yine hadislerdeki anlatımlarla çok büyük bir mutabakat gösterdiği görülmektedir. Bu konudaki en çarpıcı örnek ise Irak Savaşı ve beraberinde bölgede yaşanan gelişmelerdir. Bu noktada özellikle belirtmek isteriz ki bölgede yaşanan anlaşmazlıklar, savaşlar, işkence ve katliamlar Hz. Mehdi'nin zuhuruyla sona erecek, Hz. İsa'nın gelişi ile beraber Kuran ahlakı Allah'ın izniyle tüm dünyaya hakim olacaktır. Haksızlıkların yerini hak ve adaletlerin, işkence ve savaşların yerini barış ve hoşgörünün, sapkın ve dinsiz ideolojilerin yerini hak din olan İslam ahlakının alacağı günler çok yaklaşmıştır. Son yıllarda bu bölgede yaşanan gelişmeleri haber veren bazı hadisler ise şu şekildedir:

Bağdat'ın Alevlerle Yok Edilmesi
"Ahir zamanda Bağdat alevlerle yok edilir..." (Risalet-ül Huruc-ül Mehdi, Cilt 3, sf. 177)
2003 senesinde Irak Savaşı'nın ilk gününden itibaren Bağdat, en yoğun bombardımana tutulan şehirlerden biri olmuştur. Ağır bombardıman, geceleri Bağdat'ın tıpkı hadiste haber verildiği gibi alev alev yanmasına neden olmuştur. Bağdat'ın gazete ve televizyon haberlerine yansıyan görüntüleri, yukarıdaki hadiste dikkat çekilen alev alev olması ile tam olarak mutabıktır.
Şam, Irak, Arabistan'da Kargaşa
Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "...Öyle bela ve musibetler olacak ki, hiçbir kimse, sığınabileceği bir makam bulamayacaktır. Bu belalar Şam'ın etrafında dolanacak, Irak'ın üzerine çökecek. Arabistan yarımadasının elini ve ayağını bağlayacaktır... Onlar belayı bir tarafta defetmeye çalışırlarken, diğer taraftan o yine ortaya çıkacaktır." (Kenzul Ummal, Kitab-ul kıyame kısm-ul efal, c.5, s. 38-39)

Irak'ın Yeniden Yapılanması
"... Irak'a saldırılmadıkça kıyamet kopmaz. Ve Irak'taki masum insanlar Şam'a doğru sığınma yerleri ararlar. Şam yeniden yapılanır, Irak da yeniden yapılanır." (Kenzul Ummal, Kitab-ul kıyame kısm-ul efal, c.5, s. 254)
Hadiste Irak'ın yeniden inşa edileceğine dikkat çekilmektedir. Önce İran-Irak Savaşı, daha sonra Körfez Savaşı, son olarak da 2003'teki Irak Savaşı'nın ardından, Irak'ta pek çok şehir yerle bir olmuştur. Bu savaşın sonrasında yaşanan yağma olaylarının da etkisiyle büyük bir harabeye dönüşen Irak'ın yeniden inşa edilmesi mecburi hale gelmiştir.

Irak'ın Üçe Bölünmesi
"Irak halkı üç fırkaya ayrılır. Bir kısmı çapulculara katılır. Bir kısmı ailelerini geride bırakıp kaçarlar. Bir kısmı savaşır ve öldürülürler. Siz bunları gördüğünüz vakit kıyamete hazırlanın." (Yusuf el-Makdisi, Fera İdu Fevaidi'l Fikr Fi'l İmam El-Mehdi El-Muntazar)
Hadiste haber verildiğine göre, halkın bir grubu "çapulculara" katılacaktır. Savaş sonrasında otorite boşluğundan faydalanarak, Irak'ta büyük yağmalama olayları yaşanmıştır. Hadiste bir kısım halkın ise, bulundukları yerden bir an önce kaçmaya yeltenecekleri, hatta geride bıraktıkları ailelerini dahi düşünemez durumda olacakları haber verilmiştir. Gazetelerde bu yönde yer alan haberler dikkat çekicidir. Halkın bir kısmının ise, savaşa katılacağı ve öldürüleceği bildirilmektedir. Irak Savaşı sırasında da bir kısım insanlar çeşitli bölgelerde yaşanan çatışmalara katılmış ve hayatlarını kaybetmişlerdir.

Hadisler Işığında Önümüzdeki Dönemde Ortadoğu'da Yaşanacaklar
Açıkça görülmektedir ki Peygamberimiz (sav)'in ahir zamanda meydana gelecek olaylarla ilgili olarak dikkat çektiği bölge olan Ortadoğu'da belirtilen alametlerin büyük çoğunluğu zuhur etmiştir. Bunun yanı sıra Peygamberimiz (sav)‘den bölge hakkında çok sayıda başka rivayetler de bulunmaktadır. Bu rivayetlere genel olarak bakıldığında dikkati çeken ortak nokta ise Ortadoğu topraklarında karışıklıkların, fitnelerin ve büyük olayların Hz. Mehdi çıkıncaya kadar yaşanmaya devam edeceğidir. Bu konuyla ilgili hadislerden biri şu şekildedir:
Şam'da fitneler bir taraftan sakinleştikçe, diğer bir taraftan alevlenir. Gökten çağırıcı bir melek "Mehdi emirinizdir. Mehdi Halifenizdir" demedikçe de fitneler bitmez. (Mustafa Reşit Filizi, Risalet-ül Huruc-ül Mehdi, s. 63)
Hz. İsa ile birlikte yeryüzünde bulunacak olan Hz. Mehdi'nin çıkışı öncesinde Şam bölgesinde büyük karışıklıklar olacağı hadisten anlaşılmaktadır. Daha önce de söz edildiği gibi, Şam, Arapça'da kelime manası olarak "sol" anlamına gelir ve eskiden beri Hicaz bölgesinin (Mekke ve Medine şehirlerinin bulunduğu bölge) sol tarafında kalan ülkeleri ifade eder. Dolayısıyla bu hadis Ortadoğu bölgesinde halen devam eden çatışmaların kimi zaman azalıp kimi zaman artacağına ve ancak Hz. Mehdi çıkınca tam anlamıyla sona ereceğine işaret etmektedir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Ortadoğu'da yaşanacak olaylar yalnızca kargaşa, çatışma ve savaşlardan ibaret olmayacaktır. Hz. Mehdi, çıkışının ardından büyük bir çoğunluğu bu bölgede bulunan İslam dünyası ülkelerini biraraya getirecek, çok güçlü bir ekonomik ve siyasi birliğin oluşmasına vesile olacaktır. Hz. Mehdi, Hz. İsa ile bu bölgede buluşacak ve birlikte namaz kılacaklardır. Hz. Mehdi Tabut-u Sekine'yi ve kutsal emanetleri bulundukları yerden çıkaracaktır. Dünya tarihine damgasını vuracak daha pek çok önemli olayın yine bu bölgede gerçekleşeceğini hadisler ışığında ve İslam alimlerinin izahları doğrultusunda söyleyebiliriz. (En doğrusunu Allah bilir) Bahsi geçen olayları haber veren hadislerden bir kısmı şu şekildedir:

Hz. İsa'nın Gelişi
"...Allah (c.c) Meryem oğlu İsa (as)'ı yeryüzüne indirir. O da iki güzel elbise giymiş olarak ve avuçlarınıda iki meleğin kanatları üzerine koymuş olarak Şam'ın doğusunda beyaz minare yanına iner." (Tirmizi, Fiten 59)
"Daha sonra Hz. İsa Dımaşk'ın (Şam'ın) doğusundaki Beyaz minareye inecektir. İmam yerinden geriye çekilecek, Hz. İsa öne geçecek ve insanlara namazı kıldıracaktır." (Muhyiddin İbn-i Arabi, Futuhat-El Mekkiye, 366. bab, c. 3, s. 327)

Hz. Mehdi'nin Zuhuru
"Meşrik (doğu) cihetinden siyah bayraklar (taşıyan bir ordu) zuhur edecek, ..., onları görünce onlara derhal biat edin, kar üzerinde emekleyerek de olsa!" buyurdular. Çünkü o, Allah'ın halifesidir, Mehdidir." (İbn-i Mace; Kitabu-l Fiten, 4084)


Hz. Mehdi'ye Biat Edilmesi
‘Sonra da hilafet yeryüzünün en hayırlısı olan Mehdi'ye evinde otururken gelecektir.' (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-ül Ahir Zaman, s. 26)
"Rükun ile Makan arasında kendisine biat edilecektir...' (El Kavlü'l Muhtasar Fi Alametül Mehdiyy-il Muntazar, s. 42)
‘… Mehdi, Rükun ile Makan arasında oturur ve elini uzatarak biatları Kabul eder.' (El Kavlü'l Muhtasar Fi Alametül Mehdiyy-il Muntazar, s. 39-40)

Hz. Mehdi'nin Hicreti
"O, Kudüs-ü Şerif'e hicret edecektir. Bu hicretten sonra Medine tahrip edilip vahşilerin sığınağı olacaktı." (Kıyamet Alametleri, Berzenci, s.162)
"Süfyani'nin ordusu ile savaşırlar, ancak Sufyani galip gelir. Haşimi genç kaçar. Şuayp bin Salih de saklanarak Kudüs'e gelir ve Hz. Mehdi Şam'a ulaştığında onun için Kudüs'te bir ev hazırlar." (Nuaym bin Hammad, Kitabu-l Fiten, s.57)
Nuaym'ın, Selman b. İsa'dan rivayetine göre; "Mehdi Beyt-i Makdis (Kudüs)'de 14 yıl kalacak.." (Yusuf el-Makdisi, Fera İdu Fevaidi'l Fikr Fi'l İmam El-Mehdi El-Muntazar)
Yine Nuaym'ın Damra b. Hubeyb'den ve Meşayih'den rivayetine göre; Şuayb b. Salih kaçacak ve gizlice Kudüs'e gelecek. Daha sonra Mehdi'nin Şam'a gelmekte olduğu haberi ona ulaşınca, gidip Mehdi'ye katılacak ve yetkilerini ona devredecek. (Yusuf el-Makdisi, Fera İdu Fevaidi'l Fikr Fi'l İmam El-Mehdi El-Muntazar)

Hz. Mehdi'nin "Tabut-u Sekine"yi Çıkarması
"Antakya mağarasında "Tabut-u Sekine"yi çıkaracaktır. Şam'daki dağdan da gerçek Tevrat'ı çıkaracak ve bunun üzerine Yahudilerle tartışacak, birçok Yahudi Müslüman olacak." (Risaletül Huruc ül Mehdi, s.124-125)
"Mehdi, "Tabut-u Sekine"yi (Kutsal Sandığı) Taberiye gölünden çıkaracak." (Ikdı'd Dürer, s. 51)
"Ona Mehdi denilmesinin nedeni, gizli olan bir şeyin yolunu göstermesidir. Antakya denilen bir yerden "Tabut'u" (kutsal emanetler sandığını) ortaya çıkaracaktır." (Suyuti, el- Havi li'l Feteva, II. Cilt, s. 82)

