Global Yayıncılık Yaratılış Atlası

Global Yayıncılık Peygamber Hayatı VCD Seti

Karıncaların müthiş zekası şaşırtıyor

http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=244396

Eciton burchellii" türü karıncalar, yiyecek taşıyan işçilerin yuvaya rahatça dönebilmelerini sağlamak için yol üstündeki çukurları kendi gövdeleriyle dolduruyor.

"Hayvan Davranışı" adlı ihtisas dergisinin son sayısında yayınlanan araştırma, kolonideki bazı karıncaların, yoldaki çukurları kendi bedenlerini kullanarak doldurmayı görev edindiğini gösterdi. İngiliz Bristol üniversitesinden biyolog Scott Powell ve Nigel Franks'in çalışmasına göre, "yolun yüzeyinde yapılan değişiklikler, ganimet taşıyan karıncaların son sürat yuvaya dönmelerini sağlıyor."

Araştırmacılara göre, "E. burchellii" kolonilerinde birey sayısı 700 bini bulabiliyor. Karıncaların üçte biri her gün ya da iki günde bir yiyecek bulmaya çıkıyor. Bu tropikal karınca türünün üyelerinin boyları ilginç şekilde birbirlerinin beş katına kadar çıkıyor. Araştırmacılar, sadece ortaya çıkan çukur büyüklüğünde gövdeye sahip olan hayvanların "cuk oturarak" çukurları kapadığını tespit etti.

Daha küçükler ve daha büyükler ise yollarına devam ediyor. Yolda karşılaşılan herhangi bir çukur, en geç 30 saniyede dolduruluyor. Gövdesiyle çukuru dolduran karınca, hemcinslerinin sırtına basarak geçip gitmesini bekliyor. 5 saniye boyunca tepesine basan olmazsa çukurdan çıkıp yuvaya yöneliyor.

Araştırmacılar, karıncaların yoluna engeller koyarak gözlem ve karşılaştırmalar da yaptı ve gördüler ki, bir grubun içindeki "ihtisas sahiplerinin" varlığı, bütün grubun performansını iyileştiriyor. Söz gelimi, 200 bin bireyden oluşan gruptan 7500 karıncanın engellerin aşılmasını kolaylaştırması halinde, yuvaya taşınan yiyecek miktarı dörtte bir artıyor. Uzmanlara göre, yuvaya taşınan yiyecek miktarı ne kadar çoksa koloni o kadar büyüyor. Karıncalar da, bu durumun farkında oldukları için eve dönüşü kolaylaştırıyor...

AA

Giresun'da Geçmişin İzleri Adlı Fosil Sergisinin Basındaki Yankıları

28 Mayıs 2007 tarihinde Giresun Etnografya Müzesinde açılan Fosil Sergisine Giresun Yerel Basını da büyük bir ilgi gösterdi. Giresun'un önde gelen iki tane gazetesinde sergi haber oldu.

Yeşil Giresun Gazetesi

Giresun Gündem Gazetesi

Giresun'da Geçmişin İzleri Adlı Fosil Sergisi

Giresun Üniversitesi'nden sonra 28 Mayıs 2007 tarihinde Geçmişin İzleri adlı fosil sergisi Giresun halkına ücretsiz olarak açıldı. Giresun Kültür Turizm Müdürlüğüne bağlı "Giresun Evi ve Etnografya Müzesi"nde açılan sergiye Giresun halkı büyük bir ilgi gösterdi. Ayrıca sergiye Giresun'un önemli isimleri de katıldılar.Sergiya katılanlar Giresun'da bu tür bir etkinliğin ilk defa açıldığını belirttiler. Bazı okullardan öğretmenler sınıflarıyla gelip öğrencilerine fosilleri görme imkanı verdiler. Sergi ayrıca Giresun yerel basını tarafından da haber yapıldı. Sergide 79 Milyon yıllık akrep fosili, 210 milyon yıllık güve fosili, 108 milyon yıllık çekirge fosili, 400 milyon yıllık deniz kabuğu fosili ve daha birçok canlıya ait fosiller sergilendi. Sergi 31 Mayıs 2007 Perşembe günü sona erecek ve Karadenizin diğer illerinde devam edecek.










Çukurları gövdeleriyle dolduruyorlar

'Eciton burchellii' türü karıncalar, yiyecek taşıyan işçilerin yuvaya rahatça dönebilmelerini sağlamak için yol üstündeki çukurları kendi gövdeleriyle dolduruyor.

'Hayvan Davranışı' adlı ihtisas dergisinin son sayısında yayımlanan araştırma, kolonideki bazı karıncaların, yoldaki çukurları kendi bedenlerini kullanarak doldurmayı görev edindiğini gösterdi.
İngiliz Bristol Üniversitesi'nden biyolog Scott Powell ve Nigel Franks'in çalışmasına göre, yolun yüzeyinde yapılan değişiklikler, ganimet taşıyan karıncaların son sürat yuvaya dönmelerini sağlıyor.
Araştırmacılara göre, 'E. burchellii' kolonilerinde birey sayısı 700 bini bulabiliyor.
Karıncaların üçte biri her gün ya da iki günde bir yiyecek bulmaya çıkıyor. Bu tropikal karınca türünün üyelerinin boyları ilginç şekilde birbirlerinin beş katına kadar çıkıyor.
Araştırmacılar, sadece ortaya çıkan çukur büyüklüğünde gövdeye sahip olan hayvanların çukurları kapadığını tespit etti.

En geç 30 saniyede dolduruluyor

Daha küçükler ve daha büyükler ise yollarına devam ediyor. Yolda karşılaşılan herhangi bir çukur, en geç 30 saniyede dolduruluyor.
Gövdesiyle çukuru dolduran karınca, hem cinslerinin sırtına basarak geçip gitmesini bekliyor. 5 saniye boyunca tepesine basan olmazsa çukurdan çıkıp yuvaya yöneliyor.
Araştırmacılar, karıncaların yoluna engeller koyarak gözlem ve karşılaştırmalar da yaptı.
200 bin bireyden oluşan gruptan 7 bin 500 karıncanın engellerin aşılmasını kolaylaştırması halinde, yuvaya taşınan yiyecek miktarı dörtte bir arttı.
Uzmanlara göre, yuvaya taşınan yiyecek miktarı ne kadar çoksa koloni o kadar büyüyor. Karıncalar da bu durumun farkında oldukları için eve dönüşü kolaylaştırıyor.

CNN TÜRK BİLİM

İslâm ülkelerinden dayanışma çağrısı


İslâm ülkelerinden dayanışma çağrısı
Dünya İslam Ekonomik Forumuna katılan bazı ülkelerin liderleri, “yeni bir İslam altın çağı” oluşturulması için Müslüman ülkelere birlikte çaba gösterme çağrısında bulundu.
Kuala Lumpur’da yapılan forumda konuşan Malezya Başbakanı Abdullah Bedevi, ümmet olarak bir kavşak noktasında bulunduklarını belirtti. Batının küresel hakimiyetinin tadını çıkarırken, İslam ülkelerinin “Üçüncü Dünya” olarak nitelendirildiğini belirten Abdullah, dünya nüfusunun yüzde 21’ini oluşturan İslam Konferansı Teşkilatı ülkelerinin 2005’te dünyanın gayri safi hasılasının sadece yüzde 5’ine sahip olduğunu hatırlattı.
Abdullah, İslam ülkelerinin eğitime yatırım yapmak için ciddi tedbirler alması gerektiğini söyledi. Endonezya Devlet Başkanı Susilo Yudhoyono da İslam ülkelerinin kalkınmasını sağlamak için “kolektif bir güç olarak” çalışmaları gerektiğini söyledi.
Yudhoyono, “İslam ümmeti olarak aramızda hakiki bir dayanışma sağlayabilir ve İslam’ın altın çağındaki itibarı yeniden elde edebiliriz” diye konuştu.
Endonezya lideri, İslam ülkelerinin aralarındaki ticari engelleri kaldırmalarını ve turizmi geliştirmelerini önerdi. Kuveyt Başbakanı Şeyh Nasır El Muhammed El Sabah da, İslam ülkelerinin diğer ülkelerle diyaloğu geliştirmesi gerektiğini söyledi. Birleşik Arap Emirliklerinin Ras El Hayme Emirliği Veliaht Prensi Şeyh Suud Bin Sakr El Kasımi de, diğer ülkelerle bağları geliştirme çabalarının gerekli olduğunu, çünkü “İslam dünyasının bir ada olmadığını, dünyanın bir parçası olduğunu” belirtti.
/ KUALA LUMPUR
29.05.2007

Masonların yeni hedefi üniversiteler

http://www.haber5.com/haber.php?haber_id=282564

Şimdiye kadar toplumun en üst kademesindeki insanları saflarına katan yasalarla gelen Masonlar, artık gençlere ağırlık verecek. İşte yeni hedefin yöntemi:

Masonlar Britanya'da üniversite atağına kalktı. Bugüne dek işadamları, avukatlar ve polisleri cezbetmeye çalışan Masonlar, anayasa değişikliğine gidip üye yaşını 21'den 18'e indirerek, yedi üniversitede kampanya başlattı.

Üniversite öğrencilerine el atarken akademisyenleri de kazanmaya çalışan Masonların, Bath, Birmingham, Bristol, Durham, Exeter, Manchester ve Sheffield'daki üniversiteleri hedef aldıkları belirtildi.

Sunday Telegraph

Ahir Zaman Küresel Isınma

Son yıllarda insanoğlu zamansız hava olayları karşısında şaşkına dönüyor. Küresel ısınma nedeniyle Avrupa’nın yarısı aşırı ısınırken, diğer yarısında kar görülebiliyor. Romanya iklim açısından en büyük şoku yaşayan ülkelerden biri oldu. Geçtiğimiz sene 22 kişinin aşırı sıcaklar nedeniyle öldüğü bir haftanın ardından, dolu fırtınası yaşandı ve 4 kişi de yıldırım sonucu hayatını kaybetti. Almanya’nın bazı bölgelerinde hava sıcaklığı (–6) dereceye kadar düştü, kar kalınlığı ise 10 santimetreyi buldu.
Aynı tarihlerde Almanya’nın hemen güneyinde Makedonya’da, aşırı sıcak sebebiyle 15 kişi öldü. Yunanistan ise, Olimpiyatlar öncesi solunum ve kalp sorunu olanlara evde kalın çağrısı yaptı. Yine aynı tarihlerde dünyanın diğer ucunda kuraklıkla mücadele eden, dünyanın en kalabalık kenti Pekin, sağnak yağmurlarla iki saat içinde göle döndü, evler çöktü, uçuşlar iptal edildi.[ 1 ]

