RÜYADAKİ MUCİZENİN İKİ FARKLI YÖNÜ

Yüce Allah uykuyu ve geceyi tüm canlılar için bir dinlenme zamanı olarak yaratmıştır. Uyanıkken düşünen, hareket eden, muhakeme yapan, yürüyen, konuşan bir insanın uykuya dalmasıyla birlikte hayati faaliyetler dışında dış dünya ile ilişkisinin kesilmesi büyük bir mucizedir. Ancak insan uykuya dalınca, herşeyin eksiksiz devam ettiği başka bir mucize gerçekleşmektedir. Bilim adamları tarafından hala tam olarak açıklanamayan bu mucize rüyadır.

Rüyada zaman algısı çok farklıdır. Normal saatlerde 10-15 saniye gibi algılanabilecek bir süreç içinde, saatlerce sürebilen bir film şeridi dolusu rüya görülebilir.

Uyku; vücudumuzun yemek, içmek ve nefes almak kadar önemli bir ihtiyacıdır. İnsan genellikle, 24 saatlik zaman diliminin gündüz bölümünü çalışmayla geçirirken, gece bölümünü dinlenmeyle geçirir. Gece; uyuyarak bedenin dinlendiği, yeni bir gün için fiziksel ve ruhsal yönden hazırlıkların yapıldığı zamandır. Vücudumuzun en temel ihtiyaçlarından biri olan uykuyu, Yüce Allah bizler için bir dinlenme süreci olarak yarattığını Kuranda şöyle bildirmiştir:

O, geceyi sizin için bir elbise, uykuyu bir dinlenme ve gündüzü de yayılıp-çalışma (zamanı) kılandır. (Furkan Suresi, 47)

Ancak uyku sadece bir dinlenme süreci değildir. Uyku esnasında görülen rüyalar, Yüce Allahın insanlara çok önemli bir gerçeği de kavramalarına yardımcı olmalarını sağlayan bir rahmetidir.

RÜYANIN OLUŞUM MUCİZESİ, UYKUNUN EVRELERİ VE RÜYA

Uyku sırasında soluk alıp verme yavaşlar, kalp atış ritmi düşer, metabolizma minimum enerji kullanarak hücre yenileme faaliyetlerine hız verir, hormon aktivitesi artar. Vücudumuz dinlenirken beyin aktivitesi, ilk uykuya dalınca yavaşlarken daha sonra birden artmaya başlar. Uykuda beyin, sanılanın aksine uyumaz. Beyin faaliyetinin arttığı bu devre rüya görme devresidir. Stanford Tıp Merkezi Uyku Kliniğinden Dr. William Dumentin görüşüne göre; rüya görmek son derece önemlidir ve rüyalar fiziksel dengenin oluşmasını sağlamaktadır.

Bütün evren hassas ve kusursuz dengelerle donatılmıştır. Gel-git olayları, Güneş ve Ay'ın doğup batmaları, mevsimler, Dünya'nın ekseni etrafında dönmesi ve daha pek çok düzenli ve amaçlı hareket, Yüce Allahın yarattığı hassas dengelerin bir sonucudur.
Evrende bulunan tüm bu dengeler gibi vücut dengesi de zamana bağlı ritm değişimleriyle sağlanır. Örneğin organlarımızın ritminin en yetersiz olduğu anlarda uyku ihtiyacı hissedilir. Bu ihtiyacın giderilmesi için dalınan kesintisiz bir uyku ise çeşitli evrelere ayrılır: Yavaş dalga uykusu ve REM (Rapid Eye Movement- Hızlı göz hareketlerinin gözlendiği uyku evresi). Yavaş dalga uykusu da dört evreden oluşur.

Bölüm 1: Uykuya giriş bölümüdür. Normal bir uykunun %2-5lik bölümünü oluşturur. Bu bölüm 30 dakikayı aşarsa bir uyku probleminin habercisi olabilir.

Bölüm 2: Hafif uyku dönemidir. Normal uykunun %45-55lik bölümüne karşılık gelir.

Bölüm 3-4: Delta uykusu. En dinlendirici uyku anıdır. Bu bölüm bütün uykunun %13-23ünü oluşturur. Burada beynin aktiviteleri, solunum ve kalp atışları yavaşlar.