Hz. Mehdi'nin İslam Birliği'ni Kurması
"O zatın (Mehdi'nin) üçüncü vazifesi, Hilafet-i İslamiyeyi İttihad-ı İslam'a bina ederek, İsevi ruhanileriyle ittifak edip din-i İslam'a hizmet etmektir." (İslam toplumunu birleştirmek ve Hrıstiyan alemi ile ittifak etmektir) (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sf. 9, Bediüzzaman Said Nursi)

Hz. Mehdi'nin Kutsal Emanetlerle Çıkması
"Mehdi, Peygamberimiz (sav)'in sancağı, gömleği, kılıcı, işaretleri, nuru ve güzel ifadesiyle yatsı vaktinde çıkar.' (Ali b. Sultan Muhammed el- Kari el-Hanefi, ‘Risaletül Meşreb elverdi fi mezhebül Mehdi')
‘Beytül Mukaddes'in hazinelerini, Tabut-u Sekine'yi, Beni İsrail sofrası ile levhaların madenlerini, Hz. Adem'in cübbesini, Hz. Süleyman'ın minberinin asasını ve Allah'ın Beni İsrail'e gönderdiği süt kadar beyaz olan eldivenleri çıkaracaktır.' (El Kavlü'l Muhtasar Fi Alametül Mehdiyy-il Muntazar, s.33)

Hz. Mehdi'nin İstanbul'u Manen Fethetmesi
‘Allah Konstantiniyye'yi (İstanbul'u) çok sevdiği dostlarının eliyle fethedecek... Onlardan hastalığı ve üzüntüyü kaldıracak.' (Kıyamet Alametleri, s.181)
‘Beldeler onun emrine girer. Allah-u Teala onun elinde Konstantiniyye'nin fethini müyesser kılar.' (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-ül Ahir Zaman, s. 56)
Hz. İbni Amr'dan (r.a.) rivayet edilmiştir: Peygamberimiz (sav) buyurdu ki: Ey Ümmet! Altı şey vardır ki; onlar olmadan kıyamet kopmaz… (altıncısı) medinenin fethi.
-Denildi ki : Hangi medine? (Hangi şehir?)
-Buyurdu ki: Konstantiniyye.
(*) Bu Konstantiniyye'nin Mehdi tarafından yapılacak fethidir. (Kıyamet Alametleri, 204 Ramuz-el Ehadis, 296)

Deccal'in Ortaya Çıkışı
Ebu Hureyre (ra)'den rivayete göre, Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur :
"...Onlar Şam diyarına (Kudüs) civarına gelince, Deccal ortaya çıkar." (Müslim, Fiten 34)
Hz. İsa ile Hz. Mehdi'nin Birlikte Kılacakları Namaz
"(Sabah) namazı için kamet okunur. O sırada Meryem oğlu İsa (as) (yeryüzüne) iner. (Mehdi) ona imamlık teklif eder. Fakat o, (Mehdi'yi) işaret eder." (Müslim, Fiten 34)
İmam Ebu Amr Osman b. Said El-Makarri'nin "sünen"inde: Cabir b. Abdullah (R.A)'dan rivayetine göre, Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Benim ümmetimden bir grup, daima hak üzere savaşırlar. Nihayet Meryem oğlu İsa, fecir vakti Beyt-i Makdis (Kudüs)'de nazil olacaktır. Ona şöyle denilecek: "Ey Allah (c.c)'ın peygamberi! Öne geç de bize namaz kıldır. O da şöyle diyecektir: "Bu ümmet (öyle bir ümmettir ki) onların bazıları, bazıları üzerine emir olurlar." (Ukayli, En-Necmu's-sakıb fi Beyanı Enne'l Mehdi min Evladı Ali b. Talib Ale't-Temam ve'l kamal)

Hz. İsa'nın Deccal'i Yok Etmesi
"...Hz. İsa (as) onu (yakalamak) ister. Nihayet onu (Deccal'i) Lut şehrinin (Filistin) kapısında yakalar ve yok eder." (İbn-i Mace, Fiten 33)
"Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "... Allah'ın düşmanı (Deccal), Hz. İsa'yı görünce, tıpkı tuzun suda erimesi gibi, erir de erir. Eğer bırakacak olsa, (kendi kendine) helak oluncaya kadar eriyecekti. Ancak Allah onu kudret eliyle öldürür; öyle ki onlara, harbesindeki kanını gösterir." (Müslim, Fiten 34)
Yukarıdaki hadislerde de açıkça görüldüğü üzere, birbirinden farklı birçok kaynakta ittifakla aynı bölgeye dikkat çekilmektedir. Tüm hadis kaynaklarında ve İslam alimlerinin kaleme aldıkları eserlerinde ahir zamanda yaşanacak olaylarla ilgili olarak işaret edilen ortak adres, günümüz coğrafyasında Ortadoğu bölgesine denk gelmektedir. Öte yandan Yahudi ve Hristiyan kaynakları da bu bilgileri doğrulamaktadır.

Dünya üzerinde her biri farklı açılardan önemli sayılabilecek pek çok merkezi bölge varken kaynaklarda sadece bu bölgenin ön planda bulunması, aslında yazı boyunca vurgulamaya çalıştığımız bir gerçeğin de altını tekrar çizmemizi gerektirmektedir. Bu gerçek şudur; ahir zamanla ilgili hadislerde sıkça adı geçen şehirlerin de içinde bulunduğu Ortadoğu bölgesi tarih boyunca Allah'ın mübarek peygamberlerinin yaşadığı, 3 semavi dinin de doğuşuna tanıklık etmiş ve her dinin kutsal mekanlarının inşa edildiği kutlu bir bölge olmuştur. Tarih sahnesinde hep başrolde olmuş bir bölgenin ahir zaman gibi muhteşem olayların yaşanacağı bir dönemde de Peygamberimiz (sav)'in hadisleri doğrultusunda önemini koruyacağı görülmektedir. Yaşanmaya başlanmış ahir zamanın tanıkları olan bizlere düşen görevlerden biri de, çok sevinçli bir müjde haberini tüm Müslümanlara ve tüm insanlığa ulaştırmak olmalıdır.
Günümüzde Irak, İran, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin ve -kısmen de- Türkiye gibi ülkelerin de içinde bulunduğu bu bölgenin genel adı olan Ortadoğu, tarih boyunca gerek stratejik konumu ve sahip olduğu maddi zenginlikler gerekse de tüm semavi dinlerin mensupları için ifade ettiği önem ve manevi yönü açısından çok büyük bir değere sahip olmuştur.
ORTADOĞU'NUN EKONOMİK VE STRATEJİK AÇIDAN ÖNEMİNİ GÖSTEREN İSTATİSTİKLER

Dünyada Petrol Rezervlerinin Dağılımı
BÖLGELER %
Ortadoğu 65.3
Güney ve Orta Amerika 9.1
Afrika 7.3
Eski Sovyet Bölgesi 6.2
Kuzey Amerika 6.1
Asya Pasifik 4.2
Avrupa 1.8
Dünyada Doğalgaz Rezervlerinin Dağılımı
BÖLGELER %
Eski Sovyet Bölgesi 36.2
Ortadoğu 36.1
Asya Pasifik 7.9
Afrika 7.2
Kuzey Amerika 4.9
Güney ve Orta Amerika 4.6
Avrupa 3.1
Kaynak: BP Web Sitesi (2001 sonu rakamları)
Hz. Muhammed (sav), Mekke'de doğmuş ve kendisine Kuran-ı Kerim burada vahyedilmiştir. Allah'ın kendisine bildirmiş olduğu gayb haberleri Peygamberimiz (sav)'in en büyük mucizelerinden biridir ve hadisler aracılığıyla bize ulaşan bu bilgilerin önemli bir bölümü ahir zaman ve ahir zamanda yaşanacak olaylarla ilgilidir. Gerçekten de içinde bulunduğumuz döneme bakıldığında bahsi geçen gelişmelerin birer birer yaşanmış olduğu ve günümüzde de gerçekleşmeye devam ettiği açıkça görülmektedir.