Peru’da Aşırı Soğuklar, Güney Asya’da Seller
Geçtiğimiz yıl Peru’da son 30 yılın en soğuk kış mevsimi yaşanırken And Dağları’nda 46 çocuk donarak öldü. Peru hükümeti, 158 bin kişinin soğuktan etkilendiğini belirterek bazı bölgelerde olağanüstü durum ilan etti. Tüm bu olaylar üzerine BM yardım kuruluşları ise bölgeye 745 bin dolar yardım gönderme kararı aldılar. Yardım kuruluşu yetkilileri ise bu tür ağır kış koşullarının yaşandığı fakir bölgelere yardım edilmezse durumun daha da kötüleşeceği uyarısında bulundular.
3 Hafta İçinde 550’den Fazla Can Alan Seller
Yine geçtiğimiz yıl Güney Asya’da son 15 yılın en şiddetli sel felaketi yaşandı. Hindistan, Nepal ve Bangladeş’i etkisi altına alan şiddetli muson yağmurları ve seller, 3 hafta içinde 550’den fazla kişinin ölümüne yol açtı. Seller ve nehir taşkınları yüzünden milyonlarca kişi evsiz kaldı.
Seller yalnızca Asya’yı değil, Balkanlar’ı da vurdu. Bulgaristan’ın Karadeniz kıyısındaki Varna kentinde şiddetli yağmur ve fırtınadan yaşam felç oldu. Elektrik ve haberleşme kesilirken otomobiller yolları basan sulara gömüldü. Bangladeş’te meydana gelen sel felaketinde ölenlerin sayısı 400’ü geçti.
Küresel Isınma Raporu Korkutucu
Küresel ısınma artık bir komplo teorisi olmaktan çıktı, insanoğlunu tehdit eden ciddi bir tehlike olarak karşımızda duruyor. Bu tehlike artık insanoğlunu somut olarak tehdit etmeye başladı. Tüm dünya iklim değişikliklerinin yarattığı felaketlerle boğuşuyor.
SKY Türk Meteoroloji Mühendisi yetkilileri küresel ısınmanın ilk belirtilerini yaşamaya başladığımıza dikkat çekerek, önümüzdeki yıllardan itibaren artık insanların aşırı sıcak geçen bir günün ardından gelen, aşırı yağışlı hava ve sellere hazır olmaları gerektiğini, önümüzdeki beş yıllık bir dönemde küresel ısınmanın etkilerini daha çok hissetmeye başlayacağımızı belirtiyorlar. Küresel ısınma ile birlikte önümüzdeki 50 yıllık bir dönemde Türkiye'yi daha kurak, daha sıcak, ani yağışların ve sellerin meydana geleceği bir iklimin beklediğini de ekliyorlar.
Küresel ısınmanın meydana getirdiği doğal afetler, sadece can kaybı değil, küresel ekonomiye de öngörülemeyen etkilerde bulunuyor. Britanya Sigortacılar Derneği (ABI) iklim değişiminin sigorta endüstrisi üzerindeki etkileri hakkında bir rapor yayımladı. Raporun sonuç noktası, iklim değişiminin etkilerinin şu anda bile hissediliyor olduğu ve toplumun giderek artan sıcaklık, fırtına ve sel risklerine karşı hazırlıklı olması gerektiğiydi. Doğal afetlerin neden olduğu finansal kayıplar son 40 yıl içinde yedi kat artarken, rapora göre hava felaketleri riski yılda yüzde 2'den yüzde 4'e yükseldi. Bu, küçük bir artış gibi görünebilir, ancak 2050'de Londra'yı vuracak büyük bir kıyı selinde, sadece sigorta tazminat taleplerinde 40 milyar pound fark demektir. ABI raporu, küresel ısınmayı yaz mevsiminin uzaması olarak görüp sevinme eğilimi gösterenlerin keyfini kaçıracak. Bu rapor aynı zamanda sıcaklık stresi, cilt kanseri, gıda zehirlenmesi, sıtma gibi egzotik hastalıklar ve kıtlık anlamına da geliyor.
Terörden Bile Öncelikli
Araştırmada, iklimsel değişikliklerin beklenmeyen çevresel felaketlere neden olabileceği, bu çerçevede küresel ısınmanın doğurduğu sonuçların, terörizmden bile daha öncelikli olarak 21. yüzyılın en önemli güvenlik konusu haline geleceği vurgulanıyor. İklim uzmanlarına göre, küresel ısınma sonucu olarak, geçen 30 yılda artmaya başlayan iklimsel değişiklikler, önümüzdeki yıllarda da hızlı bir artış gösterecek. Deniz seviyesindeki yükselme, buzullardaki erime devam ederken, şiddetli fırtınalar, hortum, sıcak hava dalgaları, sel gibi doğal afetler daha sık hale gelebilecek.
İklimle Bağlantılı Bu Felaketler Neyin Habercisi?
Bütün bu gelişmelere “doğa olayları ve neticeleri” olarak bakıp felaketlere bir an için üzülüp bu haberi geçebilirsiniz. Peki size bütün bu olayların aslında sizi ve tüm evreni ilgilendiren çok önemli bir olayın işaretleri olduğunu söylesek?
Peygamberimiz (sav)'in Ahir Zaman'la ilgili verdiği haberlerden birisi şu şekildedir:
Büyük şehirler dün sanki yokmuş gibi helak olur. Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyyil Ahir Zaman, s. 38
Sanayi, zararlı ve istenmeyen bir yan ürün olan küresel ısınmaya sebep olmakta, giderek ısınan dünya atmosferindeki dengeler bozulmakta ve böylece iklim değişiklikleri meydana gelmektedir. Son yıllardaki kasırga, fırtına, tayfun ve hortum gibi felaketler başta Amerika kıtası olmak üzere dünyanın birçok yerinde yıkıcı zarara neden olmuştur. Bunlara ek olarak seller de bazı yerleşim merkezlerinin sular ve çamur altında kalmasına yol açmıştır. Ayrıca depremler, volkanlar ve tsunami dalgalarının yaptığı büyük tahribatlar da unutulmamıştır. Sonuç olarak, tüm bu afetlerin "büyük şehirlerde" sebep olduğu yıkımlar önemli birer işaret olmuşlardır. 20. yüzyıl için en çok kullanılan tanımlama "felaketler yüzyılı"dır. Gerek depremler, kasırgalar ya da seller gibi doğal afetler, gerek iç savaşlar ve çatışmalar, gerekse de büyük deniz ya da uçak kazaları çok sayıda insanın ölümüne yol açmıştır. Yok olan şehirler, tarihten silinen halklar kıyametin hadislerde haber verilen alametlerindendir. Allah Kuran’da şöyle buyurur:
“Artık onlar, kıyamet-saatinin kendilerine apansız gelmesinden başkasını mı gözlüyorlar? İşte onun işaretleri gelmiştir…” (Muhammed Suresi, 18)
Allah'a samimiyetle iman eden müminler kaderi izlediklerinin bilincinde olarak, asırlar boyunca kıyamet alametlerinin çıkışını büyük bir merak ve heyecanla gözlemişlerdir. Ayet ve hadislerdeki işaretler üzerinde derin derin düşünmüşler, Ahirzaman'ın ilk dönemindeki fitne ve belalara karşı hazırlıklı olmaya gayret göstermişler, bununla birlikte müjdelendikleri Altınçağ'da yaşamayı da yürekten arzu etmişlerdir. İçinde bulunduğumuz çağ kıyamet alametlerinin büyük bir kısmının tam anlamıyla meydana geldiği bir dönemdir. Günümüz dünyası, söz konusu İlahi işaretlerin art arda ve tam tasvir edildiği şekilde ortaya çıkmaya başladığına, dünya tarihinde benzeri görülmeyen gelişmelerin ilk defa yaşandığına şahit olmaktadır. Hiç şüphesiz bunlar Peygamberimiz (sav)'in döneminden sonra yaşanan en önemli gelişmelerdir. İşte küresel ısınma da bu gelişmelerden biridir. Bu İlahi işaretlerin ön yargıyla değerlendirilmesi, görmezlikten gelinmesi veya yalanlanması ise böyle düşünenler için büyük bir kayıptır.
Öyle anlaşılmaktadır ki, 21. yüzyıl dünya tarihinde yepyeni bir dönemin başlangıcı olmaktadır. Allah'ın vaadi kesin bir gerçektir. O'nun vaatlerini değiştirebilecek veya engelleyebilecek hiçbir kimse yoktur. Her konuda olduğu gibi, bu noktada da en hikmetli ve en güzel söz Kuran'dadır. Allah şöyle buyurmaktadır:

“Ve de ki: "Allah'a hamdolsun. O size ayetlerini gösterecektir, siz de onları bilip tanıyacaksınız..." (Neml Suresi, 93)

Kaynaklar
http://www.gezegenimiz.com
[ 1 ]Radikal 21.06.2004, Akşam 15.07.2004, Hürriyet 12.07.2004/26.07.2004, The Guardian, 11.06.2004

http://guncelhaber.org/viewnews.php?id=134

BAV RADISSON OTEL YABANCI MEDYA BASIN TOPLANTISI 25 Mayıs 2007

http://www.youtube.com/view_play_list?p=2B1992A60740AA31

1. Bölüm


2. Bölüm


3. Bölüm


4. Bölüm


5. Bölüm


6. Bölüm


7. Bölüm


8. Bölüm

KURAN AHLAKINA UYMAYAN TOPLUMLARDA NEFSE ZULMEDEN ESPRİ VE EĞLENCE ANLAYIŞI

Kuran ahlakına uygun bir yaşam sürmeyen, Allah’a yakın olmak için çaba harcamayan ve O’nun rızasını kazanma konusunda istekli olmayan insanların, davranış ve düşüncelerinde bir yüzeysellik meydana gelir. Bu yüzeysellik zamanla söz konusu kişilerin tüm hayatına yansır. Özellikle yaptıkları espriler ve eğlence anlayışları bu insanların basit ahlakının en açık delillerindendir.


Din ahlakının insana kazandırdığı asil şahsiyetten ve üstün özelliklerden uzak olan insanların espri anlayışları da genel ruh halleri ile bağlantılı olarak gözle görülen bir yüzeysellik taşır, örneğin bu tür insanlar genellikle basit şeylere güler ve bundan cahilce bir zevk alırlar. Aynı zamanda, bazı insanların sahip oldukları kimi acizlikler bu kültürü yaşayan kişiler için önemli bir espri ve alay unsurudur. Akıl ve irade ile sürekli olarak ortadan kaldırılması gereken ve aklı başında bir insanın asla konusunu yapmayacağı, dile getirmeyeceği acizlikler bu insanlar için sözde bir espri ve eğlence konusu olabilmekte, onları eğlendirebilmektedir. İlkel bir eğlence anlayışını yansıtan bu esprilere kimi zaman filmlerde, TV programlarında da rastlamak mümkündür. Ancak bu tür espriler ve garip eğlence anlayışı karşı taraf üzerinde olumsuz bir etkiye yol açabilmekte ve çoğu insan için eğlenmekten ziyade bir tür zulme dönüşebilmektedir.

Fiziksel Eksiklikleri Ön Plana Çıkarırlar’

İnsanların sahip oldukları fiziksel kusurlara gülmek, Kuran ahlakına uymayan toplumların espri ve eğlence anlayışında önemli bir yer tutar. Bu kültür ve anlayışa sahip kimseler, örneğin boy uzunluğu genel ortalamanın çok altında olan bir insan ya da farklı fiziksel eksikliği olan bir kimse gördüklerinde, kimi zaman açıkça kimi zaman da sinsi bir gülüş ile bunu belli ederler. Genel tavırlarında basit bir ruh hali hakim olduğundan, bu tür eksiklikler içinde bulunan insanların sahip oldukları özellikleri takdir edenin Allah olduğunu, dilerse kendilerini de benzer acizliklerle imtihan edebileceğini düşünemezler. Ayrıca kendileri basitçe gülerken, bunun karşı tarafta nasıl olumsuz bir etki meydana getirebileceğini düşünmezler.

Karşılarındaki Kişiyi Küçük Düşürmeye Yönelik Hareket Ederler’

Bu kişilerin yaptıkları şakalar genelde karşı tarafı onurlandırmaz. Tam aksine sürekli kendilerini ön plana çıkarmaya, karşı tarafı ise yermeye, eleştirmeye hatta küçük düşürmeye yöneliktir. Müslümanlar ise yaptıkları esprilerde mutlaka karşı tarafın da hoşnutluğunu gözetir, bunu birinci planda tutarlar. Derin bir insaniyet duygusuna sahip oldukları için şakalarında karşı tarafın memnuniyetine önem verir, en küçük bir hoşnutsuzluk ihtimali hissettiklerinde hemen geri çekilirler. Din ahlakının getirdiği asaletten uzak olan basit insanların başka bir özelliği de esprinin dozunu ayarlayamamalarıdır. Bu kişiler karşı tarafın hassas olduğu konularda espri ile üzerine gider ya da yapılan espriyi gereğinden fazla uzatırlar. Bu şekilde onu rahatsız edebilecekleri ihtimalini düşünemez, düşünseler de bunu pek önemsemezler. Çünkü basit insan, aynı zamanda duyarlılıktan da yoksun insandır. İncelikleri fark edemez, ayrıntıları zihninde toparlayamaz, insaniyet göstermekten zevk almaz.

Alay Ederek Zulmederler’

Kuran ahlakına göre yaşamayan insanların esprilerinde, müminlerin asla başvurmayacağı bir yöntem olan alaycılık da yoğun olarak görülür. Alaycı espriler bu insanların sözde karşı tarafı ezmek ve kendilerini yüceltmek için sık sık başvurdukları yöntemlerden bir tanesidir. Bu şekilde kendilerini ön plana çıkaracaklarını düşünürler. Böyle bir kişi;

- Karşısındaki kişinin ağzından çıkan yanlış bir kelimeyi, dilinin sürçmesini, yürüyüş şeklini, bir konudaki bilgisizliğini veya fiziğindeki bir kusuru tespit ederek hemen alaycı bir espri ya da gülüşle bunu deşifre eder.

- İnsani hataları ve eksiklikleri eğlence konusu haline getirir. Böylece kendisinin daha zeki, daha güzel, daha bilgili kısacası karşı tarafa kıyasla daha üstün olduğunu ispat etmeye çalışır. Oysa bu çok çirkin bir basitliktir.

Kuran ahlakını benimseyen bir insan ise, karşı tarafın bir eksiğini ya da kusurunu asla bir espri konusu olarak algılamaz. Tam aksine bunları görmezlikten gelerek onu mahçup etmemeye çalışır. Örneğin basit bir insan, yolda yürürken ayağı takılan ya da düşen birine kahkahalarla güler. Yardımına koşmak, kendisine bir zarar gelip gelmediğini, bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sormak yerine insaniyetsiz tavırlar sergiler, gülmekten konuşamıyormuş gibi yapar. Yine görmezlikten, duymazlıktan gelebileceği insani acizlikleri deşifre ederek bunlara da güler. Örneğin insanlara, onların kusurlu yönlerini vurgulayan isimler takar, lakaplar yakıştırır. Oysa Rabbimiz Hucurat Suresi’nin 11. ayetiyle hem alaycılığı hem de insanları kötü lakaplarla çağırmayı yasaklamıştır:

’Ey iman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin, belki kendilerinden daha hayırlıdırlar; kadınlar da kadınlarla (alay etmesin), belki kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendi nefislerinizi (kendi kendinizi) yadırgayıp-küçük düşürmeyin ve birbirinizi ’olmadık-kötü lakablarla’ çağırmayın...’ (Hucurat Suresi,11)

Dini Konularda Uygun Olmayan Üslup Kullanmaktan Rahatsızlık Duymazlar’

Basitlik kültürü içinde yaşayan insanlar, Allah’a karşı saygıya uygun olmayan konuşmaların yapıldığı, dini ve mukaddes değerleri espri konusu haline getiren sohbetlerden rahatsızlık duymazlar. Allah, Peygamberimiz (sav) döneminde yaşayan basit karakterli insanların söz konusu çirkin üslubu ne şekilde kullandıklarını bize şöyle haber vermiştir:

’Meryem oğlu (İsa) bir örnek olarak verilince, senin kavmin hemen ondan (keyifle söz edip) kahkahalarla gülüyorlar. Dediler ki: ’Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?’ Onu yalnızca bir tartışma-konusu olsun diye (örnek) verdiler. Hayır, onlar ’tartışmacı ve düşman’ bir kavimdir. O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğulları’na bir örnek kıldık.’ (Zuhruf Suresi, 57-59)

Böyle çirkin konuşmalar yapan insanlar her dönemde var olmuştur. Din ahlakına muhalif espriler, basit kişiliğe sahip bu kişilerin kalplerinde bir rahatsızlık meydana getirmez. Bazılarında getirse bile, bu rahatsızlık onları o ortamdan ayıracak kadar etkili olmaz. Müminlerin kalpleri ise ancak Allah’ın anılmasından, fıtratları da İslam ahlakının yaşanmasından zevk alacakları şekilde yaratılmıştır. Bu nedenle onlar din ahlakından uzak bir espri üslubunun hakim olduğu ortamdan hemen ayrılırlar. Allah iman edenlerin böyle bir ortamla karşılaştıklarında, oradan ayrılmalarını bir ayetinde şöyle emretmiştir:

’O, size Kitapta: ’Allah’ın ayetlerinin inkar edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze dalıp geçinceye kadar, onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz’ diye indirdi. Doğrusu Allah, münafıkların ve kafirlerin tümünü cehennemde toplayacak olandır.’ (Nisa Suresi,140)

İnsaniyetten Uzak Bir Eğlence Anlayışına Sahiptirler’
Basit insan çoğu zaman eğlenirken şuuru kapalı bir görüntü sergiler. Örneğin televizyonda sevdiği bir programı izlerken yanındaki bir kişinin acil yardıma ihtiyacı olsa, bir sağlık problemi ile karşılaşsa bununla ilgilenmez. Hatta böyle bir çağrı ya da yardım talebi bu kişiyi kızdırabilir. Çünkü bunun, eğlencesini bozduğunu düşünür. Basit ve insaniyetten uzak olduğu için, seyrettiği bir programın eğlencesini zor durumda olan bir kişiye yardım etmeye tercih eder. Bu nedenle de hiçbir vicdani rahatsızlık duymadan televizyonun başında oturarak eğlenmeyi bekler. Oysa bu şekilde davrandığı için umduğu gibi eğlenip zevk de alamaz.

