Darwinizm'in Geçersizliğini Kavrayamayan Yerli Evrimcilere Çağrı: Deliliniz Varsa Ortaya Koyun!

http://harunyahya.net/V2/Lang/tr/Pg/WorkDetail/Number/5047

PDF dosyasını indirmek için tıklayınız.

Halen pek çok merkezde devam eden fosil sergilerinde, evrim teorisinin geçersizliğini ortaya koyan yüzlerce yaşayan fosil halkımıza sunulmaktadır. Bunlar, canlıların milyonlarca seneden beri hiç değişmediklerini, şimdiki hallerini aynen muhafaza ettiklerini gösteren, taşlaşmış canlı fosilleridir ve “evrim iddiası"nın, materyalistlerin zihnindeki hayal ürünü senaryolardan başka bir şey olmadığını ortaya koymaktadır.

Evrimciler ise kendi delillerini açıklama cesaretini bir türlü gösterememektedir. Evrimcilerden beklenen, eğer kendi iddialarına destek olacak 3-5 tane ara fosil varsa bunları Türkiye’nin en bilinen merkezlerinde, örneğin İstanbul Taksim’de veya Ankara Ulus’ta sergilemeleridir.

Ancak evrimciler, son 140 yıldır yapılan kazı çalışmalarında elde edilen yüz milyon fosilden kendilerini destekleyecek tek bir ara fosil bulamamışlardır. Darwinizmin delil olarak kullanabileceği tek bir ara fosil yoktur. Buna karşı "Yaratılış Gerçeği"ni gösteren milyonlarca "yaşayan fosil" bulunmaktadır.^

Bilim Araştırma Vakfı ve Milli Değerleri Koruma Vakfı tarafından alt yapısı hazırlanan imza kampanyası sonucu 1400 bilim adamımız, ders kitaplarında evrim teorisinin iddialarını çürüten bulguların yer alması gerektiği görüşüne yer verilen bir dilekçeye imza atmış, 11 maddeden oluşan bu dilekçe 28 Haziran 2006'da Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı'na sunulmuştur.

Bu Önemli Gerçekleri Görmezden Gelmeyin!

Fosiller Evrimi Reddetmektedir

Evrim teorisi, canlıların çevre şartlarının etkisiyle başka başka canlılara dönüştüğünü iddia eder. Oysa bunun büyük bir aldatmaca olduğunu modern bilim tüm açıklığıyla ortaya koymuştur.

Herşeyden önce eğer canlılar başka canlılara dönüştüyse, dönüşme evresinde çok sayıda ara canlı var olmalı, yeryüzünün dört bir yanı evrimleşme aşamasındaki canlıların fosilleriyle (ara fosillerle) dolu olmalıdır. Oysa bugüne kadar çıkarılmış olan 100 milyona yakın fosillin tamamı bugün de bildiğimiz tam ve eksiksiz canlılara aittir. Evrim olsaydı, yeryüzü milyarlarca ara canlıya ait fosil ile dolu olmalıydı ama bir tane bile yoktur. Bu gerçek, evrim teorisinin çöküşünün açık bir ifadesidir. 140 senedir bulunan her fosilin evrimi yalanlamasına rağmen hala "bir gün bulunur" umuduyla bu teoriyi savunmak akıl sahibi bir insanın yapacağı şey değildir. Aradan 140 sene geçti, dünyada kazılmadık fosil yatağı kalmadı, milyarlarca dolar harcandı ama Darwin'in öngördüğü ara canlılara ait fosiller bulunmadı.

Bugün yeryüzünün hemen her tarafından derlenmiş ve çeşitli ülkelerin müzelerinde kataloglanmış yüz binlerce fosil örneği vardır. Tüm bu fosil örnekleri çok önemli bir gerçeği gözler önüne sermektedir: Yüz milyonlarca yıl önce yaşamış canlılarla bugünkü yaşayan örnekleri arasında hiçbir fark yoktur. En eski jeolojik dönemlerde yaşayan canlılar dahi en küçük bir değişiklik geçirmeden günümüze kadar gelmişlerdir.

Örneğin; bugün yaşayan çekirge neyse, bundan 120 milyon yıl önce yaşayan çekirge de odur. Bugün yaşayan kertenkele nasılsa, bundan 30 milyon yıl önce yaşayan kertenkele de aynıdır. Bugün yaşayan köpekbalığı hangi özelliklere sahipse, bundan 400 milyon yıl önce yaşamış olan köpekbalığı da aynı özelliklere sahiptir.

Kısaca, canlılar bugün nasıllarsa, milyonlarca yıl önceki halleri de aynıdır. Fosil kayıtlarındaki canlılar ayrıntılı olarak incelendiğinde, bunların vücut yapılarının, organlarının, iskeletlerinin, en küçük detayına kadar günümüzdeki örnekleriyle birebir aynı oldukları görülür. Aynı kompleks yapı ve sistemlere sahiptirler. Canlıların hiçbir değişim ya da evrimsel süreç yaşamadıklarını belgeleyen bu yaşayan fosiller pek çok bilim adamını hayrete düşürmüştür. Bir yandan da onları yaşamın kökeni hakkındaki görüşlerini yeniden gözden geçirmeye yöneltmektedir. Sonuç olarak fosiller göstermektedir ki, canlılar, tarihin hiçbir döneminde ilkelden gelişmişe doğru bir süreç yaşamamışlardır. Tam aksine bugünkü aynı kompleks yapı ve özellikleriyle yeryüzünde bir anda ortaya çıkmışlardır.

Tek Bir Protein Molekülü Bile Tesadüflerle Oluşamaz!

Günümüzde, cansız maddelerden tesadüflerle canlılığın meydana gelemeyeceği ortaya konmuş, laboratuvar ortamında bile bunun başarılmasının olanaksız olduğu anlaşılmıştır. Yapılan olasılık hesapları, değil bir canlının, canlıyı meydana getiren tek bir protein molekülünün bile kendi kendine ve tesadüflerle ortaya çıkamayacağını göstermiştir. Örneğin, 500 aminoasitlik ortalama büyüklükteki bir protein molekülünün tesadüflerle oluşma ihtimali 10 üzeri 950 'de 1'dir. Bu, matematiksel olarak gerçekleşmesi imkansız olan bir ihtimaldir.

Darwinizm Tarihi Sahtekarlıklarla Doludur

Evrim teorisinin tarihi, daha teori ilk ortaya atıldığı günden itibaren sayısız sahtekarlık, hile ve göz boyama faaliyetleriyle doludur. Örneğin:

  • Tam 40 sene boyunca insanla maymun arası bir canlıya ait olduğu anlatılan, hakkında yüzlerce makale yazılan ve sayısız resimleri yayınlanan Piltdown adamı gerçekte büyük bir sahtekarlıktır. Bu sahte fosil, insan kafatasına bir orangutan çenesinin eğelenerek monte edilmesi ve bunun potasyum dikromatla eskitilmesi ile elde edilmiştir. Bunun dışında;

  • Haeckel isimli bilim adamının, -sonradan kendisinin de çarpıtma olduğunu itiraf ettiği- sahte embriyo çizimleri;

  • Bulunan tek bir dişin Nebraska adamı adıyla insan maymun arası bir canlı olarak tanıtılması, ancak daha sonra bu dişin bir domuza ait olduğunun açıklanması;

  • Kuşların atası olarak gösterilen, ancak daha sonra birden fazla fosilin birleştirilmesiyle oluşturulmuş düzmece bir kanıt olduğu anlaşılan Archaeoraptor fosili;

  • Güve kelebeklerini iğneyle tutturup fotoğraflarını çektikten sonra bu fotoğrafların doğal seleksiyon safsatasına delil olarak gösterildiği ünlü "Sanayi Kelebekleri" sahtekarlığı;

  • Başlangıçta insanın atası olarak gösterilen ancak sonradan soyu tükenmiş maymun, şempanze ya da orangutanlara ait olduğu anlaşılan kafatası ve kemik parçaları;

  • 30 yıl boyunca Hamburg'daki bir müzede 36.000 senelik yaş tayin edilerek insanın sözde evrimindeki kayıp halka olarak sergilenen ve 2004'te evrimci bir antropoloji profesörünün tipik bir tarihlendirme sahtekarlığı olduğu ilan edilen Hahnhöfersand Adamı skandalı...


Bilimin kendisine vermediği kanıtları, sahtekarlıkla üretmekten başka çaresi olmayan bir teori zaten kendi geçersizliğini ilan etmiştir.

Yerli Evrimciler Yenilgiyi İtiraf Etti!

Adnan Oktar (Harun Yahya)'ın evrim teorisinin çöküşünü ortaya koyan eserleri ve Bilim Araştırma Vakfı'nın düzenlediği 2000'den fazla konferans neticesinde yerli evrimciler tam manasıyla sinmişlerdir. Bilimsel anlamda ortaya koyabilecekleri hiçbir delilleri bulunmayan evrimciler, teorilerini savunamaz olmuş ve yaratılış gerçeğini savunanlardan köşe bucak kaçmaya başlamışlardır. Yerli evrimciler bu konuyu kendileri de itiraf etmektedirler. Örneğin Amerika’dan yayın yapan www.pitch.com adlı internet sitesindeki bir haberde görüşüne yer verilen ünlü evrimci Prof.Dr. Ümit Sayın “Artık yaratılışçılara karşı bir savaş yok. Savaşı onlar kazandılar. 1998’de Türkiye Bilimler Akademisi’nden 6 profesörü yaratılışçılara karşı konuşmaları için motive etmiştim. Artık, bugün bir kişiyi bile motive etmek imkansız” diyerek evrimciler adına yenilgiyi itiraf etmiştir.

Evrimcilerin Taktiklerine Dikkat!

Evrimciler kamuoyunu ikna etmek için pek çok taktik kullanır. Saygın bilim adamlarının isimlerini kullanmak bunlardan biridir. Evrimci bir makalede Newton, Einstein, Max Planck, Pasteur gibi Allah'a inanan bilim adamlarının isimleri ve fikirlerine yer verilir. Evrimciler, bunların doğrulanmış bilimsel fikirlerini, kendi işlerine geldiği gibi cümle aralarına serpiştirir, Allah'a inandıklarından ise hiç bahsetmezler. Doğru bilgilerle, evrimci mantıkları harmanlayan evrimciler bu suretle teorilerini bilimsellik kılıfına büründürür, kabul görmesini sağlamaya çalışırlar.

Evrimcilerin, teorilerine doğruları yamama gayreti ise oldukça meşhurdur. Doğal seleksiyon kavramı buna güzel bir örnektir. Doğada güçlü olan canlıların hayatta kaldıkları, güçsüzlerin ise çoğu zaman öldükleri bilinen bir gerçektir. Evrimciler bu olayı evrim delili gibi sunmaya çalışmaktadır. Oysa güçsüz bir canlının güçlüye yem olmasının evrimle hiçbir ilgisi yoktur. Soğuğa dayanıklı olan kalır, olmayan ölür, hızlı olan kaçar kurtulur, çelimsiz ve yavaş olan geride kalarak av olur. Bu orijinal ve şaşılacak birşey değildir. Evrimciler bu doğru bilgiyi verirken yanında kendi senaryolarını da sunarlar. Doğal seleksiyon bir canlıya yeni bir özellik kazandırmaz veya onu başka bir canlıya dönüştürmez. Dolayısıyla evrim ile bir alakasının kurulması son derece mantıksızdır.

Ayrıca bilimsel bir yayın öncelikle dürüst olmalı gerçeklerden ödün vermemelidir. Planck’a yer veriyorsa, onun Allah inancıyla ilgili çarpıcı sözlerinden de söz etmelidir. Kamuoyuna yanıltıcı bilgi vermek bilim adamına yakışmaz.

Darwinizm ile İlmi Mücadele Teröre Çaredir

Güneydoğu'da, bölücü komünist-marksist mihrakların oluşturduğu Cumhuriyet tarihimizin en büyük ayaklanması devam etmektedir. Şu ana kadar binlerce şehit verilmiş, milyarlarca dolar maddi kayıp meydana gelmiştir. Bu büyük fitnenin, ideolojik felsefi temelinde insanı, tesadüflerin ürünü olan bir hayvan olarak tanıtan Darwinizm vardır. Darwinizm yok edildiğinde, evrimciliğe dayalı marksist anlayış da çökecektir. Dolayısıyla süregelen marksist, komünist, bölücü hareketin önlenmesinin yolu sadece “iyi takip”, “iyi yakalama”, “iyi yargılama”, “iyi infaz” değildir. Kesin çözüm, söz konusu ideoloji ile “iyi ilmi mücadele”dir. Sivrisineklerle uğraşmak yerine, bataklığın bir an önce kurutulması gerekir. Darwinizmin sahtekarlıklarının doğru bir şekilde gençliğe aktarılması, bilimdeki gelişmelerin detayları ile açıklanması, gerçek bilimsel düşüncenin gereğidir. Bu mücadelenin bel kemiğini oluşturan Darwinizm konusu halledildiğinde, bu komünist-marksist bölücü fitnenin gücü de yok olup çökecektir.

Hiçbir Teknolojinin Erişemediği Görüntü ve Ses Kalitesi

Dünyaca ünlü Philips, Sony, Panasonic, Samsung, JVC, NEC gibi firmalar günümüzün en ileri görüntü teknolojilerine sahip LCD ve plazma televizyonlarını üretirler.

Ancak insan beyninde oluşan 3 boyutlu panoramik görüntünün kalitesi bu televizyonlarda oluşturulan görüntü kalitesinden her zaman için çok daha mükemmeldir.

Televizyonlarda üretilen görüntüler, insan beyninde oluşan görüntülerin renk, netlik, parlaklık ve canlılık kalitesini yakalamaktan son derece uzaktır.