ORTADOĞU HAKKINDA KISA KISA…
İngiltere'deki Coğrafi Adlar Daimi Komisyonu (Permenant Commission on Geographical Names) adlı kuruluş, "Ortadoğu"kavramının Türkiye, Mısır, Arap Yarımadası, Körfez bölgesi, İran ve Irak'ı kapsamına alacak şekilde sınırlarını belirlemiştir. Böylece 20. yüzyılın başlarında İstanbul Boğazı'ndan Hindistan'ın doğu kıyılarına kadar uzanan bölge "Ortadoğu" olarak isimlendirilmiş oldu. (Roderic H. Davison, "Where Is The Middle East?", Foreign Affairs, Vol. 38, New York 1959-1960. s.669-671)
Kudüs'ün adı ilk defa Mısır'da El Amarna'da bulunan çivi yazısıyla yazılmış bir dizi Akadca belgede anılır. M.Ö. 1500'lere tarihlenen altı tablette, Kenan Beldesi'ndeki Erşelam (veya Urşalem) kent devletinin de ismi geçmektedir. Sonraki yüzyıllarda kentin İbranice'deki adlarından biri de Yeruşalem/Jerusalem olacaktır. Bu adlar, her ikisi de Sami dil ailesinden olan Akadça ve İbranice'de (ve Arapça'da) aynı köke işaret eder: "slm"; yani "barış"...
Kudüs, bugün Mekke ve Medine'den sonra İslamî inancın üçüncü kutsal kentidir ve tam adı Kudüs'üş-Şerif'tir. (Şerefli Kudüs)
İslamiyet'te Kudüs, hem peygamberlerin yaşadığı bir kent olması hem de Asr-ı Saadet döneminde Müslümanların ilk kıblesi olması bakımından kutsal bir şehirdir. Bilindiği üzere kıble, Allah'ın emriyle (Bakara Suresi, 144) Hicret'ten sonra Mekke'ye, Mescid-i Haram'a çevrilmiştir.
Kur'an-ı Kerim'de, Hz. Musa'nın Mısır'a dönmesi olayından söz edilirken şöyle buyurulmaktadır: "Musa süreyi tamamlayıp ailesiyle beraber yola çıkınca Tur tarafında bir ateş gördü. Ailesine dedi ki: "Siz bekleyin. Ben bir ateş gördüm. Umarım oradan size ya bir haber veya ısınmanız için bir ateş koru getiririm." Oraya gelince kutlu bölgedeki vadinin sağ yanındaki bir ağaçtan kendisine şöyle seslenildi: "Ey Musa! Şüphesiz alemlerin Rabbi olan Allah benim." (Kasas Suresi, 29-30) Burada işaret edilen Tur dağı, sözü edilen vadinin içinde bulunduğu "kutlu bölge" Filistin'dedir.
İstanbul'da Topkapı Sarayı'nda bulunan en önemli ve değerli kutsal emanetlerden bir tanesi de Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in Ukab isimli emaneti olan Sancak-ı Şerif'tir. Ukab, Yavuz Sultan Selim Han tarafından Mısır'ın alınmasıyla İstanbul'a getirlmiştir. Hadislerde Peygamberimiz (sav)'in "vefatından bugüne kadar hiç açılmamış" olan sancağın ahir zamanda ancak Hz. Mehdi tarafından açılacağı bildirilmiştir.
325'te Roma imparatoru olan Constantinus'dan sonra İstanbul onun ismi ile (Konstantiniyye olarak) anılmaya başlandı. (Gelişim Hachette Ansiklopedisi)
Ahd-i Atik Sandukası, Yüce Rabbimiz'in Kuran'da bildirdiği ve içinde Hz. Musa ve Hz. Harun'dan eşyalar barındıran değerli bir sandıktır. İslam alimlerine göre, sandukanın en önemli özelliği ise MÖ. 587 yılından beri nerede olduğunun bulunamaması ve ahir zamanda çıkacak Mehdi tarafından bulunacağının kabul edilmesidir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Hadislerde geçen ve "Taberiye gölündedir" şeklinde belirtilen yer İslam alimlerince, bir benzetmeye işaret kabul edilmektedir. Taberiye, Şam'a yakın bir yerdedir ve Şam, ahir zaman hadislerindeki anlatımlarda uzak bir yer, Mekke ve Medine'ye uzak olan anlamını da taşır. Bu benzetme, Taberiye için de söz konusudur. Hatta buradan yola çıkan bazı yorumcu ve araştırmacılar sandığın, Kudüs'te, Mekke'de, Taberiye'de, Hatay'da olabileceğine dikkat çeker ve ek olarak İstanbul'a da işaret ederler.
Kabe yaklaşık 13 m. yüksekliğinde, 12 m. boyunda ve 11 m. genişliğindedir. Bütün müslümanların kıblegâhı olan Kâbe, yeryüzünde yapılmış olan ilk mukaddes mabettir. Beytullah ve Beyt-i Atik olarak da bilinir. Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de; "Gerçek şu ki, insanlar için ilk kurulan Ev, Bekke (Mekke) de, o, kutlu ve bütün insanlar (alemler) için hidayet olan (Ka'be)dir." (Ali İmran Suresi, 96) buyurmuştur.
Ortadoğu'da yaşanacak olaylar yalnızca kargaşa, çatışma ve savaşlardan ibaret olmayacaktır. Hz. Mehdi, çıkışının ardından büyük bir çoğunluğu bu bölgede bulunan İslam dünyası ülkelerini biraraya getirecek, çok güçlü bir ekonomik ve siyasi birliğin oluşmasına vesile olacaktır. Hz. Mehdi, Hz. İsa ile bu bölgede buluşacak ve birlikte namaz kılacaklardır. Dünya tarihine damgasını vuracak pek çok önemli olayın daha bu bölgede gerçekleşeceğini hadisler ışığında ve İslam alimlerinin izahları doğrultusunda söyleyebiliriz. (En doğrusunu Allah bilir)
Dünya Tarihinde Yeni Bir Çağ Başlıyor
Tüm dünya halkları Allah'ın izniyle çok yakın bir zaman sonra yeni bir çağın başlangıcına şahitlik edeceklerdir. Bu çağ, Kuran ahlakının tüm dünyaya hakim olacağı ve bu sayede her türlü zorluk, sıkıntı ve acının yerini huzur, bolluk ve barışın alacağı ALTINÇAĞ olacaktır. Yüce Allah Kuran-ı Kerim'de iman eden kullarını şu şekilde müjdelemiştir:
"Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl ‘güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde ‘güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır." (Nur Suresi, 55)
Bugün dünyamızda yaşanan sıkıntıların hepsi aslında bu yeni zamanın ve müjdeli şahısların habercisi niteliğindedir. Tüm inananlar şevkle ve heyecanla bu müjdeyi birbirlerine hatırlatmalıdırlar.

mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

KAMUOYUNA ÖNEMLİ AÇIKLAMA


KAMUOYUNA ÖNEMLİ AÇIKLAMA

BİR KISIM BASINA CEVAP


EBRU ŞİMŞEK’İN İDDİALARININ GERÇEK DIŞI OLDUĞU

İSTANBUL 2. AĞIR CEZA MAHKEMESİ’NİN KARARI İLE KESİNLEŞMİŞTİR


Eb­ru Şim­şek’in id­di­ala­­nın ger­çek dı­şı ol­du­ğu, İs­tan­bul 2. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si’nde gö­rü­len 2006/26 Esas sa­yı­lı da­va­da Baş­sav­cı­lı­ğın ver­di­ği BE­RA­AT MÜ­TA­LA­ASI ve yi­ne 2. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si’nin 2007/7 No.lu ve 22.01.2007 ta­rih­li BE­RA­AT KA­RA­RI ile ke­sin­lik ka­zan­mış­tır. Be­ra­at ka­ra­rın­da yer alan ifa­de­ler şu şe­kil­de­dir:

“Sa­nık­la­rın sa­vun­ma­la­rı­na, ka­tı­lan Eb­ru Şim­şek ve­kil­le­ri­nin be­yan­la­rı­na, Eb­ru Şim­şek ile il­gi­li iz­le­nen CD gö­rün­tü­le­ri­ne, yi­ne Eb­ru Şim­şek ile il­gi­li CD gö­rün­tü­le­ri üze­rin­de gö­rüş be­yan eden bi­lir­ki­şi Nev­zat Tar­han’ın be­ya­nı­na, in­şa­at mü­hen­di­si bi­lir­ki­şi Çağ­lar Gök­su’nun Eb­ru Şim­şek’in gö­rün­tü­le­ri­nin alın­dı­ğı ev­le il­gi­li be­ya­nı­na, EB­RU ŞİM­ŞEK’İN İLİŞ­Kİ­LE­Rİ ko­nu­sun­da be­yan­da bu­lu­nan sa­vun­ma ta­nık­la­rı Öz­gür Ay­de­mir, Meh­met Ali Yıl­dı­rım, Ta­cet­tin İn­ce, Ya­vuz Coş­kun, İb­ra­him Öz­can, Ece­vit Şa­hin’in an­la­tım­la­rı­na gö­re; sa­nık­lar (..) hak­kın­da TEH­DİT İLE MEN­FA­AT SAĞ­LA­MAK (ŞAN­TAJ) SU­ÇUN­DAN AÇI­LAN DA­VA­DA ATI­LI SU­ÇUN SÜ­BUT BUL­MA­DI­ĞI (SA­BİT OL­MA­DI­ĞI) AN­LA­ŞIL­MAK­LA (...) SA­NIK­LA­RIN BE­RA­ATİ­NE KA­RAR VE­RİL­ME­Sİ GE­REK­Tİ­Ğİ SO­NU­CU­NA VA­RIL­MIŞ­TIR.”

BAV MENSUPLARI, -SAYIN ADNAN OKTAR DA DAHİL OLMAK ÜZERE-

İSTANBUL 2. AĞIR CEZA MAHKEMESİ’NİN KARARIYLA ÇETE İFTİRASINDAN DA AKLANMIŞLARDIR


İs­tan­bul 2. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si’nin 06/26 E. - 07/7 K. no.lu ve 22.01.2007 ta­rih­li ge­rek­çe­li ka­ra­rı, BAV ca­mi­ası men­sup­la­rı­nı çe­te id­di­ala­rın­dan ak­la­mış­tır. Bu id­di­anın mes­net­siz ol­du­ğu­nu bel­ge­le­yen ka­nıt­la­rı sa­yan mah­ke­me, BAV Da­va­sı’nda çe­te su­çu­nun da bu­lun­ma­dı­ğı­nı şu ifa­de­ler­le kay­da geç­miş­tir:

“Sa­nık­la­rın sa­vun­ma­la­rı­na, sa­vun­ma ta­nık­la­rı­nın ve bi­lir­ki­şi­le­rin be­yan­la­rı­na ve 2004/337 esas sa­yı­lı dos­ya­da din­le­nen müş­te­ki ve ta­nık­la­rın yar­gı­la­ma sı­ra­sın­da­ki be­yan­la­rı­na ve yu­ka­rı­da de­lil­ler bö­lü­mün­de tek tek gös­te­ri­len de­lil­le­re gö­re sa­nık­la­rın cü­rüm iş­le­mek için te­şek­kül oluş­tur­duk­la­rı, bu ör­güt­te yö­ne­ti­ci ya da üye ol­duk­la­rı ko­nu­sun­da atı­lı (...) SUÇ­LA­RIN SA­BİT OL­MA­DI­ĞI SO­NUÇ VE KA­NI­SI­NA VA­RI­LA­RAK, sa­nık­la­rın bu suç­tan da BE­RA­AT­LE­Rİ­NE...”