Basit eğlence anlayışı bu insanların seçtikleri ve güldükleri konulara da yansır. Hep aynı esprilerin defalarca tekrar edildiği, bir yenilik getirmeyen, bir insanın zevk alabileceği hiçbir unsur bulunmayan programları, saatlerce izleyerek eğlenmeye çalışırlar.

Kuşkusuz ki burada kastedilen basitlik, bu insanların televizyon seyretmeleri veya bundan eğlenmeleri değildir. Kastedilen, bu kişilerin yaşadıkları basitlik kültürü içinde gafil ve insaniyetten uzak bir eğlence anlayışı geliştirmiş olmalarıdır. Allah’tan korkan, din ahlakını yaşayan bir Müslümanın şuuru her zaman açıktır. İmanın ve vicdanın kendisine kazandırmış olduğu akıl ile hareket ettiğinden karşısına çıkan farklı durumlara göre çok hızlı geçişler yapabilir. Eğlence de dahil olmak üzere hiçbir şeye kendisini bilinçsizce kilitlemez. Ne yaparsa yapsın kalbinde ve zihninde Allah vardır, vicdanı ve dikkati son derece açıktır.
Alaycı esprilerle eğlenen bir kişi o anda bütün bedeninin ve ruhunun sonsuz bir güç tarafından kuşatılmış olduğunu, Allah’ın dilediği an kendisini cezalandırabileceğini, o anda canını alabileceğini düşünmediği için böyle büyük bir basitlik yapar. Çünkü sonsuz güç sahibi Rabbimiz’in huzurunda olduğunu bilen bir insanın, kalbinde hissettiği saygı dolu korku nedeniyle alaycı olabilmesi asla mümkün değildir.

Samimiyet ile Basitlik Karıştırılmamalıdır


Kalbi Allah’ın zikri ile dolu akıllı bir insanın, neşeli olup eğlenmesi etrafındaki insanların da hoşuna gider. Ancak basit insanların güldükleri konular kadar, gülme ve eğlenme yöntemleri de basittir. Bu insanların kahkahaları ve gülme şekilleri çoğu zaman kulağa hiç hoş gelmeyen, rahatsız edici ve hatta insanın duymak istemeyeceği türdendir.

Gerek espri ve eğlence anlayışında gerekse diğer konularda basitliğin ne olduğunu iyi anlamak son derece önemlidir. Aynı eğlence ortamını paylaşan iki kişiden biri basit bir kültürü yaşarken, diğeri aynı şeyleri yapmasına rağmen böyle olmayabilir. Örneğin doğal neşenin kendine göre bir güzelliği vardır. Basitlikten sakınmak bunları kısıtlamak değildir. Basitlik farklıdır, doğallık gibi samimiyetten değil, şuur kapalılığından, yapılan esprilerin, gülüşlerin itici etkisini fark edememekten, bunlarda itidal gösteremeyip aşırıya kaçmaktan kaynaklanır. Kimi insanlar basitlikten sakınmanın yolunun sahte bir ciddiyet olduğunu sanırlar. Bunun gereğinin de soğuk ve yapmacık gülüşler, sözde kibarlaşmalar olduğunu düşünürler. Oysa hangi kültürde yaşanırsa yaşansın, her durumda basitliğin tek çözümü insanın derin bir Allah korkusu ve sevgisi yaşaması, Kuran ahlakına göre hareket etmesi ve her an her yerde vicdanlı davranmasıdır. Yüce Allah bir ayetinde şöyle buyurmuştur:
’... Oysa izzet (güç, onur ve üstünlük) Allah’ın, O’nun Resulu’nün ve müminlerindir...’ (Münafikun Suresi, 8)

http://guncelhaber.org/viewnews.php?id=332

200 bin Rus kadın Müslüman oldu

Rusya Eğitim Kültür ve İşbirliği Derneği Başkanı Rima Rizayeva, 200 bin Rusun İslamiyet'i seçtiğini söyledi.

Geçen 18 yılın Türk ve Rusların birbirini iyice tanımasına yardımcı olduğunu ve bu zaman zarfında Türk-Rus evlilikleri ön plana çıktığını belirten Rusya Eğitim Kültür ve İşbirliği Derneği Başkanı Rima Rizayeva, "200 bin Rus kadının Türk erkekleri ile evlenerek onların namusu olduğunu" söyledi.

Aynı zamanda bu kadınların İslam dinini seçtiğini belirten Rizayeva, Türk-Rus evliliklerinden doğan çocukların da mutlu aile tablosu içinde yeni nesiller olarak yetiştiğini ifade etti.

Engin Akbaş'ın haberinin detayları bu haftaki Renkli Dergisinde. Ayrıntı bilgi için: www.renkildergisi.com

http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=243647

Giresun Üniversitesi'nde "Geçmişin İzleri" Adlı Fosil Sergisi

23-25 Mayıs 2007 tarihleri arasında Giresun Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi ve Eğitim Fakültesinde Biyolog Onur Yıldız tarafından "Geçmişin İzleri" adlı fosil sergisi açıldı. Sergi öğretim Görevlileri ve Öğrenciler tarafından büyük bir beğeni aldı. Sergide 350 milyon yıllık Trilobit, 57 milyon yıllık Turna Balığı fosili, 400 milyon yıllık deniz kabuğu fosili gibi pek çok fosil sergilendi.

Aşağıda Serginin Fotoğraflarını Görebilirsiniz
Giresun Eğitim Fakültesi



Fen- Edebiyat Fakültesi
(duyuru panosu)







Malum Basın'ın Yanıltıcı Haberlerine Dikkat!

MİLLİ DEĞERLERİ KORUMA VAKFI VE BİLİM ARAŞTIRMA VAKFI TARAFINDAN DÜZENLENEN “ATATÜRK TÜRKİYESİ’NDE ÜNİTER DEVLETİN ÖNEMİ” KONFERANSI






15 Mayıs Salı günü İstanbul Sepetçiler Kasrı’nda gerçekleştirilen konferans saat 18.30’da Mehteran konseri ile başladı. Akşam yemeğinden sonra ise Bilim Araştırma Vakfı ve Milli Değerleri Koruma Vakfı’nın faaliyetlerini tanıtan bir mültivizyon izlendi ve ardından da “Üniter Devletin Önemi” isimli bir belgesel seyredildi. Daha sonra ise sırasıyla Bilim Araştırma Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Tarkan Yavaş, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer A. Aksu, Gazeteci Yazar Ömer Lütfi Mete ve Prof. Dr. Mahir Kaynak birer konuşma gerçekleştirdiler. Mahir Kaynak’ın konuşmasının ardından plaket törenine geçildi. Hemen akabinde ise toplantının ev sahiplerinden Milli Değerleri Koruma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Altuğ Müştak Berker bir kapanış konuşması gerçekleştirdi.

Konferansın detayları için: http://bilimarastirmavakfi.org/konf_uniterdevletin_onemi_2007mayis.html adresine tıklayabilirsiniz...

DİKKAT ÖNEMLİ: Sayın Adnan Oktar'ın Objektif Programı İçin Verdiği 24 Mayıs 2007 Tarihli Röportajı

Röportajı izlemek için tıklayınız. http://harunyahya.org/objektif_roportaj_07040524.html

Ayrıca YouTube'dan izlemek için tıklayınız.

KADİR ÇELİK: İkinci kez karşı karşıyayız. Yıllarca konuşmadınız ama kısa sürede ikinci kez röportaj yapma imkanı bulduk sizinle.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah.

KADİR ÇELİK: Herhalde bir hayır vardır bunda da.

ADNAN OKTAR: Tabi tabi, her şey kaderde Allah'ın planladığı şekilde, yarattığı şekilde oluyor. Onun dışında bir şey olmaz.

KADİR ÇELİK: Peki bu Yargıtay'ın İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesindeki yargılamayla ilgili temyiz dilekçesi sonuçlandı. Siz önce buna itiraz ettiniz, böyle bir karar yok dediniz.

ADNAN OKTAR: Evet.

KADİR ÇELİK: Hala yok diyor musunuz?

ADNAN OKTAR: Şu an elimize geçti, şu an var. Ama o an öyle bir belge de yoktu, öyle bir izah da yoktu. Sorduğumuzda 'böyle bir şey yok' demişlerdi bize o anda.

KADİR ÇELİK: Yani sizin elinizde belge olmaması öyle bir kararın olmaması gibi bir anlam taşır mı?

ADNAN OKTAR: Tabi, hukuki olarak öyledir. Yani kimse onu açıklayamaz zaten. Yani taraflara tebliğ edilmeden basın açıklama yapamaz.

KADİR ÇELİK: Artık bu kararın varlığından haberdarsınız.

ADNAN OKTAR: Tabi, tabi. Var. tabi ki.

KADİR ÇELİK: Anadolu Ajansına karşı bir takım ithamlarda bulunmuştunuz.

ADNAN OKTAR: Ama hakikaten illegal, elde ediliş şekli illegal. O doğru.

KADİR ÇELİK: Neden illegal?

ADNAN OKTAR: Çünkü taraflara tebliğ edilmeden gizlice bir belge basına verilemez.

KADİR ÇELİK: Ama gazetecidir, gazeteci bir şekilde o kararı edinmiş olabilir.

ADNAN OKTAR: Ben kanunlara göre söylüyorum tabi. Gazetecilik kanunlarını bilmiyorum da, Türkiye Cumhuriyetinin kanunlarına göre öyle.

KADİR ÇELİK: Ama ayın 17'sinde bu kararı Yargıtay 8. Dairesi vermiş. 22'sinde de, yani bugün de dosyayı kapatıp Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiş.

ADNAN OKTAR: Yani usulü bellidir, taraflara önce tebliğ edilir, tebellüğ edilir. Resmi yerlere bildirilir. O zaman makul. Ama hiç kimsenin haberi yok. Biz cuma günü de sorduğumuzda, 'böyle bir şey yok' dediler bize. Avukatımız kanalıyla da sormuştuk, o zaman da yok demişlerdi.

KADİR ÇELİK: Şu an da bir tebligat yapıldığını zannetmiyorum size.

ADNAN OKTAR: Yok, aldık tebligatı.

KADİR ÇELİK: Aldınız mı kararı?

ADNAN OKTAR: Evet.

KADİR ÇELİK: Yani bugün dosya kapandı.

ADNAN OKTAR: Yani ben gördüm, bilmiyorum.

KADİR ÇELİK: Var, Yargıtay'ın internet sitesinde de var.

ADNAN OKTAR: Evet.

KADİR ÇELİK: Peki, ne diyorsunuz bu kararın bozulmasıyla ilgili?

ADNAN OKTAR: Süper. Çok güzel. Yargılanıp aklanırız. Daha iyi olur. Çünkü o beni rahatsız etmişti. Zaman aşımı. Sanki suçluymuşuz gibi üstümüzde bir kir gibi bir şey kaldı öyle. Ondan da temizlenmiş oluruz. Üzerimizdeki iftira da gitmiş olur.

KADİR ÇELİK: Ama Yargıtay'ın bozma kararında size isnad edilen bir takım suçlamalar var.

ADNAN OKTAR: O savcının, polis ifadelerinin aynısının tekrarı. Zaten polis ifadelerinin geçersiz olduğunu biz ispat ettik, izah da ettik. Polis ifadelerinin aynısı.

KADİR ÇELİK: Ama Yüksek Mahkeme onları kabul etmiş görünüyor kararında.

ADNAN OKTAR: Ama savcı da kabul etmiş görünür. O çok makuldur, yani onu zaten iddia etmeden ortaya çıkamaz.

KADİR ÇELİK: Hayır, hayır. Savcının iddia etmesi başka bir şey, Yüksek Mahkemenin, dairenin de savcının o iddia ettiği olguları varmış gibi kabul etmesi bence önemli.

ADNAN OKTAR: Ama 'bunu siz değerlendirin' diyor. 'Böyle bir şey var,' diyor, 'bunu değerlendirin' diyor. Ortada hiçbir şey yokken mahkeme bu şahısları yargılayın diyemez zaten. Yani 'böyle iddialar var, bunları değerlendirin' diyor. Mahkemeye bırakıyor bunu, 'kararını biz verelim' demiyor.

KADİR ÇELİK: Ama zaman aşımının bozulmasındaki en önemli etken bildiğiniz gibi sizi çıkar amaçlı suç örgütü kurmak ve yönetmekle itham ediliyor. Yani işlediğiniz, sanık durumunda olduğunuz suç bu. Bunun da zamanaşımı dolmadığı için tekrar yargılanmanıza karar veriyor.

ADNAN OKTAR: İşte bu çok iyi, çünkü biz zaten 2. Ağır Ceza Mahkemesinde beni de içine alacak şekilde beraat kararı çıktı zaten, kesinleşmiş beraat kararı çıktı. Mahkeme bunu çok detaylı açıkladı. Bu beraat kararıyla zaten bu olay çok netleşmiş durumda. Ama bir daha bu konuda da ayrıca...

KADİR ÇELİK: Ama çete suçu yoktu orada.

ADNAN OKTAR: Var.

KADİR ÇELİK: Çete kurmak... yani zaman aşımı... yani çete kurmak ve yönetmek, mahkeme bunu gözönüne alsaydı o zaman zamanaşımını karar olarak ortaya koyamazdı.

ADNAN OKTAR: Siz incelememiş olabilirsiniz. Bakın. Orada çete kapsamında, yani tamamını içine alacak şekilde çeteden de beraat verdi 2. Ağır Ceza Mahkemesi. Bakarsanız belgede açık açık oradaki ifadeyi görürsünüz.

KADİR ÇELİK: Öyle de olsa Yüksek Mahkeme bu kararı bozdu.