Dünyanın en kaliteli ses ve müzik sistemlerini üreten Marantz, Sony, Bang & Olufsen, Nakamichi, Kenwood, Technics, Pioneer gibi firmalar, yine dünyanın en kaliteli hoparlörlerinden olan JBL, Bose, Yamaha gibi markalar, insan kulağının duyduğu 3 boyutlu, derinlikli, kusursuz ses kalitesine asla erişememektedir.

Binlerce mühendisin, binlerce alet kullanarak elde edemediği üstünlükteki ses ve görüntü bir avuç insan beyninin birkaç santimetrekarelik ses ve görüntü merkezlerinde durmaksızın üretilmektedir. Bu kusursuz sistemlerin tesadüfen ortaya çıktığını iddia etmek kelimenin tam manasıyla saçmalamaktır.

Beynimizde Oluşan Dünyanın Aslına Asla Ulaşamayız

Maddeyi beş duyumuz aracılığıyla beynimizde algıladığımız için hayatımız boyunca yaşadığımız, gördüğümüz, hissettiğimiz herşey gerçekte beynimizde meydana gelmektedir. Bu nedenle maddenin ancak beynimizdeki bir kopyasıyla muhatap olur, aslına hiçbir zaman ulaşamayız.

Örneğin, evinin salonunda oturduğunu ve camdan dışarıyı seyrettiğini zanneden bir insan, gerçekte beyninin içindeki ekrandan salonunu, camdan görünen manzarayı izler. Camdan gördüğü deniz manzarası, kuşlar, ağaçlar hep beyninde oluşan görüntülerdir. Oturduğu koltuğun sertliğini, döşemesinin kayganlığını da beyninde hisseder. Mutfaktan gelen kahve kokusu gerçekte mutfakta yani uzağında değil, beyninin içindedir.

İşte insan, beynindeki ekranda izlediği, anlamlı ve eş-zamanlı olarak biraraya getirilen algılarının tamamına "yaşamım" der ve hiçbir zaman beyninin dışına çıkamaz.

Sonuç olarak, biz hayatımız boyunca bize gösterilen kopya algılarla yaşarız. Ancak bu kopyalar o kadar gerçekçidir ki, hiçbir zaman kopyalarını yaşadığımızı fark etmeyiz. Bizim tek görebildiğimiz, koklayabildiğimiz, tadabildiğimiz, dokunabildiğimiz ve duyabildiğimiz beynimizdeki kopyalardır. Beynimizde izlediğimiz ekranın dışında maddenin gerçeği nasıldır, bunu da hiçbir zaman bilemeyiz. İşte materyalistlerin bel bağladıkları maddenin gerçekliği bundan ibarettir. Bu bir felsefe değil, net bir bilimsel gerçektir.

Beyindeki şuur merkezinde görüntüyü gören, sesi duyan, kokuyu hisseden, düşünen, dokunma hissi alan kimdir? Bunlar Darwinizm'in hiçbir şekilde açıklayamadığı metafizik gerçeklerdir.

“Şüphesiz 'izzet ve gücün' tümü Allah'ındır. O, işitendir, bilendir.” (Yunus Suresi, 65)

“Dediler ki: Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.” (Bakara Suresi, 32)

Harun Yahya (Adnan Oktar)

Harun Yahya (Adnan Oktar)'ın bugüne kadar 57 ayrı dile çevrilen, yaklaşık 250 kitabı bulunmaktadır. 30 bin resmin yer aldığı toplam 45 bin sayfadan oluşan bu kitaplar, bugüne kadar 8 milyon kişi tarafından satın alınmış, bir o kadar kitap da çeşitli gazete ve dergiler tarafından okuyucularına hediye edilmiştir. Yazarın eserlerinden faydalanılarak bugüne kadar 180 belgesel film hazırlanmıştır. Bu belgesel filmler de kitaplar gibi yabancı dillere çevrilmiş ve halen 20 ülkedeki 100 ayrı TV kanalında gösterilmektedir. Bugüne kadar 13 milyon VCD belgesel dünyanın pek çok ülkesinde milyonlarca izleyiciyle buluşmuştur. Hazırlanan sohbet programları, sesli anlatımlar 20 ayrı ülkede pek çok radyo kanalında yayınlanmaktadır. 40 ayrı dilde 200’den fazla internet sitesi bulunmakta olup bu siteleri her ay 140 ayrı ülkeden 4.5 milyona yakın kişi ziyaret etmektedir. Sitelerden ayda yaklaşık 540 bin belgesel film, 200 bin kitap, 100 bin sesli anlatım ve 7 bin interaktif anlatım ziyaretçiler tarafından bilgisayarlarına indirilmektedir. Harun Yahya’nın eserleri kaynak alınarak hazırlanan dergiler bugüne kadar 6 milyonluk tiraja ulaşmıştır. Harun Yahya’nın 5.000’den fazla makalesi pek çok ülkede, dergilerde, gazetelerde ve internet sitelerinde yayınlanmıştır.

Yazarın evrim teorisinin çöküşünü ortaya koyan ve toplamı 6 bin sayfayı aşan kitaplarından yararlanılarak "Evrim Teorisinin Çöküşü ve Yaratılış Gerçeği" başlığıyla ülkemizde ve yurt dışında konferanslar düzenlenmektedir. Türkiye'de 2000'den fazla konferans düzenlenmiştir. Yurt dışında ise, -dünyanın en tanınmış üniversiteleri de dahil olmak üzere- Avusturalya’dan Kanada’ya, İngiltere’den Malezya’ya kadar pek çok konferans düzenlenmiş ve bu konferanslara 1 milyonun üzerinde katılım olmuştur.

Adnan Oktar'ın, Harun Yahya müstear ismi ile hazırladığı tüm kitapları www.harunyahya.org, www.harunyahya.net ve www.harunyahya.com adreslerinden ücretsiz olarak okuyabilir veya Global Yayıncılık'ın 0212 4444441 no’lu telefonundan temin edebilirsiniz.

----------

Bu tam sayfa ilan
9 Mayıs 2007 tarihinde Türkiye
12 Mayıs 2007 tarihinde Vakit
14 Mayıs 2007 tarihinde Önce Vatan
6 Temmuz 2007 tarihinde Önce Vatan
7 Temmuz 2007 tarihinde Türkiye
11 Temmuz 2007 tarihinde Vakit
11 Temmuz 2007 tarihinde Milli Gazete
12 Temmuz 2007 tarihinde Bugün
29 Aralık 2007 tarihinde Yeni Çağ
gazetelerinde yayınlanmıştır.

mesajkutusu.blogspot.com
Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

MİNE G. KIRIKKANAT'A CEVAP

MİNE KIRIKKANAT 28.12.2007 TARİHLİ YAZISINDA DOĞRU SÖYLEMİYOR:
KONUNUN DOĞRUSU ŞU ŞEKİLDE:

(POLITIKEN GAZETESİ'NDE YARATILIŞ ATLASI İLE İLGİLİ ÇIKAN 2. HABER)
Mine Kırıkkanat'ın 28.12.2007 tarihli yazısında bahsi geçen haber:
Danimarka, Politiken, 12 Eylül 2007, "Darwin'e Karşı Cevap: Yaratılış Atlası"



Danimarka'nın en yüksek tirajlı ikinci gazetesi Politiken, Yaratılış Atlası ile ilgili gelişmeleri yakından takip etmeye devam ediyor. Andreas Lindqvist'in Yaratılış Atlası'ndan "kilolarca ağırlıkta, çok güzel renkli baskıya sahip kitap" olarak bahsettiği 12 Eylül 2007 tarihli haberde şöyle bildirildi:

Yaratılış Atlası adındaki kitap, Türk ve Müslüman Adnan Oktar tarafından yazıldı ve Darwin’in evrim teorisine bir cevap niteliği taşıyor.
Bu yaz, çarpıcı kitap Fransa ve Amerika’daki üniversitelere, araştırmacılara, politikacılara ve bilim müzelerine çok sayıda gönderilmişti. Aynı zamanda kitap Danimarka’da eğitim kurumlarına da gönderildi.
... Adnan Oktar’ın tezleri görünüşe bakılırsa Arap dünyasında oldukça yaygın ve seviliyor.

(POLITIKEN GAZETESİ'NDE YARATILIŞ ATLASI İLE İLGİLİ ÇIKAN 3. HABER)
Politiken Gazetesi'nde 13 Eylül 2007 tarihinde yayınlanan haber
"Avrupa’yı Fethetmek Üzere Olan Kampanya"

Danimarka'nın en yüksek tirajlı gazetesi olan Politiken, 13 Eylül 2007 tarihinde "Anti-Darwinist Bombardıman" başlıklı bir haber yayınladı. Yaklaşık yarım milyon okuyucusu olan gazetede, Yaratılış Atlası ile ilgili haber şu satırlarla yer aldı:

Evrim teorisine karşı gerçekleştirilen uluslararası kampanya, Danimarka’yı vurdu. Darwin’in, birçok şey gibi, Nazizm ve terörizmden de sorumlu tutulduğu kitap, 6.5 kilogram ağırlığında ve 765 sayfa.

Müslüman yaratılışçıların Darwin ve evrim teorisine karşı mücadelesi neticesinde, dünyanın büyük bir bölümüne binlerce adedi gönderilen bu eser, Harun Yahya tarafından imzalanmıştı. Gerçek ismi Adnan Oktar olan yazara göre, [evrim teorisi] yalnız “Yaratılış” inancına değil, Allah’ın yaratmasına da karşı çıkıyor. Atlas, metinler ve memba şeklindeki resimlerle Darwin’in hatalı olduğunu "ispatlıyor". Aslında bundan daha fazlasını yapıyor. Evrim teorisi Nazizm, ırkçılık, komünizm, faşizm ve terörizmden sorumlu.

Aarhus ve Kopenhag Üniversitelerinden 20 araştırmacı, Danimarka Parlamentosu’ndaki politikacıların bir kısmı ve liseler de geçtiğimiz yıl içerisinde İstanbul’dan Global Yayıncılık ve Harun Yahya tarafından yürütülen kampanyanın odağı oldular. Aynı şekilde Avrupa’nın diğer ülkelerinde de araştırmacılar, eğitim kurumları ve önde gelen kişiler kitapları aldılar. Üstelik hiçbir fatura ödemeden.

Müslüman araştırmacılarla olduğu gibi diğerleriyle de işbirliği yapan, Kopenhag Üniversitesi Teoloji Profesörü Niels Henrik Gregersen, “Hayatımda böyle bir şeyle karşılaşmadım..." diye belirtiyor. "Harun Yahya, fosilleri karşılaştırarak Darwin’in hatalı olduğunun ispatlanabileceğini söylüyor… Başka konuların yanı sıra, yaratılış inancı ve Kuran’ın okunması konularının tekrar gündeme gelmesi gerektiği gibi, aynı zamanda evrim teorisinin Nazizm ve komünizmden sorumlu olduğunu söylüyor" diye belirtiyor Niels Henrik Gregersen. ...

Aarhus Üniversitesi’nde düşünce tarihi alanında öğretim üyeliği yapan Peter C. Kjærgaard, Müslüman dünyasının evrim teorisinden vazgeçtiğini belirtiyor. Türkiye’de biyoloji öğretmenlerinin yüzde 50’si evrim teorisinden şüphe duyuyor.

Harun Yahya, kendisinin de söylediği gibi, çok açık biçimde artık Avrupa’yı fethetmek üzere olan kampanyasından çok iyi sonuç almış durumda.

Kitaplarından birkaç yüz kadarı Urduca, Arapça, Çince, Sırpça ve Endonezyaca gibi dillere çevrilmiş durumda. Bunlar arasında “Darwinizm’in İnsanlığa Getirdiği Belalar”, “Komünizm Pusuda”, “Batı Dünyası Allah’a Yöneliyor”, “Siyonizm Felsefesi” ve “Global Masonluk” gibi başlıklar var.

Bunun dışında internette Harun Yahya eserlerine ait çok sayıda kaynak, DVD’ler ve çocuklar için de canlılar hakkında bilgiler veren “Çocuklar Sizin İçin” ve “Küçük Dostlarımız Karıncaların Dünyası” gibi kitaplar bulunuyor.

Harun Yahya’nın ismi tüm kitaplarda yer alıyor. Resmi bilgilere göre 1956 yılında doğdu ve İstanbul’daki üniversitelerde sanat ve felsefe eğitimi aldı.

Tasavvuf ile etkili konuşma yetenekleri birarada:

1980’lerin başlarında çevresinde topladığı genç öğrencilere İslam hakkındaki görüşlerini aktardı… O dönemdeki projelerinden birini 1986 yılında Yahudilik ve Masonluk adlı kitabıyla hayata geçirdi ve bu şekilde Yahudiler ile Masonların asıl hedefinin, Türk halkının manevi ve dini değerlerini ortadan kaldırmak olduğunu göstermeye çalıştı.

Bunun ardından Bilim Araştırma Vakfı’nı kurdu ve işte bu noktadan sonra on yıl kadar öncesinde Darwinizm karşıtı kampanyasına ciddi olarak başladı

.... Information adındaki günlük gazete, geçen ay yazarın uluslararası basın konferansında kampanyanın sonuçlarından bahsederken, evcil hayvan beslediğini açıkladığını da bildiriyordu.
Darwin’in teorileri sonunda kesin bir yenilgiyle yüz yüze. Harun Yahya kitaplarıyla insanlara "Allah inançlarını geri kazanmaları için yardımcı olacak" bir imkan vermiş oluyor.