Di­ğer ta­raf­tan Eb­ru Şim­şek’in es­ki avu­ka­tı E.Y., 2002 yı­lın­da, İs­tan­bul C. Baş­sav­cı­lı­ğı­na BAV men­sup­la­rı aley­hin­de, 313. mad­de (cü­rüm iş­le­mek için te­şek­kül oluş­tur­ma) çer­çe­ve­sin­de suç du­yu­ru­sun­da bu­lun­muş­tur. Baş­sav­cı­lık su­çun oluş­ma­dı­ğı­nı tes­pit ede­rek TA­KİP­SİZ­LİK KA­RA­RI ver­miş­tir. Bu ka­rar, iti­raz üze­ri­ne, Be­yoğ­lu Ağır Ce­za Mah­ke­me­si ta­ra­fın­dan da tas­dik edil­miş­tir. O ta­rih­ten bu­gü­ne Er­cü­ment Yal­tır ve ar­ka­daş­la­rı­nın baş­vu­ru­la­rı do­la­yı­sıy­la çe­şit­li sav­cı­lık­lar­ca tam 7 ke­re so­ruş­tu­rul­muş­tur. Bu so­ruş­tur­ma­la­rın ta­ma­mın­da ta­kip­siz­lik ka­rar­la­rı ve­ril­miş ve bu ka­rar­lar Ağır Ce­za Mah­ke­me­le­rin­ce de tas­dik olun­muş­tur. (İs­tan­bul C.Baş­sav­cı­lı­ğı’nın 18.10.2005 ta­rih ve 05/27549 Hz. - 05/12003 K. Sa­yı­lı ta­kip­siz­lik ka­ra­rı, İs­tan­bul C.Sav­cı­lı­ğı’nın 31.12.2002 ta­rih ve 02/60013 Hz. - 02/18838 K. sa­yı­lı ta­kip­siz­lik ka­ra­rı ile bu ka­rar hak­kın­da­ki iti­ra­zın red­di­ne iliş­kin Be­yoğ­lu 3.Ağır Ce­za Mah­ke­me­si’nin 28.04.2003 ta­rih ve 03/458 Müt. sa­yı­lı iti­ra­zın red­di ka­ra­rı, İs­tan­bul C.Sav­cı­lı­ğı’nın 30.06.2003 ta­rih ve 02/39606 Hz. - 03/8860 K. sa­yı­lı ta­kip­siz­lik ka­ra­rı ile bu ka­rar hak­kın­da­ki iti­ra­zın red­di­ne iliş­kin Be­yoğ­lu 2.Ağır Ce­za Mah­ke­me­si’nin 03.10.2003 ta­rih ve 03/333 Müt. sa­yı­lı iti­ra­zın red­di ka­ra­rı, Bağ­cı­lar C.Sav­cı­lı­ğı’nın 15.10.2003 ta­rih ve 02/21669 Hz. - 03/6120 K. sa­yı­lı ta­kip­siz­lik ka­ra­rı ile bu ka­rar hak­kın­da­ki iti­ra­zın red­di­ne iliş­kin Eyüp 2.Ağır Ce­za Mah­ke­me­si’nin 02.01.2004 ta­rih ve 03/894 D.İş. sa­yı­lı iti­ra­zın red­di ka­ra­rı, Üs­kü­dar C. Baş­sav­cı­lı­ğı’nın 01.07.2004 ta­rih ve 04/7693 Hz. - 04/4749 K. sa­yı­lı ta­kip­siz­lik ka­ra­rı ile bu ka­rar hak­kın­da­ki iti­ra­zın red­di­ne iliş­kin Ka­dı­köy 2. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si’nin 09.09.2004 ta­rih ve 04/437 Müt. sa­yı­lı iti­ra­zın red­di ka­ra­rı. İs­tan­bul Cum­hu­ri­yet Baş­sav­cı­lı­ğı’nın 27.03.2006 ta­rih ve 05/51724 Hz. -06/2432 K. sa­yı­lı ta­kip­siz­lik ka­ra­rı, İs­tan­bul Cum­hu­ri­yet Baş­sav­cı­lı­ğı’nın 05/51725 Hz. sa­yı­lı ta­kip­siz­lik ka­ra­rı)

Ağır Ce­za Mah­ke­me­le­ri ka­rar­la­rıy­la onay­la­nan bu ta­kip­siz­lik ka­rar­la­rı, BAV Da­va­sın­da yar­gı­la­nan­la­rı­nın ne es­ki TCK’nın 313. mad­de­sin­de be­lir­ti­len ne de ye­ni ya­sa­nın 220. mad­de­sin­de be­lir­ti­len suç­la­rı iş­le­me­dik­le­ri­nin ke­sin ka­nıt­la­rı­dır.

1. DE­LİL: Da­va­da top­la­nan de­lil­ler, da­va­nın en önem­li ta­nı­ğı ola­rak gös­te­ri­len Eb­ru Şim­şek’in ger­çek­le­ri giz­le­di­ği­ni, çar­pıt­tı­ğı­nı ve BAV men­sup­la­rı­na if­ti­ra­da bu­lun­du­ğu­nu bel­ge­le­miş­tir. Bu ne­den­le, Eb­ru Şim­şek aley­hin­de baş­ta İs­tan­bul C. Baş­sav­cı­lı­ğı ol­mak üze­re çe­şit­li sav­cı­lık­lar­ca (İs­tan­bul C. Sav­cı­lı­ğı ta­ra­fın­dan 03/7250 Hz., Tuz­la Sav­cı­lı­ğı ta­ra­fın­dan 02/2660 Hz., Ka­dı­köy Sav­cı­lı­ğı ta­ra­fın­dan 02/22957 Hz., Ka­dı­köy Sav­cı­lı­ğı ta­ra­fın­dan 02/15293 Hz., Ka­dı­köy Sav­cı­lı­ğı ta­ra­fın­dan 03/1096 Hz., Bü­yük­çek­me­ce Sav­cı­lı­ğı ta­ra­fın­dan 02/7488 Hz., İs­tan­bul Sav­cı­lı­ğı ta­ra­fın­dan 03/17120, İs­tan­bul Sav­cı­lı­ğı ta­ra­fın­dan 03/53596 Hz. Sa­yı­lı so­ruş­tur­ma­lar ne­ti­ce­sin­de) İF­Tİ­RA SU­ÇUN­DAN açıl­mış ve ha­len de­vam eden 8 AY­RI CE­ZA DA­VA­SI bu­lun­mak­ta­dır.

2. DE­LİL: Res­mi bi­lir­ki­şi ra­po­ru, Eb­ru Şim­şek’in id­di­ala­rı­nın asıl­sız ol­du­ğu­nu is­pat­la­mış­tır. Eb­ru Şim­şek, mah­ke­me­de, 1994 yı­lın­da Ka­nal 6 Te­le­viz­yo­nu’nda ya­yın­la­nan gö­rün­tü­le­ri­nin BAV men­sup­la­rın­dan bi­ri­nin İs­tin­ye’de­ki evin­de çe­kil­di­ği­ni öne sür­müş ve bu evi po­li­se de gös­ter­miş­tir. Ne var ki, Eb­ru Şim­şek’in gö­rün­tü­le­rin­de­ki ger­çek ev ile if­ti­ra et­ti­ği (İs­tin­ye’de­ki) evin Mİ­MA­Rİ SİS­TEM­LE­Rİ TA­MA­MEN FARK­LI­DIR. Eb­ru Şim­şek’in 10 se­ne­den be­ri yar­gı­dan, ba­sın­dan, ka­mu­oyun­dan giz­le­di­ği ger­çek evin tüm du­var­la­rın­da ko­lon ve ki­riş­ler var­dır. Oy­sa, if­ti­ra et­ti­ği İs­tin­ye’de­ki evin du­var­la­rı ve ta­van­la­rı düz­dür, hiç­bir ko­lon ve­ya ki­riş bu­lun­ma­mak­ta­dır. Gö­rün­tü­de­ki ev ile gös­ter­di­ği ev apay­rı bi­na­lar­dır. Ni­te­kim İs­tan­bul 2. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si’nin 2004/337 E. sa­yı­lı dos­ya­sın­da gö­rev­len­dir­di­ği bir İn­şa­at Yük­sek Mü­hen­di­si ta­ra­fın­dan ha­zır­la­nan 18.10.2004 ta­rih­li ra­por, EB­RU ŞİM­ŞEK’İN GÖ­RÜN­TÜ­LE­RİN­DE­Kİ EVİN İS­TİN­YE’DE­Kİ EV OL­MA­DI­ĞI­NI, do­la­yı­sıy­la ola­yın BAV men­sup­la­rı ile hiç­bir il­gi­si­nin bu­lun­ma­dı­ğı­nı tar­tış­ma­sız bi­çim­de or­ta­ya çı­kar­mış­tır.

3. DE­LİL: De­lil­ler top­lan­dı­ğın­da, Eb­ru Şim­şek’in teh­dit ve şan­taj id­di­ala­rı­nın da ger­çek­dı­şı ol­du­ğu ke­sin­leş­miş­tir. Bu ko­nu­da bi­lir­ki­şi in­ce­le­me­si ya­pan İs­tan­bul Üni­ver­si­te­si Tıp Fa­kül­te­si Ad­li Tıp Ana­bi­lim­da­lı Baş­kan­lı­ğı, Eb­ru Şim­şek’in gö­rün­tü­le­ri­ni in­ce­le­miş ve bu ki­şi­nin “si­lah­la teh­dit edil­dim”, “ba­na uyuş­tu­ru­cu hap ve­ril­di”, “gö­rün­tü­ler­de ba­na zor­la ha­yat ka­dı­nı ro­lü yap­tı­rıl­dı” gi­bi id­di­ala­rı­nın ger­çek­dı­şı ol­du­ğu­nu 21.10.2005 ta­rih ve 2005/127765 sa­yı­lı ra­po­ruy­la tes­pit et­miş­tir.

4. DE­LİL: Ma­lum gö­rün­tü­ler 1994 yı­lın­da ya­yın­lan­dı­ğın­da, Eb­ru Şim­şek’e, “bu­nu BAV Ca­mi­ası men­sup­la­rı­nın üze­ri­ne ata­lım” ak­lı­nı ve­ren Fi­liz Ka­ra­taş isim­li ki­şi, ta­nık ola­rak 09.12.2004 ta­ri­hin­de İs­tan­bul 2. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si’nin 04/337 E. sa­yı­lı dos­ya­sın­da mah­ke­me önün­de her şe­yi iti­raf et­miş­tir. O dö­nem, Eb­ru Şim­şek’le ay­nı evi pay­la­şan Fi­liz Ka­ra­taş, Eb­ru Şim­şek’in gö­rün­tü­le­rin­de­ki olay­la BAV Ca­mi­ası men­sup­la­rı­nın hiç­bir il­gi­le­ri­nin bu­lun­ma­dı­ğı­nı, BU HA­YA­Lİ İD­Dİ­AYI BİR­LİK­TE UY­DUR­DUK­LA­RI­NI açık­la­mış­tır.

5. DE­LİL: Eb­ru Şim­şek’in BAV da­va­sı­na ko­nu olan ha­ya­li id­di­ala­rı, da­ha ön­ce de (Eb­ru Şim­şek’in bu asıl­sız id­di­ayı ilk ola­rak or­ta­ya at­tı­ğı 1994 yı­lın­da baş­la­yan so­ruş­tur­ma kap­sa­mın­da) Cum­hu­ri­yet Sav­cı­lık­la­rı ta­ra­fın­dan araş­tı­rıl­mış, ya­pı­lan tah­ki­kat so­nun­da bu İD­Dİ­ALA­RIN MES­NET­SİZ VE GER­ÇEK­DI­ŞI OL­DU­ĞU an­la­şıl­mış­tır. İs­tan­bul Cum­hu­ri­yet Baş­sav­cı­lı­ğı, Eb­ru Şim­şek’in ay­nı id­di­ala­rı hak­kın­da (1999 yı­lın­da) İs­tan­bul C. Sav­cı­lı­ğı ta­ra­fın­dan 12.08.1999 ta­rih ve 96/9848 Hz – 99/8409 K. sa­yı­lı TA­KİP­SİZ­LİK KA­RA­RI ver­miş­tir. Bu ta­kip­siz­lik ka­ra­rı da ke­sin­leş­miş­tir.