5. bölüm diye de adlandırılan REM uykusu ise uykunun en aktif olduğu dönemdir. Uykunun %20-25lik kısmına karşılık gelir. Solunum, kalp atışı ve beyin aktivitesi bu sırada artar. Rüyalar bu anda görülür.

Ayrıntılı ve uzun rüyaların görüldüğü REM sırasında soluk alma duraklar, atardamar tansiyonu yükselir. Bunun yanı sıra nörolojik olarak değerlendirildiğinde, REM gerçekten de beynin temizlenmesi anlamına gelmektedir. Serbest radikaller ve karbon monoksit bu evrede atılır. Ayrıca REM sırasında sinir hücreleri arasında sinaps bağlantıları da yeniden düzenlenir. REMden çıkıştaysa, uyanıklık sırasında yeni bağlantılar kurmaya elverişli serbest sinapsların sayısında %60lık bir artış gözlenmiştir. (İnsan vücudu trilyonlarca hücreden meydana gelmiştir. Bu hücrelerden bir kısmı da nöron denilen sinir hücreleridir. Nöronlar elektro kimyasal bir işlemle bilgi taşımak için özelleşmiş hücrelerdir. İnsan beyninde yaklaşık 100 milyar nöron vardır. Bu nöronlar değişik şekil ve büyüklüktedirler. Bazıları sadece 4 mikron genişliğinde iken 100 mikron genişliğinde olanlar da vardır. Sinaps ise, iki nöronu birleştiren küçük bir aralıktır. Bilgi bir nörondan diğerine sinapslar aracılığı ile geçer.)

Rüya Görürken de Beyin Çalışır

Rüyalar sadece REM uykusu bölümünde görülür. EEG (beyin aktivitesini inceleyen alet)lerin kullanılması sayesinde, rüya görülürken beyinde meydana gelen hareketlilik incelenebilmektedir. Yapılan araştırmalarda, rüya görüldüğü sırada vücudun hareketsiz kalmasına rağmen beynin uyanıkken olduğu kadar çok çalıştığı belirlenmiştir. Özellikle de limbik sistem denen duyguların merkezi olan bölüm ile beynin çelişki ve yanlışlıkları analiz eden bölümlerinin çok fazla çalıştığı ortaya çıkmıştır.

Bunun yanı sıra uyanıkken beyin belli bir anda temelde beş tip algıyı değerlendirir:

1) Dışarıdan gelen uyarı (ses, renk ve beş duyu ile ilgili olabilir).
2) Vücut duruşu ile ilgili veya eklemlerden, kaslardan gelen uyarılar (kuvvet veya gerginlik artışı/azalışı).
3) Vücudun kendi içinden gelen bir uyarı, örneğin bir diş ağrısı veya kaşıntı.
4) Bilinçli iç uyarı, düşüncenin içinden gelen uyarı.
5) Bilinçsiz iç uyarı, yani duygusal ve psikolojik uyarı.

Mucizevi olan ise, uyanıkken bu beş tip uyaranın değerlendirilmesiyle algıladığımız dünyayı, uyku esnasında rüya görürken de algılıyor olmamızdır. Ancak, rüyada bu uyaranların hiçbiri olmaksızın gerçek bir hayat yaşandığı zannedilmektedir. Üstelik rüyada zaman algısı çok farklıdır. Normal saatlerde 10-15 saniye gibi algılanabilecek süreç içinde, saatlerce sürebilen bir film şeridi dolusu rüya görülebilir. Örneğin zil sesi 10 saniyede gelişen bir kavramdır; fakat bu süre içerisinde kişi, sonu zil sesi ile biten çok detaylı, uzun ve konulu bir rüya görebilir. Boyut farkı, rüyada ve dünyada farklı zaman algılarına neden olmaktadır. Kuran ayetlerinde, farklı boyutlarda zamanın daha farklı bir hızla aktığı bildirilmektedir. Allah Katındaki bir günün insanların bin yılına eşit olması (Hac Suresi, 47) da bu konuya bir örnektir. Bu konu ile ilgili diğer ayetler şöyledir:

Melekler ve Ruh (Cebrail), ona, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir. (Mearic Suresi, 4)

Gökten yere her işi O evirip düzene koyar. Sonra (işler,) sizin saymakta olduğunuz bin yıl süreli bir günde yine Ona yükselir. (Secde Suresi, 5)

Aynı şekilde, dünyada ve ahirette de zamanın algılanışının çok farklı olacağı Kuranda şu şekilde bildirilmiştir:

Dedi ki: Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?Dediler ki: Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor.Dedi ki: Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, gerçekten bir bilseydiniz, (Müminun Suresi, 112-114)

UYKU, RUYA, ÖLÜM, AHİRET

Kuranda uyku hali ölüm olarak adlandırılmakta ve bilinen ölümle uyku hali" arasında bir ayrım bildirilmemektedir. Bu da uyku sırasında yaşanan olayın, ölümle aynı sistem içinde gerçekleştiğini göstermektedir. Sonsuz ilim sahibi Yüce Allah Kuranda uykunun niteliğini şöyle bildirmektedir:

Allah, ölecekleri zaman canlarını alır; ölmeyeni de uykusunda. Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanı tutar, öbürsünü ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır. (Zümer Suresi, 42)

Uykuda gerçekleşen ve ölümle bu kadar benzeşen olay nedir?

Uyku, insanın ruhunun, uyanık olduğu sırada kullandığı bedenini bırakmasıdır. Rüya görmeye başlandığında ise bu kez yepyeni bir beden kullanılmaya başlanır ve yepyeni bir ortam algılanır.

Aynı şekilde, ölümle birlikte de dünya ortamı ve bu ortamda kullanılan bedenle olan ilgi kesilir. Yeniden dirilişe kadar sürebilecek olan bir uyku döneminden sonra, ahiret ortamı ve bu ortamda kullanılacak olan bedenle yeniden yaşama başlanır. Kuranda ölümden sonra dirilişe inanmayanların, dirildiklerinde söyledikleri sözler şöyle bildirilmektedir:
Demişlerdir ki: Eyvahlar bize, uykuya-bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu, Rahman (olan Allah)ın vadettiğidir, (demek ki) gönderilen (elçi)ler doğru söylemiş. (Yasin Suresi, 52)

Rüyanın Öğrettikleri

Rüyanızda olaylar tamamen sizin kontrolünüz dışında gelişir. Ne yeri, ne zamanı, ne de senaryoyu siz tayin edersiniz. Uykunuzun içinde kendinizi aniden olayların içinde bulursunuz. Değişik mantık örgüleri, anlaşılmaz doğa yasalarıyla karşı karşıya kalmanıza rağmen bunlar size asla garip gelmez.

İnsanlar için gerçek; elle tutulan, gözle görülen şeylerdir. Oysa rüyada da elinizle tutar, gözünüzle görürsünüz ama gerçekte ne eliniz vardır, ne gözünüz, ne de görülüp-tutulacak birşey. Rüyaların aldatıcılığının farkına varan Alman bir felsefeci bu konuda şunları söylemektedir: Biz şimdi uyanık halde miyiz yoksa düş mü görüyoruz? Bu kuşkusuz anlamlı bir sorudur. Aslında bu soruyu çoğu kere düşümüzde de sorduğumuz olmuştur. Gene düşümüzde soruya verdiğimiz yanıtın, yani uyanık olduğumuz yanıtının, biz uyandıktan sonra yanlış olduğunu görmüşüzdür. Peki aynı yanılgı şimdi de olamaz mı? Hayır diyemeyiz, çünkü pekala bir gün düş gördüğümüz ortaya çıkabilir. (Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s. 179)

Benzer sorular tarih boyunca birçok bilim adamı ve felsefeciyi meşgul etmiştir. Bunlardan biri de ünlü filozof Descartestır. Descartes bu konu hakkında şu yorumu yapmıştır:

Rüyalarımda şunu bunu yaptığımı, şuraya buraya gittiğimi görürüm; uyanınca da hiçbir şey yapmamış, hiçbir yere gitmemiş olduğumu, uslu uslu yatakta yattığımı anlarım. Benim şu anda da rüya görmediğim, hatta bütün hayatımın bir rüya olmadığı güvencesini bana kim verebilir? İşte bütün bunlardan, içinde bulunduğum dünyanın gerçekliği tümü ile şüpheli birşey oluyor. (Macit Gökberg, Felsefe Tarihi, s.263)

Peki gerçek yaşamla rüyayı ayıran nedir? Gerçek yaşamın sürekli olup, rüyanın kopuk kopuk olması ya da rüyada farklı sebep-sonuç ilişkilerinin bulunması mı? Bunlar temelde önemli farklar değildir. Çünkü sonuçta her iki yaşantı da beynin içinde oluşmaktadır. İnsan rüya sırasında, gerçek olmayan bir dünyada rahatlıkla yaşayabiliyorsa, aynı durum dünya hayatı için de geçerlidir. Rüyadan uyandığımızda gerçek yaşantı denilen daha uzun bir rüyaya başladığımızı düşünmemize engel, hiçbir mantıklı gerekçe yoktur. Elde hiçbir delil olmamasına rağmen, bu konuda herhangi bir şüphe duyulmamasının nedeni, alışkanlıklar ve önyargılardan başka birşey değildir.

Rüya mı Gerçek Hayat mı?

Neyin gerçek neyin rüya olduğu konusunda yaşanan çelişkilerin temel sebebi, her ikisinde de seyredilen hayatların zihinde oluşmasıdır. Gerçek olarak adlandırılan hayat da, yalnızca beyne ulaşan elektrik sinyallerinin oluşturduğu etkidir. Ayrıca yaşanılanların gerçekçi olarak hissettirilmesi de hiçbir zaman bir ölçü değildir. Madde dış dünyada vardır ancak insan bunlara erişemez; bir başka deyişle insan sadece algılarının beynindeki yorumlarıyla muhatap olur ve bu algılarının, dış dünyada varolan maddesel karşılıklarına hiçbir zaman ulaşamaz. Tıpkı rüyalarında olduğu gibi...

Rüya ile ilgili bir örnek, konuyu daha iyi açıklayacaktır. Beynimizin içinde bir rüya seyrettiğimizi düşünelim. Rüyada hayali bir bedenimiz olacaktır. Hayali bir kolumuz, hayali bir gövdemiz, hayali bir gözümüz ve de hayali bir beynimiz. Rüya sırasında bize nerede görüyorsun? gibi bir soru sorulduğunda vereceğimiz cevap beynimde görüyorum olacaktır. Ama ortada gerçek bir beyin yoktur. Sadece hayali bir vücut, hayali bir kafatası ve hayali bir beyin vardır. Rüyanızdaki görüntüyü gören irade ise, rüyadaki hayali beyin değil, ondan daha ötede olan bir varlıktır.Rüyadaki ortamla gerçek hayat denilen ortam arasında herhangi bir fiziksel fark olmadığı bilinmektedir. Öyleyse, gerçek hayat denilen ortamda, nerede görüyorsun? sorusu sorulduğunda da üstteki örnekteki gibi beynimde cevabını vermenin bir anlamı yoktur. Her iki durumda da gören ve algılayan irade, bir et parçası niteliğindeki beyin değildir.

Beyin analiz edildiğinde, yalnızca diğer canlı organlarda da bulunan protein ve yağ molekülleri gibi moleküllerden ibaret olduğu görülmektedir. Başka bir deyişle, beyin dediğimiz et parçasında, görüntüleri seyrederek yorumlayacak, bilinci oluşturacak, kısacası ben denilen şeyi oluşturabilecek birşey yoktur.

O halde beynin içinde, ışıl ışıl renkli bir dünyayı seyreden, senfonileri, kuşların cıvıltılarını dinleyen, gülü koklayan kimdir? Beynin içinde göze, kulağa, burna ihtiyaç duymadan tüm algıları hisseden bir şuur bulunmaktadır. Bu şuur kime aittir?
Bu şuur, Allahın yaratmış olduğu ruhtur. Ruh, görüntüyü seyretmek için göze, sesi duymak için kulağa ihtiyaç duymaz. Bunların da ötesinde düşünmek için beyne ihtiyaç duymaz.
Bu açık ve ilmi gerçeği okuyan her insanın, beynin içindeki birkaç santimetreküplük, kapkaranlık mekana, tüm kainatı üç boyutlu, renkli, gölgeli ve ışıklı olarak sığdıran Yüce Allahın gücünü düşünüp, Ondan korkup, Ona sığınması gerekir.

Aslına Ulaşamayacağınız Bir Dünyanın Seyircisi Olduğunuzu Unutmayın!

Maddenin gerçek mahiyetinin anlaşılması son derece önemlidir. Çünkü maddenin ardındaki bu sırrı kavrayan kimseler çok daha farklı bir ruh hali yaşayacaklardır. Herşeyden önce, maddenin gerçek yönünün anlaşılması ile insanlar sonsuz güç sahibi Allahın nerede olduğu, cennet ve cehennemin varlığı, ruhun mahiyeti, ölümden sonraki yaşam, sonsuzluk gibi konuları rahatlıkla kavrayabilmektedirler. Örneğin; önceleri materyalist bir dünya görüşüne sahip veya bu görüşün telkini altında yetişmiş insanlar bu konuları kavrayamazken, maddenin bir hayal olarak algılandığının fark edilmesiyle, Yüce Allahın tek mutlak varlık olduğunu açıkça görebilmektedirler.

Bunun sonucu olarak dünya hayatında bağlanılan herşeyin, hırsların, tutkuların anlamsızlığı görülecek; kibirin yerini tevazu ve yumuşak başlılık, cimriliğin ve bencilliğin yerini fedakarlık ve yardımlaşma, güvensizlik ve sıkıntının yerini ise huzur ve tevekkül alacaktır. Çünkü maddenin bir görüntü olduğunu, Yüce Allahın his ve vehim mertebesinde yarattığı bir dünyada yaşadığını anlayan insan, Allahın yarattığı olaylar ve varlıklar arasında mücadele etmekten kurtulur. Her hayrın ve şerrin Allahtan olduğunu bilir ve her işinde Allaha dua edip Ondan yardım ister. Herşeyi benzersiz yaratan Allahın her an kendisini işittiğini ve gördüğünü bilen, yaptığı her hareket nedeniyle ahirette hesap vereceğini idrak eden bir kişi, doğal olarak güzel ahlaklı olacak, Allahın emir ve yasaklarına titizlik gösterecektir. Böylece toplumda herkes birbirine karşı sevgi ve saygı dolu olacak, iyi ve güzel davranışlarda birbiriyle yarışacaktır. İnsanlar arasındaki değer yargıları değişecek, madde değerini yitirecek; böylece insanlar arasında üstünlük, mevki ve makama göre değil, ahlaka ve takvaya göre olacaktır.

Küçük çıkarları için bile sinirlenen, öfkelenen, saldırganlaşan insanların yerini, her gördüğünün Rabbimizin bir denemesi ve görüntüsü olduğunu bilen, bu nedenle öfke, kızgınlık, bağırıp çağırma gibi tepkilerin kendisini küçük düşüreceğinin bilincinde olan insanlar alacaktır. Bu sayede insanlara ve toplumlara huzur ve güven hakim olacak, herkes yaşamından ve sahip olduklarından hoşnut olacaktır.

Bu gerçeğin bilinmesi, düşünülmesi ve yaşanmasıyla beraber insanlar daha pek çok güzelliklere kavuşacaklardır. Bu güzelliklere kavuşmak isteyen kişilerin yapması gereken şey ise, bu son derece önemli gerçeği iyice düşünmek ve anlamaya gayret etmektir. Gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri yaratan Yüce Allah bir Kuran ayetinde şöyle bildirmiştir:

Gerçek şu ki size Rabbinizden basiretler gelmiştir. Kim basiretle-görürse kendi lehine, kim de kör olursa (görmek istemezse) kendi aleyhinedir... (Enam Suresi, 104)
http://www.arastirma.org/MOC/index.php?secim=makale&m_id=1446


mesajkutusu.blogspot.com
Sitemiz kez ziyaret edilmiştir