(POLITIKEN GAZETESİ'NDE YARATILIŞ ATLASI İLE İLGİLİ ÇIKAN 1. HABER)
Politiken Gazetesi'nde 28 Ağustos 2007 tarihinde yayınlanan haber

Danimarka'nın en yüksek tirajlı ikinci gazetesi Politiken, 28 Ağustos 2007 tarihli baskısında yaratılışçılığın Avrupa'da yayılmakta olduğunu bildren bir haber yayınladı. Yaklaşık yarım milyon okuyucusu olan bu Danimarkaca gazetede, Adnan Oktar'ın Yaratılış Atlası adlı kitabınının etkisi değerlendirildi. "Yaratılışçılığın Geniş Dünyası" başlıklı haber şu satırlarla yer aldı:

Avrupa’da yaratılışçı hareket artık Protestan, Katolik ve Müslüman destekçileri ile yayılmaya devam ediyor. Evrim teorisine karşı ve dine uygun yaratılışçılığı destekleyen ücretsiz eğitim içerikli eserler binlerce okula gönderilirken, canlılığın tarihi hakkında öğrencilere "dengeli bir bakış açısı" kazandırmak amacı taşıdığı söyleniyor... Dindarlık artık her an gündemde olan bir konu...

Aralık 2006’dan beri birçok ülkedeki bilim adamlarına, politikacılara ve okullara çok güzel resimler içeren büyük Yaratılış Atlasları ücretsiz olarak gönderiliyor. Burada tüm canlıların yüz milyonlarca yıldır hiçbir değişikliğe uğramadığı öne sürülüyor. Evrimle ilgili her düşünceye karşı çıkılarak, bunun yerine yeryüzündeki canlılığı Allah’ın yarattığı sonucuna varılıyor. Bunu ispatlamak için ise birçok fosilin ve canlı örneklerinin resimleri ön plana çıkartılmış. Renkli böcekler, yengeçler, semenderler ve eğrelti otları ile okuyucular ulaşılabilecek tek bilimsel sonucun bu olduğu konusunda ikna ediliyorlar.

Aynı zamanda evrim teorisi ise yalpalayıp yıkılmakta olan, hiçbir zemini bulunmayan materyalist bir hayal ürünü olarak sunuluyor. Bunun ardında sağ kanattaki Protestanlar veya İncil kaynaklı bir görüş bulunmuyor.

Yaratılış Atlası, Kuran’ın İlahi gerçek olduğunu kabul eden ve çok iyi tanınmış bir yaratılışçılığı anlatan Müslüman bir eser. Türkçe, İngilizce ve Fransızca yayınlanan, tüm Avrupa boyunca Danimarka’da dahil olmak üzere özellikle seçilen yerlere binlerce kopyası gönderilen bu kitap, şiddetli tartışmalara yol açtı. Kısa süre önce ise ABD’ye ulaştı ve çeşitli Kongre üyelerine de gönderildi. …

[Atlas'taki] tüm eleştirilerin hedeflediği ve uzlaştığı ortak nokta şu: Kötülüklerin başlıca kaynağı Charles Darwin... Yaratılış Atlası'nda, sessiz Viktorya dönemi bilim adamı 20. yüzyılın en kötü felaketlerinin sebebi olarak gösteriliyor: Terörizm, komünizm, ırkçılık, faşizm ve Nazizm. Ayrıca Politiken gazetesinin bu haberinde Yaratılış Atlası için "Bu bir Truva atı." denilmektedir. Yaratılış Atlası'nın fikri mücadeledeki üstünlüğünü kabul eden bu ifade, materyalist çevrelerin Truva atı olayındaki gibi neye uğradıklarını anlayamadan, ani bir baskınla mağlubiyet yaşadıklarını anlatmaktadır. Önce benzersiz görünüşü ile etkileyen, sonra içindeki fikirlerle Darwinist-materyalist felsefeyi yıkan Yaratılış Atlası'nın Truva atına benzetilmesi, bu bakımdan manidardır.

Avrupa’nın materyalist ve Darwinist olduğu bilinen birşey, yeni öğrenilen bir şey değil. Biz bu gazetenin, Darwinizm’in yanlış olduğunu iddia ettiğini söylemiyoruz. Ancak Darwinizm’i savunduğu halde gerçeklerin gücü karşısında bir kısım doğruları kabul etmek zorunda kalmıştır. Bu gazete de bütün Avrupa gibi Darwinist, materyalist ve ateisttir. Ancak apaçık doğruların gücü karşısında yenilmiştir. Eğer yenilmemişlerse onları dehşete düşüren Yaratılış Atlası’ına cevap niteliğinde bir karşı kitap yazmaları gerekirdi. Ancak yazamadılar. Cevap da veremediler. Yazamadılar çünkü anlatılanların hepsi doğru. İnsan bir eseri neden yasaklatır? Korkulan, etkili olmasından çekinilen bir esere yasak getirilir. Eğer bu eser yanlışlarla doluysa Darwinizm’i daha güçlendireceği için buna seve seve izin verirlerdi. Ama Yaratılış Atlası, Darwinizm’i gerçekten yıktı. Gazetelerde çıkan, “Panik, Deprem, Bomba Etkisi, Tufan, Fransız Tarihinin En Büyük Felaketi” gibi sözleri bu gerçeğin bir yansımasıdır. Hodri Meydan diyoruz.. Yaratılışı ispat eden milyonlarca fosile karşı iddia ettikleri gibi Darwinizm’i ispat eden bir tane ara fosil bulup getirsinler. Toprağın altını üstüne getirdiler. 150 yıldan beri bir tane ara fosil bulamadılar. Sahte fosillerle insanları kandırmaya çalıştılar. Onda da foyaları ortaya çıktı. Piltdown adamı, Nebraska Adamı sahtekarlıklarında olduğu gibi.








mesajkutusu.blogspot.com
Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

BU AKŞAM, KAÇIRMAYIN Adnan Oktar Röportajı Vatan TV'de

BU AKŞAM, KAÇIRMAYIN

Adnan Oktar Röportajı Vatan TV'de


- Nasıl bir çağa giriyoruz ?
- PKK ile mücadele nasıl yapılmalı ?
- Avrupa Birliği'ne bakışı nasıl ?
- Avrupalı neden korkuyor ?
- Türk-İslam birliği gerçekleşecek mi?
Siyasi, güncel daha pek çok konuda Adnan Oktar'ın görüşleri Fedai Erdoğan'ın hazırlayıp sunduğu "Açık Dosyalar"da.
"Açık Dosyalar" 28 Aralık Cuma günü 22.45'te Vatan Tv'de.

http://www.youtube.com/watch?v=vhLVnIaXNhM



mesajkutusu.blogspot.com
Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Adnan Oktar'ın Tüm Röportajları

Sayın Adnan Oktar'ın verdiği tüm röportajları HarunYahya.TV sitesinden izleyebilirsiniz.

Müslümanların Uzlaştırıcı ve Hoşgörülü Ahlakı Toplumu Bütünleştirir

Müslümanlar birlikte yaşadıkları, farklı din ve kültürlere sahip topluluklara adil, hoşgörülü ve barışçıl davranmakla yükümlüdürler. Dolayısıyla bir süredir gündeme gelen yanlış bir izlenimin aksine Kuran'da emredilen güzel ahlakla ye tişen bir Müslüman, herkese İslam'ın öngördüğü sevgiyle yaklaşır; estetiğe ve sanata değer verir, olaylar karşısında her zaman uzlaştırıcı, gerilimi azaltan, kucaklayıcı, itidalli davranışlar sergiler. Böyle üstün ahlaklı insanların oluşturdukları toplumlarda ise, Allah'ın izniyle son derece gelişmiş bir medeniyetin, yüksek bir toplumsal ahlak, neşe, huzur, adalet, güvenlik, bolluk ve bereketin hakim olacağı açık bir gerçektir.

Bazı kişiler bu gerçekleri bilmedikleri ya da yanlış bilgilendirildikleri için İslam ahlakı hakkında bugüne kadar yanlış zanlarda bulunmuş olabilirler. Fakat İslam ahlakının modernleşmeye, inanç özgürlüğüne, düşünce hürriyetine, devlete ve millete zarar vermediği sürece her türlü fikirden insana sevgi ve saygı ile yaklaşmaya vesile olduğunu öğrendikleri ve tecrübe ettikleri zaman Allah'ın izniyle bu tutum ve düşünceleri tamamen ortadan kalkacaktır. Sonsuz merhamet ve kudret sahibi Rabbimiz bir ayetinde şöyle bildirmiştir:

"De ki: "Hak geldi, batıl yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur." (İsra Suresi, 81)



mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Vatan TV "Açık Dosyalar"da Haftanın Konuğu Adnan Oktar

ADNAN OKTAR'IN VATAN TV İÇİN VERDİĞİ RÖPORTAJ (İstanbul, 20.12.2007)

http://www.harunyahya.tv/detail.php?l=1&pid=5246&cid=0





FLV dosyasını buradan indirebilirsiniz.



Röportajın Deşifresi


Sunucu: İyi akşamlar sevgili seyirciler, yine Açık Dosyalar programında ile sizlerle beraberiz bu akşam çok ilginç bir konuğumuz olacak, bu akşamki konuğumuz kamu oyunda adı sıkça geçen özellikle son Yaratılış Atlası ile ilgili Darwinizm'e kafa tutan adeta onu fikirleriyle çökerten Adnan Oktar olacak. Bu akşamki konuğumuz Adnan Oktar. Kamuoyunda Adnan Oktar nasıl tanınıyor, Adnan Oktar neler yaptı, Adnan Oktar'la ilgili bilinmeyenler, hepsini anlatmaya çalışacağız. Özellikle bu programımızı kabul ettiğiniz için, bize katıldığınız için ben çok teşekkür ederim. Sizinle ilgili bu programımızda bilinmeyenleri açmaya çalışacağız. İsterseniz ben önce şöyle bir giriş yapmak istiyorum. Kamuoyu sizi çeşitli yayın organlarından yaptığınız faaliyetlerden çok iyi bir şekilde tanıyor. Ben bu programımızda sizin daha çok medyatik olmayan ama arka planda çok ciddi açıklamalarınız olduğu, görüşlerinizi izleyicilere vermek isteyen bir formatta yapmayı düşünüyorum. Ben sizin dünya ve Türkiye için neler gözlemlediğinizi nasıl değerlendirdiğinizi sizin bakış açınızla bir okumanızı istiyorum. Dünyayı ve Türkiye'yi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Adnan Oktar: Genel olarak dünyanın gidişatı iyiye gidecek, benim kanaatim o. Özellikle Türk İslam dünyasında bir birleşme, bütünleşme meydana gelecek. Türkiye hem İslam aleminin hem Türklük aleminin lideri olacak. Bunun da 10-20 yıl içerisinde gerçekleşeceğini umuyorum. Ama dünyada ve Avrupa'da, Avrupa birliğinin parçalanacağını düşünüyorum ve sosyal yönden bir çöküntüye uğrayacağını düşünüyorum. Amerika'da da yine bu Türk İslam birliğinden kaynaklanan bir rahatlama olacağını ve dünya dengesini kurmada Amerika ve Türk İslam birliğinden oluşan iki süper devletin dünyayı idare edeceğini düşünüyorum.

Sunucu: Yani siz o zaman Şanghay beşlisi gibi ve Sovyetler birliği gibi, Rusya gibi güçlerin uzun vadede Avrupa'yla güçlerin bizim Amerika ile yapacağımız eksen içinde pek önemi kalmayacağını mı ifade ediyorsunuz?

Adnan Oktar: Evet.

Sunucu: Anladım. Peki bu açıklamalarınızı kamuoyu pek bilmiyor ama biz biliyoruz ki sizinle ilgili ciddi anlamda medyanın devlet organlarının geçmişte çok üzerinize gelindiğini gördük. Çok uzun bir mahkeme safahatları ile uğraştınız, hakkınızda çeşitli davalar açıldı, iddialar ortaya kondu, tabi siz bunlara mahkemelerde gerekli cevapları verdiniz. Arka planları neydi, neden sizin üzerinize bu kadar gelindi? Bu fikirler bilindiği için mi gelindi?

Adnan Oktar: Eğer ben ateist olsam veyahut mason olsam bunların hiçbiri olmaz. Dindar olmam, milliyetçi olmam, Türk İslam birliğini savunmam, Türkiye'nin büyüklüğünü savunmam hem içeride hem dışarıda bu düşünceye karşı olan insanları ittifak haline getirdi ve bana karşı tavır koymalarına sebep oldu.

Sunucu: Peki ben şimdi bunu izleyicimizin anlaması için soruyorum, genelde biliyorsunuz bir lideri ortaya çıkartmak için önce mağdur edilmeli daha sonra da o mağduriyet giderilerek bir fenomen yaratılmalı, bir anlamda sizde de benzer bir görüntü oluşmuyor mu?

Adnan Oktar: Ben mağdur edildim, yine mağduriyetim devam ediyor, yine devam ediyor, yine devam ediyor, yani bir rahatlama yok.

Sunucu: Peki emniyetin sizinle ilgili çok ciddi iddiaları oldu. İşte kokain kullandığınızdan tutun da bir takım çok ciddi anlamda iddialar getirdiler. Devletin böyle bir iddiaları getirmesine ihtiyacı var mıydı?

Adnan Oktar: Devletin ihtiyacı yoktu ama komünist derin devletin ihtiyacı vardı. Kokain komplosunda da karanlık ellerin bunu yaptığını ben düşünüyorum. Devlet bunu yapmaz, devlet böyle şeye tenezzül etmez. Karanlık eller, devletin içine sızmış karanlık eller bunu yapmıştır. Ama hukuktan da hak ettikleri cevabı almışlardır. Adli tıp bunun bir oyun olduğunu komplo olduğunu, emniyette yiyecek ve içeceğime karıştırılarak verildiğini kokainin, mahkeme kanalıyla da ayrıca hem tespit edildi hem de adli tıpta da tespit edildi ve beraat ettim ben bu konudan.

Sunucu: Evet yargı zaten gerekli cevabı vermiş oldu.