6. DE­LİL: BAV da­va­sın­da şi­ka­ye­ti­ni sür­dü­ren di­ğer ki­şi olan Fa­tih Al­tay­lı’nın “sa­nık­lar ba­na ha­ka­ret içe­ren faks­lar gön­der­di­ler” id­di­ası­nın ger­çek­dı­şı ol­du­ğu, Kar­tal 2. As­li­ye Ce­za Mah­ke­me­si’nin 96/381 E. – 98/508 K sa­yı ve 12.06.98 ta­rih­li ke­sin­leş­miş ka­ra­rı, İs­tan­bul 6. As­li­ye Hu­kuk Mah­ke­me­si’nin 01/261 E. - 02/335 K. Sa­yı ve 22.05.2202 ta­rih­li ke­sin­leş­miş ka­ra­rı ve İs­tan­bul Üni­ver­si­te­si’nin söz ko­nu­su dos­ya­ya sun­du­ğu 28.01.2002 ta­rih­li bi­lir­ki­şi ra­po­ruy­la an­la­şıl­mış­tır.

7. DE­LİL: DYP eski Ge­nel Baş­ka­nı Sa­yın Meh­met Ağar ile o dönem DYP Ge­nel Baş­kan Yar­dım­cı­sı Sa­yın Ce­lal Adan olan, de­lil­ler top­lan­dık­tan son­ra, bu da­va­da yar­gı­la­nan ki­şi­le­rin ken­di­le­ri­ne kar­şı hu­ku­ka ay­kı­rı bir dav­ra­nış­la­rı­nın bu­lun­ma­dı­ğı­na KE­SİN KA­NA­AT­LE­Rİ­NİN GEL­Dİ­Ğİ­Nİ ifa­de ede­rek 02.11.2004 ve 24.02.2005 ta­rih­le­rin­de şi­ka­yet­le­ri­ni ge­ri çek­miş­ler­dir.

8. DE­LİL: İd­di­ana­me­de isim­le­ri bu­lu­nan di­ğer ki­şi­le­rin tü­mü, 1999 ope­ras­yo­nun­da gö­zal­tı­na alı­nan ha­nım­la­rın an­ne ve ba­ba­la­rı­dır. Bu ki­şi­ler, “eğer şi­ka­yet­çi ol­maz­sa­nız kı­zı­nı­zı bir da­ha gö­re­mez­si­niz” di­ye­rek kor­ku­tu­lup şi­ka­yet­çi ol­ma­ya zor­lan­mış­lar­dır. Ev­lat­la­rı­na ka­vuş­tuk­la­rın­da ise, sav­cı­lı­ğa ve mah­ke­me­ye baş­vu­ra­rak, kim­se­den şi­ka­yet­le­ri­nin bu­lun­ma­dı­ğı­nı açık­ça ifa­de et­miş­ler­dir.

9. DE­LİL: İd­di­ana­me­de şan­taj id­di­ala­rı­nın söz­de de­li­li ola­rak gös­te­ri­len ve tu­ta­nak­lar­da “giz­li ka­me­ra” ola­rak isim­len­di­ri­len eş­ya­la­rın, SI­RA­DAN BAH­ÇE KA­ME­RA­LA­RI ol­du­ğu (Bo­ğa­zi­çi Üni­ver­si­te­si Elekt­rik-Elekt­ro­nik Mü­hen­dis­li­ği Bö­lü­mü Öğ­re­tim Üye­si Prof. Dr. Av­ni Mor­gül ta­ra­fın­dan ha­zır­la­nan 15/01/2002 ta­rih­li bi­lir­ki­şi ra­po­ru baş­ta ol­mak üze­re) çe­şit­li üni­ver­si­te­le­rin bi­lir­ki­şi ra­por­la­rıy­la or­ta­ya çık­mış­tır.

10. DE­LİL: Ha­yal mah­su­lü şan­taj id­di­ala­rı­nın hiç­bir de­li­li ya da da­ya­na­ğı yok­tur. Bu tür id­di­ala­rın söz­de ka­nı­tı ola­rak ba­sın men­sup­la­rı­na teş­hir edi­len ve “şan­taj ka­se­ti” ola­rak gös­te­ril­me­ye ça­lı­şı­lan CD’le­rin, SI­RA­DAN BEL­GE­SEL FİLM­LER ol­du­ğu an­la­şıl­mış­tır. Ay­rı­ca ba­sın­da ken­di­le­ri­ne şan­taj ya­pıl­dı­ğı id­dia edi­len isim­ler, hem şan­taj id­di­ala­rı­nı hem de gö­rün­tü­le­ri­nin çe­kil­di­ği id­di­ala­rı­nı her aşa­ma­da red­det­miş­ler­dir.

11. DE­LİL: İd­di­ana­me­de söz­de suç de­li­li ola­rak zik­re­di­len ve ya­sa­dı­şı bir eş­ya ha­va­sı ver­mek için tu­ta­nak­lar­da “dis­ket si­li­ci” ola­rak isim­len­di­ri­len elekt­ro­nik eş­ya­nın, her bil­gi­sa­yar­da kul­la­nı­lan ve bil­gi­sa­ya­ra dis­ket tak­ma­ya ya­ra­yan SI­RA­DAN DİS­KET SÜ­RÜ­CÜ­SÜ ol­du­ğu İs­tan­bul 2. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si ta­ra­fın­dan gö­rev­len­di­ri­len, İs­tan­bul Em­ni­yet Mü­dür­lü­ğü Fo­to Film Şu­be­de gö­rev­li bi­lir­ki­şi­lerin 09.10.2006 ta­ri­hin­de 06/26 E. sa­yı­lı dos­ya­da yap­tık­la­rı tes­pit­le or­ta­ya çık­mış­tır.

12. DE­LİL: Em­ni­yet ifa­de­le­ri­nin ve em­ni­yet tu­ta­nak­la­rı­nın ya­sa­dı­şı ol­du­ğu açık bir şe­kil­de or­ta­ya çık­mış­tır. Bu tu­ta­nak­la­rı dü­zen­le­yen em­ni­yet gö­rev­li­le­ri İçiş­le­ri Ba­kan­lı­ğı Yük­sek Di­sip­lin Ku­ru­lu’nun 10.12.2004 ta­rih ve 2004/73 Ka­rar sa­yı­lı ka­rar­la­rıy­la İŞ­KEN­CE SU­ÇUN­DAN MES­LEK­TEN İH­RAÇ EDİL­MİŞ­LER, ba­zı­la­rı iş­ken­ce, ir­ti­kap ve gö­re­vi kö­tü­ye kul­lan­ma suç­la­rın­dan hü­küm gi­ye­rek ce­za­evi­ne gir­miş­tir. (İs­tan­bul 1. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si’nin 03/60 E. – 03/446 K. Sa­yı­lı ka­ra­rı, Fa­tih 2. As­li­ye Ce­za Mah­ke­me­si’nin 05/2121 E. – 06/278 K. Sa­yı­lı ka­ra­rı) Bu gö­rev­li­ler hak­kın­da iş­ken­ce ve fe­na mu­ame­le suç­la­rın­dan çok sa­yı­da da­va da de­vam et­mek­te­dir (İs­tan­bul 7. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si 05/273 E. Sa­yı­lı, İs­tan­bul 6. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si 06/80 E. Sa­yı­lı, Fa­tih 1. As­li­ye Ce­za Mah­ke­me­si 04/1295 E. Sa­yı­lı, Fa­tih 1. As­li­ye Ce­za Mah­ke­me­si 05/73 E. Sa­yı­lı, İs­tan­bul 7. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si 05/122 E. Sa­yı­lı, İs­tan­bul 2. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si 05/249 E. sa­yı­lı, Fa­tih 3. As­li­ye Ce­za Mah­ke­me­si 05/526 E. Sa­yı­lı, İs­tan­bul 2. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si 04/393 E. Sa­yı­lı da­va­lar) Ay­rı­ca söz ko­nu­su em­ni­yet ifa­de­le­ri­nin ge­çer­siz ol­du­ğu, İs­tan­bul 2. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si ta­ra­fın­dan da ka­bul edil­miş­tir. Mah­ke­me 2007/339 E. Sa­yı­lı da­va­nın 29.02.2008 ta­rih­li du­ruş­ma­sın­da “ya­sak usul­ler­le alı­nan ifa­de­le­rin de­lil ola­rak de­ğer­len­di­ri­le­me­ye­ce­ği CMK'nun 148. Mad­de­den an­la­şıl­dı­ğın­dan” di­ye­rek söz ko­nu­su em­ni­yet ifa­de­le­ri­nin hük­me esas alı­na­ma­ya­ca­ğı­nı açık­ça ifa­de et­miş­tir.

13. DE­LİL: İd­di­ana­me­de “Mad­di Sö­mü­rü Dü­ze­ni” baş­lı­ğı al­tın­da or­ta­ya atı­lan id­di­ala­rın da ta­ma­men asıl­sız ve ha­yal mah­su­lü ol­du­ğu or­ta­ya çık­mış­tır. Hak­sız çı­kar id­di­ala­rı­nın söz­de de­li­li gi­bi gös­te­ril­me­ye ça­lı­şı­lan bir ta­kım gay­rı men­kul sa­tış­la­rı­nın ya hiç ger­çek­leş­me­di­ği, ya da bun­la­rı sa­tan­la­rın ge­lir­le­ri­ni ken­di­le­ri­nin kul­lan­dı­ğı biz­zat il­gi­li­si du­ru­mun­da­ki ta­nık­la­rın be­yan­la­rıy­la tes­pit edil­miş­tir.

14. DE­LİL: Ma­li­ye Ba­kan­lı­ğı’nın de­ne­tim bi­ri­mi olan Ma­li Suç­la­rı Araş­tır­ma Ku­ru­lu (MA­SAK) bu da­va­da yar­gı­la­nan BAV men­sup­la­rı­nın tü­mü­nün mal var­lık­la­rı­nı, şir­ket­le­ri­ni, ge­lir­le­ri­ni in­ce­le­miş, hiç­bir suç un­su­ru­na rast­la­ma­mış, bu ger­çe­ği bel­ge­len­di­ren 28.06.2000 ta­rih ve B.07.0.MSK.0.02-MVA-19 sa­yı­lı, 27.07.2000 ta­rih ve GKR-2000-22-173/Müt-2 sa­yı­lı, 16.07.2001 ta­rih ve GKR-2001-22-173/Müt-1 sa­yı­lı 3 AY­RI RA­PO­RU dos­ya­ya sun­muş­tur. Ni­te­kim İs­tan­bul 2. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si, gö­zal­tı­na alı­nan ki­şi­ler­den zap­te­di­len tüm eş­ya­la­rı, pa­ra­la­rı, araç­la­rı, gay­rı men­kul­le­ri sa­hip­le­ri­ne ia­de et­miş­tir.