ADNAN OKTAR: Ama zaten orada zamanaşımıyla bu konu bozulmuş. Biz zamanaşımını zaten istemiyoruz. Biz zaten yargılanmayı istiyoruz, yargılanalım, açıklığa çıksın, aklanalım istemiştik. Bu da çok güzel. Tam istediğimiz şey.

KADİR ÇELİK: Şimdi Yargıtay 8. Ceza Dairesinin dosyayla ilgili kararında diyor ki: delil durumuna göre Adnan Oktar'ın çıkar amaçlı suç örgütünün kurucusu ve lideri olduğuna işaret ediliyor. Diğer sanıklar sayılıyor.

ADNAN OKTAR: Evet.

KADİR ÇELİK: Ama yine sonuçta o sizinle birlikte yargılanan 17 arkadaş, siz 18 oluyorsunuz, 17 arkadaşın zamanaşımı süresinin dolduğu ve onlarla ilgili kararı onuyor. Şimdi sadece siz yargılanacaksınız bu davada sanıyorum.

ADNAN OKTAR: Çok güzel, hayır var. Ne güzel. Said Nursi Hazretleri 30 yılı hapiste geçmiştir, yüzlerce kere yargılanmıştır. Şu an Türkiye'de en çok sevilen insanlardandır. Hz. Yusuf 7 yıl hapiste yatmıştır, başımızın tacıdır. Biz onu iftiharla hatırlıyoruz, 7 yıl hapis yatmasını. Yani ben daha önce de hapis de yattım, 1 yıl yattım...

KADİR ÇELİK: Yine de yatarım mı diyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Efendim?

KADİR ÇELİK: Olursa yine de ya...

ADNAN OKTAR: Allah yolunda olursa iftihar ederim. Yani mest olurum, inşaAllah.

KADİR ÇELİK: Ciddi mi söylüyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Tabi tabi tabi.

KADİR ÇELİK: Yani cezaevine girmekten, elinize tekrar kelepçe takılmasından...

ADNAN OKTAR: Allah yolunda, yani ben hamd etmiştim bana kelepçe vurulduğunda. Acayip hoşuma gitmişti. Polis de şahittir. Acayip hoşuma gitmişti. Yani büyük bir şereftir Allah yolunda olması.

KADİR ÇELİK: Yani, bu bir mağdur rolü üstlenmekten dolayı mı? Çünkü ...

ADNAN OKTAR: Hayır.

KADİR ÇELİK: Mağdurun toplumda acıyanı veya taraftarı çok olur.

ADNAN OKTAR: Hayır. Bak.'Daha öncekilerin başına gelenler sizin başınıza gelmeden hemen cennete gireceğinizi mi zannettiniz?' diyor Allah ayette. Allah yolunda mücadele edene iftira olacak, hakaret olacak, baskı olacak, hapis olur, sürgün olur, herşey olur.

KADİR ÇELİK: Peki siz o kişilerle kendinizi niye özdeş duruma getiriyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Müslümanım.

KADİR ÇELİK: Ben de Müslümanım.

ADNAN OKTAR: Güzel.

KADİR ÇELİK: Yani ben 'onlar yaşadı, bunu illa ben de yaşamalıyım' diye bir durumda değilim açıkçası.

ADNAN OKTAR: Onu bana Allah yaşatıyor. Yani Allah lütfediyor, böyle bir nimet veriyor.

KADİR ÇELİK: Bu nimet midir?

ADNAN OKTAR: Tabi ki. Çok büyük bir nimet, ve büyük bir şeref.

KADİR ÇELİK: Yani çıkar amaçlı suç örgütünü kurmak ve yönetmekten dolayı dava devam edecek ama, ceza alırsanız bu bir nimet midir?

ADNAN OKTAR: Tabi ki. Yani büyük bir şereftir. Peygamber efendimize de olmadık iftiralar atıldı, o onun için, atılan her iftira onun için bir sevaptı.

KADİR ÇELİK: Yani kanunların suç saydığı bir fiili işlemek...

ADNAN OKTAR: Ben onu işlemedim ki.

KADİR ÇELİK: Hayır, ben işlediniz diye söylemiyorum. Ola ki böyle bir karar çıkarsa diye. Varsayım üzerine konuşuyoruz.

ADNAN OKTAR: Denebilir. Ama işlemediğim belli. Ben çete liderine benziyor muyum? Ben bir yazarım. İlmi araştırmalar yapan bir insanım, ve Müslümanım. Şefkatim, merhametim, sevgi dolu bir insan olduğum herkes tarafından bilinir. Benim çete lideri olmadığımı herkes biliyor. Türkiye buna güler.

KADİR ÇELİK: Herkes öyle değerlendirmiyor ama.

ADNAN OKTAR: Ama şimdi pek tabi ki...

KADİR ÇELİK: Yani sizden rahatsız olan, sizden davacı olan, yani sadece mahkemeler huzurunda değil, belki Allah'ın huzurunda da sizden davacı olan insanlar var.

ADNAN OKTAR: Peygamber efendimizi de herkes sevmiyordu o dönemde. Yani çok muhalifleri vardı. Yani beni herkes sevecek diye bir şey yok. Tabi ki, bu gayet normaldir. Hz. Musa'yı da herkes sevmiyordu, İbrahim'i de herkes sevmiyordu. Beni de herkes sevmeyecek tabi ki. Beni herkes severse zaten bir anormallik var demektir, bende bir anormallik var demektir.

KADİR ÇELİK: Bakın yine peygamber isimleri saydınız ve kendi durumunuzu anlatırken onlardan örnekler vererek söylüyorsunuz.

ADNAN OKTAR: Ama o peygamberleri bizim örnek almamız ayette söyleniyor. Kuran bize bunu söylüyor. 'Onları örnek alın,' diyor. O örnekler üzerine bizim konuşmamız gerekir zaten.

KADİR ÇELİK: Yani onların geçmişte böyle şeyler yaşıyor olması, bugün sizin de yaşıyor olmanızın bir anlamı mı var? Yani veya söylemek istediğiniz bir şey var da biz mi anlamıyoruz, algılayamıyoruz?

ADNAN OKTAR: Bakın, peygamberler ve onların tabiileri her zaman için zorluk içinde bulunabilirler. Zorluklarla karşılaşırlar. Yani sahabeler de zorluklarla karşılaşmıştır. Sırf peygamber değil. Mesela Hz. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali. Bunlar çok acı çekmişlerdir, çok zorluklarla karşılaşmışlardır. İmam Rabbani Hazretleri mesela, büyük bir alimdir, hapis yatmıştır. Muhiddin Arabi Hazretleri yine aynı şekilde, çok acılar çekmiştir. Allah yolunda olan her insan zorlukların içine girer, ve onlar için bu büyük bir şereftir. Bu çok normal bir şeydir.

KADİR ÇELİK: Peki yine Yüksek Mahkemenin bozma kararında diyor ki: Bu kişilerin grup olarak bir araya geldikleri, basın-yayın kuruluşları üzerinde nüfuz elde etme, kendilerine ve başkalarına haksız çıkar sağlama, destekledikleri kişi ve siyasi partilerin seçimlerde oy elde etmesi için zor ve tehdit uygulamak suretiyle yıldırma, korkutma ve sindirme gücü kullanarak suç işlemek amacıyla örgüt kurdukları.

ADNAN OKTAR: Ben bunu size geçen sefer açıklamıştım, ama siz o kısmı herhalde iyi niyetle çıkartmışsınız. Ben bunu açıklamıştım. Ben emniyette... İsterseniz, eğer uygun görürseniz, bu kısmı çıksın, yayınlayın.

KADİR ÇELİK: Yayınlayalım, yok. Hangi bölümdü o söylediğiniz? Yani bizim kullanmadığımız montajda?

ADNAN OKTAR: Bana emniyette yapılan uygulamayı açıklamıştım.

KADİR ÇELİK: Onu yayınladık.

ADNAN OKTAR: Bir kısmını yayınlamamışsınız.

KADİR ÇELİK: Hayır, hepsini yayınladık.

ADNAN OKTAR: Ben biraz detay vermiştim ama...

KADİR ÇELİK: O detayları da yayınladık.

ADNAN OKTAR: Mesela dedim ki, bana, oraya gittiğimde, 'yerle ayaklarının altında ne kadar mesafe varsa, ölümle hayatının arasında da o kadar mesafe var' demişlerdi. Mesela bu yayınlanmadı.

KADİR ÇELİK: Peki bu kelime. Onun dışında, ama orada yaşadıklarınız...

ADNAN OKTAR: Yok, yok. Ben sizden çok memnunum. Yanlış anlamayın. Çok normal, çıkması da çok normal. Ona bir şey demiyorum.

KADİR ÇELİK: Yani devletin kurumlarını korumak ve kollamak hepimizin görevi. Devletin görevlerini yapan kişiler eğer bir yanlış yapıyorlarsa, o yanlış o kurumları çok fazla bağlamaz diye düşünüyorum. Ve ben orada size şunu söylemiştim. Keşke o zaman size eziyet edildiğini ifade ediyorsunuz, o eziyeti yapan kişilerden davacı olsaydınız.

ADNAN OKTAR: Davacıyız, 120 yıl hapisle yargılanıyorlar.

KADİR ÇELİK: Kim? Hayır oradaki memurlar mı?

ADNAN OKTAR: Tabii, Tabii.

KADİR ÇELİK: Siz olmadık dediniz. Ben devletten davacı olmam dediniz geçen röportajda.

ADNAN OKTAR: Ben değil, oradaki olan kişiler davacı oldular. Yani herkese yapıldı, bu şeklinde oldu.

KADİR ÇELİK: Yani siz davacı oldunuz mu?

ADNAN OKTAR: Ben olmadım, ama herkes oldu benim dışımda.

KADİR ÇELİK: Peki ama devrin İçişleri Bakanı Saadettin Tantan�dan davacı olmuşsunuz.

ADNAN OKTAR: Evet

KADİR ÇELİK: Ama o da bir devlet görevlisi

ADNAN OKTAR: Evet, ama Saadettin Tantan devlet demek değildir biliyorsunuz.

KADİR ÇELİK: Devlet demek değil. Ama o an devletin önemli bir makamını temsil eden bir kişi.

ADNAN OKTAR: O zaman biz hiç kimseye dava açamayız o anlamda.

KADİR ÇELİK: Yani devlet dediğiniz zaten masa sandalye değil ki. Devleti temsil eden kurumlar var ve o kurumları da temsil eden yöneticileri var.

ADNAN OKTAR: O zaman yanlış anlaşılmış. Ben şahsı manevisini kastediyorum. Yani devletin şahsı manevisini. Tabi ki devletin içinde şuç işleyen insanlar tabi ki yargılanabilir. Bundan daha normal ne olabilir ki.

KADİR ÇELİK: Hayır. Zaten sizin birini dava ettiğiniz zaman o devlet görevlisi ise o devleti dava etmek değil. Devletin görevini ifa eden kişiyi dava etmek anlamını taşır. Yoksa binaları sandalyeleri veya kapıdaki yazıları etmemiz gerekir.

ADNAN OKTAR: Devletin şahsı manevisini yani devletin bütününü dava eden bir dava içerisine girmedim, ben bunu demek istedim. Onu düzelteyim, yanlış anlaşılma olmuş olabilir.

KADİR ÇELİK: Peki buradaki size isnat edilen suçlar iddianamede de vardı. Ama o iddianamedeki delil durumuna göre diyor yüksek mahkeme, bunları da işlediğinizi yaptığınızı ifade ediyor.

ADNAN OKTAR: Bu polis ifadesine dayalı izahlar.

KADİR ÇELİK: Öyle de ama yüksek mahkemenin kararı bu bozma ilanı.

ADNAN OKTAR: Öyle olabilir de, bu doğrudur demiyor ki. Yüksek mahkeme bunu değerlendirin diyor. Yani bu şekilde değerlendirin diyor.

KADİR ÇELİK: Ama gerekçesini ortaya koyuyor, yani bozma kararının gerekçesini ifade ediyor.

ADNAN OKTAR: Ama o zaman bizim yargılanmamıza gerek kalmaz ki zaten. Yargıtay�ın kararı kesinse iş biter zaten.

KADİR ÇELİK: Yargıtay'ın kararı tabi ki kesin değil. Bu yerel mahkemeye gelecek, yerel mahkeme yine kararında ısrar edebilir. O zaman yüksek mahkemenin başka noktalarında dava genel kurula gidecek sanırım.

ADNAN OKTAR: Tamam olabilir. Ama Yargıtay'daki insanlar oradaki kişilerin polis ifadelerini tekrarlamasından normal ne olabilir. Başka türlü delil yok ki zaten. Ama polis ifadeleri de geçersizdir. Tamamı baskı altında ve tehditle alınmış ifadelerdir. Geçersiz olduğunu açıkladık. Çünkü ben emniyetten çıktıktan sonra savcı karşısında 'ben bu ifadeleri zor altında verdim, bu geçerli değil' dedim ve hakim huzurunda da bunu söyledim. 'Bunların hiçbiri geçerli değil' dedim. Yani bundan açık delil ne olabilir. Emniyete her kim giderse gitsin, bu iddiayı eden her şahıs, eğer o devirde olsaydı, adeta roman yazardı emniyette. İfade verme değil, benim anlattıklarımın on mislini yazabilirdi.

KADİR ÇELİK: Şimdi bakın emniyetteki ifadelerinizi tabi hakim huzurunda, savcı huzurunda bunları zor altında verdiğinizi ifade etmişsiniz. Bunlar zapta geçti, yargılamada da bunlar karar verilirken gözönüne alınmıştır. İşte o karar Yargıtay'a gidiyor, yüksek mahkeme o kararı bozuyor. Bozma gerekçelerini de ortaya koyarken, sizin zor altında alındı dediğiniz veya diğer delil durumunu da gözönüne alarak, bunların varlığını ifade eden bir cümle ile bu bozma kararını ortaya koyuyor.

ADNAN OKTAR: Bakın özetle şunu söyleyeyim: burada kararı verecek mahkemedir. Yargıtay ona göre hareket eder. Yargıtay tabi ki eğer bir bozma kararı varsa, buna göre yapması lazım. Orada bize beraat verecek durumu olamaz tabii ki.

KADİR ÇELİK: Olabilirdi de. Yani yerel mahkemeden gelen kararı Yargıtay 8. Dairesi onayabilirdi, tümüyle onayabilirdi.