Adnan Oktar: Evet

Sunucu: Ben bunu şunun için sordum, genellikle bu tür röportajlarda arkadaşlarımız magazinsel boyutunu çok daha fazla gündeme getirip aslında fikirleri değil de magazin boyutunu gündeme getiriyorlar ama meslek gereği sormak gerektiği için sordum. Aslında benim sizinle ilgili öğreneceklerim, izleyicilere sunacaklarım daha farklı konular, ben biraz bu toplantıya gelmeden önce, sizinle röportajı yapmadan önce sizin bu güne kadar yaptığınız beyanlarınızı açıklamalarınızı okudum, yayınlarınızdaki vermek istediğiniz mesajlarınızı okudum. Sizin bir platformunuz var öncelikle Bilim Araştırma Vakfı, BAV diye. BAV nedir? İsterseniz izleyicinize bunu anlatalım, ondan sonra fikirlerinizle ilgili üzerinde tekrar konuşacağım.

Adnan Oktar: Bilim Araştırma Vakfı maneviyatçı, mukaddesatçı, Atatürkçü, milliyetçi, büyük Türkiyeci, Türk İslam birliğini savunan bir vakıf benim gördüğüm ve anladığım kadarıyla vatana millete faydalı olmak için bütün imkanlarını seferber eden, dış fitneyi ve iç fitneyi yok etmek için gayret eden, bölücülüğe komünizme karşı mücadele eden, devlet yanlısı, devleti koruyup kollayan, üniter devleti savunan bir yapılanmadır.

Sunucu: Bir takım yayınlarınız da var. Genellikle Harun Yahya adını kullanarak yapıyorsunuz. Bu yayınlarınızda Allah'ın varlığını birliğini çok bilimsel olarak anlatıyorsunuz. Bu yayınlarla vermek istediğiniz mesaj nedir yani bir kitle mi oluşturmak istiyorsunuz?

Adnan Oktar: İmanlı bir millete, ne içeriden ne dışarıdan kimse zarar veremez. Bu zaten Kuran'ın da bir emridir. İnsanların doğru yolda olması kötülüklerden sakındırılması, iyiliğin emredilmesi, emr-i bil maruf, nehyanil münker, bu Lokman Suresi'nde de geçer.

Sunucu: Böyle bir misyona da ihtiyaç var mı Türkiye'de?

Adnan Oktar: Her Müslüman'ın görevi bu. Lokman Suresi'nde bunu Allah her Müslüman'ın üzerine görev olarak belirtiyor.

Sunucu: Ama o zaman şunlar gündeme geliyor. Biz geçmişte de gördük, bir takım şimdi burada isimlerini zikretmek istemiyorum, herkes din adına tebliğ yaptığını iddia ediyor. Genellikle bu kişilerin de sonuçta Amerika'ya gittiğini görüyoruz. Tebliğlerini Amerika'dan devam ettirdiklerini görüyoruz. Pek tabi olarak da bizim aklımıza her Müslüman'ın yapması gereken tebliğ görevi yapıldığı zaman arkasında acaba bir süper güç var mı diye bu ülkenin birliğine beraberliğine zarar getirecek açıklamalar, destekler var mı diye düşünüyoruz. Siz kesin bir dille hiçbir dış destek almadan bu çalışmaları kendi bünyenizde yaptığınızı net olarak söyleyebilir misiniz?

Adnan Oktar: Benim tek bir desteğim var. O da Allah'tır. Allah'ın dışında benim hiçbir desteğim yok.

Sunucu: Ama son zamanlarda sizin bu tebliğ müessesi çalışırken, Siyonizm ve darwinizm üzerine çok ciddi açıklamalarda bulundunuz. Yayınlarınızda da bu yönde çok ciddi çalışmalar yaptınız. Siz neden ihtiyaç duydunuz yani bu kadar bilim adamları varken, Darwinizm konularında incelemeler yapanlar varken, siz bunda bir eksiklik gördüğünüz için mi anlatmaya başladınız? Amacınız nedir burada Darwinizm'le ilgili?

Adnan Oktar: Darwinizm'le mücadele etmek için yürek ister, siyonizmle mücadele etmek için de yürek ister. İnsanlarda bilgi var, kültür var fakat yürek olmuyor. Bunun için cesaret ister. Ben bunu yapıyorum, ben bu cesareti gösteriyorum ve samimiyeti gösteriyorum. Çünkü zannediyorum Adem Tatlı'ydı, profesör Adem Tatlı, Darwinizm ile ilgili yıllar önce yazdığı bir kitaptan dolayı üniversiten atılmıştır. Yani bu kolay bir şey değildir.

Sunucu: Evet, geçmişte de ortaçağda da biliyorsunuz Hıristiyanların, muthasaf Hıristiyanlar yaratılışı işte Adem ile Havva'dan yaratılış şeklinde inanıyorlar, aynen bizim inandığımız gibi ama yine Hıristiyanlık felsefesinden yetişen bilim adamları Darwin işte bir hücreliden bugünkü insan nesline geleceğimizin bir evrenini anlattı. Siz bunu nasıl kırmayı düşündünüz? Nasıl kırdınız en azından?

Adnan Oktar: Bu büyük bir aldatmacaydı. Bilim adamı yalan söylemez, bilim adamı her şeyin doğrusunu bilir inancını yaydılar önce. Halbuki bilim adamlarının yalan söylediğini biz ispat ettik, söyleyebileceklerini ispat ettik. Hepsini tenzih ederim ama bir kısmının yalan söyleyeceğini ispat ettik. Sahte kafataslarını ortaya koyduk, sakladıkları fosilleri ortaya çıkardık. Milyonlarca fosili saklıyorlardı. Biz bunların varlığını ortaya çıkardık. Sergilettik, kitaplar olarak yayınladık. Biliyorsunuz Fransa, Avrupa'da her yerde de bu kitaplar yayıldı. Bundan sonra söyleyecek sözleri kalmadı. Şu an dikkat ederseniz bir nefes kesilmesi var. Şu an bir güçsüz haldeler. İradeleri kırıldı, artık yalan söylemeye güçleri yetmiyor şu an.

Sunucu: Bugüne kadar okullarda Darwin felsefesi öğretiliyordu yani. Bir anlamda siz Darwin felsefesini yerle bir ettiniz, insanları tek Allah inancına ilettiniz. Yaratılışın aslında şu anda bulunduğu gibi ortaya koydunuz, peki bu ciddi anlamda araştırma yapılan bir konu değil miydi? Kaynaklarız neydi sizin?

Adnan Oktar: Bizim kaynaklarımız tabii ki dış kaynaklı. Yani Avrupa'daki bilim adamlarının yaptığı bütün araştırmaları bir araya getirdik. Fosillerin fotoğraflarını bir araya getirdik. Büyük bir oyun olduğunu hepsini bir araya getirdiğimizde ortaya çıkarttık ve ispat ettik.

Sunucu: Kim yararlanacaktı peki? Darwin'in bu bilimsel iddiasının doğruluğu veya yanlışlığını? Yani insanlığı Allah'tan, tek Tanrıdan, yani teknik kavramdan mı uzaklaştırdı?

Adnan Oktar: Evet buna ihtiyacı olan düşünceler şunlar. Ateist siyonizmin Darwinizme ihtiyacı var. Masonluğun ihtiyacı var. Komünizmin ihtiyacı var, faşizmin ihtiyacı var. Bu dört düşüncenin ihtiyacıydı Darwinizm. Biz bu ihtiyaçlarını ellerinden aldık şu an. Yani şu an boşlukta kaldı. Komünizm de faşizm de Allah'sız Siyonizm de, masonluk da şu an boşlukta kaldılar.

Sunucu: Peki masonik grupların, Yahudi grupların bunlardan çıkarı olabilir miydi ülkemiz adına?

Adnan Oktar: Tabi ki, imansız bir toplumu ezmek son derece kolaydır bölmek de son derece kolaydır. İmansız bir toplum bölünmeye çok açıktır, çok kolay bölünür. İster zaten. Yani, hatta aynı ırktan dahi olsa ırk içinde bölünmeleri yapar, şehirler arasında bölünmeler yapar. En sonunda kabileye kadar bir bölünme isteği içerisinde olur çünkü egoistlik meydana gelir.

Sunucu: Anladım peki Milli Eğitim Bakanlığı sizin bu yaklaşımlarınıza nasıl baktı?

Adnan Oktar: Milli Eğitim Bakanlığı ile herhangi bir resmi bağlantımız olmadı. Ama tabi bakanlığın yapacağı bir şey değildir bu. Vakıfların, derneklerin yapacağı bir şeydir.

Sunucu: Ben bu konuyla ilgili araştırma yapmadan önce internetten de biraz araştırma yaptım. Sizin sitenizde hemen hemen bir milyon bu konulardaki kitaplardan indirme yapılmış, yaklaşık beş milyona yakın da internet sitelerinizi ziyaretçi gelmiş bu konularla bilgilenmiş. Aslında çok güzel bir şey. Mutluluk duyulması gereken bir şey.

Adnan Oktar: MaşaAllah

Sunucu: Bir anlamda tabi bu Darwin'i çökertirken dünyadaki insanlığın da mutluluğuna yönelik çalışmalar yapmış oluyorsunuz. Türkiye dışındaki diğer devletler, bu Darwinizm mücadelenize nasıl baktı? Nasıl tepkiler alındı orada? Olumlu mu baktılar, olumsuz mu baktılar?

Adnan Oktar: Fransa'da bir dehşet yaşandı. Kelimenin tam anlamıyla bir dehşet. Çünkü 150 yıldan beri Avrupa'yı kendilerince yavaş yavaş kandırıyorlardı. Sessiz sessiz kandırıyorlardı. Böyle ani bir baskına uğrayacaklarını tahmin etmediler. Tam anlamıyla kendi ifadeleriyle zaten şok ve baskın diyor onlarda, benim de kanaatim aynı şekilde şok ve baskın.

Sunucu: Kitapları falan yasakladılar.

Adnan Oktar: Evet. Birden sabah kalktıklarında masalarında dolaplarında kitapları görünce bütün bu düşünceleri, fikirleri altüst olmuş oldu. Bunun şokuyla bir hayli çırpındılar, fakat şu an sakinleştiler.

Sunucu: Şöyle söyleyebilir miyiz? Yani siz Darwin'in fikirlerini çökertirken, aslında İslam'ın da çok geniş kucaklayıcı sevgi dini olduğunu mu verdiniz?

Adnan Oktar: Pek tabi ki

Sunucu: Ürküten gerekçe bu olabilir mi?

Adnan Oktar: Tabi asıl korktukları, yani Osmanlı düşüncesinin Avrupa'yı fethetmesinden korkuyorlar. Zaten bunun arkasında ne yatıyor diyor adamlar. Bunu sormuşlar. Yani bir fetih düşüncesinin yattığına inanıyorlar. Osmanlı'nın oralara kadar yine aynı Zigatvar'a kadar, Viyana kapılarına kadar dayanacağını düşünüyorlar.

Sunucu: E tabi Avrupa Birliğinde bu sizin yaptığınız çalışmalar çok ses getirdi. Sizin de tabirinizle deprem oluşturdu.

Adnan Oktar: Evet

Sunucu: İsterseniz şöyle söyleyeyim yeri gelmişken. Avrupa Birliği'ne nasıl bakıyorsunuz?

Adnan Oktar: Avrupa Birliği'nin demokrasisi güzel, sanat anlayışı güzel, bilim anlayışı güzel, bilime bakışı güzel ama İslam'a bakışı ve dinlere bakışı çok çirkin ve çok sapa. Avrupa Birliği'nin uzun vadede komünist bir birliğe doğru gittiğini düşünüyorum. Çünkü dine karşı bir birlik. Aileye karşı bir birlik. Devlete karşı bir birlik. Üniter devlete karşı bir birlik. Bu sonunda modern komünizimdir bunun gidişatı.

Sunucu: Ama Avrupa Birliği'nde resmi din Vatikan'da bunu çok destekliyor. Yani Vatikan'ın, sizin bu iddianız biraz Vatikan'a ters düşmüyor mu?

Adnan Oktar: Vatikan Avrupa'da esir konumunda şu anda. Vatikan'ın bir gücü yok. Vatikan tamamen görsel, sembolik anlamda bir müessese şu an Avrupa'da gücü olan bir müessese değil.

Sunucu: Peki 20 yıllık bir süreçte Avrupa Birliği'nin başarıya ulaşabileceğine inanıyor musunuz?

Adnan Oktar: Bence bir bozulmaya uğrayacak. Türk-İslam Birliği'nde büyüme ve gelişme olacak. Bunu hep birlikte göreceğiz inşaAllah.

Sunucu: Şimdi biz sizin bu açıklamalarınızdan şunu görüyorum ben artık bir İslami formasyondan çıkıp, bir kanaat önderi konumunda görüşlerinizi alıyorum. Zaman zaman bu görüşleri neden peki medyada açıklama ihtiyacı hissetmiyorsunuz. Mesela Avrupa Birliği'yle, Vatikan ile ilgili görüşlerinizi kamuoyu bilmiyor şu anda sizin.

Adnan Oktar: Evet. Zamanı geldikçe onu Allah vesile ediyor. Bildirme imkanım oluyor.

Sunucu: Peki bir anlamda artık çöktü diyoruz Darwinizim

Adnan Oktar: Evet

Sunucu: Sizin bu çalışmalarınızdan dolayı, sizin asıl görsel materyallerinizde incelediğimiz zaman tabiattaki mucizelerin çok ciddi anlamda DVD'lerle yapıldığını ben izledim. Burada Allah'ın varlığını birliğini kanıtlarıyla ortaya koyuyorsunuz. Çağımız Allah'ın varlığını birliğini anlatmak mı?

Adnan Oktar: Tabi bu çağ inanç çağı olacaktır. Bu yüzyıl inanç çağı olacaktır. Materyalizmin çöktüğü idealizmin yani Allah inancının hakim olduğu çağ olacaktır bu çağın özelliği o.

Sunucu: Ama geçmişte de yine benzer yayınları gördük. Tabi bu kadar teknolojik desteği yoktu. Siz bir farklı konumdasınız şu anda. Nurcuların diye tabir ettiğimiz onların dergilerinde bu tip yayınlar vardı. Onlarla zaman zaman çatışmıyor musunuz? Aynı zemine hitap etmiyor musunuz?