15. DE­LİL: BAV Da­va­sı id­di­ana­me­sin­de yer alan suç­la­ma­lar çe­şit­li sav­cı­lık­lar­da de­fa­lar­ca ta­kip­siz­lik al­mış­tır. Sav­cı­lık­lar ta­ra­fın­dan söz ko­nu­su id­di­alar in­ce­le­ne­rek ve­ril­miş olan bu TA­KİP­SİZ­LİK KA­RAR­LA­RI, Ağır Ce­za Mah­ke­me­le­rin­ce ve­ri­len ona­ma ka­rar­la­rıy­la KE­SİN­LEŞ­MİŞ­TİR.

16. DE­LİL: Bu da­va­da yar­gı­la­nan ki­şi­le­rin, gü­ya Ful­ya Va­ni­oğ­lu isim­li bir ki­şi­ye ki­tap ter­cü­me­si yap­tır­dık­la­rı ve üc­ret öde­me­dik­le­ri id­dia edil­miş­tir. İs­tan­bul 2. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si ta­ra­fın­dan 04/337 E. Sa­yı­lı da­va­da 24.09.2004 ta­ri­hin­de ta­nık ola­rak din­le­nen Ful­ya Va­ni­oğ­lu, KİM­SE­NİN KEN­Dİ­Sİ­NİN EME­Ğİ­Nİ SÖ­MÜR­ME­Dİ­Ğİ­Nİ, id­di­anın ta­ma­men asıl­sız ol­du­ğu­nu açık­ça an­lat­mış­tır.

17. DE­LİL: Da­va dos­ya­sı­na “sa­nık­la­rın te­le­fon gö­rüş­me­le­ri” di­ye ak­ta­rı­lan tu­ta­nak­la­rın hiç­bi­ri­nin da­va­da yar­gı­la­nan ki­şi­le­re ait ol­ma­dı­ğı, sa­nık­lar­la uzak­tan ya­kın­dan ala­ka­sı bu­lun­ma­yan, kim ol­du­ğu bel­li ol­ma­yan ki­şi­le­rin oluş­tur­du­ğu su­ni ko­nuş­ma­lar ol­du­ğu ve hep­sin­den öte bu tu­ta­nak­la­rın ya­sa­dı­şı ni­te­lik ta­şı­dı­ğı or­ta­ya çık­mış­tır. Ni­te­kim mah­ke­me dos­ya­la­rın­da BU TARZ BİR BANT KAY­DI YOK­TUR.

18. DE­LİL: Sa­yın Ad­nan Ok­tar’ın Ha­run Yah­ya müs­te­ar adıy­la ka­le­me al­dı­ğı eser­le­riy­le il­gi­li İT­HAM­LA­RIN Bİ­LİM­DI­ŞI VE GER­ÇEK­DI­ŞI OL­DU­ĞU, İla­hi­yat Fa­kül­te­le­ri’nin (Prof. Dr. Hay­ret­tin Ka­ra­man, Prof. Dr. Meh­met Bay­rak­dar, Prof. Dr. M. Hay­ri Kır­ba­şoğ­lu, Prof. Dr. Mev­lüt Gün­gör, Prof. Dr. Sa­im Yep­rem, Prof. Dr. Sa­lih Ak­de­mir, Doç. Dr. Ömer Öz­soy, Doç., Doç. Dr. İl­ha­mi Gü­ler, Dr. Meh­met Pa­ça­cı baş­ta ol­mak üze­re) öğ­re­tim gö­rev­li­le­ri ta­ra­fın­dan bu eser­ler hak­kın­da dü­zen­le­nen bi­lir­ki­şi ra­por­la­rıy­la bel­ge­len­miş­tir.

19. DE­LİL: Da­va­da yar­gı­la­nan ki­şi­le­rin Ba­bu­na Kam­pan­ya­sı ka­na­lıy­la hak­sız ge­lir te­min et­tik­le­ri şek­lin­de­ki id­di­anın ger­çek­dı­şı ol­du­ğu, BAV Ca­mi­ası’nın bu kam­pan­yay­la il­gi­si­nin bu­lun­ma­dı­ğı ve söz ko­nu­su kam­pan­ya­da her­han­gi bir usul­süz­lük bu­lun­ma­dı­ğı 5 AY­RI YAR­GI KA­RA­RIY­LA (İs­tan­bul C. Sav­cı­lı­ğı’nın 99/60752 Hz – 00/3849 K sa­yı ve 07.04.2000 ta­rih­li, İs­tan­bul C. Sav­cı­lı­ğı’nın 00/66717 Hz – 01/3331 K sa­yı ve 15.03.2001 ta­rih­li, Fa­tih C. Sav­cı­lı­ğı­nın 99/15799 Hz – 00/1718 K sa­yı ve 02.03.2000 ta­rih­li ta­kip­siz­lik ka­rar­la­rı ve yi­ne bu ka­rar­la­rı ona­yan Ağır Ce­za Mah­ke­me­si Mü­te­fer­rik ka­rar­la­rı) ke­sin­lik ka­zan­mış­tır.

20. DE­LİL: Da­va­da yar­gı­la­nan ki­şi­le­re ait şir­ket­le­rin tüm def­ter­le­ri, ka­zanç­la­rı, ge­lir­le­ri, he­sap­la­rı en in­ce ay­rın­tı­sı­na ka­dar in­ce­len­miş­tir. Bu in­ce­le­me­le­rin tü­mü usul­süz ka­zanç id­di­ala­rı­nı çü­rü­ten res­mi rapor­lara dönüş­müş­tür.



Bilim Araştırma Vakfı Davası hakkındaki bilgi, belge ve adli dökümanları www.bav-savunma.org sitesinde bulabilirsiniz. Ebru Şimşek'in iddialarının iftira mahiyetinde olduğunu ortaya koyan adli belgelerin tümünü

www.ebrusimsekolayininperdearkasi.com adresinde bulabilirsiniz.

H.Hilmi Müftüoğlu

Bu tam sayfa ilan

27 Mart 2008 Perşembe
Vakit, Yeni Şafak

28 Mart 2008 Cuma
Vakit, Milli Gazete, Yeni Şafak, Türkiye, Önce Vatan

29 Mart 2008 Cumartesi
Vakit, Yeni Şafak, Türkiye, Önce Vatan, Yeni Çağ

30 Mart 2008 Pazar
Vakit, Milli Gazete, Yeni Şafak, Türkiye, Önce Vatan, Yeni Çağ

mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Hz. Mehdi'nin Çıkış Alametleri: Kuyruklu Yıldızın Doğması


"Mehdi'nin çıkışından evvel, (her tarafı) aydınlatan kuyruklu bir yıldız doğacaktır."(Kıyamet Alametleri, s. 200)

"O gelmeden önce, doğudan ışık veren bir kuyruklu yıldız görünecektir." (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 53)

"O yıldızın doğması, Güneş ve Ay tutulmasından sonra olacaktır. " (Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 32)

Hadislerde belirtildiği gibi:

  • 1986 yılında (Hicri 1406'da) yani 14. yüzyıl başlarında "Halley" kuyruklu yıldızı Dünyamız'ın yakınından geçmiştir. Bu kuyruklu yıldız parlak ışıklı bir yıldızdır.
  • Hareket yönü doğudan batıya doğrudur.
  • 1981 ve 1982 (Hicri 1401-1402) yıllarında meydana gelen Ay ve Güneş tutulmaları olayından sonra ortaya çıkmıştır.


Bu yıldızın doğuşunun da diğer çıkış alametleri ile aynı zamanda meydana gelmesi, Halley kuyruklu yıldızının hadiste işaret edilen yıldız olduğunu doğrular niteliktedir.

Başka bir hadis-i şerifte de Mehdi'nin alametlerinden olan kuyruklu yıldız hakkında şu bilgiler verilmiştir:

"Şark tarafından bir kuyruklu yıldız doğup aydınlık verecektir. Onun her günkü irtifi (geçiş yönü) meşrıktan mağribedir (doğudan batıya doğrudur). "(Mektubat-ı Rabbani, 2/258)

Tarih boyunca bu kuyruklu yıldızın geçtiği zamanlarda Müslümanlar açısından çok önemli hatta dönüm noktası sayılabilecek hadiseler meydana gelmiştir. Bunlardan bir kısmı Peygamberimiz (sav)'den aktarılan rivayetlerde de bildirilmiştir.

Bu yıldız ilk çıktığında;

  • Hz. Nuh (a.s.) kavmi helak olmuştur.
  • Hz. İbrahim (a.s.) ateşe atılmıştır.
  • Hz. Musa (a.s.) ile uğraşan Firavun ve kavmi yok edilmiştir.
  • Hz. Yahya (a.s.) öldürüldüğünde de görülmüştür.
  • Hz. İsa doğmuştur.
  • Resulullah Efendimiz (sav)'e ilk vahiy gelmeğe başlamıştır.
  • Osmanlı Devleti tarih sahnesinde yer almaya başlamıştır.
  • İstanbul, Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilmiştir.
"O gelmeden önce, doğudan ışık veren bir kuyruklu yıldız görünecektir." (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 53)

Halley Kuyruklu Yıldızı Hakkında Bazı İlginç Rakamlar

Halley kuyruklu yıldızı ile ilgili bazı sayıların "19" sayısının tam katları olması oldukça dikkat çekicidir:

Halley Kuyruklu Yıldızı 76 yılda bir geçiyor. 76 = 19 x 4
Bu yıldız en son Hicri 1406’da görüldü. 1406 = 19 x 74

Bu konuyla ilgili bir diğer dikkat çekici durum da şudur: Yukarıda da hesapladığımız gibi Halley yıldızının geçmiş olduğu Hicri 1406 yılı 19'un tam 74 katıdır. "74" sayısı ise aynı zamanda Kuran-ı Kerim'de 19 mucizesine işaret edilen MÜDDESSİR Suresi'nin sıra numarasıdır.

Bilindiği gibi Kuran'ın Müddessir Suresi'nin (74. sure) 30. ayetinde "19" sayısının müminler için bir rahmet, inkar edenler için ise bir fitne vesilesi olduğu bildirilmektedir.

Halley kuyruklu yıldızının 19 ile olan bu mucizevi bağlantısı da, kafirler için bir fitneyi, müminler için ise bir rahmeti müjdelediğine işaret ediyor olabilir.