ADNAN OKTAR: Ama oradaki yazılanlara baktığında, bizim kanaatimize göre bunların incelenmesi gerekir diyor. Ve yargılanmaları gerekir diyor. Bunları inceleyin, kanaatinizi siz bildirin diyor. Ama Yargıtay da bizi yargılamış olsa, tamam karşılarına çıkarız, anlatırız, delillendiririz, izah ederiz.

KADİR ÇELİK: Ama bununla ilgili mürafa isteyebilirsiniz.

ADNAN OKTAR: Osmanlıca.

KADİR ÇELİK: Yani, duruşma isteyebilirsiniz. Yani Yargıtay'da temyiz duruşması isteyebilirsiniz.

ADNAN OKTAR: İftiharla, iftiharla.

KADİR ÇELİK: Yani yapın, bu sizin kanuni hakkınız, isteyebilirdiniz. Yani yine de isteyebilirsiniz.

ADNAN OKTAR: Tabi ki.

KADİR ÇELİK: Tekrar Yargıtay'a gittiği zaman, oradada tekrar sözlü olarak.

ADNAN OKTAR: Tabi ki benim alnım açık, gönlümde çok rahat benim çete lideri olmadığımı bütün Türkiye bilir. Bunun zorlama olduğunu ve sadece fikirlerimden dolayı bu olayın gerçekleştiğini herkes biliyor. Yani bu tip şeylerin gerçekleştiğini herkes biliyor. Ayrıca yargıya baskı yapıldığını da herkes bilir. Yani daha Nuri Ok yeni söyledi; 'yargıya baskı yapılıyor' dedi. En yetkili ağız bunu söylüyor, demek ki birileri bir yerlerden baskı yapıyor birilerine.

KADİR ÇELİK: Siz yapmıyormusunuz?

ADNAN OKTAR: Benim baskı yapmam mevzu bahis olmaz.

KADİR ÇELİK: Dava kaç mahkeme dolaştı Adnan bey, bu dava?

ADNAN OKTAR: Ama biz huhuki haklarımızı kullanıyoruz. Baskı ayrı birşeydir. Baskı: bir adamı çekersin köşeye, karanlıkta birşeyler söylersin. Baskı diye buna denir. Bunun dışında hukuki hakka baskı denmez.

KADİR ÇELİK: Hayır bu farklı algılanabilir. Yani sizin reddi hakim talebinde bulunmanız, altı yedi mahkeme dolaştı, değil mi?

ADNAN OKTAR: Ama bunu mahkeme, zaten bu iddiamızı haklı bularak kabul ediyor. Mahkeme bunu mantıksız görse, zaten kabul etmez. Biz teklif getiriyoruz, mahkeme kabul ediyor.

KADİR ÇELİK: Hayır. Bu da bir baskı gibi değerlendirilebilir anlamında söylüyorum.

ADNAN OKTAR: Hayır, hayır. Hukuki hak anayasal hak kullanılıyor. Gayet makul.

KADİR ÇELİK: Ama bu kararı, bozma kararını da veren yüksek mahkeme.

ADNAN OKTAR: Bu da doğru, bu da çok güzel. Ben bundan çok memnunum, ben birşey demedim.

KADİR ÇELİK: Peki yine yüksek mahkeme bozma gerekçesinde; örgütteki erkek üyeler kardeşler, bayan üyeler ise bacılar adı altında örgütlendirdiğine değiniliyor. Burada bir takım isimler sayılıyor. O kişilerin kimisinin kadın üyelerden sorumlu olduğu ve sizin talimatlarınız doğrultusunda da o kişileri yönettikleri.

ADNAN OKTAR: Kız çocuğu, sen emniyete getir yahut herhangi birisi getirirse, ve çok gergin ve tehlikeli bir ortam varsa, önüne de ifade konursa, bunu imzalayacaksın dediğince en akılcı hareket imzalamaktır. Çünkü oradan bütün mesele, emniyetten kurtulmak o anda. Çünkü ondan sonra, sen savcının önünde güven içindesin, son derece rahatsın. Dersin ki bunların hepsi yalan. Ne kadar büyük rahatlık ve hakim önünde de açık açık söylüyorsun. 'Ben bunları baskı altında verdim' diyorsun. Genç kız bu, tabi ki zorlanırsa altına imzayı atar. Ben erkek başıma, ben orada imzayı attıysam, onlar da tabi ki imzayı atmak mecburiyetindedir. O kadar fazla delil var ki, bunların uydurma ifadeler olduğuna dair. Ben onları size yazılı da sunayım, eğer uygun görürseniz onları da yayınlayabilirsiniz. Birbirinin aynı ifadeler, kopyalanmış ifadeler, çok çok şaşırtıcı.

KADİR ÇELİK: Peki arkadaşlarınız Anadolu Ajansının haberinden sonra, ben sitelerini takip ediyorum, web sitelerini orada hemen Anadolu Ajansına karşı bir karalama kampanyası başlatıldı. Bunu doğru buluyormusunuz? Bu da baskı değil mi?

ADNAN OKTAR: Ama şimdi bir karanlık durum var. Nasıl alıyorsun bu bilgiyi? Biz gidiyoruz, Yargıtay'ın kapısında akşama kadar bekliyoruz, bize bilgi verilmiyor. Taraf biziz, ama birisi bizden önce bütün detaylarıyla bilgiyi alıyor. Sizee bu acayip gelmiyor mu? Kim olursa olsun bunu acayip karşılar, normal birşey değil bu.

KADİR ÇELİK: Ama hemen o kurum aleyhinde bir kampanya yürütmeyi gerektirir mi bu?

ADNAN OKTAR: Kurum değil, bu yapan şahsın tesbiti.

KADİR ÇELİK: Ama Anadolu Ajansı diye ben sitelerdeki arkadaşlarınızın orada, Anadolu Ajansıyla ilgili yazdıklarını okudum. Birebir daha çok kurum hedef alınıyor ve yıpratılmaya çalışılıyor açıkçası.

ADNAN OKTAR: Hayır kurum değil. O yapan şahsın tespitini istedik, benim ondan haberim var. Ben de tesbit edilmesini istiyorum. Bu bir suçtur ve çok anormal bir hareket bu. Yani böyle şeylere gerek yok. Taraflara bildirilsin, eğer resmi olarak bildiriliyorsa tamam. Ama bu bildiriş şekli normal değil.

KADİR ÇELİK: Basın kanunun 12. maddesi diyor ki: 'Gazeteci haber kaynağını bildirmek zorunda değildir'. Hiçbir şekilde de haber kaynağını açıklamaya zorlanamaz.

ADNAN OKTAR: Ona bir şey demiyorum ben. Ama illegal bir bilgi verdiyse devletin memuru, bunun tesbiti.

KADİR ÇELİK: Bu illegal bilgi değil ama, bilgi doğru. Veriliş biçimini siz illegal olarak değerlendirebilirsiniz.

ADNAN OKTAR: Ama şimdi bize bildirilmeyen, tarafa bildirilmeyen bir bilgi alakası olmayan bir insana nasıl bildirilir? Bu nasıl makul görülür?

KADİR ÇELİK: Ama o da hemen Anadolu Ajansı hakkında kötülemeyi gerektirecek bir durum değil.

ADNAN OKTAR: Hayır, hayır. Şahsı kötüleme var burada, Anadolu Ajansını değil.

KADİR ÇELİK: Şahıs da olsa. Şahsı da olsa kötülemeye gerek yok.

ADNAN OKTAR: Kötüleme değil. O suçu bir daha işlememesi için bir uyarı.

KADİR ÇELİK: Ama suç değil, ben basın kanununun 12. maddesini söyledim size.

ADNAN OKTAR: Ama şimdi o zaman onu veren suçlu.

KADİR ÇELİK: Verenler, verenler olabilir.

ADNAN OKTAR: O zaman, o.

KADİR ÇELİK: O başka bir şey.

ADNAN OKTAR: Tamam, orda o şahıs suçsuz da çıkabilir. O bizim için önemli değil. Orada bir anormal olay var. Onun ortaya çıkmasını istiyoruz o kadar.

KADİR ÇELİK: Ben geçen röportajda size sormuştum. Sizin aleyhinizde haber yapan gazetecileri hedef alan bir takım olumsuz davranışlardan sözetmiştim ve siz bunu şiddetle reddetmiştiniz. Yine Yargıtay�ın bozma gerekçesinde diyor ki: �Grup hakkında yayın yapan gazeteciler hakkında, cinsel sapıklık içinde oldukları, eşlerini pazarladıkları ve uyuşturucu kullandıkları� şeklinde inciltici ve küçük düşürücü yazılar yazdıkları, fotomontajlı fotoğraflarını resmi kurumlara ve bu kişilerin yakın çevresine gönderdikleri.

ADNAN OKTAR: Biz bu suçlardan beraat ettik. Bu iddialardan beraat ettik, defalarca beraat ettik, beraatle ilgili belgeleri size sunabilirim.

KADİR ÇELİK: Hayır, Yargıtay'a sunsaydınız. Ben

ADNAN OKTAR: Yargıtay'ın bu dediklerinden biz beraat ettik daha önce.

KADİR ÇELİK: Peki madem beraat ettiniz yani bir suçtan bir kişi bir defa yargılanır,

ADNAN OKTAR: Evet

KADİR ÇELİK: Madem beraat ettiniz, burda yargıtayın bozma gereKadir Çelikeleri içinde bunun bulunması, bu ithamın bulunması.

ADNAN OKTAR: Yargıtay polis fezlekesindeki ifadeleri aynısıyla naklediyor. Yani bu böyledir demiyor. Yani hukuk tekniği açısından onu incelerseniz daha iyi fark edersiniz.

KADİR ÇELİK: Peki yine ben buradan okuyayım ki, siz de bunun yanıtlarını verin.

ADNAN OKTAR: Tabi

KADİR ÇELİK: Kararda örgüt yöneticisi ve örgüt adına faaliyette bulunanların Adnan Oktar'ın belirlediği kurallarla uyguladıkları farklı cinsel anlayışlarını devam ettirebilmek için yaşı küçük çocukların da bulunduğu kızları lüks yaşam tarzıyla etkileyip gruba kattığı, ayrılmak isteyenlere karşı gizli kamera görüntüleri kullandıkları anlaşılmıştır.

ADNAN OKTAR: Peki bu gizli kameralardan, görüntülerden bir tanesi niçin yansımadı?

KADİR ÇELİK: Mesela Ebru Şimşek zannediyorum, buradaki gizli kamera olarak ifade edilen ...

ADNAN OKTAR: Peki Ebru Şimşek'in ifadesinin doğru olmadığını mahkeme ispat etti. Benim bulunduğum evin tavan yapısı asmolen, o çekimin yapıldığı yerde kolon kirişleri sarkan bir ev ve iki evin farklı olduğunu 2. Ağır Ceza Mahkemesi bilirkişi kanalıyla tespit etti ve bunun bir iftira olduğunu, bu ifadenin yalan olduğunu ispat etti, mahkeme de bunu açıkladı.

KADİR ÇELİK: Yani Yargıtay bunları mutlaka değerlendirmiştir. Sizin o açıklamalarınızı herhalde yeterli bulmadılar ki, tekrar bozma kararında bu gerekçeyi de ortaya koydular.

ADNAN OKTAR: Benim kanaatim Yargıtay bu çocuklar yargılansın...

KADİR ÇELİK: Çocuklar yargılansın demiyor...

ADNAN OKTAR: İnsanlar, gençler, çocuklar, evet insanlar...

KADİR ÇELİK: Sizin yargılanmanızı, sizin yargılanmanızı...

ADNAN OKTAR: Maaliftihar, maaliftihar, iftihar ederim.

KADİR ÇELİK: Yani 17 arkadaşınızı...

ADNAN OKTAR: Ben de onların bir kardeşi sayılırım. Yani hepsi, hepimiz. iftihar ederim. Yani olay netleşsin istiyor olabilirler. Çünkü sanki zamanaşımıyla kurtulmuşuz gibi bir görünüm var. Böyle birşey yok, hatta bütün suçlamalardan biz beraat ettik zaten, çete suçlamasından da beraat ettik, Ebru Şimşek olayı açıklığa kavuştu, bir iftira olduğu anlaşıldı, tek bir tane şantaj kasedi yoktur, tek bir tane. Buna ait tek bir tane delil yoktur. Hiçbir şey yok.

KADİR ÇELİK: Zaten 17 sanık hakkında zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davadan ortadan kaldırılması kararını 8. daire onamış.

ADNAN OKTAR: Evet mesela, çok özür dilerim; şantaj kasedi olsa bir tane ortaya konurdu. Bir tane delil olurdu, tek bir tane delil yok. Tamamen tahmini iddialar. Emniyette zorla alınmış ifadelerden kaynaklanan izahlar, emin olun aklı başında olan her kim olursa olsun orada aynı ifadeleri verirdi. Yani Türkiye�de onun altına imza atmayacak insan düşünemiyorum ben. Herkes onun altına imzayı atardı. O şartlarda.

KADİR ÇELİK: Bu karar sizde şaşkınlık yarattı mı diye sordum.

ADNAN OKTAR: Bu karar?

KADİR ÇELİK: Evet, Yargıtay�ın bozma kararı.

ADNAN OKTAR: Yo, çok hoşuma gitti, gayet güzel, göğsümüzü gere gere bir daha anlatırız. Zaten beraat ettiğimiz bir konu. Benim çete lideri olduğumu iddia etmek bir kere hem komik hem de çok sırıtıyor. Ben kendi halinde, Müslüman, dindar, Allah�tan korkan bir insanım. Eğer ben çeteysem Türkiye'de binlerce çete ortaya çıkar o zaman.

KADİR ÇELİK: Ama ailelerin sizden şikayetçi olduğu konular var. Aileler diyorlar ki Adnan Hoca bizim çocuklarımızı bizden çaldı, bizden uzaklaştırdı, bize düşman etti. Ve kendi amaçları doğrultusunda da evlatlarımızı kullanıyor.

ADNAN OKTAR: Ben ailelelerle çocuklarının arasının iyi olmasını isterim, yani dinen, aklen isterim. Ve bu benim hiçbir şekilde hoşuma giden, isteyeceğim birşey değil. Neden isteyeyim? Yani ne görünüşü hoşuma gidiyor, ne de meydana gelen durum hoşuma gidiyor. İstemediğim birşey.