Adnan Oktar: Aynı zemine fakat en etkili hitap etme bu zeminde oluyor bunu herkes görüyor. Çünkü bütün cemaatler bütün dindar guruplar bizim kitaplarımızı okuyorlar.

Sunucu: Bunlar çok büyük bir masraf. Kamuoyu da biraz merak ediyor yani bu kadar büyük harcamaları en azından bu Yaratılış Atlası'nızı gönderdiğiniz zaman bunların kargo ücretleri çok büyük rakamlar tuttuğunu söylüyor. Bir finansman sıkıntısı var mı? Nasıl sağlanıyor finansman?

Adnan Oktar: Benim arkadaşlarım çok başarılı işadamları pek anlatamadım onu ben kamuoyuna, yani hayret edecek derecede başarılı çok zeki akıllı girişken, çok büyük yatırımlar yapan, ticaret hayatında olsun diğer alanlarda olsun başarılı olan insanlar. Çok kazanıyorlar. Allah yolunda da çok fazla harcıyorlar. Bu çok güzel birşey.

Sunucu: Anladım. Şimdi konuşmamızı şöyle toparlarsak. Ben sizin bir kimlik arayışı içinde olduğunu gördüm. Geçmişte Adnan Hoca olarak tanınıyordunuz. Şimdi size ne gibi bir kimlik atfetmek lazım. Yani Adnan Hoca bilim adamımıdır? Yazar mıdır? Gazeteci midir? Siz kendinizi tanımlamak isterseniz nasıl tanımlarsınız? Kartvizitte ne yazar?

Adnan Oktar: Yazar. Sadece Yazar.

Sunucu: Sadece yazar. Evet isterseniz ben biraz da sizin tabi bu fikirlerinizden çok güncel fikirlerinizi merak ediyorum. Biliyorsunuz şu anda AKP iktidarı ikinci döneminde, üniversitelerimizin durumu ortada genellikle çözülemeyen bir sorun var. Üniversitelerde türban meselesi. Siz hem İslami açıdan hem siyasi açıdan Türkiye'de türban konusuna nasıl bakıyorsunuz?

Adnan Oktar: Türban, bu çocukların kapıda bu şekilde mağdur edilmesi, bunlara bu kadar sorun çıkarılmasını ben hiç doğru bulmuyorum. Hem yazık hem günah hem gereksiz hem vicdana uymayan bir hareket bıraksınlar o çocuklar girsin rahat rahat okullarını okusunlar. Bunlar efendi insanlar mazlumdur bu kız çocukları halim selim insanlar. Yani bu tamamen gereksiz bir gerilim meydana getiriyor. Ne olur üç beş tane çocuk gitsin okusun. Başörtülü olsun yani bunların inancına müdahale etmeyi ben vicdana uygun bulmuyorum.

Sunucu: Ama mahkeme kararları var yani anayasal, kamusal alan anlamında türbanın işte buralarda kullanılamayacağı yolunda.

Adnan Oktar: Evet bu yönde bir düzenleme yapılabilir. Bu yönde bir düzenleme yapılıp bu çocukların mağduriyetinin giderilmesi gerekir. Gerçekten herkesin vicdanını rahatsız ediyor bu. Son derece de gereksiz. Bir risk yönü yok. Tehlikeli bir yönü yok. Bir mağdur olan yok bunda. Yani rahatsız edici bir yönü yok. Nedir yani bu kadar bundan tedirgin olunacak.

Sunucu: Şöyle bir korku var ileride türban takanların türban takmayanlara baskı yapacağı şeklinde olabilir mi böyle bir şey?

Adnan Oktar: Hayır hayır yani ona kalırsa yani her düşüncede insan var. Solcu olan rahatça anlaşılıyor. Sağcı olan rahatça anlaşılıyor. Kimsenin kimseye baskı yaptığı yok. Yani Türban takmasa dindar olduğu anlaşılmayacak mı? Yine anlaşılıyor. Yine anlaşılır. Yani bu baskıyı getirmez. Bu son derece zorlama bir düşünce.

Sunucu: Çözülür mü bu uzun vadede?

Adnan Oktar: Zannederim çözülür tabi. Yani daha ılımlı bir çizgiye doğru gidiyor Türkiye daha anlayışlı bir çizgiye doğru gidiyor. İnsanlar arasındaki gerilim gittikçe düşüyor. Çünkü ben daha önce insanların birbirine çok önyargılı daha düşmanca ve hatta bazen nefretle baktığını görüyordum. Ama gittikçe Türkiye'de bir sevgi ve kardeşlik birlik ve beraberlik ruhunun yayıldığını görüyorum.

Sunucu: İnşaAllah türban çözülür.

Adnan Oktar: İnşaAllah

Sunucu: Sizin kitaplarınızda bayağı tartışma konusu olan açıklamalarınız vardı. İşte mehdinin gelmesi gibi, İsa Peygamberin tekrar dünyaya zuhur edeceği gibi, deccal ile ilgili açıklamalarınız var. Siz mehdi konusunu isterseniz izleyicilerimiz açısından mehdinin kavramını bir anlatalım. Ondan sonra diğer konulara geleceğim. Mehdilik nedir İslam inancına göre?

Adnan Oktar: Mehdi Peygamber Efendimizin neslinden olduğunu Peygamberimizin bize bildirdiği ahir zamanda geleceği tevatür tarzında yani sahih hadislerle bildirilen Peygamberimizin neslinden bir şahıstır. Gelişi kesindir. Yani bu ehli sünnet inancında tartışılan bir konu değildir. Hz İsa'nın gelişi de kesindir. İnişi, nüzul etmesi tartışılan bir konu değildir. Kuran ayetleriyle de açıktır. Mehdi, Peygamber Efendimizin açıklamasıyla gelmeden önce bir çok alametle kendisini gösterecek. Bunlardan bir tanesi işte Fırat'ın suyunun kesilmesidir. Barajla kesildi Fırat'ın suyu. Hakkaten gazetelerde de yazdı. Fırat'ın suyu kesildi diye. Ramazan ayında 15 gün arayla ay ve güneş tutulmaları olacak diyor. Hakikaten Hicri 1400 yılında Ramazan ayında iki kere üst üste 15 gün ara ile güneş ve ay tutulmaları oldu. Afganistanın işgal edileceğini söylüyor Peygamber Efendimiz o devirde. Bu oldu. İran ve Irak arasında savaş olacağını söylüyor. Bu da oldu. Irak'ın ayrıca işgal edileceğini belirtiliyor, bu da oldu. Buraya yabancı ülkeden Rum Devletlerinin 70 sancak ile geleceği söyleniyor. Yani birçok ülkenin bir arada geleceği söyleniyor bu da oldu. Buna ait çok fazla delil var. Mesela güneşte bir alamet olacak diyor, ilk defa yüzyıllardan beri ilk defa güneşte bir olay oldu. Bu dış alametlerin gerçekleşmesinden bir kere bu hadisin doğru olduğunu anlamış olduk. Yani bu kadar hadis bir anda aynı zamanda Hicri 1400'den sonra çıkması bunun doğru olduğunu göstertiyor.

Sunucu: Peki Mehdi, bu bozulmayı mı düzeltmek üzere gelecek.

Adnan Oktar: Evet

Sunucu: İslamı mı tebliğ edecek en baştan,

Adnan Oktar: Evet, İslam aleminin birliğini sağlayacak, düzenini sağlayacak dünyaya bir barış kardeşlik getirecek. Dünya bu herc-ü mercden kurtulacak onun devrinde. Hz.İsa'da geldiğinde Hıristiyanlığı İslam Dinine çevirecek. Yani Hıristiyanlık da bu halinden çıkacak. Putların kırılacağı, domuzun öldüreleceği yani bundan kasıt şu, şirk kalkacak. Helal haram kavramı İslamiyete göre olacak. Dolayısıyla İslamiyetle Hıristiyanlık birleşip dünyada tek din meydana gelecek. Bütün dünya bir huzur rahatlık barış bereket çağına girecek.

Sunucu: Deccal için ne diyorsunuz?

Adnan Oktar: Deccal anti din düşüncedir. Mesela Darwinizm bu devrin Deccaliyetidir.

Sunucu: Şu anda Deccal var diyorsunuz yani. Bu açıklamadan o zaman şunu anlıyoruz, Deccal varsa Mehdi de şu anda vardır.

Adnan Oktar: Evet

Sunucu: Zaman zaman sizin de Mehdi olduğunuzu iddia ediyorlar. Gerçi siz öyle bir beyanda bulunmadınız. Mehdilik de bir anlamda sembolik bir makam mı oluyor şu anda. Bu mücadeleyi edenlerin sıfatına verebilir miyiz. Yani tekil şahıstan çoğul bir mücadele şeklinde değerlendirilebilinir mi şu anda?

Adnan Oktar: Mehdi cemaati de olan fakat şahıs olan bir varlıktır. Said Nursi Hazretleri de bunu belirtiyor, söylüyor. Her ne kadar az da olsalar manen kuvvetli ve kıymetli sayılır diyor. Peygamber efendimiz de onun cemaatinin küçük olacağını söylüyor. Yaklaşık 300 kişi kadardırlar, küçüktürler cemaati diyor. Mehdi detayları ile belirtilen bir insan benim bu konunun üzerine çok gitmemden belki şüphelenmiş olabilirler. Bu konuda kitap yazmış olmamdan şüphelenmiş olabilirler. Ben böyle bir iddiada dinen inancım açısından böyle bir iddiada bulunamam ben, bulunmam. Yani ben Mehdiyim demem.

Sunucu: Ama peygamberler biliyorsunuz yani, kendilerine peygamberlik tebliğ edildikten sonra çekinmeden söylemişler,

Adnan Oktar: Fakat şöyle tabi ki, bir İslam dünyasına bir insan, hakim olursa, İslam dünyasına güzel ahlakın İslam ahlakının hakim olmasına vesile olursa bu kimdir derseler, ben herhalde Mehdidir derim yani bu şahsa.

Sunucu: Peki İslam'ın içindeki mezhepler olayımız var. Mezhep bölünmeleri var. Yani bir kısım mezheplerimiz işte Mehdi'yi kabul etmiyor. Vahabi inancı var Suudi Arabistan'ın başını çektiği. Pakistan'daki İslami yaklaşımlar, Tunus'taki İslami yaklaşımlar. Yani mezhepler, bölünmeler İslam'ı zayıflatmıyor mu küfrün karşısında?

Adnan Oktar: Bunu işte Mehdi ortadan kaldıracak. Mehdi devrinde bütün mezhepler kalkacak. Rivayet var. Peygamber Efendimizin hadisi var. Bütün mezhepler kalkar, peygamber efendimizin dönemindeki gibi olur diyor. Benim kendi zamanımdaki gibi olacak diyor Peygamber Efendimiz.

Sunucu: Yani çok önemli misyon üstlenecek diyorsunuz

Adnan Oktar: Evet

Sunucu: Peki ben bir de şeye geçmek istiyorum. Biraz da genel siyasete geçmek istiyorum. Şu anda İran konusu var.

Adnan Oktar: Evet

Sunucu: İran'ın nükleer bombaya, yani atom bombasına sahip olması söz konusu. Amerika Birleşik Devletleri ciddi anlamda tehditlerde bulunuyor. Siz bir Müslüman ülkenin atom bombasına sahip olmasını ister misiniz?

Adnan Oktar: Atom bombasının tabi dünyada hiç kimsede olmasını istemem ben işin doğrusu da. Ama belirli ülkelerde varsa tabi ki İslam ülkelerinde olması da gerekir.

Sunucu: Ama İsrail'de çok miktarda nükleer silah olduğu biliniyor. Ben o soruyu özellikle bu açıdan sormak istedim. Karşılıklı bir mütakabiliyet esası açısından

Adnan Oktar: Tabi tabi denge açısından olması gerekir. Türkiye'de de olması gerekir. Pakistan da olması gerekir. İranda da olması gerekir. Hepsinde olması gerekir.

Sunucu: Son günlerde İstanbulda biliyorsunuz Lozan Anlaşması ile azınlıklara verilen haklar vardı. Patrikhaneye, Eyüp Kaymakamlığına bağlı. Patrikhane son zamanlarda özellikle dünyada Sovyetlerdeki kiliseden bağımsız, Avrupa'daki kiliselerden bağımsız ekümeniklik ilan etmek istiyor. Ekümenik olmasının arkasında Türkiye(yi bölmek, parçalamak olabilir mi? Ekümenikliğe nasıl yaklaşıyorsunuz?

Adnan Oktar: Ekümenikliğe hiç gerek yok. Türkiyenin nasıl Diyanet İşleri başkanlığı varsa, o tarzda bir başkanlık olarak olabilir. Türkiye'nin kontrolünde olması gerekir. Yani Türkiyenin Dıyanet İşleri Başkanlığı nasıl bütün İslam aleminin başıyım demiyorsa, burdaki dini bir müessesenin de o şekilde bir başlık iddia etmesi uygun olmaz.

Sunucu: Evet, son zamanlarda Ermeni Meselesi gündememizde. Ermenilerin Türkiye'de yaptığı bir takım, dünya çapında yaptığı bir takım Türkiye karşı mücadele var. Ermeni Diasporasının çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Adnan Oktar: Türk İslam birliği içerisinnde Ermenilerde Türk İslam Birliğinin içine girecektir. Osmanlı dönemi gibi olacaktır. Onlar da Osmanlı zamanındaki gibi Türklerin şefkati ile onların kardeşlik anlayışı içerisinde huzur ve barış içinde yaşayacaklardır. Ben bu konunun bu şekilde hallolacağını düşünüyorum. Yani ayrı bir Ermenistan olsa bile Türkiye'nin garantörlüğünde rahat yaşayacaktır. Dolayısıyla bir düşmanlığa, bir rekabete hiç gerek görmüyorum ve bunu çirkin buluyorum.