Müddessir Suresi'nin 1. ve 2. ayetlerinde Hz. Muhammed (sav)'e "EY ÖRTÜNEN! KALK ve KORKUT" buyurulmaktadır. Bu, ayetlerin açık anlamıdır. Fakat bu ayetlerin ahir zamana yönelik ikinci bir örtülü, gizli bir işaretleri de bulunabilir. Belki de "EY GİZLENEN" denilerek Resulullah Efendimizin soyundan gelecek olan ve Hicri 1406'da çıkış alametlerinden biri (Kuyruklu yıldızın doğuşu hadisesi) belirecek olan Hz. Mehdi'ye işaret ediliyor olabilir.

74 Müddessir Suresi

1. Ey örtüsüne bürünen
2. Kalk ve korkut (uyar)

Müddessir: örtünen-bürünen-gizlenen demektir.

Bir başka büyük mucize ve işaret ise Halley yıldızının 1986 (Hicri 1406)' daki geçişinin, Hz. Muhammed (sav)'in peygamberlikle vazifelendirildiği MS. 607'den bu yana 19. GEÇİŞİ olmasıdır.

mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

KAMUOYUNA ÖNEMLİ DUYURU: “KOMÜNİST DERİN DEVLET ÇETESİ”NE TÜRKİYE’Yİ BÖLDÜRMEYECEĞİZ


Ülkemizdeki bir numaralı bölücü odak "Komünist Derin Devlet Çetesi"dir.

Kamuoyuna yaptığımız pek çok duyuruda sözünü ettiğimiz bu çete ve bu çetenin fikri temelinin çöküşü hakkındaki bazı gerçeklerin bilinmesinde fayda bulunmaktadır.

- Komünist Derin Devlet Çetesi yurt dışı kaynaklı bir oluşumdur. Kendilerine Türk Milleti'nin asla destek olmayacağını ve asla iktidara sahip olamayacaklarını anlayan bu karanlık güç, çareyi ülkeyi dış güçlere teslim etmekte bulmuş ve onların her isteklerin kayıtsız şartsız yerine getirir hale gelmişlerdir.

- Darwinist-Komünist ideolojiyi savunan bölücü örgüt PKK da, bu karanlık çetenin bir koludur. Örgütün dine ve Müslüman-milliyetçi inanca düşman olması, Komünist Derin Devlet Çetesi'nin gerçek bakış açısını göstermektedir. Ana hedef PKK'nın sadece bölgesel hakimiyeti değil, PKK desteğiyle Türkiye'nin Batısı'nda da komünist rejim oluşturmak ve Türkiye’yi Doğu Komünist Türkiye, Batı Komünist Türkiye olarak ikiye ayırmaktır. Ülkemizi bölmek için çabalayan bu çete, bu uğurda devletimize tuzak kurmaya, devletin kurumlarını birbirine düşürmeye çalışmış, ülkemizi karıştırmaya uğraşmıştır.

- Komünist Derin Devlet Çetesi’nin, Türkiye’nin aydınlık ve müreffeh bir ülke olması gibi bir hedefi yoktur. Bu çetenin nihai hedefi, İslamiyetin yok olması ve komünist ideallere ulaşılmasıdır. Ülkenin mahvolması bunları ilgilendirmez.

- Komünist Derin Devlet Çetesi’nin ana ideolojisi Darwinizm’dir. Türk Devletini, Darwinist-ateist yapmak isteyen, ülkemizde ayrımcılığı körükleyen, ülkemizin bölünüp parçalanması için var gücüyle çalışan, 100 yılı aşkın bir süredir devam eden Komünist Derin Devlet Çetesi, Darwinizm ortadan kalkınca, ilk defa Türkiye’de her yönüyle bozguna uğramış, hem gücünü, hem itibarını hem de devlet kurumlarındaki hakimiyetini kaybetmiştir.

- Bu çete, Türk Milleti’nin Allah’a inanmasından ve Darwinizm’i reddetmesinden şiddetle rahatsız olmuş ve ideallerini gerçekleştirememenin hüsranını yaşamıştır.

- Milletimizden tamamen ayrı bir fikir ve ahlak yapısına sahip olan bu çetenin mensupları son derece acımasız ve insafsız bir yapı sergilemekte ve her türlü kanunsuzluğa yönelmektedirler. Fakat ideolojilerini ve etkilerini ülkemiz üzerinde yitirdiklerinden, kendi emellerine ulaşmak için kullanmış oldukları silahlı eylemler ve psikolojik savaş teknikleri de, ülkemiz halkı üzerinde etkisiz olmaktadır.

- Karanlık çetenin emrindeki en önemli güç basındır. Şu anda tüm gücünü yitirmiş olan bu çete, bir kısım basın sayesinde gündem değiştirip gündem oluşturmaya, sahte deliller, sahte senaryolar üreterek kamuoyunu aldatmaya çalışmış, fakat bu aldatmaca da halkımız üzerinde başarısız olmuştur.

- Komünist Derin Devlet Çetesi üyeleri son zamanlarda taktik olarak kendilerini dindar göstermeye çalışmaktadırlar. Tıpkı komünist lider Lenin’in “iki ileri bir geri” taktiğinde olduğu gibi, halkımızı aldatmak için yine bir oyun peşindedirler. Kendilerini dindarmış gibi veya dine taraftarmış gibi ya da dinin bazı hükümlerini savunuyormuş gibi göstermeye uğraşmaktadırlar. Oysa gerçekte çete mensuplarının ortak özelliği din karşıtı olmalarıdır. Kullandıkları bu yöntem de çaresizliklerini göstermekte, Komünist Derin Devlet Çetesi’nin çöküşünü açıkça gözler önüne sermektedir.

- Komünist Derin Devlet Çetesi üyeleri şimdi ancak okumayarak, araştırmayarak, apaçık gerçekleri görmezden gelerek kendilerini “Taşkafa” denen bir zihniyetin içine sokmuşlardır. Oysa bu boşuna bir çabadır, Darwinizm ülkemizde tam anlamıyla mağlup olmuş durumdadır. Komünist Derin Devlet Çetesi’nin dayanağı olan bir ideoloji kalmamıştır.

- Darwinizm, hayatın kökeni konusunda açıklamasız kalmış aciz bir teoridir. Tek bir proteinin tesadüfen ortaya çıkmasının imkansız olduğunun anlaşılması ile kesin olarak geçersiz kılınmıştır. Yapılan olasılık hesapları insan vücudunda işlev gören ortalama bir proteinin tesadüfen ortaya çıkma ihtimalinin 10950'de bir, yani imkansız olduğunu göstermiştir. (Matematikte 1050'de 1'den küçük ihtimaller "sıfır ihtimal" kabul edilirler.)

- Darwinizm’in çöküşünü gösteren ikinci en büyük delil ise milyonlarca yaşayan fosilin Türkiye ve dünya çapında sergilenmesi olmuştur. Tek bir ara fosil olmayışının ve canlıların milyonlarca yıl boyunca hiçbir değişime uğramadıklarının sergilerle açıkça ispat edilmesi, Komünist Derin Devlet Çetesi’ni psikolojik yönden yıkıma uğratmıştır.

- Türkiye artık Darwinizm savunucularıyla ve dolayısıyla komünist düşünce yapısıyla alay etmektedir. Bu karanlık çetenin ve Darwinizm aldatmacasının 1980’lere kadar gerçekleri bilmeyenler üzerinde kendilerince bir etkisi olmuştur. Fakat bu tarihten sonra, özellikle son yıllarda artan bir hızla bu çetenin üyeleri tam anlamıyla perişan duruma düşmüşlerdir.

Sedat Altan

Bilim Araştırma Vakfı Başkanı


Bu tam sayfa ilan 26 Mart 2008 tarihinde Milli Gazete, Önce Vatan, Vakit ve Yeni Şafak gazetelerinde yayınlanmıştır.

mesajkutusu.blogspot.com
Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

FATİH ÜNİVERSİTESİNDE (İSTANBUL) FOSİLLER VE EVRİMİN ÇÖKÜŞÜ


Doğa ve İnsan Sağlığı Derneği tarafından17-21 Mart 2008 tarihleri arasında düzenlenen Fosil Sergisi ve " Evrimin Fosillere Yenilişi" isimli konferans, evrim teorisinin bilimsel bir yaklaşımla sorgulandığı ve çürütüldüğü bir platform oldu.

Konferansın konuşmacısı, Doğa ve İnsan Sağlığı Derneği’nin başkanı Dr. Cihat Gündoğdu oldu.

DR. CİHAT GÜNDOĞDU’NUN KONUŞMA ÖZETİ

Evrim teorisinin temelleri 1800'lü yıllarda önce Lamarck, ardından da Darwin tarafından atılmıştı.

Lamarck 19. yüzyılın başında ilk olarak kapsamlı bir Evrim teorisi iddiasıyla ortaya çıkmıştı. Ona göre Evrim mekanizması "kazanılan özelliklerin nesilden nesile aktarılması" şeklinde işliyordu. Yani canlıların yaşamları sırasında uğradıkları değişiklikler yeni nesillere de iletilebiliyordu. Mesela zürafalar, aslında bir zamanlar ceylan benzeri bir hayvan türüydüler, ama ağaçların yüksek dallarındaki yapraklara erişmek amacıyla yaptığı hareketler güya boyunlarının uzamasına sebep olmuştu.

Darwin, Lamarck'ın bu teorisini "doğal seleksiyon" adı verilen ikinci bir açıklama ile güçlendirdi ve bugün bildiğimiz evrim teorisini ortaya attı. Doğal seleksiyon, en basit tanımla, güçlü ve doğal ortama ayak uydurabilen canlıların hayatta kalması demekti. Darwin'e göre canlıların ortak bir kökeni vardı ve canlılar Lamarck'ın ortaya attığı şekilde farklılaşıyorlar sonra da bu farklılık doğal seleksiyon yoluyla seçiliyordu.

Oysa hem Lamarck hem de Darwin bu iddialarını ortaya atarken genetik biliminden habersizdiler. 1900'lü yılların hemen başlarında genlerin ve kromozomların yapısı keşfedildi ve bunun üzerine genetik bilimi inşa edildi. Kazanılan özelliklerin bir sonraki nesle aktarılamayacağı anlaşıldı. Tüm bunlar Darwin'in iddialarını da çürütmüş oldu.
Bu teorilerin çökmesiyle beraber Evrimciler de iddialarında revizyonlara gittiler ve yeni teoriler ortaya koymaya çalıştılar. Bu revizyonlardan birisi "sentetik evrim teorisi" adı verilen ve mutasyonlara dayandırılan bir teoriydi.

Mutasyonlar canlıların genetik materyalinde meydana gelen hasarlardı. Bunlar hücrenin çekirdeğindeki DNA'ya zarar veriyorlardı. Hardal gazı, nitrik asit gibi kimyasal maddeler, X ışınları veya radyasyon ışınımları bu zarara yol açan başlıca etkenlerdi. Ancak gerek DNA'nın yapısının incelenmesi, gerekse mutasyonların oluşumu Evrimcilerin iddialarını kesin olarak reddetmişti.