KADİR ÇELİK: Niçin müdahele etmiyorsunuz peki?

ADNAN OKTAR: Etmiyor değilim, çok ettim, yani Oktar�a da defalarca haber gönderttim, diğerlerine de haber göndertiyorum arkadaşlarımla. Söyledim, yani, çünkü mazlum insanlar, yani gereksiz şeyler bunlar, ama tabi onların da biraz anlayışlı olması gerekiyor, yani karşılıklı anlayışla bunlar çok rahat çözülür. Yani gereksiz tırmandıran, gereksiz karşılıklı inada dönüştürülen şeyler gibi geliyor bana bunlar

KADİR ÇELİK: Adnan Bey, siz evlat sahibi değilsiniz...

ADNAN OKTAR: Evet.

KADİR ÇELİK: Belki o duyguyu evlat sahibi olan gibi tartamayabilirsiniz, düşünemeyebilirsiniz ama, yani sizin bir kız evladınız olsa, o evladınız sizden kopsa ve gitse, sizinle çok uzun zaman içinde konuşmasa, görüşmese, siz bundan rahatsızlık duymaz mısınız?

ADNAN OKTAR: Tabi ki duyulur, tabi ki yani ben onda anormal birşey karşılamıyorum, mesela ben Ceylan'ın babasını seyrettim televizyonda, acayip rahatsız oldum, çok rahatsız oldum, yani hiç istemediğim bir durum, yani çok acıdım ve çok şefkat duydum, yani çok şiddetli şefkat duygularım kabardı, hiç hoşlanacağım birşey de değil ve bu durumların olmasını da hiç istemiyorum. İstemem de, mutlu olsun adamcağız, niçin yani, sevilsin, kızını bağrına bassın...

KADİR ÇELİK: Ama basamıyor, göremiyor. 11,5 aydır Feridun Özgül kızını görmemiş, annesi üzüntüsünden kanser olmuş.

ADNAN OKTAR: Şimdi kanserin nedeni yok Çernobildir, yok işte Bilim Araştırma Vakfıdır.

KADİR ÇELİK: Üzüntü de bir faktör.

ADNAN OKTAR: Yok, o Allah'ın takdiri, kaderde olan birşey. Ceylan'ın benim arkadaşlarımla tanıştığı dönemden çok önce başlayan bir hastalık bu, alakası yok, onunla onun alakası yok. Çok zorlama ve bilimsel olmayan bir izah, çok mantıksız. Fakat, tabi bir üzüntü duyduklarını gördüm, hakikaten de çok müteesir oldum. Hiç hoşlanmadım öyle birşeyden, beraber olmaları için, mutlu olmaları için ben elimden geleni yaptım, söyledim, arkadaşlarıma söyledim, haber gönderdim, rica ettim, yani bu şekilde bu durumlar olmasın, ailesiyle arası iyi olsun diye haber gönderdim. Ama hakikaten bir kaçırma olayına benzer birşeyler olmuş gibi görünüyor, herhalde biraz ürkütmüşler keretayı biraz, o ürkütme giderse karşılıklı anlayışla, sevgiyle aynı şey devam eder gibi görünüyor.

KADİR ÇELİK: Siz kaçırılma olayının gerçekliğine inandınız mı?

ADNAN OKTAR: O gerçek tabi yani, onun gerçek olduğunu biliyorum. Ama bir baba olarak tabi oradaki konuşmalarını kınamıyorum. Fakat ifadelerinin doğru olmadığını biliyorum.

KADİR ÇELİK: Kaçırılma olayıyla ilgili benim kafama takılan, aslında yayında da sormayı düşündüğüm, ama unuttuğum bir olayı söyleyeyim. Şimdi Ceylan Özgül kaçırılıyor, kendi ifadesiyle anlatıyor, sonunda da evden çıkıyor bir şekilde, gidiyor bir yerden Hüma Babuna'yı arıyor. Sonra tekrar eve dönüyor. Şimdi kaçırılan kişinin duygusu ve psikolojisi, onu kaçıran kişilerden uzaklaşmak değil midir?

ADNAN OKTAR: Evet.

KADİR ÇELİK: Yani o haberi verdikten sonra niçin tekrar kendisini kaçırdığını iddia ettiği kişilerin yanına geliyor?

ADNAN OKTAR: Şimdi bundan doğal ne olabilir? Beni de kaçırsalar gider haber veririm ve...

KADİR ÇELİK: Sonra da kaçıran kişilerin...

ADNAN OKTAR: Kaçıran kişilerin yanına dönerim, tabi, polisin gelmesini beklerim. Başka türlü nasıl olabilir, ne yapabilirim?

KADİR ÇELİK: Hem ölüm korkusundan söz ediyor, yani silahlı kişilerden söz ediyor.

ADNAN OKTAR: Ama silah gerçekten var, bu doğru. Yani çocuğun orada bir şoka girdiği, hakikaten kaçırma olayı olduğu doğru. Olay baştan sona doğru anlattıkları.

KADİR ÇELİK: Peki bir baba bir evladı niçin kaçırmak istesin Adnan bey?

ADNAN OKTAR: İyi niyetle yapmış, ben ona birşey demiyorum acıdım, ben o insana, mesela anlattıkları doğru değil televizyonda bütün anlattıklarından büyük bölümü, yani %80'i doğru değil, biliyorum, ama babalık şefkatiyle...

KADİR ÇELİK: Nereden biliyorsunuz? Yani anlattılar da biliyorsunuz.

ADNAN OKTAR: Evet, anlatılanlardan biliyorum. %80'i doğru değil. Ama babalık şefkatiyle yaptığı için çok acıdım. Yani çok yetenekli anlatıyor, çok candan anlatıyor, hakikaten inandırıcı bir üslupla anlatıyor, ama iyi niyetle yaptığı için bu çok normal, yani bana normal geldi.

KADİR ÇELİK: Peki o babanın gözyaşlarından kendinizi sorumlu tutuyor musunuz?

ADNAN OKTAR: Benim etkim söylediğim konuda biraz zorlama olur. Çünkü benimle alakası olan birşey değil.

KADİR ÇELİK: Niçin? Yani Ceylan Özgül sizinle birlikte olan arkadaşlarınız arasında değil mi?

ADNAN OKTAR: Ama tamam da ben ne kaçırma olayını teşvik ettim, ne de kaçırmadan sonraki olayları teşvik ettim. Yani benim hiçbir şekilde işime gelmeyeceğini herkes bilir bunu. Yani bu tip olaylar beni niçin mutlu etsin?

KADİR ÇELİK: Yani Ceylan Özgül sizin yanınızda olmasaydı, ailesinin yanında yaşıyor olacaktı. Hayatını orada devam ettiriyor olacaktı.

ADNAN OKTAR: Ama bir insanın özgür bırakılması lazım, sevdiği arkadaşlarıyla beraber olmak isteyebilir, konuşmak isteyebilir, yani fikir olarak düşünce olarak sevdikleriyle beraber olmak isteyebilir, bu çok normal.

KADİR ÇELİK: O ailesinden kopmasını gerektirir mi?

ADNAN OKTAR: Hayır, ailesinden kopmuş değil, annesini ziyarete gittiğinde zaten kaçırılmış.

KADİR ÇELİK: Ama baba 11,5 aydır kızını hiç görmediğini söylüyor.

ADNAN OKTAR: Bir küskünlük olabilir aralarında, dargınlık olabilir. Yani bunlar çok kolay, karşılıklı şefkatle, sevgiyle hallolur, mesela şu anki babasının üslubu çok güzel, çok sevgi dolu, çok hoş bir üslubu var. Yani bu üslubu devam ederse niçin görüşmek istemesin, görüşür diye düşünüyorum.

KADİR ÇELİK: Peki babasını bizim yayından sonra telefonla aramış, 'baba seninle görüşmek istiyorum, seni seviyorum' demiş.

ADNAN OKTAR: Evet çok güzel, ben duydum.

KADİR ÇELİK: Siz mi söylediniz bunu kendisine?

ADNAN OKTAR: Ben teşvik etmiştim, yani böyle aile arasında böyle şeyler olmaz, söyleyin diye söylemiştim. Yani adamcağız, hakikaten çok müteesir oldum, yazık insan acıyor, çok şefkat duydum. Fakat oradaki o candan üslubu, yani gerçekten yaşıyormuş gibi anlatması, ayrıca bende bir sempati de uyandırdı. Tabi ben yalanı sevmem, çok çirkin birşey, ama iyi niyetle yaptığı için içimde bir öfke oluşmadı. Yani antipatik görmedim.

KADİR ÇELİK: Peki o babanın gözyaşlarının toplumda size karşı kin ve nefret oluşturduğunun farkında mısınız?

ADNAN OKTAR: Zaten amaç o, o amaçla yapılıyor. O baba o yüzden tahrik ediliyor, o yüzden teşvik ediliyor. Yani..

KADİR ÇELİK: O ağlayan baba rol mü yapıyor Adnan bey?

ADNAN OKTAR: Şimdi yok rol yaptıkları rol mü değil mi onu bilemem. Ama iyi niyetle yaptığını biliyorum. Ama anlattıkları doğru değil onu biliyorum. Rol de olabilir. Yani illa roldür demiyorum rol de olabilir ama amaç, güzel amaç yani çocuğuna duyduğu sevgiden kaynaklanan bir şey bu. Bence bir anlamda legal yani.

KADİR ÇELİK: Sizinle yaptığmız ropörtajdan sonra sizin sözlerinizin analizini Aytunç Altındal bey yaptı. Herhalde izlediniz tahmin ediyorum.

ADNAN OKTAR: Evet.

KADİR ÇELİK: Orada önemli bir konu vardı. O da Fransa'daki bazı gazetelerde, televizyon televizyonlarda sizin bu faaliyetleriniz, özellikle kitapların yayınları ile ilgili bir takım haberlerin verildiği. Ama o haberlerin içinde Amerika'daki bazı kişi ve kuruluşların da size destek verdiğini ifade ettiği. 'Niçin acaba Amerika'daki bazı kişi ve kuruluşlar Adnan Oktar'a bu eylemlerinde destek veriyor?' gibi bir soru işaretini de koymuşlar. Ben Oktar Babuna'ya sordum onu dedi Adnan Oktar'a sorun dedi. Sizi de bulmuşken bu soruyu da yönelteyim.

ADNAN OKTAR: Evet. Darwinizmi ilmi anlamda en güçlü savunan ülke, delillerini de en fazla sunan ülke Amerika'dır. Marksistlerde Amerika'dan alıyorlar bunun delillerini. Yani mesela Bilim Utopya şu bu filan dergiler kaynaklarını Amerika'dan alıyorlar. Amerika en iyi savunan, en güçlü savunan ülkedir Darwinizmi. Ve devlet politikasıdır, yani resmi devlet politikasıdır.

KADİR ÇELİK: Siz de ona karşısınız. Böyle bir şey olamaz mı diyorsunuz?

ADNAN OKTAR: E tabi ki yani. Bu çok çok mantıksız.

KADİR ÇELİK: Hadi Türkiye'deki yayın organları gazeteciler size karşı böyle bir iftira kampanyası içindeler diyelim. Fransızların sizle ne alıp veremediği var?

ADNAN OKTAR: Fransa çünkü materyalizmin kalesiydi. Bakın ifadelere dikkat edin. Gökgürültüsü gibi diyor, bir tufan diyor, baskın diyor. Yani kitapların dağıtılmasını bu şekilde verdiler Fransa'da. Hakkaten yer yerinden oynadı Fransa'da. Çünkü boş alanda at koşturuyorlardı. Halkı rahat rahat kandırıyorlardı diyeyim. Ama bu kitaplardan sonra kandırmanın imkanı kalmadı. Yani o kitaplarla bu kandırmaca bir arada duramaz artık.

KADİR ÇELİK: Peki sizin söylemlerinizle Amerika'da Evanjelistlerin söylemlerinin paralellik gösterdiğinin farkında mısınız?

ADNAN OKTAR: Ama Evanjelistlerin izahlarını halk o kadar benimsemiyor. Çünkü onlar dünyanın ömrünün 7 bin yıl olarak açıklıyorlar ve bizim sunduğumuz delilleri onlar sunamıyorlar.

KADİR ÇELİK: Ama sizin düşüncelerinizle Evanjelistlerin ortaya koydukları düşünceler fikirler birbiri ile neredeyse örtüşüyor.

ADNAN OKTAR: Bizim fikrimizden istifade edebilirler tabi ki. Darwinizm...

KADİR ÇELİK: Ha onlar mı sizden istifade edecekler?

ADNAN OKTAR: E tabi tabi ki.

KADİR ÇELİK: Yani Bush. Mesela Evanjelistlerin en önemli adamı.

ADNAN OKTAR: Evet

KADİR ÇELİK: Yani Bush sizden mi etkileniyor?

ADNAN OKTAR: Din konusunda, darwinizm konusunda, yani darwinizmin sahte bir teori olduğu konusunda bizim izahlarımızdan o görüşü savunan herkes istifade edebilir. Budist de istifade edebilir, Katoliklerde istifade edebilir.

KADİR ÇELİK: Yani Bush darwinizmi savunmuyor mu?

ADNAN OKTAR: Benim gördüğüm karşı.

KADİR ÇELİK: Karşı...

ADNAN OKTAR: Evet, yani Bush'un sadece şahsı karşı. Ama Amerika'yı...

KADİR ÇELİK: E peki Amerika'yı Darwinizmi savunan bir kale olarak değerlendiyorsunuz. George Bush da Amerika'nın devlet başkanı.

ADNAN OKTAR: Ama koskoca Amerika'da bir avuç anti-darwinist vardır. Onlardan bir tanesi de o.

KADİR ÇELİK: Bir avuç? O bir avuç mu seçti Bush'u?

KADİR ÇELİK: Yani Bush daha çok dini söylemlerle iktidar olmuş bir kişimiydi?

ADNAN OKTAR: Ama Bush'a gelen oyların hepsinin darwinist olmadığını iddia edemeyiz.

KADİR ÇELİK: Hayır, o başka birşey ama. Bush oy çokluğu ile Amerika�ya başkan olarak şeçilmiş bir kişilik. O dini kimliğini hiç saklamıyor. Hatta Bush�u yobaz olarak niteleyen milyonlarca insan var Amerika'da.

ADNAN OKTAR: Ama şunu açıkça söyleyeyim. Amerika Darwinizmi devlet politikası olarak savunur. Savunduğu da açık.

KADİR ÇELİK: Ama Bush savunmuyor.

ADNAN OKTAR: Evet Bush savunmuyor. Yani çok net olmamakla beraber, flu olarak, flu olarak, yani yarım ağız tabir edilen tarzda karşı.

KADİR ÇELİK: Yani Bush'la siz kendi düşünceleriniz arasında ciddi bir paralellik görüyor musunuz?

ADNAN OKTAR: Ben Allah'a inanıyorum. Eğer o da inanıyorsa tabi ki bir paralellik olur.

KADİR ÇELİK: İnanıyor. Hayır sadece Allah inancının ötesinde söylüyorum.

ADNAN OKTAR: Başka ne paralellik olabilir?

KADİR ÇELİK: Fikirler, düşünceler, yani mesela Evanjelistlerin söylediği şeyler var. Yani Mehdi inancını onlar da inanıyorlar mesela.

ADNAN OKTAR: Siz acayip sevimlisiniz.

KADİR ÇELİK: Efendim.

ADNAN OKTAR: Çok sevimlisiniz diyorum.

KADİR ÇELİK: Öyle mi, Teşekkür ederim. Bu Mehdi konusu açılınca ciddi böyle keyif alıyor musunuz?

ADNAN OKTAR: Hayır, keyif alma değil de. Siz ve birçok kişinin bilinçaltında önemli bir konu olduğunu biliyorum. Bu konuya yaklaşım şekliniz ustaca oluyor, o çok hoşuma gidiyor, yani o yüzden gülüyorum. Yani yaklaşma safhalarınız çok güzel.

ADNAN OKTAR: Direk girmiyorsunuz konuya. Yavaş yavaş, yavaş yavaş,

KADİR ÇELİK: Yani deniyor ki, 'Adnan Oktar'a siz Mehdi misiniz?' deyince o bunu reddeder. Yani Mehdiyim diyen dinden çıkar ifade ediyorsunuz. Ama içten içe böyle tanımlamadan dolayı da çok mutlu oluyor.

ADNAN OKTAR: Bir insan benim cennetlik olmamı isteyebilir. Bunun gibi bir şey bu. Benim veli bir insan olduğumu düşünebilir, iyi bir insan olduğumu düşünebilir. Ben sizin veli bir insan olduğunuzu düşünebilirim. Yani niye beni cehennemlik görsün. Cennetlik olabileceğiimi ümit edebilir. Bu ümittir. Müminiz zaten ümitle korku arasında gayet normal bir şey bu.

KADİR ÇELİK: Yani sizin cehennemlik görenler de vardır?

ADNAN OKTAR: Ama onun takdirini tabi Allah'ın.

KADİR ÇELİK: E herhalde yani zaten onu söylüyorum ben de. İşte cennetlik görmek veya cehennemlik görmek kulun sadece bir arzusu dileği olabilir.

ADNAN OKTAR: Tabi zaten biz öyle olmak durumundayız. Yani ümit ve korku arasında olacağız. Cehennemden de korkacağız, cennete gitme ümidi içinde de olacağız. Bu çok normal.

KADİR ÇELİK: Peki Aytunç Altındal'ın yine önemli tesbitlerinden bir tanesi. Siz diyorsunuz ki: 'Ben fikir adamıyım. Benim görüşlerim var, benim felsefem var.' Ve Aytunç Altındal da diyor ki 'Bunların ikisi birbirinden kaçan şeylerdir. Yani din, özellikle de İslam dini bir fikir ortaya koymaz. Bir inançtır.'

ADNAN OKTAR: Evet doğru bir inanç.

KADİR ÇELİK: Ama o inançtan siz nasıl bir fikir üretiyorsunuz? Ürettiğiniz ne?

ADNAN OKTAR: Ben inançtan fikir üretmiyorum. Kuran'ın bize anlattığını anlatıyorum.

KADİR ÇELİK: Fikir adamlığı hangi noktada. Yani siz diyorsunuz ya 'Ben fikir adamıyım fikirlerimden dolayı benim üzerime geliyor.'

ADNAN OKTAR: Ama orada bir söz karmaşası var. Yani bir insanın fikir adamı olması dindar olmasını engellemez ki çok normal bir şey bu.

KADİR ÇELİK: Hayır hayır fikir adamı olmasını tabi ki dindar olmasını... Ama o fikri İslam'a ve Kuran'a dayandırdığınız zaman bunun olmayacağını savunuyor Aytunç Altındal

ADNAN OKTAR: Hayır hayır doğrudan ben Kuran'ı savunuyorum. Doğrudan Kuran'a dayanıyorum.

KADİR ÇELİK: Yani Kuran'dan ürettiğiniz bir fikir yok.

ADNAN OKTAR: Olur mu, yani ben dindarım, Kuran'a bağlı bir insanım, Kuran'a göre yaşayan bir insanım. Kuran'ın anlattıklarını anlatıyorum.

KADİR ÇELİK: Yani siz Kuran'ın anlattıklarını anlatma misyonu edinmiş bir kişi misiniz? Bu mudur sizin ....

ADNAN OKTAR: Misyon değil, bütün Müslümanlar bununla görevlidir. Hatta buna 'emri bilmaruf nehli an-ilmünker' denir. Yani yanlış olanlardan insanları neyh etmek doğru olanları insanlara bildirmek. Tüm Müslümanların görevidir bu.

KADİR ÇELİK: Yani niçin Diyanet İşleri Başkanlığı var Türkiye'de.

ADNAN OKTAR: Diyanet de yapacak. Herkes yapacak.

KADİR ÇELİK: Hocalar var, İlahiyat fakülteleri var. Yani onlar üst düzeyde bu işi zaten yapıyorlar. İnsanlara dinini anlatmak, Kuran'ı anlatmak.

ADNAN OKTAR: Çok güzel maşaAllah.

KADİR ÇELİK: Müslümanlığın ne olduğu, nasıl olması gerektiğini anlatıyorlar. Sizin özellikle kendinize edindiğiniz görev nedir, nedendir?

ADNAN OKTAR: Allah Diyanet İşleri Başkanlığı yapsın demiyor, herkes yapsın diyor. Diyanet İşleri Başkanlığı bunu yapıyorsa o güzel. Allah razı olsun. Güzel o bir görevdir, ama bütün Müslümanlar bununla görevlidir. Herkes anlatacak.

KADİR ÇELİK: Ama siz anlatırken bazı insanları da ailelerinden koparıyorsunuz, bu da bir gerçek Adnan bey, yani bu gerçeği görmezden gelmek haksızlık olur.

ADNAN OKTAR: Bakın, ailelerden kopma benim en son isteyeceğim şeydir. Yani niçin isteyeyim? Çünkü İslam zaten sevgiyi, şefkati, merhameti, muhabbeti ve dostluğu ister. Sadece bütün mesele ailelerin herhalde biraz hoşgörülü, biraz ılımlı ve anlayışlı davranmaları. Mesela babasının Ceylan(ın o gün konuşması çok tatlı ve çok güzel. Doğru demiyorum. İfadeleri doğru değil. Ama oradaki candanlık ve çocuğuna olan sevgi çok güzel. Bu olduğu sürece zaten bir sorun yok. Gayet güzel. Bir arada olsunlar birbirlerini sevsinler. Ama kız çocuğu tabi o kadar belinde silahlı adamlarla korkutulursa, şoka sokulursa, ağzı koli bandı ile bağlanırsa, e çocuk tabi ki şoka girer çok korkar bundan, bunu istemez.

KADİR ÇELİK: Ama bir çocuk ailesi ile görüşmek için niye yanında bir başkası ile gitsin Adnan bey.

ADNAN OKTAR: Ben buraya gelirken ben de yanımda arkadaşlarımla geldim. Ben de tek geleyim o zaman.
KADIR ÇELİK : Siz başka siz lidersiniz.

ADNAN OKTAR: Ama ortalık bozuk, yani insanlar çok bozuk. Asayiş bozuk. Bir insanın yanında bir arkadaşının olması güven vericidir.

KADİR ÇELİK: Yani siz yanınızdaki hanımefendilerin ailelerine İstanbul'da çıkıp bir noktadan bir noktaya tek başlarına gidebileceğine inanmıyormusunuz?

ADNAN OKTAR: Hayır gider. Ben özgürlüklerine karışmam, ama yani bence bir insanın tek başına, bir genç kızın tek başına yürüyüp gitmektense, yanında bir arkadaşı ile gitmesini, özellikle riskli semtlerde daha güven verici bulurum. Ama takdir yine onların tabi.

KADİR ÇELİK: Yani Bağdat Caddesi riskli midir efendim?

ADNAN OKTAR: Yok değil.

KADİR ÇELİK: Ama oraya da yine aynı şekilde gidilmiyor.

ADNAN OKTAR: Hayır benim öyle bir iddiam yok.

KADİR ÇELİK: Hayır hayır sizin yok ama ailelerin var.

ADNAN OKTAR: Ama sevdiği bir arkadaşı ile bir insan gitmek isterse o özgürdür, yani ne var onda? Gitsin, yani o bir yarenlik eder, sohbet eder.

KADİR ÇELİK: Ama o sevdiği arkadaşı mıdır yoksa bir bekçi midir? Çok amiyane tabiri ile söyleyeyim.

ADNAN OKTAR: Hayır, hayır, dosttan arkadaştan bekçi olamz. Yani o zaman bu arkadaşlarım da bekçi olmuş oluyor. Olur mu öyle şey?

KADİR ÇELİK: Hayır hayır siz başkasınız. Sizin başkalığınızın altını çizdik.

ADNAN OKTAR: Ya insan bir yere giderken yanında bir dost olsun ister, bir sohbet etmek ister. Konuşarak gitmek ister. Tek başına gitmek o kadar da iç açıcı bir şey değil. Ama yine takdir onların tabi. Tabiki serbestler, istediği gibii karar verebilir. Ama bir yere giderken benim yanımda bir arkadaşım olsun, sohbet ederek gideyim, gittiğimde de orada da sohbet ederim diyorsa bu güzel bir şeydir. Bunda bir şey yok.

KADİR ÇELIK: Peki yine bizim programda Prof Dr. Zekeriya Beyaz bir yemin okudu bize, işte hiçbir şekilde evlenmeyeceğim Adnan Hoca falan gibi işte biliyorsunuz onu. Böyle yemin yaptırıyor musunuz?

ADNAN OKTAR: Yok tabi ki, çok mantıksız, tabi ki yok öyle birşey

KADİR ÇELIK: Peki niye yanınızdaki arkadaşlarınız evlenmiyorlar, evlenen var mı sizde?

ADNAN OKTAR: Çok fazla var

KADİR ÇELIK: Size evli gelmiş olabilirler de, şu anda bekar olup evlenen var mı?

ADNAN OKTAR: Çok çok tabi var, evli olan, olmaz olur mu?

KADİR ÇELIK: Yani, sizden sonra, yani sizinle birlikte olmaya başladıktan sonra evli olan?

ADNAN OKTAR: Tabi tabi, yani benimle arkadaşken evlenen çok insan var.

KADİR ÇELIK: Peki arkadaşlarınız askerlik yapıyorlar mı?

ADNAN OKTAR: Tabi askerlik yapmayan hemen hemen yok gibi, en fazla iki üç kişi falan çıkar.

ADNAN OKTAR: Ama işte o askerlikte hep tecil ettiriliyor, tecil ettiriliyor, sonunda bir noktaya getirilip ya paralı yapılıyor ya da bir başka şekilde.

KADİR ÇELİK: Ama, yani devletin, askerlik kanunlarının insanlara tanıdığı bir hak bu, bundan gocunmamak lazım.

KADİR ÇELİK: Röportaj yapmak istedik. Onun için beni istemediler mesela. Erkek kameraman da istemediler. Bayan kameraman ve bayan muhabir istediler.

ADNAN OKTAR: E belki utanıyorlardır,

KADİR ÇELİK: Benden mi?

ADNAN OKTAR: Olabilir, bilmiyorum.

KADİR ÇELİK: Hayır, basın toplantısı yaptılar, basın toplantısında erkek gazeteciler de vardı, kameramanlarda vardı...

ADNAN OKTAR: Ama takdir onların yani, onlara tabi ben müdahele edemem

KADİR ÇELİK: Hayır, benden dolayı mı birşey var diye, ben...

ADNAN OKTAR: Haşa! Ben size çok güveniyorum , onların görüşünü bilemem, inşaAllah

KADİR ÇELİK: Ne anlam ifade ediyor bu, sizin için böyle bir arzu böyle bir istek?

ADNAN OKTAR: Olabilir, genç kızdır, yani utanabilir, yani hemcinsiyle daha rahat konuşacağını düşünebilir, yani psikolojik olarak daha huzurlu olacağını düşünüyor olabilir, çok normal yani.

KADİR ÇELİK: Peki bu son olan olaylar, son olan yaşananlar, sizde yorumladığınız zaman ifade etmeniz gerektiğinde ne diyorsunuz?

ADNAN OKTAR: En ince detayına kadar, en ince detayına kadar, herşey Allah'ın yaratmasındadır, kaderindedir. Kaderle yaratır. Mesela deniyor ki, Yargıtay senin için böyle bir yazı yazdı. O harflerin yerleşme yerleri bile Allah Katında bellidir. Daha yargıtay üyeleri doğmadan, o haflerin yerleri belliydi. Yargıtay üyesi onu yazmaya mecbur. Yani kader içinde ona mecburdur o. O onu yapar. Yani Allah'ın takdir ettiği şeyler oluyor. Allah'ın takdirinin dışında hiçbirşey olmaz.

KADİR ÇELİK: Şimdi bana sizinle ropörtaj yaptıktan sonra çok kişi bana telefon açtı tabi o kişiler, size düşmanlık besleyenleri hepsini ayırarak ortaya koyuyorum, çünkü düşmanlıkları ortaya konulsun değil daha objektif bilinmesi gerekli şeyler ortaya çıksın diye bizim için çok anlamlı. Bir genç aradı, o genç 6 yıldır bir kız arkadaşı var, deli divane aşık, onunla evlenmek istiyor, ama bu kız bir şekilde daha sonra sizin arkadaşlarınızın arasına katılıyor, ve o çoçuktan da koparılıyor, ve kız da diyor ki ben rüyamda Peygamber Efendimizi gördüm, senden ayrılmamı emretti, onun için senden ayrılıyorum. Daha sonra bu gençle sizin arkadaşlardan biri emailleşiyor, orada tehdide varan ifadeler var, vereceğim size az sonra bu söylediklerinizle çelişmiyor mu bu anlattıklarım?

ADNAN OKTAR: Ben prensip olarak bu tip olaylardan şiddettle nefret eden ve hiç hoşlanmayan bir insanım. İnanç olarak hoşlanmam da mümkün değil. Zaten davamla da çelişen, yani düşüncemle de çelişen şeyler.

KADİR ÇELİK: Peki nasıl yapıyor arkadaşlarınız bunları? Nasıl gerçekleştiriyorlar?

ADNAN OKTAR: Bu arkadaş bakalım benim bildiğim bir insan mı? Yani belki bir provokasyon, belki bir oyun.

KADİR ÇELİK: Ben sordum arkadaşlarınıza, böyle bir kişinin varlığını teyid ettiler.

ADNAN OKTAR: Benim çevreme provokatör insan da gelebilir, bana zarar vermek kastıylan da gelebilir, ben bilemem, ben iyi niyetle her insanla dost olabilirim. Yani yanıma melek gibi gelir de şeytandır bilemem ben. Ama ben böyle şeylerden nefret ediyorum, hiç hoşlanmıyorum, ailelerle gençlerin arasının açılmasını hiç istemem. Yani bunlardan hoşlanmıyorum, hoşlanmam da mümküm değil.

KADİR ÇELİK: Yani şimdi Kuran inancı diyorsunuz, Kuran ahlakı diyorsunuz, bunlar önemli şeyler.

ADNAN OKTAR: Tabi

KADİR ÇELİK: Ama birbirini seven ve evlenme vaadinde bulunan iki insanı ayırmak, bununla hiç ilgisi yok diye düşünüyorum.

ADNAN OKTAR: Ama bu sanal birşey, şu an olayın ne olduğunu bilmiyorum

KADİR ÇELİK: Ben vereceğim size, mailde yazılanları da vereceğim

ADNAN OKTAR: Ama ben bilmediğim birşey hakkında fikir beyan edemem size

KADİR ÇELİK: Yok, ben vereceğim belgesini vereceğim

ADNAN OKTAR: Ama varsa bile yapan münasebetsizlik yapmıştır, benim arkadaşım değildir, yani aklı başında olan bir insan bunu yapmaz. Benim arkadaşlarım beni severler, Kuran'a tabidirler. Güzel ahlaka tabidirler. Dengesiz ve anormal tavırlardan kaçınırlar. Ben o tip insanları her zaman yanımdan uzaklaştırmışımdır. Hiçbir şekilde muhattap olmam onlarla öyle insanlarla. Yani zamanla ben dengesiz ve anormal olduğunu anladığım çok insan oldu, hepsini uzaklaştırdım çevremden.

KADİR ÇELİK: Yani bu ayrılanları öyle mi tanımlıyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Hayır, ayrılmak isteyen paşa gönlü bilir, tabi ki ayrılabilir, hürdür insan, benim yanıma insan istediği gibi özgür gelir istediği gibi de elini kolunu sallayarak özgürce gider.

KADİR ÇELİK: Ama yine de arkadaşlarınızın sitesinde sizden ayrılanlarla ilgili öyle tanımlamalar var ki, işte kız bilmem kim lakabı, ne o bunlar çok doğru şeyler midir?

ADNAN OKTAR: E tabi benim tasvip edebileceğim, takdir edebileceğim şeyler değil.

KADİR ÇELİK: Yani siz arkadaşlarınıza bu anlamda söz mü geçiremiyorsunuz? Yoksa bunlar sizin izniniz olmadan, sizin iradeniz olmadan mı, münferiden mi yapıyorlar bunları?

ADNAN OKTAR: Ben güzel doğru olan şeyleri söylerim. Ama benim her anlattığımı herkes mutlaka uygulayabilir diye birşey söyleyemem, insanlar hata yapabilir, yanlış yapabilirler, ben doğru olanı söylemekle mükellefim. Yapmıyorsa onun günahı olur, onun hatası olmuş olur. Ama bilmiyorum, yani bu vakayı da şu an duyuyorum. Bu tip şeylerden hoşlanmadığımı bildirdim.

KADİR ÇELİK: Peki son günlerde medyada hakkınızda yazılıp çizilenler? Yani Yargıtay kararı büyük bir memnuniyetle karşılandı. Onu ifade etmekte yarar var.

ADNAN OKTAR: Bu da hoşuma gitti. Ama bunun hoşuma gitmesinin nedeni olayın açıklığa kavuşturulması açısından çok önemli görüyorum. Gayet güzel. Karşı tarafın hoşuna gitmesi, eğer bana zarar geleceğini, dine zarar geleceğini, İslam�a zarar geleceğini düşünüyorlarsa boşuna beyhude gayret ediyorlar. Sonunu beklesinler.

KADİR ÇELİK: 'Adnan Hoca'nın sonu geldi' ifadeleri de var.

ADNAN OKTAR: Hayır hayır ona kalırsa, 'Yandı' diyorlar. Evrensel gazetesinde de vardı, beni yakmanın yolunu anlatıyor yine aynı gazete. Hürriyet'ten alıntı yaparak Evrensel anlatmış. 'Adnan Hoca'yı nasıl yakarız?' onu da açıklamış ya da yakmanın yolunu da, tam hatırlamıyorum da. Fakat yakmayla ilgili. Hz. İbrahim'i de yakmaya kalktılar, ama sonuç malum. Yakmaya kalkanlar bambaşka şeyle karşılaşırlar. Yakmayla yıkmayla bir yere varılmaz. Sevgiyle, anlayışla ve hoşgörüyle olayları halletmek lazım. Yani bu nefret politikasının kalkması lazım.

KADİR ÇELİK: Kim peki bu nefret tohumlarını eken?

ADNAN OKTAR: Şeytan.

KADİR ÇELİK: Siz kendinizi burada hiç suçlu veya sorumlu hissetmiyor musunuz?

ADNAN OKTAR: Benim bir hatam, yanlışım varsa gelir bana söylerler, ben de düzeltirim. Açıklarım, ama böyle sinsice oyunlar, tuzaklar, komplolar, karanlık oyunlar bunlara gerek yok. Aleyhte hakaretamiz izahlara da gerek yok. Candan, dostane bir ortam içerisinde, sohbet ortamı içerisinde bunların hepsi hallolur. Bakın ben sizinle nasıl anlaşabiliyorum konuşabiliyorum, yani ben sizi hakikaten seviyorum, güveniyorum da. Niçin? Anlayışlı bir insansınız, kabili hitap bir insansınız, makul konuşabilen bir insansınız. Yani kin yok içinizde, nefret yok. Yani objektif insansınız, hakikaten programınız gibi öyle. Ama şartlanmış bir insan olsaydınız, ben sizinle görüşmezdim. Yani sabit bir insan değilsiniz. Siz iyiyi, güzeli arıyorsunuz. Böyle her insanla görüşürüm ben.

KADİR ÇELİK: Peki son ortada dolaşan bir dedikoduyu size nakledeyim.

ADNAN OKTAR: Evet.

KADİR ÇELİK: İşte bu Yargıtay kararının da belki etkisi olmuştur bunda. Adnan Hoca Türkiye'den ayrılacak, Amerika'ya gidecek, yaşamını da bundan sonra Amerika'da sürdürecek.

ADNAN OKTAR: EvvelAllah, aslanlar gibi vatanımdayım yani. Hiçbir güç beni buradan çıkaramaz, Allah'ın izniyle. Öyle hapis mapis falan bunlardan da hiçbir şekilde etkilenmem. Boşa seviniyor böyle diyenler. Benim için iftihar olur. Hz. Yusuf 7 yıl yatmış. Ben de 14 yıl yatsam daha da büyük bir şeref olur. Yani öyle bir şeyden çekinmem ben. Arkadaşlarım da gocunmaz.

KADİR ÇELİK: Yani ülkeden ayrılmak kaçmak gibi bir düşünceniz...

ADNAN OKTAR: Asla ben vatanımı hiçbir şekilde terk etmem. Benim toprağım, kendi kardeşlerim, kendi arkadaşlarım. Onu düşünenler boşa düşünüyorlar. Yani boş bir ümit içindeler.

KADİR ÇELİK: Yani sizden kurtulamayacaklar mı?

ADNAN OKTAR: Benden. Beni aslında beni tanısalar, çok severler. Tanımak istemiyorlar. Ben onu anlayamıyorum. Niye? Gelsin konuşalım. Mesela Ertuğrul Özkök gelsin konuşayım. Veya ben gideyim onun yanına gidip konuşayım. Yahut diğer şahıslarla da görüşelim konuşalım. Yani tanıdıkları gibi biri değilim ben. Boş yere bunu yapıyorlar. Kafalarında bir sanal korku meydana getirmişler. Boşa ürküyorlar. Ben hoşsohbet, böyle sevecen, sevgi dolu, makul bir insanım. Yani öyle anormal karanlık yönleri olan, bilinmez, meçhul falan bir insan değilim.

KADİR ÇELİK: Ama etrafa yansıması öyle değil.

ADNAN OKTAR: Yani şeytanın yoğun bir faaliyeti var. Beni çok ters göstertiyor insanlara. Merak ediyorsa gelsin bir konuşalım. Yani aynı ortamda bulunalım, sohbet edelim, beni yakından tanısınlar. Bu nedir bu panik, bu korku yani? Hiç tanıdıkları gibi biri değilim ben.

KADİR ÇELİK: Yani siz Adnan Oktar'dan korkulduğu inancında mısınız?

ADNAN OKTAR: Korkan var, tedirgin olan var, işte şüphelenen var, inanan var.

KADİR ÇELİK: İnsanlar çocuklarının kendilerinden uzaklaşmasını, kopmasını, bir elin - ki o Adnan Oktar'ın eli olarak ifade ediliyor - onlardan bunu çekip çıkarması, alması, götürmesi, insanlarda yani korku var mıdır, ama haklı endişelere de neden oluyor.

ADNAN OKTAR: Bu tamamen yanlış anlaşılmaya dayalı bir şey. Mesela Cevat Hoca şimdi muhalif ama bizim evimize gelmişti, konuşmuştuk, sohbet etmiştik, beni canı gibi sever. Kitaplarında Darwinizm�i anlatmak istemişti, ona bilgiler verdim, kitaplar verdim. Anlatabilmesi için.

KADİR ÇELİK: Cevat Hoca sizi canlı yayında gelsin kitapları konuşalım dedi, bakalım ne kadarını kendisi yazmış görelim dedi.

ADNAN OKTAR: Ama Cevat Hoca şöyle yapsa daha güzel olmaz mı? Benim yaptığım kitapların bak, o kadar çok diyor ayrılanlar var, profesörler var, arkadaşlarım var, çevrem var diyor, bayağı konuları açıklayan insanlar var. Bunlar toplansınlar benim yazdığım kitapların benzerini yapsınlar, ben kitap yazmayı durdururum, onlara tabi olurum, daha güzel olur. Ellerini öperim, arkalarından gelirim. Yani hem yapamayıp hem de yapana böyle söylerlerse olmaz. Benim bulunduğum yerde bu kitaplar oluyorsa, bu kitaplar benim vesilemle oluyordur ve ben yapıyorumdur. İnşaAllah.

KADİR ÇELİK: Peki Adnan Bey şeyi soracaktım. Ceylan Özgül'ün yaşadıkları sonrasında sizin avukat artkadaşlarınız özel uçak tutuyorlar, özel uçakla Edremit Havaalanına gidiyorlar oradan hemen Ayvalık'a gidiyorlar. Bu nasıl oluyor? Hemen özel uçaklar tutuluyor, insanlar toplanıyorlar, gidiyorlar, olaya müdahil oluyorlar.

ADNAN OKTAR: Avukatların öyle bir çalışması olduğunu evet ben duydum. Ama yani özel uçağın ben nerede olduğunu bile bilmem yani.

KADİR ÇELİK: Kimin yani, özel uçak herhalde kiralandı, sizin değil?

ADNAN OKTAR: E tabii ki.

KADİR ÇELİK: Ama bu da bir para.

ADNAN OKTAR: Benim paramla olmuş bir şey değil. Yani ben para verip de gidip özel uçak...

KADİR ÇELİK: Ceylan Özgül'ün parası da değil herhalde?

ADNAN OKTAR: İnşaAllah. Herhalde arkadaşlarının. Ceylan'ın arkadaşlarının yaptığı bir şey.

KADİR ÇELİK: Varlıklı arkadaşlarının mı?

ADNAN OKTAR: Evet.

KADİR ÇELİK: Efendim bir de seyircilerimiz merak ediyorlar, siz ticaret yapıyorum dediniz. Nedir bu ticaretin adı, yani demir tüccarlığı mıdır, yoksa kağıt tüccarlığı mıdır?

ADNAN OKTAR: Yani hemen söyleyeyim, bir anda ticaretim dursun.

KADİR ÇELİK: Yoksa bir başka şey midir?

ADNAN OKTAR: Hayır, hayır, adım adım yaklaşacak.

KADİR ÇELİK: Hayır adı ne, nedir, ne iş yapıyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Bu kadar bilgi vereceğim dedim, arkasını söylemem inşaAllah. Onu söylersem adım adım onun arkası gelir. Sonra da benim ticaretim durur, olmaz.

KADİR ÇELİK: Yani kağıt ticareti yapıyorum deseniz, nereden bileceğiz?

ADNAN OKTAR: Olmaz, o çorap söküğü gibi gider, olmaz.

KADİR ÇELİK: E neden endişe ediyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Ama benim karşıtlarım da var. Sevenlerim de var, sevmeyenlerim de var. Beni yanlış anlayanlar var. Yani onlara niçin yol gösterelim?

KADİR ÇELİK: Peki.

ADNAN OKTAR: İnşaAllah.

KADİR ÇELİK: Teşekkür ederiz.

ADNAN OKTAR: Ben de teşekkür ederim.

ADNAN OKTAR: Peki biz müsaadenizi alalım Kadir Bey. Çok teşekkür ederim, çok seviyoruz sizi.

KADİR ÇELİK: Sağolun ayağınıza sağlık. Peki hayırlı günler.