Sunucu: Amerikanın Büyük Ortadoğu Projesinde, daha sonra adı değiştirildi, Genişletilmiş Orta Doğu Projesi diye, yeşil kuşak adına Afrika Birliği içine alındı. Biz biliyoruz ki, büyük orta doğu projesinin hayata geçirilmesinde Amerikan çıkarları söz konusu. Biz Türkiye'de yaşayan inançlı insanlar, yeni yetişen gençlerimiz olarak büyük ortadoğu projesine karşı nasıl mücadele etmeliyiz?

Adnan Oktar: İmanlı bir toplumda, Büyük Ortadoğu projesi olsa bile, bunun hiçbir zararı olmaz. Bütün mesele toplumun imanlı olmasındadır. Büyük ortadoğru projesini biz inşaAllah büyük Türk İslam Birliğine çevireceğiz. Türk İslam Birliği oluştuğunda da büyük ortadoğu projesine de gerek kalmayacaktır.

Sunucu: Şimdi bu açıklamalarınızdan benim aklıma şu geliyor hemen. CIA ve Mossad sizi takip eder mi? Size suikast yapmayı düşünür mü? Bu fikirler karşısında.

Adnan Oktar: Bana kimse suikast yapamaz. Bana yaparsa Allah benim canımı alır. Canı veren Allah'tır. Allah alır. CIA, Mossad bunlar Allah'ın kontrolünde olan, Allah'ın tecellileridir. Bunların müstakil bir gücü olmaz. Allah emretmeden onlar hiçbirşey yapamazlar. Dolayısıyla ben kaderimi yaşarım, kaderimde varsa herşey olur.

Sunucu: Ben özellikle izleyicilerimizin aklına gelen bir takım sorular var onları size iletmek istiyorum. Siz son zamanlarda PKK ile ilgili gazete ve televizyonlarda ilanlar veriyorsunuz. Bayağı bir mücadele yapılması gerektiğini ifade ediyorsunuz? Size göre PKK ile mücadele nasıl olmalı? Örgütün sizin algılamanıza göre ideolojik yapısı nedir? Son operasyonları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Adnan Oktar: PKK Marksist, Leninist, Stalinist komünist bir örgütlenmedir. Felsefi yapısı vardır. Felsefe ile bunu elde etmiştir. Felsefe propagandası ile bunu elde etmiştir. Buna karşı da tabi ki, teze karşı anti tez ile karşılık verilir. Anti komünist bir propaganda yapılması lazım. Anti Stalinist, anti Darwinist, anti Marksist çalışma yapılması gerekir. Bu yapılmıyor. Tek yanlı yapılan propaganda güçlüdür. Yani bir şey tek yönde itiliyorsa, önünde bir engel yoksa gider o. On, yirmi yıl Türkiye böyle birşeye danayamaz. Anti Komünist propagandanın mutlama yapılması gerekiyor. Bunun yapılması için de gönüllü dernekler var, bunlardan biri de biziz.

Sunucu: Sivil toplum kuruluşlarının yapması gerektiğini söylüyorsunuz

Adnan Oktar: Evet

Sunucu: Peki örgütün, tabi biz biliyoruz ki, PKK'nın dış destekleri var, tek başına bunu yapması mümkün değil. Dış destekleri kesmek için neler yapmak lazım?

Adnan Oktar: Dış destek hiç önemli değil. Eğer içerde anti Komünist anti Darwinist propaganda yapılırsa dış destek istediği kadar gelsin yandan akar gider o. Yani mermerin üzerinden yağmur yağması gibi olur.

Sunucu: Peki kuzey Irak'ta bir Kürt Devleti kurulabilir mi?

Adnan Oktar: Kürt Devletinin kurulması tabi ki gereksiz. Tamamen lüzumsuz. Irak Devletinin bütünlüğünün muhafazası gerekir.

Sunucu: Ama bazı siyasetçiler Kürt, orada bir Kürt devletinin kurulup Türkiyenin bir anlamda Türkiye'ye bağlı olabileceği daha rahat kontrol edilebileceğini söylüyor. Amerikanın istediği bu mudur son zamanlarda ?

Adnan Oktar: Yok, yok öyle bir şey son derece tehlikeli olur. Yani Türkiye'ye bağlı falan olmaz. Türkiye'nin başına bela olacak, ciddi bir güce dönüşür. Komünist yapılanma daha da gelişebilir. Çünkü yapısı müsait, halkının büyük bir bölümü cahil, ordaki yapılacak tek yanlı komünist propaganda orayı bir komünist dev bir devlete çevirebilir. Son derece tehlikeli olur böyle birşey.

Sunucu: Amerika Birleşik Devletleri tek taraflı bir kararla Irak'ı işgal etti. Petrol ile ilgili ciddi anlamda kendisine bağlamayı tercih etti. Tabi bunlar bizim ülkemizde de geçmişte sol ırklar Amerika Birleşik devletleri düşmanlığı yapıyordu. Ama son zamanlarda anti Amerikancı bir gençlik, bir nesil oluştuğunu görmeye başladık. Siz Türkiye'deki anti Amerikancı düşüncelerle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Adnan Oktar: Ben, Amerikan halkına karşı bir önyargım yok. Amerikan halkını ben genelde severim. Benim karşı olduğum, materyalizm, ateizm, Allah'sızlık budur. Amerika ortadoğuda ateist bir yapılanmayı eğer teşvik ederse ben buna şiddetle karşı olurum. Ama inancı, doğruları, güzelleri savunursa tabi ki Amerikadan yana tavır korum. Tamamen ordaki düşüncesine göre şekillenir bu.

Sunucu: Ama Amerika Birleşik Devletlerinin de yönetim biçimi incelediğimiz zaman oradaki işte Şahinlerle biraz merkezci olanlar, evanjelist olanlarla bakıyorsunuz, ama Yahudi lobisinin, Musevi lobisinin Amerikayı adeta yönetir biçimde olduğunu görüyoruz. Amerikan hükümeti bu kendisini yönetenlere karşı çıkıp Irakta, Ortadoğuda yeni bir yapılanma yapabilir mi Siyonist hizmet edebilecek.

Adnan Oktar: Allah'sız ateist Siyonizm son derece tehlikeli. Ateist siyonizme karşı çok dikkatli olunması gerekiyor. Fakat bütün bunları kökünden sökecek şey yakınmak değildir. Ağlamak, yakınmak bağırmak değildir. İmanlı bir nesil geliştirmektir. Allah'tan korkan, Allah'ı seven vatanına milletine bayrağına bağlı, dindar bir nesil olduktan sonra Türkiyenin sırtını hiç kimse yere getiremez. Ortadoğuda lider devlet olur, ve kesinlikle ne Amerika sorun olur, ne Rusya sorun olur ne Çin sorun olur, hiçbirşey olmaz.

Sunucu: Amerika Birleşik Devletleri'nin bir takım uygulamaları var yine. Irak'a girdiği zaman yapmış olduğu işte müzelerin talan edilmesi, ordaki kültürün yok edilmesi oradaki halkların şii sünni, kürt gibi bölünmeler yapması. Bunlar tabi Türkiye'de çok infial uyandıran konular. Biz sizin de ifade ettiğiniz gibi Irak'ın toprak bütünlüğünden yanayız. Amerika Birleşik Devletlerinin bu tutumunu izleyen gruplar çok ciddi anlamda anti Amerikancı bir tavır değişikliğine gittiler. Siz anti Amerikancı bu tavır değişikliğinin Türk ve Amerikan ilişkilerini etkileyeceğini düşünüyor musunuz?

Adnan Oktar: Zannetmiyorum, daha köklü, daha güçlü zeminde Türk-Amerikan ilişkileri var. Yani zaman zaman dönem dönem bu tip krizler yaşanıyor. Ama bunun köklü bir değişikliğe sebep olacağını pek zannetmiyorum. Ama tabi ki Amerikanın ordaki politikasını beğenmiyorum.

Sunucu: Biliyorsunuz Lozan Antlaşmasını Amerikan Senatosu hala daha kabul etmedi yani Amerika Birleşik Devletleri bizim stratejik ortağımız olmasına rağmen Amerika hala Lozan'ı kabul etmiyor. Yani böyle dostluk olabilir mi?

Adnan Oktar: Ama benim söylediğim yine aynı şeye geleceğim. Yani Türkiye güçlü olduktan sonra imanlı ve güçlü bir nesil olduktan sonra kimin ne düşündüğünün bütün mesele birlik ve beraberliğin çok güçlü olması milletin birbirini sevmesi, sayması akılcı politika üretmeleri, ve özellikle anti Darwinist ve anti materyalist yapının türkiyede hakim olması oturmuş olması. Bu çok önemli.

Sunucu: Ordumuzun Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Kuzey Irak'a operasyonu var. Operasyonları siz de izlediniz.

Adnan Oktar: evet

Sunucu: Ne söylemek istersiniz?

Adnan Oktar: Ordumuz olabilecek en akıllı hareketi yapar. En insancıl düşünceler içinde hareket ediyorlar, çok titiz davranıyorlar. Ordumuz genellikle çok vicdanlı hareket eden bir yapıdır. Türk ordusu diğer ordulara benzemez. Kılı kırk yarar daha vicdanlıdır, merhametlidir. Allah'tan korkar, Allah'ı sever, dolayısıyla ona göre hareket eder.

Sunucu: Zaman zaman ordan emekli olanlarla fikir alışverişinde bulunuyor musunuz? Var mı böyle dostlarınız?

Adnan Oktar: Zaman zaman evet

Sunucu: Ben sizin tabi siyasete girmişken, mevcut siyasi partilerle olan diyoloğunuzu da merak ediyorum. Zannediyorum seyircilerimiz de çok merak ediyor. Sizin siyasi partilerle diyoloğunuz ne seviyede. Siyasi partileri, fikirlerini, onların icraatlarını özellikle AKP hükemetinin icraatlarını destekliyor musunuz? Muhalefeti nasıl görüyorsunuz? İç siyaseti nasıl değerlendiriyorsunuz?

Adnan Oktar: Bence Türkiye'de 2 parti vardır. Bir sağ, bir sol vardır. Ben sağın bütününü tek parti olarak görüyorum. Sağdaki bütün partiler anti Darwinisttir, anti komünist, anti materyalisttir. Hepsi mukadessatçı ve maneviyatçıdır. İşte bu bir partidir bu. Parti içinde beli bölünmeler olarak kabul edebiliriz bunu. Yani hizipler olarak kabul edebiliriz. Sağı bir bütün olarak kabul ettiğim için sağı destekliyorum ben.

Sunucu: AKP icraatlarını tasvip ediyor musunuz, beğeniyor musunuz?

Adnan Oktar: Beğendiğim yönleri var, beğenmediğim yönleri de var. Ama genelinde güzel düzgün gidiyor tabi.

Sunucu: Bunu şunun için sordum, geçtiğimiz günlerde basında merkez bankası başkan yardımcılığına Kızıl İmam isimli sizden ayrılan eski bir talebinizin geleceği iddia edildi. Sizin siyasi iktidara bir takım makam ve mevkilere gelmek için bir takım kişileri önerdiğiniz oluyor mu?

Adnan Oktar: Ben önermiyorum ama benim talebelerim, arkadaşlarım benle görüşen insanlar dostlarım yıllar içerisinde tabi birçok önemli mevkiye geçtiler, yani 20 yıldan, 25 yıldan beri, 30 yıldan beri İslamı Kuran'ı Türk İslam Birliğini anlatan bir kişi olarak tabi ki birçok bağlantım oldu. Bu insanlar zamanla birçok önemli kuruma birçok önemli yere yerleştiler.

Sunucu: Önümüzdeki 10 yılı nasıl görüyorsunuz? Şu andaki gelişmeleri değerlendirdiğimizde?

Adnan Oktar: Önümüzdeki 10 yıl Türk İslam Birliğinin şahlanışa geçeceği yıllar.

Sunucu: Ama Türk İslam Birliği dediğiniz zaman biz biliyoruz ki biz Türki Cumhuriyetlerde Kazakistan'da olsun, Türkmenistan'da olsun rahmetli Turgut Özal'ın ölümünden sonra o birlikle ilgili pek gündemde bir siyasi çalışma göremiyoruz. Yani siz inanıyor musunuz bu birliğe?

Adnan Oktar: Tabi tabi şu an yeniden başladı, Türkiye'nin uzun yıllardan beri vazgeçmediği ve vazgeçemeyeceği ve vazgeçmemesi gereken bir idealidir Türk İslam birliği

Sunucu: Yani uzun vadede böyle bir birlikteliğin olabileceğine inanıyor musunuz?

Adnan Oktar: Tabi ki, tabi ki, hem tarihi şartlar uygun, sosyal şartlar uygun, ekonomik şartlar uygun, her yönden uygun

Sunucu: Peki siz tabi bu fikirleri savunurken bir yandan da dünyada Yahudi ve masonlara karşı çok ciddi mücadele veren bir insansınız. Sizi engellemezler mi bu gruplar?

Adnan Oktar: Bu Yahudilerin lehine olan bir birlik. Çünkü Yahudiler böyle bir sistemde kendileri de zenginleşir, rahat ederler. Baskıdan kurtulurlar, terörden kurtulurlar bu bütün bölgeyi rahatlatacak bir yapılanma.

Sunucu: Son günlerin yine çok önemli bir tesbiti var. Biliyorsunuz İslam Dünyası ile Hıristiyan Dünyası arasında dinler arası diyalog kavramı söz konusu.

Adnan Oktar: Evet

Sunucu: Aslında biz biliyoruz ki, Hıristiyanlar arasında bu dinler arası diyalog, önce Hıristiyanların kendi aralarındaki mezhepler arasındaki diyalog kavramıydı, daha sonra bunu ülkemizde Sayın Başbakanında, İspanya Başbakanının eş başkanlık yaptığı dinler arası diyalog platformuna dönüştüğünü görüyoruz. Ama bir yandan da bakıyoruz ki papa Hazreti Muhammed'in son peygamber olabileceğine inanmıyor. Yani böyle bir yaklaşımın dinler arası diyaloğun olabileceğine, gerçekleşebileceğine inanmak mümkün mü?

Adnan Oktar: Bu dinler arası diyalog şeklinde belirtilmemesi gerekiyor. Yani insani yaklaşım, arkadaşça konuşulabilir, dost olunabilir, fikir tartışması yapılabilir, bu anlamda almak lazım. Diyaloğu böyle garip bir tavra sokmak yanlış tabi. Mesela ben Hıristiyanları severim, Yahudileri severim, gerçekten Allah'a inanıyorlarsa, dindarlarsa, dinin gereğini yapıyorlarsa şefkat duyarım. İnsancıl ilişkilerimiz olur. Yemeklerine giderim, onlar bizim yemeklerimize gelir. Hiristiyan, Yahudilerden kız alınır evlenilebilinir. Bu dinimizin de bir gereğidir. Ama yani inançlarının tabi hepsini kabul etmeyiz. Doğru olanlarını kabul ederiz. Allah'ın birliğini kabul ederiz. Cennet, cehennem konusunda ittifak halindeyiz. Hz.İsa'nın dönüşü hakkında ittifak halindeyiz. Ama mesela teslis inancına ben karşıyım. Bu bir şirktir ben bunu kabul etmem.

Sunucu: Ama bu şartlar altında diyalog mümkün olabilir mi?

Adnan Oktar: Konuşulur yani, karşı karşıya sohbet edersin, konuşursun yani diyalogdan kasıt buysa. Konuşulur

Sunucu: Peki ben dinler arası diyalog kavramından şunu anlıyorum, konuşulmadan yana olduğunu ifade ediyorsunuz

Adnan Oktar: Tabi sohbet edilir, konuşulur

Sunucu: Ama sınırlarınız var

Adnan Oktar: Tabi

Sunucu: Teslisi kabul etmediğinizi söylüyorsunuz, bu şartlarda nasıl olacağını şartlar gösterecek diyorsunuz. Türkiye'deki kanaat önderleri arasında olan din adamları var. İşte Necmettin Erbakan gibi, Fethullah Gülen gibi. Çeşitli cemaatler var. Siz bunların önderleri ile görüşüyor musunuz? Onların uygulamalarını tasvip ediyor musunuz? Yaklaşımınız nasıl bunlara karşı?

Adnan Oktar: Ben Erbakan'ı çok severim. Bayağı sevimli, nüktedan, bayağı zeki bir insan. Vatanını, milletini de gerçekten seviyor. Son derece samimi bir dindar. Diğer din büyüklerini de çok severim, zaman zaman gider ellerini öperim, saygı duyarım. Genellikle ben ayrımcı değilim, birleştiriciyim.

Sunucu: Fethullah Gülen hareketine nasıl bakıyorsunuz? Gerçek hareket var şu anda çok ciddi anlamda. Parlamentoda temsil ediyorlar, medyaları yayın grupları, işte çok sayıda şirketleri zaman zaman devlet aynen sizle mücadele ettiği gibi onlarla da bir takım mücadeleler ediyor. Siz Fethullah Gülen ve arkadaşlarına nasıl bakıyorsunuz

Adnan Oktar: Ben her dindar cemaati, her dindar grubu severim, saygı duyarım. Mahmut Hoca'yı da severim, Esat Coşan grubunu da severim, onlaır da severim, bir muhabbetim vardır. Ama garip bir yönü varsa, devleti rahatsız eden bir yönü varsa bu üstüne gitmek değil de anlatılması lazım. Bak arkadaş senin böyle hatalı bir yönün var, bunu düzelt, bunu düzeltirsen mükemmel olursun dersin. O şahısta düzeltir, üstüne gitmeye ne gerek var?

Sunucu: Bu soruyu da şunun sordum ben. Özellikle sizin son zamanlardaki bu açıklamalarınızdan bir kanaat önderi konumunuza geldiğinizi görüyorum. Genellikle bizim ülkemizde kanaat önderleri bir şekilde yurt dışına gidiyor, Amerikaya gidiyor yerleşiyor. Siz Türkiye'de problem yaşarsanız Amerikaya yerleşmeyi düşünür müsünüz?

Adnan Oktar: Bir kere insan, vatanını hiç birşekilde terk etmez. Çünkü burda sen aileni bırakıyorsun, kardeşlerini bırakıyorsun. Peki onlar ne olacak? Komünistelere mi bırakalım memleketi, dinsizlere mi bırakalım, PKK'ya mı bırakalım. Ne demek bırakmak yani. Aslan gibi kalıp, aslan gibi fikri mücadeyi devam ettirirsin.

Sunucu: Hiçbir şekilde Amerikaya gitmezsiniz

Adnan Oktar: Asla ve kesinlikle, burda doğduk, burda öleceğiz. Evvel Allah, inşaAllah

Sunucu: Benim için çok önemliydi bu soru. Bütün izleyicilerimiz de merak ediyordu. Programımızın da sonuna doğru yaklaşıyoruz. Siz kendi kelimelerinizle ifade tarzınızla hedefinizin misyonunuzun ne olduğunu nasıl anlatabilirsiniz?

Adnan Oktar: Bizim miletimiz Türk milleti, dünyanın, Türkiye'deki özellikle Türkler Anadolu halkı dünyanın en mükemmel insanlarıdır. Ben bunu bir ırk düşüncesi ile söylemiyorum. Anadolu da oluşan o islam ahlakı dünyadaki olabilecek en güzel modeldir. Sevecen sevgi dolu, misafir perver, insancıl, akılcı. Bu insanların çok iyi şeyleri hakettiklerine inanıyorum ben. Türk İslam Dünyasının lideri olmayı hak ettiğine inanıyorum. Bu inanç içerisinde mücadeleme devam edeceğim tabi ki, onların da iyi olması, bütün dünyanın iyi olması, benim ana hedeflerimden.

Sunucu: Ben size bize bu imkanı tanıdığınız için çok teşekkür ediyorum

Adnan Oktar: Ben de size teşekkür ediyorum

Sunucu: Son söylemek istediğiniz varsa isterseniz onları da alalım.

Adnan Oktar: Genelinde insanlar beni yakından tanıyanlar genelinde çok severler. Çünkü iyi bir insanım. Benim asıl yönlendiğim düşünce Kuran'dır. Kuran'a uygun İslam ahlakıdır, ehli sünnet inancıdır. Düşüncelerimi anlatırken de en önemli ölçüm samimiyettir. Ama bilmeyen insan tabi ön yargılı olarak ordan burdan duyduğu ile anormal şeyler düşünebilir. Ama bu her düşünce insanı için oluyor. Bütün siyasi parti liderlerinin düşmanları oluyor, muhalifleri oluyor, onlar hakkında çok çirkin sözler söyleniyor. Yani Türkiye'de sevilen bir insan pek göremezsiniz. Gerçekten görülemez. Mutlaka çok fazla seveni ve çok fazla düşmanı vardır. Ama bence işte bu kalkması gerekiyor. İnsanlar bunu sevmiyorsa bile, en azından saygı duyması gerekir. Bir sevgi ortamı oluşması gerekir. Ama genellikle benimle tanışan insanlar beni çok fazla severler. Ben insan canlısı, sevgiden, şefkatten, muhabbetten hoşlanan, merhametli bir insanım. İnsancıl bir insanım. Bu tarz röportajlar konuşmalar da olumlu etki yapar diye düşünüyorum inşaAllah.

Sunucu: Peki çok teşekkür ederim

Adnan Oktar: İnşaAllah

Sunucu: Sevgili izleyiciler bu akşamki konuğumuz Sayın Adnan Oktar'dı. Biz Adnan Oktar ile ilgili bu programımızda bir takım değerlendirmelerde bulunduk. Adnan Oktar'ın arkasında yabancı güçler var mı? Adnan Oktar'ın araştırmacı, yazar bilim adamı kimliği, hangi sıfatı kazandığını, Avrupa Birliği konusunda, Amerika Birleşik Devletleri konusunda, Fener Rum patrikhanesinin ekümenik konusunda, Müslüman bir ülkenin nükleer silaha sahip olma konusunda görüşlerini aldık. Diğer dinlere nasıl bir bakış ile baktığını öğrenmeye çalıştık. PKK konusu ile ilgili görüşlerini almaya çalıştık. Mezhep ayrılıklarına nasıl baktığını, Mehdinin Hz. İsa'nın, Deccalin kendi ağızlarıyla neler ifade ettiğini anlamaya çalıştık, Hıristiyan teorisinin Müslüman bir ülkedeki Yahudi düşmanını oluşturup oluşturmadığını sorguladık, bunu sizler adına öğrenmeye çalıştık. Kendisi bize bu imkanı verdi, kendisine huzurlarınızda çok çok teşekkür ediyorum, sizlere iyi akşamlar diliyorum. Çok teşekkür ediyorum efendim.

Adnan Oktar: Ben de çok teşekkür ederim, lütfettiniz, şeref verdiniz, kerem buyurdunuz, çok memnun oldum. İnşaAllah yine görüşürüz.

Sunucu: Peki hoşçakalın, iyi akşamlar efendim...

HarunYahya.TV: http://www.harunyahya.tv/detail.php?l=1&pid=5246&cid=0

HarunYahya.org: http://www.harunyahya.org/guncel/roportaj_vatantv_071220.html



mesajkutusu.blogspot.com
Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Osmanlı İmparatorluğu'nda Farklı Fikir ve Kültürlere Gösterilen Saygı

Bir toplum içinde barışın ve huzurun sağlanması için atılacak en önemli adım, farklı inanç, düşünce ve kültürlere sahip kişilerin kimliklerini değiştirmeye çalışmadan onlara ve inançlarına saygı göstermektir. Tarihte mükemmel bir "birlikte yaşama sistemi" kurmuş olan Osmanlı İmparatorluğu bunun en güzel örneğidir.

Osmanlı dönemi; yönetimi altında yaşamış her inançtan, her fikirden insan için bir mutluluk devridir. Altı yüzyılı aşkın bir süre Osmanlı Devleti'nin sınırları içinde yaşamış olan her kültürden, dinden ve ırktan insan barış ve huzur içinde yaşamış, hiç kimse inancından ya da kimliğinden dolayı haksızlığa uğratılmamıştır. Çünkü Osmanlı için sadece Müslüman ve Türk olan halkın rahatı ve mutluluğu değil, kendisine tabi olan her dilden ve her dinden insanın rahatı ve mutluluğu aynı şekilde önemli olmuştur. İslam ahlakının bir gereği olarak Osmanlı padişahları, kendilerinden yardım isteyenlere, hangi fikirden ya da inançtan olduklarına bakmadan, iyi amaçlar için yardım etmiş ve bunun Allah'a karşı olan sorumluluklarından biri olduğunun bilincinde davranmışlardır. Böylece Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Bey'den başlamak üzere Fatih Sultan Mehmet ve diğer padişahlar adil yönetimleri ile tüm insanlığa örnek olmuşlardır. Onların zamanlarında her dinden, her düşünceden insan birarada huzur içerisinde yaşamıştır. Toplum içerisinde ırk, dil ve etnik kimlikler nedeniyle bir ayrım olmamış, insanlar birbirleriyle kaynaşmış ve toplumun çeşitli kesimleri arasında sosyal adalet sağlanmıştır. Hatta Fatih Sultan Mehmet döneminde herhangi bir mücadeleye dahi girmeden kendi istekleriyle Osmanlı'ya sığınan toplumlar olmuştur. Bu da insanların onun İslam ahlakından kaynaklanan adil yönetiminden ne derece hoşnut olduklarını göstermektedir.

Avrupalı tarihçi Richard Peters İslam ahlakını büyük bir ihlasla yaşayan Türklerin yüzyıllar boyunca ele geçirdikleri tüm ülkelerde nasıl bir adalet örneği temsil ettiklerini de şu sözleriyle dile getirmiştir:

"Türkler asırlar boyunca birçok millete hakim oldular, fakat onları asimile etmeye asla gayret etmediler. Onlara hürriyet verdiler ve din ve kültürlerinin yaşanmasına müsaade ettiler."

Tüm bu örnekler açıkça göstermektedir ki; Osmanlı sınırları içinde, aynı topraklar üzerinde her milletten, dinden ve kültürden insan, kavga ve bozgunculuk olmadan huzur içinde yaşamıştır. Osmanlı yöneticileri şayet toplumu oluşturan bu farklı gruplara karşı adaletli bir yönetime sahip olmasalardı, elbette böyle köklü imparatorluklar kuramaz ve bu insanları asırlar boyu birarada tutamazlardı. Ancak görmekteyiz ki, bu imparatorluk İslamiyet'in kendilerine kazandırdığı yüksek idealler ve hasletler neticesinde, son derece ileri bir kültür ve medeniyet seviyesine ulaşmıştır.




mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)'in Hayatından Hoşgörü Örnekleri

Müminler ancak hoşgörülü, barışçıl ve adil davrandıkları zaman Allah Katında bir hoşnutluk kazanacaklarını bilirler. Sevgili Peygamberimiz (sav) de yaşadığı dönem boyunca İslam ahlakının yayılması için çaba harcarken hiçbir ayrım yapmadan her insana eşit, hoşgörülü ve barışçıl bir tavır sergilemiştir.

Hz. Muhammed (sav)'e peygamberlik görevinin ilk verildiği dönemde Arabistan'da, özellikle de Mekke'nin toplumsal düzeninde, birçok sorunlar vardı. "Cahiliye dönemi" olarak adlandırılan İslamiyet'ten önceki bu zamanda, ırklar, dinler ve farklı düşünceden insanlar arasında çok şiddetli bir ayrım ve bu ayrımdan kaynaklanan huzursuzluklar, farklı dinlere mensup kavimler arasında hoşgörüsüz bir ortam, aşiret kavgaları, adaletsiz bir ekonomik düzen, yağmalamalar, zengin ve fakirler arasında çok büyük uçurumlar ve daha pek çok adaletsiz uygulamalar mevcuttu. Adalet sağlanamıyor, zayıf olanlar gücü ve parası olanlar tarafından olabildiğince eziliyor, insanlara ırkları, dinleri, dilleri ve yaşam tarzları yüzünden zulmediliyordu. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) böylesine cahil bir kavme doğruları anlatmak ve onları güzel ahlaka davet etmek için gönderilmiştir. Hz. Muhammed (sav)'in tebliği ve güzel ahlakı tüm Arap Yarımadası'nda çok büyük bir etki uyandırmış ve onun döneminde insanlar akın akın İslam'ı kabul etmişlerdir. Kuran'da bildirilen adil hükümler, güzel ahlak, hoşgörü ve barış, sosyal hayata bir düzen ve huzur getirmiştir. Bunun en önemli sebeplerinden biri de Hz. Muhammed (sav)'in, Yüce Allah'ın "...insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor..." (Nisa Suresi, 58) ayeti gereği, insanlar arasında hiçbir ayrım yapmaksızın adaleti korumasıdır.

Peygamber Efendimiz (sav) Mekke'den Medine'ye hicret ettikten sonra da, çok farklı insan topluluklarıyla karşılaşmıştır. Böyle bir ortamda Hz. Muhammed (sav), toplumsal birliği ve barışı sağlamak amacıyla Medine'deki çeşitli dinlerin ve düşüncelerin mensuplarını sosyal sözleşmelerle kaynaştırmış, yüzden fazla topluluk ile bazen mektupla bazen de bizzat kendisi konuşarak çeşitli anlaşmalar yapmış, onlarla uzlaşmaya varmıştır.1 T.W. Arnold, Peygamber Efendimiz (sav)'in kurduğu bu toplumsal birliğin önemini şu şekilde ifade etmektedir:

"Önceleri tek bir emire kesinlikle itaat etmemiş olan o Arabistan, birdenbire siyasi bir birlik haline geliverdi ve o mutlak amire kendisini teslim etti. Yüz kadar küçük sosyal gruptan meydana gelmiş olan ve sürekli olarak birbirleriyle karşılıklı düşmanlıklarda bulunan küçük-büyük nice kabilelerden Hz. Muhammed (sav) bir birlik meydana getirdi."

Peygamberimiz (sav)'in Allah'ın emirlerini eksiksizce uygulaması sonucunda ortaya çıkan bu güzel ahlak örnekleri, elçilerin sosyal hayata getirdikleri hoşgörülü, barışçı, huzurlu düzeni de tarif etmektedir. Kuran ahlakının eksiksizce yaşandığı bir ortamda ise aynı yukarıdaki örnekte gördüğümüz gibi kardeşçe ve huzur içerisinde bir yaşam sağlanacağı açıktır.




mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

İslam Ahlakında İnanç Özgürlüğü Esastır

İnsanların bir dine inanmaya veya o dinin ibadetlerini uygulamaya zorlanması, İslam'ın özüne aykırıdır. Çünkü İslam'da samimi iman, "özgür irade" ve "vicdani bir kabul" ile mümkündür. Elbette Müslümanlar birbirlerini Kuran'da bildirilen ahlaki vasıfların uygulanması için teşvik edebilirler. Kuran ahlakının, en güzel sözle anlatılması veya hatırlatılması, tüm iman edenlerin üzerine yükletilen bir sorumluluktur. Ancak iman edenler "... Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır..." (Nahl Suresi, 125) ayeti doğrultusunda din ahlakının güzelliklerini anlatır, fakat "Onların hidayete ermesi, senin üzerinde (bir yükümlülük) değildir. Ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir..." (Bakara Suresi, 272) ayetinin de bilincinde davranırlar. Asla zorlamada bulunmaz, insanlar üzerinde maddi ya da manevi baskı uygulamazlar. Ya da karşılığında dünyevi çıkarlar teklif ederek, kişiyi din ahlakını yaşamaya yönlendirmezler. Çünkü Yüce Allah'ın bildirdiği ibadetleri uygulayıp uygulamama, iman edip etmeme kararı kişinin kendisine aittir. Nitekim Allah Kuran'da iman edenlere şöyle buyurmuştur:

"Biz onların neler söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; şu halde, Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver." (Kaf Suresi, 45)

Ayrıca insanların ibadet yapmaya zorlandıkları bir toplum modeli, Allah Katında da makbul olmayabilir. Çünkü inanç ve ibadet, sadece Allah'a yönelik ve kişinin kendi seçimiyle olduğunda bir değer taşır. Eğer bir sistem insanları inanca ve ibadete zorlayacak olursa, bu durumda insanlar o sistemden korktukları için görünüşte dindar olabilirler. Din ahlakı açısından makbul olan ise, vicdanların tamamen serbest bırakıldığı bir ortamda Allah rızası için din ahlakının yaşanmasıdır.

"Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır..." (Bakara Suresi, 256)


İslam'da Zorlama ve Baskı Yoktur

İslam, insanların düşünce ve yaşam özgürlüğünü sağlayan ve güvence altına alan bir dindir. Yüce Allah insanlar arasında gerginliği, anlaşmazlığı, birbirlerinin hakkında olumsuz konuşmayı ve hatta olumsuz düşünceyi (zan) dahi engelleyen ve yasaklayan hükümler indirmiştir. En önemlisi de her türlü eksiklikten münezzeh olan Rabbimiz şiddet eylemlerini kesinlikle yasakladığı gibi, insanların üzerinde fikri olarak en ufak bir baskı kurulmasını dahi yasaklamıştır:

"Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır." (Bakara Suresi, 256)

"Artık sen, öğüt verip-hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici-bir hatırlatıcısın. Onlara 'zor ve baskı' kullanacak değilsin." (Gaşiye Suresi, 21)


mesajkutusu.blogspot.com

Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Neden Harun Yahya Siteleri? / Vakit Gazetesi

Harun Yahya'nın eserlerinden faydalanılarak hazırlanan internet sitelerinin tanıtıldığı bu haberde, Harun Yahya'nın eserlerinin dünya çapındaki etkisine de dikkat çekilmektedir. Harun Yahya'nın okurları arasında her ülkeden, her dilden ve dinden insanın yer aldığı bildirilmektedir. Haberde yer alan bir diğer önemli bilgi de, Harun Yahya'nın eserlerinin yer aldığı bu sitelerdeki tüm kitap, makale ve belgesellere ücretsiz olarak ulaşabilme imkanıdır. Haberde yer alan bilgiler şu şekildedir:
"Harun Yahya sitelerinde kitaplardan makalelere, ses kasetlerinden belgesellere kadar tüm eserler sizlere ücretsiz olarak sunuluyor. Diğer taraftan bu eserlerin kaliteleri, değil Türkiye'nin, dünyanın en kaliteli eserleriyle boy ölçüşüyor... Harun Yahya'nın eserlerinin etkisi, sadece Türkiye ile sınırlı değildir. Dünyanın dört bir yanındaki kitapçılarda Harun Yahya'nın kitaplarını, dergi ve gazetelerde de farklı dillerdeki makalelerini görmek mümkündür. Harun Yahya'nın okurları arasında her ülkeden, her dilden ve her dinden çok sayıda insan yer almaktadır."





KAYNAK: http://www.turkiyedenyankilar.com
mesajkutusu.blogspot.com
Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Fosil Sergilerine İlgi Sürekli Artıyor

Compex ve Boat Show Fuarlarında Fosil Sergisi

İstanbul’da 12–16 Aralık 2007 tarihlerinde Compex Multimedya ve İnternet Fuarı'nda


ve 13–16 Aralık 2007 tarihleri arasında Boat Show'da

fosil sergileri düzenlendi. Özellikle haftasonları her iki sergiye de kalabalık bir ziyaretçi akını gerçekleşti. Sergilenen fosiller çok ilgi gördü. . Özellikle Compex Multimedya ve İnternet Fuarı'na okulların öğrencilerini ziyaretçi olarak getirmeleriyle birlikte fosil sergisine yoğun bir ilgi meydana geldi.

İstanbul Metrosu Taksim Durağı'nda Büyük Fosil Sergisi

16 Aralık 2007 Pazar günü İstanbul Metrosu'nun Taksim'deki Durağı'nda fosil sergisi açıldı. 22 Aralık 207 Cumartesi gününe kadar devam edecek olan sergiye yoğun bir ilgi olurken, günde yaklaşık 10 bin ziyaretçisi oluyor.



Ziyaretçilerin çoğu yazarın eserlerinden en az birini okuduklarını ve evrime kesinlikle inanmadıklarını belirtiyor. Karşıt görüşü savunanlara da sergi görevlilerinin herhangi bir açıklama yapmalarına gerek kalmadan diğer ziyaretçiler "Siz hala evrime mi inanıyorsunuz?" şeklinde sorular sorarak şaşkınlıklarını ifade ediyorlar.

http://youtube.com/watch?v=1AlKEwHzHqk

mesajkutusu.blogspot.com
Sitemiz kez ziyaret edilmiştir

Hakkı Batıl, Batılı Hak Göstermek Deccal’in Oyunudur

Ahir zamanda insanları inkara sürükleyen, din ahlakından uzaklaştıran, insanlar arasında fitne ve kargaşa çıkmasını sağlayan her türlü ideoloji ve düşünce sistemi, hadislerde yeryüzünde kötülüğü organize edecek kişi olarak bildirilen Deccal’i temsil etmektedir. Deccal kelimesinin sözlük anlamlarından biri de "hak ile batılı karıştıran, sözü süsleyip batılı hak gösteren"dir. Deccal'in doğruyu yanlış, yanlışı doğru; iyiyi kötü, kötüyü iyi gösterdiğine işaret eden hadislerden bazıları şu şekildedir:

“Sonra Deccal çıkacak, beraberinde bir ırmak ve bir ateş bulunacaktır. (Onu inkar edip) Ateşine düşenin sevabı vacip olacak, (ona iman edip) ırmağına düşenin ise günahı vacip olacaktır. 1

“Şüphesiz beraberinde bir cennet ve bir cehennem (diye isimlendirdiği iki ırmak) bulunması da onun fitnesidir. Aslında cehennemi bir cennet olup, cenneti de bir cehennemdir... 2

Hadislerde de belirtildiği gibi, Deccal'in insanlara iyi olarak tanıttıkları aslında onların kötülüklerine ve hatta felaketlerine neden olacak şeylerdir; onlara kötü gibi gösterdiği değerler ise aslında onların iyiliklerine ve menfaatlerinedir. Ne var ki insanların bazıları, olayları Kuran ahlakına ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetine göre değerlendirmedikleri için, Deccal'in kendilerini iyiliğe çağırdığını sanarak ona tabi olacak ve asıl tabi olmaları gerekenlerden yüz çevireceklerdir. Bunun ne kadar büyük bir hata olduğunu ise, Deccal'in oluşturduğu zulüm ortamı sayesinde anlayacaklardır. Bu nedenledir ki, Peygamberimiz (sav) insanları uyarmış ve Deccal'in kötü olarak gösterdiği şeyin iyi olduğunu bilerek hareket edilmesi gerektiğini bildirmiştir:
“Deccal çıkar. Beraberinde su ve ateş vardır. İnsanların su olarak gördüğü yakıcı bir ateştir. İnsanların ateş olarak gördükleri de soğuk ve tatlı bir sudur. Sizden her kim bunu idrak ederse ateşi tercih etsin; kendini ateşe atsın. Aslında o tatlı ve güzel bir sudur.” 3

Elbette Deccal'in bu hilesini en fazla kullanacağı konulardan biri, kendince din ahlakını kötü, kötülüğün kaynağı olan Deccaliyet sistemini iyi göstermesi olacaktır. Kuran ahlakını yeterince bilmeyen ya da tam anlamıyla yaşamayan insanlar, farkında olmadan Deccal'in din aleyhinde yürüteceği bu propagandaların etkisi altında kalabilir, İslam ahlakı hakkında asılsız ve yanlış düşüncelere kapılabilirler.

Deccal’in dikkat çekici özelliklerden biri de böylesine çirkin bir tutum içerisindeyken dahi "iyilik yapmak amacında olduğu" yalanını söyleyebilmesidir. Hadislerde işaret edildiğine göre Deccal, yeryüzünde kötülüğü yaygınlaştırmayı hedeflemesine rağmen insanların iyiliğini istediğini öne sürecektir. Şüphesiz bu büyük bir yalandır. Samimi olarak iman edenlerin, Deccal'in din ahlakından uzak bir hayata, ahlaksızlığa ve kötülüğe olan bu çirkin davetine karşı verecekleri cevap ise açıktır. Ayette şöyle bildirilmiştir:

De ki: "Bize yararı ve zararı olmayan Allah'tan başka şeylere mi tapalım? Allah bizi hidayete erdirdikten sonra, şeytanların ayartarak yerde şaşkınca bıraktıkları, arkadaşlarının da: "Doğru yola, bize gel" diye kendisini çağırdığı kimse gibi topuklarımız üzerinde gerisin geri mi döndürülelim?" De ki: "Hiç şüphesiz Allah'ın yolu, asıl yoldur. Ve biz alemlerin Rabbine (kendimizi) teslim etmekle emrolunduk." (Enam Suresi, 71)

Kaynak:
1 Ebu Davud, Fiten 4244, 2/497;
2 İbni Ebi Şeybe, Musannef, Fiten: 5, 8/5912 İbn-i Mace, 4075, 4076; Tırmizi, Fiten: 59, no. 2240, 4/510
3 Müslim; Büyük Fitne Mesih-i Deccal, Saim Güngör, s. 13

mesajkutusu.blogspot.com
Sitemiz kez ziyaret edilmiştir