Öncelikle mutasyonlar sonucunda DNA'da bir "hasar" meydana geliyordu ve bunların %99'u öldürücü nitelikte oluyordu. Meydana gelen mutasyonlar net olarak canlıya zarar veriyordu. Öte yandan mutasyon sonucu DNA'ya yeni bilgilerin eklenmesi söz konusu değildi. Bu yüzden yeni bir organel ya da yeni bir özellik bu şekilde açıklanamazdı.

Çok önemli bir nokta da, canlıların organlarının çok parçalı olduğu ve bu parçaların birinin eksikliğinde organın çalışmayacağı idi. Örneğin gözün işlevini görmesi için sahip olduğu 40’a yakın organelin bir arada ve mükemmel biçimde çalışması gerekliydi. Bu parçaların tümünün bir anda mutasyonla oluşması ise imkansızdı.

Son olarak da meydana gelen bir mutasyonun bir sonraki nesle aktarılabilmesi için üreme hücrelerinde meydana gelmesi zorunluydu. Bir insanın vücudu, örneğin gözü mutasyon sonucunda orjinal formundan uzaklaşabilirdi, ama bunun sonraki nesillere geçmesi mümkün değildi.

Tüm bunların gösterdiği sonuç ise, canlılığın tesadüflerle ortaya çıkmasının ve "biyolojik birer kaza" olarak tanımlayabileceğimiz mutasyonlarla gelişmesinin imkansız olduğuydu. Canlılar çok karmaşık yapılara sahiptiler ve bu kadar karmaşık bir sistem, ancak bilinçli bir yaratılışla ortaya çıkabilirdi. Evrim bu gerçeği gizlemek istiyor, ama bilim tarafından ısrarla yalanlanıyordu. Bu ise, Allah'ın varlığının ve yaratışının açık bir deliliydi.

FOSİL KAYITLARI EVRİMİ YALANLIYOR

Canlıların kökenini araştırmak için başvurulabilecek en somut deliller, fosil kayıtlarıdır. Çünkü Evrim gerçek olsaydı, bu süreci doğrulayacak yüz milyonlarca "ara-geçiş formu"nun bulunmuş olması gerekirdi. Yani örneğin bir omurgasızdan (daha ilkel) bir omurgalıya (daha kompleks) evrimleşme sürecinde, çok sayıda yarı omurgalı-yarı omurgasız canlının yaşamış olması gerekirdi. Oysa bugün elimizde bunlara ait bir tek fosil bile yoktur. Bulunan tüm fosil örnekleri, canlılığın hiçbir evrim geçirmediğini, aksine bugün nasıllarsa ilk yaratıldıklarında da aynı mükemmel özelliklere sahip olduklarını göstermiştir.

Nitekim dünya üzerindeki canlılığın ilk izleri, Kambrien Dönem adı verilen zaman dilimine aittir. Fosil kayıtlarında canlılar bu dönemde "birdenbire" ortaya çıkarlar.

Başlangıçta umduğu fosillerin bir türlü bulunamadığını görünce, fosil kayıtları ve teorisinin birbirleriyle tutarsızlığını açıklamak için Darwin'in bulduğu çözüm, fosil kayıtlarının çok eksik olduğunu iddia etmek olmuştur. Oysa şu anda Darwin'in döneminden beri 150 sene geçti ve fosil kayıtları çok fazla miktarda arttı. Bugün 250.000 farklı türün fosili elimizde mevcut ancak durum başlangıçtan pek farklı değil. Hala Darwin'in bulunmasını umduğu fosillerden iz yoktur. Fosil kayıtları evrimi değil, yaratılışın bilimsel bir gerçek olduğunu kesin olarak ortaya koymuştur.

Fosil kayıtlarındaki bu büyük boşluk karşısında, evrimciler çeşitli fosilleri bazı zorlama ve çarpıtmalarla ara geçiş formu olarak tanıttılar. Evrimcilerin insan-maymun arasındaki geçiş formu olarak gösterdikleri fosillerin hepsi, ya soyu tükenmiş veya halen yaşamakta olan maymun türlerine, ya da özgün bazı insan ırklarına aitti. Dünya üzerinde hiçbir zaman yarı insan-yarı maymun bir canlı yaşamamıştı. Bu canlılar, sadece evrimcilerin hayal gücünde ve bu hayal gücüne dayanarak ürettikleri resim ya da maketlerde varolmuşlardı.

EVRİM SAHTEKARLIKLARI

Bu konuda en bilinen örnekler Piltdown Adamı ve Nebraska Adamı'dır.

Piltdown Adamı'nda modern bir maymunun çene kemiği ile birkaç dişi bir insan kafatası ile birleştirilmiş ve sözde fosil, kimyasallarla eskitilmişti. 1912 yılında yapılan bu sahte fosil onyıllarca evrimin en büyük delili sayıldı. Ancak 1949'da British Museum'dan Kenneth Oakley, flor testi adı verilen yeni bir yaş belirleme metodunu Piltdown Adamı üzerinde kullanınca gerçek ortaya çıktı. Kafatası 500 yıl önce ölmüş bir insana, çene kemiği de yeni ölmüş bir maymuna aitti. Dişler de bir insana aitmiş izlenimi vermek amacıyla sonradan eklenmişti.

Nebraska Adamı örneğinde ise, 1922 yılında bulunan bir tek dişe dayanılarak bir iddia ortaya atılmış, hatta bu "yarı maymun-yarı insan" yaratığın ailesi ve kullandığı aletler bile çizilmişti. Ancak 1927 yılında bu dişin ait olduğu fosilin diğer parçaları da bulundu. Fosil Prosthennops adı verilen yabani Amerikan domuzunun soyu tükenmiş bir cinsine aitti. Bunun ardından Nebraska Adamı'nın ve ailesinin tüm rekonstrüksiyonları literatürden çıkartıldı. Evrimcilerin iddialarını gerçekmiş gibi göstermek için başvurdukları bu sahtekarlıklar, bilim dünyası tarihine skandal olarak geçti.

Böylece Dr. Gündoğdu, slayt gösterisiyle sunduğu konuşmasının sonuna geldiğinde evrimcilerin hiçbir tutarlı iddia ortaya koyamadıkları, iddialarını destekleyen hiçbir fosil kaydı bulunmadığı, evrimin bilimsellikten uzak bir "inanç" olduğu ve Yaratılış Gerçeği bir kez daha anlaşılmış oldu.


mesajkutusu.blogspot.com
Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Hz. Mehdi'nin Çıkış Alametleri: Depremlerin Çoğalması

Hz. Mehdi'nin Çıkış Alametleri: Depremlerin Çoğalması…Depremler çoğalmadıkça, fitneler zahir olmadıkça, cinayetler çoğalmadıkça kıyamet kopmaz. (Kıyamet Alametleri, s. 109)

Peygamberimiz (sav) yukarıdaki hadisinde "depremlerin çoğalmasını" ahir zaman öncesinde meydana gelecek alametlerden biri olarak ifade etmiştir. Gerçekten de 20. yüzyıl da on binlerce kişinin hayatını kaybettiği depremlerle tarihe geçti. Kobe’deki şiddetli deprem, Türkiye’de, Tayvan’da, Yunanistan’da ve Meksika’da birbiri ardınca gelen depremler ahir zamana bakan çok önemli işaretler içermektedir.

"Ümmetimde zelzeleler olur. Öyle ki, bu zelzelelerde on bin, yirmi bin, otuz bin kişi ölür. Allah, bu ölümü muttakilere öğüt, müminlere rahmet, kafirlere ise azap kılar." (İbni Asakır, Geleceğin Tarihi 1, Orhan Baytan, Mevsim Yayıncılık, sf.81)

Barınacak evler, sizi taşıyacak hayvanlar bulamayacağınız zaman yaklaşmıştır. Çünkü evlerinizi depremler yıkacak, hayvanlarınızı yıldırımlar yakıp kömüre çevirecektir. (Nuaym bin Hammad, Geleceğin Tarihi 1, sf.82)

Hilafetin Arzı-Mu kaddeseye indiğini görürsen bil ki, artık zelzeleler, kederler, büyük hadiseler yakındır. O gün kıyamet insanlara şu elimin başına olan yakınlığından daha yakındır. (Ebu Davud, Cihad 37, sf.2535, Kütüb-i Sitte, cilt 14, sf.339)

Bu ümmetin sonradan gelen nesilleri önceden gelip geçenlere (çeşitli ithamlar ve bahanelerle) hakaret ettiği zaman artık kızıl rüzgarları, (zelzeleyi) yere batışı (hasfı) veya suret değiştirmeyi (meshi) (veya gökten taş yağmasını (kazfi)) bekleyin. (Tirmizi, Fiten 39, sf.2211, Kütüb-i Sitte, cilt 14, sf.341
Ahir zamanda eğlencelerin ve çengilerin meydan aldığı ve içkinin de mubah addolunduğu zaman yere batma, taş yağma zuhur edecek ve insan kılığından çıkma olacaktır. (Hz. Sehl İbni Saad, Ramuz El Ehadis, cilt 2, sf.302/8)

İlim kalkmadıkça, depremler çoğalmadıkça, zaman kısalmadıkça, fitneler zahir olmadıkça, cinayetler çoğalmadıkça kıyamet kopmaz. (Buhari, İbni Mace, Kıyamet Alametleri, s.108)

Güneş'ten Bir Alametin Belirmesi

Mehdi, Güneş'ten bir alamet belirinceye kadar gelmeyecektir. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, sf.49)

Güneş bir alamet olarak doğmadıkça Mehdi çıkmaz. (Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sf.33)

Güneş'te böyle büyük bir patlama olayı ilk kez, içinde bulunduğumuz yüzyılda meydana gelmiştir.

Güneş Tutulması

11 Ağustos 1999 yılında gerçekleşen Güneş tutulması yüzyılın son tam Güneş tutulmasıdır. İlk kez bu kadar çok insan Güneş tutulmasını, hem de bu kadar uzun bir süre izleyebilmiş, inceleme fırsatı elde etmiştir. Bu tutulmada dikkat çeken bir nokta da Türkiye'nin bu tam tutulmanın en iyi izlendiği ülkelerden birisi olmasıdır. Bartın'dan Silopi'ye kadar, yaklaşık olarak 12 şehir ve 100 ilçe tutulmayı gözleyebilmiştir.

Bu kadar işaretin birarada ve çok kısa bir zaman dilimi içinde art arda gerçekleşmesi tesadüf değildir. Bu işaretler inanan kullar için birer müjdedir.

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir